adam başlığa ayar vermeye gelmiş, komodo ejderi yazacak, sıfır bilgiyle komodor ejderi yazıyor. ayar verecek adamın bile kalibresi düştü. yok commodore 64 ejderiymiş.
yeni ekşi sözlük'e hoş geldiniz.
thedewil19 profili
-
tayland'da klozetten komoro ejderi çıkması
-
kadınların erkeklerden %25 daha az kaza yapması
erkekler arabayı bu kadar iyi kullanıyorlarsa benim trafikte gördüğüm sol şeridi kapatıp 50 ile giden emmiler, sinyal kolunu götüne soktuğu için vermek gibi bir alışkanlığı olmayan delikanlılar, sanki sol şerit açıkmış da önündeki aracı geçince 15 dakikaya yunanistana varacakmış gibi davranan dalyaraklar, en sol şeritten sinyalsiz sağa dönen beyin fukaraları kim acaba?
hayır, trafikte araç kullanmasak yiyeceğiz bunu da. trafikte araç kullananlar olarak en az %90'ınız geri zekalı. o yüzden de, burda cinsiyetçilik yapan errrrkoların da cinsiyetçilik yapmasına şaşırmamak lazım.
şöyle açın bakın bakalım, son 1 aydaki ehliyet kaptırma, kaza yapma vs haberlerinden kaçı kadın? bir de bunu, trafikteki kadın sürücü oranına vuralım, bakalım sonuç ne çıkacak.
bu göt lalelerinin bir tanesi adam gibi sinyal vermeyi bilmez, sonra trafikte ahkam keserler. geçenlerde twitter'da şunu paylaşmışlar mesela. yine trafiğin ciğerini bilen errrrkolar "tabii ki önce 3 geçer, düz gidiyor" yazmışlar. anlatıyorsun ama idrak fakiri olduğundan ve errrrrkoluklarına zeval gelmesin diye anlamak da istemiyor, gerizekalı bir angut olarak hayatlarına devam etmek istiyorlar.
trafikteki bu angutların maalesef büyük çoğunluğu ancak kafese kapatıp klasik koşullanma yöntemi ile eğitilebilir hale gelmişler. -
içilen ilk alkol
aynı zamanda son alkoldür. alkol içilmez arkadaşlar. alkol değildir o. alkollü içkidir. veya biz halk arasında ona içki içmek deriz.
alkol içmek nedir amına koyim. grade 1000 keko itemi. malum partili dayı mısınız, cemaat evinde mi yetişip bu dinci jargonunu yakaladınız anlamıyorum ki. -
izmir'de çekilmiş fantastik fotoğraf
maalesef sadece izmir özelinde değil, şu an lise öğrencilerinin hemen hemen hepsinde olan bir "nerede ne yapacağını bilmeme" sıkıntısı bu.
vay benim çocuğum altın götlü, vay benim evladım süper diye iq'su ayakkabı numarasından düşük olan sikik çocuklarınızı tepemize çıkardınız. 3 yaşındayken olur olmaz bağırıyordu, biz sustur deyince "özgüvenli olsun" dediniz. sonuçta dalyarak oldu.
nerede ne yapması gerektiğini öğreneceği, sınırlarını bileceği her fırsatta iyice bokunu çıkarmasını sağladınız. şimdi de ergenlik çağlarında sevgilisi olunca ulu orta sevişiyor. yarın öteki gün götünüze tekmeyi atıp sizi evden kovacak, "öğrötmönlör öğrötmönlör" diye ağlayacaksınız. tek bir yaralı parmaya işeyecek vasfı olmayan çocuklarınızla ölene kadar siz uğraşacaksınız.
geçen gittim böyle bir starbucks'a oturdum. 2 saatim var, bilgisayarla bir iş yapacağım. normalde starbucks bunu düşünmüş olacak ki daha ufak masası ve rahat koltuğu olan kısımlar, bir de normal sandalyeli çalışma düzeninde kısımlar vardır.
