Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. çocuğu anne büyütür bırakın şu kariyer tribini

    başıma bir şey gelmeyecekse katıldığım tespit. bakıcıların elinde büyümüş birisi olarak diyeceğim odur ki büyürken annesinden ayrı kalan bir çocuğun bir yanı hep eksik kalıyor.

    edit: konuyu biraz açmak gerekiyor anladığım kadarıyla. kadına bir şeylerin erkeklerce dikte ettirilmesi tamamen yanlış. ben eşi halen doğum izninde olan bir babayım. çocuğumun annesi yanındayken büyümesi, bütün vaktini annesinin gözlerinin içine bakarak geçirmesi beni çok mutlu eder. ancak tutup da eşime sen artık çalışma demem, diyemem. tek yapabileceğim bu konudaki düşüncemi ona anlatıp son kararı ona bırakmak, vereceği karar ne olursa olsun ona destek olmaktır.

    burada tamamen çocuğun tarafından bakıp hissiyatımı ifade etmeye çalıştım. yoksa kadına tepeden bakan, hayatı ile ilgili kararlarda ona söz hakkı bile tanımayan zihniyeti savunacak halim yok.

  • 2. 1800 yıllık roma sütununa isim kazımak

    italya'da meydana gelmiş olay. olayın kahramanı ise tahmin edersiniz ki bu diyarlardan. savunması ise daha güzel "suç olduğunu bilmiyordum". doğru kardeşim senin sikik ülkende suç değil ama dünyanın kültür merkezi avrupa'da suç iyi ki para cezasıyla kurtulmuşsun.

    edit : sanırım bunu ilk haber olarak geçen ajans adını aziz multu olarak yazmış ama bence klavye hatası oldu ve diğer ajanslarda oradan kopyaladılar. elemanın adı aziz mutlu , kendi tabiriyle kurdishboy , keşke hakimin karşısındada instagrama döşeseydin etiketleri #italya#mahkeme#gotegeldik#foşikitalya

    https://www.instagram.com/azizmutluu/

    hahahaha eleman hesabını korumaya alıp fotografların hepsini silmiş. noldu kurdishboy kardeş çok rahat yazıyordun ismini ? sana izin veren erasmus koordinatorlugunun beynine tüküreyim.

    edit : herseyehedehodoyazanbilgisayarci sagolsun yogun emekleri sonucu adamımızı bulduk kendisine teşekkür ediyoruz.
    merak edenler için tarihi eseri sikmeden hemen önce aziz mutlu'nun nur cemali buradan görülebilir.

    bir adet sütun bizim işimiz pozu

  • 3. gezi'nin gazına gelenlerin yürek yakan öyküsü

    sahi bir kışla, bi avm falan yapılacak deniyordu noldu onlara?
    (bkz: koyduk mu?)

  • 4. düğün dernek 2'nin star wars'ı gişede gömmesi

    bir insanın star wars serisinden hoşlanmaması için akp li veya recep ivedik hayranı olması gerektiğini öğrendiğimiz gerçek.

    not: iyi olmuş kitapsız darth' a.

  • 5. kendisini bulan takipçisini ifşa eden türk kızı

    whatsapp'da alinan mesaj bu sekilde gorulmeyecegi icin sahte oldugu kesindir.

  • 6. 22 aralık 2015 mustafa pektemek'in düğünü

    mustafa pektemek'in, halayda çapraz bağlarını koparması ile sonlanacaktır.

  • 7. steam

    "are you ready?" diyen platform. yes abicim i'm ready! hanımdan izini kopardık 50 tl bütçem var amına koyacam ne kadar ucuz, indirimde oyun varsa talan edecem ulan!

    tsi 20:00 için beklemedeyim.

    edit: eğleniyor muyuz gençler :) vay amk layt selami imajı çizmişiz tabi maytap geçersiniz helal olsun. evlenince görecem oğlum ben sizi hanımdan habersiz bi çöp alabiliyor musunuz :)

    edit 2:
    dead ısland collection
    garry's mod
    valve complete pack
    olmak üzere sepeti doldurdum. bu sepet toplam 49.05 tl tutuyor. yarın yada evvelsi gün alacağım. onun için bana 0,95 tl'lik oyun tavsiye edin gençler hanım 50'ye izin vermişken limitin sonuna kadar kullanalım boşa gitmesin 0,95 :)

  • 8. elon musk

    paypal'ı kur ve sat,
    solarcity'i kur ve sat
    teslayı kur ilk elektrikli spor otomobili üret
    spacex'i kur, avrupa uzay araştırmaları enstitüsüne ve nasa'ya rakip ol. ilk landing yapan uzay roketini tasarla ve üret.
    ve bunların hepsinde başarılı ol.
    ve 44 yaşında yap bunların hepsini.

    dostum sen dünyaya inovasyon için gelmişsin. seni çılgın girişimci.

  • 9. dış hatlara gidip sıradaki uçağa bilet almak

  • 10. 22 aralık 2015 odtü kütüphanesi mescidindeki olay

    (bkz: faşizme karşıyız deyip kendinden olmayanı susturmak)

  • 11. yılbaşı kutlamak bizim kültürümüzde yoktur

  • 12. yavrusunu büyütmeyip bakıcı tutan dişi hayvan

    (bkz: karınca)

    larvalar bakıcı karıncalara emanettir.

  • 13. türkiye çocuk pornosu aramasında birinci sırada

    on iki yıldır muhafazakarlar iktidar, tamam bu ülke eskiden de norveç değildi ama her türlü sapık istatistik tavan yaptı son yıllarda, kadın cinayetleri desen aynı şekilde. peki ne oldu da, düzgün ahlaklı müslümanlar bu noktaya geldi, on iki yıldır düzgün ahlaklı insanlar tarafından yönetilmemize rağmen sapıklık bu raddeye geldi.

    çünkü cinsellik eğer bastırılırsa yok olmaz, bir yerden patlar, hem de öyle böyle patlamaz, işte çocuk pornosuyla patlar, hayvanlara eziyet etmeyle patlar, tecavüzle patlar, ama bir şekilde patlar. bizlere dayatılan, halkın istiyor göründüğü, destek verdiği muhafazakar yaşam biçimi özünde bir yalandan ibarettir.

    bugün bütün insanların dilinde iktidara yakın kodamanların, milletvekillerinin başakşehir'deki ikinci evleri. yapıyorlar nikahı, dinen kafası da rahat gerizekalının, ama senden benden marjinal yaşıyor. parası olana böyle bir hayat mümkün, aynı ülkesinde islamın kılıcı diye takılan suudi prenslerin, ingiltere'ye geçince fahişelerin götünden kokain çekmesi gibi.

    muhafazakar yaşam biçimi büyük bir yalandır, parası olanlar için maskedir, fakirler içinse katlanılması çok zor bir yaşam biçimidir, böyle renksiz, sevgisiz, sadece imanla geçen bir yaşam olmaz, insan doğası bunu kabul etmez, sapıtır.

    göreceksiniz, bu ve bunun gibi moral bozucu istatistikler artarak devam edecek, yaşanacak trajedileri kimse engelleyemez, ne inanç, ne kanun ne de kaba kuvvet. yemek yemesini yasaklayabiliyor musunuz insanların, cinselliği de yasaklayamazsınız. ne diyor bize maslow hiyerarşisi, beslenme, barınma ve üreme.

    eeee? daha neyin iddiasındasın sen, bırak ya, yalan yalan işler, namaz çıkışı caminin önünden geçen kadının orasına burasına bakan onlarca kişi gördüm, kendi gözümle... toplu taşımadaki tacizler zaten bir klasik artık. hani yüzde doksan dokuz müslümandık? böyle mi olur muhafazakar toplum?

    aslında şunu itiraf etmemiz lazım kendimize, evet, tam da böyle olur, ne fazlası ne de eksiği.

