Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. sen daha yarısındayken fatiha'yı bitiren adam

    özellikle cenazelerde daha bir dikkatimi çeken, ben fatiha okuyorsam bunlar ne okuyor acaba diye sorulara gark eden adamdır, adamlardır. elimizi ayna anda açtık, ki ben de hızlı okurum daha yarısına gelmeden sen nasıl amin dedin be adam. deli demesinler diye bugüne kadar da gidip birine soramadım sen ne ayaksın diye. bunlar yüzünden hoca ne zaman el fatiha dese geriliyorum, bir yandan okuyor bir yandan sağı solu kesiyorum, bi de ne göreyim herifçioğlunun biri gene muhtemelen şarlamşop amin dedi gitti ben enamte aleyhim derkene. bilmediğimiz bir şey varsa yeşillendirin ey ehli sünnet suserler. üşendiğimden değil ben gene bildiğim gibi okurum ama şu konu netleşsin artık. yeter.

    yarayan kanaya parmak edit: hem başlık altında hem özelden onlar euzüsüz besmelesiz başlıyor olabilir diyenler oldu. onu ben de düşündüm. bu şerefsizler yüzünden bazen yeni gömdüğümüz meftayı, gözü yaşlı yakınlarının acısını unutup dur bakayım euzüsüz başlayınca nolacak diyip besmelesiz patinaj çekerek 2.viteste kalkarak okumaya başlıyorum fatiha'yı (allah affetsin). düşünün ki tıkanınca nefesi bile "ve iyya kenastain" derken alıyorum, ona rağmen gene moruğun biri benden önce ellerini yüzüne götürüp amin diyor. işte o an gay-ril-mağ-düüü-büüüüeeeeaaaaaaaahhh diye çığlığı basıp üzerine atlayasım ve silkeleyesim geliyor moruğu ama yapamıyorum haliyle. efendi efendi gül kolonyamı sürüp pidemi yiyip dönüyorum.

    sosyal mesaj edit: gideni geri getiremeye gücümüz yetmiyor. inancımıza göre elimizden gelen tek şey ruhuna bir fatiha okuyabilmek. onu da lütfen zorunluluktan değil içinizden gelerek okuyun. insan gibi okuyunca en fazla 10 saniyenizi alıyor.

  • 2. mazda 3

    neden okuduğumuzu düzgün anlamıyoruz? neden sorgulamıyoruz anlamıyorum. esp'yi her markada aynı adla adlandırılmasını gerektiğini sanmak nedir? mazdanın bütün donanımlarında esp vardır. ama mazda buna dinamik stabilite kontrolü (dsc) demektedir.

    esp harflerini göremeyince vurun abalıya.

  • 3. stockholm'de sığınmacının tekmelediği kadın

    saldırganı, sınırdışı edilip türkiye'ye gelir burada hırsızlarla ve hırsızlardan rahatsız olmayanlarla koyun koyuna yaşar gider sorun yok. o tekmeleri de burada sallarlar belki ona. yakışır bu ülkeye.

  • 4. hayatında hiç ak parti'ye oy vermemiş insan

    1984 doğumuyum.
    2002 genel seçimlerinde, yani akp'nin ilk iktidara geldiği seçimde, 18 yaşımı doldurur doldurmaz oy kullanma hakkı elde ettim.
    allah'a çok şükür, ailemin bana öğrettiği değerlerin ve inançların da sayesinde akp'ye ne genel seçimlerde ne de belediye seçimlerinde bir kez bile oy atmadım. aradan 14 yıl geçmiş.
    ülkenin şu an bulunduğu durumda zerre katkım olmadığı için kendimle ve ailemle gurur duyuyorum.

  • 5. kaya çilingiroğlu

  • 6. yarım kalıp ziyan olan diziler

    (bkz: flash forward)

    orospu çocukları. sinirlendim yine.

  • 7. cizre'de askerin yemek yediği eve bıraktığı not

    vatanı için ölümü göze alan mehmetçiğin, kimseye borçlu kalmak istememesidir.

    bkz
    bkz2

    --- spoiler ---

    "buraya ülkemizin bütünlüğünün devamını sağlamak, sizlere tekrar barış ve huzur getirmek için geldik ve evinizde belli bir süre misafir olarak kaldık, bazı malzemelerinizi kullandık. belki bıraktığımız para zararlarınızı karşılamaz ama üzerimizde bu kadar vardı. hakkınızı helal edin.

    hepimiz bu vatanın çocuklarıyız. cizre halkını seviyoruz."

    --- spoiler ---

    siz ne güzel askerlersiniz, siz ne güzel insanlarsınız.
    sizi ne kadar sevsek az; çünkü siz, çanakkale şehitlerinin torunlarısınız...

    sen türk askerini koru yüce rabbim...

    ne mutlu türküm diyene!

    edit:

    biliyorum çok zor geliyor sizlere...

    böyle sıcacık yürekli askerlere sahip olmak, sizin asla anlayamayacağınız şeylerden sadece biri. zaten ondan inanmak gelmiyor ya içinizden…

    siz; ufacık çocukların eline molotof kokteyli verip, polisimize atmasını söylersiniz.
    siz; polisimizi, hamile eşinin ve üç yaşındaki çocuğunun gözleri önünde şehit edersiniz.
    siz ancak; kendi ırkını katledip, türk askerine iftira atmasını bilirsiniz.

    biliyorum çok zor geliyor sizlere…

    siz; kahraman askerimizi mayın döşeyerek, pusuya düşürerek sözde özgürlük istersiniz.
    siz; yeri geldiğinde ırkçılık yapılıyor deyip, her fırsatta yüce türk milletini kötülersiniz.
    siz ancak; mehmetçiğimize kalleşçe arkadan ateş edersiniz.

    biliyorum çok zor geliyor sizlere…

    sizin asıl karın ağrınız; bu ülkeyi asla bölemeyecek olmanız.
    sizin asıl karın ağrınız; dağdakilerin bir bir leş olması.
    sizin asıl karın ağrınız; uçurumun kenarına git gide yaklaşmanız.
    sizin asıl karın ağrınız; sonuzun geldiğini yavaş yavaş fark etmeniz.

    biliyorum çok zor geliyor sizlere…

    vatana ihanet ederken; bu olayla ilgili, haneye tecavüz diyecek kadar da beyin yoksunusunuz!

    siz nesiniz biliyor musunuz?

    (bkz: 14 ocak 2016 pkk diyarbakır saldırısı)

    http://i.hizliresim.com/qz7pov.png
    https://twitter.com/…ist_/status/687430726745223169
    https://twitter.com/…7311/status/687410943572205568
    https://twitter.com/…rin1/status/687438387859570690
    https://twitter.com/…_roj/status/687416330912403456
    https://twitter.com/…stan/status/687410203592097794
    https://twitter.com/…gpkk/status/687435314634317825
    https://twitter.com/…ugd0/status/687432105488478210
    https://twitter.com/…ikow/status/687416932065239040
    http://i.hizliresim.com/roppoa.png
    http://i.hizliresim.com/knwwor.png
    http://i.hizliresim.com/d4dddl.png
    http://i.hizliresim.com/jvww6j.png
    http://i.hizliresim.com/2899an.png
    http://i.hizliresim.com/bdaazd.png
    http://i.hizliresim.com/orkkv7.png
    http://i.hizliresim.com/lvwwze.png
    http://i.hizliresim.com/qpwwdv.png
    http://i.hizliresim.com/mlvvv7.png
    http://i.hizliresim.com/xlxxmo.png
    http://i.hizliresim.com/bjggvn.png
    http://i.hizliresim.com/dkggvq.png
    http://i.hizliresim.com/5mqqaa.png
    http://i.hizliresim.com/a5kkoq.png
    http://i.hizliresim.com/d4dyky.png
    http://i.hizliresim.com/e5ryed.png
    http://i.hizliresim.com/289eqo.png
    http://i.hizliresim.com/bday9g.png
    http://i.hizliresim.com/vnpjod.png
    http://i.hizliresim.com/go00yv.png
    http://i.hizliresim.com/o7llyp.jpg

    siz busunuz işte...

    son çırpınışlarınız bunlar vatan hainleri sizi! sonunuzun geldiğini fark ettikçe korkmaya başladınız demek! daha çok korkun bence, daha da çok!

    "bu memleket tarihte türk’tü, halde türk’tür ve ebediyen türk olarak yaşayacaktır."
    mustafa kemal atatürk

  • 8. bedavası ücretlisinden daha iyi olan şeyler

    (bkz: seks)

  • 9. bimin 1 tb taşınabilir hard diski 170 tlye satması

    1 tb harddisk fiyatlarından bihaber fakirlerin sevindiği olay.

