Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 31 ağustos 2016 atilla taş'ın gözaltına alınması

    fetöcülükten değil anti-akapecilikten içeri alınmıştır. bu hakikati onu gözaltına alanlar da, kendisi de, fetöcüler de bilmektedir. aynı şeyi balık da bilmektedir çünkü balık her şeyi bilmektedir.

    anti-akapecilik konsepti alakart menüdür: fetö mü tercih edersin, yoksa bölücü örgüt mü diye sorarlar. dhkp-c veya devrimci karargah gibileri gündem rüzgarına göre menüye eklenen mevsimlik lezzetlerdir, piyangonun sana vurması çok düşük ihtimaldir. ve sen özellikle belirtmezsen ışid üyeliğini seçenekler arasına koymazlar, ibda-c diye ısrar edersen direkt tahliye, yallah.

    .

  • 3. 6 ağustos 2016 cb külliyesinde zikir

    eger bu goruntuler dogru ise gercekten t.c yi cok sancili gunler bekliyor. cumhuriyet tarihinde gormedigimiz karanlik gunler cok yakin gibi.

  • 4. starbucks'ın canlı fiş kullanması

    orada o fiş can çekişirken videoya çeken zihniyeti de anlamadım!! videoya çekeceğine yardım etsene!

  • 5. 20 bin tl maaş + sıfır arkadaş + sıfır akraba

    fazla. 3 bin tl maaş + sıfır arkadaş + sıfır akrabaya fitim şahsen.

  • 6. 31 ağustos 2016 efkan ala'nın istifa etmesi

    madem istifasını sundu ve kabul edildi bir yurttas olarak savcıları göreve çağırıyorum.

    kendisinin mansur yavaşın onde götürdüğü ankara yerel seçimlerinde oy sayım merkezinde gece yarısı hangi gerekçe ile bulunduğu araştırılsın lütfen.

  • 7. evde salonun sadece misafire açıldığı efsane dönem

    iyiliklerinin hoşluklarının yanı sıra muhtemelen her sik gibi bu da 80'lerin sonunda 90'ların başında çocuk olmak şerefine nail olan neslin yaşadığı travmalardan birini içeren dönemdir.

    göçmen ailesi olduğumuzdan mı bilinmez evde salon sürekli kilitli, misafirden misafire açılırdı amk. arada salonu temizleyecekleri zaman gizlice peşlerinden girer, o farklı dünyanın havasını iliklerimize kadar solurduk. evin en geniş odası olan odanın perde, halı, duvar kokusu bile farklıydı. ortadaki sehpada envayi çeşit kaçak sigara, vitrindeki alakasız yabancı içkiler ve objeler, duvar kağıtları, tablolar vs. sanki bambaşka bir eve gelmişsin gibi hissettirirdi. sadece bizim evimiz değil, misafirliğe gittiğimiz diğer evlerdeki salonlarda da durumun aynı olduğunu hatırlıyorum. salona giderken geçilen yerler bangladeş gibiyken salonun havası bambaşkaydı. günlerce kapalı kalmış, içinde yaşanmamış olduğu belliydi.

    bunca yıldır da neden çocukken ebeveynlere "ulan en geniş oda orada kabak gibi dururken neden göt kadar odada yaşıyoruz?" diye sorgulamadığımı düşünürüm. nesil olarak biraz maldık galiba, korkardık fazla yorum yapmaya, sorgulamaya. şimdiki nesil olsa lav silahıyla dalarlar amk..

  • 8. aselsan'ın kıtalararası füze üretmesi

    çok zor birşey değil. kadıköy'den kabataş'a kadar gitse bile kıtalar arası oluyor.

  • 9. türbanlı emniyet müdürü

    özünde hümanizmadan nefret eden ve bütün mücadelesi hümanizm yerine islamcılığı tesis edebilmek olan islamcılara kol kanat geren sevgi kelebekleri basmış gene sözlüğü. oğlum valla çok yanlış biliyorsunuz. müslüman ülkelerde hümanizma kamusal alanda "sıkmabaş" türbana karşı olmaktır lan. çok net budur. kafasına bu 1970'lerde icat olmuş naylondan yapılma kumaşı geçirip üzerine kep takmış iran ahlak polislerine dönmüş cumhuriyetin kadrolu emniyet müdürü hanım. naylonun üretilmeye başladığı tarih bile 1938, naylon baş örtüsünü yani türbanı siz düşünün ne zamandır. islamcılar 20. yüzyılda selefi doktrinlerle icat olmuş bir islam türünü benim halkıma, milletime satıyorlar. sıkmabaş kafa, e.t. kafası 20. yüzyılda gariban anadolu köylüsünün ensesine kene gibi yapışmış selefi suudi fonlamalı tarikatlar ile akepenin öncü milislerinin rehberliğinde istanbul varoşlarında icat olmuştur. türk-islam tarihinde sıkmabaş kafa diye bir şey yoktur. ben anadolunun orta yerinde doğdum. benim köyümden daha sünnisini adıyaman kahta'da falan bulursunuz, benim köyümde bile zülüf var.

    o kadar türkümüz var zülüf hakkında. kaç yüz yıllık mazisi var. zülüf öyle her dilde olan bir kelime de değildir. zülüf türkün araba isyanıdır. zülüf türk kadınının arap ahlakına ve kültürüne baş kaldırısıdır. zülüf fars kadınının arapçı dayatmaya karşı duruşudur. zülüf umuttur, güzelliktir. sıkmabaş cehalettir, beyni yıkanmışlıktır, türk kadınının --ucu erkeklerin elinde olan- zinciridir türban...

    bu arkadaşlar kadınların kıyafetlerine karışmayın diyorlar. devletin memurunun memuriyet cihetinde cinsiyeti olmaz. biz bir kadına değil bir emniyet müdürüne karışıyoruz. erkek emniyet müdürleri de sarık takıp şalvar giysin o halde? ona neden karışılıyor? devleti temsilde bir nizam olur herkes ona uyar çünkü dış dünyaya bir mesajdır bir sunuştur devlet temsili aynı zamanda. biz karışacağız. bağıracağız. tiksineceğiz. özel hayatında nasıl giyinirse giyinsin.. kim karışmış şimdiye kadar? kim birinin evine girip de, sokakta durdurup da başından örtüsünü almış? ister sıkmabaş giyin ister çarşaf giyin. ama sıkmabaşın tarihi hakkında ben de fikirlerimi öne sürmekte serbestim. bu fikirlerin eğer seni aşağıladığını düşünüyorsan öncelikle hakikatin benim söylediklerim olmadığını göstermen gerek. eğer ben değil de; hakikat seni aşağılıyorsa sorun belki de sende midir acaba?