  • 14. istanbul'da 7.4 büyüklüğünde deprem olabilir

    (bkz: ağaoğlu my mezar)

  • 15. türk tarihinin en anlamsız hareketi

    (bkz: köy enstitülerinin kapatılması)

  • 16. dost ile arkadaş arasındaki farklar

    dost kitabevi, arkadaş yayınevidir.

  • 17. 22 aralık 2015 polisin 2 kadını öldürmesi

    "4 polisin hafif şekilde yaralandığı" denmiş. ne ayrıntı var, ne bir çatışma görüntüsü.

    dilek doğan'ı zaten yeni izledik, onu geçiyorum da, ulan yarınız gezi'ye katılmış insanlarsınız, oradan da aklınızda hiçbir şey mi kalmadı?

    "ayakkabı ile camiye girdiler", "türbanlı kadının üzerine işediler", "polise molotof attılar", "polisi üst geçitten aşağı ittiler" denmedi mi o zaman da? ne büyük yalanlar döndüğünü kendi gözlerinizle görmediniz mi?

    hala nasıl polisin verdiği "çatışma çıktı öldürdük" sözüne sorgusuz sualsiz inanabiliyorsunuz?

    lan adamlar kızılay meydanının ortasında ethem'in kafasına sıktılar, ankara'da olaya canlı şahit olanlar dışındaki insanlar olayı 5 günde ancak "böyle böyle olmuş" diye öğrenebildi. onda da "ethem molotof atıyordu" dediler, "arkadaşları vurdu" dediler, "polisin eline taş değmiş" dediler.

    size pkk'lılara sempati duyun, teröristi destekleyin demiyoruz. çatışma olduysa birileri muhakkak ölecek, kimse buna bir şey demiyor. ama göte göte demeyi öğrendiğiniz zaman pkk'lı da olmuyorsunuz korkmayın. bugün sola yapılan zulüm yarın müslüman olmayanlara yapılacak belki. ertesi gün başını örtmeyenlere belki, o zaman da sizin hakkınızı kim savunacak?

  • 18. 23 aralık 2015 sabiha gökçen'deki patlamalar

    şu an sabiha gökçendeyim ve patlamanın olduğu yeri çok net görebiliyorum.
    saat 02.00 sularıydı.
    sabahki uçağımı bekliyordum, tam uykuya dalmak üzereyken güm diye bir ses geldi ve yerimizden sıçradık. ardından herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken aynı şiddette bir ses daha geldi.
    önce uçak düştüğünü zannettik. daha sonra birkaç tane daha bu seslerden duyduk ama ortada ne alev vardı ne de duman.
    camdan gördüğümüz tam karşımızda duran pegasus uçağından havaalanı görevlilerinden bir kız koşarak çıktı ve kolunu tutuyordu.
    diğer havaalanı çalışanları kızın kolunu birşeyle sardılar.
    206 nolu kapıya dayalı körük uçaktan uzaklaştırıldı.
    birkaç dakikada pegasus uçağının etrafını ambulanslar, itfaiye vb. acil durum araçları sardı. ama yine ortada herhangi bir duman ateş gibi birşey yoktu.
    havaalanı görevlileri panik içinde olay yerine geldi ve bayılan kızlar oldu.
    ambulanslardan uçağın içine koşup bakan ve geri dönen çok sayıda insan oldu.
    yine bir kişiyi uçaktan çıkarıp ambulansla götürdüler.
    yaklaşık yarım saat sonra uçaktan sedye ile birini çıkardılar.
    bize de bir güvenlik görevlisi gelip camlara yakın oturmamamız gerektiğini söyledi.
    halen herkes panik içinde. kimse tam olarak ne olduğunu anlamış değil.
    an itibariyle uçak tamamen boşaltıldı ve etrafı çevrildi. itfaiye, ambulans ve havaalanı görevlileri uçağın başında bekliyor.

    uçağın herhangi bir yerinde bir patlama olduğu (depo vb.) bomba olmadığı, olası patlamalar için önlemler alındığı düşünülüyor.
    neredeyse tüm havalananı ekibi gelip uçağı kontrol etti.

    edit: umarım can kaybı yoktur. ve daha kötü birşey olmaz. çok korkuyoruz.

    resim

  • 19. erkek arkadaşın erkek kardeşiyle sevişmek

  • 20. okullarda 15 tatilin 30 güne çıkarılması

    öğretmenler olarak bunaltıcı ve klasik yaz tatillerindeki yakıcı güneş, yapış yapış nem, parmak arası terlik olayından sıkılmıştık. artık rahatlıkla uludağ'a gidip snowboard'ımızı yapıp, şömine ateşinde marşmelov kızartabiliriz.

  • 21. 2050 yılı olası sözlük başlıkları

    (bkz: akp döneminde gerçekleşmiştir) diye birşey olacak diye çok korkuyorum sözlük.

  • 22. eminem'in intihar etmesi

    (bkz: hepinize eksi amk)

  • 23. 22 aralık 2015 dolar kuru

    faiz artırımı çoktan fiyatlandığı için bir değişim olmayacak kur.

    şaka lan bir bilgim yok. bakıyorum böyle yazınca çok karizmatik oluyor ben de yazayım dedim.

  • 24. kore demokratik halk cumhuriyeti

    hala "kuzey kore halkı aslında iyi durumda." diyen insanlar mevcut.

    bakın ben türkiyede oturup bin saat kuzey kore propagandası izlemiş tek kişi olabilirim. turist olarak gidip orada kaybolsanız yol tarif edecek kadar bilgi sahibi oldum ülke hakkında.

    sözüme itimat edin bu ülkeyi yönetenler ölümüne zalim ve deli.

    turist olarak gitmek için çeşitli turlar mevcut. çin üzerinden izinler alınıp başkente uçakla inebiliyorsunuz. uçağa bindiğiniz andan itibaren peşinize turist rehberi kılıklı hükümet ajanları veriyorlar. bu adamlar size sabit bir tur rotasını zorla gezdiriyor ardından geldiğiniz yere geri postalıyorlar.

    gezdirdikleri yerlerin içinde önünde eğilmek zorunda olduğunuz dev kim sik yun heykelleri yine bu kamil diktatörlerin dev portreleri bir de ikinci dünya savaşı sırasında bir şekile el koydukları amerikan donanmasına ait bir gemi var.

    ben bunu gezmeyeceğim, halkın gittiği yerlere gideceğim deme şansın yok. akşam bir bara gideyim demek yok. otelden çıkman internete girmen işaret edilen yerin dışında bir yerin fotografını çekmen yasak. hatta işaret edilen yeri farklı açıyla çekmen de yasak adamlar çektiğin fotolara bakıp beğenmezlerse makineyi elinden alıp siliyorlar. diktatörlerin portrelerinin, heykellerinin fotosunu çekiyorsan zaten her boka karışıyorlar ayaklarını eksik çektin mesela sildiriyorlar.

    izlediğim onca videoda sivil vatandaşlarla temas kurabilmiş bir tane insan yok. halk açlıktan kırılıyor olsa dünyanın haberi olmayacak öyle bir izolasyon hakim. güney kore kuzey kore arasında ayrılmış aileler birbirinden haber alamıyor bırak turisti falan.