  • 10. vajinaya verilen yöresel isimler

    (bkz: pıttık)

    yazılmış daha önce evet ama bununla alakalı çoğunuzun bildiği ama yazmadığı bir hikaye var. yazalım.

    dönemin başbakanı tansu çiller erzurum mitinginde konuşma yaparken miting alanındaki vatandaşın biri "senin pıttığını yiyim" diye bağırıyor. tansu çiller de bilmediği için yanındakilere soruyor. oradan biri pıttığın ne olduğunu biliyor ancak söylemeye utanıyor: "sevgi gösterisinde bulunuyor başbakanım, ciğerinizi yerim demek istiyor." diyor. tansu çiller de tekrar vatandaşa dönüp efsane cümleyi kuruyor: "erzurumlu dadaşlar, bacınızın pıttığı da size feda olsun"

  • 11. stsl 2016-2017 mevlana barış hoşgörü sevgi sezonu

    (bkz: ne olursan ol defansa gel)

  • 12. spotify

    üyelerin, premium üyelikte reklam göstermediği için de kötülemeyi başardığı platform. bence bugüne kadar gelen en yaratıcı karalama kampanyası bu.

    inşallah bait'lere gelmişimdir de ben mal olduğumla kalırım. eğer karşı taraf malsa daha kötü çünkü.

  • 13. hamile kalmak isteyenlere tavsiyeler

    kardeş iyi yazmışsın ama önce kuralları okumanı tavsiye ederim. kendimizi tanıtmadan topic açamıyoruz. ayrıca çok yabancı kelime kullanamıyoruz. türkçe gönüllüleri yasaklıyor. şimdilik bu kadar. umarım topic taşınmaz.

    ----------------------------------------------
    intel core i7 4770k - zotac gtx680 4gb slı - msı z87 m-power max motherboard - asus vg278hr led monitor 144hz nvidia 3d vision 2 kit - coolermaster haf x 942 - corsair 120gb forcegs ssd - g.skill tridentx 2x8gb 2400mhz dual channel cl10 ram, creative soundblaster x-fi titanium - aerocool strike x 1100w 80+ gold psu - seagate 3tb external backup plus - logitech g19 gaming board - logitech g27 racing wheel - logitech g930 7.1 surround headset - logitech g9x - razer mamba 4g gaming mouse - razer manticor gaming mouse mat - razer sabertooth elite gamepad - pioneer shm50 bookshelf - edifier r2700

  • 14. 25 ocak 2016 türkmendağı'nın düşmesi

    dünyada bir bölge daha insanlık düşmanı el kaidecilerden temizlenmiş. insanlık adına olumlu bir gelişme.

  • 15. vehbi koç'un mustafa koç için yazdığı mektup

    amcam, koç holding şirketler grubunda ceo'dur. adam gibi adamdır. bir ortama girdiği vakit anında havayı değiştirir. en basit çay bahçesinde dahi çalışanlara inanılmaz nezaket ve tevazu ile davranır. öyle ki insanlar kendisine hizmet etmek için adeta birbiriyle yarışır. hiçbir zaman böyle biri olamadığım için o büyülü anları hayranlıkla seyre dalarım. bunlar benim kendisiyle geçirdiğim nadir ve kıymetli zamanlarda edindiğim gözlemlerim.

    ne kendi çocukları, ne de biz yeğenleri için hiçbir zaman torpile ve adam kayırmaya başvurmadı. böyle bir şeyi kendisine ima dahi edemedim. onun içindir ki 1400 lira maaşla bir gıda firmasında çalışmaktayım. sevin ya da sevmeyin. koç grubu budur kardeşim. daima da böyle kalacak. siz de böyle olun. işveren iseniz çalışana hakkını teslim edin. çalışan iseniz işinizi hakkıyla ifa etmeye gayret edin.

    vehbi bey, 1993 yılındaki antalya ziyaretinde amcamı rahmi koç'a göstererek "bu çocuğa sahip çıkın" diyen kişidir. gayet de bizden biridir. o günleri ve hatıralarını özlemle anıyorum. tabi biz o zamanlar küçüktük. bazı şeylerin farkında değildik. birkaç defa kendisiyle karşılaştım. tokalaştığımızı net bir şekilde hatırlıyorum. derslerim ile ilgili sorular sormuş, mor renkli uçlu bir kalem hediye etmişti. (hala saklarım) bana yetişkin biriymişim gibi ciddiyetle yaklaşmıştı. allah rahmet etsin. mekanı cennet olsun.

    bir tane de anısını anlatayım. vehbi bey'in iş görüşmeleri için kullandığı bir restoran vardı. aile tarafından çok kullanılan bir mekan. rahmi koç'un da müdavimi olduğu bir yer. neyse efendim yemekler yenmiş, sohbetler edilmiş, hesap geliyor. garson tabi vehbi bey ile oldukça samimi. şakayla karışık takılıyor; "rahmi bey sizden çok bahşiş bırakıyor efendim" vehbi koç mendille lokmasını ağzına bastırarak konuklarına tebessüm ediyor ve garsona dönüp; "rahmi bey benden çok mu bahşiş bırakıyor evladım? rahmi bey verir evladım onun babası vehbi koç. benim babam bir gariban koçzade hacı mustafa efendi, ben veremem çocuğum."

    edit: bu arada beni üzen bir konuya açıklık getirmek istiyorum. "şöyle kapitalist, böyle dinsiz" diyerek atıp tuttuğunuz insanların iç dünyaları hakkında en ufak bir fikriniz yok. yardımcı olması açısından şunu öylece bırakıyorum. islami açıdan doğruluğunu sabaha kadar tartışabiliriz. ancak samimiyetini ve içtenliğini kabul etmek durumundayız.

  • 17. sinemada patlamış mısır yemek yasaklansın

    arkadaşlar galiba sinema diye hayvanat bahçesine gidiyorlar sanırım. patlamış mısırımı ve kolamı alırım, sinemaya da her hafta giderim. öküz gibi yememeye çalışırım tabi orası öyle de. birisi gelip "bana sikicem mısırınızı amuğagoyim" derse o arkadaşı mısır leğeni, kola ve tuz ile birlikte sinemadan çıkarırım. hareketlere bak, şu ana kadar birine de diyebilmişliği de kesin yoktur, salla klavye başından.

  • 18. 2016 yılı turizm sezonu

    çok fazla artistlik yapmadan direkt rakamlarla konuşalım. öncelikle elimdeki veriler 2014 yılına ait, 2015 4. çeyrek verileri henüz açıklanmadığı için bunları kullanmıyorum.

    2014 yılında toplam gelen yabancı turist sayısı 36.507.184 kişi. bunun içindeki rus turist sayısı 4.482.388, toplam oranda 12.8%'lik bir payı var. uçak düşürme mevzusu derken bir 4,5 milyon adam böylece ayağını çekecek. en iyi tahminde bulunuyorum, bunun rakamı 4 milyon kişi olsun. hiç bir güvenlik zafiyeti bulunmayan canlı bomba patlamalarıyla bir güzel almanları da ürküttük. almanya'dan gelen turist sayısı 5.251.870 kişi. hadi burada daha vicdanlı davranayım, turistlerin yarısının gelmeyeceğini varsayalım ki bu rakam daha fazla olacaktır diye tahmin ediyorum, oldu mu size 2.625.000 kişi. hadi ayağınız alışsın, size 2.5 milyon'a bıraktım. bu rakam da gelen toplam turist sayısının 7%'lik kısmına denk gelir. yani siz bir uçak düşürme, bir canlı bomba olayıyla 2 günde toplam turist sayınızın 20%'ini kaybettiniz. bir de bunlar direkt muhataplar, başka milletleri rakamlara dahil etmedim, onlarla bu rakam çok daha yükseğe çıkacaktır. bir de cruise iptalleri var. toplamda 500.000 kişi. hadi bunların yarısı da alman ve rus olsun. etti mi sana toplamda 6.750.000 kişi.

    2014 yılında turist başına ortalama harcama miktarı 775 dolar. bunun içinde bir yığın çapulcu turist var ki almanlar en çok para bırakanların arasında. ama bunu da göz ardı ediyorum, direkt 775 dolardan giriyorum. 6.75 milyon kişi ile çarparsak ne ediyor, hesap makinemi alıyorum, eveet, 5 milyar 96 milyon 500 bin dolar, rakam ile yazmak gerekirse 5.096.500.000, böyle yazınca daha iyi idrak edersiniz belki.

    bunlar ülkesel hesaplar. bir de bölge bazlı bakalım isterseniz. en sağlam örnek tabi ki antalya olacaktır. antalya'ya 2015 yılında gelen toplam turist sayısı 10.868.688 kişi. bunun 3.148.458 kişisi alman, 2.838.134 kişisi ise rus. bu iki milliyete ait toplam turist sayısı, antalya'yı ziyaret eden toplam yabancı turist sayısının 55%'ini oluşturuyor. yine almanların yarısının gelmeyeceğini varsayıyorum, toplam rakam 4.412.363 kişi. yani bu da antalya'ya gelen toplam yabancı turist sayısının 41%'ine denk geliyor. yani siz ana geliri turizm olan bir ilin bu sektördeki gelirini bir anda 40% düşürmüş oluyorsunuz.

