bigboned23
profili

  • 8 mart 2023 demirtaş'tan akşener'e açık mektup

    yine milletçilere götümüzle gülme fırsatı doğurduğu için demirtaş'a sevgilerimi gönderiyorum.

    ---

    "sayın başmilliyetçi, siyasal islamcılar 13 sene sonra ilk defa seçim kaybettiler. gelin koalisyonun başbakanı olun, ülkeyi bu adamların elinden alalım"

    millyetçi: "yok ben gidip onlara stepne olup ülkede rejim değişikliği yapmalarına yardım edeceğim ve türkiye tarihinde görülmemiş bir ekonomik ve sosyal yıkıma neden olacağım. 8 sene, ülke kaynakları belli bir zümreye peşkeş çekilirken üç beş kadro almak için buna hiç ses çıkarmayacağım."

    "bravo! bölücü değil! süper!! bölmedi! başkoymuşuuum.."

    ---

    demirtaş: "uzattığımız her eli geri çevirmelerine, masaya oturtmamalarına; beni ve binlerce siyasetçimizi içeri atmalarına, seçilmiş belediyelerimize kayyum atamalarına, gelirimize el koyup partimizi kapatmalarına rağmen seni başkan yaptırmayacağız. ittifaka destek olmaya hazırız. herhangi bir koşulumuz yok. tek isteğimiz siyasi olarak muhattap alınmak.

    "terörörisssstt!! allah belanı versin!! bölücüüüüü!"

    ---

    anlıyorum korkunuzu ey moloz yığını.

    türkler ve kürtler sorunlarını medenice çözerse bizim ekmeğimiz kesilir, yok oluruz diye korkuyorsunuz.

    kokuşmuş siyasetinizle beraber siz de yok olacaksınız o kesin de, ülkeyi de beraberinizde götürmenize engel olabilecek miyiz onu merak ediyorum. ülke bölünücek paranoyanız sayesinde, ülkeyi bölmeden yekpare bir şekilde yok edeceksiniz.

    kesin olm çenenizi biraz. utanın biraz lan.

  • sözlük muhaliflerinin beğendiği rte hizmetleri

    türk toplumu, tam 60 yıl boyunca "gelişmiş devletler seviyesine nasıl çıkarız" konusunu tartıştı. siyasiler tartıştı. güç odakları tartıştı. gazeteci, yazarlar fikir üretti. ideolojiler sokağa indi, çatışmalar iç savaş kıvamına kadar geldi. en makro düzeyden, en mikro düzeye, tek tek bütün hanelere kadar yayıldı bu tartışma. rakı sofrasında ülkeyi kurtarmaya çalışırken kavga çıkarmayan aile yoktu bu ülkede çok uzun yıllar boyunca.

    tayyip sağolsun bütün bu tartışmalara noktayı koydu ve ülkeye bir nevi huzur getirdi.

    artık, sağcısından, solcusuna, atatürkçüsünden, islamcısına herkes bu ülkeden bir bok olmayacağı konusunda hemfikir. herkes kendisini nihilizmin kollarına attı ve umut bu topraklardan nihayet siktirdi, gitti.

    bakın böylesine zihinsel bir bütünlüğü sağlamak kolay iş değildir. nankörlük yapmayın.

  • will smith'in chris rock'ı tokatlaması

    gelin konuya bir de şurdan bakalım.

    amerika'da nüfusun %12'sini oluşturan siyahlar, hapishane nüfüsunun %33'ünü oluşturmakta ve eğer amerika hakkında en ufak bir bilginiz varsa, bu eşitsizliğin en önemli sebebinin sistematik ırkçılık olduğunu da biliyorsunuzdur.

    bu görüşe karşılık, amerika'da ırkçı sağa yakın siyasi akımlar da problemin sistem ile alakalı olmadığını, siyahların doğalarında şiddete yatkınlık olduğu için onların daha çok suç işlediğini savunurlar.

    şimdi bu will smith denilen beyin özürlü, beyazların 100 yıldır domine ettiği bir sektörün, yıllardır siyahlara daha fazla yer verilsin diye mücadele edilen bir platformu olan oscar töreninde, bir siyah aktör olarak, ev sahibi olan siyah komedyene boktan bir espriye kızdığı için çıktı sahnede tokat attı.

    "beyaz elit törende kavga eden iki siyah adam."

    bakın bu olayın sembolik öneminin ne kadar altını çizsem azdır. bu başka ülkede yaşansa, bu kadar kayda değer bir olay olmazdı ancak konu hayatı televizyondan öğrenen amerikan toplumu olunca, bu tip sembolik olayların derin sosyolojik kırılmalara neden olduğunu hatırlamak lazım. bana göre, will smith, 200 yıldır amerika'da ırkçılıkla mücadele etmiş bütün aktivistlerin yüzüne tükürdü resmen. siyahların doğasında şiddet olduğunu savunan bütün kafatasçıların poster çocuğu oldu.

    amerika'daki sistematik ırçılık probleminin çözülememesinin en büyük nedeni, beyaz elitlerin kendilerine avantaj sağlayan statükoyu bozmaya yanaşmamasıydı. oscar töreni de, hep amerikan beyaz elitlerine ait bir tören olarak görüldüğü için son 20 senede bunu değiştirmeye yönelik önemli bir çaba vardı. ancak, will smith'in yaptığı hareket, oscarlardaki beyaz elit hegamonyanın bozulmaya başladığı dönemin sonucu haline geldi. yani o tokat, amerika'ya şu mesajı verdi: "siyahlara, toplumun elit kademelerinde yer verirseniz, şiddet oraya da sıçrar".

    muhtemelen benim abarttığımı düşünüyorsunuz ama amerikan toplumunun ırkçı bilinçaltını böyle olaylar şekillendiyor. bu tip olayların yarattığı algıları kırmak yılları, yüzyılları alıyor.

  • joe biden'ın 20 dolara siyahi resmi koyma kararı

    bu tip sembolik değişikliklere karşı çıkan kımıl zararlılarını okumak çok eğlenceli. bir tanesi de çıkıp dürüstçe "azınlıkların elde ettiği en ufak bir kazanım bile beni rahatsız ediyor" demiyor. hepsi bu olaya karşı çıkmak için amdan götten sebepler sürüyorlar ortaya. sjw lobisi yapıyormuş da, ılımanmış da, popülizmmiş gark gurk... hele bir tanesi bu tip hareketlerin insanı zorla ırkçı yapacağını yazmış. senin babana vitamin veren portakal ağacını sikeyim ben. zorla ırkçı olduğun filan yok; bilerek ve isteyerek ırkçısın.

    bu tip sembolik değişiklikler, hak mücadelesi veren azınlıklar açısından niteliksel olarak çok önem taşımasa da psikolojik anlamda çok büyük öneme sahiptirler. adaletsizliğe yol açan kanunda ya da uygulamada yapılan değişiklikler tabi ki daha önemlidir ancak bu sistematik değişikler mücadeleyi veren grup dışında kimsenin dikkatini çekmezler. paranın üzerinde yapılan değişikliğin ise, tam tersi bir şekilde, hiç kimsenin hayatına en ufak bir etkisi yoktur ancak 350 milyon amerikan vatandaşının da bu değişiklikten haberi olur. yani niteliksel değişiklerin promosyonu sembolik değişiklerle yapılır ve bunların geri bildirimi de sembolik değişikler sayesinde alınır. sembolik değişiklere gelen tepki, kanun yapıcılara, niteliksel değişikliklere kamuoyunun hazır olup olmadığı hakkında fikir verir.

    beyaz amerikan vatandaşının, siyahların maruz kaldığı sistematik zulmü hatırlaması için ya polisin kamera karşısında cinayet işlemesi ya da bu tip sembolik değişiklerin medya tarafından kamuoyunda tartışmaya açılması gerekiyor. amerikan kamuoyunun çoğunluğu, emparyalist işgalin kutlanacak bir şey olmadığını içine sindirmiş durumda ve o dönem yapılan hataların sembollerinden olan andrew johnson gibi eli kanlı tarihsel figürlerin, paradan, beyaz saraydan indirilip varlıklarının tarih kitapları ve müzelerle sınırlandırılması konusuna halkın büyük çoğunluğunun bir itirazı yok. pratik olarak hiç bir işlevi olmayan bu sembolik adımlar, sosyal progresin mihenk taşları olarak aslında çok önemlidir. türk devriminin, islami sembolleri rafa kaldırması neyse batının emperyal sembollerden kurtulması da aynı işlevi görür.

    bu tip değişiklere itiraz eden sözlük ergenlerinin, başka başlıklarda akp'den ve tayyip'den dert yandığına eminim. akp, 20 senedir sembolik değişikler ile kamuoyunun nabzını tuttu ve oradan aldığı destekle cumhuriyetin temellerini dinamitledi. öyle bir noktaya geldik ki, adamlar ayasofya'yı ibadete açtığında muhalefet oraya namaz kılmaya gitti. şimdi söyle bakayım sözlük ergeni, sembolik değişiklerin önemi var mı, yok mu?

  • cumhuriyet (gazete)

    akp'nin, muhalefeti dizayn etme projesinin bir başka icraatı olarak ulusalcılara hediye ettiği kurum.

    tayyip erdoğan'ı iktidar yapan toplum dinamiklerine bakarsanız, bu dinamiklerin ortaya çıkmasında en önemli rolü, kendine "laik-kemalist" diyen ancak aslında düpedüz ırkçı-milliyetçi olan ulusalcıların oynadığını görürsünüz. akp'nin, 15 senedir ekmeğini yediği muhafazakar mağduriyetini yaratanlar, yedikleri her boku "atatürkçü" kisvesi altında yapan ulusalcılardır. 28 şubat, başörtüsü zulmü, muhafazakar partilerin kapatılması gibi, akp'nin yükselişinin fitilini ateşlemiş olayların hepsinin altında, ulusalcı ideolojinin imzası vardır. akp seçmeninde çok güçlü bir şekilde yerleşmiş olan, kemalist olmanın muhafazakar vatandaşa zülmetmek olduğu algısı da, bu icraatlar sayesinde yaratılmıştır.

    bu söylediklerimdeki, "muhafazakar" kelimesini "kürt" ile değiştirerek kürt sorununa da uygulayabilirsiniz. bugün, chp, muhafazakar ve kürt seçmene hiç bir şekilde nufuz edemiyorsa, bunun sebebi, chp'nin ulusalcı geçmişinin, bu toplumsal kitlelerde yarattığı algıdır.

    türkiye'deki muhalefeti yok edemeyeceğini anlayan tayyip erdoğan, 7 haziran 2015 gününden itibaren strateji değiştirdi. o günden beri, muhalefeti ulusalcılara emanet etmeye çalışıyor. iyi parti'nin ortaya çıkışı, vatan partisi'nin 35 tane oyuyla iktidar ortağı gibi hareket etmesi, sola ve kürt hareketine yakın bütün gazeteci ve siyasilerin başlarına bir iş gelirken, ağır ulusalcı muhaliflerin istedikleri gibi yazıp çizmeleri de, bu strateji ile uyumlu gelişmeler. tayyip erdoğan, muhalefet ulusalcıların elinde olursa muhafazakar seçmen bloğunun asla bölünmeyeceğini ve ulusalcılardaki kürt nefreti yüzünden muhalefetin de asla tam olarak bir araya gelemeyeceğini çok iyi biliyor.

    ulusalcılara son hediye edilen kurum, cumhuriyet oldu. bu noktada sonra, cumhuriyet de, aynı sözcü gibi, 2 amaca hizmet edecek.

    1- muhafazakar mağduriyetini taze tut. kemalizmin din karşıtı olduğu algısını pekiştir.

    2- kürtlere muhalefette yer olmadığını hatırlat. muhalefetin bir araya gelmesini engelle.

    bonus: muhalefeti, tayyip erdoğan nefreti boyutuna indirgeyerek, akp tabanının çözülmesini engelle.

    bunlar zaten tayyip erdoğan'ın dizayn ettiği muhalefetin temel ilkeleri. erdoğan'ın ülkede olmasını arzu ettiği muhalefet ile ulusalcıların ideolojisi pek bir güzel örtüşüyor. o yüzden ulusalcılar, sarayın kapısında yatıyorlar aman reis bize de bu düzen içerisinde bir görev ver diye. hem bu düzenin ekmeğini yiyelim, hem de adımız "muhalif" kalsın. yemin ediyorum, yandaşlıktan bile daha güzel bir pozisyon.

    bundan 20 sene önce ben lise sıralarındayken, bu ülkede nasıl oluyor da atatürk'ten nefret eden insanlar oluyor diye merak ediyordum. sonra anladım ki, kimsenin atatürk'ten nefret ettiği filan yokmuş. insanlar, "atatürkçü" maskesi takmış ırkçılardan, zalimlerden, hizipçilerden nefret ediyormuş. ulusalcı denilen zümre, kemalizm adını verdikleri ideolojiyle, atatürkçülüğü resmen zehirlemişler. atatürk milliyetçiliğini ırkçılığa, atatürk anti-emparyalizmini yabancı düşmanlığına, atatürk devletçiliğini biat kültürüne, laikliği başörtüsü yasağına, parti kapatmaya indirgemişler. özünde, moderleşme ve batılılaşma olan atatürk devrimi unutulmuş, yerine ulusalcıların ucubik ideolojisi gelmiş. erdoğan da, bu kokuşmuş ideoloji muhalefette olduğu sürece sırtının asla yere gelmeyeceğini biliyor, çünkü ulusalcıların ne bok olduğunu herkesden önce halk biliyor.

    alın, cumhuriyet'i de tepe tepe kullanın. aynı türkiye cumhuriyeti'ne yaptığınız gibi, gazete olan cumhuriyet'i de yok edin.

    not: kemalizme laf söylediğim için bol bol küfür yedim. eğer sizi kemalizmden kastınız, atatürk devriminin beslendiği felsefeyi anlamış bir hayat görüşüyse, herbirinizle "en kemalist kim" yarışına girerim. yok, sizin bahsettiğiniz, ulusalcıların 100 sene önceki siyaseti dogmalaştırıp, atatürk'ün adını kullanarak meşru hale getirmeye çalıştıkları askeri vesayetten başka hiç bir şeyin iktidarda tutamadığı baskı/zulüm rejimiyse, o zaman o ideoloji islamcılıktan da tehlikelidir. burada uğur mumcu'nun kemalist olduğunu hatırlatan kafası karışıklar, kendisinin ne tür bir kemalist olduğunu iyi anlasınlar. eğer anlayamıyorlarsa, gidip "kemalist" darbe ile cumhuriyet'ten uzaklaştırılan özgür mumcu'ya sorabilirler. uğur mumcu'yu hangi ideoloji öldürmüştür ve bugün "kemalist" olduğunu iddia edenler, o ideolojiyle aynı yatakta değil midir, değil midir bunu size bir anlatsın kendisi.

  • şaka maka erdoğan'ın bu krizi de atlatması

    7 haziran 2015 - genel seçimler

    erdoğan'ın meclis çoğunluğunu kaybettiği seçimlerin ertesi günü, düğmeye basılmışçasına ülkede güvenlik krizi çıkar. fatura hdp'ye kesilir. muhalefet, hdp ile yanyana gözükmemek için erdoğan'ın yanına geçer. mhp, komple akp'ye katılır. kriz, kasım seçimlerinde erdoğan'a oy olarak döner.

    15 temmuz 2016 - darbe girişimi

    bu girişimi takip eden yıllarda bütün muhalefeti sindirmek için kullanılacak "darbe krizi" olur. erdoğan, cemaati tasviye ederken yanında ne kadar muhalif varsa hepsine gözdağı vererek bu krizden de güçlenerek çıkar. muhalefet partileri, fetöcü damgası yeme korkusuyla yapılan hak ihlallerinin hesabını soramaz.

    16 nisan 2017 - anayasa referandumu

    referanduma, avrupa ülkeleri ve özellikle hollanda ve almanya ile yaşanan kriz ile girilir. bu kriz de milliyetçi oyların konsolidasyonunu sağlayarak erdoğan'ın istediğini almasına yardımcı olur. muhalefet, bakanlarımızın yanındayız pozisyonu alır.