    bu turistik tur öyle psikopatça kurgulanmış bir tiyatro oyunu ki, sizi götürdükleri restoranlarda halk taklidi yapan figüranlar var. araba galerisi gezdiriyorlar turun bir bölümünde orada araba alıyormuş gibi yapan başka figüranlar var. tüm gezi size korenin iyi durumda olduğunu kanıtlamak için hazırlanmış bir sahne şovu, korku filmi gibi lan.

    vice news için hazırlanan belgeselde yılda sadece 5 konuk ağırlayan bir kahve dükkanı gösteriliyor. servis yapan kız yıl içinde o kadar uzun süre insan görmüyor ki vice muhabirini gördüğünde gözlerinin içi gülüyor resmen. sırf bunu anlatan ayrı bölüm var.

    yani özetle adamlar turistleri alıyor film seti sahteliğinde bir alanda gezdirip şutluyorlar. gelip bana burada halk rahat yaşıyor diyen adam ya kötü niyetlidir ya gerçeğin farkında değildir.

    mesela kuzey korede rejime karşı bir fikir beyan ettin, adamlar seni, babanı, dedeni karını, kızını, anneni alıp dağ yamacında bir çalışma kampına kapıyorlar. doğmuş ve doğacak olacak çocukların da dahil ölene kadar çalıştırıyorlar. sırf burada yapılan işkencelerin üzerindeki örtü kalksa nazi soykırımı çocuk masalı gibi kalır.

    bu üç nesil kanunu nedeniyle hapiste doğan ve 23 yaşında kamptan kaçmayı başaran suçsuz günahsız adamın anlattıklarını dinle sen de hak vereceksin. adam doğduğu günden beri çalışma kampında olduğu için tüm dünyayı böyle çitlerle çevrili bir yer sanıyormuş. kaçma sebebi de bir kez olsun doyacak kadar yemek yiyebilmek.

    kuzey korenin dışını görebilen iki grup kuzey kore vatandaşı var. birinci grup soylu, rejimle arası iyi ailelerin bağlılık yemini etmiş bireyleri. ikinci grup rusyaya ağır işçi olarak ihraç edilmiş ucuz işgücü. bu maaşsız çalışan adamlar dünyayı görmemeleri için çalıştıkları alana yakın bir kampta tutuluyorlar ve kaçmaya kalkarlarsa hem kendileri hem koredeki aileleri öldürülüyor.

    rusyada on yıl çalışıp tek rus görmemiş, tek şehir görmemiş ağaç işçileri var. bak bu mesela ceza değil meslek.

    o nedenle bu tabak suratlı diktatörün zulmünü göz göre göre sevimlileştirmeyin, çükünüzü keserim.

  • 25. ziraat bankası 152. yıl reklam filmi

    her denk geldiğimde "lan siktirin gidin" deyip kanal değiştirmeme sebep olan reklam.

    lan siktirin gidin ...

    he amına koyim kurtuluş savaşı'nda cepheye topu tüfeği de siz taşıdınız , bütün halkın karnını da siz doyurdunuz , millete ilacı da siz dağıttınız , çocukları okula da siz yolladınız , çiftçinin madencinin derdine de siz derman oldunuz , milletin düğününü de siz yaptınız , ülkedeki tüm damatların yerine gerdeğe de siz girdiniz (bak bu doğru olabilir zira milletin anasını sizden iyi kimse sikemez) vs ... vs ...

    ha ama bizim millet maldır .... vatan millet sakarya , allah - peygamber - din - kitap deyip bir de güzel şiir döktürünce hemen yumuşayıp bir hoş olacak milyonlarca çomarın olduğu bir ülkede siz de dizi film yapımcıları gibi nabza göre şerbet veriyonuz o da ayrı bir olay ...

  • 26. fesleğen görünce hemen elini süren tip

    şöyle bir insandır.

  • 27. mario gomez

    dün jose sosanın attığı ilk golde top daha kalecinin yanından geçmeden bu adam elini havaya kaldırıp gol sevincine başladı. http://goo.gl/px3wor

    solundaki oğuzhan (sanırım) ise top çizgiyi geçip ağlarla buluştuğunda ancak gol olduğuna ikna olup elini kaldırıp sevinmeye başladı. hatta golü atan sosa dahi top çizgiyi geçmeden halen gol olduğunu anlamamıştı.

    gol hissiyatının farkına bakar mısınız?? gomez daha top kalecinin yanından dahi geçmemişken o topun gol olduğunu hissediyor. bu özel bi yetenek. cidden bak. bütün üst düzey skorerlerde olması gereken bi his bi yetenek. gözü kapalı gol atar bu adam açık ve net. (zamanında cristiano ronaldoya yapılan karanlıkta gol atma testini kastediyorum)

    edit: galatasaraylısın ama salı sabahı mario gomez başlığında entry okuyorsun. yazık lan.

  • 28. sümüklü böceğin jiletin üstünden geçmesi

  • 29. ak-saray'ın yanına yapılan 250 odalı rezidans

    yaklaşık 3 haftadır mesaiye kalıyorum. bu nedenle arkadaşımın düğününü kaçırdım. aman doğalgaz çok gelmesin diye evde tir tir geziyorum. şu an bu nedenle hastayım ve hastalığımı yaşayamıyorum çünkü çalışmam gerekiyor. çünkü ay sonu geldiğinde tonla vergi ödemek zorunda kalacağım.

    işte bu anlarımın, alın terimin, emeğimin vergileriyle o saraylarda oturanların, oraya ayak basanların, pis hırslarını bastıranların allah bin türlü belasını versin diyorum.

    uzun, iki elim de iki cihanda yakandadır, hakkım varsa, ki sonuna kadar benim emeğimle iğrenç sefanı sürüyorsun, sonuna kadar haram zıkkım olsun, boğazınızdan gelsin ak köpekler.

  • 30. baba parasıyla kadıköy'de kafe açmak

    kadıköy'ün şu anda neredeyse her sokağında bir kafe olmasından dolayı gözlemlediğim durum.

    ama son bir senede her yerde pırtak gibi çoğalan bu kafeler kadıköy'ü öldürmeye çoktan başladı.
    10 sene önce taksim nasıl yok olduysa aynısı şu anda kadıköy'ün başına gelmektedir.

    lakin kadıköy'ü kadıköy yapan köşedeki 20 senelik esnaftır, 15 senedir aynı yerinde duran herkesi tanıyan butikçi amcadır, 100 senelik eczanedir, terzi, vs, dir.

    lakin son bir senedir hepsi birbir kapanıp kafeye dönüşmekte.

    ha diyeceksiniz ki "kafeler açılınca bu dükkanlar neden kapansın ki yaa?"

    nedeni şu güzel kardeşim, bu kafe sahipleri ev sahiplerine bir önceki dükkandan neredeyse 2 kat daha fazla kira ödüyor. çünkü babasının parası, pazarlık yapmayı bilmiyor. hali ile mekanın asıl sahibi 2000 tl'ye tesisatçıya dükkanı kiraya vereceğine 4500 tl ye kafe açacak olan edinim üniversitesi duvar tasarlama mezunu tunç'a veriyor.
    bkz: http://odatv.com/…-kahveci-mi-acsak-1511151200.html

    önemli bir husus, kadıköy'ün yok olmasında paragöz ev sahiplerinin de payı var.

    kafeleri işletenler genel olarak çalışma hayatına alışamamış, sıkıya gelememiş, sabah mini cooperine binip işine gidememiş, üniversite sınavında barajı geçince siksok özel bir üniversitenin boktan bir bölümünü baba parasıyla bitirmiş tiplerden oluşuyor.

    peki ya ne olacak? bu neye varacak?