    şimdi, gelelim fasulyenin faydalarına. ülkede ekonomik kriz yok diye kendinizi yırtıyorsunuz. paranız 1 yılda 25%'in üstünde değer kaybetmiş. ülkenizdeki toplam gsyh'nın 4.3%'ini oluşturan bir sektörün yabancı müşterilerinin 20%'sini 2 günde kaybediyorsunuz. bir de stratejik derinlikten, dünya liderliğinden, gelişen ve büyüyen ekonomiden bahsediyorsunuz. olm 2 hareketiyle 5 milyar dolar kaybeden ekonomi mi olur? monopoly oynasan bu parayı 2 harekette kaybedemezsin. ha bir de bunu katma değeri en yüksek sektörlerden birinde kaybetmiş olduğunuz gerçeği var ki bu da apayrı bir söz konusu. bir de televizyona çıkıp "türkiye güvenli, gelebilirsiniz" minvalinde açıklamalar yapıyorlar ya, onlara da ayrı bitiyorum. mayın tarlasının ortasında oturup "gel gardaş gel, patlamaz onlar" diye kasketli bir dayı çok daha fazla güven veriyor bence.

    komik misiniz, nesiniz, anlamadım ki ben sizi.

  • 19. dünyada seks yapamayan tek gençliğin türk olması

    arada sırada sevişebilme ile ve büyükşehirlerde yaşayan bir avuç insanın düzenli seks yapabiliyor olmasıyla gizlenemeyecek durumdur. çünkü bir gençlik adına seks yapabiliyor demek için 16 ve 25 yaş arasında "düzenli" seks hayatına sahip olunması gerekir. bütün ülkelerde ahlaki ve toplumsal düzen buna göre kurgulanmıştır.

    ama malesef bizim gibi arada kalmış bir toplumda gözden kaçmaktadır. pek çok sorunun da dolaylı yoldan tetikleyicisidir. şöyle ki: gelişmiş ülkelerde zaten seks çok önemli bir tabu değil. gençliğin çoğu çatır çatır sevişiyor. düzenli seks hayatları var. günlük akıllarının ve enerjilerinin yarısını bir yerlere harcamıyorlar. zaten bu meret yapılmayınca kıymete biniyor. yapılınca gayet sıradan bir şey olduğu için hayatınıza devam ediyorsunuz.güney amerika rusya avrupa falan ohooo millet tren yapıyor. tam tersi olarak geri kalmış toprak ve feodalite tabanlı ülkelerde ise ahlaki ve toplumsal kurallar gene buna göre şekillendirilmiş. kızlar ve erkekler aşağı yukarı 16 yaşında evlendirildikleri için onlarda düzenli seks yapmaya başlıyor.

    ama türkiye'de millet seks yapamıyor. çünkü hangisine ait olduğumuz belli değil. batı ve doğuda eğilimler ağırlıklı olarak kaysa da genelde böyle. evlilik yaşı artık 30' lara dayandı hatta geçiyor. e ne olacak? tanrı bir kadını 30 yaşına kadar sevişmesin diye tasarlamış olabilir mi? erkekler 30 yaşına kadar sevişmiyor doğru düzgün. yazık lan. ne duygular bastırılıyor. ne acılar çekiliyor. kimse de çıkıp demiyor ki " aga bu nedir?" cnbc-e dizileri izleyip akşam evde suphi amcalara çay demleyip oturmaya devam. bu dünyanın en pis arada kalmışlığı. seks istediğini kendine itiraf edemeyen kızlar. pipisini nereye sokacağını bilemeyen erkekler. düzene bak ya. oha.

  • 20. samsung garanti rezaleti

    ekşi sözlük tüketici hakları heyeti ve ekşi sözlük rezalet timini yakından ilgilendireceğini düşündüğüm yeni bir rezalet.
    sanırım komiklik yapıp sempati kazanmaya çalışmak yerine hemen konuya geçmem daha iyi olacak.
    olay arkadaşımın başına geliyor ve buraya yazmamı istediği mailini hemen alta döşüyorum.

    ---rezalet---

    sahibi olduğum samsung galaxy note 3 cihazın ekranında iz düşümü oluşmaya başladı. bilmeyenler için açıklamak gerekirse, led ekranların amoled olanlarında, yani samsung'un neredeyse tüm telefonlarında kullandığı ekranlarda belli bir zamandan sonra sabit simgelerin izleri kalıyor. (bkz: burn-in) daha çok plazma ekranlarda karşılaşılan bu sorun samsung'un amoled ekranlarında da ortaya çıkmaktadır. (elektronik ürün satan mağazalardaki teşhir telefonlarda görebilirsiniz.) neyse ki samsung bu hatanın kendi ekranlarından kaynaklandığını kabul etmiş de bu problemi çıkaran ekranların değişimini ücretsiz yapıyor sanıyorsunuz ama nah ücretsiz yapıyor.

    ben de bu ücretsiz değişim için 18/12/2015 tarihinde servise gittim ve telefonu teslim ettim.

    verdiğim telefon iki senesini henüz doldurmamış, knox sayacı sıfırlanmamış, hiç bir şekilde iç donanımı zarar görmemiş, ekranında bir tane çizik oluşmamış, daha da önemlisi servis konusu hatayı ortaya çıkaracak kullanıcı kaynaklı bir zarar görmemiş telefondur. kısacası; "kullanıcı kaynaklı hata" denilecek hiç bir hatası olmayan, ancak sağ ve sol üst köşelerinde zedelenmesi mevcut bir telefondur.

    servis telefonu aldı, form doldurdu, köşelerdeki darbeleri notladı ve beklememi söyledi, bekledim. iki gün sonra samsung'dan mesaj geldi ve ekran değişimi için 600 küsür türk lirası ödemem gerektiği söylendi. aradım müşteri hizmetlerini ve ilk geçen konuşma aşağıdaki gibi oldu.

    s:samsung
    b:ben

    b-merhaba. böyle bir mesaj geldi, oysa cihazın garantisi henüz dolmamıştı ve iz düşümü de garanti kapsamındaydı. neden ücret isteniyor?
    s-cihazınızın çerçevesinin sağ ve sol üst köşelerinde darbe var çünkü. bu nedenle öncelikle bu hasarın giderilmesi gerekmekte.
    b-bey efendi, ben çerçeve değişimi istemiyorum. konu zaten çerçeve değil. ekranda iz düşümü var, bunun değişimini talep ediyorum.
    s-ama dediğim gibi cihaz zarar görmüş, bu nedenle cihazın ücretsiz tamiri mümkün değil.

    bu noktadan sonra işler daha da garipleşmeye başladı.

    b-bakın, tekrar söylüyorum. cihazın zarar gören kısmı cihazın çerçevesi ve ben çerçeveden memnunum. istediğim şey ekranın düzeltilmesi. bu da garanti kapsamında değişimi mümkün olan bir durum. ekranım neden garanti kapsamında olmasın? neden ücret istenilsin.
    s-ekranınız zaten garanti kapsamında. ben bunun aksini söylemedim. ekranınız garanti kapsamında değişecek fakat ekran ile çerçeve bir bütün. ayrı parçalar değiller, bu nedenle çerçevenizin de tamir edilmesi gerekiyor. bu da 600 küsür türk lirası ediyor.
    b-yahu iyi de banane sizin hangi donanımları beraber ürettiğinizden. garanti koşullarınızda bunu açıklar bir şey yazmıyor. cihazın tümü bütündür, bir noktasına gelen zarar tüm garantiyi etkiler yazmıyor. kullanıcı da satış aşamasında bilgilendirilmiyor. kaldı ki cihazın aldığı zarar söz konusu problemi tetiklemiyor. ben çerçevemden memnunum, sıkıntım ekran ile. kullanıcı sözleşmenizde de bu durumu açıklar bir ibare bulunmuyor. telefon daha ince olsun diye samsun'un yöneldiği bir çözümdür ekran ile çerçevenin bütün olması. bu da satışını artırıp kâr sağlamıştır. son kullanıcının bu yaptığınızdan etkilenmesi ve çerçevedeki zedelenme nedeniyle ekranın değişiminin yapılmaması son derece gülünçtür.
    s-ama bakın aldığınız bu telefon arabanızı da kontrol etmiyor.
    b-anlamadım?
    s-bu kullanmış olduğunuz telefonun arabanızı kontrol edeceğini de söylemiyoruz size ve bu da garanti belgesinde ya da kullanma klavuzunda yazmıyor.
    b-gerçekten çabalıyorum ancak hala neden bahsettiğinizi anlamıyorum. ne alakası var bunun bizim konumuzla?
    s-yani ekran ile çerçevenin bütün olduğunun ve ekranın tamiri için çerçevenin de sağlam olduğunun yazılı olmasına gerek yok.
    b-siz ciddi ciddi bu örneği verdiniz mi az önce?
    s-dediğim gibi cihaz kullanıcıdan kaynaklı bir zarar görmüş ve ekranınızın garanti kapsamında değişmesi için önce çerçeve zararının düzeltilmesi gerekmekte. bu nedenle 600,00 tl ödemeniz gerekmekte.
    b-siz şimdi ekranım garanti kapsamında diyorsunuz öyle mi? sadece çerçeve nedeniyle bu garanti prosedürlerinin başlatılmadığını söylüyorsunuz. doğru mu anladım?
    s-evet.
    b-bu konuşmalarımız da kayıt altında mıydı?
    s-evet.
    b-öyleyse bir üstünüzde kim varsa bu konuşmalar ona dinletilmek suretiyle tekrar tarafıma dönüş yapılmasını istiyorum.
    s-kaydınızı yapıyorum, başka bir konuda yardımcı.....