    bu insanlar islamcıdırlar ve tesettrürün, sıkmabaşın, naylon türbanın islamiyetin en temel şartı ve farzı olduğuna dünyada başka hiçbir şeye inanmadıkları kadar inanırlar. tesettür dedikleri şey hakkında kuranda sadece ve sadece 3 adet cümle olduğunu da bilmezler. hatta bu cümlelerde baş örtüsünün farz kılınmış olmasını bırak, baş örtüsü diye bir kelimenin geçmediğini dahi bilmezler. (bkz: islam/@skocax)

    biz bu emniyet müdürünün başına ne giydiğine karışacağız. çünkü onun belinde benim vergilerimle alınmış bir silah var. ve o silahı bir gün biz doğrultup bizi de sıkmabaşçı yapmaya kalkışacağının farkındayız ve bizler günün birinde sıkmabaşçı olmaya zorlanmak istemiyoruz. islamcılardan demokrat olmaz. şeriatta ya müslümansındır ya gayrimüslimsindir bunun üçüncü bir alternatifi yok. müslümansan mecbur takacaksın naylonu kafana. gayrimüslimsen zımmisindir 5 kat fazla vergi ödeyip, böcek gibi yaşayacaksın. üzerine kamusal alanı bırak sokakta çarşıda yine mecbur takacaksın.

    şimdi burada kendini hümanist sanan idiotların anlamadığı şey şu:

    bu ablaların inandığı, uğrunda öleceği ve adam öldüreceği islam diyor ki:

    1-kafanı sıkmabaş yap bir tek kıl tanesi bile görünmesin

    ve ablalar bunu uyguluyor çünkü şartları uygun.

    yine bu ablaların uğrunda bütün dünyayı kılıçla dolaşacağı islam türü diyor ki:

    2- dar-ül islamı kur ve şeriatı tesis et, bu uğurda aktif pasif cihat yap, gerekirse sana itaat etmeyenlerin (bozguncuların) ellerini ve ayaklarını çaprazlama kes, çocuklarını al köle yap, kızlarını al cariye yap, yurtlarından çıkar.

    şimdi bre idiot... bu ablalar birincisi çok zor bir şey olduğu halde, güneşin altında 40 derece sıcakta kafaya naylon sarıp yolda yürümek çok ama çok meşakkatli olduğu halde bunu yapıyorlar ve bunu sırf kendi islam türleri böyle emrettiği için yapıyorlar.

    eğer şartlar müsait olursa ikincisini neden yapmasınlar? neden yapmazlar? ikisi de aynı kitapların emri değil mi? peki ben birinciye karışmam ikinciye kalkışırlarsa karşılarına dikilirimciler? nasıl dikileceksin ulan? dönüştürüyorlar! d ö n ü ş t ü r ü y o r l a r! türkiyede en az 1000 tane cemaat ve tarikat var! sürekli zombiye dönüştürüyorlar insanlarımızı! aha bak şu son 5 dakika içinde belki 10 kişi daha islamcı oldu. çok çok azınlıkta kalacaksın eğer sen de karşı mücadeleye bir tarafından başlamazsan. bu islam türü en geç yüz yıl içinde yok olacak bunu adım gibi biliyorum ama senin ömrün de en geç 50 yıl içine tükenecek. sana hükmedecekler eğer mücadele etmezsen. bunlardan demokrat olmaz. bunlardan hümanist olmaz. bunlar ancak ve ancak gazaliye ve onun müridlerine inanırlar. başka hiç kimseye zerre kadar ehemmiyet vermezler. evrensel değerlere, hümanizme, hukuka ve demokrasiye küfrederler. bunlar zombilerdir. sapkın bir öte dünya nihilizmine sahiptirler. bunların başka bir derdi yok. düz ve basitler: öte dünya bu dünyadan daha uzun o zaman islamı en sert haliyle yaşayayım, garantiye almış olurum her şeyi, daha karlı çıkarım. bununla mücadele nereden başlıyor? taa mecliste türbana karşı olmakla başlayacaktı. o olmadı hakim masasında türbana karşı olmakla başlamalıydı. o olmadı kolluk kuvvetlerinde türbana karşı olmakla başlamalı. o da olmadı nereye kadar gidecek bu mücadelenin başlamaması? çok basit bir mantık bu adamlar bir inanaca sahip ve şu anda o inancın a doktrinini uyguluyorlar. yarın şartlar müsait olunca da b doktrinini uygulayacaklar. b doktrini seni de kapsıyor. ben bu inanç türünü biliyorum. ne yapacaklarını, daha ne kadar ileri gideceklerini adım gibi biliyorum. sen bilmiyorsun. öğren lütfen. bu şeriatçı sırtlanların arasında kalmış laiklik denen kale öyle bir korunmalıdır ki tek bir tuğlasının bile yerinden çıkarılmasına müsaade edilmemelidir. turan dursun böyle derdi. sen de böyle de. çok tuğlalar söktüler o kaleden. daha fazlasını sökmelerine müsaade etme. ya da en azından sessiz kal ulan!

    birileri de diyor ki mesela kafasından türbanı çıkarsan bile düşüncelerini çıkaramayacaksın. birincisi öyle bir derdimiz yok... zorla düşünce çıkarmaya kalkışmak hümanizmaya uymaz. akıl mantık ve ikna yolu ile düşünceleri değişir insanın. bu değişime destek olmak görevim ama kimsenin kafasından zorla düşünce çıkarmak gibi bir misyon içinde de değilim. ikincisi, öyle olsaydım bile öyle bir çıkar ki o düşünceler. siz sovyetlerin 1930-1940'lardaki baş örtüsü politikalarını bilmiyorsunuz tabi. gidip rusya'da da yaşamadınız. rusya nerden baksan genetik/ırsi olarak %10-15'i müslüman bir ülke aslında. kafkasya, tatarlar, başkirler vs. bugün rusya'da türban diye bir şey yok. türkmenistan, kazakistan ve kırgızistan da öyle. sen hele kamusal alanda türbana karşı olma onuruna bir eriş, düşünceleri çıkmazsa da çıkmasın ayrıca. kimseye düşünce dayattığımız yok. islamcılık bizi tehdit ettiği için kamusal alanda bulunması hümanizme, evrensel hukuka, akla, hakkaniyete ve adalete aykırıdır diyoruz biz. kamusal alanda açık açık islamcılık yapılması ve onun sembollerinin kamusal alanı işgal ediyor olması kamusal alandaki bir takım makam sahiplerinin kafalarının içinin lağım gibi olmasından çok daha tehlikeli, çok daha berbat bir şey. kamusal alan en büyük reklamın döndüğü alandır da aynı zamanda. resmi ideolojiler %100 oranında tepkili kitleler doğurmaz. resmi ideolojiler aynı zamanda milyonlarca yandaş da doğurur. resmi ideolojiler aynı zamanda milyonları dönüştürür de. islamcı olmayanlara sesleniyorum. kamusal alanları islamcılığa bırakmayın! karşı değilseniz bile en azından islamcı yalakalığı yapmayı bırakın. ne bok yediğinizin farkında bile değilsiniz.