    öncelikle eğlence sektörü bir yere yerleşince o yerde adı kalır.
    yani eskiden tamirci olan bir yere kafe açılınca orası eğlence yeri olarak insanların aklında yer eder, tesisatçı olarak değil.
    lakin zamanla kadıköy'de de olması beklendiği gibi kafe enflasyonu nedeniyle bu yerler yüksek kira bedelleri ve kalitesiz hizmet nedeniyle bir bir kapacak. dükkan sahipleri de tekrar aynı yeri bu sefer 4500 e kafe açmak isteyene değil, 2500 e boktan bir eğlence yeri açmak isteyene verecek. bu yüzden dükkanların kalitesi düşeceği gibi o muhite gelen insanların kalitesi de düşecek. kadıköy 5-6 sene sonra taksim'e piyasaya yapmaya giden kekoların 1. durağı olacak. suç oranı artacak, semtin güzelliği de yok olacak.

    şu anda moda'da yeni açılan butik kafe konseptli bir yerde şımark baristanın öğlenden kalma acımış, soğuk kahveyi liselilere 12 tl ye kösmesi hep devam etmeyecek yani.

    öncelikle şunu belirteyim 2008 den beri kadıköy'de daimi olarak oturuyorum ve gayet profesyonel şekilde kafe veyahut eğlence yeri işleten süper insanlar da tanıdım. umarım bu kafe enflasyonu onları etkilemez.

    edit: başlıkta 'kadıköy' yerine 'karaköy''de yazsak olurmuş.

  • 31. gri eşofman altından belli olan pipi

    yeter artık sözlük erkekleriyle uğraştığınız yeter.

    bırakın da istediğimizi giyelim, istediğimiz gibi dolaşalım. sizin yüzünüzden eve giderken teflon tavayla önümü kapatıyorum, artık yeter.

  • 32. biz babadan böyle gördük'ün ingilizcesi

    (bkz: i see dad people)

  • 33. 22 aralık 2015 fadıl akgündüz'ün tutuklanması

    en az rte kadar iyi bir kariyeri vardi oysaki. anlasilan cumhurbaskanimiz kendine rakip istemiyor.

  • 34. facebook'ta tanışmak için atılan ilk mesaj

    bugün denk geldiğim bir örneği, beyin yakan cinstendir.
    bu güne kadar; ne jeoloji mühendisi mustafa bu kadar güzelini yazabilmiş, ne de herhangi bir yurdum abazanı bu kadar çabalayabilmiştir. mesajı yazan arkadaşın önünde saygıyla eğiliyorum.

    --- spoiler ---

    merhabalar. ben sizi yaklaşık 2 hafta önce tekirdağ ***'da gördüm. sonra heryerde sizi aradım checkinlerde swarmlarda ama bulamadım. en sonunda 2 hafta önce gittiğiniz ******** mağazasına gittim. ve mağaza şefi ile görüşüp durumu izah ettim. sağ olsun yardımcı olmayı kabul etti. sonra kameralardan takip ettik. elinizde kullanmış olduğunuz iphone 6 marka telefonu almış olduğunuzu öğrendik. sonra eski kayıtlara dönerek telefon kimin adı üzerine alınmış baktık. galiba anneniz, burdan selamlar. gülücük

    sonra annenizin üstüne alınmış telefon numaralarını 118 80den sorguladım. türkiye geneline baktık baya numara çıktı aynı isme. tek tek hepsini ekleyip, whatsappta baktım, sonunda sizin fotoğrafınız olan numarayı buldum. merhabalar ben mert akın.
    sizinle tanışmak istiyorum...
    --- spoiler ---

    buradan tüm yetkililere sesleniyorum.
    amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokun.
    bu çocuğa gerekli desteği verin, 3 günde fuat avni'yi bulsun. arkasında durun, 1 seneye kalmaz müge anlı'yı emekli etsin..
    " inanmak başarmanın yarısıdır." ismini taşıyan bir biyografisi yazın, tüm okullarda ders olarak okutulsun...

    şaka bir yana; burdan kendisinin olmayan beynini ve tabi büyük bir zevkle bahsi geçen mağaza şefinin şerefini sikiyim.

    saygılarımla..

  • 35. çimlere basmanın yasak olmasının nedeni

    çünkü çimlere basarsak çimler ölür

  • 36. tesislere ilk o gelir en son o ayrılırdı

    başarılı futbolcular için kullanılan klişe ve anlatım bozukluğu içeren bir ifade.

    "tesislere ilk o gelir, tesislerden en son o ayrılırdı."

    bu arada;

    (bkz: testislere gelmek)

  • 37. sevilen kıza bakire misin diye sorma süreci

    bu tartışmayı sürdürmek, ortada tartışılabilecek bir konu olduğuna dair bir kabul yaratıyor. hymen'in önemli olduğunu düşünenler vs. düşünmeyenler şeklindeki kamplaşma, çoğunluğu kadın olmayan bir kitlenin kadın bedeni üzerinde tasarruf hakkı olabileceği gibi bir yanılgıya kapılmalarına yol açıyor.

    cinsel birliktelik yaşamamış olmayı, üstün bir özellik olarak görmüyorum ve yüceltenlere de saygı duymuyorum. sadece kadının evliliği beklemesi gerektiğini düşünen, erkeğin her türlü hovardalık hakkına sahip olduğunu savunanlarla aynı ortamı paylaşmaktan imtina ediyorum.

    el değmemiş olmayı, bir mısır piramidinin daha önce girilmemiş mezar odasından veya amazon ormanları'ndan bahsederken anlamlı buluyorum. bir insanın geçmişini, onu rahatsız edecek şekilde sorgulamak, ondan önce kendimi aşağılamak.

    "bakire olmayan"ı yeniden kullanılabilir bir insan artığı olarak gören, ona her şeyi yapabileceğini düşünen insanlar var aramızda. karakter bütünlüğünü korumayı başaramayan insanlar için üzülmüyorum. onların kurbanı olan, söylediği yalanlara geçici bir süre de olsa inanan kadınlara üzülüyorum.

    kimse böyle korkunç bir soruyu hak etmiyor.

  • 38. franz kafka

    madde madde büyük yazarlar dizisinin üçüncüsüne 20 maddede franz kafka ile devam etmeye karar verdim.

    ilk iki yazar biyografisi için:
    - 25 maddede tolstoy: #55459218
    - 30 maddede dostoyevski: #55881075

    not 1 : 19. maddede kafka ile ilgili filmler, animasyon ve bir belgesel, bir-iki tanıtıcı cümle ile fikir vermesi açısından listelenmiştir. ekstra öneri olursa ilave ederim.
    not 2: son maddede ise kafka'nın milena'ya yazdığı mektuplardan seçme birkaç cümle ekledim. bu mektupların, aşkı ucundan kıyısından yakalamış herkesin ruhunun en derinine nüfuz edeceğine inanıyorum.
    not 3: bu entryi yazarken yararlandığım kaynakları ve türkçedeki başlıca kafka biyografilerini entry sonuna liste halinde bıraktım. kafka ile ilgili detaylı okumalar yapmak isteyenler ilgilenebilir.

    1 - her zaman olduğu gibi, yine genel algıyı düzeltmekle başlayalım: kafka'nın yapıtları karamsar ve boğucu olabilir; ama yakın dostları max brod ve gustave janouch'un özellikle vurguladığı gibi kendisi böyle biri değildir. her ikisi de kafka'nın aslında neşeli ve espirili bir insan olduğunun altını çizerler. hatta dava adlı romanının taslaklarını dostlarına bizzat kendisi kahkahalar eşliğinde okurmuş. gerçi kafka'nın sadece yapıtları değil, özel mektuplarına da karamsar hava hakimdir. belki de bunun tek açıklaması, ortamlarda mutluyum dersin kim bilecek modunda takılması ve sorunlarını konuşarak değil, yazarak dışa vurmayı tercih etmesi olabilir.

