Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. istanbul'u fethedip şeriatla yöneteceğiz

    (bkz: gelmeyin trafik çok kötü)

  • 2. tuğçe kazaz'ın altın kelebek açıklaması

    "inandığım" dan sonrasını okumadım.

  • 3. 4 ağustos 2015 ıspartakule gişeleri trafik kazası

    sabah saat 10 civarı, yer ıspartakule gişeler. 5 numaralı gişeye doğru bir araç giriyor, 4 numaralı gişeye bir diğer araç ve 2 numaralı gişeye bir üçüncü araç. gişelere bir kaç metre kala 2 numaralı gişeye girmekte olan araç aniden direksiyonu sola kırıp 4 numaralı gişeye atlamaya çalışıyor, o esnada 4 numaralı gişeye girmekte olan ve çok süratli gelen araç da ona çarpmamak için direksiyonu kırıp 5 numaralı gişeye girmekte olan araca sağ arkadadan çarpıyor. 5 numaralı gişeye girmekte olan araç ne olduğunu anlayamadan gişe duvarlarına sağlı sollu çarpıyor ve araçlar duruyor. tüm şoförler araçlarından çıkıyor. 2 numaralı gişeye girmekte olan aracın soförü etrafına bakıp aracına geri dönüyor ve çekip gitmek üzere harekete geçtiğinde gişelerdeki polisler tarafından durduruluyor. 4 numaralı aracın soförü çıkıp arabasına bakıyor ve kamera kayıtlarında görüldüğü kadarıyla aracındaki hasara pek dertleniyor. 5 numaralı gişeye girmekte olan ve olan bitenin farkına bile varamayan aracın soförü ise göğsünü tutarak araçtan iniyor ve yere yatıyor, bir daha kalkmamak üzere.

    112 geliyor 20 dk döndürmeye çalışıyor 5 numaralı aracın soförünü ama iç kanama var sonuç alamıyorlar. alıp hastaneye götürüyorlar, hastaneye ex olarak giriyor, 20 dakika da orada müdahale ediliyor, ne çare. bu arada olay yerinde savcıya çok geç de olsa haber veriliyor. savcı 2 numaralı gişeye girmekte olan sonra da aniden direksiyonu kıran şahsı tutuklanma talebiyle mahkeme sevk ediyor. mahkeme denetimli serbestlikle salıveriyor şahsı. aradan koskoca 4 ay geçiyor. bu şahıs gidip imza vermiyor, polis tarafından adresinde bulunamıyor. her iki aracın şoförü de 4 ağustos'tan bu güne değin geçen koskoca dört ay içerisinde hayatına mal oldukları kişinin ailesiyle en ufak bir temas kurmuyor, üzüntü bildirmiyor. facebook'ta paylaşımlarını sürdürüyor, başkanı olduğu dernek adına açıklamalar yapıp youtube'da yayınlıyor, hiç birşey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar.

    böyle gitti babam. 2,5 yaşında boşanmışlardı annem ile, annem beni istemediği için ve babam çok istediği için babam ile kaldım ben. babaannem ve babamla büyüdüm. sevgilerin en fazlasını yaşayarak. her yanlışımda destek görerek, her üzüntümde paylaşarak, her başarımda gururla kutlanarak ve aslında her günümün her anını, her duygumu, her gün babamla paylaşarak. mayıs ayında checkup yaptırmıştı babam, yine kalbim çarparak bekledim sonuçları, babam sayfa sayfa fotoğrafını çekip tüm tetkiklerin whatsapp'tan yolladığında derin bir oh çektim yine, şükürler ettim sağlıklı oluşuna, gelecek on yıllar için planlar yaptım yine kafamdan. iyiydi ama ya bir gün hasta olursa diye korkular sardı içimi sapasağlam olmasına rağmen, yine de teselli ettim kendimi olsa bile çok da kötü birşey olmaz hem ben bakarım babama diye cesaret buldum sonra.

    bu sağlam raporlara falan rağmen bir garipti babam son aylarda. "hayat adil değil, herşeye hazırlıklı olmak lazım, olacakların önüne geçemeyiz" demişti bana. sonra hastalığım nedeniyle beni her gün teselli eden sesi daha ciddi, daha kesin çıktı bir gün bir gün aniden; sanki kafama kazımak beni tüm benliğimle inandırmak istermiş gibi "bak kızım, sen atlattın bu hastalığı, senin uzun ve sağlıklı bir ömrün olacak, ufak tefek sorunlar yaşayabilirsin ama hepsini atlatacak gücün var" dedi bana. "sen olunca atlatırım tabii" dedim ben de, cevap vermedi, sustu. küçücük yaşımdan beri yaşadığım korkularım kocaman oldu içimde o hiç konuşmadığı bu şekilde konuştukça. biz ayrılmayı hiç konuşmamıştık, hiç yüksek sesle "ölüm" demedik biz, hem ben kendimi bildim bileli dua ettim her gece "allahım ben babamla beraber öleyim" diye, nasılsa bunca yıldır söylüyorum kabul olmuştur diye güveniyordum kendimce.