  • 10. bahçeli isterse parti kongresini sarayda yapabilir

  • 11. ölünce bilinç nereye gidiyor sorunsalı

    ruh diye uydurulan şey aslında bilinçtir, bilinç ise beynin karmaşık yapısı içerisindedir. beyin ölünce bilinçte ölür ve sonsuza kadar yok olur.
    ha bunun böyle olmadığını sonsuza kadar farklı formlarda, farklı dünyalarda yaşayacağımızı söyleyip bir nevi masturbasyon aracı olarak din diye bir şey icat edilmiştir.

    edit: din felsefesi ve teoloji terk biri olarak şöyle bir açıklama yapayım ; senin atalarının henüz beyni muğlak şeyleri kavrayamadığı için kendinden güçlü gördüğü şeylere tanrı olarak tapınıyordu (ateş, güneş, aslan kaplan ot bok), daha sonraları o insanların en büyük derdi olan karınlarını doyurma işlemi tarım ve hayvancılıkla dert olmaktan çıkınca başka şeylere kafa yormaya başladılar. böylece antik uygarlıklar doğdu ve buna bağlı olarak sanatta, edebiyatta, bilimde ilerleme kaydedildi. tabi ki düşünce tarzları da değişti, öncelikle toplulukları yönetmek ve bir arada tutabilmek için bazı kanunlar yazıldı. ardından daha büyük toplulukları daha büyük bir amaç uğruna birleştirebilmek için komplike dini inanışlar ortaya çıktı. geçmişe bakıldığında insanoğlunun fiziki bir tanrı (ya da doğa üstü varlıklar) inancından daha muğlak bir tanrı inancına geçişi net olarak görülebilir. (tabi hala fiziki bir tanrı inancı olan büyük topluluklar var)

    dincileri geçtim, şimdi burada hümanist arkadaşlar çağımızın yeni modası "evren'e -kaynağa- dönüş" "enerji formu" falan diyorlar ama bende "umarım" diyorum. sonuçta yok olup gitmeye bayılmıyorum. gel gör ki şu an ki en akla yakın teoride bu. tabi dinciler bunu "haa hiçbir şeye inanmıyorsun o zaman sana herşey serbest nasıl olsa öbür dünya yok dimi puuuu!" diye suistimal ediyorlar fakat ben onları kendi hallerine bırakıyorum.

  • 12. piknik yapanların üstüne yılan atan şahin

    videoya basmadan önce böyle bir hayvanlığı beyaz bir şahin arabası olan birinden beklemiş olmam da beni utandırdı sanki...

  • 13. galatasaray'ın parasızken bile transfer yapması

    takımınızın 70 milyon euro'luk transfer yapıp, sezon sonunda her kulvarda babayı almasına şaşırmıyorsunuz da buna mı şaşırıyorsunuz.

  • 14. transfer şikesi

    sakat bruma'nın yabancı sınırı yüzünden antep'e kiralanmasıdır.

  • 15. chai tea latte

    ne olduğunu bilmediğim şey.

    sanırım bu yüzden mutsuzum zira sözlüğün geri kalanı bunun yüzünden mutlu gibi.

  • 16. türkiye'nin en seksi kadını

    tartışmasız meltem banko'dur.

  • 17. litvanya'nın rusya'yla savaşa hazırlığa başlaması

    iki tarafın da kızları güzel. neyi paylaşamıyorlar anlamadım. bari letonya olaya dahil olmasa.

  • 18. kezban hashtag'leri

    sosyal medyada görüp tüylerimin diken diken olduğu inanılmaz itici hashtag'lardır.

    eminim daha beterleri vardır ama, en uyuz olduklarım,

    #musmutlu
    #gezmeler
    #huzur
    #takılmaca
    #kociş
    #mutluluk
    #canımıniçi
    #candır
    #gezerizki (ve her türlü sonu ki ile biten, yaparızki, eğlenirizki, giderizki tarzından hashtag'ler)

    (bkz: çaylakların sesi oluyoruz)

    @taso21
    #kankeytomla
    #kahveqeyfi
    #gezmelerce
    #tatilbaşlasın
    #tatilbitmemeli

    @by stark
    #for
    #yerimki
    #bitanedir

    @farketmezaq

    #açsamdemekki
    #mutluysamdemekki
    #azmışsamdemekki

    gibi...

    elim ayağım titriyo

    edit:bu sadece hashtag olarak değil.her fotonun altına demek ki ile biten cümleleri kuranlara çıplak ayağımla vurasım geliyor.

    (bkz: demek ki)

  • 19. tinder

    ingiltere'de kalırken iki günde bir match alan, "nimetlerinden" birçok kez faydalanmış biri olarak, türkiye'de yaklaşık 3 haftadır kullanıyorum ve match sayım yalnızca iki. bunlardan birisi "nasılsın?" soruma dahi cevap vermezken, diğeriyle yarın buluşacağım.

    her biri dünyanın en güzel kızı olan; insan, hayvan, bitki, uzaylı olmak üzere kainattaki bilumum canlının birlikte olmak için birbirini ezdiği, beyaz atlı prenslerin birbirini vurduğu ülkemin o muhteşem kızlarıyla eşleşememek açıkçası beni çok üzdü.

    tinder profillerinden anlaşılacağı üzere ülkemizin o kusursuz kızları bu uygulamayı snapchat ve instagam sayfalarının reklamlarını yapmak için kullanıyorlar. hayır benim anlamadığım hayatında tanımadığın kişi seni intagram'dan takip edince ne olacak? eline ne geçecek?

    işte bu yüzden ülkemin erkeklerine tavsiyem bu ülkedeki egoist, kendini beğenmiş, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden kızların peşinde koşacağınıza, açılın abicim yurt dışına ve kadın neymiş, kadınlarla nasıl eğlenilip, güzel vakit geçirilirmiş (buradaki güzel vakitten kasıt yalnızca cinsellik değil. karşı cinsler sikişmeden de eğlenebilirler evet!) görsünler ve hayatın tadını çıkartsınlar!