iki tane böyle sikik ergen geldi, güya ders çalışacaklar, masaya oturdular. 10 dakika oldu olmadı, biri bir şey anlatıyor, 10 dakika sarılıp şap şup öpüşüyorlar. yahu ben sizin iğrenç aktivitelerinizi dinlemek, izlemek zorunda mıyım? "başkası görüyor" diye hiç utanmıyor musunuz arkadaş? hayır en azından "sikik birer öküz gibi ses çıkartıyoruz, karşıdaki insanın dikkatini dağıtıyoruz" diye düşünürler ama bu veletlerin anası babasının da karşısındakini düşünme yetisi olmadığı için genetik bir facia yaşanmış durumda. -
anne ve kızlarını yaya geçidinde ezen sürücü
öğretmenim, okulun karşısında okul geçidimiz var. her gün sabah gidiyorum, bisikletimi elime alıyorum, yaya geçidindeki trafik ışığının düğmesine basıp karşıya geçiyorum.
bakın istisnasız her gün, bir araba kırmızı ışıkta kaptırıp geliyor. iki gün önce bir tane araba zor durdu, şoför koltuğunun yanında oturan yolcu bana "niye atlıyorsun" diye el kol yapıyor. ışığı ben gösteriyorum, öyle fark ediyor. bugün kesin yine çıkar diye telefonu kayda aldım, geldi bir tanesi geçeceğim yaya geçidinin üzerinde zor durdu. henüz zaten ışıkta duran moto kurye görmedim, onlara trafik ışığı yok.
bir tanesi orda yaya yokken sokak lambasına çapıp devirmiş. bugün yarın orada bir yayaya çarpacakları bariz duruyor.
bu ülkenin vatandaşı olarak ben ne yapabiliyorum? hiçbir şey.
- şikayet ediyorum, şikayet üzerine işlem yapmıyorlar.
- fotoğraf çekiyorum, fotoğrafla işlem yapmıyorlar.
- polis çağırıyorum, adam basıp gitmiş oluyor, işlem yapmıyorlar.
- mobese'den bakın diyorum, o tarz şeylere mobese'den bakamıyorlarmış, işlem yapmıyorlar.
maalesef bu ülkenin kolluk kuvvetleri suçu önlemeye yaramıyor. her gün bir suç görüyoruz da böyle melül melül bakıyoruz bizi ne zaman öldürürler diye. -
galatasaray'ın şampiyon olmasının nedeni
rakibin bileğine basan oyuncusuna, kuralda 2 maç ceza yazmasına rağmen 1 maç ceza veriyorsun ki galatasaray maçına yetişsin. ona rağmen yeniliyorsun.
sonra burda ergen taraftar gelip "biz hariç herkesi destekliyürler" edebiyatı yapıyor.
geç bunları anam babam geç, geç bunları bir kalem.
bonus -
öğretmenlerimizin yetersiz olduğu gerçeği
ünlü bir özel okulda bir buçuk yıl çalışmış, sonra devlet okulunda ingilizce öğretmenliği yapmaya devam etmekte olan ben;
• bilişim teknolojileri ile uzun süredir ilgileniyorum. eğitimde bunların kullanımı ile ilgili sunumlar hazırladım, hobi olarak sürekli takip ediyorum.
• bu süreçte kendi imkanlarımla önce html ve css, daha sonra iyi derecede php ve python öğrendim. halen ilgilendiğim ve geliştirilmesini üstlendiğim birkaç internet sitesi var.
• uzun süre freelance çevirmenlik yaptım. şu an ücretli olarak yapmasam da gönüllü olarak bazı projelerde çevirmenlik yapıyorum, bir de kitap çevirisine başlayacağım.
• uzun süredir amatör olarak, bir süredir biraz daha ciddi olarak bisiklet sporu ile ilgileniyorum.
bu yukarıda saydığım hobilerimi öğrenciye aktarabileceğim bir imkan yok. hani bakın teşvik edilmeyi, bir "eline sağlık" denmeyi bile geçiyorum. bisikleti, bakımını öğrenmek isteyen çocuğa "gel sana bisiklet öğreteyim" deme şansım yok. "şu okulda bir maker atölyesi açalım" demek için zaten bildiğim şeyin haftalarca kursuna gidip sertifikasını alacağım, sonra yeter sayıda öğrenci bulacağım, sonra ilçe milli eğitim müdürlüğü izin verirse ders verebileceğim.
türkiye'de bu işler sürekli sertifikaya, diplomaya bağlı. devlete göre microsoft word'ü açıp yazı yazabiliyor olmam için haftalarca sikko bir kursa gidip sertifika almış olmam lazım. isterseniz gary kasparov olun, satranç eğitmeni sertifikası olmadan derse adımınızı attırmazlar.