    olmamış ama. annesi 100 babası 96 yaşında gitmiş babam 72 yaşında hiç bir sağlık problemi yokken, hala gördüğüm en iyi yüzücüyken, yürüyüşler yapıp enerjisini koruyorken, yazıhanesinde sabahlara kadar çalışıyorken, çocuklarına, çocuklarıma her ihtiyaç duyduklarında tek başına yetişiyorken öyle gidiverdi. kaderden falan değil, başkalarının yaptığı iğrenç, bencil, kural tanımaz seçimler yüzünden.

    yıllardır çok haberde ağladım ben, şehitlere ağladım, berkin'i vapurda öğrendim hıçkıra hıçkıra ağladım, ali ismail'e günlerce durup durup ağladım, madende gidenlere, aylan'a, depremde yunus'a ve nice haksızca gidenlere ağladım hep, ailelerini düşündüm, gidenleri düşündüm yaşayacak onca günlerinin çalınmış olmasına yandım. ama trafiğin de binlerce, onbinlerce aileyi nasıl darmadağın attiğini anlayamamışım ben, üzülürdüm hep ama bunun başka türlü bişey olduğunu bilememişim, bu acının hakkını verememişim.

    burada çok sayıda trafik kazası başlığı var, tüm medyada çok sayıda haber var, kurulmuş mağdur dernekleri var, yakınlarını kaybedenlerin yıllardır uğraş verdikleri cezaların arttırılması çabaları var ama herşeye rağmen bir kabullenmişlik var. günlük, sıradan bir olay gibi trafik kazaları. başına gelince mi anladın diyeceksiniz, çok haklısınız. daha önce yeterince anlamadığım için, bu konuda birşey yapmadığım için bu mağduriyeti yaşamış herkesten binlerce kez affımı rica ediyorum. ama ben ettim siz etmeyin. yardım edin. duruşmalara gidelim beraber, kamuoyu oluşturalım, daha önceden girişimleri olanlara hep beraber destek olalım, cezalar artsın, bu toplu katliam bitsin. kimse canının, varlık nedeninin otopsi raporunu okumak zorunda kalmasın.

  • 4. şeytanın aslında davasında haklı olduğu gerçeği

    rivayete göre tanrı meleklerini yanına çağırarak onlara insan diye bir canlı yarattığını söyler ve meleklerine hemen insan canlısına secde etmeleri gerektiğini beyan eder. bu emire diğer melekler sorgusuz sualsiz itaat ederken bir tek şeytan itiraz etmiştir.

    şeytanın itiraz konusu ise şudur: tanrım, biz melekler olarak sana en yakın varlıklarız. sen ise şimdi insan denilen bir varlık meydana getirerek ona secde etmemizi istiyorsun, ancak ben bunu kabul edemem. bu isteğinizi yerine getirmek istemiyorum.

    buna sinirlenen tanrı ise şeytanı derhal huzurundan kovarak lanetlemiştir.

    şeytan davasında haklı arkadaşlar. şimdi şöyle düşünün: bir kamu kuruluşunda genel müdürsünüz, bir gün bakan sizi çağırıyor ve "bakın ben şöyle bir memuriyet kadrosu açtım siz de bu memurlara itaat edeceksiniz" diyor. ve yahut bir fabrikada genel müdürsünüz, ceo size "şu yeni aldığım işçilere itaat edeceksiniz" diyor.

    şimdi siz bu durumda olsanız ne yaparsınız. en azından "aman efendim olur mu öyle şey, bir müdür bir memurdan emir alır mı hiç" diye itiraz edersiniz değil mi?

    bir genel müdürün bir memurdan ya da işçiden emir alması hayatın işleyişine ters. o zaman işler yürümez. işçiler ve memurlar kafasına göre hareket eder, müdürü takmaz, disiplin bozulur.

    demem o ki; şeytan davasında haklı arkadaş. dik durmuş, eğilmemiş ve de bunun bedelini lanetlenerek ödemiştir.

    ayrıca tanrıya posta koyarak ne kadar cesur ve kararlı olduğunu göstermiştir.

  • 5. ak parti izmir'i alırsa orayı paris'e dönüştürür

    inanmayanlar 2002 yozgat'ı ile 2015 yozgat'ına bakarak farkı rahatça görebilir.

  • 6. 4 aralık 2015 türk ordusunun musul'a girmesi

    bir gece ansızın 82 musul, 83 kerkük, 84 şam, 85 moskova.

    bu sene de iyi plaka yaptı ha

  • 7. tek başına 100 solcuyu kovalayan mücahit

    lan, kendinizi patlatıyorsunuz kelekağaları...

    kaçmayıp ne yapacaklar.

  • 8. cristiano ronaldo'nun eşcinsel olması

    (bkz: bundan bize ne olması)

  • 9. nusr-et

    geçenlerde gittigim mekan 3500 liraya dana aldim.

    dedim nusret'çim etimi kendim getirdim. bana bu danayı hemen kes pişir.

    adeta etin envai çeşidine doyduk, dananın taşaklarını ise nusret bize özel hazırlattı taşak sushi yapmış, sonuçta 3500 tllik hayvan.

    edit: 3500 liralık hesabıyla artizlenen bir yazar vardı bundan 4-5 entry üstte.. onunla billur geçiyorduk ki, uçuvermiş o yazı.