  • 20. kıç yıkayan türkün wc'sinin avrupalıdan pis olması

    şunca yıllık ahir ömrümde hatırı sayılır derece envai çeşit ecnebi tuvaleti gördüm beyler bayanlar. roma'daki bir otelin önden gelen taharet musluğu hariç, hiçbirinde taharet musluğu yoktu.

    ama gelin görün ki hiçbir yerde ne bir boklu tuvalet kağıdı, ne bir koku, ne bir pis kullanım gördüm. restoranlar, umûmi tuvaletler pırıl pırıldı hep. yemin dahi edebilirim bunun için.

    ama gelgelelim ki götünü yıkamakla iftihar eden naif insanımızın kullandığı tuvaletler içler acısıydı. klozet kapağına işemeler, deliği tutturamamalar, oturduğu gibi kalkmalar, kağıt peçete dağları yapmalar, ne rezillikler ne rezillikler.

    haftasonu kiev'deydim ve yine her girdiğim her tuvalet pırıl pırıldı taa ki bir türk restoranının tuvaletini görene kadar. bir girdim ki içeri tuvalet kağıtları, peçeteler rezil gibi her yerdeydi. çöp kovasının ağzı bir yerde, klozetteki sidikler ayrı yerde.

    şimdi tez konusu olabilecek sorumu soruyorum:

    taharet musluğu daha temiz olmanın göstergesi olması gerekirken, götümüzün temizliği ile böylesine övünüyorken nasıl oluyor da bizim tuvaletlerimiz götünü yıkamayan avrupalı'dan daha pis olabiliyor?

    uzman görüşü rica ediyorum. sosyologlar, psikologlar göreve.

    edit: başlığı "göt yıkayan" diye açmıştım solda görünmedi. tekrar deniyorum.

    edit: bide görmedim. evlerinde varsa bilemem ama restoran ve otellerde bide yoktu.
    edite edit: mouse sanitary padsöyledi, bide(t), kadınlar tuvaletinde olurmuş ve vaginal temizlik için kullanılırmış. görmemem normalmiş tabi. e ben de düşününce çok normal buldum.

    edit: sık temizlik olmasıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. lviv'de, tek bir wc'si olan
    kafenin wc'sini 5 kişiyle beraber bekliyoruz. en sonda ben varım. sıra bana gelince derin bir nefes alarak içeri giriyorum ve sonra dayanamayıp nefes verip almaya devam ediyorum ve tuvalet mis gibi kokuyor. abartıyorsam da ne olayım. kendimi her türlü ihtimale hazırlayıp girmiştim ki beklemediğim manzara ile karşılaştım.

    pisiz abiler ablalar pisiz. hiç ıvırıp kıvırmayalım. bedenimiz temiz olabilir ama başkalarını düşünmüyoruz. başkalarını düşünmediğimiz sürece temiz olmayız, kendimize temiz oluruz. tüm sorunların kökeni, başkalarının bize yapmasından hoşlanmadığımız şeyleri başkalarına yapmamızdan kaynaklanıyor. biraz saygı, biraz düşünce her şeyi çözer.

  • 21. nigel de jong

    birisi çıkmış, inler bunun ayağını kırar inşallah falan diyor. oğlum siz geceleri mezarlıkta falan mı yatıyorsunuz? ne zaman bu kadar insanlıktan çıktınız. birisi de senin için inşallah ellleri kırılır da bir daha yazamaz dese hoş mu olur hoşşik?

  • 22. nasa'nın 51. bölgede yaptığı ufo sorgusu

    sonu efsaneymiş. büyük resmi görmemi sağladı.

  • 23. jason denayer

    levent nazifoğlu kendisi için ''kulübü gelmesine izin vermedi ama şunu biliyoruz ki manchester'da bir aslan var. bütün gece buraya gelmek için havaalanında kulübünden haber bekledi ama malesef izin çıkmadı. onu çok seviyoruz inşallah devre arasında alacağız.'' dedi. delikanlı adammış lan. aslanım denayer.

  • 24. çocuklarla girilen komik diyaloglar

    arkadaşlarla yemeğe gittik. o zaman kerem 3 yaşında. bir ailenin 4.5, diğerinin 5.5 yaşında birer oğlu var.

    5.5 yaşındaki oğlanın oynadığı oyuncaklar kerem'in çok ilgisini çekti. belli alıp oynamak istiyor. durdu durdu.. çocuğa baktı. sonra çocuğun annesine baktı, döndü ve sordu

    "çocuğunuz paylaşımcı mıdır?"

    masa koptu tabii ve arkadaşım oğlunun önünden bir oyuncağı alıp kerem'e verdi.

    tam bir strateji uzmanı namussuz.

  • 25. 31 ağustos 2016 türkiye rusya maçı

    kimse tarafindan yazilmamis, belki birilerinin isine yarar:

    türkiye rusya hazırlık maçı 31 ağustos çarşamba akşamı saat 21:30'da başlayacak. mücadele star tv kanalından canlı olarak yayınlanacak.

  • 26. hdp-dtk-hdk-kja-dbp'nin açlık grevine başlaması

    sevindirici eylemdir.

    (bkz: imralıya giden telefon kablolarını sikeyim)

  • 27. emre mor

    tüm bu pisliğin içerisinde bana hala milli takimi izlettirebilen wonderkid..

    yazık etti kendine! keşke seçmeseymiş türk milli takımını! nitekim kimse senin performansini konuşmaz burda, ağzındaki sakıza takar, boyuna, şapkana, kiyafetlerine takar çocuk!

    maalesef!

  • 28. galatasaray

    biz kendilerinden adam yiyen orta saha istedik. onlar gitti adamın anasını siken orta saha aldı.

    o da olumlu.

  • 29. seksten daha güzel şeyler

    vardır ama sonu seksle bitmeden anlam ifade etmez.

  • 30. umut bulut

    "umut bulut ile sözleşmemiz karşılıklı olarak sona erdirilmiş olup futbolcuya bu sona erdirme nedeniyle net 1.045.589 euro ödenecektir."

    tarihe not düşelim;
    galatasaray'ın evlatları giderken kuruşlarını bile aldılar. çünkü onlar profesyonel evlat.