    24 haziran 2018 - başkanlık seçimi

    seçim öncesi suriye'ye girilir. muhalefet, "ne işimiz var?" demek yerine, erdoğan'ı destekler. erdoğan, bir başka güvenlik krizini daha ulusalcı oy toplamak için kullanır.

    ağustos 2018 - bronson olayı

    seçimlerden erdoğan'ın güçlenerek çıkması ve ekonominin başına damadın geçmesiyle beraber, yabancı yatırımcılar dolarlarıyla beraber ülkeyi terk etmeye başlar. erdoğan'ın yardımına teröris(!) papaz yetişir. krizin suçu abd'ye yüklenir. muhalefet, "devletimizin yanındayız" pozisyonu alır.

    gördüğünüz gibi, erdoğan'ın krizden çıkması diye bir şey olmadığı gibi, durum tam tersine işliyor. erdoğan, varlığını sürdürmek için sürekli kriz yaratmak zorunda. kendi icraatlerinin sonuçlarının sorumluluğunu yükleyeceği bir düşmanı sürekli bulunduruyor ki, kimsenin aklına ona hesap sormak gelmesin. bu strateji o kadar güzel işliyor ki, bundan sonra da her 6 ayda bir düşman değiştirerek, sürekli bir kriz ortamında gitmek erdoğan'ın işine gelecek ve bu atmosferde daha da güçlenecektir. ülkedeki muhalefette sike sürülecek beyin olsaydı belki bu kısır döngüden çıkmak mümkün olurdu ama yarın erdoğan "bu haftaki düşmanımız yunanistan!" dediğinde, o hedefe en ön sırada koşanlar yine muhalefetin liderleri olacak.

  • hdp'liyim ve ikinci turda oyum rte'ye

    zeytin dali harekatina guzellemeler dizdikten sonra hdp'li oldugunu iddia eden kalitesiz troll serzenisi.

  • muharrem ince'nin 2. turda şansının 0 olması

    iktidar yanlılarından daha çok, iyi parti'nin maaşlı sosyal medya elemanları tarafından yayılmaya çalışılan algı.

    baydınız amk.

    akşener, önce demirtaş'tan fazla oy almayı başarsın da, ondan sonra erdoğan'ı yenme goygoyunuzu yaparsınız.

  • tayyip erdoğan başkan seçilemezse olacaklar

    yerel secimlerde, ankara'da sonuclara mudahele edildi; yanlarina kaldi.

    referandumda, muhursuz oylar dahil edildi. ohal ve tsk boyundurugundaki guneydogu'da istenilen ayarlamalar yapildi; yanlarina kaldi.

    bu secimde de, istenilen ayarlama bir sekilde yapilip, erdogan'in sandiktan cikmasi saglanacak. o yuzden, erdogan'in secilmemesi gibi bir durum soz konusu degil.

    adamlari hile yaparken yakalayacak mekanizman, ulkenin %50'sinde yok.
    adamlarin hile yapmasini engelleyecek kolluk gucun yok.
    hile yapildigi bariz olsa da, olaya mudahele edecek kurum yok.
    secimleri iptal edecek yargin yok.
    durumu halka anlatacak medyan yok.
    anlatsan bile sikine takacak halkin yok.

    tayyip erdogan, bu secimi son 5 senede yaptiklariyla coktan kazandi. 24 haziran'da sadece bir formalite ortadan kaldiralacak. bosuna umitlenip, sonra sapsari haritaya bakip hayal kirikligina ugrama.

  • game of thrones

    7. sezonun ilk bölümü dragonstone'u ikinci defa izlerken, o kadar fazla çene yapıp diziden şikayet etmişim ki, bizim hanım "eh piç ettin lan" diyerek beni odadan kovdu. sanırım, ilk bölüm için yazdığım inceleme de şu anki ruh halimi yansıtıyordu. dizinin, kitabın nakış gibi işleyerek geliştirdiği karakterlere çektiği muameleyi bir türlü içime sindiremiyorum. izin verirseniz buraya içimi dökücem. dizi, hemen hemen her karakteri öyle ya da böyle bozmuşsa da, buyrun konuyu fazla dağıtmadan bir top 5 yapalım.

    (uyarı: eğer kitapları okuyorsanız veya ileride okumak gibi bir planınız varsa, bu entryi okumanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum. dizinin işlemediği bir çok olaydan bahsedeceğim ve sadece kitapta geçen bazı sürprizlerin içine etme ihtimalim var.)

    --- spoiler ---

    dizinin ırzına geçtiği top 5 karakter

    5. jaime lannister
    5 numara için tyrion ve jaime arasında seçim yapmakta zorlandım ama tyrion'un hikayesinin kitapta da biraz yavaşlamasını göz önüne alarak jaime'de karar kıldım. dizide, tyrion, şu an bayağı bir işlevsiz bir karakter halini almış durumda, ama westeros'a geri dönülmesiyle tekrar ilginçleşme olasılığı var.

    dizinin jaime'ye yaptığı en büyük kötülük, onu cersei'nin peşinden giden kişiliksiz bir adam olarak resmetmesi. cersei, resmen darth vader tipinde bir karaktere dönüştü, jaime hala "ben onu seviyom ama ekiki" diye dolanıyor ortalıkta. olm bu kadın senin 3 çocuğunu ölüme sürükledi, şimdi de bütün krallığı ateşe atmak üzere, sen hala yandaş gazeteci gibi cersei'nin uçağına biniyorsun.

    kitapta, jaime karakterinin bir milat noktası var. jaime'nin hikayesini, elini kaybetmeden önce ve kaybettikten sonra diye ikiye ayırmak mümkün. robb'a karşı esir düşüp, catelyn stark tarafından bırakıldıktan sonra, brienne of tarth ile yaptığı yolculuk, jaime'nin sadece elini kaybetmesine neden olmuyor, onun karakterinde derin izler de bırakıyor.

    aslında, dizi de jaime'deki değişimi işleme konusunda bir noktaya kadar başarılıydı. özellikle, brienne ile yaptığı yolculuk sırasında bu değişikliği çok net gördük. harrenhal'daki o hamam sahnesi mesela dizinin en güçlü birebir diyaloglarından birisidir. jaime, king's landing'e döndükten sonra, cersei'nin ondan nefret edeceğini bile bile, tyrion'un kaçmasına yardımcı da oldu ama dizide ordan sonrası bir türlü gelmedi. riverrun kuşatmasına giden giden jaime, geri döndüğünde hem tommen ölmüş, hem de king's landing toz duman olmuştu, ama hala cersei'nin yanında ona danışmanlık yaparken görüyoruz kendisini. aralarında gerilim var, ama jaime hala karakter dönüşümüne uygun bir pozisyon almış değil.

    kitaptaki jaime'nin, cersei ile olan ilişkisi, brienne'den sonra asla eskisi gibi olmuyor. zaten, cersei, jaime'yi düzenli olarak aldatıyor (dizide de lancel ile yatıyordu hatırlarsanız) ve jaime bu kaçamakları öğreniyor. bu arada, brienne için bir şeyler hissettiğini de anlamaya başlıyor. jaime, riverrun kuşatmasına gittiğinde, artık cersei'yi kafasından tamamen silmek üzere. öyle ki, high sparrow tarafından hapse atılan cersei, jaime'ye geri dönüp kendisini kurtarması için yalvaran bir mektup yazıyor, ama jaime, bu mektubu yakıyor. işte karakter dönüşümüne uygun hareket böyle olur. bu saatten sonra, kitaptaki jaime, başkente döner mi bilmiyorum ama gidip de cersei'nin yanında pozisyon almayacağına eminim.

    4. varys
    size ilginç bir not vereyim. dizide, henüz varys ile daenerys'in konuştuğu bir sahne gözükmedi. varys, dany'nin ekibindeki süs bitkisi olarak takılıyor ne zamandır. dizi, varys'in hikayesinde çok temel bir değişiklik yaptı ve o değişiklik ile birlikte kitaptan tamamen kopmuş oldular. o noktadan sonra, 21. yüzyılın en iyi karakter yazarlarından birisi olan george r. r. martin'in yazdığı varys gitti; yerine boktan hollywood senaristlerinin yazamadığı ve yazamadıkları için diyalog bile bulamadıkları bir varys geldi. kitapta, her konuştuğu bölümü başka bir heyecanla okumama neden olan bir karakter için ne acı bir son.

    bahsettiğim temel değişiklik, dizinin varys'i bir deanerys taraftarı olarak işlemesi. kitapta, varys'in bambaşka bir planı var. varys, işbirlikçisi illyrio mopatis ile birlikte, tahta bir targaryen çıkarmak için uğraşıyor ama bu kişi dany değil, rhaegar targaryen'in öldü sanılan oğlu aegon targaryen. varys, king's landing kuşatması sırasıda, rhaegar'ın iki bebeğinden oğlan olanını, başka bir bebekle değiştirip başkentten kaçırmayı başardığını ve onu yıllardır, jon connington'un korumasında taht için hazırladığını iddia ediyor. bu çocuk gerçekten, rhaegar'ın oğlu mu, yoksa varys ve illyrio daha farklı bir oyun mu oynuyor, bunu henüz bilmiyoruz ama varys hala ilk kitaptaki kadar gizemli bir karakter olmaya devam ediyor.

    dizi, aegon karakterini komple silme kararı alınca, varys konusunda tamamen boşlukta kalmış oldu. dizideki varys'in, şu anda, dany'nin arkasında poz verme, diğer boşta kalan karakter tyrion ile geyik çevirme, toplantı masalarını doldurma ve okeye dördüncü olma dışında hiç bir işlevi yok. artık önümüzde 13 bölüm kalmışken, bu karakter geri gelir mi? sanmıyorum.

    3. littlefinger
    dizide büyük değişiklere uğrayan başka bir hikaye de petyr baelish'inki ve aynı varys gibi, dizi senaristlerinin onunla ne yapacakları konusundan en ufak bir fikirleri yok. mütevazi köklerden başlayan hayatını, hırsı ve zekasıyla saraya taşımış ve robert baratheon kabinesinde hazineden sorumlu devlet bakanlığı yaptığı dönemde, westeros'taki lordların yarısını haraca bağlamış bir adam olan baelish'in hayatındaki en önemli kelime "çıkar" olsa gerek. peki bana dizi şu soruların cevabını versin,

    1) sansa'yı, ramsey bolton ile evlendirmekten baelish'in çıkarı ne?

    eğer bu çıkar, kuzeyin yeni sahibi boltonlarla ittifak yapmaktıysa,

    2) o zaman, onlara ihanet etmekten çıkarı ne? eğer boltonlara yardımcı olsaydı, ramsey, jon'u ezerek yenerdi ve baelish de istediği ittifaka kavuşurdu.

    eğer dizinin bize söylediği gibi, littlefinger'ın bütün istediği sansa ise,

    3) o zaman neden hatunu westeros ve esson'un en psikopat karakteriyle evlendirdi?

    tekrar 1. soruya döndük.

    bu kısır döngüden çıkabilen varsa bana haber versin.

    şu an dizide, petyr baelish, "eniştemle gece gece delirmeler" olayındaki enişte gibi, ailenin hafif sapık ferdi gibi dolanıyor ortalıkta. adam başkenti, vadiyi hepsini bıraktı, sansa'nın peşinde gollum oldu. konuyu buradan nereye götüreceksiniz senarist kardeşler? petry baelish, eski tanrıların emri, night's king'in kavliyle, sansa'yı jon'dan isteyecek mi? bu mudur? bu karakterler ne yapacağınız konusunda hiç bir fikriniz yok bence. çaresizlikten, üç vakte kadar öldürmek zorunda kalacaksınız elemanı.

    kitapta littefinger'ın yediği bokların hangi birinden bahsedeyim bilmiyorum ama yukarıda sorduğum soruların hiç birisini kitaptaki littlefinger için sormak zorunda kalmıyoruz. baelish, sansa'yı ramsey bolton'a vermiyor; winterfell'e (henüz) gitmiyor. en son bıraktığımızda, vadinin kontrolünü ele geçirmeye çalışıyordu ve bunu başarmak için sansa'ya başka bir damat adayı bulmuş durumda. ilerki bölümlerde neler yapar bilmiyorum ama sansa'yı ramsey'e vermek gibi bir denyoluğu yapmayacağından eminim.

    2. euron greyjoy
    kitabı okumayan bir çok izleyicinin bile, son bölümdeki euron'a "bu ne amk zibidisi" tepkisini vermesi içimi biraz rahatlattı aslında. dizinin, karakter yazmadaki zayıflığını gören bir tek ben olmamalıyım. euron'un geçmişinde korsanlık olduğu için, onu jack sparrow'un yandan yemişi olarak tasvir etmek ancak hollywood senaristlerinin yapacağı bir dallamalıktır. dizideki euron'un, balon greyjoy'u öldürdüğünü itiraf etmesine rağmen kral seçilmesi, elindeki gemileri yeğenlerine çaldıracak kadar salak olması, ona rağmen age of empires oynuyormuşcasına çok kısa sürede, ağaç yetişmeyen bir adada 1000 gemi basması gibi saçmalıklara hiç girmiyorum bak. oralara girsek zaten hiç çıkamayız. benim derdim, bu karakterin, yeteneksiz bir yazarın elinden çıkmış "çok çılgın korsan" karikatürü olmasıyla.

    asoiaf serisinin ana kötü adamları white walkerlarmış gibi gözükse de (değil onlar kötü!!), hikayenin bir tiyatro oyunu gibi 3 perdesi olduğunu görüyoruz. ilk perdenin kötü adamı tywin lannister idi, ikinci perdede görevi ramsey bolton devraldı. kitapta, 3. perdenin kötü adamı euron greyjoy olacak gibi duruyor. umuyorum dizi, aynı şeyi şu ana kadar bize gösterdikleri palyaço ile yapmaya kalkmaz. çünkü giyiminden, konuşmasına kadar rezalet olan bu karakterin kötü adamı olduğu bir dizinin kalitesi 3. sınıf aksiyon filmini geçmez. tywin ve ramsey gibi karakterlerden sonra, palyaço euron greyjoy, 31 olsa çekilmez.

    kitaptaki euron'un çok çok çok farklı olduğunu, kitabı okumayanlar da tahmin ediyordur. kitaplara biraz geç katılsa da, her hareketinden gizem ve tehlike akan bir karakter euron greyjoy. kardeşi victarion greyjoy'un karısına tecavüz ettiği gerekçesiyle, balon greyjoy tarafından sürgüne gönderildikten sonra, silence adlı, bütün tayfasının dillerini kestiği gemisiyle, asshai'den valyria'nın harabelerine kadar dünyanın her yerini dolaşmış, seyahatlerinde büyüyle ilgili çok şey öğrenmiş ve ejderha yumurtası ve ejderha borazanı gibi ganimetleri eline geçirmiş bir adamdan bahsediyoruz. kendisini sürgüne gönderen balon greyjoy'u öldürdüğü eğer gerçekse, euron, bunu büyük ihtimal faceless men'e, ödemeyi ejderha yumurtasıyla yaparak yaptırdı. 5. kitabın sonunda ve 6. kitabın başındaki ipuçları, onun öğrendiği karabüyüyü kullanmaya hazırlandığını gösteriyor. dizideki maymun euron'un aksine, kitaptaki euron'un, tywin ve ramsey'nin ruhlarına rahmet okutacak kötülüklere imza atma potansiyeli var.

    1. doran martell
    bugün, diziyi ağır şekilde eleştiriyorsam, bunun başladığı yer, martellerin resmen ırzına geçildiği bölümlerdir. eğer kitaptaki bütün lordların hayatıyla ilgili birer kitap yazsak, bunların en ilginci doran martell'inki olur. daha önce, martell'lerin entrikalarıyla ilgili bir entry (#60491131) yazdığım için burada çok fazla detaya girmeyeceğim. doran martell'in bütün entrikaları son derece gizli olduğu için, kitabı çok dikkatli okumadıysanız, onun gerçekten hiç bir şey yapmadan sarayında oturduğunu düşünebilirsiniz. halbuki, doran ve en sadık işbirlikçisi oberyn martell, gerçekten çok büyük oynayan karakterler ve martellerin karıştığı entikalarla ilgili onlarca teori var. önümüzdeki kitaplarda bunların su yüzüne çıkmasıyla, doran'ın pasif bir lider ve zayıf bir karakter olmadığı daha da net bir şekilde ortaya çıkacaktır. marteller, büyük oynadıkları için, büyük de kaybedebilirler ama eminim ki, onları dizideki gibi rezil bir son beklemiyor. george r. r. martin'in de dediği gibi,

    "doran plays to win, whether at cyvasse or the game of thrones”

    ***
    amorti

    jon snow: jon ile ilgili beklentim, onun ölümden geri geldikten sonra karakter olarak değişmesiydi ama eleman hiç bir şey yokmuş gibi hayatına (!) devam ediyor. kitapta ölümden geri gelen karakterlerde önemli değişiklikler oluyor ve jon'un da farklı bir şekilde geri geleceğine eminim. dizi bu pek siklemiyor gibi.

    arya stark: benzer bir sorun burda da var. arya, masum bir kızdan soğukkanlı bir katile dönüştü ama karakterinde bunu yansıtacak bir değişim göremiyoruz. daha karanlık bir karakter olması gerekiyor gibi.

    cersei lannister: kitaptaki cersei, dizideki cersei gibi çok akıllı bir kadınmış gibi resmedilmiyor. o yüzden, yaptığı salaklıkların bir açıklaması var. dizideki cersei 4-5 sezon boyunca çok akıllı ve güçlü bir karakter olarak resmedildi ama şu anki icraatlerinde sike sürülecek akıl yok. biraz çelişkili gibi.