  • 10. bankalarda para bozdurulmaması

    (bkz: sebebi şu deyip tüm bankacılık mevzuatını yazmak)

    arkadaşlar şimdi bddk'dan aradılar, uzman olarak çağırıyorlar. sağ olun.

  • 11. bir kız için alınmış en pahalı hediye

    sonucu ne olursa olsun gerçek bir centilmen asla bu konuda konuşmaz.

  • 12. sabri sarıoğlu

    bir iki asist yapınca kendini yuhalayan taraftara afra tafra yapmaya başlamış futbolcu.

    ulan sokarım senin tribine de asistine de şimdi lan! o kadar parayı o asistleri yap diye veriyorlar sana zaten. sen o asistleri de yapmak zorundasın, senin işin bu.

    sen işini adam gibi yapıyor olsaydın zaten yuhlanmazdın amk yerinde.

    siktir git lan artık şu takımdan, senin futboluna da, asistine de sokarım şimdi.

    yeter! git, defol amk!

  • 13. tesettürlü kadın şıklığı

    tesettür dikkat çekmemek için değil miydi ya?

  • 14. izmir = 1985 bağcılar

    şimdi bu denklemde bağcıları sol tarafa alıyoruz, eşitlik bozulmuyor

    izmir/bağcılar = 1985

    yani izmir bağcılar'a 1985 basıyor

  • 15. 4 aralık 2015 st.petersburg saldırısı

  • 16. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    ekşi sözlük'teki fular esprilerinin aslında bilimsel bir açıklamasının olması.

    university of maryland'den kurt gray'in yale üniversitesi'nden bir ekibin desteğini alarak yaptığı ve journal of personality and social psychology'de yayınlanan makalesine göre vücüdunuzu ne kadar çok detayla kapatırsanız insanlar sizi o kadar zeki, bilgili ve deneyimli algılıyorlar. yani mesela saat, ceketin içine giyilen bir yelek veya gömleğin üzerine giyilen bir süveter, kravata takılan bir iğne, şapka, eldiven, atkı ve evet evet fular da…

  • 17. sinan akçıl ve gülşen'in şarkı sözü çalması

    arka sokaklar ve akasya durağı dizilerinin senaryosunu da bu arkadaşımız yazıyomuş.yar-gı-la-na-cak-sı-nız.

  • 18. batman'in superman'i dövemeyeceği gerçeği

    nohut büyüklüğünde kriptonit'i alıyorsun, lois lane'in evine gidiyorsun; kriptoniti lois'in göte sokup balkondan aşağı atıyorsun, süpermen lois lane'i kurtarıp tutarken koşarak aşağıda bunları bekliyosun. süpermen havada lois lane'i tuttuğu zaman normal insan olarak yere düşüyorlar, hemen süpermenin kırmızı slipi ve mavi taytı sıyırıp lois'e soktuğun kriptoniti çıkartarak süpermen'e sokuyorsun, sonra yarrağı çıkartıp süpermene itelemek suretiyle iyice dibe doğru yerleştiriyorsun.

    ne oldu süpermen?

    mundar oldu.

    neymiş batman dövemezmişmişte muşmuşmuş.

  • 19. 4 aralık 2015 cuma hutbesi rezaleti

    tasavvufi bir hutbedir.

    "kalp deniz, dil kıyıdır. denizde ne varsa kıyıya o vurur." (mevlana)

    hutbelerde çok nadir bilimsel alıntılar yapıldığına şahit oldum. rezillik ararsak, konjoktürel ve subliminal siyasi yönlendirmeleri ele alabiliriz. hutbelerde bilimsel içerik arayan arkadaşlar ya yanlış yerdeler ya da islam'ın tasavvuf kolunu ve ruh noktasını atlamışlar. çok abes bunu açıklamam ama; hiçbir din yapısı itibari ile bilimsel dayanaklara dayanan pozitif argümanlar topluluğu değildir, aksine ruhun ötesindeki bilinmeyenlere odaklanır ve oraya yerleşirler, yerleştikleri yer kimine göre kalbdir, kimine göre ruh, kimine göre beyin, kimine göre zaten bunlar hiçtir ve tek gerçek vahdet-i vücudtur. burada kalp yerine, beyin dense idi, sanmıyorum ki bunu rezil bulanlar tatmin olsunlar.

    şu mesajın değindiği noktayı görmeyip kalbin çizgili kastan oluşan, 4 odacıklı 4 kapakçıklı, vücuda kan pompalayan, metabolizmayı ayakta tutup artık ürünleri vücuttan uzaklaştırıp enzim ve hormonları ilgili yerlere ulaştıran bir organ olduğunu düşünüyorsanız zaten bu noktada yapacak bir şey yoktur:

    “dikkat edin, vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur. o bozulursa bütün vücut bozulur. dikkat edin; o, kalptir.”

    "no beauty shines brighter than that of a good heart"

    "aklın yoksa yandın, ya kalbin yoksa o zaman sen zaten yoksun ki" (mevlana)

    edit: başlık sahibi ve özel mesajlarla bana küfredenlere bu entry'nin 2. cümlesi yeterlidir.