    2 - kafka'nın aile yapısı dostoyevski ile büyük benzerlik taşımaktadır. dostoyevski'de olduğu gibi, onun annesi de hassas ve duygusal; babası sert ve güçlü bir karaktere sahiptir. babası hermann kafka bu yönleriyle franz'ın gözünde adeta bir ölçü sembolü olmuştur. haliyle kafka, hayatı boyunca babasının gölgesini üstünde hissetmiş ve bu nedenle özgüven sorunu yaşamıştır. bu özgüven sorunu, cinsel ve duygusal hayatına da etki etmiştir. romanlarındaki otorite takıntısı da yine baba kaynaklı olabilir. babası ile ilişkisini özetleyen en iyi metin, kendi eliyle babasına yazdığı ve hiçbir zaman yollayamadığı uzun mektubudur. gerçi felix guattari ve gilles deleuze ikilisi bunu farklı yorumlar. onlara göre suçlu baba değil, kafka'nın bizzat kendisidir. kafka'da güçlü olana itaat etmeye yönelik arzu olduğu inancındadırlar.

    3 - babası sadece güçlü ve otoriter yapısı ile değil, heybetli duruşuyla de kafka'da hep bir eziklik hissettirmiştir. hatta bu konuda acı bir deneyimi de meşhurdur. bir gün baba-oğıul yüzmeye giderler. soyunma kabinine girdiklerinde franz kafka, babasının devasa vücut yapısını görünce ürker ve kendi çelimsiz vücudundan öylesi utanır ki, kabinden adımını dışarı atamaz. bu arada fotoğrafta bıyıklı olan kişi babası değil, en yakın dostu max brod'dur. ayrıca kafka'nın "çekmesene şapşal şey" pozu da gözlerden kaçmamıştır. *

    4 - kafka, ailesi bakımından pek talihsizdir. daha önce babasının baskısından bahsetmiştik. iki erkek kardeşi ise, kafka henüz çocukken ölmüşlerdir. içlerinde en sevdiği aile üyesi ottla da olmak üzere, üç kız kardeşi de toplama kamplarında katledilmiştir. belki kafka veremden ölmeseydi, o da bu kampların kurbanı olacaktı.

    5 - kafka, yaşadığı dönemde araf'ta kalmış biridir. almanca konuştuğu için çekler; yahudi olduğu için almanlar ondan pek haz etmemiştir. yaşadığı dönemde yalnızlığa mahkum olmasının temelinde bu da etkilidir.

    6 - kafka, tıpkı diğer iki büyük yazar tolstoy ve dostoyevski'de olduğu gibi, tip itibariyle çelimsiz ve çirkin biridir. bence onun çirkinliğinin kaynağını annesinin yakışıklılığında aramak gerekir. * * *

    7 - madem çelimsizliğinden girdik, buradan yürümeye devam edelim. iddialara göre kafka, döneminde moda olan nudist etkinliklere de katılmış. hatta bir nudist terapi merkezine gitmiş. ama vücut olarak oldukça zayıf olduğundan, herkes çıplakken o mayolu geziyormuş. hatta etraftakiler de ona "mayolu adam" lakabı takmış. açıkçası, kafka gibi çekingen bir adamın böylesi etkinliklere katılabileceğini pek düşünmüyorum. haliyle, bu anekdotun uydurma olma ihtimali yüksek.

    8 - malumunuz olduğu üzere, kafka'nın değeri öldükten çok sonra anlaşılmıştır. daha doğrusu ikinci dünya savaşı'nın yarattığı yılgınlık, umutsuzluk ve korku gibi öğeler, onun yapıtlarının yeniden değerlendirilmesini sağlar. bu nedenle sadece sıradan okurlar değil, yaşadığı dönemin ve edebiyat tarihinin en saygın eleştirmenlerinden olan györgy lukacs da kafka'nın değerini sonradan anlayanlardan biridir. ama lukacs ,onun değerini bizzat yaşadığı bir olay sonrasında anladığını belirtmiştir. ilgili olay için: #15110169

    9 - kafka'nın öldükten sonra ünlendiğini söylemiştik. onu dünyaya tanıtanlar ise özellikle fransa’da, ilkin sürrealist andre breton, daha sonra varoluşçular camus ve sartre olmuştur. malumunuz bu varoluşçuların gözde yazarı dostoyevski ve gözde kitabı yeraltından notlar idi. kafka ise onların yabancılaşma teması üstüne yoğunlaşmalarını sağlamıştır. bu nedenle ona, varoluşçuluğun öncülerinden biri gözüyle de bakılır. yapıtları almanya'da ancak ikinci dünya savaşı'ndan sonra, yani 1950'lerde tam olarak yayımlanır. anavatanı çek cumhuriyeti'nde ise daha geç tarihlerde yayımlanmış.

    10 - kafka'nın sadece dostoyevski'yle değil, victor hugo ile de ortak noktası vardır. her ikisi de genelevlerin sadık müşterisi imiş. hugo'nunki kesin bilgi. hatta hugo'nun cenaze töreninde, müdavimi olduğu genelevin fahişeleri kadınlık organlarının önüne siyah kurdela takarak yürüyüş yapmış *. ama kafka'nın genelev tutkusu bir iddiadan ibaret. zira onun seks konusunda biraz takıntılı biri olduğu biliniyor.

    11 - kafka, hiçbir partiye ya da örgüte üye olmamasına rağmen bilindiği kadarıyla bir sosyalisttir; hatta anarşistlere sempatisinin olduğuna dair ibareler de vardır. gençlik arkadaşı ve liseden dostu hugo bergmann’a göre genç kafka görüşlerini sergilemek için ceketinin yaka deliğinde kızıl bir karanfil taşıyordu. en yakın dostu max brod ise, kafka'nın liberter, anti-militarist ve ruhban-karşıtı toplantılara katıldığını, ama pek konuşmadığını ve bu nedenle adının "suskun"'a çıktığını belirtiyor. diğer arkadaşı gustav janouh'a göre ise kafka, en önde gelen anarşistler olan kropotkin, bakunin ve proudhon'u pek severek okumuş, görüşlerini mantıklı bulmuş ve hatta üyesi olmamakla birlikte çeşitli anarşist grupların toplantılarına katılmıştı.

    12 - kafka gibi bir adamın düşleri de normal olması beklenmezdi tabi. işte bazı ilginç düşleri:
    - babasıyla ilgili gördüğü düşte, düş süresince insan dışkılarına bakar durur.
    - yine babasıyla ilgili bir başka düşü kafka'nın ağzından aktaralım: "babamın adeta kuş gibi çevik adımlarla çıkmaya başladığı hayli dik bir duvar yükseliyor, duvarı çıkarken babamın bacakları adeta havada uçuyordu [... ] yukarıya ancak büyük bir zahmetle, emekleyerek, altımdaki duvar gittikçe daha da dikleşiyormuş gibi sık sık geriye kayarak tırmanabildim. sonra işin tatsız yanı, duvarın insan pisliğiyle dolu olmasıydı, yumak yumak topaklar üstüme yapışıp kalıyordu." yani bu rüyada da baba-dışkı kavramları örtüştürülüyor.
    -milena ile ilgili bir düşü de yine kendi dilinden verelim: "yan yana oturuyoruz... sen itiyorsun beni, ama kızmadan, gülerek”...bu rüya, kafka-milena ilişkisini az çok bilenler için onların ilişkisinin özeti niteliğindedir.