    --- spoiler ---

  • game of thrones

    --- spoiler ---
    son bölümde şöyle bir ilginçlik de vardı.

    red wedding'i planlayanlar:
    tywin lannister
    roose bolton
    walder frey
    ***
    red wedding sırasında;
    robb stark, önce yayla vuruldu.
    robb stark, kılıçla öldürüldü.
    katelyn stark'ın boğazı kesildi.
    ***
    sonrasında, red wedding planlayıcıları,
    tywin lanniser, yayla vuruldu.
    roose bolton, kılıçla öldürüldü.
    walder frey'in boğazı kesildi.

    döngü tamamlandı. red wedding'in hesabı kapandı. bütün kuzeye hayırlı olsun.
    --- spoiler ---

  • game of thrones

    madem yeni sezon kapıya dayandı, olaya yavaş yavaş ısınmak için yeni bir şeyler yazasım var. geçen sene diziyi ilgilendiren ana teorilerin çoğuna değinmiştim (#5072698), bu sene artık dizi kitaptan tamamen ayrılacağı için sadece kitap kaynaklı diğer teorilere çok fazla giresim yok. bunun yerine, kafamdaki yüzlerce soru işaretlerinden anlamlı bir yazı çıkarma denemesinde bulunacağım. bunu yapmak için de, önce white walkerlardan girip sonra jon ve daenarys ile ilgili biraz geveleyip en son da bu 3 güç odağının nereye doğru gittiğine bakacağım. ortaya daha önceki yazılar gibi anlamlı bir teoriden daha çok spekülasyon çıkacak. o yüzden hiç sevmesem de en sona bir tl;dr koydum, benim zırvalaramı okumak istemeyenler direk oraya atlasın.

    (yazacaklarım tamamen spekülasyon olsa da, eğer bir kısmı doğru çıkarsa dizinin ve kitabın geleceği hakkında spoiler olma ihtimalleri var. 7. sezon ile ilgili haberlerden tamamen uzak durdum ve basına ne sızdı, ne sızmadı hiç bir fikrim yok. o yüzden olası bir spoiler, kazayla olmuş olacak, kusura bakmayın)

    --- spoiler ---

    en son yazacağımı en başta söyleyeyim, kitabı ilk defa okuduğum günden beri inandığım bir şey var ki, o da white walkerların beyinsiz buz zombileri olmadığı. bu inancımın temelinde, george rr martin’in, tolkien ve klasik fantezi edebiyatındaki kötü adamlara olan eleştirel bakışı var. martin, çok büyük bir tolkien hayranı ama orta dünya’daki iyi/kötü ayrımının çok siyah/beyaz oluşunu hep eleştirmiştir.

    tolkien’in kötü adamları, sürekli kötülük yapmak isteyen, siyahlara bürünen, çirkin görünen karanlık lordlardır ve iyi adamlar da sütten çıkmış ak kaşık olan genelde güzel/yakışıklı iyilik melekleridir. yani, tolkien’in karakterleri ya siyahtır, ya beyaz. tolkien’in hikayelerinde “gri” diyebileceğimiz, boromir, feanor gibi karakterlerin sayısı bir elin parmağını geçmez. oysa, martin’in evreninde hemen hemen bütün karakterler gridir. hatta, %100 iyi gibi gözüken (ama aslında daha derin bir karakter olan) ned stark’ın başına gelenler, martin’in daha ilk kitaptan bu kalıpları kırmak istediğinin kanıtı gibidir. durum böyle olunca, bu adamın yazdığı kötü adamların da, tolkien’kilere benzemesi bana biraz düşük bir ihtimal gibi geliyor. bana göre, white walkerlar dünyayı yok etmek isteyen kötü adamlardan ibaret değil. harekete geçmelerinin mantıklı bir sebebi var ve ulaşmak istedikleri nokta da, gezegeni domine etmek değil. yani night’s king, sauron değil; onun ordusu da orklar değil.

    her ne kadar kitapta henüz yer almamış olsa da, dizide geçen sezon white walkerların nasıl ortaya çıktıklarının anlatıldığını gördük. westeros’un insanlardan önceki sakinleri olan children of the forest, white walkerları, insanların işgalini durdurmak için büyü kullanarak yaratıyor. yani temelinde, bu kardeşler büyüyle upgrade edilmiş insanlardan başka bir şey değiller. konuya yüzeysel bakarsak, white walkerlar, cotf tarafından yaratılıp kontrolden çıkmış ölüm makineleri gibi gözüküyor ve bunun martin’in savaş karşıtı görüşleriyle örtüştüğünden daha önce bahsetmiştim. ancak, nedense ben bu adamların dünyayı yok etmek isteyen beyinsiz kötü adamlar olduğuna bir türlü inanamıyorum. büyüyle upgrade edilme sürecinde ne olduğunu ve bu adamların insanlıklarının ne kadarını kaybettiklerini pek bilmiyoruz. kitapta bu konuyla ilgili hemen hemen hiç ipucu yok ve dizide de, şu ana kadar white walkerları sadece kuzeyde terör estirirken gördük. dizinin, zaman kısıtlamalarından dolayı, white walkerları “beyinsiz zombi işgal ordusu” seviyesinde tutması olası ama kitapta kesinlikle bundan daha fazlasını öğreneceğiz.

    bilmeyenler için kısaca hatırlatmak gerekirse, white walkerlar ile ilgili kitapta öğrendiklerimizin tamamı winterfell’deki yaşlı dadının anlattığı kocakarı hikayeleri yoluyla oluyor. o yüzden, onlar hakkında bildiğimiz her şeye şüpheyle yaklaşabiliriz. dadının hikayelerinde anlatılana göre, binlerce yıl önce white walkerlar westeros’u işgal ediyorlar ve beraberlerinde uzun geceyi getiriyorlar. bu işgal, “son kahraman” olarak anılan birisi tarafından durduruluyor. (bu kişi azor ahai ile aynı olabilir, olmayabilir de). white walker istilası durdurulduktan sonra kuzeye bir duvar örülüyor ve bu duvardaki büyünün white walkerların güneye gelişini engellediğine inanılıyor. duvarın yapılışından kısa bir süre sonra night’s king karakteri ortaya çıkıyor. kendisi aslında duvarın 13. lord kumandanı ama “bembeyaz tenli ve masmavi gözlü” olarak tasvir edilen bir kadına aşık olup onu duvara getirdikten sonra, duvardaki nightfort kalesine yerlesip krallığını ilan ediyor ve kuzeyde terör estirmeye başlıyor. night’s king’in sonunu “king of winter”, brandon the breaker ve “king beyond the wall” joramun’un ittifakı getiriyor (tanıdık geldi mi?).

    başta dediğim gibi, bu hikayelerin hiç birisi “resmi tarih” değil ve hepsini bildiğin bir kocakarının ağzından duyuyoruz. belli ki, grrm, hikayenin bu kısmıyla ilgili çok fazla ipucu vermek istemiyor. şu ana kadar gördüklerimiz, bizde, bu kitabın kuzeyden gelen buz zombileri istilasına karşı kahramanca savaşan dany ve jon'un hikayesi olacağı izlenimini yaratıyor, ama böyle bir hikaye yüzüklerin efendisi 2.0 olmaktan öteye gidebilir mi sizce? tolkien sonrası klasik fantezi türünde eser veren yazarları, "tolkien'in ucuz kopyaları" olarak tanımlayan bir adam, kendisi de aynı hatayı yapar mı? eğer white walkerlar, dünyayı yok etmek isteyen orklar değilse, nedir bu adamların amacı? neden şimdi harekete geçtiler?

    "the cold gods. the ones in the night. the white shadows”
    – gilly

    bana göre, white walkerların şu anki amacı, yaradılış amaçlarıyla paralellik gösteriyor. children of the forest, white walkerları, westeros'u işgale gelen insanları durdurmak için yaratmıştı. peki, white walkerların şu an harekete geçmelerinin sebebi yine aynıysa? mesela, bu amaç, westeros'u işgalcilerden korumak ise? daha spesifik olarak, westeros'u daenerys targaryen'den ve onunla beraber güçlenerek gelen ateş büyüsünden korumak istiyorlarsa?

    (geçen sene yazdığım daenerys incelemesinde, dany'nin isteyerek veya istemeden westeros'u yok edecek bir güce dönüşmesi ihtimalinden bahsetmiştim. bu konuyla ilgili daha fazla bilgi isteyenlere o yazıyı okumalarını tavsiye ederim. #61315739)

    ”there are no gods but r'hllor and the other, whose name may not be said.”
    moqorro

    eğer daenerys'in westeros için bir tehlike olduğu varsayımını doğru kabul ederseniz, white walkerların neden herekete geçtiği sorusuna da cevap vermeniz mümkün oluyor. bana göre, westeros'a büyüyü ve ejderhaları tekrar getiren olay ve white walkerları tekrar harekete geçiren şey aynı ve bu olay deanerys targaryen'in doğumundan başka bir şey değil.

    ateş tanrısı, ateş büyüsü, lord of light, r'hllor... adını ne koyarsanız koyun, büyünün ateş tarafının dany'nin doğumuyla beraber tekrar ortaya çıktığını ve onun ejderhalara hükmetmesiyle zirveye ulaştığını söyleyebiliriz. öyle ki, ateş tanrısının melisandre ve thoros of myr gibi takipçileri, ölen insanları diriltebilecek kudrete bile ulaşmış durumda. dany, essos'ta gücünü arttırdıkça, white walkerların da kuzeyden yavaş yavaş duvara inmeleri paralellik gösteriyor. belli ki, buz büyüsü (tanrısı), ateş büyüsünün (tanrısının) karşısına çıkmaya hazırlanıyor.

    ”ıf the wall should ever fall, all the fires will go out.”
    qhorin halfhand

    bu noktada, white walkerların güneye inmesini engellediği düşünülen duvardan da bahsedeyim. westeros'taki genel inanış ve yukarıda bahsettiği resmi olmayan tarihin bize öğrettiği, bu duvarın, white walkerların mağlup edilmesi sonrası, children of forest ve devlerin yardımıyla brandon the builder tarafından yapılmış olduğu. bu hikaye bana hep garip gelmiştir çünkü white walkerları durduracak son şeyin buz olması gerekir gibi geliyor bana. tamam, belki buzun kendisinden daha çok children of forest'ın büyüsüdür engelleme işini yapan ama yine de gerçekten yaşananın bu kadar basit olmadığını düşünüyorum. bana göre, kıtayı işgal eden ilk insanları durdurmak için westeros'a inen white walkerlar, bu insanlar tarafından savaşta yenilerek durdurulmadı. insanlar ve white walkerlar bir anlaşma yaptılar ve bu anlaşmanın sonucunda, walkerlar tekrar kuzeye dönmeye razı oldu ve o duvarı da bir sınır oluşturması için kendileri oraya koydu. yani ortada, hezimete uğrayıp duvarın arkasına püskürtülen bir ırk yok. walkerlar, insanların dünyayı yok etmeye kalkışmamaları koşuluyla, kuzeye dönmeye razı oldular ve insanlar şu an ateş büyüsüyle ittifak yaparak yine dünyanın sonunu hazırlıyorlar. insanlar, anlaşmayı bozdular ve buna karşılık white walkerlar onları durdurmak için tekrar geri geliyor.

    binlerce sene önce böyle bir anlaşmanın yapılıp yapılmadığını ve böyle bir şey olduysa olayın detaylarını bilmiyoruz. ancak, bana kalırsa günümüz olayılarında antik tarihin bu izleri yankılanıyor. jon snow'un, yabanilerin işgal tehlikesini savaşarak değil, onlarla anlaşarak ve hatta onlardan birisine aşık olarak çözmesi, hem geçmişteki olaylarla paralellik gösteriyor, hem de gelecekte yaşanacaklara ışık tutuyor. daha önce anlattığım night's king hikayesini hatırlarsanız, ortada yine iki ırk arasındaki bir aşk var. bu ırksal karışım, sadece efsanelerden de ibaret değil, nasıl targaryenler ateş büyüsüyle bağlantılıysa, starklar da buz büyüsüyle aynı şekilde bağlantılı gibi gözüküyor. dany, nasıl ateş büyüsünü tekrar geri getirdiyse, ned stark'ın çocukları da kuzeyin büyüleriyle donanmış bir şekilde doğuyorlar. hepsinde warg yetenekleri var ve bran bu konuda özellikle aşmış bir kardeşimiz. starkların taptığı "old gods" ile white walkerlara hükmeden "the great other" aynı güç kaynağıysa çok da şaşırmam açıkçası. çünkü, eski tanrıların ortadan kalktığına inanılıyor ama white walkerlar için de aynı şey söyleniyordu. belki, eski tanrılar geri geliyorlar. night's king'in aslında bir stark olduğu ve starkların white walkerlar ile genetik bağları olduğu da sık sık karşımıza çıkan söylentilerden birisi. "winterfell'de her zaman bir stark bulunmalı" sözü, acaba bu eski anlaşmanın maddelerinden birisi olmasın, starkların winterfell'den ayrılışı white walkerları hızlandırmış olmasın mesela? belki, starkların "kış geliyor" mottosu, herkesin tercüme ettiği gibi bir uyarı değil ama bir övünme sözüdür. kış, yani biz, geliyoruz gibi? konuyu fazla dağıtmadan, şunu söyleyebilirim, bana göre white walkerların istilasını durdurmak için yine bir "anlaşma" yapılması gerekecek ve bunu yapacak kişi de bir stark olacak.

    yine kesin olarak bildiğimiz bir şey olmasa da, benim %100 inandığım bir konu, white walkerların jon snow'un peşinde oldukları meselesi. (alakalı teori #60453136) jon snow, bildiğiniz gibi ned stark'ın kız kardeşi lyanna stark ve targaryen veliaht prensi rheagar'ın oğlu. yani, damarlarında hem ateş, hem de buzun kanı dolaşıyor. kitabı ilk okuduğumda, jon'un targaryen kanının onun ileride kral olmasını sağlayacağını ve white walkerları böyle yeneceğini düşünüyordum, ama grrm'in felsefesini anladıktan sonra böyle aragornvari bir kaderin, buz ve ateşin şarkısına pek yakışmadığını düşünmeye başladım. daha önce dediğim gibi, jon'un yabanilerle yaptığı barış, onun ilerideki arabulucu rolüne işaret ediyor olabilir. hatta, onun bu barış çabaları, white walkerların gözünde bir nevi geçtiği bir test bile olabilir. çünkü, ben white walkerların, duvarın kuzeyindeki yabanilerle bir derdi olduğunu sanmıyorum. binlerce yıldır bu insanların kendi bölgelerinde yaşamasına izin veriyorlar sonuçta. ne zaman walkerlar, güneye inmeye başlıyorlar, o zaman mance rayder ve yabaniler, duvarın kuzeyinin artık çok tehlikeli olduğuna karar verip, güneye yöneliyor. kuzeyden gelen ilk istilacılarla anlaşan jon, ikinci istilacılarla da bir şekilde anlaşabilir. bunu yapacak stark kanı, damarlarında mevcut.