  • 31. ilk kez uzun yola çıkacak sürücülere tavsiyeler

    yıllardır uzun yol yapan biri olarak diyebilirim ki:
    - aracınızı iyi tanıyın.
    - gideceğiniz yolun sınırlarının farkında olun.
    - gece yolculukları daha konforlu fakat daha zordur unutmayın.
    - hız sınırlarının bir sebebi var, kimse sizle inatlaşmak için koymuyor onları. bazı bölgelerde mantıksız rakamlar da olsa radar cezalarını aklınıza getirin.
    - bön bön önünüze bakmayın sürekli, aynalarınız ve kadranınız da eşit miktarda ilginize mazhar olsunlar.
    - gözünüzün daldığını, yorulduğunuzu hissettiğiniz an uygun ilk yerde durun. uyuyun, gözlerinizi dinlendirin. tekrar yola çıkmadan önce arabadan inip biraz haraket edin.
    -aracınızın menzilini iyi bilin. eğer ufak deposu olan ve çok yakan bir araç sahibiyseniz benzin olayını ihmal etmeyin. mümkünse kent içlerindeki benzincilerden yakıt alın. gel-geç yerlerdekilere göre üçkağıt yapma ihtimalleri daha azdır sabit müşteriye hizmet verdikleri için.
    - yolculuğunuzun uzunluğuna bağlı olarak beslenmenize dikkat edin. aç kalarak kan şekerinizi düşürmeyin. tek seferde fazla yiyerek de şekerinizi çıkartmayın. iki durum da uykunuzu getirecek, dikkat dağınıklığına sebep olacaktır. az az ve sık sık tüketmeye çalışın. tükettiğiniz gıdalar da sizi rahatsız etmeyeceğini bildiğiniz gıdalardan olsun.
    -tek yolculuk yapıyorsanız uyarıları iki kat dikkate alın. sizi canlı tutması için müzik olayına girmeniz mümkün fakat uykunuzu getirecek veya gaza getirecek şarkılardan uzak durun.

    şimdilik eyyorlamam bu kadar. unutmayın hem kendi canınızın, hem trafiği paylaştığınız diğer insanların canlarının sorumluluklarını taşıyorsunuz.

  • 32. 31 ağustos 2016 osmanlıspor'un dalga geçmesi

    kimse bir camiayı aşağılayamaz, konu osmanlıspor ise, tarafımız karşısındaki.

    not: galatasaray

  • 33. koskoca papa'nın sevişemeden ölmesi

    valla şu zamanda yapılacak iş değil papalık. artık maaşımı iyidir, sigortası mı yüksek yatıyor bilmiyorum ama cidden acıyorum bu insanların durumuna. hem evlenemiyorlar, hem çocuk sahibi olamıyorlar. ot gibi yaşayıp saman gibi ölüyorlar. hayır, cennete falan gittikleri de yok. düşün yani o kadar bembeyaz ruhani kıyafetlerin uhrevi bir dünyanın içindesin. 1 milyarı aşkın müridin var. o şapel senin, bu manastır benim ömür boyu geziyorsun. icabında veriyorsun kutsalı, veriyorsun vaftizi. tanrı'nın yeryüzündeki yegane temsilcisi sensin. sonra gidiyorsun cennetin kapısına ve seni almıyorlar içeri ehehehe. olaya gel. sana güvenip arkandan giden papazları da almıyorlar. yıllarca en saf, en kalbi duyguları kendi içinde yaşamak zorunda kalan rahibeleri de almıyorlar. tam bir looser durum.

  • 34. protein tozu

    şahsen ben protein tozuna inanmıyorum. yani kullandığım dönemdeki gelişimimle kullanmadığım dönemdeki gelişimim konusunda bir fark göremedim. ama inananlara da saygı duyarım. yani yıl olmuş 2016, protein tozuna inananlar ve inanmayanlar bence bir arada barış içinde yaşayabilmeli. ben bunu başarabileceğimize inanıyorum, inanmak istiyorum. artık protein tozu yüzünden savaşlar çıkmasın, inanmayanlara proteist, inananlara probaz gibi yakıştırmalar yapılmasın. protein tozuna inanan biriyle inanmayan biri neden arkadaş olamasın ki? herkesin inancı kendine sonuçta.

  • 35. gökhan caner ve mehmet 1 haziran'da beşiktaş'ta

    ulan şu başlığın ilk entry'lerine bakıyorum da "olma ihtimali 0 olan şey, attan inip eşeğe binmek, fm'de kaçıncı sezondasın" gibi şakalar, komiklikler yer alıyor.

    alalım mı lan topal'ı da elinizden?
    ağlatalım mı sizi?
    naapcan ?
    aziz'i mi boykot etcen?

  • 36. barış manço çocuklara hitap eden bir şarkıcıdır

    doğru fakat eksiktir.

    ailecek 9 aylık yeğenimin karşısına geçer arkadaşım eşek şarkısını söyleriz, keyiflenir velet, ona hitap eder.

    genç bir arkadaşım unutamadığı sevgilisini unutamadım şarkısıyla taçlandırır, ona hitap eder.

    bir amcamız kavuşamadığı sevdiğini hatırlar, açar kol düğmelerini ona hitap eder.

    bir dedemiz kaybetmiş eşini, açar gülpembe'yi dinler gözünde birkaç damla yaşla ona hitap eder.

    çokça uzatabilirim ama sonuca bağlayayım. barış manço 7'den 77'ye herkese hitap eder.

  • 37. bruma'nın gaziantepspor'a bedelsiz kiraya gitmesi

    başkanına; şike yaptın mı diyorsun, yapmadım demiyor gidip alakasız strum graz maçını izlettiriyor.

    taraftarına; kara para akladın mı diyorsun, aklamadım demiyor gidip alakasız bruma örneğini veriyor.

    başkanı ve taraftarıyla bu kadar uyumlu başka bir güruh yok.

  • 38. işyerinde alkol almak

    işini aksatmadığı sürece yani sarhoş marhoş gelmediği sürece personelime bu konuda müdahale etmem. bazen öğlen arasında bir bira atar gelirler. bazısının masasının üstünde bir duble bir şey olur işini yaparken çay yerine bunu içer. karışmam şahsen. adam işini yapıyor. hiç kimseye de rahatsızlık verdiği yok. banane içmesinden. kendisini nasıl rahat ediyorsa öyle çalışsın. benim de önüme bazen bir cin tonik isterim gelir. ne olmuş yani? yoktan kural ve kısıtlama icat etmeye gerek yok. adamın kafası serin olmasa nasıl verim alacaksın? buraya sevdiğim bir parçayı da koyayım. harika avcının sesi çok güzel bee. değil mi lan?

    https://youtu.be/8hsxxbn5jls

  • 39. tolga zengin

    tolga zengin düzgün karakterli bir insan değildir, hele düzgün karakterli bir sporcu hiç değildir. bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama uzun zamandır siyaset arenasında olmayan birinden hiç bu kadar nefret etmemiştim. bilal’e anlatır gibi anlatmak istiyorum, uzun sürebilir.

    tolga’nın düzgün karakterli biri değil; düzgün karakterli bir insanı oynayan bozuk karakterli biri olduğunu düşünüyorum. şimdiye kadar belki onlarca çirkin hareketi gözüme çarpmıştır ama bir çırpıda aklıma gelenleri buraya yazıp içimi boşaltmak niyetindeyim artık. en çok içime dert olan kısımdan başlayacağım müsaadenizle.