    13 - kafka'nın felice, milena ve dora olmak üzere üç ciddi ilişkisi olmuştur. ilk aşkı felice ile çalkantılı bir ilişkisi olmuş; onunla iki kere nişanlanmış ama bir türlü evlenememiştir. sonrasında evli bir kadın olan milena ile mektuplaşmaya başlamış ve bu mektuplaşma yıllar sürmüştür. son olarak ise bir bebek bakıcısı olan polonyalı dora ile nişanlanmıştır. dora ile birliktelikleri kafka'nın ölümüyle son bulmuştur.

    14 - ancak kafka'nın ölümünden sonra, gizli ilişkileri hakkında ortaya çok fena bir iddia atılmıştır. iddiayı dile getiren ise iki kere nişanlandığı kız arkadaşı felice'nin en yakın arkadaşı grete bloch'tur. kafka ve bloch'un uzun süre mektuplaştığı bir gerçek. ancak grete'ye göre, ilişkileri mektuplaşmanın çok ötesinde. kafka öldükten sonra, grete ondan bir çocuğu olduğu iddiasıyla edebiyat ve sanat dünyasını sarsmış. kafka gibi çekingen bir adamın, en yakın iki kız arkadaşı birden idare etmesi ve hatta birisinden çocuk sahibi olması, takdir edersiniz ki inanılması zor bir iddiadır. gerçi, bloch'un iddia ettiği çocuğu daha 1921'de ölmüş (yani kafka'dan da önce) ve üstelik kafka'nın bu çocuktan haberi bile olmamış. haliyle bu iddia ispatlanamadı ama ilişki yaşadıkları kuvvetle muhtemel. bu arada, kafka'nın çoğu yakını gibi (üç kızkardeşi, sevgilisi milena vb) grete de naziler tarafından kamplarda öldürülmüş.

    15 - kafka'nın dora ile ilişkisi gayet ciddiydi. hatta birlikte filistin'e yerleşip bir restoran açmayı bile düşünmüşler. iddialara göre, birlikte açacakları bu restoranda dora aşçı olacaktı, kafka ise baş garson! ancak kafka'nın verem nedeniyle ölmesi planlarını gerçekleştirmelerine engel olmuştur.

    16 - milena ile olan ilişkisi en sarsıcı ve derin olanıydı. milena, kafka'nın yapıtlarını çek diline çeviren kadındı. ama şüphesiz, kafka gibi bir dahinin aşık olduğu kadın bundan ibaret değildi. milena bir çevirmen, gazeteci, köşe yazarı, varoluşçu felsefeye inanan bir entelektüel ve anarşist ruhlu aktivist biridir. aynı zamanda onlarca kişiyi gestapo'nun elinden kurtaran bir kahramandır *. kafka ve milena, bu çeviriler vesilesiyle mektuplaşmaya başladılar. sonra bu mektuplaşmalar giderek aşka dönüştü. ama milena evli bir kadındı ve bu da aşklarını imkansız kılıyordu. üstelik milena ve kafka farklı şehirlerde yaşıyordu. işte bu umutsuz durum kafka'yı ciddi anlamda yıprattı. milena ve kafka, sadece üç kere buluşabildiler. zaten üçüncüsü kafka'nın mezarı başındaydı. zira milena'nın, kafka'nın ölümünden sonra mezarı başında günlerce beklediği iddia edilir. milena, onlarca kişiyi nazilerin elinden kurtarmasına rağmen kendisini kurtaramamış ve savaşın bitimine sadece bir yıl kala, 1944 yılında toplama kamplarında katledilmiştir. ama tarih, böylesi dolu dolu yaşayan kadın hakkında sadece "kafka'nın yasak aşkı" olarak bahseder.

    17 - şato adlı romanında, kimisi bürokrasinin ve büyük çoğunluk ise tanrının simgeleştirildiğini düşünür. ama başta felix guattari ve bruno shulz olmak üzere birçok kişi, bu romanın aslında milena olan ilişkisini simgelediğini iddia eder. kafka'nın milena ile olan ilişkisinin etkisinde böyle bir eser yazdığını düşünürler. bence bu iddialarda haklılık payı da mevcut. çünkü kafka da milena'ya bir türlü ulaşamaz.

    18 - evet, kafka belki en çok milena'yı sevmişti; ama tüm hayatı boyunca onu darma duman eden olay, felice ile ikinci kez nişanı bozmasıymış. ikilinin daha önce iki kere nişanlandığını söylemiştik. işte bu ikinci nişanlılık döneminde, 1917 aralık ayının sonunda iki nişanlı prag’da kesin olarak ayrılırlar. felice berlin’den, kafka da zürih’ten gelip prag’da buluşmuşlardır. 27 aralık'ta felice geri döner. felice'nin ayrılışından hemen sonra kafka, dostu max brod’un bürosuna gider kafka. brod şöyle anlatır bu olayı: "az önce trene kadar geçirmişti f.’yi. yüzü bembeyaz, sert ve gerilmişti. birdenbire ağlamaya başladı. bu onu ağlarken ilk görüşümdü. hiçbir zaman unutmayacağım bu sahneyi, yaşadıklarım arasında en korkunçlarından biridir bu sahne. çalıştığımız yer, toz toprak içinde, iğrenç mi iğrenç, kişisellik izi taşımayan resmi bir yerdi... kafka doğru bana, çalıştığım odaya gelmişti, mesai saatiydi. masamın yanında dilekçe sahipleri, emekliler, haklarında bir şikayet bulunan kişiler için konulmuş olan küçük koltuğa çöküverdi. ve hüngür hüngür ağladı orada. hıçkıra hıçkıra. 'böyle bir şeyin olması, ne korkunç değil mi?' dedi. yanaklarından süzülen gözyaşlarının ardı arkası kesilmiyordu; onu asla bir daha böylesine umarsız, böylesine kendini dağıtmış bir halde görmedim." kafka ise günlüğüne, "duygusuzun tekiyim ben... öyle bir haksızlık yaptım ki, bu yüzden zavallı kız işkence çekiyor, işkence aletini kullanan da benim" şeklinde bir not düşer.

    19 - kafka ile ilgili filmler, kitaplarından uyarlamalar, belgeseller:
    - şato : avrupa sinemasının yüz akı yönetmenlerinden olan haneke'nin şato romanını birebir uyarlaması. filmle ilgili kısa bir değerlendirme #23160796

    - kafka: steven soderbergh'ten muhteşem bir film. kafka'nın özellikle şato adlı romanı ve hayatının iç içe aktarıldığı bir biyografi. kafka'yı canlandıran jeremy irons olağanüstü.

    - dava - the trial : sinemanın en önemli yönetmenlerinden orson welles'ten estetik bir kafka uyarlaması. gerçi filmi çok da beğendiğim söylenemez ama sadece kafka ve welles gibi iki dahi bir araya gelirse nasıl bir iş çıkarın yanıtı için bile izlenir.

    brazil: aslında direkt bir kafka uyarlaması ya da biyografisi değil. hatta filmde kafka ile ilgili tek bir sözcük dahi geçmiyor. ancak bu film, kafka romanlarının atmosferini en iyi yansıttığını düşündüğüm sahneler içeriyor. sanırım kafka yaşayıp ta bu filmi izleseydi, bence başucu filmi bile yapardı. kafka bürokrasisinin daha iyi anlatıldığı bir başka film hatırlamıyorum. bir terry gilliam filmi.