    "he has a song. he is the prince that was promised, and his is the song of ice and fire"
    -rhaegar targaryen

    biraz uçuk gelebilir ama, dany'nin westeros için bir tehlike olacağını ve onun tetikleyeceği white walker istilasını durdurmak için bir stark'a ihtiyaç olacağını tahmin eden belki ilk biz değilizdir. kitabın en gizemli karakteri rhaegar targaryen, bu sebepten dolayı, bir stark ile çocuk yapma konusunda ısrarcı olmuş olabilir mi acaba? rhaegar - lyanna ilişkisine hep iki tarafın da istediği bir yasak aşk olarak baktık (#60313222) ama belki de ortada gerçekten bir kaçırılma var. kendi kardeşi daenerys doğduktan sonra, belki de rhaegar büyünün ve ejderhaların geri dönüşünü ve bunun ileride yaratacağı yıkımı ilk tahmin eden kişi oluyor. kehanetlere ve tarihe çok düşkün olan rhaegar'ın, ateş büyüsünün yükselişini durdurmanın yolunu, ortaya buz ve ateşin şarkısı olacak birisiyle mümkün olacağına inanması çok mu garip olur?

    daha da ilginç olan, olası bir white walker istilasını engellemeye çalışan bir başka grup daha var: "maesterlar". citadel ve onun yetiştidiği maesterların, westeros'u ateş büyüsünden arındırmak için targaryenleri yok etmeye çalışan bir grup olduğu teorisi, oldukça saygı gören ve bir çok kanıta dayanan bir teoridir. detaylarına girmek istemesem de, bu teori, robert'ın isyanına ve targaryen hanedanının çöküşüne giden olayların, measterların yardımıyla planladığına dayanır. öyle ki, o güne kadar hep kendi bölgelerinden birisiyle evlenen hanedanlar, robert's rebellion öncesi, farklı hanedanlar arası evlilikler yaparak, targaryenlerin karşısına güçlü bir ittifak ile çıkarlar (stark-tully, tully-arynn, baratheon-stark) yani, ateş büyüsünün geri dönüşünün yaratacağı sonuçları aynı rhaegar gibi, maesterlar da öngörmüş olabilirler.

    “you have more of the north in you than your brothers.”
    tyrion lannister

    aslında amacım, hikayeyi tersine çevirip “daenerys kötü, white walkerlar iyi adam” demek değil. başta da dediğim gibi, bu hikayede iyi ve ya kötü bir taraf olmak zorunda değil. george martin'i tanıyorsam, bu kitabın sonunda saf kötü olarak tanımlayabileceğimiz tek kavram 'savaş' olacak. benim demek istediğim her iki tarafında kendilerine göre bir amacı ve varmak istedikleri bir yer olduğu. white walkerlar açısından ilk amaç, jon snow'a ulaşmak gibi gözüküyor. bunu, onu öldürmek için mi, yoksa bir şekilde aralarına katmak için mi yapıyorlar bilmiyorum ama jon'un ölümden geri dönüşünün bu ilişkide kritik bir yer olabileceğine inanıyorum. nitekim, bana göre jon'u geri getiren güç, melisandre ya da onun tanrısı r'hollr değildi. zaten, jon ayaklandığında melisandre bu işe bizden daha çok şaşırdı. kuzeyin en kuzeyinde, kışın başladığı günlerde, white walkerların memleketinin başladığı yerde ateş büyücüsünün borusu gercekten öter mi? tam olarak bilmiyorum ama sanki jon'u geri getiren güç kuzeyin tanrıları olsa daha mantıklı olur gibi geliyor. bu güç white walkerlar mıdır, onları kontrol eden great other gibi bir tanrı mıdır, yoksa onlardan bağımsız olarak starkların tanrısı old gods diye bir şey var mıdır bilmiyorum. ama nedense, jon'un ateş tanrısının gücüyle geri geldiğine pek inanamıyorum.

    tabi böyle bir ihtimal, dizide işlenen white walker vs jon snow karşılaşmalarıyla çelişiyormuş gibi gözüküyor. eğer jon'u buzun ve kuzeyin tanrıları geri getirdiyse, white walkerlar neden onu öldürmeye çalışıyor diye sorabilirsiniz ve haklı da olursunuz. ama jon'un yabanilerle olan ilişkisi de benzer bir şekilde değişmişti hatırlarsanız. jon, önce onları düşman olarak görmüş ve yabanilerle savaşmış, daha sonra onlarla anlaşmış aralarından birine aşık olmuş ve sonunda onlarla yanyana savaşmaya kadar gitmişti. benzer bir sürecin, daha tehlikeli bir düşman ortaya çıktığı için tekrar yaşanmaması için bir sebep göremiyorum. belki, jon'un damarlarındaki targaryen kanı, dany'nin ejderhalarını durdurabilecek tek şey olacak. (bu arada bran'ın da "uçacağı" kehanetini hatırlamak lazım. uçmaktan kasıt tabi ki bir ejderhaya warg olmak ve bu da starkların, dany'e karşı savaşmak zorunda kalabileceği teorisini destekliyor) jon'un, onlara yardımcı olması, white walkerları, insanoğlunu dünyadan silme planını rafa kaldırmasını sağlayan şey olabilir.

    “the frightened child who sheltered in my manse died on the dothraki sea, and was reborn in blood and fire.”
    ıllyrio mopatis

    hazır, diriltme olayından bahsetmişken, biraz daha uçuk bir ihtimalden bahsedeyim. geçen sene incelediğim (#60590631) daenerys'in, ejdarha yumurtalarıyla ateşe yürüme ritüeli, göründüğünden çok farklı olabilir. bu olay, dany'nin ateşe yürüyüp ejderhalarda çıktığı bir doğum değil, dany'nin ateşte ölüp tekrar dirildiği bir ölümden geri gelme ritüeli olabilir. bu konuyu uzun uzun irdeleyen bir undead-dany teorisi de var ama ben detayına girmek istemiyorum. daenerys ve ejderhaların gücün ateşli tarafının araçları olduğu zaten kesin, ölümden geri dönmüş olup olmamasının pek bir önemi yok.

    (tl;dr)

    tüm bu yazdıklarımın ışığında söyleyebilirim ki, hikayenin sonu (en azından kitapta) dany'nin ejderhalarıyla gelip dünyayı buz zombilerinden kurtarması ve jon snow ile evlenip sonsuza kadar mutlu mesut yaşaması şeklinde gelmeyecek. benim tahminim, daenerys'in istilasının westeros'u yok olma tehditiyle yüz yüze bırakacağı ve white walkerların bir kez daha bu ihtimali önlemek için geri geldikleri yönünde. daha önce de, dünyayı insanların elinden kurtarmak zorunda kalan white walkerlar, bu sefer işi şansa bırakmak istemiyorlar ve insan ırkını komple yoketmeye kararlılar ve daenerys targaryen ve onun getirdiği ateşe karşı amansız bir savaşa başlayacaklar. bu savaşın sonunda, dany, westeros tahtına oturamadan can verecek ve white walkerlar, insanların kaderini ellerine almış olacaklar. onları insanlara bir şans daha vermeye ikna edecek kişi jon snow olacak. kuzeyin tanrıları, bir kez daha insanlarla barış yapıp, tekrar gölgelere çekilecekler. jon snow, ateş ve buzun savaşı yüzünden yok olmanın eşiğine gelmiş westeros'un kralı olacak ve belki de yaptığı barışı pekiştirmek için aynı night's king gibi white walker bir kraliçe alacak (ygritte?). evet, belki jon da, aynı aragorn gibi bir kralın dönüşü yaparak hikayeye noktaya koyacak ama oraya geliş biçimi ve devraldığı ülkenin hali bambaşka olacak.

    ***
    kafamda yüzlerce soru olduğunu ve tüm bunları bir araya getirmekte zorlandığımı en başta söylemiştim. bu yazı da, bir teoriden daha çok bölük pörçük düşüncelerimi bir araya getirme denemesi oldu zaten. daha önceki teorilerde olduğu gibi, bu yazı da olayların kitaptaki versiyonları düşünülerek yazıldı. dizinin, zaman kıtlığından dolayı olası teorilerin hangilerine zamanının kalacağını bilmiyorum. konuyu daha kolay bağlamak için 'dany, buz zombilere karşı' konseptini koruyup, olayı mutlu sonla bile bitirme ihtimalleri var. ama kitapta böyle bir şey olmayacağından emin gibiyim.

  • selahattin demirtaş

    ulan cumhuriyeti yıkan oylamanın stepnesi olan kurtçuklar hala her gün gelip bu adama laf söylüyor.

    biraz utanmanız olsun lan.

    demirtaş'ı geçtim, apo'nun yapmadığı kötülüğü yaptınız ülkeye. hala utanmadan gelip demirtaş'a laf yetiştiriyorsunuz.

    yuh.

  • game of thrones

    --- spoiler ---
    (yazı, faceless men ve arya'nın onlarla olan ilişkilerinden bahsedeceği için hem kitap ve hem de dizi spoilerları içermekte)

    sanırım üzerinde en çok kafa yorduğum ve onlarca kez fikir değiştirdiğim karakterlerden birisi arya stark'tır. hatta bunu yapan sadece ben de değilim. george r. r. martin de, kitap için yazdığı ilk taslakta arya ile jon arasında duygusal bir ilişki planlamış, sonra bundan vazgeçmiş. 3. kitaptan sonra, hikayede 5 yıllık bir ara planlandığında da, arya'nın faceless men eğitimini 5 yıl aldıktan sonra 4. kitapta karşımıza çıkarmak istemiş ama 5 yıllık arayı da sonra çöpe atmış. bütün bu bölümler tekrar baştan yazılmış. faceless men ile geçirdiği zamanın kısalması arya'nın karakter gelişimine darbe vurmuş.

    dizide de, arya'nın faceless men hikayesi bir süredir aynı noktada takılıp kalmış gibiydi. bu karakterin, ana hikayeye nasıl bağlanacağı sanırım dizi yapımcılarının da kafasını kurcalayan bir soruydu. grrm, bunu nasıl planlıyor tam bilmiyorum ama dizi yapımcıları artık arya'yı westeros'a döndürmek istiyorlardı. çünkü, 10 küsür bölümdür arya'nın waif'ten dayak yiyişini göstermekten onlar da bıktı. dizinin bitimine 18 bölüm filan kaldı ve artık arya'nın bir şeyler yapması gerekiyordu. o yüzden, dizi arya'nın faceless men'i terkettiği bir yola doğru girme kararı aldı. ama gerçekten arya, bu son derece tehlikeli tarikatı terk mi edecek? yoksa işin içinde başka bir iş mi var?

    bu konulara girmeden önce, faceless men ile ilgili bildiklerimizi kısaca yazalım.

    bu tarikatın kurucuları, targaryenlerin de eski memleketi olan valyria'nın volkanlarının altındaki madenlerde çalışan köleler. bu madenlerin, volkanik lavanın her tarafından aktığı ve muhtemelen dünya üzerindeki en ağır çalışma şartlarına sahip yerler olduğu söyleniyor. ancak, madendeki çalışma şartlarına dayanamayan kölelerin intihar etmeleri, kölelerin efendileri tarafından yasaklanıyor. (büyük ihtimal ailelerini tehdit ederek yapıyorlar bunu). bir noktada, bu kölelerden birisi, ölmek isteyen arkadaşlarına "hediye" olarak ölüm vermeye başlıyor, yani bir nevi ötanazi hakkını kullandırıyor. bu işi başlatan kişi de ilk faceless menoluyor. tarikatın, daha sonra kendi efendilerine de bu ölüm hediye ettikleri söyleniyor ama bunu nasıl yaptıklarına dair bir bilgi yok. o yüzden, valyria'nın sonunu getiren felaketin sorumlularının faceless men olabileceği spekülasyonu da var. valyria'nın volkanik bir olay yüzünden lavlar tarafından tamamen yok edildiğini biliyoruz ama tam olarak ne yaşandığı yazılı tarihte detaylandırılmıyor. madenlerde çalışan kölelerin, bir şekilde tektonik bir felaketi tetiklediği olası senaryolardan birisi.

    sadece faceless men değil, aslında bütün braavos şehri valyrian imparatorluğundan kaçan köleler tarafından kurulmuş. hatta, bu şehir 100-200 yıl arası tamamen gizli kalmayı da başarmış. sonrasında, iron bank of braavos'un merkezinde olduğu ticarete dayali ekonomisiyle kalkınmış. coğrafi ve ekonomik yapısı olarak geçmişin venedik'ine benziyor aslında. iron bank of bravoos ile faceless men arasında organik bir bağ olup olmadığı da bu şehir üzerinde yapılan spekülasyonlardan birisi. iron bank'ın borçlarını ödemeyen müşterilerine ağır yaptırımlar uyguladığı biliniyor. böyle bir bankanın aynı zamanda bir suikastçi tarikatını kontrol etmesi tabi ki müşteriler açısından oldukça ikna edici olurdu. ama bununla ilgili somut bir kanıtımız yok, işlerini oldukça gizli yürüten bir banka ve bir tarikatın da bunu afişe etmesi mantıklı olmazdı zaten. ama aynı şehirde, aynı kişiler tarafından kurulmuş bu iki kurumun birlikte çalışıyor olması çok da şaşırtıcı olmaz. bu ilişkiyi bir seviye yukarı çıkarıp fm'in bir iron bank tarafından kontrol edildiğini söyleyenler ve hatta paraların üzerinde yüz olmasından yola çıkarak 'many faced god', yani çok yüzlü tanrının da 'para' olduğunu iddia edenler de var.

    son olarak, bir anti-valyria hareketi olarak doğmuş olan braavos şehrinin simge kurumlarından birisi olan faceless men'in, valyria kökenli ailelere ve burada doğmuş olan büyü ve ejderhalara düşman olduğu da süregelen spekülasyonlardan birisidir. hatta, aynı citadel maesterları gibi, dünya üzerinden büyüyü silmeyi amaçladıkları da söylenir. valyria'dan çıkan en meşhur aile olan targaryenlere hala bir düşmanlık beslerler mi, onların altını oymak için herhangi planları var mıdır pek bilinmez. faceless men'in "all men must die" söylemini kelime anlamıyla anlamak isteyenler, bu tarikatın bütün insanlığı öldürmek için white walkerlarla çalıştığını falan da iddia ederler. bütün bu teorilerden hangisinin kafanıza yattığına siz karar verin. bunların hepsinin doğru olmadığı kesin gibi ama bu tarikatı anlayışımıza derinlik kazandırmaları açısından oldukça yararlılar.

    teorileri bir yana koyarsak, aslında faceless men hakkında kesin olarak bildiklerimizin çok fazla olmadığının farkına varıyoruz. tarikatın ismen bildiğimiz sadece 3 üyesi var. patron gibi görünen kindly man, onun yardımcısı pozisyonundaki waif ve arya'yı işe alan jaqen h'ghar. dizide jaqen ve kindly man birleştirilmiş durumda. kitapta farkli gozukseler de bu ikisinin aynı kişi olma ihtimali var. sonuçta yüzü değişiyor bu elemanların, kimin kim olduğunu bilmiyoruz. bunun dışında, arya, tapınaga gelip giden baska üyeleri görüyor ama bunların hiç birisinin ismini öğrenmiyor.

    faceless men'in 3 özelliği çok meşhur: pahalı olmaları, ellerinden kurtulmanın imkansıza yakın olması ve yüzlerini değiştirebilmeleri.

    fm için pahalı kelimesi illa ki parasal bir kavram değil. hedefteki isme ve müşterinin varlık durumuna göre, fm'in fiyatı da değişiyor. mesela, robert, dany'i öldürmek istediğinde littlefinger'ın "onların bir tüccarı öldürmek için aldığı paranın yarısıyla lejyoner ordusu tutarız. bir prenses için ne isteyeceklerini tahmin edemiyorum" dediğini hatırlıyoruz. george r. r. martin, "faceless men'in kapıya astığı bir tarifesi yok" diyor ama bu elemanların fiyatlarını genel olarak müşterinin "varlığının çoğu" olarak özetlenebilir. zengin bir müşteri için bu parasal bir değer iken, fakir birisi için bir evlat ya da verilebilecek son şey olan 'can' olabilir. yani, beş parası olmayan ama kızına tecavüz eden birini öldürtmek isteyen fakir bir baba, oğlunu fm'in hizmetine verebilir yada kendisini house of black and white'a kurban verebilir.