    derken ilk konuşma biter. iki gün sonra tekrar telefonum çalar ve;

    s-iyi günler ben samsung zart zurt biriminden bilmem kim. şöyle şöyle bir probleminiz varmış. nedir sıkıntı tam olarak? (oysa görüşmeler dinlenilsin demiştim.)
    b-konuşmaya başlamadan önce şunu söyleyeyim, bana sadece bilgi verebilecek yetkide misiniz yoksa haklılığıma kanaat getirdiğiniz takdirde sorunumu da çözebilecek misiniz? son uzun konuşmamızda konuştuğumda kaldım ve tekrar zamanımı harcamak istemiyorum. sizin de vaktiniz harcanmasın, yorulmayalım.
    s-bana tüm sıkıntınızı anlatırsanız yardımcı olmaya çalışacağım. (aha sıçtık, yine boş boş konuşacağız.)
    b-(olay tümüyle anlatılır, verilen araba örneğinden bahsedilir)
    s-şimdi bakın beyefendi, garanti belgesinin şu şu maddelerinde kullanıcı kaynak...
    b-yahu bırak sen şimdi garanti belgesinin maddesini şuyunu buyunu. ekranım bozuk diyorum çerçeven zedelenmiş diyorsunuz. bana deseniz ki telefon bütün halde garanti kapsamında, o zaman tamam derim. ama diyorsunuz ki ekran garanti kapsamında, bunda sıkıntı yok, sadece çerçeve zarar görmüş, ama ekran ile çerçeve de bütün olduğu için önce çerçevenin zararını ödeyeceksiniz. yahu siz dalga mı geçiyorsunuz benimle?
    s-isterseniz adım adım gidelim.
    b-hay hay, gidelim.
    s-telefonu ilk aldığınızda, kutudan çıkardığınızda telefonun köşelerinde bu zedelenmeler var mıydı?
    iç ses: olm bak kayıt altında konuşmalar, küfretme, sakin ol, derin nefes al sadece cevap ver.
    b-(tatlı bir ses tonu ile) yoktu. :)
    s-hah, bakın demek ki sizden kaynaklı olarak cihaz zarar görmüş.
    iç ses: ulan sizi oraya oturtanın....
    b-(bir süre sessizlik sonrası) bey efendi, ben telefonlarımın çerçeveleri kırık, çizik, zedelenmiş seviyorum. dün televizyon aldım, eve getirince çekiçle köşelerini ezdim, mesela yarın bilgisayar alacağım, bilin bakalım ne yapacağım. evet, köşelerini ezeceğim. size ne benim çerçevemden. siz ekranı tamir edin. hem hepsini geçtim, ekranın garantisi devam ediyor diyorsunuz.
    s-evet.
    b-ama çerçeve ile ekran bütün olduğu için önce çerçevenin değişmesi lazım diyorsunuz. bu durumda ben zaten çerçeve parası verirken, hali hazırda garantisi devam eden ekranın da parasını vermiş olmuyor muyum? ya da şöyle söyleyeyim, diyelim ki çerçevede sıkıntı yok. siz yeni ekran ve çerçeve taktığınızda eski temiz çerçeve çöp olmayacak mı? her iki durumda da ekran pert zaten. bu durumda neden müşteriyi memnun etmek yerine şark kurnazlığı yapıp çerçeve parasını tahsil etmeye çalışıyorsunuz. zaten çerçeve parası değil, çerçeve + ekran parası ediyor.
    s-size bu bilgiyi kim verdi?
    b-siz verdiniz. dün konuştuğum kişi.
    s-sanırım bir yanlış bilgilendirme olmuş. şöyle ki, garantiye giren cihaz ne sebeple girerse girsin, öncelikle cihazdaki diğer problemlerin onarılması gerekir.
    b-e bu daha saçma.
    s-ama garanti politikamız böyle.
    b-şimdi ben size bu cihazı bataryası nedeniyle getirseydim, sıkıntılı parçası bataryası olsaydı bile yine benden çerçeve için 600,00 tl mi isteyecektiniz?
    s-evet.
    b-vermezsem tamir olmayacak mıydı batarya?
    s-malesef.
    b-aferim, çok doğru düşünmüşsünüz.
    s-dediğim gibi garanti politikası bu şekilde işliyor.
    b-ya iyi de bu niye hiç bir yerde yazmıyor. bilseydim koruma kabıyla dolaşırdım iki sene. çerçeveyi önemsemediğim için ekstra koruma ihtiyacı duymadım, fakat ekranı önemsediğim için çizilmesini önleyen tedbirler aldım. bu niye hiç bir yerde yazmıyor?
    s-yazmak zorunda değiliz!
    b-anlaşıldı, anlaşıldı. sizinle de çözemeyeceğiz. bu konuşmalar da kayıt altında mı?
    s-evet
    b-öyleyse sizinde bir üstünüz kimse o dönsün bana.
    s-malesef daha üst bir birim yok. yine bu birimden başkası görüşecektir sizinle.
    b-olsun başka biri görüşsün, belki ağzından çıkanı duyan biriyle konuşurum.

    sonra kayıt alındı ve 1 ayı aşkındır dönen olmadı. peki neden bir ay bekledim? belki inceliyorlardır, tartışıyorlardır umuduyla düşündüm ama yok, hala dönen yok.

    bu işin peşini bırakır mıyım? hayır. burada paylaşılmasını isteme sebebim nedir? ekşi sözlük rezalet timini uyandırmak hem de insanları böyle şark kurnazlıkları ile dolandırmaya çalışan markalardan uzak tutmak. aklınızda olsun, samsung marka bir diz üstü bilgisayar aldığınızda eğer ekranınız bozulur ise, klavyenizdeki tuşlardan biri eksikse eğer, öncelikle klavye parası isteyeceklermiş sizden. aksi takdirde ekranınızı da tamir etmeyeceklermiş.

    ---rezalet---

    evet uzun bir rezalet yazısı oldu ancak okumanız kendinize fayda sağlayacaktır. şu işi adam akıllı anlatacak bir müşteri hizmetlerine denk gelene kadar çabalarımız devam edecek. benim de evde kullandığım çamaşır makinesinden telefona kadar bir sürü samsung cihazım var.

    olur da rezalet başlığı birilerince okunur, çocuğun haklı olduğu yada mağdur olduğu kanaatine varılırsa diye servis ve müşteri numarasını da yazıyorum. ayrıca gelişmeler olduğu takdirde buradan da bildireceğim.

    takip no: 4175806941
    samsung ref. no: 7214087016

    farkındayım, burası iyice şikayetvar.com a döndü ancak geniş kitlelere duyurmak için daha da iyi bir yer yok. ayrıca formatın zaten içine edilmişken, abuk subuk başlıklar açılıyor ve entryler giriliyorken, bu format bozukluğunu en azından vatandaşın yararına olacak işlerde kullanmak daha mantıklı geliyor.

    edit-1: şirketin kendi sitesinde bulunan garanti koşulları bölümündeki ibare:
    "tüketicinin ürünü kullanma kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar garanti kapsamı içerisinde değerlendirilmez."
    oysa garanti konusu arıza cihazın kullanımından kaynaklanmamış, cihazda kronikleşmiş bir arızadır.

    edit-2: bir arkadaş garantiden sıfır sorunla çıkılmasından bahsetmiş ve bunu haklı bulmadığını söylemiş. evet samsung da bunu söylüyor ancak ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerin prosedürleri de sanayi bakanlığına göre düzenlenmiş olmalıdır ki ne sanayi bakanlığında ne tüketici kanununda, ne tüketici kanununun garanti yönetmeliğinde sıfır hasar ile çıkış yapılmasına ilişkin bir husus yazmamaktadır. zaten burada inatla kanuna aykırı hak aramak gibi bir durum yok, aksine hiç bir yerde yazılı olmayan ibarelerin "yazılı olmak zorunda da değil zaten" denilerek kanun haline getirilmesi durumu var. asıl sıkıntı burada çıkıyor. oysa bu garanti koşulları garanti belgesinde ya da en azından sitelerinde, hiç olmadı sanayi bakanlığının genelgelerinde yazsa yine içimiz soğur ancak kendi sitesinde bile koyu harflerle:

    "tüketicinin ürünü kullanma kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar garanti kapsamı içerisinde değerlendirilmez."

    yazan bir şirketin, dünya devinin bu şekilde davranması oldukça şaşırtıcı.

    bu arada yol gösteren arkadaşlara da teşekkür ediyoruz. kanun yollarını son aşamada denemeyi düşünüyoruz zira ülkede hukuk hem yavaş işliyor, hem de aleyhe karar çıkması halinde öğrenci olan arkadaşımın ilk aşamada bir de vekalet ücreti ödemesini istemiyoruz. bu şekilde insanların dikkatini çekip farkındalık yaratırsak hem zarar etmeden, zaman harcamadan çözüm bulabiliriz, hem de diğer samsung zedelerin ya da potansiyel zedelerin gözünü açmış olabiliriz.

    adım adım editler devam edecek.