    *** tolga zengin, annesi vefat ettikten 1-2 gün sonra maça çıkmıştı. inanılmaz şaşırmıştım. bir insan niye böyle bir şey yapardı, gerçekten anlayamamıştım. bu durumu, bir gün gelip de kendisini protesto etmeye kalkarsak bize karşı kullanabileceğinden korkmuştum. nitekim öyle de oldu. buradan tolga’ya birkaç soru sormak istiyorum.
    1- annen hanımefendiyi muhtemelen çok seviyordun. fakat bildiğim bir şey var; benim annemi sevdiğim kadar sevmiyormuşsun be tolga. kusura bakma da eğer o maça çıkıyorsan ya annenin kaybına yeterli saygıyı göstermiyorsun demektir ya da annenin kaybına yeterli saygıyı gösteriyorsundur fakat bu durumda da bu kaybın yaşattığı üzüntünün senin konsantrasyonunu etkileyeceğini bildiğin halde beşiktaş’ın kalesine geçerek maçı riske atıyorsun demektir. nerede burada adamlık?
    2- çok mu zaruriydi be tolga? beşiktaş sensiz bir maç dahi yapamaz mıydı? “bana birkaç gün müsaade edin” dediğin zaman beşiktaş sensizlikten batacak mı sanıyordun? beşiktaş’ın ikinci kalecisine bir maçlık kaleyi emanet etmek bu kadar zor muydu be tolga? evet, zormuş senin için anlaşılan. bugün bile o kaleyi kimseye emanet etmek niyetinde değilsin.
    3- hadi o imkânsız iki şey aynı anda oldu ve hem annenin kaybına üzüldün hem de tam konsantrasyonla maça çıktın. ilk protesto edilmende bunu gündeme getirmeye hiç mi utanmadın be? çünkü ben sen bunları söylerken çok utanmıştım televizyon başında.

    *** utanmadan “belim ağrıyor” deyip gs maçına çıkmadın. kimseyi inandıramazsın gerçekten belinin ağrıdığına. korktun, taraftardan yiyeceğin iki ıslığa sabır göstermek istemedin.

    *** tam olarak hangi maçtı hatırlamıyorum ama üstte bahsi geçen gs maçından 1 ya da 2 maç sonra… hava biraz soğuktu, takımla beraber istiklal marşı’na çıkan çocukların birkaçının üzerinde futbolcuların hırkalarını gördüm. senin elinden tuttuğun çocukta yoktu. istiklal marşı bittikten sonra ne oldu biliyor musun tolga? kameralar tam da seni çekerken içeriye doğru koşması gereken çocuğu tuttun ve üzerindeki hırkayı çocuğa verdin. sen hırkanı çıkarıp çocuğa giydirene kadar zaten o çocuk içeri gidecekti. fakat hayır! kameralar seni çekerken vermeliydin o hırkayı, ayıp be ayıp.

    *** omzunun 10 santimetre yanına gelen toplara inanılmaz pantervari hareketlerle zıplayıp, tokatlıyorsun o topları. diğer kalecilerin kolaylıkla tutup kontrol ettiği topları sırf “bakın ben iyi kaleciyim” demek için kornere atıyorsun. fakat normalde başka kalecilerin kurtarabileceği, senin kurtaramayacağını düşündüğün toplara adım bile atmıyorsun. her hareketin şov, planlı… her sözün yapmacık be tolga…

    *** güzel bir top çıkartsan hemen bacağına kramp giriyor ya da beline sancı… hemen sağlık ekiplerini çağırıyorsun ki sana müdahale etsinler… belli ki zorlanıyorsun, belli ki bir başka tehlikeli harekette sakatlanacaksın ya da zorlanma yüzünden gol yiyeceksin. bu sırada arkandan boyko bekliyor, kalenin arkasında. “iyi misin, çıkacak mısın?” diyor el hareketleriyle. sen ise elinle “yok yok, git.” diyorsun. gözümün önüne geldikçe utanıyorum be. sana yazıklar olsun.

    *** aldığın geri pasların %90’ını kötü kullanıyorsun. “kullan lan, canın sağ olsun!” derdim normalde beşiktaş’ın kalecisine. fakat sen, sana atılan her geri pastan sonra topu atan stopere dönüp el açıp “n’apıyosun!?!?!” der gibi bakışlarla sinir harbi geçiriyorsun. kendinde olan suçu, başkasına atmaya çalışıyorsun. o yüzden canın sağ olmasın tolga, git.

    burada senin kötü performansından hiç bahsetmedim farkındaysan. çünkü sana karşı nefretle dolmamın sebebi: club brugge maçında çıkmayıp bizi çeyrek finalden, sporting lisbon maçında çıkmayıp bizi gruptan çıkmaktan etmen değil! akhisar maçında hayallerimizi yıkmak üzere verdiğin, serdar’ı ağlattığın salakça pas hatası da değil. elinin altından kaçırdığın toplar, taca attığın degajlar falan da değil.
    sana karşı nefretle dolmamın tek sebebi, sensin ulan sensin.

    not: insanlar club brugge maçında tv ekranının kadrajına girmeni beklerken ben stattaydım. çıkıp rahatça alabileceğin topa, ellerin yanda bönbön bakarken bilmem kaç bin kişi sana çık! diye bağırdı. fakat çıkmadın ulan çıkmadın. çıkma ulan, bundan sonra hiç çıkma dur o kodumun kalesinde. bin yılda bir şuraya entry giriyorum, bana yazdırdığın şeye bak lan. lanet olsun be.

    edit: imla ve üslup.

  • 40. yaran videolar

    açar açar izlerim. canınız sıkkın olunca bir doz alın. üzerine tanımam.

    uçan noter

  • 41. işten ayrılıp dünyayı gezmek

    işi bırakma kısmı tamam.
    parayı nereden bulduklarını söylerlerse dünyayı gezme işi de tamam olur.
    malum biz ikinci ayın faturalarını ödeyemeyiz işi bırakınca.

  • 42. efkan ala

    sözleşmesi tek taraflı feshedilmiştir. transfer donemi'nin son akşamında olması manidar. uzun süredir beşiktaş ve fikret orman'ın radarındaydı aldığımız duyumlara göre. bakalım bonservissiz mi gelecek.