  • 20. kiralık aşk

    bu defnenin sağ yanağına nolmuş ya. çıldırcam çökmüş mü nolmuş ona odaklanmaktan başka şeye bakamıyorum

  • 21. ev sahibi olmanın kiracı olmaktan zor olması

    kesinlikle inandığım önerme.

    insanı çileden çıkarır bu kiracılar.
    ulan sözleşmen 10 eylül'de bitmiş, aralık olmuş hala "yok evi buldum, yok boyasını bekliyoruz, yok diğer kiracı daha çıkmamış" diye diye insanın iyi niyetini sömürüyor.
    3 ay daha kaldın, 1600 borç oldu diyorsun, yarın gel vereyim diyor.
    gidiyorsun evde yok, arıyorsun açmıyor.

    ertesi gün parayı getiriyor, 400 tl! diğerleri nerde diyorsun, kaçmıyoruz ya diyor.
    bir öğreniyorsun aylardır su faturalarını ödememiş, 500 lira borç birikmiş, öde diyorsun "sen de halden anla biraz" diyor. ulan götveren; madem götüne güvenmiyorsun o zaman girmeyeceksin o eve. yiyemeyeceğin yarrağın altına yatmayacaksın.

    siktir git bütçene uygun bir ev tut pezevenk.

    karda kışta sokağa atacaksın bu ibneleri, bak bakalım bu kadar rahat olabiliyor mu!

    geçen aradı cuma günü çıkıyorum diye, bugün arası 1 sene daha kalalım diyor.

    amına kodumun fakir piçleri.

    edit: pek sevgili kiracı dostu sözlük yazarları, beyfendiyi evinde yahut telefonunda yakalasam zaten aynısını söyleyeceğim, sıkma sen o tatlı canını.

  • 22. playstation 4

    kendimi teknoloji özürlüsü anne gibi hissettiren cihaz.

    geçen gün tv ünitesinin tozunu alırken bezle ps4'ün üstünden geçtim. kendi kendine açılmalar, ışığını yakmalar... baktım söneceği yok düğmesine basıp kapatmak istedim, baktım düğmesi de yok... bir çaresizlik örneği olarak bezi yine aynı el hareketiyle üstünden geçirdim belki kapanır düşüncesiyle. kapanmadığı gibi bir de içindeki far cry 4 cd'sini nispet yaparcasına çıkardı. dayanamayıp abimi aradım ve "ben bunun bir yerine bastım, bir şey oldu, açıldı" şeklindeki anne paniği ile süslenmiş cümleyi kurdum. anlattı napmam gerektiğini. kapattıktan sonra aklıma düzeltmeyi öğrenene kadar haftada en az bir kere tv kumandasında source'a basıp beni arayan "bunun bi yerine bastım ben" diyen annem geldi.

    flash tv'deki gerçek kesit programına konu olabilcek ibret dolu bir ders verme hikayesi...

  • 23. hey güzel kız gel okula bırakalım seni

    (bkz: fake taxi)

  • 24. ankara soğuğu

    istediğin kadar giyin boş bulduğu yerden tüm vücudun sıcaklığını alıp gidiyor.
    lan insan kulaktan ağır ağır donarak ölüme gider mi ?

  • 25. kalp şeklinin kalbe benzememesi

    böylesi de mümkün

  • 26. bir kadını kendine bağlamanın en iyi yolu

    kadınlara göre sevmek, sarılmak, karşılık beklemeden verilecek sevgi falan filanken, erkeklere göre siklememek, umursamamak, kısaca 'deveye diken insana siken' felsefesini benimsemektir.

    halbuki ikisiyle de alakası yoktur. bu gözler köpek gibi değer verip el üstünde tutarken aldatılanı da gördü, itin götüne sokarken itin götüne gireni de gördü. bizim sorunumuz kadınları tek bir insan tipine indirgeyip ona göre davranmaktan geçiyor. bunlar standart üretim değil kardeşim. hepsinin birbirinden farklı yaşam tarzı, birbirinden farklı karakteri var. sen o karakteri gereği gibi çözemez, adımlarını ona göre atamazsan kimseyi kendine bağlayamazsın. ve bir de şu var, bir insanın* bağlanası yoksa bağlanmaz.

  • 27. semih kaya

    grosskreutz'u "grosskreutz 28-29 yaşında. ailesinden ayrı kalamıyormuş. bu yaştaki adam ailesinden nasıl ayrı kalamıyor şaşırdım doğrusu." diyerek suçlayan oyuncu. bu açıklamasıyla aslında bu konularda biraz cahil olduğunu da ortaya koymuştur. bu sözlerini savunan sözlük yazarlarının olması da beni şaşırtmadı. fakat söylenecek bir şeyler var...

    gavurların homesickness veya homesick olarak ifade ettiği, türkçesi tam karşılamasa da "sıla hasreti" anlamına gelen bir durum vardır ve bu durum kendisini bazı semptomlarla gösterebilir.

    https://tr.wikipedia.org/wiki/sıla_özlemi

    unutulmasın ki, grosskreutz alındıktan sonra yönetimin beceriksizliği nedeniyle oynatılamayan bir oyuncu. bu durum da onun alışma sürecini oldukça etkilemiş gözüküyor. bence oynayabilseydi, süreci daha çabuk atlatabilirdi.

    semih kaya grosskreutz'la dalga geçiyor ama yaşı küçük olduğundan hakan şükür'ün torino macerasını hatırlamayabilir.