    edit-3: az önce samsung'dan ebru isimli müşteri şikayetleri bölümü çalışanı aramış. ekşi'yi takip ettiklerini, önceki kayıtları da aldıklarını, tümünü detaylı olarak incelediklerini ve konuyla ilgili diğer departmanlarla iletişime geçeceklerini, bunun biraz zaman alacağını, bu nedenle ikin gün daha sabredilmesini istemiş. arkadaşım da burada yazılı ikinci konuşmanın başında sorduğunu tekrar sormuş, "sadece bilgi vermek için mi arıyorsunuz yoksa bir çözüm üretebilecek misiniz" diye, ebru da "hayır çözüm üretmek için çabalıyoruz, yazılanları gayet açık yazmışsınız zaten, kesin olarak dönüş yapacağız" demiş kibarca. arkadaşım da tekrar sözlü olarak tüm kayıtlar ile verilen araba örneği ve yazılı olmak zorunda değil cevabı kısımlarının dinlenilmesi kaydı ile tarafıma dönüş yapılsın demiş. şimdilik beklemede. ilk dönüşlerinde ya da en geç iki gün için de biz de buradan adım adım yazmaya devam edeceğiz. bireysel başvurup 2-3 gün içinde anca dönüş alıyorken ekşi sayesinde saatler içinde dönüş alınıyorsa bu şüphesiz ekşici duyarlı yazarlar sayesindedir. hem şikayet sahibi hem kendi adıma teşekkür ediyorum. ulan hukuksuzluk var ama şu birliği ve mücadeleyi görünce mutlu oluyor insan. neyse sevinmek için erken deyip şimdilik noktalıyorum.

    ayrıca belirteyim, yukarda getir götür işi yapan servis adını yazmıştım, çıkardım. samsung onu da kontrol ediyormuş. o taraftan bir şikayet olmadığı için gereksiz yere onlara da baskı yapılmasını söylemiş arkadaşım haklı olarak. ben de ticari itibarın zedelenmemesi için servisin adını çıkardım. okuyanlar için söylemekte fayda var, adı geçen ve cihazı teslim alan servis çalışanları ile bir problem yaşanmamıştır. bahsi geçen tüm sıkıntılar samsung merkez ve merkez de bulunan servis ile yaşanmıştır.

    edit-4: öz önce yine bir telefon görüşmesi yapılmış. bu sefer arayan samsung'dan volkan isimli daha üst düzeyde bir çalışan. anladığım kadarıyla konuşma daha sakin geçmiş, üzüntü duyduklarını belirtmiş arayan kişi. yarın tekrar geri dönüş yapılacağını, belki telefonun tekrar servis tarafından gözden geçirilmesi gerektiğini söylemiş, arkadaşımda safça tamam demiş ancak bu noktada ekşi yazarı olarak benim de müdahil olmam gerekiyor zira; arayan kişi müşteri hizmetlerinin tamamen yanlış bilgi verdiğini, çerçeve hasarı var diye diğer kısımların değiştirilmemesi gibi bir durumun olmadığını, çerçevenin hasarının ekranda iz düşümüne sebep olduğunu belirtmiş. çocuk defalarca "bu iki durumun birbiri ile alakası yok, zaten iz düşümü de yalnızca yukarıda simgelerin sabit durduğu yerde oluşuyor, başka bir yerde oluşmuyor, hatanın ekranın kendisinden kaynaklandığı açık, yalnızca şarj simgesi, wifi simgesi gibi sağ da sabit duran yerlerde oldukça belirgin, mesaj ve whatsapp gibi solda beliren simgelerin olduğu yerde ise düşük" demiş ama;

    ekşi yazarı olarak benim şahsi yorumum samsung burada yazılanları okuyunca geri adım atarak "bizim böyle saçma garanti koşullarımız yok" deyip telefonu servise alacak ve muhtemelen ekranın hatası çerçeveden kaynaklı deyip konuyu kapatacak. ancak müşteri hizmetleri tarafından verilen yanlış bilginin ve bundan kaynaklı olarak yaşanılan zaman kaybının, saçma cevap ve örnekler ile üçüncü sınıf insan yerine konulmanın tazmini nasıl sağlanacak merak ediyorum. umarım ben yanılırım ve samsung en başta yapması gerekeni yapıp müşteriyi memnun etme gayretine girer. samsung kore'de işler nasıl yürüyor en çok onu merak ediyorum. bilenler yeşillendirirse seviniriz.
    adım adım yazacağız. tekrar teşekkürler ekşi sözlük.

  • 21. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: eski sevgilime yanlışlıkla ayar verdim beyler

    evet panpalar... 2-3 ay önce ece diye bi kızla sevgiliydim.en son bu huur benim yerime başkasını buldu sonra bastı bana tekmeyi.duyduğum kadarıyla da çocuk 1 hafta sonra dehlemişti zaten bunu.
    neyse ben köpekleri çok severim beyler.bu karıdan ayrılınca kendime bi doberman aldım arkadaşlık etmek için.(adı pars , çoğu insandan daha delikanlı hayvan aq)
    neyse whatsapp'a profil resmimi köpekle olan bi fotoğraf yaptım.
    bu kaşar da mesaj attı
    k:kaşar , w:wamp

    k : aaaa köpeğin çok asilmiş , güle güle bak
    w : teşekkür ederim , sağol
    k : güzel bi tasma almak lazım ama buna :d
    w : alıcam bir ara ya , vardı kaybettim
    k : ben alırım canım üzülme , nasıl bişey almamı istersin
    w : gerek yok ben alırım yaa
    k : yok canım , sen söyle nasıl bi tasma alayım
    w : ne bileyim , al kafana göre bişey

    bu mesajlaşmadan sonra kız engelledi whatsapptan lan beni.arayıp öyle demek istemedim dicektim ama bana yaptıkları aklıma geldi , daha da mutlu oldum.
    yanlışlıkla iyi verdim ayarı

  • 22. bağdat baharat

    yazarların dinlene dinlene yerdiği firma.

  • 23. ssg'nin etkinlik katılım hesaplama formülü

    (bkz: ssg kim lan)

  • 24. whatsapp'ta şantajla meme fotoğrafı istemek

    16 yaşında ilk defa karşı cinsle konuşabilen kıvırcık sivilceli ergenin beyniyle düşünememesi sonucu ortaya çıkmış hadisedir. annesinden babasından gizli elalemin kızına salça olan bu milenyum bebesi olayı herkesin öğrenmesi, hatta yamulmuyorsam milliyet haber falan da yaptı, sonucu 3.5 atıp r yapmıştır. derslerine çalışacağı yaşta nuri alçoluk yapmaya çalışan bir lavuktur, umarım fena bir ders olmuştur bu ona.

  • 25. spor faydalıysa m.koç neden sporda öldü

  • 26. dayandığı yere tutunamayan elektrikli süpürge sapı

    her alanda olduğu gibi teknoloji, elektrikli süpürgede de gün geçtikçe gelişiyor. bu, sapın dayandığı yerde duramama hadisesi bilmem kaç bin wattlık, yüksek emiş gücüne sahip, çektiği tozu tortuyu su haznesinin içerisinde hapseden yüksek teknoloji ürünü elektrik süpürgelerinde dahi vuku buluyor.

    evi şöyle bir süpürgeye tutayım diyorsun, süpürgenin çekmesinde sakınca gördüğün bir nesneyi eğilip almak için sapı bir yere dayayayım dediğinde dayadığın yerden ve dayayış açısından, ekseninden ne kadar emin olursan ol o amına koduğumun sapı devriliyor.

    küfürlü yazdığım için kusura bakmayın. zaten şu anda kan ter içinde bir sinirle oturup yazıyorum.

  • 27. cruise hatlarının türkiye ziyaretini iptal etmesi

    "biz de kendi cruise hattımızı kurarız" şeklinde tepki verilmesinden korktuğum olay.

  • 28. pyd'nin cenevre'ye davet edilmesi

    ankara'da sok etkisi yaratmistir.

    saka lan saka, onlar da biliyorlar artik uluslararasi arena'da dis kapinin mandali pozisyonuna geldigimizi.

    avrupa ve abd'nin bizden iki beklentisi var: multecileri ulkende tut (para verecez, battaniye ihalesi vesilesiyle yandaslarina dagitirsin), bir de suriye'de abinin (abd-nato) sozunden fazla cikma.

    ne yapsin badembiyiklilar, abd'ye van minut mi desinler? esnaf polis isbirligiyle gencecik cocuklari sopalarla dove dove oldurmek ya da kurtlerin mitinglerinde bomba patlatmak kolay, ama iste dis politikada boyle tatsizliklar olabiliyor, her istediginizi yapamiyorsunuz.