    fiyat böylesine yüksek olunca, alınan hizmetin de kalitesi de yüksek olmak zorunda tabi ki. fm'in suikastlarının 2 temel özelliği var. birincisi, süikast sırasında sadece hedefteki kişinin ölmesi. yani, bütün binayı yıkıp 10 kişiyle birlikte hedefi de öldürmek diye bir şey tarikatın lügatında yok. ikinci önemli özellik de, suikastların çok bariz cinayetler şeklinde yapılması yerine, kaza süsü vermek ve gizemli zehirler kullanmak gibi yöntemlerin tercih edilmesi. kitapta, faceless men tarafından yapıldığı rivayet edilen en önemli cinayet, balon greyjoy'un pyke üzerindeki köprülerden birinden düşerek ölmesi. dizide, bu cinayeti direk euron greyjoy işliyor ancak kitapta, büyük ihtimal, euron bu işi fm'e yaptırıyor. hatta ödemeyi de bir adet ejderha yumurtasıyla yapıyor. yeri gelmişken, dizide euron'un "evet kralınızı ben öldürdüm" diye ortaya çıkmasının ne kadar saçma olduğunu hatırlatayım. normal şartlarda, euron'un orada tutuklanıp ihanetten kellesinin alınması gerekirdi. kitaptaki, euron böyle bir hareketin kendi sonunu hazırlayacağını bildiği için faceless men tutarak yaptırıyor bu işi.

    bu tarikatın çok korkutucu hale getiren en önemli detay, fm üyelerinin yüzlerini değiştirebilme yetenekleri. bunu nasıl yaptıklarının açıklaması kitapta yapılmıyor. o yüzden yüz değiştirme ritüeli tamamen gizemli bir olay. bu konuyla ilgili tek bildiğimiz, grubun tapınağı house of black and white'a ötanazi için gelenlerin yüzlerinin burada daha sonra kullanılmak için saklandığı. ritüelin, sadece yüzden maske yapıp takmak gibi basit bir şey olmadığı belli, çünkü yüzünü değiştiren fm üyesi, tamamen o yüzün sahibinin görünümünü alıyor. yani fm'in ritüeli büyük ihtimal bir face/off stili yüz naklinden daha çok, melisandre'nin de kullandığı "glamour" büyüsüne daha yakın bir şey. hatta, yüzlerin sadece simgesel olarak toplandığı ve aslında işin tamamen büyü olma ihtimali de var. bu ihtimal, fm'in büyüden nefret ettiği tahminiyle çelişiyor gibi gözüküyor ama kendi işlerine gelince kullanıyor da olabilirler.

    fm'in kendi işine geldigi gibi kullandığı bir başka mesele de, din meselesi. gerçek dünyadaki karşılıkları olan haşhaşi tarikatı gibi faceless men'in de bir dini altyapısı var. many faced god adlı bir tanrıya taptıkları söyleniyor ve bu tanrının bütün dinlerde farklı bir şekilde adlandırılan ölüm tanrısı olduğuna inanılıyor. bu halleriyle ingilizcede "cult" olarak tabir edilen bir yapıya denk geliyorlar. ben de, buna yakın gördüğüm için "tarikat" kelimesini tercih ettim zaten. çok yüzlü tanrının tek başına bir din olduğunu söylemek zor çünkü tek bir tapınakta, tek bir iş yapan bir oluşumdan bahsediyoruz. house of black and white, müritlerine ötanazi yaptırmaktan ve karşılığında onların yüzlerini almaktan öte bir iş yapmıyor. o yuzden, faceless men'in bir dini takip etmekten daha çok felsefik bir duruşu var bana göre. bu duruş da "valar morghulis - all men must die - bütün insalar ölmeli" ve "valar dohaeris - all men must serve - bütün insanlar hizmet etmeli" sözleriyle tanımlanabilir aslında. bu sözler onların köle geçmişlerinden kaynaklanan nihilist dünya görüşlerini simgeliyor. kölelikten kurtulmuş olsalar da, dünyanın hala hizmet etmekten ibaret olduğuna ve ölümün kötü bir şey olmaktan çok, bu hizmeti sonlandıran bir hediye olduğuna inanıyorlar. ilginç olan, nihilist bir dünya görüşünün, fm'in materyalist uygulamalarıyla çelişiyor gibi gözükmesidir. bu konudan arya ile ilgili bölümde tekrar bahsedeceğimiz için bu çelişkiye şimdilik girmiyorum. bu kadar fm arkaplan bilgisi yettiyse, arya ile ilgili bölüme geçeyim artık.

    faceless men ile tanışmamız, jaqen h'ghar karakteriyle oluyor. ned'in idamı sonrası, arya'yı winterfell'e kaçırmaya çalışan yoren'in, king's landing zindanlarından toplayıp duvara götürdüğü suçlular arasında jaqen de var. ekstra tehlikeli olduğu düşünülmüş olsa gerek ki, jaqen ve iki diğer mahkum rorge ve biter bir kafesin içerisinde yolculuk ediyorlar. jaqen ile ilgili soru işaretleri daha burada başlıyor aslında. yüz değiştirebilme yeteneğine sahip, dünyanın en meşhur suikastçi grubunun üyesi olan jaqen'in, sıradan bir suçlu gibi yakalanıp hapse atılmış olmasının pek mümkün olmadığını varsayarsak, onun bir amaç için zindanlarda olduğu tahminini yürütebiliriz. bu konuyla ilgili en meşhur ama en temelsiz teori, jaqen ile syrio forel'in aynı kişi oldukları teorisi. söz konusu olan kişiler yüz değiştirebildikleri için bu tip teorileri yalanlamak bayağı zor. ancak syrio, arya'yı takip etmek isteseydi, bunu yapmak için önce hapse girmeyi tercih etmesi oldukça saçma olurdu. yoren'in hapisteki mahkumlarla beraber arya'yı da grubuna alacağını nereden bildiğini de açıklamamız oldukça zor. syrio, belki braavoslu olabilir ancak buradan olan her adamın da fm ile ilişkisi vardır diye bir şey söz konusu değil. illa bir teori olacaksa, syrio'nun fm'e arya'yı tavsiye ettiğini söyleyebiliriz. ama bu da kör bir tahminden öteye geçmez.

    jaqen'in syrio olup olmadığını ya da syrio'dan tavsiye alıp almadığını bilmiyorum. benim daha çok üzerinde durduğum ihtimal, ilk karşılaştığı noktadan itibaren, jaqen'in arya'yı gözüne kestirmiş olması. birlikte yolculuk ettikleri süre içerisinde jaqen, arya'nın kişiliğini yakından tanıma fırsatı buluyor. onun, cesur, gözüpek, akıllı birisi olduğunu yakından gözlemliyor. arya'nın intikam ateşiyle yanıyor olması ve kendine ait bir öldürülecekler listesi olması da ayrıca ilginç detaylar. hatta arya'nın çömez de olsa braavos dövüş stilini kullanması bile ilgisini çekmiştir diye düşünüyorum. ama bana göre, arya'yı, jaqen'in gözünde fm için uygun hale getiren en önemli iki detay var.

    bunlardan ilki, arya'nın seyahat ettikleri süre içerisinde 3 farklı kimlikle jaqen'e gözükmesi; yolculuk sırasında öksüz oğlan arry, harrenhal'da weasel ve bunların altında yatan asıl kimlik olan intikam peşindeki arya stark. yani, arya daha faceless men olmadan önce bile farklı kimliklere girip çıkabilme kabiliyetini gösteriyor ki, bunun faceless men'in "no one" felsefesiyle çok güzel örtüşen bir şey olduğunu söylemek gerekir. yeri gelmişken bu konuyu da biraz açmak istiyorum. faceless men, arya'yı bir "hiçkimse" yapmak isterken, aslında onun geçmişini unutmasını, hafızasını silmesini istemiyor. zaten, bunun imkansız olduğunu bilecek kadar akıllı adamlar bunlar. illa geçmişi olmayan birisini isteseler, daha bebekken öksüz yetimleri toplayıp beyinlerini genç yaşta yıkarlar. çok daha risksiz bir yol olur bu. burada "no one" diye bahsedilen şey, aslında bir çok kimliğin hiçbiri ve hepsi olabilime yeteneği. yani, bir fm üyesi olarak arya, üzerine giyeceği kimliklerin hiç birisini diğerlerinden üstün tutmayacak ama bu bu kimliklerle ilgili herşeye unutacağı anlamına gelmiyor. arya, artık arya stark değil ancak arya stark onun kimliklerinin bir parçası. yani arya'ya "sen kimsin?" diye sorduğunuzda, size bir cevap vermesi mümkün değil çünkü onun onlarca kimliği var ve bunlardan hiç birisi bu sorunun cevabı olmaz. doğru cevap "hiçbirisi ama hepsi" gibi bir şey olabilir belki. arya'nın ned stark'ın idamı sonrası aranan bir kişi halini alması ve kimliğini gizli tutma konusundaki başarısı, onu jaqen için ideal aday bir hedef haline getiriyor. dizide işlenmese de, arya, 5 kitap içerisinde tam 12 tane takma isim kullanıyor. "hiçkimse" olmak için bundan daha iyi bir aday düşünemiyorum ben.

    arya'nın jaqen'i etkileyen bir başka özelliği, aslında dizinin son bölümünde arya'nın kullandığı takma isimde saklıydı: "mercy (merhamet)". arya ve jaqen'in tanışması, arya'nın jaqen'in azılı bir suçlu olduğunu zannetmesine rağmen, onu bir kafesin içerisinde yanmaktan kurtarmasıyla oldu. yani, arya'nın jaqen ile olan ilk iletişiminin temelinde "merhamet" vardı. arya, jaqen ile olan seyahati ve harrenhal günlerinde, sadece ailesini katledenleri ve ona işkence etmeye çalışanları öldürmekten bahsetti ve listesini de bu şartlara uygun isimlerle doldurdu. bana göre, bu jaqen için önemli bir göstergeydi. arya, savaşmaktan hoşlandığı için ya da kötü bir insan olduğu için cinayet işlemek istemiyordu. ailesini paramparça eden insanların peşindeydi ve böylesine tramvatik bir durumdayken bile azılı bir suçluya merhamet gösterebilecek bir kalbe sahipti. bana göre, jaqen için bu da önemliydi. çünkü, her ne kadar çok ünlü bir suikasçi tarikatı da olsalar, faceless men'in bünyelerinde psikopat katiller istemediğini söyleyebiliriz. yani arya, eğer ramsey bolton kafasında bir karakter olsaydı, sanırım jaqen'den onay alamazdı.

    fm'in arya'yı merhametli olabildiği için tercih ettiğini kabul edersek, daha önce bahsettiğim nihilist dünya görüşü ve materyalist uygulama çatışmasına geliyoruz. faceless men, gerçekten onlara parası/gücü yeten herkes için cinayet işleyebilen materyalist bir grup mu; yoksa üyelerinin bir takım değerlere sahip olmasını isteyen ve bir takım felsefi temellere sahip olan bir tarikat mı? arya'nın seçilmesi bana hep ikinci ihtimalin doğru olabileceğini düşündürüyor. yani, faceless men, üyelerini ve kurbanlarını seçerken bir takım ahlaki değerleri göz önünde bulunduran bir grup. çünkü, sadece gösterilen hedefi vuran hiçkimselerden oluşmak isteselerdi, arya onlar için berbat bir üye olurdu. bu nedenle, fm'in hedef seçerken de bir takım ahlaki kurallara uyduğunu düşünüyorum. bana göre, dizide jaqen'in arya'yı, iyi bir insan gibi gözüken lady crane'i öldürmeye göndermesi de bu ahlaki temelin testi olabilir. bu kadın özünde iyi birisi ama cersei lannister'ı oynuyor, onun kıskanç bir meslektaşı tarafından öldürtülmesine aracı olabilir misin arya? bana göre, jaqen, arya'nın bu cinayeti işleyemeyeceğini adı gibi biliyordu. hatta, bunu yapmayacağı için arya'yı seçtiğini anlatmaya çalıştım. jaqen, bu cinayetin işlenmesini isteseydi, bu göreve mercy'i degil waif'i yollardı. bana göre, merhameti secen arya ahlaki temellerinin sınandığı testi geçti ve bu testi asıl geçemeyen kişi waif. arya tapınağa ayak bastığından beri ona anlamsız bir nefret besleyen ve bu nefretin şiddete dönüşmesine izin veren taraf kendisi. belki bölümün sonunda jaqen, waif'i arya'yı öldürmeye göndermiş gibi gözüküyor ama acaba jaqen, waif'i arya tarafından öldürülmeye mi yolladı? ahlaki testi geçen arya'nın, fiziksel testi de waif ile olan karşılaşması olacak sanırım. eğer onu öldürebilirse, her iki testi de geçmiş olacak. zaten eğer bu bir test değilse, arya'nın waif'i öldürmesinin pek bir önemi olmaz çünkü başka ve daha iyi bir faceless man takılır bu sefer arya'nın peşine. arya'nın hayatının geri kalanını fm'den kaçarak geçirmesini istemediğim için bunu bir test olmasını umuyorum.

    bu noktada, jaqen'in arya'yı seçmesinin nedenlerinden birisi olma potansiyeli olan, ancak dizide henüz işlenmeyen, arya'nın warg yetenekleri konusuna da değinmek istiyorum. kitapta, arya kör olduğu testi, bir kediye warg olup onun gözünden görerek geçiyor ve hatta onu kör etmelerinin sebebi de büyük ihtimal arya'nın bu yeteneğinin farkına varmasını sağlamak. dizi, henüz bu konuya hiç girmedi ama "arya vs waif" karşılaşmasında gösterme ihtimalleri var.

    bir de, jaqen'in arya'ya verdiği gümüş para ve onu braavos'a yollaması olayı var mesela. o parayla arya'nın bindiği gemi olan titan's daughter, cok buyuk ihtimal jaqen tarafından ayarlanmış. eğer, arya'nın gemiye bindiği saltpans limanına bakarsanız, o geminin rotasıyla çok alakasız bir yerde olduğunu görürsünüz. zaten, "al bu parayı, braavos'tan olan kimse versen seni bize getirir" lafı biraz şüpheli. braavos gibi, tam 100 adadan oluşan bir şehirde herkesin faceless men ritüellerini bildiğini iddia etmek zor. bana göre, jaqen bu işi şansa filan bırakmıyor ve arya'yı alması için fm için çalışan kaptanlardan birini, arya'ya en yakın liman olan saltpans'e yönlendiriyor. zaten arya limana geldiğinde ilk amacı kuzeye giden bir gemi bulmak ama limanda tek bulabildiği gemi titan's daughter oluyor. çok önemli bir detay olmasa da, bu da jaqen'in arya'yı özellikle istediğine dair bir ipucu olarak aklımızda kalsın.

    yazının en başında, "dizi arya'yı westeros'a döndürmek istiyor" demiştim ama eğer waif karşılaşması bir test ise, arya'nın bu testi geçtikten sonra tekrar faceless men'e dönmesi gerekebilir. bu dizi yapımcılarının pek isteyeceği bir şey değil. onlar, arya'nın fm'den gerçekten kaçtığı ve kendi başına westeros'a döndüğü bir senaryoyu tercih edebilirler. böyle bir senaryoda arya'nın çok uzun yaşaması saçma olur. "westeros'a kaçtı kurtuldu fm'den" diye bir şey olması söz konusu olamaz. ama yapımcıların kitaptan ayrıldıkları yerlerde saçma sapan işler yaptığına daha önce şahit olduğumuz için bunu yapmazlar diyemem. bana göre, arya'yı yakın zamanda öldürmek istemiyorlarsa, böyle bir yola girmemeliler.

    eğer test olayını dizide işleyeceklerse ve arya faceless men'e katılacaksa, o zaman belki jaqen, arya'yı westeros'taki bir hedefe yollayabilir. arya, hem o hedefi hem de kendi listesindeki isimleri vurabilir.

    bana göre, en fantastik senaryo, arya'nın listesindeki isimlerden birinin öldürülmesi için birilerinin faceless men kiralamış olması olur. diyelim ki, bu isim walder frey olsun. jaqen, arya'nın listesinde walder frey'in olduğunu daha ilk tanistiklari gunden beri biliyor ve arya'yı istemesinin sebeplerinden birisi belki de buydu. arya, faceless men'den kaçtığını zannediyor ama walder frey'i öldürerek hala onlara hizmet etmiş olacak. (arya'nın listesinde 3 isim kaldı bu arada: walder frey, cersei lannister ve ilyn payne).

    bütün bu zırvalamanın sonucunda, faceless men'in hangi amaca hizmet ettiğini anlayabildiğimi söylersem yalan olur. nihilist bir tarikat görünümündeki bu elemanlar, gerçekten herkesi öldürmek isteyen fanatikler grubu da olabilirler, sadece para ve ticarete tapan materyalistler de, bir takım ahlaki değerler için cinayet işleyen vigilanteler de. emin olduğum tek şey, arya'yı bilerek seçtiler ve onun hafızasını ve kimliğini silmek gibi bir amaçları yok. bu kadar uzun yazmamin sebebi konuya ilgisi olan herkesi düşünmeye zorlamaktı. eğer kafanızdan geçen teorileri tartışmak istiyorsanız, çekinmeden yeşillendirin. böyle tartışmalardan bir çok iyi fikir çıkardım son bir kaç haftadır.

    tl;dr: valar morghulis!