  • 43. beşiktaş

    bu sene transfer politikasıyla renklileri yine sıçırtmıştır.

    bu sene karşında zayıf gs olmayacak.
    bu sene pereiralı fb de olmayacak.
    sosa da olmayacak gomez de olmayacak.
    tümüne eyveyvah ama;
    tolga da olmayacak, fabri olacak.
    aboubakar olacak, talisca olacak, caner olacak, gg olacak, adriano olacak, gökhan inler olacak amcık ağızlı.

  • 44. az sermayeyle kurulabilecek kazançlı işler

    belediyeden izni alarak köfte minübüsünüzü yapın sonra da isviçre bankalarından hesabınızı açın.

    yatırım danışmanlığı yaptığım için köfteci bir dostumuz parasını nasıl değerlendireceğini öğrenmek için bana ulaştı. elindeki sadece bu işten kazandığı toplam para ve aylık kazancını duysanız o diplomaları yakarsınız. bu işle uğraşan iki arkadaşı ile tanıştırdı durum aynı.

    şaka falan yapmıyorum iyi bir cerrahtan çok kazanıyor üçü de.

  • 45. ekşi sözlük eylül maaşlarının erken ödenmesi

    hesap cüzdanımdan aynen aktarıyorum:

    +31.000 tl: ekşi medya holding a.ş ağustos 2016 maaş ödemesi
    -23.510 tl: m. banko tazminat kesintisi, 1/3 taksit
    -19tl: ... no'lu turkcell fatura ödemesi
    (...)

    m. banko kim lan?

  • 46. davulsuz zurnasız kız alma rezaleti

  • 47. 94 ışık yılı uzaktan gelen çok güçlü sinyal

    uzaylılar, kendi yıldızlarının enerjisi ile uzayı büken bir alet geliştirmiş olsun...

    varsayalım bu alet sayesinde 1 ışık yılını yani 9.460.800.000.000 km.'yi 1 günde alabiliyorlar.

    bu uygarlık bunu yapabildiğine göre teknolojik olarak bizden yüzyıllarca ilerde diyelim. doğal olarak hastalıkları bitirmiş, ömürleri bin yıla yakın, enerji teknolojileri sayesinde bizdeki gibi doğalgaz, petrol savaşları yapmıyorlar. kaynaklar herkese yeterince verildiği ve iletişim son seviyede olduğu için ırk, etnisite, din ve ayrımcılık kalmamış. bu nedenle herhangi bir orduları yok. doğa ile sonsuz uyum içindeler...

    diyelim ki bu uygarlığın adı "barış" olsun. ve buraya iniş yaptılar. birleşmiş milletler, nato, g-20 ve diğer bütün örgütler toplanmış olsunlar. silahlar teyakkuzda, herhangi bir durumda hangi nükleer bombayı kullanalım tartışmaları, birtakım uzaylı fanatik örgütlerinin eylemleri, kutsal mekanların dolup taşması, ekonominin çöküşü, evlere ekmek un yığmalar ve anarşi başlıyor...

    tabi bu arada bazı aklı başında bilim insanları ve sanatçılar daha barışçıl yollarla ne yapılabilir? uzaylılarla temas nasıl sağlanmalı? gibi sorular soruyor ve çareler arıyor. ülkelerin tamamında tanklar ve savaş uçakları fink atıyor aynı esnada. 94 ışık yılı uzaklıktan teknolojileri sayesinde 94 günde gelebilen bir uygarlık karşısında dahi tank ve bomba kullanmayı amaçlayabilecek insanlık...

    'barış' uygarlığından gelen ve etrafında bizim tanımadığımız ve tanımlayamadığımız ışık ve enerji alanı olan gemi yeniden hareket eder ve atmosferimizden aşağı doğru inişe geçer. filmlerde olduğu gibi new york ya da paris'e değil...siz böyle bir medeniyet olsaydınız 'kıçı kırık' gökdelenlerin olduğu yere mi inerdiniz? muhtemelen cevap bu olmazdı. yüksek ve ormanlık bir alan. oksijen seviyesi yüksek. doğal yaşam bozulmamış. mesela himalayalar ya da peru machu picchu olabilir. 'barış' medeniyetinin gemisi böyle bir alana iner. ve uygarlık 'varlıkları' dingin ve sakin bir şekilde etrafa bakarlar. buradaki varlıkların illa oksijen almasına gerek olmayabilir. geliştirdikleri nötrino yakalayıcılarıyla uzayın kara delik hariç her bölgesinde yaşabiliyor olsunlar.

    bu arada bizim efrat da toplanmış, abd ve rusya başta olmak üzere birçok milletten oluşturulan heyet bölgeye gider.

    ilk teması kim kurmalıydı?...hangi insan olmalı bu? bu dahi birçok tartışmaya neden olurdu.

    abd'liler - 'biz dünyanın patronuyuz. bizden birisi bunu yapmalı!'

    ruslar - 'konuyu g-7'de tartıştık. çin'in de desteğini aldık. eğer bizden birisi olmazsa silahlarımızı geri çekeriz!'

    avrupalı'lar - ' biz birçok gelişmiş ülkeyi temsil etmekteyiz. avrupa konsensusu bu iş için uygun. zaten ilk sinyali biz aldık!'

    uzun kavga ve tartışmalarla sürerken bir askerin mi yoksa bir bilim adamının mı temas kuracağı kavgası da başka bir kavga konusudur...

    bu kavga sürerken, uzaylıların indiği bölgede çobanlık yapan esmer ve zayıf bir çocuk elindeki odun ile onlara yaklaşır...gelen varlıklardan saçları duygu durumuna göre değişen ( üzüldüğünde siyah, hüzünlendiğinde kahverengi, neşelendiğinde mor ve kızdığında kızıl olan ) ve dişil enerjiye sahip olduğu belli olan varlık çocuğun alnına nezaketle parmak uçlarıyla dokunur...çocuk hızlıca gözlerini açıp kapar ve siyah gözleri birçok renge bürünür ardından eski halini alır...

    uzaylı varlık çoçuğa ait tüm bilgileri, önce onun kullandığı dili, dnası sayesinde diğer bütün evrimleşmiş türleri ve insanlığın bilgisini alır. bu olurken saçlarının rengi de yer yer değişir....