okulda satranç kulübü var, ayrılan toplam süre 20 dakika. çocuk geliyor, bilgisayara oturuyor. 2 dakikada bilgisayarlar açılıyor, hemen oyuna başlatıp hepsine birer dakika ayırsam süre bitiyor. çocuk oynadığı oyunu bitiremiyor 20 dakikada.
gerçi sadece devlete de bok atmayalım. bu memleketin ilk özel okullarından birinin bir şubesinde çalıştım. okula ücretsiz internet sitesi hazırladım, benim yaptığım siteyi kaldırıp müdürün tanıdığı 16 yaşındaki bir çocuğa parayla tekrar yaptırmaya kalktılar. aylarca beceremeyince "sen yardım et" diye yine bana yüklediler.
okulda sadece 8-9 bilgisayarı çalışır durumda olan bilgisayar laboratuvarı vardı. yazın herkesin yattığı, çay keyfi yaptığı seminer döneminde tekrar elden geçirdim, hepsini ana bilgisayardan kontrol edilecek şekilde, 18 adet bilgisayar şeklinde kurdum. bir sonraki sene başında "zaten artık bilgisayar sınıfları kullanılmıyor" diye sınıflara dağıttılar.
peki ben ne yapıyorum? amacım bir bilgiyi yaymaksa öncelikle bunu internetten yapıyorum. benim de bir şey öğrenirken temel kaynağım burası. ben nereye bakıyorsam, bendeki bilgiyi de öncelikle oraya bırakıyorum. mesela bisikletle ilgili, özellikle tur bilgileri odaklı bir internet sitesi yapıyorum.
bir çocuğa istediğim gibi eğitim mi vermek istiyorum? yaşadığım şehirde öğretmene ihtiyaç duyan bir vakıfla konuştuk, eşimle gidip gönüllü eğitim verdik. vay efendim sizin bilmemne sertifikanız var mı diye sormadılar.
mesela geçenlerde gidip mal gibi, saf gibi hizmet içi eğitim yazdım. onda da dersiniz bittikten sonra gidip eğitim alıyorsunuz, yol parasını bile vermiyorlar, cebinizden veriyorsunuz, öyle bir eğitim. proje yazımı ile ilgili olduğunu yazmışlar. gittim, meğer zaten bakanlık projelerinin başvuru kılavuzundaki bilgileri anlatıyorlarmış. 5 gün boşuna gidip geldik, bir kere yazdığın zaman mazeretsiz bırakamıyorsun da.
en son yazıyı bitirirken, öğrencilik tarihimde bir efsane olan lise tarih hocam ali özuyar'dan bahsedeyim. kendisi, bildiğim kadarıyla 2 kısa filmi, 1 uzun metraj filmi, 8 kitabı olan bir sinema tarihçisidir. adamcağız, bize sinema tarihiyle ilgili bir şey söyleyecek olsa "dersin dışında bilgi veriyorum" diye utana sıkıla anlatıyordu, zira milli eğitim bakanlığı nezdinde suç işlemiş oluyordu.
işte böyle kendiniz film çeker, kitap yazar, araştırır, öğrenirseniz milli eğitim bakanlığında yetersiz olursunuz. onun yerine gidin, satranç oynamak yerine satranç eğitmeni sertifikası alın, yeterli bir öğretmen olun. -
yılmaz vural'ın teknik direktörlüğü bırakması
bir devrin sonu.
(bkz: https://www.birgun.net/…tigini-acikladi-206653.html)
30 sezonluk football manager save dosyasını yanlışlıkla silmiş gibi hüzünlerdeyim şu an. iyiydik be yılmaz abi.