    - franz kafka müzesi: kafkaesk atmosferin oldukça başarılı yansıtıldığı sıradışı bir müze. öyle bir müzedir ki, tarifi hakikaten de zor. prag'a yolu düşenlerin mutlaka uğramasını tavsiye ederim. ayrıca: #14933890

    - belgesel: kentler ve gölgeler - prag

    - animasyon: https://www.youtube.com/watch?v=d5g7hxznyro

    - 20- kafka'nın milena'ya yazdığı mektuplar, edebiyat tarihinin en önemli hazinelerinden biri sayılır. şimdi aşağıya paylaşacağım cümlelerin daha da anlamlı olabilmesi için, milena ve kafka'nın farklı şehirlerde yaşadıklarını; üstelik milena'nın evli bir kadın olduğunu hatırlamakta fayda var. işte uzak mesafe ilişkisi, imkansız aşk ve aşkın bizatihi kendisi üstüne yazılmış en dokunaklı cümleler:

    - "ah milena! denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz. boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir"

    - "bak milena, seni çok seviyorum diyorum ama sanırım gerçek sevgi bu değil; sen bir bıçaksın ve ben de o bıçakla durmadan içimi deşiyorum dersem belki gerçek sevgiyi anlatmış olurum."

    - "sanki haftalar boyunca ara vermeksizin bir çiviyi taşa çakmakla görevliymişim gibi... üstelik işçi de benim çivi de."

    - "gelme. bir gün gerçekten ihtiyacım olduğunda ve senden gelmeni istediğimde, hemen geleceğin umudu kalsın bende. ama şimdi gelmesen daha iyi, çünkü yine gitmek zorunda kalacaksın"

    - "yanımda yürüyordun milena. düşünsene, yanımda yürümüştün! " * * *

    - "evet seviyorum seni anlayışı kıt kız, için rahat etti mi? koca deniz, dibindeki küçücük taşı nasıl sararsa, benim de sevgim öylesine yığılıyor senin üstüne. tanrı isterse, bir gün o küçük taş ben olurum"

    - ''ve şimdi milena sen de bana sırt çeviriyorsun! bu uzun sürmez biliyorum; ama bak, insan kalbi atmadan uzun süre dayanamaz ve sen sırt çevirdiğin sürece o kalp nasıl atar!''

    - "ve sen gelmiyorsun, çünkü gelmeye kendin ihtiyaç duyana kadar bekliyorsun."
    ..............................................................................................................................................
    - yararlanılan başlıca kaynaklar ve türkçede kafka biyografileri:
    - kafka - minör bir edebiyat için: yazan gilles deleuze ve felix guattari, yapı kredi yayınları, 2000
    - franz kafka'nın 65 düşü: yazan felix guattari, monokl yayınları, 2012
    - franz kafka - boyun eğmeyen hayalperest : yazan michael löwy, versus kitap, 2008
    - kafka ile söyleşiler - yazan gustav janouch, cem yayınevi, 1994
    - kafka - yazan klaus wagenbach, alan yayıncılık, 1984
    - franz kafka - yazan ernst fisher, bfs yayınları, 1985
    - kafka - karar ve kavrama yılları- yazan - reiner stach, sel yayıncılık, 2013
    - kafka'yı kullanma kılavuzu: yazan orhan tuncay, nokta kitap, 2012
    - milena'ya mektuplar - say yayınları, 2015
    - roman sanatı, yazan milen kundera, afa yayıncılık, 1989
    - çağdaş gerçekçiliğin anlamı - yazan georg lukacs, payel yayınevi, 1986
    - çağdaş alman edebiyatı - yazan gürsel aytaç, gündoğan yayınevi, 1994
    - çağdaş fransız edebiyatı eleştiri seçkisi, hazırlayan tuna erdem, kültür bakanlığı yayınları, 2001
    - türk dili dergisi roman özel sayısı 2, türk dil kurumu, 1964
    - büyük yazarlar : hazırlayan ihsan akay, varlık yayınları, 1959
    - büyük yazarların gizli hayatları: yazan robert schnakenberg, bkz yayıncılık, 2010

    edit: superbi nickli değerli badimden kafka ile ilgili film önerisi: https://vimeo.com/10947114

  • 39. kadınların hiç seksapelli iç çamaşırı giymemesi

  • 40. sarhoş olunduğunun anlaşıldığı an

    - karsı maşada ki kızlar bizi mi keşiyo harun?
    + abi karşı masadakiler erkek.. kalkalım artık?
    - kızlara meyve gönder harun..
    + hesap lütfen...

  • 41. kedinin tırnaklarını aldırmak

    sagir bir kedim var. duymadigi icin durduk yere aniden bismillah ceken dedeler gibi surekli tedirgin. dedim ulan tirnaklarini aldiralim mi?

    yumurtaliklari aldirdiniz, kulaklar zaten bozuk, sizin zihniyetinizi sikeyim der gibi bakti suratima 2 dakika.

    en son babama daha genc gorunursun diyerek biyiklarini kestirdiydik da ayni sekilde baktiydi.

  • 42. yamuk 2 li olmasaydın olmazdık afişi

    ilk okuduğumda, "yamuk ikili" adında bir polisiye komedi filmden bahsediliyor sandığım betimleme.

  • 43. ayhan sicimoğlu

    fransa st. tropez'de, milyon dolarlık teknede yıllanmış fransız şarabı içerken bismillahirrahmanirrahim demişliği vardır. hiç bişey yapmasın sadece besmele çeksin yine güldürür.

  • 44. beşiktaş

    37 yaşına merdiven dayamış bir fenerbahçeliyim. gezi sürecinden sonra beşiktaş'a, çarşı'ya duyduğum sevgi bir kat daha arttı.

    burada çaresizce fenerbahçeli, galatasaraylı arkadaşların yazdıklarına laf yetiştirmeye çalışan, süngüsü düşmüş, mahsun beşiktaş taraftarı görüntüsü beni gerçekten güldürüyor. demek ki gerçekten bazı şeyleri kavramak için okumak yetmiyor, o dönemi yaşamış olmak, o dönemin ruhunu içine çekmiş olmak lazım.

    bakın arkadaşlar, bugün, (eğer öyle bir şey varsa) türkiye futboluna ölüp biten bir adam değilim ama küçükken fanatik bir fenerbahçeliydim ve galatasaray'a kaybettiğimizde (evet oluyordu ara sıra =)) ağladığım günleri hatırlarım. şimdi burada fanatizmle kendinden geçen genç, yetişkin insanları görünce o çocuk ruhunu terk edemediklerini ya da terk etmek istemediklerini görüyorum. garibime gidiyor doğrusu.

    neyse, konuya dönelim. hani o recep, metin, ali, feyyaz, rıza dönemleri var ya beşiktaş'ın. o dönem kıskançlıktan çatlıyorduk hepimiz. beşiktaş bir şekilde kazanıyordu hep. sahalarda fırtına gibi esiyordu, rakiplerinin taraftarlarını az efkara boğmadı. 2-3 yıl boyunca hiç yenilmediği zamanlar oldu beşiktaş'ın yanlış hatırlamıyorsam. deli gibi gıcık oluyordum beşiktaş'a. sürekli şampiyon oluyordu, futbolu o dönemin en iyisiydi birinci ligde (o zaman süperlig falan yoktu, süperlig birinci ligdi).

    ne diyor bu adam diyorsunuz belki. bakın her şeyde olduğu gibi futbolda da döngüler vardır. beşiktaş da bugün o döngünün tepe noktasına çıkıyor yavaş yavaş. burada size "yine üçüncü olacaksınız" diye takılan insanları da bu işin cilvesi olarak görün, kendi tarihinizi unutmayın, küçümsemeyin.

    kendi adıma konuşayım. aziz yıldırım fenerbahçe'ye zamanında tesisleşme açısından iyi bir şeyler yaptı evet. ama türkiye futbolundaki bu iğrenç düşmanlıkta en çok harcı da maalesef kendisi döktü. bundan bir fenerbahçeli olarak ancak üzüntü duyuyorum. rıdvan'la metin'in, aykut'la rıza'nın maç öncesinde kucaklaştığı, maç sonrasında birbirlerine formalarını verdiği o çocukluk günlerimi inanın çok özlüyorum.