    çocuğun teması cnn ve uluslararası televizyonlarda verilmeye başlanır. insanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardır. bölgeye yakın kurulan kriz üssünde tartışma yaşayan heyet alelacele uzay gemisinin yanına yaklaşır. abd ve rusya başta olmak üzere oluşturulan asker ve bilim adamlarından oluşan heyet ortamdaki sakinlik ve çocuğun güven içerisinde onlarla birarada olmasından cesaret alarak iyice yaklaşırlar.

    abd'li astronot söze girer:

    - merhaba. gezegene hoş geldiniz.

    rus asker - 'kendinizi tanımlayın hemen!'

    uzaylı kadının saç rengi hızlıca değişir. bir kızıl bir siyah...ardından çocuğun elindeki kuru odunu alarak onu toprağa sevgiyle diker. boynundaki madalyonu güneşe tutarak oduna yansıtır. odun hızlıca köklenir, filizlenir ve kocaman bir ağaç olur bir dakika içinde. bunu gören dünyalılar hem şaşkın hem korkmuştur. korku ve bilinmezlik duygusu ile bizimkiler konuşmaya başlarlar:

    - şu anda bir nato ülkesinde bulunuyorsunuz!

    - derhal kendinizi tanıtın yoksa ateş edeceğiz!

    -bizim nükleer bombamız var! atarsak yedi sülalenizi yok ederiz!

    -birleşmiş milletler karar aldı. herhangi bir saldırı durumunda dünya üzerindeki tüm ordular size karşı harekete geçecek.

    vs....vs....vs....

    uzaylı kadın yaklaşır yavaşça...madalyonunu yeniden takar boynunda. ağzından çıkan her cümle dinleyenin diline otomatik olarak çevrilmektedir. ve sorulaa cevap verir...

    -şu anda nato ülkesinde değil, kainata ait olan bir yerdeyiz.

    -evrimin geliştirilmesiyle oluşmuş bir uygarlığız. kendimizi tanımlarsak sizi ötekileştirmiş oluruz...ama birbirimize ait parçalardanız..sadece bunu söyleyebilirim şimdilik...

    -nükleer bombalarının dünya üzerinde şu anda 2800 tane olduğunu saptadık. daha önce hiçbir evrimsel türün bu kadar yok edici araç gereçlere sahip olmak için çabaladığına rastlamadık.

    - birleşmiş milletler mi?! biz buraya sizleri 'kainat birliği' adını verdiğimiz ve içinde 43 tane uygarlığın olduğu birliğimize davet etmeye geldik. artık birbirinizi petrol ve doğalgaz için öldürmenize gerek yok. sadece samanyolu galaksisinde 200 milyar yıldız var. hepsi karşılık beklemeden enerjisini size vermeye hazır. dünyanızda günde 38 bin insanın açlıktan öldüğünü görünce hepimiz çok hüzünlendik...biz de... enerji sorununuzu çözmeye ve bunun yollarını size aktarmaya geldik...

    dünyalılar söze girer....

    - iyi de bahsi geçen 'kainat birliği' kimlerden oluşuyor?

    - bahsi geçen birliğe abd en fazla delegeyi göndermeli.

    - bu arada yıldızların enerjisini kullanabilen aletler sadece g-7 ülkelerinde olmalı!!!

    - ölen çocuklar için yardım baloları düzenliyoruz zaten!

    - bu çin ve rusların burada ne işi var!

    - asıl sizin ne işiniz var?

    kavga devam eder. olaylar nato toplantısına ve g - 20 zirvesine sıçrar. ülkeler, herkese yetecek enerji teknolojisine rağmen bu teknolojinin kimde olacağına dair savaşın eşiğine gelir. ülkeler bu defa silahlarını yine birbirine çevirir.

    sevgili uzaylı dostlarımız durumu görür. hüzünlenirler... uzaylı kadının saçları sonbahar yapraklarının rengini alır...

    arkasındaki diğer uzaylı parmağıyla dokunarak 'hala hazır değiller...' der...

    uzaylı kadın esmer küçük çocuğa bakar. gözünden bir damla yaş düşer. düştüğü yerde bir papatya filizlenir...

    debe editi : yurtta barış, dünya'da barış...

  • 48. 23 ağustos 2016 ulusoy turizm rezaleti

    yolcunun biyerlerine attirma/bosalma olayi: yok
    taciz/tecavuz: yok
    ayakta gitme: yok
    rotar: birkac saat
    cagri merkezinin cozum uretme kabiliyeti: 0 (arabadir ariza yapabilir ne amk. yalniz cagri merkezinden beklenen ne ki araba ariza yapmis iste)
    herhangi bir dolandiricilik/gasp: yok
    anlatimdaki akicilik/organizasyon: 5/10 (sonu havada kalmis, uygun bir bitis yapilmaliydi)

    rezalet puani: 2/10.

  • 49. ergin ataman

    akla üç kuruş için, iktidara takla atmak için türlü kılıklara girip taraftarı, takımı yarı yolda, kaosun göbeğinde bırakıp gidenleri getirmiş gerçek galatasaraylı, gerçek imparator.

  • 50. moussa sow

    yine beşiktaş'lı dezenformasyonu devreye girdi.

    1) çünkü dünyanın hiçbir yerinde sözleşmesinin bitmesine 1 sene kalan 30 yaş üstü bir oyuncu 17 milyon euro etmez, hele ki bu oyuncu türkiye ligindeyse.

    sow 16 milyon euro'ya ve de 29 yaşındayken transfer olmuştur. sow fransa ligi gol kralıdır. araplar için bu paralar çerezdir.

    2) bazı gerizekalılar bu transferdeki sahteciliği atınç nukan transferi ile bir tutmuş, bak gerizekalı kardeşim; atınç 19 yaşında gelecek vaadeden bir wonderkid idi, leipzig hocası nam-ı diğer profesör ralph ragnick onu ısrarla istedi ve zaten oyuncu kendi ederine transfer oldu.

    atınç 22 yaşında transfer oldu. wonderkid filan da değildi. eşşek kadar olmuş artık. adı sanı bilinmeyen ve beşiktaş gibi defansı çalkantılı bir takımda bile yedek kalan adamı ikinci lige 6 milyona sattınız. sonuçta moussa sow-hani paravan denilen sow piyasa değeri 13 milyonken 16'ya gitti. atınç ise 1 milyon iken 6 milyona transfer olmuştur. beşiktaş'ta 9 maç oynamış süper atınç'ı t.d. iyi keşfetmiş gerçekten. he bir de bu sene 12 maç oynamış. toplamda 600 dakika süre alabilmiş. sow ise 24 maçta 13 gol 2 asist yapmış. 2000 dakika forma giymiş. hangisi daha paravan?

    demba ba da 6 milyona alındı ve 13'e satıldı çin'e. ersan adem gülüm gibi bir oyuncu bile 7 milyona çin'e ateşlendi. moussa sow 10 milyona alınmıştı. daha değerli bir oyuncu. fransa ligi gol kralı olmuş zamanında. ama yok ersan ve atınç gibi adamları fiko satınca deha oldu. bugüne kadar beşiktaşlı trollere pek cevap vermedik diye tepemize bindiler ama bundan sonra susmak yok.