    http://www.aljazeera.com.tr/…tre/portre-hakan-sukur

    --- spoiler ---

    "italya'da vatan hasreti nedeniyle zorlandığını söylüyordu. sadece beş maçta forma giydi, bir gol attı. yarım sezonu bile doldurmadan galatasaray'a dönme kararı aldı. "
    --- spoiler ---

    hakan şükür'e de gülsün artık semih.

    panik atak rahatsızlığı nedeniyle yıllarca sevilla'da oynamak zorunda kalan ve ispanya milli takımı'na çağrılmasını istemeyen jesus navas'a da gülebilir.

    http://www.ligtv.com.tr/haber/bir-baska-sevilla

    --- spoiler ---

    "jesus navas büyürken panik atak rahatsızlığı onu hiç yalnız bırakmadı. ispanya milli takımına girmesine engel oldu. seyahat edemedi. aragones onu 21 yaş altı milli takıma çağırmıştı fakat kamptan bu panik atak nedeniyle ayrılmak zorunda kaldı. sevilla aragones'ten milli takıma çağırmaması için bir ricada bulundu. sevilla yönetimi asla jesus navas'ı bu hastalığıyla yalnız bırakmadı. devamlı doktorlar gözetiminde tedavisini sürdüren navas uzun yolculuklara takımla beraber çıkamıyor, sadece maç zamanı takıma katılabiliyor."
    --- spoiler ---

    yani, grosskreutz'un başına gelenler alışılmadık şeyler değil, gülünecek şeyler de değil.
    semih "bence yabancı sınırı 1 olmalı" diyeceğine, ülkesine ve takımına gelenlere sahip çıksa, onlara biraz yardımcı olsa daha iyi bir iş yapmış olur. bunların yanında millete laf yetiştireceğine kariyerinin neden duraklama dönemine girdiğini sorgulaması onun için daha iyi olacak.

  • 28. türkiye avrupa'da istenmiyor

    malumun ilanı.

    avrupa 200-300 bin mülteciyi almamak için kıçını yırtarken, 78 milyonluk bir islami geri kalmış topluma kapısını açar mı?

    arkadaşlar siz salak mısınız? hollanda'da erkek erkeğe evleniyor da nikahı belediye başkanı kıyıyor, türkiye'de ise başı açık gezene mahalleli "yollu" diyor arkasından. bir tarafta yüksek bir medeniyet seviyesi, öbür tarafta 1400 yıl öncesinin arap bedevi kültürü var; bu ikisi nasıl aynı birlik içinde yer alabilir?

  • 29. kadınların seksten sonra daima sarılmak istemesi

    hep kadınların öküzlüğünden, hep kadınların kezbanlığındandır. he yav he.

    kızlar, siz de nereden buluyorsunuz böyle möble adamları, hem verip bir de üstüne sarılmak istiyorsunuz bilmiyorum ki ben!

    böyle şeylerden; kadına ve kadın bedenine, kadınların hormonlarına ilişkin neredeyse her şeyden; işte efendim kadının sarılmak istemesinden tut da giyecek hiçbir şeyim yok demesine, pms'inden tut da giydiği çamaşırın askısının rengine kadar; ya da ne bileyim duygusallığından tut da çok konuşmasına kadar kadını tanımlayacak her tür kadına özgü ayrıntıdan vir vir vir vir vir yakınan adamlara da tavsiyem kendi cinslerini denemeleri yönünde olacak. oğlum siz erkeklerden hoşlanıyor olabilirsiniz lan, gerçekten! ayıp değil, günah değil. kadınları sevmiyorsunuz demek ki, zorlamayın.

  • 30. evren büyüklüğünden hayatın anlamsızlığına ulaşmak

    bugünlerde iyiden iyiye kafama takmaya başladığım mesele. bu başlığın karşıma çıkması da bir başka mesaj olsa gerek.

    öyle çok derin bir adam değilimdir ama çocukluğumdan beridir uzaya, evrene, galaksilere, gezegenlere filan amatör bir ilgim var.

    geçenlerde de ayıptır söylemesi 500 m2'lik bir arsa aldık. (buton filan aramayın şimdi. az bi durun lütfen.)

    eşim "oh ne güzel yatırım yaptık" modunda, bende ise biraz burukluk var. "n'oldu?" diye sorunca:

    "ne olacak yahu. şu sonsuz denilen evrende sayısız galaksiler içinde sayısız gezegen var. bunların bir tanesinde hayatın sürebileceği koşullar oluşmuş. ve bu durum milyarlarca yıl sürmüş.
    öte yandan bir sürü yumurtanın içinden bir tanesi milyon sayıdaki spermlerin biri tarafından döllenmiş ve biz bu dünyada yaşama şansı bulmuşuz.
    böyle bakınca milli piyangodan yılbaşı ikramiyesi çıkma ihtimalinden binlerce kez daha az olan bir ihtimal gerçekleşmiş.
    bu imkan bize milyarlarca yıl yaşı olan bir evrende sadece ve sadece 80-85 yıl için sunulmuş.
    biz ise bu yılların yarısından fazlasını 500 m2 arsa almak için harcamışız.
    ve buna sevinmemi bekliyorsun."

    dedim.

    "haklısın ama ne yapsaydık" dedi.