    (bkz: kim takar yalova kaymakamını)

  • 29. yurtdışında türkçe konuşan insan görünce kaçmak

    yaptığım eylemdir. kimi önyargı der, ben tecrübe diyorum.

    arkadaş bu türklere yurt dışına çıkınca bir şey oluyor. ben hep diyorum millet olarak en ezik milletler arasında kendimize yer buluruz, öyle bir liste yapılsa.

    o yüzden yabancılar bizimle ilgili haber yapınca bir olay olur, yabancı biri "iskınder çık güsel, tırk yimekları çık güsel" desin götümüz arşa çıkar. bi film izlerken "istanbul" lafı geçsin, hemen yanımızdakini dürter "olm istanbul mu dedi lan" deriz.

    bu eziklik yurt dışına çıkınca vandallığa dönüşüyor. özellikle amerika, avrupa vs gibi düzenli ülkelerde, türklerden kaçmaya çalışıyorum. bu kadar kural tanımaz, ve bundan gocunmayan, götünü yırtarak vize alıp geldiği ülke sanki onunmuş gibi yere çöp atarak, sigara izmariti atarak, oranın insanını aşağılayarak bir şey yaptığını sanan insanlara dönüşüyor.

    bi kere yeni gelmiş birisiyle tanıştım, bir yere bırakır mısın falan dedi, yardım edeyim, dedim, arabaya bindik, emniyet kemerini zor taktırdım zaten onu geç, yaya görüyoruz duruyorum, 'stop' levhası görüyoruz duruyorum, en sonunda "kanka biraz bass yaa her tabelada niye duruyosun araba gelmiyo geç işte böyle araba mı kullanılır" dedi. yani düşün zaten senden daha uzun süre orada kalan ben, orada nasıl araba kullanacağımı bilmiyorum, sen biliyorsun amına koyayım.

    yukarıda biir yazmış "yaaw nooolacah" kafasındalar hep. "ulan ben yabancı bir ülkedeyim, burada insanlar nasıl yaşıyor, nasıl ayak uydurayım" diye düşünme yok.

    cem yılmaz mesela neredeyse her filminde bunu işler, farklı bir yere düşen türk'ün uyumsuzluğu, sempatik işler ama aslında bunlardan 3-5i bir araya gelince minik bir vandal sürüsü olur. o yüzden kaçarım.

    bir kızla konuşursunuz, kendileri utandığı, çekindiği belki ingilizcesi yetmediği için yapamaz, sizi görünce hemen dibinizde biter, bir kez biri kıza alkol uzattı, kız dedi ki "bisiklete binicem alkol almamam lazım", hepsi birden güldü kız korktu amk. "yov nolacahhh yaa bisiklet diyo aamet ahauhau, dırink dırink nathink hepıns bi kuul yaaa ahuahauh"

    yurt dışındaki türkleri videoya çeksem belgesel diye yayınlarım, o kadar tecrübem var. anlatsam ufak bir hikaye kitabı yazarım.

  • 30. milletimizi yıllarca kısırlaştırdılar

    (bkz: keşke babanı da....)

  • 31. özgecan'ın ailesinin o ses türkiye'ye çıkması

    (bkz: benim acun'um işini bilir)

  • 32. sahibinden.com dürüstü

    bu sahibinden.com'un çakalı var, iti kopuğu ölücüsü sikicisi var da dürüstü yok mu lan? var amk. geldim, benim.

    ağzınıza sıçıcam şimdi sizin.

    önce şunu okuyun, buna bi hak verin, bi favori ekleyin, sonra geri dönüp benim yazdıklarımı okuyun.
    şu bak;
    (bkz: #57870379)

    hiç ikinci el satış yapmaya çalışmayanlar hastası olur yukardaki entry'nin. pek severler. satmıyo çünkü hep alıyon da ondan. satmaya çalış, sonra konuşalım.

    bu çileyi birkaç kere yaşadım lan ben, siz de bilin. bilin ki ona göre değerlendirin.

    iki yıl önce arabamı satmaya karar verdim. fiyatlara baktım aynı standarttaki araçların, alt limitlerin biraz üstüne koydum sahibinden'e, başladım beklemeye.

    verdiğim ilan şöyle;
    araç 2011.
    fiyat 48.000 tl
    aracın 2. sahibiyim. kilometresi 105.000 de, servis bakımlı. plaka açık, tramer sorgusunda 5bin tl'lik hasar görünüyor. sürücü tarafı kapılar tamir gördü, çamurluklar değişti, direklerde sorun yok. tampon boyalı, şasede sorun yok.

    vs vs. tüm detayları dürüstçe yazdım. iki üç kişi bakmaya geldi, dürüstçe sıkıntılarını anlattım. debriyajı ne zaman değiştirdiğimi, lastiklerin yılını vs. almadılar.

    bu arada mesajlar geliyor günde en az bir tane, aha şöyle mesajlar;

    30bin okeyse gelip alıyorum.
    şehir dışındayım, 28 e sabah ordayım.
    82 model ford transit le takas düşünürsen üste 10bin veririm.
    elimde iphone 4 ve samsung tab3 var takas düşünürsen görüşelim.

    48.000 tl dediğim arabaya diyoları bunlar ha dikkat edin!
    hepsine sırayla uygundur dedim, telefonda konuşurken terledi adamlar. denyo olduklarının farkındalar çünkü, yem atıyor tabi de yani ciddiler herifler. morali bozuuup bozuuuup ucuza kapatacaklar.

    4 ay bekledim böyle.

    bu arada iyice paraya sıkıştım. satacam satamıyorum! çünkü bu arada galeriler benim arabanın pertini sıfırmış gibi satıyor, alemi sikiyor.
    e aga ben dürüstüm? hani satamıyorum?
    en düşük fiyata kadar düşürdüm.

    yok. 3 ay daha bekledim böyle. geliyolar bakıyolar alan yok.

    e bana para lazım? böyle kaç ay daha bekleyecem sülalesini siktiklerim!
    bi koydum "tertemizdir ablam kullandı şimdi yeni sahibini bekliyor müthiş bir arabadır götünüz düşer" diye bi döşedim,
    55bin e sattım amk. alanın da kafası rahattı ha. insanoğlu gerçeği değil, kafasındaki cevabı bekliyor. gerçekler sikinde değil kimsenin amk. domala domala geliyorlar lan.

    geleceğim nokta şu ki; sahibinden.com dürüstü arıyorsanız, ilk 3 ay ben de desteklerim sizi. arayın. sonradan sonradan adamın dürüstlükten nasıl dolandıcılığa terfi ettiğini sorarsanız hikaye yukarda.

    amına kodumun oğlu 28 bin olur mu diyo lan.

  • 33. tc askerinin kürtleri katlettiği video

    ölürlerse "masum sivil" olacak barış ve kardeşlik neferlerini barındıran video.

  • 34. bana aşık olma üzülürsün erkeği

    bu erkeklerden birkaç tane tanıdım. hepsinde gördüğüm şey aynıydı: "yara açmış bir kadın"

    beni düşündükleri için, bana üzülecekleri için söylemiyorlardı bu sözü. aksine, bodoslama atlayacaklardı üstüme, bütün ilgilerini boca ettikten sonra kaçacaklardı. şimdiden yollarını yapıyorlardı sadece. yarın öbür gün hesap sormaya kalkıştığınızda, "ben sana demiştim ama" diyebilmek istiyorlardı.

    dediler de.

    yatma kalkma muhabbeti diye gördüler; duygularını reddettiler. incindim. sonra kabuğuma çekildim. geldiler. hiç istisnası olmaz; mutlaka gelirler.

    dilenci gibi gelirler hem de. zaferle acıma duygusu karışır birbirine.

    gözünüzde büyüttüğünüz, tepelere çıkarttığınız insan, zavallıdır aslında. çünkü acısının hakkını vermemiştir zamanında. aşık olduğu kadının kalbini kırarken hiç bir bok fark etmemiş; sonra kadın çekip gittiğinde onu canavar ilan etmiştir.

    bu hikayeyi de çok dinledim. o cadı kadınlar hep kırıyorlardı bu masum melekleri. sonra kendimi düşündüm. sonra eski erkek arkadaşımın benim arkamdan kalpsiz diyişini... kıra kıra kalp bırakmamıştı ki! ama yeni sevgilisine sorsan, ben kim bilir ne fenalıklar etmiştim ona.

    kendimi haklı çıkartmaya çalışıyorum sanmayın diye söyleyeyim, bu ayrılığın ardından depresyon teşhisi koyuldu. bütün vücudumda döküntüler çıktı. aşıktım, çok aşıktım. ama başkasının hikayesinde canavardım.

    ekmeğini bol bol yemiştir heralde yaralı erkek rolünün. çünkü biz kadınlar bu konuda bazen ciddi gerizekalıyız. ben kötü cadı, neler neler etmişimdir onun bitanesine!!

    nihayet aklım başıma geliyor. o adamlar yaralı değil. geride bıraktıkları kadın yaralı. çünkü bu adamlar sorumluluktan kaçıyor, tıpkı sizinle olduğu gibi. muhtemelen o güzel kadınlara hayaller kurdurdular. evlenmeyecekleri halde evlerini düşlediler birlikte. sonra kadın hadi evlenelim diyince, işin ciddiyetine aydılar ve anında topukladılar.

    yattılar ve gittiler. sonra yine geldiler. uyudular. sohbet ettiler. yemek yediler sizinle.

    siz ne zaman ki ilişki'nin i'sini telaffuz edecek oldunuz, frene bastılar "ben seni üzerim."

    haklı. niye haklı biliyor musunuz? çünkü sizin onu üzebileceğinizi fark etti. siz gittiğinizde, eksik kaldığını fark etti. ne kadar yaklaştırırsa kendine, o kadar kopartıp götürebilirsiniz...

    buna dayanamaz. çünkü güçlü değil. sizi üzüp, gönlünüzü alacak kadar bile duygusal becerisi yok. o kaçmaya alışkın. kavga etseniz telefonu kapatır; ağlasanız susun diye sarılır. bağ kurmakla ilgili dertli adamlar bunlar. aslında gerçekten kırgınlar. yaralılar. ve muhtemelen bu yara, hayatlarındaki ilk kadından -yani anneden- miras.

    ya baskıcı ya da ilgisiz bir anne... ikisi de bağlanma konusunda travma yaratıyor. her kadın bir kara delik. ya boğulacak sizin içinizde ya da sevgisi karşılıksız kalacak.

    bakın etrafınızdaki ruh hastası erkeklere, kara deliğinize kaçıp boğulmamak için ara deliğinize saldırıyorlar.

    olay bundan ibaret.