    --- spoiler ---

  • game of thrones

    --- 6x5 spoiler ---

    ortalık biraz yatıştığına göre, şu bran/hodor olayına bir kez daha bakalım. çünkü dün diziyi izledikten hemen sonra yazdığım yazıda kafam bayağı karışıktı. bugün biraz daha sakin kafayla düşününce, olaya daha basit bir açıklama getirebileceğim sanırım.

    dizi, tower of joy sahnesinde, ned stark'ın bran'ı duyduğu detayı koyarak aslında bize ufak bir ipucu vermişti. o sahnede, kesin olmayan bran'ın geçmişi değiştirme gücü olup olmadığıydı. ned stark, bran'ı duymasına rağmen yoluna devam etmişti ve ben de bunu bran'ın geçmişi değiştirme gücü olmadığı şeklinde yorumlamıştım. nitekim, bloodraven da bran'a "geçmişin mürekkebi kurudu, artık değişmez" diyordu. peki harbiden bran son bölümde geçmişi mi değiştirdi?

    5. bölüm sonrası yapımcılar benioff ve weiss'in açıklamalarına bakarsak, bloodraven'ın "ben olmalısın" dedikten sonra, bran'a çok hızlı bir bilgi aktarışına başladığını öğreniyoruz. yani, bran'ın kolunun night's king tarafından işaretlenmesinden hemen sonra, daha önce hiç görülmemiş bir hızda bir bilgi aktarımı süreci başlıyor ve bu bloodraven ölene kadar devam ediyor. yani, bloodraven, bran'ın ağaca bağlı kalmalarının sebebi bu. bu noktada, ned starklı vizyon tesadüf mü, yoksa bloodraven'ın isteğiyle mi oradaydı bilmiyoruz.

    şimdi, dünkü olaya bakmadan önce hodor ile ilgili bildiğimiz bir kaç şeyi yazalım. (şimdiki hodor'a hodor, geçmişteki hodor'a wylis diyeceğim)

    hodor,
    1- sadece hodor diyor.
    2- dövüşmekten ve şiddetten nefret ediyor.
    3- winterfell'in altındaki mezarlardan nefret ediyor.
    4- bran'ın kendisine warg olmasından nefret ediyor.

    dizinin, hodor'un gençliğini ilk defa gösterdiği flashback'i hatırlarsak. orada wylis, normal konuşabiliyordu ve daha da önemlisi genç starklarla kılıç talimi yapmak için can atıyordu. her ne kadar karanlıktan korkma konusunda bir kanıtımız olmasa da, ben hodor'un yukarıda yazdığım 4 özelliğini de, wylis olmayı bırakıp hodor olduğunda kazandığına inanıyorum. bunun sebebi de, geçen bölümde yaşananlar.

    5. bölümün sonundaki sahnede, night's king, bizimkilerin olduğu mağaraya ulaştığında, bloodraven ve bran, weirwood.net'e bağlı durumdalar ve ned stark'ın winterfell'den ayrıldığı vizyonu izliyorlar. mağaraya saldırı başladıktan sonra, meera, hodor'u bran'ı taşıması için harekete geçirmeye çalışıyor ancak hodor korkunca girdiği panik ataklarından birini yaşamakta. hal böyle olunca meera, bran'ı uyandırmaya çalışıyor ve ona sesleniyor. bu seslenişi vizyonun içerisinde duyan bran, bloodraven'ın da "arkadaşını dinle" komutuyla, hodor'a warg oluyor. bu aşamada, wylis henüz olaydan etkilenmemiş durumda. vizyonun içerisinden dışarıdaki hodor'a warg olan bran'ın aslında wylis ile direk bir bağlantısı da yok. zaten, wylis de, olay en son kapıyı tutma noktasına gelene kadar normal yaşantısına devam ediyor. ancak, iş kapıyı tutma noktasına geldiğinde wylis kriz geçiriyor.

    ben bu noktada bran'ın wylis'e isteyerek bir şey yaptığını düşünmüyorum. bran zaten hodor'u kontrol etmekle meşgul. wylis'in krize girmesine neden olan şey, onun da bran'ın gördüklerinin bir kısmını bir şekilde görür hale gelmesi. (hatırlarsanız, benzer vizyonları gören jojen reed de, bu tip krizler geçiriyordu.) yani, wylis, bran'ın varlığından dolayı oluşan bağlantıyla bir anda kendi ölümünü vizyon olarak görmeye başlıyor ve bunun etkisiyle krize giriyor. böyle bir bağlantının neden oluştuğu olayın gizemli noktası. belki bran'ın çok güçlü bir warg olması, belki de wylis'in de jojen gibi 'greenseer' yetenekleri olması. (hatırlarsanız, jojen, bran ile aynı vizyonları görebiliyordu). sebebi ne olursa olsun, bran'ın o anki varlığı, wylis'in kazayla kendi ölümüne şahit olmasına neden oluyor. olay aslında bu yönüyle, tower of joy da yaşananlardan farklı. orada bran, vizyondaki babasına bilerek ve isteyerek sesleniyordu ve ned stark'ın bunu duymuş gibi gözüktü. burada ise, bran istemeyerek de olsa wylis'in, kendi vizyonuna ortak olmasına neden oluyor.

    wylis'in kriz geçirerek hodor olmasından sonra sergilediği yukarıda saydığım 4 davranışa bakarsanız, bu tramvanın etkilerini görüyorsunuz. hodor'un sadece "hodor" demesinin açıklamasını yapmaya gerek yok. hodor'un şiddetten nefret etmesinin sebebi, son derece vahşi bir saldırıya maruz kalması. hodor'un mezarlardan korkmasının sebebi, mezarların içerisinde olması gereken ölü şeyler tarafından öldürülmesi ve onun bran'ın kendisini warglamasından nefret etmesinin sebebi de ölürken bran'ın kendisine warglamış durumda olması. yani ölüm anının tramvatik izleri, hodor'un davranışlarında daha birinci kitaptan beri yankılanıyor aslında.

    son olarak, bran'ın burada geçmişi değiştirip değiştirmediği konusuna açıklık getireyim. aslında burada yaşanan olay, novikov'un "self-consistency" prensibine aykırı bir şey değil. bran, geçmişi değiştirmiyor. yani bloodraven'ın "mürekkep kurudu" lafı doğru. ortada yaratılmış alternatif bir zaman çizgisi yok. wylis'in kriz geçirmeden sağlıklı bir şekilde yaşadığı bir zaman çizgisi hiç olmadı. wylis'in tek bir yaşam çizgisi var ve o çizgide de bran, onun hodor olmasına neden oluyor. biz sadece bu olayın nasıl yaşandığını gördük.

    eğer son bölümde, bran farklı bir tercih yapıp wylis'in kriz geçirmediği bir zaman çizgisi yaratsaydı, işte o zaman bir paradokstan bahsedebilirdik çünkü hodor'un varlığının sebebi olan olay ortadan kalkmış olurdu. ancak, bran'ın hareketleri var olan tek zaman çizgisine tutarlı bir şekilde gelişti. bilmiyorum anlatabiliyor muyum?

    tüm bunların ışığında, "bran, başka neyi değiştirecek" diye bir soru sormak anlamsız olur. bran'ın geçmişe yaptığı etkiler çoktan yaşanmış durumda. bu saatten sonra göreceklerimiz, sadece olayı bran'ın perspektifinden izlemekten ibaret olacak. illa bir soru soracaksak, "bran başka neyi değiştirdi?" diye sormalıyız ki, buradan hayal edebileceğiniz en uçuk teorilere kapı açmak mümkün. örnek isteyenlere, duvarı yaptığı rivayet edilen kişinin adının brandon stark olduğunu hatırlatayım. artık ordan nereye uçmak istiyorsanız uçun siz.
    --- spoiler ---

  • game of thrones

    --- 6x5 spoiler ---

    hodor meselesiyle ilgili ufak bir anektodu da aktarayim,

    3 yıl önce, michael ventrella diye bir eleman, bir konferansta george r. r. martin ile tanışır. konferansın yapıldığı yerde, martin ile birlikte aynı asansöre binerler. martin, asansörün düğmesine kendisi için basar ve diğer kişilere de hangi katı istediklerini sorar. sonra, ventrella'ya dönüp "hep bir asansör operatörü olmak istemişimdir" der. birlikte gülerler ve odalarına giderler.

    bir süre sonra, martin ile venrella tekrar asansörde karşılaşır ve aralarında şu diyalog geçer.

    + ben sanırım kitabınızdaki bir karaktere neden hodor adını verdiğiniz buldum.
    - öyle mi?
    + asansör operatörü olmak istediğinize dair sözleriniz üzerinde düşündüm. bence, hodor'un "hold the door" lafının kısası olduğu çok bariz.
    - (martin gülmeye başlar) gerçeğe ne kadar yakın olduğunu bilmiyorsun.

    bu da, ventrella'nın 2 yıl önceki blog postu.
    https://ventrellaquest.com/2014/04/20/got-got/
    --- spoiler ---

  • game of thrones

    dizinin yaptığı değişikliklere kızan okurlara bol bol yöneltilen, "george r. r. martin'in onayıyla yapılıyor, size ne oluyor amcuklar?" argümanı dün bayağı bir sinirimi bozdu. bu konuyla ilgili ufak bir araştırma yaptım ve aradığımı buldum. martin'in ağzından aynen çeviriyorum.

    "david benioff ve dan wise dizinin patronları. onları veto etme gücüm yok. onlara kitabı televizyona uyarlama haklarını veren standart bir kontrat imzaladım. benim her sezon 1 bölümün senaryosunu yazmam ve bir kamyon dolusu para karşılığında anlaştık. önümüzdeki sezon isterlerse uzaylıları gökten indirebilirler ya da bütün karakterleri vampire dönüştürebilirler. onların bunu yapmasını engelleme gücüm yok. ama böyle bir şey yapacaklarını sanmıyorum çünkü kitapları seviyorlar ve benim hikayemi farklı bir medyada anlatmak istiyolar gibi gözüküyorlar. "
    --
    "david benioff ve dan wise are the show runners. i don't have any veto power. i signed a pretty standard contract where ı gave them rights to adapt this on to a television series and ı got certain titles. we agreed that ı'd write one script a year and large truck full of money. they can have the aliens come down next season, they can turn all cast into vampires and ı'm powerless to stop them. but, ı don't think they'll do that. they love the books and they seem committed to telling my story in different medium"

    ben bunu buraya ekledim. bundan sonra bana "kitabın yazarı onaylıyor bu değişiklikleri, sana ne oluyor göt lalesi" diyen ya da buna benzer bir entry giren her dallamaya bu linki atıcam. (bu yazıya inanmayana videosunu da yollarım bu konuşmanın.)

  • game of thrones

    yok jon'un annesiymiş, kılıcıymış, yok white walkermış johnnie walkermış, ya siz bunları bırakın da gelin kitaptaki en önemli soruya bakalım biz.

    "tywin lannister neden kabız oldu?"

    ciddiyim bak. var mı buna bir cevabın?

    tyrion kendisine 3. deliği açmadan önce, tywin tuvalette oturuyordu. bir süredir orda olsa gerek ki, içerde shae uyuyakalmıştı. içerde hatun beklerken bir insan neden tuvalette oturup candy crush oynar? kabız olduğu için.

    bak grandmaester pycelle sana bir ipucu versin.
    "bu iksire renginden dolayı 'dul kanı' adı verilmiştir. çok zalim bir iksirdir. insanın mesanesini ve bağırsaklarını tıkar ve kişinin kendi zehiriyle boğularak ölmesini sağlar"

    "kabız ederek öldüren iksir" diye bir şey var bak sonra bana götünden iksir uydurma demeyin. tywin gibi sevmeyeni çok olan bir adamın yemeğine böyle bir şey karıştırılmış olması çok da şaşırtıcı olmaz bence.

    peki tywin'in böyle bir iksiri içtiğine dair bir kanıt var mı diye sorarsanız, işin burası biraz belirsiz derim. kitapta bu konuyla ilgili en önemli bilgi, tywin'i cesedinin tyrion kendisini vurduğu andan itibaren acaip bir şekilde kokmasıdır. hatta, tywin'i cenazesini septte ziyaret eden tommen kusacak noktaya gelir. yazarımız da bu kokunun üzerinde gereksiz bir şekilde durur.

    şimdi bir an için tywin'in zehirlendiğini düşünelim. kim, neden yapsın bunu? yani ortamda lannisterlardan nefret eden, zehir konusunda uzman olan ve hatta bu uzmanlığı sayesinde engerek lakabını almış birisi olsa, belki olabilir dicem ama- ne? böyle biri var mı? red viper of dorne da kim? oberyn martell mi?

    kitaptaki en önemli soru olduğunu söylerken tabi ki ciddi değildim. zaten bu olayın "teori" sıfatını hakettiğinden bile emin değilim. ne tywin'in kabız olduğundan eminiz, ne de o iksiri içtiğine dair bir kanıtımız var. zaten, böyle bir cinayet, doran martell'in felsefesine aykırı olur ki ondan biraz sonra bahsedeceğim. ama oberyn gerçekten böyle bir şey yaptıysa, tyrion'a resmen yazık olmuş demektir. eleman, babasını öldüren hain evlat damgasını yedi ama ne bilsin tywin amca bokunda boğularak ölmek üzereymiş zaten.

    ben konuyu böyle boktan bir meseleyle açtım ama aslında asıl incelemek istediğim şey, martell ailesinin, lannisterlara olan nefreti ve bu nefretin sonucunda yaptıkları; ya da yapmadıkları. benim favori ailem martelller olduğu için bu konuya karşı özel bir merakım var.

    bu noktada, diziden biraz ayrılmamız gerekiyor, çünkü dizi dorne hikayesinin tek kelimeyle ırzına geçti. kitabı okumayanlar için gerekli notları düşeceğim buraya. 4. kitabı okumamış ve okumayı düşünenler için spoiler olabilir anlattıklarım.

    önce basit bir soruyla başlayalım,
    "martell hanedanı, lannisterlardan neden nefret ediyor?"

    bunun birden fazla cevabı olabilir ancak rhaegar targaryen'in karısı ve dorne prensesi elia martell ile çocukları aegon ve rhaenys'in, tywin'in emriyle öldürülmesi yakın tarihteki nefrete damga vurmuş olaydır. (gregor clegane, elia ve bebeği aegon'u, amory lorch da 3 yaşındaki prenses rhaenys'i öldürür) her ne kadar tywin, bu emri verdiğini hiç bir zaman itiraf etmemiş de olsa, clegane ve lorch gibi adamların yaptığı işlerden tywin'in haberi olmadığını söylemek zordur. martelller için azmettiricinin kim olduğu bellidir ve o meşhur trial by combat sahnesinde, oberyn'in gregor clegane'in ağzından itiraf almaya çalışması da bu yüzdendir.

    yani martell'lerin nefret ettigi insanlar listesi yapmaya kalksak, soyle bir sey olur heralde,

    tywin lannister
    gregor clegane
    amory lorch
    cersei lannister
    jamie lannister
    tyrion lannister

    tywin'in elia cinayetiyle bir alakası olmayan 3 çocuğunu neden listeye koydun derseniz, doran martell'e kulak verin derim.