    "arabayı değiştirseydik" dedim.

  • 31. hoşlanılan kızın sanayi mahallesi durağında inmesi

    ne alaka emenike. kahir sebebiymis. herkesin babasi ceo galiba bu mecrada. babasi marangoz ise onu gormeye gidiyordur. emekci kizidir.

  • 32. akp ve mhp'nin tahir elçi önergesini reddetmesi

    bu milletin kafasına da hastayım: "niye önörgö veriliyor rörörörö"

    lan adam demiş ki: "mecliste bir komisyon kuralım, tahir elçi cinayetini araştırsın".

    ne var bunda? bunda yasalara uygunsuz bir durum mu var? kötü diyebileceğiniz bir amaç mı var?

    yine muhafazakar kafalar içinde kürt geçen bir şeye ezberden hayır basıp geçmişler işte.

  • 33. lukas podolski

    o her allahın günü gomeezzzz gomezzzz diye ortalığın ayağa kalktığı gomez'in 9 kendisinin ise 7 golü var. hem de rezalet kötü bir takımda ve zaman zaman kanat oynamasına rağmen.

  • 34. mustafa taviloğlu'nun olaya el koyması

    olaya el koyup bu yazıyı da ayşe arman'a yazdırmış herhalde.

    tamam, hepsini anlarım insani ilişki kurunca yaklaşım da farklı olabilir. sesler, yakışıklı gelebilir.
    fakat doktor bu ne ? "mudo concept benzer problemler yaşamamak ve yaşatmamak adına değişime gidiyor."

    konu en son kurtlu kapıydı. ne zaman buraya geldik?

    ayrıca gölgelerin gücü adına

  • 35. akciğer kanseri

    ciddi bir başlık.

    bakın hastalık, şöyle moral, böyle kurtulunur falan demiyorum. başlık.
    (bkz: başlık)

    bir başlık, bir sözlük içeriği zaviyesi ile;

    tüm sözlük ahalisine bir abi tavsiyesidir.

    sözlüğü ciddi hastalıklar konusunda "gerçekleri söylemek" saiki ile de olsa, moral bozucu içerikle doldurmayın. internette zaten bolca var, ve doğal olarak bu kişiler zaten bu içeriğin "içinde yüzüyorlar". burada internette olmayan bilimsel makale yazıyor, tıp dünyasına katkıda bulunuyor olamazsınız. o zaman yapmayıverin.

    ciddi sayıda kişi ekşi sözlüğü, olduğu gibi, yani, şahsına münhasır, ikamesi olmayan, kutsal bilgi kaynağı olarak kullanır. çünkü burada son derece rafine, çoğu yaşanmışlıktan alıntı, samimi paylaşım duygusu yaratan içerikler bulur. velev ki x bir hastalık tam anlamı ile istisnasız %100 mortalite bile barındırsa, yazdıklarınızın hepsi "ilk kurtulan sen/yakının olabilir..." minvalinde yazmalıdır. bu her şekilde böyle olmalı.

    bakın ben bunu sair konularda çok yaptım/yapıyorum. yani "gerçek" bildiğimi, onay, kabul görmeyeceğini bile bile, sallamadan sözlüğe çok yazdım. ama hiçbiri ciddi hastalıklar için değildi. hiçbiri kalp gönül kırmaya, insan üzmeye değmez. hastalık ciddi konudur, "- banane, gerçekleri bilsin, kaldıramıyorsa onun sorunu." demeyiniz.

    neden böyle, çünkü bir tecrübem var, hala içimde yaradır;

    herhalde 2003 civarları falandı. başlık (bkz: ms) yani multipl skleroz. ayrıntısına girmeyelim, ciddi bir hastalık. bizim de bir yakınımız vardı rahmetli, biraz bilgim tecrübem var. "gerçekleri" yazayım dedim. ve başlık altına dün gibi hatırlıyorum tam olarak "direk yavaş ölümdür" gibi bir ifade/benzetme kullandım.

    aradan yıllar geçti. sanırım 2-3 yıl kadar. bir gün bir dm geldi. "- abi bunu böyle yazmışsın, tamam doğru belki ama, ms hastaları hala okuyabiliyorlar. bunu unutma istersen." dedi.

    haklıydı. ben yazıyı hayatında hiç ms görmemiş, yakınında yaşanmamış kişilere "bilgi" olsun diye yazmıştım. niyet buydu. ama yazı çok çok büyük bir hataydı!

    ekran karşısında dondum kaldım. o dm'nin geldiği gün ile, entryi yazdığım gün arasındaki aylarda bir veya birkaç, belki onlarca ms hastası, yakını, anası, babası, evladı bu yazıyı okumuş olabilirdi. ki kesin olmuştur. onların kendileri gerçeği benden çok daha iyi biliyor da olsalar bunu bir de benden, benim kelimelerimle, benim teşbihlerimle, duydular. çok önemliymiş, çok lazımmış gibi... yazıyı anında sildim ama muhtemelen ekstradan üzdüğüm kalpler hep üstümde yüktür. hala bu hatayı nasıl yaptım diye hayıflanır, büyük vebal altına girdim diye düşünürüm.

    ciddi hastalık başlıkları için bir istisna yapın. susmayı veya sadece ve sadece pozitif içerik girmeyi ilke edinin. yoksa siyaseti, partisi, karısı kızı, ilişkisi, magazini, feneri cimbomu, ünlüleri bilmemnesi geçer gider...

    neden biliyor musun?

    geçtim, adamlığı, insaniyeti, iyiliği bilmemneyi,

    bir gün başına bir kötü iş gelirse, sen de sözlüğün ilgili başlığını açacaksın. kendin gibileri o başlıkta görme diye...