    (yalnız betimleme ve kelime oyunu yıkılıyor! enfesim inşallah)

  • 35. ankara soğuğu

    lan bunu erzurumla falan kıyaslarlardı, adam gelmiş izmir diyor. 2 derece olan izmir diyor. açık güneşli 2 derece izmir. bizim nisan ayımız yani.

    bak benim çiğdem sevdalısı güzel kardeşim, kapalı otoparkta duran arabanın camlarının içten donduğu bir soğuktan bahsediyoruz. kapalı otoparka iniyorsun, 3 gündür çalışmamış arabanın önce dışarıdan tutmuş buzunu kazıyorsun, sonra arabayı çalıştırıp camın içeriden tutmuş olan buzunun çözülmesini bekliyorsun.

    daha haftasonunu izmir'de geçirmiş ve gömlek+palto ikilisi ile mutlu mesut gezmiş bir ankaralı olarak, havalimanına iner inmez bavuldan kazağımı ve atkımı çıkartarak şehre giriş yaptım. sonra eve gelip yukarıdaki manzarayla karşılaştım. hani sen ısınamadım diyorsun ya, işte biz kasım'dan beri zaten ısınamıyoruz ama bunu kabullendik, şu anda eklem sıvılarımız donduğu için hareket etmekte sorun yaşıyoruz ve bu başlık altında şikayetçi olma sebebimiz bu, hayatta kalmak istiyoruz sadece üşümemek değil.

  • 36. işe yarar android uygulamaları

    henüz 1 -bir- kişinin indirdiği uygulamalar değillerdir. ulan bari ekşi yazarını keriz yerine koymadan önce bir oturup düşünün.

  • 37. sömürü

    bunun sadece kapitalizmle, liberal ekonomi politikalariyla ilişkilendirilmesini anlamıyorum. ekonomik sömürüyü bunların ortaya çıkardığı sanılıyor nerdeyse.

    4500 sene önce piramitleri yapan işçiler de sömürülüyorlardı.
    roma lejyonlarını beslemek zorunda olan mısırlı çiftçiler de.
    toprak sahibi olamadan, derebeyine sürekli kira ödeyerek yaşayan köylüler de.

    marx bile buna dikkat çekiyor. onun derdi şu ki, kapitalist toplumlardaki sömürü, ekstra emeğin zorla bir başkasının cebine aktarılmasından ziyade, serbestçe, karşılıklı anlaşmayla yapılıyor.

    fakat bu açıdan herhangi bir ticareti sömürü olarak görmek mümkün: hindistan'da çay üreten işçilere 10 para verirken, bu çayı ingilterede 100 paraya satıyorum. bu bir sömürü. işçiler normalde 1 para kazanacakken, dışardan getirdiğim kapital ve aldığım risk sayesinde 10 para kazanıyor olsalar dahi, o işçilere "ihtiyaçlarından fazlasını" vermiş olsak bile bu sömürü oluyor.

    ben ingiltereye sattıktan sonra, oradaki adam abd'ye 200 paraya satarsa ben de sömürülmüş oluyorum (benim de aldığım riskin ve yönetim emeğimin bir fiyatlandırması olmalı).

    borsadaki her işlem de bir sömürü denemesi. zira birisi sahip olduğu bir hisseyi (o hisseyi biriktirilmiş emek olarak görebiliriz) x fiyattan satınca, bunun kar getireceğini düşünerek satıyor. alan da tam tersine bunu o fiyattan almanın kar getireceğini düşünerek alıyor. bu asimetri birinin sömürülmesi demek. iki taraf eskisine nazaran daha iyi duruma gelse bile (win-win), birinin eline geçen şeyin içine gömülmüş emek, o şeyi almakta kullandığı emekten fazla olduğu için, diğerini sömürmüş oluyor.

    ***

    ben bu konunun kuramının detaylarını pek bilmiyorum, ama günlük hayatta düşünmeden sıkça tekrarlanması ilgimi çekiyor. mesela türkçe'de sömürge dendiği zaman hemen kafamızda bir resim canlanıyorken, ingilizcede koloni ile exploitation arasında böyle direkt bir bağ yok. bizim kafamızda canlanan şey hep negatif ve aynı derecede negatif. oysa bir avrupalının güney amerikaya gidip ellerindeki gümüşü yok pahasına almasıyla, aynı avrupalının ortadoğudaki petrolü ucuza çıkarması farklı durumlar. (ikisinde de silah zoru olmadığını farzedelim, yoksa örnek tüm ilginçliğini kaybediyor, marx öncesi bilindik sömürü teorisine geliyoruz)

    ilkinde gümüş, iki toplumda da kullanılan ve dolaşımda olan bir madde. avrupalı bunu ucuza alıyor, karşılığında az sayıda at, avrat, ve silah vererek. durum win-win ama avrupalının "kar marjı" daha yüksek, çünkü o gümüşle gidip çin'den dünya kadar ipek alabilir, saraylar yaptırabilir. kızılderili aldıklarıyla o kadar avantaj sağlayamaz kendine.

    petrol ise sadece endüstriyel toplumlar için değerli ve çıkarmak için bilgi birikimi artı sermaye gerekiyor. toprak sahibi arapta bu gerekenler olmadığı için o petrolün değeri sıfır, hatta negatif. şunu diyebilir: "ben 50 sene sonra bunu çıkarıp kullanabiliecek duruma geleceğim, sense şimdiden benim geleceğimden çalıyorsun". buna karşılık da avrupalı bir pay verir. bu durumda arabın "kar marjı" daha yüksek olabilir. sonuçta avrupalı çok düşük marja da evet demek zorunda çünkü kendi kaynağı yok zaten. arap ise hiç bir şey yapmadan para kazanıyor, hele ki rezervler çoksa ve ve zamanla o payı (royalty) yükseltme şansına sahipse. (tarihsel olarak olaylar farklı gelişti, burada farazi konuşuyorum)

    farazi örnekleri bırakalım: bugün afrika'ya yatırım yapan kapitalistlerin sermayesiyle kendi kendine yeter hale gelebilen köylüler, klasik emek teorisine göre sömürülüyorlar ama liberal ekonomi politikalarının (kapitalin serbest dolaşımı, emeğin piyasada fiyatlandırılması, mal sahibi olabilmek) olmadığı bir dünyada durumları nasıl olacaktı?

    "beyaz adam" tarafından 10 birim sömürülmek mi daha iyi (ürettiğin emek fazlasının 10 farkla başka yere satılması mı), birbirini 1 birim söğüşlemek mi? ikincisinde sömürü az ama gelişme yok. bıraksan 1000 sene daha öyle devam edebilir. son 100 senede üretim katlanarak arttığı için ve büyüyen pastanın çoğu ufak bir azınlığa gittiği için midemiz bulanıyor ama liberal politikalardan önce sadece krallar ve din adamları pasta yiyebiliyorlar, kalanı ekmek bulamıyordu.

    not: bunları, konunun ilginç olduğunu ve klasik teorinin yetersizliğini [burada hatalı olduğum altta açıklamış arkadaş] göstermek için yazıyorum. yoksa mevcut politikaların savunusu olsaydı, mesela son örnekte "either-or fallacy" (gerçekte varolmayan bir ikilem) yapmakla eleştirilebilirdim.

  • 38. maraş otogarında iki pkk sempatizanının dövülmesi

    diyarbakır'a giden bir otobüs kahramanmaraş'ta mola vermek için durunca pkk lehine slogan atan iki kişinin linç edilmesi olayıdır. videoda dövülen bir kişi görünüyor ama haberde iki kişi diyor.

    haber
    video

    yalnız halkın tepkisi insanın içinin yağlarını eriten cinsten. adamlar hep haykırmak istediklerimi haykırmışlar resmen:

    --- spoiler ---

    burası kahramanmaraş lan diyarbakır değil!

    pkk'nın amına korum senin!

    abdullah öcalan'ının amına koyayım senin!

    ananı ecdadını sikerim!

    avradını siktiğimin piçi!

    askere kurşun sıkma yok burda!