    “bana, elia ve çocuklarının başına gelenleri söyledikleri günden beri tywin lannister'ın çöküşü için çalıştım. onu öldürmeden önce değer verdiği her şeyi elinden almayı umut ettim”

    eger martelllerin, yukarıdaki listedeki isimlerin her birinden nefret etmek için bir sebebi olduğu konusunda anlaştıysak, bu noktada biraz ek bilgi vereyim.

    doran martell'i, dizide tamamen aciz bir adam olarak tanıdık ama kendisi aslında kitaptaki en güçlü ve stratejik hareket eden lordlardan birisi. onunla ilgili çok fazla detaya girmeyeceğim ama şunu belirtmek isterim. doran, kardeşi oberyn ile son derece uyumlu çalışıyor. hatta, birbirlerini mükemmel bir şekilde tamamladıklarını da söyleyebiliriz. birisi hesaplayan strateji adamı, diğeri deli-fişek savaş adamı. hatta doran bunu "oberyn, tehlikeli bir yılan ama yılanın saklanmak için otlara ihtiyacı vardır, işte ben o otlarım" diye anlatır.

    dizide oberyn martell'in nasıl bir karakter olduğu gayet güzel işlendi, ancak kendisinin, tehlikeli, öngörülmez ve renkli karakterinin, aynı şekilde macera dolu bir gençliğin sonucu olduğu pek söylenmedi. oberyn'in, zehirler konusunda uzman olduğunu biliyoruz ancak buna ek olarak kendisinin citadel'de kara büyü eğitimi almışlığı da var. essos'daki bir çok uzak şehre seyahat eden oberyn'in aynı zamanda kendi lejyoner birliğini de kurduğu biliniyor. ancak bu birliğin adı açıklanmıyor.

    şimdi bu noktada bir varsayımı kabul etmemiz gerekiyor. ya oberyn'in kurduğu lejyoner grubun "brave companions" olduğunu kabul edeceğiz ya da bu grubun martelller için çalıştığını. (brave companions'ın oberyn'in kurduğu grup olduğu sağlam kökeni olan bir teori)

    kitabı okumayanlar, brave companions'ın ne olduğunu bilmeyebilir. dizide, bu grubun bazı üyeleri var ancak lejyoner grubunun adı geçmiyor. yazının devamında kitaba sadık kalacağım ancak diziyle arasındaki bağı da kurmaya çalışacağım.

    brave companions adlı grup robb stark ile savaşı sırasında, riverlands kırsalında terör estirmeleri için tywin lannister tarafından işe alınıyor. harrenhal merkezli olmak üzere, bu bölgede halka huzursuzluk verip tywin'in, riverlands lordlarını ve robb stark'ı güneye doğru çekme planına hizmet ediyorlar. daha sonra, roose bolton'un harrenhal'a gelmesiyle, lannisterlara hizmet etmeyi bırakıp kendi amaçlarına hizmet etmeye başlıyorlar.

    dizide grubun adı geçmese de en önemli 2 elemanlarını tanıyoruz. brave companions lideri vargo hoat, dizide locke ismiyle karşımıza çıkıyor ve boltonlara hizmet ediyor. bir başka bc elemanı qyburn ise diziye harrenhal'da hapsedilmiş bir mahkum olarak dahil oluyor. qyburn'ün de, aynı oberyn gibi citadel'de kara büyü eğitimi almış olduğunu da belirteyim. (hatta aynı anda orda olmuş bile olabilirler)

    şimdi, brave companions'un martelller için çalıştığı varsayımıyla yukarıdaki nefret edilen kişiler listesine tekrar bakalım.

    amory lorch
    elia martell'in 3 yaşındaki kızı rhaenys'in katili. tywin lannister, harrehal'ı terkederken harrenhal'ı kendisine bırakıyor. brave companions taraf değiştirdikten sonra, vargo hoat'un talimatıyla, çırıpçıplak soyulup, ayı ile dövüşmesi için ringe atılıyor. (evet, brienne'in ayısı) ayı, kendisini parçalıyor. (dizide, jaqen h'ghar, lorch'u tywin'in odasının kapısında öldürüyor)

    gregor "the mountain" clegane
    elia martell'i tecavüz ederek öldüren ve bebeği aegon'u duvara vurarak parçalayan iyilik perisi. oberyn martell, kendisinin işini şahsen bitiriyor. meşhur oberyn vs mountain düellosuna, oberyn, mızrağının ucuna sürdüğü çok güçlü ama kurbanını yavaş yavaş öldüren bir zehirle çıkıyor. oberyn, clegane'den itiraf almaya çalışırken ölse de, mountain'a ölüm cezasını kesmiş oluyor. üstelik, clegane haftalarca acılar içerisinde çığlıklar atıyor. bu arada onun tedavisini(!) üstlenen kim? qyburn!

    jaime lannister
    brave companions'un lideri vargo hoat, "babana bir mesaj yollayayım" diye kendisinin kılıç kullanan elini kesiyor. alemlerin en iyi kılıç kullanan elemanlarından birisi olan jaime için bu ölümden de beter bir ceza. ama vargo'nun jaime'nin elini kesmesinin başka bir sebebi var. jaime'nin elinin kesilmesinden itibaren hayatımıza giren karakter kim? kendisinin tedavisini üstlenen qyburn.
    (dizide bu işi boltonların adamı olduğu söylenen locke yapıyor ama bu çok saçma. roose bolton, bu olay olurken, robb stark'a ihanet edip lannisterlara katılmak üzere. neden kendi adamlarından birine, tywin lannister'ı kızdıracak bir şey yaptırsın?)

    cersei lannister
    artık elimizde, jaime'nin elinin tedavisi, ona yaptırdığı altın protez ile king's landing'e gelip cersei lannister'a duymak istediklerini söyleyerek onun güvenini kazanan bir qyburn var. hatta, dizide şu an cersei'nin (jaime dışında) güvendiği tek kişinin qyburn olduğunu söyleyebiliriz. (kitapta, cersei, jaime'ye de güvenmiyor.) qyburn, cersei'nin bütün planlarını biliyor ve onun en yakınındaki adamlardan birisi. doran martell için bundan daha iyi bir stratejik hareket düşünülebilir mi? qyburn'un şu an istediği anda cersei'yi yok edecek gücü var. hatta, cersei'nin çok güvendiği robert strong bile qyburn'ün kontrolünde.

    tywin lannister
    eğer, oberyn'in tywin'i de zehirlediğine inanırsak, o zaman oberyn'in kendi elleriyle temizlediği lannister hizmetkarı sayısı ikiye çıkıyor. ancak, daha önce dediğim gibi bu hareket doran martell'in "onu öldürmeden önce elindeki her şeyi alacağım" felsefesine aykırı olur. o yüzden, ben oberyn'in böyle bir şey yapacağını zannetmiyorum. bence doran ve oberyn'in kendisi için planladığı sonu görmeye tywin'in ömrü yetmedi.

    tyrion lannister
    sanırım martell listesindeki son kişi tyrion'du. bunun sebebi, tywin'in ondan nefret etmesi olabilir. bana göre doran martell, tyrion'un varlığının ondan utanan tywin'e verilecek en büyük ceza olduğunu düşünüyordu. tyrion, babasını öldürerek, belki de onu, doran martell'in ellerindeki daha dehşet veya utanç verici bir sondan kurtarmış oldu.

    listedeki 6 adamın kaderlerini özetlersek,
    3 ölü, 1 ağır yaralı, 1 tuzağa düşürülmüş durumda.
    tyrion'un şimdilik yırttığını söyleyebiliriz.

    martelllerin, lannisterların altını hiç çaktırmadan oyuyor olması, benim en sevdiğim teorilerden birisi. bu plan, george r. r. martin'in felsefesine ve yazma stiline acaip uyuyor. zaten, kitapta martelllerin gizliden gizliye planladığı başka olaylar da var. yani, doran martell'in çalışma stili bu.

    --
    şimdi bu noktada diziyle ilgili bir şeyler söyleyeyim.

    maalesef bütün bu yazdıklarımın dizide bir karşılığı olacağını sanmıyorum. yapımcılar, benioff ve weiss'in dorne hikayesini komple dışarda bırakmak istediklerini ancak, diğer bir yapımcı bryan cogman tarafından martellleri diziye dahil etmek için ikna edildiklerini okumuştum. ancak, bu dahil ediş, maalesef kitaptaki gibi nakış gibi işlenen stratejiler yerine resmen alelacele yazılmış bir rezillik şeklinde oluyor. zaten, vargo hoat'un adının locke olarak değiştirilmesi, bizzat george r. r. martin'in isteğiyle olmuştu ve yapımcılar qyburn'e de başka bir hikaye uydurmak zorunda kaldılar.

    dizideki doran martell, aciz bir adammış gibi işleniyor. lannisterlara karşı hiç bir şey yapmadığı için, oberyn'in metresi ellaria sand gibi beşinci sınıf vatandaşlar tarafından darbe ile düşürülebilecek birisiymiş gibi tanıtılıyor. kitaptaki doran, serçe parmağının bir hareketiyle, ellaria sand ve oberyn'in bütün piçlerini yok edebilecek güce sahip. zaten, kitaptaki ellaria da, oberyn'in intikamını onun ailesini öldürerek almak gibi saçma bir işe girmeyecek kadar akıllı bir hatun. dizi, diğer dorne lordlarının ve ordusunun, doran martell'in katili bir orospunun peşinden gideceğine inanmamızı bekliyor. kitapta böyle bir cinayet işlense, ellaria sand'ı 10 saniyede sunspear'in en yüksek yerine götünden çivilerler.

    zaten bu teoriyi yazmamın sebebi de, dizi izleyicisine, martellerin aciz bir aile olmadığını biraz olsun anlatabilmekti. aslında bu yazıyı daha sonra yazacaktım ama son bölümü izlerken dikkatimi çeken bir şey beni gaza getirdi.

    qyburn, ajan olarak kullandığı küçük çocuklara şeker verirken, "bu şekerler dorne'dan geldi" dedi.

    ben mi paranoyağım yoksa dizi de qyburn'un dorne için çalıştığının sinyalini verdi?

    büyük ihtimal birinci seçenek.

  • game of thrones

    bu dizinin ilk açıldığı sahneyi, 1. sezon 1. bölümün ilk 7 dakikasını hatırlayan var mı? yani kitabın prolog bölümünü?

    buyrun hafızanızı tazeleyin;
    https://youtu.be/cdvnvlq6pne?t=20s

    dizi, kitaba yakın seyrediyor ama ben size kitaptaki özetini de vereyim. (kitabı okumadıysanız özeti okuyun çünkü önemli ayrıntılar var)

    (bu arada white walker = beyazımsı tenli, mavi gözlü, buzdan silah kullanan abiler.
    wight = white walkerların dirilttiği cesetler.)

    waymar royce ve beraberindeki 2 ranger, gared ve will, duvarın kuzeyinde bir wildling grubunun izini sürmektedirler. önden gözcü olarak giden will, wildling kampının yerini tespit eder. ancak, kampta bir gariplik vardır. kamp ateşi yoktur ve bütün wildlingler yerde ölü gibi yatmaktadırlar. ortada kan filan da yoktur. will, herkesin soğuktan donduğunu düşünür ve geri dönüp royce'a haber verir. royce, havanın bir kamp dolusu adamı donduracak kadar soğuk olmadığını söyler ve kampa bir göz atmaya karar verir. will ve gared'ın itirazlarına rağmen, grup yola çıkar. kamp alanına geldiklerinde, will'in bahsettiği cesetlerin orada olmadığını görürler. royce, will'i dalgaya alır ve wildlingleri bulmaya karar verir. will'e bir ağaca çıkmasını söyler ve gared de, atların yanında kalır. royce, kamp alanına ayak basmasıyla, ani bir soğuk hisseder ve hemen ardından bir white walker ağaçların içerisinden kristal kılıcını taşıyarak çıkar. onu 5 tane daha white walker takip eder. (dizide sadece 1 tane görüyoruz) royce ile white walkerların lideri kılıçlarını çeker ancak white walker'ın bir darbesi royce'un kılıcını paramparça eder ve o noktada white walkerın çığlığı ormanda yankılanır. bunun üzerine, diğer 5 white walker da partiye katılır ve royce'u delik deşik ederler. will, white walkerlar ortamı terkedene kadar aşağıya inmez ve indiğinde, royce'un cesedinin yanına gider. royce'un cansız bedeni yavaşça yerden kalkar, parçalanan kılıcından çıkan şarapneller bir gözünü kör etmiştir, diğer gözü ise masmavi parlamaktadır. royce, will'in boğazına yapışır.

    atların yanındaki gared'i de bir sonraki bölümde starklar tarafından yakalanınca görürüz. night's watch'u terketmenin cezası ölümdür ve ned stark'ın kılıcı ice da cezayı keser.

    bu, 5 kitabın en gizemli bölümlerinden birisidir bana göre. ama ta en başta olması ve ana karakterlerden hiç birisini içermemesi nedeniyle genelde unutulur. halbuki, kitapta ve dizide çok az görünen white walkerların 6 tanesi birden gözükmüştür. bunu, george r. r. martin'in şok bir açılış yapmak istemesiyle açıklamak mümkündür ancak bu bölümün bize anlatmak istediği başka bir şey var mıdır?

    bu sahneyi, kitaptaki diğer white walker sahnelerinden ayıran en önemli detay ne biliyor musunuz?

    white walkerların kurduğu tuzak.

    öncelikle belirtmem gerekir ki, dizide biraz farklı da olsa, kitapta white walkerların pis işlerini hep wightlara yaptırdığını görüyoruz. mesela, fist of the first men'de, mormont ve adamlarına saldıran wightlar. white walkerlardan birisi ancak ana saldırı bittikten sonra, sam'in de içinde bulunduğu kaçışan night's watch üyelerine saldırıyor. orada da sadece 1 tane white walker görüyoruz. yani, white walkerlar genel olarak wight gruplarını kontrol eden konutanlar gibi hareket ediyorlar. bir grup white walkerın hep beraber tek bir hedefe saldırdıklarını prologdan sonra hiç görmüyoruz.

    zaten royce ve arkadaşları, duvarın kuzeyinde vakit geçirirken, bir white walkerla karşılaşıp ölselerdi veya wight saldırısına uğrasalardı, bu olayın altında bir anlam aramazdık. her ne kadar olayın duvardan 9 günlük mesafede yaşandığı söylense ve bu white walkerlar için biraz fazla yakın olsa da, yine de sıradan bir karşılaşma o kadar şüphe çekmeyebilirdi.

    ancak bu sıradan bir karşılaşma değil, çünkü ortada bir tuzak var.

    belli ki, white walkerlar önce wightları kullanarak, tamamı ölmüş bir kamp ahalisi görüntüsü yaratıyorlar. bizim elemanlar kampı incelemeye geldiğinde wightlar ortada yok ve royce tuzağa adım attığı anda saldırıya uğruyor. öyle sıradan bir karşılaşma değil bu. planlanmış bir saldırı. üstelik, wightları kullanmak yerine, white walkerlar kendileri saldırıyorlar. hem de tek bir kişiye karşı altısı birden! royce'u öldürdükten sonra da ortadan kayboluyorlar. will'i öldüren royce'un dirilen cesedi oluyor ve gared'in peşinden bile giden olmuyor. bell ki, hedeflerinde royce var onu öldürme işini şansa bırakmak istemiyorlar. ne wight kullanıyorlar, ne de teketek dövüşme riskini alıyorlar. peki, royce'u böylesine bir hedef haline getiren ne? vale lordlarından birinin 3. oğlu olan waymar'dan, kuzeyin gizemli yaratıkları ne istiyor? white walkerlar onun yerini nasıl buluyorlar ve neden böylesine planlı bir saldırı yapma gereği duyuyorlar?

    waymar royce'u hedef haline getiren kişi, white walkerlara erkek bebek sağladığını bildiğimiz, alemlerin en hayırlı babası: craster.

    kumandan mormont ve yanındaki birliğin, craster'ı ziyaretinden bir diyalog:
    craster: "evet o üçünü hatırlıyorum. küçük lord, senin yanındaki köpek yavruları gibi gençti. samur pelerini ve siyah çelik kılıcıyla benim çatımın altında uyumak için fazla kibirliydi. "

    royce ve adamları, tuzağa düşmeden önce craster'a uğramışlar ve onları white walkerlara ihbar eden craster'ın ta kendisi. ancak, craster bunu royce'a gıcık olduğu için yapmıyor. bunu yapmasının sebebi, patronları white walkerların, ona, peşinde oldukları adamın eşgalini vermiş olması:

    "şekilli bir kılıç taşıyan ve night's watch'a hizmet eden lord çocuğu"

    var mı bu tanıma uyan başka tanıdığınız?