  • 36. 4 aralık 2015 galatasaray bursaspor maçı

    muslera ile sneijder "biz 2. yarı maça çıkmıyoruz, ülkemize dönüyoruz" dese staddan alıp havaalanına kadar bırakırım dediğim maç. kaçın oğlum kurtarın kendinizi sabriyle aynı takımda oynuyosunuz lan. gs:not

  • 37. agnostiklere sorulmak istenen sorular

    (bkz: okumayın)

    pilot kalemle, ceketle, gözlükle, kol saatiyle ateizmi çökerten adamlar şimdi de agnostisizm'i çökertiyorlar. gerçekten ayakta alkışlıyorum. an itibariyle agnostizm çökmüştür.

    edit: yazım hatası.

  • 38. dünyanın en yanlış anlaşılan kelimesi

    açık ara "anarşizm"
    (bkz: anarşizmi terörizm zannetmek)

  • 39. recep tayyip erdoğan

    yurtta kurt, cihanda kuzu.

  • 40. oral seks seven kadın

    oral sex sevmeyen kadın yoktur.

    henüz oral sex yapılmamış kadın vardır.

  • 41. wesley sneijder

    melo'yu eşlik ettin aldın üçün birini , şimdi de şıno'ya mı halleniyorsunuz amk. şu an için muslera ile birlikte takımın gençlerbirliği'nden daha vasat olmamasının 2 sebebinden biri.

  • 42. derya karadaş

    tatlı su duyarlılarının lincine uğramış kadın.

    12,5+6+5,3 yani neredeyse 24 milyon insanın iradesini allahın hergünü haddi olmayan bir şekilde itin şeyine sokan, tv'lerde ne alaka dercesine boy gösteren ve her konuda fikir beyan biri problem değil ama bu kadını ti'ye almak "gereksizlik".

  • 43. dört mezhebin hak olduğuna kim karar verdi

    bu konuda uzun uzadıya bir tanım yapmak yerine din ve mezhep ayrımcılığı başlığında da paylaştığım bir fıkrayı eklemekle yetiniyorum:

    köprüden geçmekte olan yobaz, bir adamın intihar etmek üzere olduğunu görür. koşarak yanına gelir ve “dur, sakın yapma!” der. adam “neden?” deyince yobaz, “yaşamak için birçok sebep var.” karşılığını verir ve aralarında şu konuşma geçer:

    yobaz: intihar etmek üzeresin. peki dindar mısın?

    korkuluklardan sarkan adam: evet.

    y: ne tesadüf ben de… hristiyan mısın yoksa budist mi?

    a: hristiyan.

    y: oh ne güzel ben de… katolik misin yoksa protestan mısın?

    a: protestan.

    y: oh ne iyi ben de… episkopal misin yoksa baptist mi?

    a: baptist.

    y: ben de, ben de… tanrının baptist kilisesi’nin mi, yoksa isa’nın baptist kilisesi’nin mi üyesisin?

    a: tanrı’nın baptist kilisesi’nin.

    y: işte bu harika, ben de… tanrı’nın reformcu baptist kilisesi mi, tanrı’nın orijinal baptist kilisesi mi?

    a: tanrı’nın reformcu baptist kilisesi.

    y: ne tesadüf ben de… 1879 tarihli mi, yoksa 1915 tarihli reformdan yanasın?

    a: 1915.

    bunu duyan yobaz birden hiddetlenir ve “vay kâfir, işte şimdi ölmeyi hakettin!” diye bağırarak adamı köprüden aşağı iter...

  • 44. 4 aralık 2015 can dündar'ın köşe yazısı

    güçlüler suçlu suçlular güçlü

    bugün 4 aralık...
    tan matbaası’nın basılışının üzerinden tam 70 yıl geçti.
    70 yıl önce bugün dönemin tetikçi kalemleri “kalkın ey ehli vatan” manşetiyle çıkardılar gazetelerini...
    1945 sonuydu.
    savaş bitmişti.
    demokrasiye geçilecekti.
    ama “komünistler”, fırsattan istifade gazete çıkarıyor, muhalefet ediyor, yazıp çiziyordu. üstelik chp’den kopan bazı “dp’li hainler” de onlara destek veriyordu.
    hepsine iyi bir ders vermek, iktidarın gücünü göstermek gerekiyordu.
    teknik üniversite’de sınıflar basıldı. öğrenciler kışkırtıldı. polis yolları açtı.
    türkiye komünist olmayacak sloganlarıyla öfkeli gençler tan’a yönlendirildi.
    baskının detaylarını o anda tan binasında olan nail çakırhan’dan ve bazı baskıncılardan dinlemiştim.
    önce binayı kuşatmışlar, sonra da basıp ne var ne yoksa kırıp dökmüşlerdi.
    daktilolar pencerelerden atılmış, kurşun harfler yerlere saçılmış, matbaa -gençlerin arasına karışan sivil görevliler yardımıylaparçalanıp kullanılamaz hale sokulmuştu.
    niyetleri, gazeteyi çıkaran sertel’leri yakalayıp yanlarında getirdikleri kırmızı boyalarla boyadıktan sonra yollarda gezdirmekti. neyse ki sertel’ler baskını önceden haber alıp kaçmıştı.
    türk demokrasisinin açılış sahnesiydi bu...
    türk sağının doğum yeri...
    türk basınının boğazındaki ilk düğüm...