    --- spoiler ---

    döven herkesin eline ayağına sağlık. bu orospu çocuklarına tam da yapılması gerekeni yapmışlar. yaa yavşak seni... maraş'ta terör örgütü propagandası yapmak öyle diyarbakır'daki evinin önünde zafer işareti yaparak poz vermeye benzemez, ananı sikerler anında.

    bu videoyla bir kez daha hatırladık ki, bu ülkede hala abdullah öcalan'dan ve pkk'dan nefret eden yaklaşık %85'lik bir kesim var, pkk'lılara ve hümanist sevgi pıtırcıklarına duyurulur. ayağınızı denk alın orospu çocukları.

  • 39. ntv'yi en ti vi atv'yi a te ve diye okumak

    ıkisinin karışımı cnbc-e'dir. "si en bi si-e" ingilizce telaffuzla başlayıp türkçe telaffuzla bitiriyoruz.

  • 40. o ses türkiye

    bu sözlük çok orospu çocuğu yaptı.

    bir yakının eceli ile vefat ettiğinde bile hayata küsersin. bu insanların evladı canice katledildi ve hayata tutunmaya çabalıyorlar.

    içinizdeki ruhu sikeyim.

  • 41. kebapçıda görülen hürmet

    starbucks'a gidip kasadaki çocuğa;

    - çayın taze mi?

    diye sorabilecek bir vizyona sahip olduğum için bana hitap eden harekettir.

    vali kebabı yerken kendimi viyana valisi gibi hissediyorum. aynı hürmeti hayatta bir fast food zincirinde göremezsiniz. mesela fast food zinciri bir dükkana giriyorum;

    - selamın aleyküm.

    dememle birlikte adam;

    - 1 tl farkla es selamın aleyküm almak ister misiniz?

    diyor resmen.

    mesela kebapçıda;

    az çorba, yarım şiş, 1,5 pide gibi farklı porsiyonlar sunulması bile müşteriye saygıdır.

    fast food zincirine girip;

    - bana az cheeseburger!

    veya

    - yarım donut alabilir miyim?

    diyebilir misiniz?

    ha derseniz kasadaki adam güntekin onay'ın suratındaki kakam var ifadesi ile mal mal yüzünüze bakar.

  • 42. hababam sınıfı tatilde'deki patlak izci şortu

    yönetmen ve kameraman başta olmak üzere tüm ekibin gözünden kaçmış şorttur.
    sanki bilinçli yapılmış gibi elemanı en görünecek yere koymuşlar.
    peki hiç kimse farketmedi diyelim.
    elemanda mı fark etmedi pakedin yırtık olduğunu?
    insan gider yönetmen asistanına falan "abi benim şort yırtıldı, bu planda arkada görüneyim" der sonra da hafize ana'ya şortunu diktirir.
    bu ne duyarsızlık, aymazlık...

    edit: imla

  • 43. dünyaya doğru gelen dev göktaşı

    #57996830'e istinaden; siz siz olun, ne idüğü belirsiz, astrologdan medyumdan reklam almış sitelere kanmayın.

    mevzubahis asteroidin dünyaya 2039'da çarpmayacağı 2013 yılındaki gözlemlerle anlaşılmış ve açıklanmış, aşağıya linklerini koyuyorum.

    https://en.m.wikipedia.org/wiki/99942_apophis

    http://www.foxnews.com/…wont-hit-earth-in-2036.html

    http://neo.jpl.nasa.gov/apophis

  • 44. akılsız çirkin cahil esprisiz boşsohbet kız

    zeki güzel kültürlü esprili hoşsohbet kızı dedem de sever yiyosa bunu da sevsene.

  • 45. evrimcilerin çözemediği gizem göbeklitepe

    evrimcileri ilgilendirmeyen bir konu. göbeklitepe doğrudan biyolojinin ya da evrimbilimin alanına girmez. en çok arkeoloji ve antropoloji ile içli dışlıdır.

    ama konu bu değil. dr. schmidt 1994'te burayı keşfetti. aynı yıllarda batılı türklerin gezmeye bile tenezzül etmediği yerlerde bir ömür harcadı. allahın dağında kazdı, çıkardı, muhafaza etti. dünyaya duyurdu. aynı dönemde bizim devletimiz, hocanın bir önceki çalışma yeri olan nevali çori'yi baraj altında bırakmakla meşguldü.

    bugün bu din bezirganı tipler ise götlerini bile kaldırmadan, insanlığa katkıda bulunmak için en ufak bir çabada bulunmadan buraya harcanan emekleri kullanıp güya kendi ideolojilerine meze ediyorlar.

    mide bulandırıcı olan budur.

  • 46. reisi tanımlayacak ilginç sıfatlar

    (bkz: son muhtar bükücü)

  • 47. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    daha önce fotoğraflara bakarken denk gelip merak edenler muhakkak olmuştur. o merağınızı gidermek isterim.

    atatürk'ün bir gözü neden diğer göze göre farklı noktada duruyor? şaşılık mı var?
    atatürk'ün sol gözü 1911 yılında trablusgarp harbinde italyan bir uçaktan atılan el bombasının şarapnel parçasından dolayı yara almıştır. tam tedavi olmayıp cepheye döndüğü için sol gözü hafif diğer tarafa doğru bakar.

    adam/atam ''gerekirse gözümü bile feda ederim ama cepheye bir şekilde dönerim'' demiş.

    sol göze dikkat
    sol göze dikkat 2

  • 48. tişörtü kendisinden ünlü olan gruplar

    (bkz: ramones)

  • 49. galatasaray'ın devlete beleş salon yaptırtması

    şerefli kulübümüz galatasaray'ın son planı.

    dursun özbek'in yaptığı açıklamalara göre galatasaray kulübünden 5 kuruş çıkmadan devlet galatasaray'a salon yapacakmış.

    devlet arazisinin üzerine, devlet salon yapacakmış. galatasaray kulübü balotaj hakkına sahip olacakmış.

    şerefli kulübümüz galatasaray'da isim hakkından gelecek meblayı teminat gösterecekmiş.

    istedikleri gibi kiraya vereceklermiş.

    altına dükkanlar açacaklarmış. kimi dükkandan da kira getirisi alacaklarmış.

    13.000 kişilik olacakmış.

    bütün bunların olması için, gsgm "20'ye yakın ödenmemiş borçtan oluşan dosyanın" ödenmesini şart koşmuş.

    hayatta yüzsüz arsız olunur ama asla bu mertebeye yükselinmez.

    fenerbahçe bir projesi için protokol yapar, 3 tane okul yaptırır, dünyanın masrafına girer. devlet protokole uymaz.

    (bkz: devletin fenerbahçe'yi dolandırması)

    iş galatasaray olunca, stadyumun üstü protokolde kapatılması gerekir denmesine rağmen yapılmaz ama yeni projeler yaratılır.

    stadyum 49 yıllığına kiralanır kira parası ödenmez.

    seneliğe dönüştürülür kontrat oda ödenmez. (bak bu kısmı iyi okuyun, 49 yıllık üst kullanım hakkı düşmüştür.)

    ali sami yen arazisi üzerinde kuruş hakkı olmamasına rağmen orası gerekçe gösterilip bedava stadyum yaptırılır.

    isim hakkı cukkalanır. bütün bunları yaparken tek kuruş vergi ödemezler.

    diğer kulüpler ** enayidir. kendi özkaynakları ile stadyumlarını ve salonlarını yaparlar.

    edit: galatasaray da kendi özkaynakları ile yapacakmış. e biz o filmi görmüştük stadyum yapılırken.

    önce "arsayı beleşe verin biz yaparız". arsayı alınca "biz elimize yüzümüze bulaştırdık, paramız yok, toki yapsın". (bkz: türk telekom arena)

    birde "ülker arena" diyenler çıkmış.

    fenerbahçe, ülker arena'yı yaparken önce arazinin 30 yıllık kiracısı oldu, kiracı olduğu yerlerde devlet fahiş kiralar isteyince, "ihaleye çıkarın, satın almak istiyoruz" dedi, ihaleye girdi ve en yüksek bedeli verdi, araziyi parasıyla satın aldı. siz bugüne kadar hangi araziye para verdiniz?

    bir tanesi de diyor ki "maliye bakanlığı bize 34 milyon lira ceza kesti", kesti, kesti de hacze gitti mi?

    normal bir vatandaş birine borçlu olsa alacaklı taraf gider borçlu tarafın gayrimenkullerini haczeder, borç ödenmezse haczedilen mülkler, satılır.

    maliye bakanlığının riva arazisine haciz koyduğu var mı veya kuruçeşme adasına veya hasnungalip'e.

    dostlar alışverişte görsün.

  • 50. fenerbahçe

    bir galatasaraylı olarak bir yönüne bayıldığım hatta oldukça kıskandığım kulüp. şartlar ne olursa olsun, işler ne kadar ters giderse gitsin bu takım şampiyonluk yarışından kopmuyor aga. evet zamanında 2-2 mi ya da denizli faciaları gibi espri malzemeleri yaşandı ama ben aragones dönemi hariç fb'nin böyle sezon ortasında 10 puan filan geride kaldığını, ligi 3.bitirdiğini hatırlamıyorum. kazansın ya da kaybetsin her zaman ya lider ya da lideri tehdit ediyor. bu yönü gs ya da bjkde yok. biz götü başı kaybettik mi ya şampiyon oluyoruz ya da ligi 7.filan bitiriyoruz.