edit: kendisi türk futbolunun bugün söyleyip yarın vazgeçen yanar döner isimlerinden değildir. liseliler bilmez ama fuat çapa ile beraber 1998 yılında aldığı uefa pro lisansıyla bu lisansa sahip olan ilk türk teknik direktörlerdendir. çalıştırdığı takımların bir kısmının küme düşmesinin sebebi, genellikle küme düşme potasından teklif almasıdır. biraz patavatsız olduğu doğrudur ama türk futbolunun temiz yüzlerindendir. -
en efsanevi film açılış sahnesi
sinema tarihi açısından 2001 a space odyssey'dir. yüzlerce film, bu açılış sahnesine atıf yapmıştır. en popüler, insanların aklında en çok kalanlardan;
- star wars'taki in a galaxy far far away'li açılışta kayan yazılar,
- up'ın açılışındaki 5 dakikalık kısa flashback,
- pulp fıctıon'da "any of you fucking pricks move, and ı'll execute every mother fucking last one of you" diye biten efsanevi soygun sahnesi,
- the lion king'in başındaki kült, güneşe simba tutmalı açılış,
- vertigo'nun başında, çatıda kovalamacalı sahne. -
öğrenci velilerinin kalitesizliği
klasik bir öğretmen vecizesi vardır; "öğretmenin kral olduğu zamanda öğrenciydik, öğrencinin kral olduğu zamanda öğretmen olduk" diye. gerçekten öyle oldu.
sıkıntı şu, 90'ların başından itibaren doğan çocuklara yapılandırmacı eğitim anlayışı ile eğitim verilmeye başlandı. eğitim planlaması olarak bakarsanız güzel, ancak türk öğrencilere eğitim veren birisi olarak bu anlayışın türk kültürüne çok yakın olduğunu düşünmüyorum.
eskiden "bunları bunları öğrenmen lazım" diye çocuğa hazır, ezberlik bilgi verilirdi. şimdi, çocuğun bilgiyi öğretmenin yönlendirmesi ile kendi kazanması amaçlanıyor. atıyorum 9. sınıf ingilizce kitabını açıp bakarsanız, hiçbir gramer konusu veya özeti göremezsiniz. öğrenci o gramer konusunu kendisi, etkinlik içerisinden veya kullanımdan çıkarımla öğrenmek durumunda. çıkıp da "bakın böyle olursa böyle olur" gibisinden bir grammar translation methodvari bir anlayışın bir yüzyıl geride kalması gerekli.
gel gelelim, bu tarz bir derste, veliden gelen en büyük şikayet "hiç yazı yazmıyorlar" olabiliyor. veli istiyor ki defterinde sayfalarca yazı olsun. veli istiyor ki öğrendiği kelimeyi kullanmasın ama deftere 5 kere yazsın. çoğu, eski eğitim sisteminin ürünleri olduğu için öğrenciyi buna yönlendiriyor.
veliye de bu yüzden büyük iş düşüyor. yani atıyorum öğrenci ingilizceye maruz kalmak zorundaysa bunu ya velinin yapması lazım, ya velinin öncülük etmesi lazım. benim çocuğum sınıfa girsin, 40 dakika ders dinleyip çıkıp ingilizce konuşsun olmaz. ezber olur bu, dışarı çıkıp da davranışa dönüşemeyen bir kazanım, yapılandırmacı eğitim içinde yer alamaz.
mesela aralarda öyle parlak öğrenciler var. duolingo gösterdim mesela, arkadaşlarım arasında ekli, çeşitli dillerde çalışmalar yapan bir öğrencim var. aslen de sayısalcı ama dil sınavına da girmeyi düşünüyor. yani bir şey öğrenirken, tamamen yararcı bir bakışla "ne işime yarayacak" diye anında bir kazanç peşinde koşmuyor. veli veya öğretmen, öğrenciye bu bakış açısını verebildiğimiz kadar başarılı oluyoruz.
ingilizce de aslında konu yelpazesi olarak herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadığı için, rahat rahat istediğimizden bahsedebiliyoruz. yani çıkıp eğitimle ilgili bir konu üzerine "japanese education system" diye google'layıp bakabiliyoruz. bazısı "hocam niye kitabı/konuyu işlemiyoruz; bunun konumuzla ne alakası var diyebiliyor. öğrenciye bu bakış açısını öğretmenler ve veli oluşturmuş. bazı öğrenciler de; gerçekten merakla, bilmediği, merak ettiği bu konuyu takip ediyor. yazılıda çıkacak şeyleri ezberleyip not alayım, sınıfı geçeyim kaygısında değil, bilmediğim ve merak ettiğim bir şeyi öğreneyim kaygısında. benim gözümde de asıl başarılı öğrenci budur, eve gidince "german education system" diye tarama yapabilen, merak eden, öğrendiği bilgiyi aktarabilen öğrencidir.