    ***

    bilin bakalım o baskından sonra kimler gözaltına alındı.
    doğru bildiniz:
    sertel’ler...
    gazeteleri basılan zekeriya sertel ve eşi sabiha sertel, yazdıkları eski yazılardan suçlanıp tutuklandı. aylarca hapis yattıktan sonra ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.

    türkiye, şaibeli bir seçimle, sol kolu sakatlanmış halde demokrasiyi karşılarken sabiha sertel
    sürgünde öldü. zekiye sertel, ancak 30 yıl sonra dönebildi ülkesine...
    ya saldırganlar?
    bir yağmacı ordusu gibi gazeteyi basıp tahrip edenler?
    yıllar önce yaptığım “o gün” belgeselinde, o dönem teknik üniversite öğrencisi olan süleyman demirel’in de baskıncılar arasında olduğunu öğrenmiştim.
    kendisi de yalanlamamış, “ama ben yürüşe katıldım, baskına katılmadım” demişti.

    ya turgut ve korkut özal?
    ya necmettin erbakan?
    sadece izlemişler miydi?
    katılmışlar mıydı?
    acı gerçek şu:
    tan baskınından 2 cumhurbaşkanı, 1 başbakan çıktı.

    ***

    ağır suçluları tedaviye aldıklarında “bize çocukluğunu anlat” diyorlar ya, 70 yaşındaki sicili kabarık demokrasimize çocukluğunu anlattırsak lafa ilk vukuatı tan baskını ile başlayacaktır.

    o gelenek bugün hürriyet’i basarak kendine davutoğlu’nun sağ koltuğunda yer açan boynukalın’ları doğurdu... iktidara giden yolun, muhalif gazete kapılarında bozgunculuktan geçtiği, 70 yıllık bir imha geleneği yarattı.
    demokrasiyi beşikte sakatladı.
    gazeteler kâh vandallarla, kâh vergi memurlarıyla, kâh yargı mensuplarıyla kuşatıldı, esir alındı.

    o günden beri suçlular güçlü, güçlüler suçlu...

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…u_suclular_guclu.html

  • 45. enpara.com

    özelliği "şubesiz, dijital banka" oluşudur. internet sitelerinde, tanıtımlarında, her şeylerinde "şubesiz" yazan, şubesiz bir hizmet vericidir. "şube"sine gidip para yatırmaya çalışan müşterileri olan şubesiz banka.

    şubesiz olduğu için şubesi yoktur ve şubeden işlem yapılamaz. sanırım mantıklı.

    canını yediğim. sabırlar dilediğim.

  • 46. kitap satın alma hastalığı

    kitabevi açarak kronikleştirdiğim hastalık.

  • 47. laptop alacaklara tavsiyeler

    acer alın kışın yakıt masrafından kurtulun. içinizi ısıtır. romatizmalarınıza iyi gelir.

    yazın da çıkın dışarı dolaşın. ne işiniz var pc başında güzel havalarda.

  • 48. 1970 yılı ankara kızılay meydanı

    şimdi bakalım: http://imgur.com/aa9imba

    ortadan kapılı büssing'lerin türkiye gelişi 1962-65 arasında. yani en erken 1962.
    emek işhanı'nın inşaatı 1959-65 arası. fotoda vinç duruyor, yani en geç 1965.

    tarih 1962-1965 arası cepte.

    en az 8 tane bayrak var binalarda, bir milli bayram günü. insanların montlarına bakılırsa 29 ekim.

    yani; 29 ekim 1963, mhp'nin pardon cumhuriyetin 40. yılı kutlu olsun!!!

    *

  • 49. yazarların bugünkü mutluluk sebebi

    yazın bahçemizde bir deri bir kemik, kirli mi kirli, gariban bir kedi peydah olmuştu. canlı cenaze gibiydi, hastalıktan sesi bile çıkmıyordu. barınakta tedavi ettirdim, oradayken sanırım temizlemişler de, akça pakça oldu ama hala çok zayıftı. aylardır biraz kilo alsın diye uğraşıyorum, bugün ilk kez sırtına dokununca kemikleri sivri sivri gelmedi elime. iyi beslendiği için bir süredir burun akıntısı da kesilmişti. aylar önce uğur olsun diye o bir deri bir kemik hayvana gürbüz adını vermiştim, adını gürbüz koyarsam gürbüz olur belki diye. sanırım dileğim kabul oluyor, tarif edemeyeceğim kadar mutluyum.
    bu da gürbüzcük.

  • 50. putin'e meydan okuyup dükkanına çağıran adam

    artık dayağıda ithal ettiğimizden haberi olmayan esnaf.
    (bkz: irlandalı turist)