    "jon snow" desem?

    bakın bu waymar royce'un kitaptaki betimlemesi.
    "gri gözleri, narin ve zarif vücuduyla genç ve yakışıklı bir lord."

    bu da ilk kitaptan jon snow betimlemesi.
    "jon'un gözleri siyaha yaklaşacak kadar koyu griydi. (...) robb kaslıyken, jon narindi. robb güçlü ve hızlıydı, jon ise zarif ve çevik."

    craster, patronlarından aradığı kişinin nasıl göründüğünü öğrenmiş olsa bile, royce bu eşgale uyar. yani, craster üzerine düşeni yapıyor ve aradıkları adamın gelişini white walkerlara haber veriyor.

    white walkerların, valyrian çeliği kılıcıyla, yaman bir savaşçı olacak genç bir lord bekliyor olmaları, neden 6 kişi gelip tuzak kurma yoluna gittiklerini de açıklıyor. belli ki, zorlu geçecek bir düello beklentisi içerisindeler ve valyrian çeliği kılıcın kendilerini öldürebileceğinin farkındalar. zaten, royce ile dövüşürken, royce'un kılıcının parçalandığı anda adeta diğerlerine sinyal verircesine bir çığlık duyulması ve o andan sonra diğer 5 white walkerın da royce'un üzerine çullanması da bu yüzden. kılıç kırıldığı anda onun doğru kişi olmadığını anlıyor elemanlar ve işlerini hızla bitirip ortamı terkedip gidiyorlar. will'i wightlara bırakıp, gared'in peşinden gitme gereği bile duymuyorlar.

    daha sonra fist of the first men'deki wight saldırısı da, white walkerların birilerinin peşinde olduğunu kanıtlıyor aslında. burada night watch kalabalık olduğu için önce wightlar saldırıyor ve kaçışanların arasında white walkerlar hedeflerini arıyorlar. belki, sam'in peşinden gitmeleri de bu yüzdendir, kılıcı olmasa da "lord çocuğu" olduğu her halinden belli samwell'in.

    burada kitabı bırakıp, diziye bakarsak, hardhome saldırısı sırasında, white walkerların jon snow'u öldürmeye çalıştıklarını ve jon'un ilk defa valyrian çeliği kılıcıyla bir walker öldürdüğünü görüyoruz. işte bu an, bence white walkerların aradıklarını bulduğu an. saldırının sonunda night's king'in jon snow'a bakıp ellerini kaldırdığı sahnenin gelmesi de tesadüf değil. night's king, artık aradığı "kılıçlı lord"un kim olduğunu biliyor.

    ve evet; white walkerlar, daha dizinin ilk sahnesi ve kitabın ilk satırlarından itibaren jon snow'un peşindeler.

    not: teori, reddit kullanıcısı joemagician'a ait.

    açıklama editi: jon snow'un dizinin başında daha night's watch'ta olmadığı belirtildi. bu tabiki doğru. ama zaten white walkerlar, en başta aradıklarının jon snow olduğunu bilmiyorlar. ellerindeki kehanet yada bir istihbarat belli ki yetersiz. bildikleri şeyler, kılıç, lord çocuğu, night's watch ve belki de elemanın neye benzediğinin üstünkörü bir tanımı. waymar royce, bütün bu özellikleri üzerinde taşıdığı için harcanıyor zaten. jon snow'un aradıkları kişi olduğunun ortaya çıkması anca hardhome'da oluyor.

  • game of thrones

    bugün yine arabada ilk kitabı dinliyordum. dün bahsettiğim, ned'in hapis olduğu kısımdan bir kaç bölüm sonra, jon snow'un, lord commander jeor mormont'u wight saldırısından kurtardığı yere geldim. hatırlarsanız, mormont, ödül olarak jon'a ailesinin kılıcı olan longclaw'u veriyordu. işte o kılıç beni kitabı ilk okuduğumda çok kıllandırmıştı ve onunla ilgili bir sürü teori okumuştum. bakın bu teorilerden en hoşuma gideni sizinle paylaşayım. (okuyalı 5-6 sene oldu bu teoriyi, büyük ihtimal westeros yada tower of the hand forumundaydı)

    şimdi neden longclaw seni kıllandırdı diye sorabilirsiniz. belki, ben artık her taşın altında bir teori aradığım için kafayı yemiş olabilirim ama dinleyin bak bi.

    jeor mormont'un, jon'a verirken bu kılıçla ilgili söyledikleri şöyle:
    * longclaw, valyrian çeliğinden yapılma
    * bu kılıç bir bastard sword (bunun türkçesi var mı?)
    * 500 yıldır mormont ailesinde.
    * jeor mormont, kılıcı oğlu jorah mormont'a veriyor ve jorah da, sürgüne giderken longclaw'u geride bırakıyor. jeor mormont'un kardeşi maege mormont da, kılıcı abisine gönderiyor.
    * jeor mormont, kılıcı kullanmıyor ve hatta varlığını bile unutuyor. wight saldırısında çıkan yangından sonra kılıcı odasında buluyor.
    * topuzu aslında bir ayı ama jeor, jon için bunu kurda çevirttiriyor.

    bilgiler için teşekkürler jeor mormont ama bence sen bizi ayakta sikiyorsun.

    öncelikle valyrian çeliğinden yapılma kılıçların ne kadar nadir bulunan ve pahalı şeyler olduğunu anlamanız gerek. kitapların başında, westeros'ta (akibeti bilinen) sadece 6 tane valyrian kılıç var. tywin lannister, ned'in kılıcı ice'ı erittirip ondan iki kılıç yaptırınca sayıları 7'ye yükseliyor. neden bu kadar az derseniz, artık ortada valyria diye bir yer kalmadığı için derim. targaryenlerin, lavlar altında kalan ülkesi valyria, bu kılıçları yapabilen demircileriyle beraber yok olmuş durumda. yani artık bu çeliği yapabilecek kimse yok. takdir edersiniz ki bu da, valyrian kılıçlarını inanılmaz pahalı hale getiriyor. tywin lannister gibi bir adamın bile bunlardan birini satın almaya gücü yetmiyor mesela. paha biçilmez diye bir şey varsa, işte o bu.

    şimdi, bu kılıçların değerini bilen beni bu konuyla ilgili ilk kıllandıran durum, jon'un yaptığı şey ile ona verilen hediyenin orantısızlığıydı. jon, duvara geleli bir kaç ay olmuş, mormont ile muhabbeti bir iki haftadan ibaret. bir akşam, 2 tane wight öldürüyor ve mormont kendisine 400 yıllık aile yadigarını çat diye veriyor. naptın kumandan, verilir mi öyle ismet'in oniki adayı verdiği gibi? beni kıllandıran ilk olay bu zaten. sana garip gelmediyse, ned stark'ı ve starkların atalarından kalma kılıcı ice'ı düşün mesela. ned, hayatını kurtardı diye, hiç tanımadığı adama çıkarıp bu kılıcı verir mi sence? tamam hadi, spekülasyon yapmayalım ve diyelim ki, mormont çok cömert bir adam ve jon'a çok kanı ısındı, harbiden çıkardı verdi kılıcı. eyvallah. delikanlı adamsın kumandan. ama senin anlattıklarındaki tek garip nokta bu olsa, yine kıllanmayacağım.

    mormont diyor ki, "bu kılıç 500 yıldır bizim ailemizde". ben de diyorum ki, senin lordun olan ve kuzeyin en zengin ve köklü ailesi starkların kılıcı ice bile 400 yaşında, sen nasıl onlardan 100 yıl önce böyle bir kılıç edindin arkadaş? mormont hanedanı, kuzeyin nispeten fakir ailelerinden birisi. sahibi oldukları adayı bile, onlara rodrik stark hediye ediyor. yani bundan 500 yıl önce mormont ailesi var ama toprak sahibi bile değiller. sen daha lord olamadan nasıl dünyadaki en nadide kılıçlardan birini sahibi oldun bre mormont efendi? senin geçmişinde bir zenginlik yok; bir zafer yok; büyük bir ganimet yok; oturduğun adayı bile starklar, greyjoylardan kurtarıp sana hediye etmişler. westeros'un en zengin aileleri lannister, tyrell, martell, arynn, baratheon da olmayan şey, sende nasıl var? (lannisterlar ice'ı çaldılar tabi sonra)

    mormont, diyor ki, ben kılıcı oğlana verdiydim ama o sürgüne giderken kılıcı evde bırakmış. bak bak bak, sakalından utan lord kumandan. senin oğlun neden sürgüne gitti? karısı lynesse hightower'ın lüks yaşantısına parası yetmediği için elindeki haydutları köle tüccarlarına satarken yakalandığı için. yani sen bana diyorsun ki, elinde paha biçilmez bir kılıç olan jorah mormont, parasız kalınca, kılıcı satmak yerine köle ticaretine başladı. hapse girmeyi ve sürgüne gitmeyi göze aldı ama kılıcı satmadı. karısını elinde tutmak için böyle bir risk alan adam, neden önce kılıcı satmasın? o kılıçla 2 tane daha bear island alırdı kendine yahu. biz bir de bu adamın hayat hikayesini okuduk kitapta, bir kere olsun böylesine bir kılıcı olduğundan bahsetmedi.

    bir de utanmadan, "ya ben unutmuştum aslında, yangında ortaya çıktı" diyorsun bize. insan böyle bir kılıcı nasıl unutur yaw? hem de westeros'un en tehlikeli yerinde, white walker ve wildlings tehlikesinin dibinde kumandan olan bir insan, bu kılıcı neden kullanmaz? bütün valyrian kılıç sahibi aileler bunu bir gurur kaynağı gibi sergilerken, seninki neden bir kenarda atılı kalır? nedir hocam bu umursamazlık?

    kıllandınız mı?

    hala hayır diyorsanız. son bir kurşunum kaldı atacak.

    geriye kalan 7 valyrian kılıçtan sadece birisi bastard sword. o da alemlerin bastardjon snow'a denk geldi öyle mi? tesadüf mü bu yani?

    eğer sizi de kıllandırmayı başarabildiysem, buyrun teoriye geçelim.

    valyrian çeliğinden yapılma kılıçlar, çok nadir olduğu için son bir kaç yüzyılda ortalığa çıkmış olanların çoğundan haberimiz var. şu an akibeti bilinen 6 kılıç ve geçmişte kaydı olup kaybolmuş olan 7 kılıç içerisinde, sadece 2 tane bastard sword var. bunlar, jon snow'un kılıcı longclaw ve targaryen ailesinin efsanevi kılıçlarından blackfyre. teorimiz de, bu ikisinin aynı kılıç olabileceğini, yani jon snow'un, targaryen köklerine yakışır bir biçimde bir targaryen kılıcı sahibi olduğunu iddia ediyor.

    blackfyre ismini daha önce duymuş olabilirsiniz çünkü targaryen tarihindeki en büyük isyanın adı blackfire isyanı. (sözlükte maalesef bu konuyla ilgili çok doyurucu bilgi yok, ben bir fırsat bulduğumda yazarım detayını). kısaca özetlemek gerekirse. targaryen tarihindeki en boktan kral olan aegon iv the unworthy, yaşadığı sürece bir sürü piçe babalık yapıyor ve ölmeden hemen önce de, bütün piçlerini yasallaştırıp, onlara soyadını veriyor. bununla da yetinmeyip, targaryen krallarının simgesi haline gelen blackfyre'ı da, yasallaştırdığı piçlerden birisi olan daemon'a miras bırakıyor. bunu, kendisinin tahta geçmesi için bir sinyal olarak algılayan daemon, tahtta hak iddia ediyor. ancak, aegon'un meşru oğlu daeron ıı targaryen çevresindekilerin de desteğiyle tahta çıkıyor ve sonu topyekün bir ayaklanmaya dönüşecek olan bir süreç başlıyor. detayına burada fazla girmeyeceğim ama 8-9 sene devam eden gergin süreç, daemon'un meşru targaryen ailesinden olan sevgilisi ile evlenmesi engellenince topyekün savaşa dönüşür. daemon, kılıcı blackfyre'ın adını, soyadı olarak alıp, daemon blackfyre adıyla targaryenlara karşı bir ayaklanma başlatır ve blackfyre rebellion olarak anılan iç savaşı başlar.

    bu iç savaşın son muharebesi the battle of the redgrass field olarak bilinir ve bu savaşta daemon blackfyre elinde kılıcı blackfyre ile isyancı orduların başındadır. isyan ordusu için işler iyi başlar, ancak aegon'un bir başka piçi olan ve kralın meşru oğlu daeron'u destekleyen brynden rivers'ın komutasındaki okçular savaşın seyrini targaryen'ler lehine çevirir. brynden rivers, bununla da kalmaz, daemon blackfyre'ı öldürerek savaşı da sonlandırır. (ölen daemon'un kılıcı blackfyre'a ne olduğunu tarih kitapları yazmaz ve tek bildiğimiz şey bu kılıcın bir daha ortaya çıkmadığıdır. bizim teorimizin gerçek olması için de, bu noktada daemon'u öldüren brynden rivers'ın bu kılıcı aldığını varsaymamız gerekiyor). eğer bu varsayımı yaparsak, kılıç artık brynden rivers'ın elindedir.

    peki brynden rivers kim?

    bloodraven.
    three eyed crow.
    bran'ın mağarasında takıldığı ağaç adam.

    hem dizide, hem de kitapta bloodraven'ı doğaüstü güçleri olan biri olarak görüyoruz. geleceği, geçmişi, farklı yerlerde yaşananları görme, telepatik iletişim kurma yeteneği var. herşeyden bu kadar haberi olan bu arkadaşımızın, jon snow'un gerçek kimliğini bilmediğini söylemek zor olur. zaten dizinin 3. bölümünde, tower of joy sahnesini bloodraven ve bran'ın vizyonuyla izleyeceğiz. yani, eleman jon'un kimliğini de biliyor, onun duvara geldiğini de. teorimiz de, bloodraven'ın elindeki blackfyre'ı, jon snow'a vermesi için lord commander mormont'a ulaştırdığını iddia ediyor.

    bunu nasıl yaptığı konusunda sadece spekülasyon yapabiliriz ama elimizde kuvvetli ihtimaller var. bloodraven, mormont'tan 48 yıl önce duvarın lord kumandanlığını yapmış birisi. 12 yıl bu görevi yaptıktan sonra da, duvarın ötesine yaptığı bir seferde ortadan kayboluyor. yani, kılıcı duvara getirmiş olma olasılığı çok yüksek (bunu bana hatırlattığı için shot bardagi'na tesekkurler) daha sonra da kılıcı, kendisiyle birlikte duvara gelmis olan aemon targaryen'e emanet etmiş olma olasılığı yüksek. bloodraven, maester aemon'un büyük amcası. üstüne bir de, bloodraven ve mormont arasında bildiğimiz bir bağlantı da var. mormont'un konuşan kuzgunu direk bloodraven tarafından kontrol ediliyor (bu teoriyi de anlatırım bir ara). mormont, duvarın kuzeyine seferler yapmış bir komutan, bloodraven ile direk olarak karşılaşmış olabilir. hatta iş birliği içerisinde bile olabilirler. yani burada olasılıklar bol.

    son olarak, longclaw'ın kitaptaki betimlemesini yazayım,
    "kılıç, dün ışığında bile karanlık ve öldürücü gözüküyordu. karanlık dumanlı metalin üzerinde parlayan dalgalar vardı"
    bu da blackfyre'ın betimlemesi,
    "karanlık ve üzerinde alevli gibi gözüken bir kılıç"

    yani diyeceğim odur ki, mormont'un "bizim 500 yıllık kılıcımız" hikayesi tamamen uydurma olabilir ve longclaw'un, aslında targaryen hanedanının kurucusu aegon the conqueror'un westeros'u istila ederken kullandığı 2 kılıçtan birisi olan blackfyre olma ihtimali var. yani, westeros'u fetheden ve yıllarca targaryen krallarının simgesi haline gelen kılıç, şu an jon targaryen'in elinde olabilir.

    yakında belki de targaryen olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak jon için daha anlamlı bir hediye olabilir mi?

    bu konuyla ilgili son bir not ekleyeyim.
    daemon blackfyre'ın sevdiği kadının ismi ne biliyor musunuz?
    daenerys targaryen!

    alakasız not: dizi izleyicileri, "kitaplar daha iyi" diyen okuyucuları sinir bozucu buluyorlar ama kitapların daha iyi olmasının sebebi işte bu. sadece 1 kılıç üzerinden yazdığım yazının uzunluğuna bak. dizide, bu kılıcı 2 dakika gördük ama kitapta resmen buzdağı gibi mübarek. dizinin ilerleyen bölümlerinde bu konuya hiç şekilde gireceğini sanmıyorum. yalnızca diziyi izleyenler, jon'un kılıcını "white walker öldürebilen şekilli kılıç" olarak bilecek ve bütün bu tarihten yoksun kalacak. o yüzden, diziyi izleyip sevdiyseniz, kitapları mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.