siz öğrencinin velisi (veya öğretmen) olarak çocuğun bu merakını, çocuğun öğrendiklerini davranışa geçirmesini, çocuğun hazır bir çoktan seçmeli testte verdiği yanıtlardan daha az önemsiyorsanız, kalitesiz bir iş yapıyorsunuz demektir. -
ik'cıların yaptığı iş
kardeşim için birkaç vakfa burs başvurusu yaptık. geçenlerde bir tanesinden çağırmışlar. üzerine vazife olmayan birkaç soru daha sormuşlar ama asıl bomba:
"diyelim ki sana burs verdik, bize ne katabilirsin"
"bizde o işi yapan çok kişi var, niye sana yaptıralım"
"başka bir yere başvuru yaptın mı?"
"ne iş yapıyorlar biliyor musun"
"sen şimdi bu vakfın ne olduğunu da bilmiyorsundur"
"kesin girmeden dışarıdan bakmışsındır, ordan biliyorsundur"
bu ülkede özel sektörde birine iş-para verme konumunda olan kişilerin büyük çoğunluğu, sanki köpeğin önüne kemik atıyormuş gibi davranırlar. en büyük vasıfları gelene gidene köpek çekmektir. yardım amaçlı bir vakıfa demir atmış ordan maaş alan adamlar, sanki iş görüşmesi yapıyormuş gibi 18 yaşında çocuğu alıp sıkıştırmayı bir bok sanıyorlar. -
tekzen'de satılan 14.571 tl'lik çadır
-
19 aralık 2016 zürih saldırısı
haberi başka bir ajanstan okuyalım:
(bkz: http://www.bbc.com/news/world-europe-38363602)
- saldırı bir sokakta oluyor.
- bir silahlı saldırgan var.
- üç kişi silahla yaralanıyor.
- aynı sokakta bir de islami merkez var, ancak saldırganın asıl hedefinin bu olup olmadığı bilinmiyor.
ben aşağılık bir siyasal islamcı olsaydım, bu haberi şöyle servis ederdim:
"isviçre'de de camiye saldırdılar. polis kaç kişinin yaralandığını söylemiyor." -
tarkan'ın günlük 200 bin tl kazanması
"megastar’a mekân kirası, dekor, ışık ve orkestra giderleri çıktıktan sonra bir konserden 200 bin tl kalıyor."
bu ne amına koyim, haber servisinin başına bizim mahalle bakkalını getirmişler sanki. -
evrimci ateistlerin cevaplayamadığı sorular
halen evrimi aynı canlının doğumu ve ölümü arasında gerçekleşen bir süreç sanan sığırların ataları nasıl hayatta kalabilmiş?
-
işe yarar android uygulamaları
henüz 1 -bir- kişinin indirdiği uygulamalar değillerdir. ulan bari ekşi yazarını keriz yerine koymadan önce bir oturup düşünün.
-
dilek doğan'ın canlı bomba ile çekilmiş fotoğrafı
teröristle çekilmiş fotoğraftır. başka bir teröristle çekilmiş fotoğraflar için:
http://i.sozcu.com.tr/…2/04/bank-asya-açılış-iç.jpg
http://www.aljazeera.com.tr/…ulen.jpg?itok=7ubnepz6
fotoğraflardaki terörist bildiğiniz üzere başına 4 milyon lira ödül konmuş, kırmızı listede bulunan bir teröristtir. yanında teröristle fotoğraf çektirmek suçsa, devlet eliyle yargısız infazı meşru kılıyorsa buradan yetkili mercilere iletiyorum. -
işe yarar android uygulamaları
mi soru ekini ayrı yazmayı beceremeyen muhteşem yazarların, 713 entry sonra android'in işe yaramadığını belirtmesiyle geçersiz konuma düşmüşlerdir.
sizi sözlüğe alan kanzuk'a selam ederim. -
akp ve mhp'nin tahir elçi önergesini reddetmesi
bu milletin kafasına da hastayım: "niye önörgö veriliyor rörörörö"
lan adam demiş ki: "mecliste bir komisyon kuralım, tahir elçi cinayetini araştırsın".
ne var bunda? bunda yasalara uygunsuz bir durum mu var? kötü diyebileceğiniz bir amaç mı var?
yine muhafazakar kafalar içinde kürt geçen bir şeye ezberden hayır basıp geçmişler işte.