  • 45. çok güzel bir kızın türbana girmesi

    kendi tercihidir. başının açık olması kadar normaldir.

  • 46. entry hırsızları

    ulan bu sözlükte herkes binlerce farklı konu için aynı şeyi yazıyor:

    (bkz: derdini sikeyim butonu)

    bu da mı hırsızlık?

  • 47. israil hayom gazetesinde çıkan erdoğan karikatürü

    elin oğlunun türkiye'ye değil tayyip'e laf soktuğu karikatür. orospu çocukları bunu bi anlasın hele. ananızın amından da o çıkardı sizi di mi, amk çomarları.

  • 48. spacex

    azimle başarıya ulaşan şirket. kaç kere yaptıkları iniş patlamalarını izleyip hadi lan az kaldı başarıcaksınız diyordum içimden. bugüne nasipmiş. helal olsun.

    örnek başarısızlıklar:

    https://www.youtube.com/watch?v=bhmszc1crr0

    https://www.youtube.com/watch?v=vmjk_v5wrzw

    https://www.youtube.com/watch?v=rmatcqepleq

    başardıkları şeyin ne kadar önemli olduğunu anneye anlatır gibi anlatırsak,

    her sabah koşu yaptığınızı ve koşu için çok pahalı bir spor ayakkabınız olduğunu düşünün. ve her koşudan sonra da ayakkabıyı çöpe atıp ertesi gün tekrar ayakkabı almanız gerekiyor. işte bu adamlar koşu sonrası çöpe atılmayacak ve tekrar tekrar kullanılabilecek ayakkabıyı geliştirdiler.

    bilim bütçe gerektiriyor. çok para yakıyor kısaca. bu sene değil de anca belki 15-20 sene sonraya mars'a gidebilecek olmamızın sebebi malesef teknolojiden yetersizliğinden çok yeterli bütçenin olmaması ile alakalı. nasa zar zor abd'den bütçe koparabiliyor. eğer abd savunma sanayisine yaptığı bütçenin yarısını nasaya veriyor olsa biz 1980'li yıllarda mars'a ayak basmış, hatta şu an koloniler bile kurmuş olurduk. teorik olarak çoğu şeyi aşabilir durumdayız çünkü. sadece planlama, lojistik gibi yüklü paralar gerektiren şeyler için yeterli bütçe ayrılması gerekiyor. ay'a gitmekten çok çok daha pahalı bir şey mars'a ayak basmak.

    işte burda da spacex'in bugünkü tarihi başarısı ekonomi yönünden devrim yaparak ortaya çıkıyor. tekrar kullanılabilir booster'lar sayesinde uzaya yapılan yük getir götür işleri çok daha ucuzlayacak ve her fırlatmada tekrar tekrar sıfır rokete harcanıcak para bu sefer diğer alanlara yatırılabilecek. bugün adamlar bunun mümkün olduğunu kanlı canlı ortaya koydular.

    yani adamlar tarih yazıyor demek hiç de yanlış olmaz.

    edit: rakamsal konuşursak 1 tane roketi sıfırdan üretmek 16 milyon dolara mal olurken, kullanılmış bir roketi tekrar yakıtla doldurmak 200 bin dolara mal oluyor. elbette gidip gelmiş roketi tekrar doldurup fırlatmayacaklar, elden kontrolden geçmesi gerekecek ve bunun için de bir maliyet olacak ama bu maliyet şimdilik belli olmasa da yüksek olmayacaktır diye düşünüyorum. 16 milyona nazaran çok çok daha az olacağı kesin diyebiliriz. %50 oranında daha ucuzlayacağı söyleniyor ki bu kaba bir istatistik, bence biraz daha geliştirme ile %70-80 lere çıkabilir bu oran.

  • 49. osmanlıspor

    osmanlı devleti'nin, ikincisi son ve nihai olacak şekilde, iki defa yıkıldığı şehirde * * kurulmuş,

    osmanlı devletinin en büyük düşmanlarından bizans'ın bayrağını * kendisine renk olarak seçmiş,

    osmanlı devleti tarafından kanlı bir şekilde tasfiye edilen teşkilatın ismini * taraftar topluluğuna vermiş,

    tarih bilgisinden yoksun insanların yarattığı, ucube spor kulübü.

  • 50. ne yapıyorum lan ben burada hissi

    bir arkadaşımla bara gitmiştik. inceden demleniyoruz. onun eski iş yerinden bir kız arkadaş geldi sonra yanında başka bir kızla. ben kızları tanımıyorum. tanıştık. sohbet koyulaştı. sonra kıza bir telefon geldi. kız ağlamaya başladı. hesabı ödeyip apar topar kalktık ve karşıyaka sahiline doğru gidip çimlerde oturduk. ama kız nasıl ağlıyor anlatamam. sanki anası babası ölmüş gibi. neden ya neden gibi şeyler söylüyor. kızı sakinleştirmeye çalışıyorlar. nahide'ye gidelim dedi diğer kız. who the fuck is nahide? dedim içimden. kızı aldık karşıyaka'nın ara sokaklarından birine girdik. tırım tırım apartmanı arıyoruz. meğer nahide taşınmış amk. neyse bulduk biz evi, nahide'yi aradılar tarif etti. nahide'nin evi de görmeniz lazım. öğrenci evi gerçi çok bir beklentim yoktu ama insan sırf görüntü olsun diye eşya falan koyar.

    nahide'nin evinde kendisiyle beraber üç kız daha var. etti mi sana beş kız iki erkek. ama ben kimseyi tanımıyorum. kız sinir krizleri geçiriyor. bir yerler aranıyor telefonla, millet sağa sola koşturuyor, ilaç getirenler, kızın üstünü değiştirmeye çalışanlar, doktor arkadaşından yardım isteyenler ev karıştı resmen. sonra kapı çalındı iki tane genç erkek geldi. biri kızın sevgilisiymiş. o girdi yanına. bir şeyler konuştular. ben de geçtim bir kösede duvara dayandım sigara içiyorum. zaten oturacak yer yok. karakola düşmüş de sorgu bekliyor gibiyiz. sonra kapı bir daha çalındı bu sefer üç erkek iki kız geldiler. biri kızın kardeşiymiş diğeri de sevgilisi. diğer ikisini tanımam etmem gerçi ben o gün oradaki kimseyi tanımıyordum. ev tribüne döndü. mahşeri bir kalabalık. kız tekrar çıldırdı bağırışları feryatları odayı aşıp gidiyor. bir kapı zili daha, yan komşuymuş. beynimizi sittiniz gece gece diyor. hasta diyorla ama adam anlamıyor. bir kapı daha bu sefer polis. bir kapı zili daha bu sefer ambulans. evin içinde eyersiz atlar gibi koşuşturuyor herkes. o koşuşturmanın içinde ben marla singer sakinliğiyle sigara içiyorum. sonra milleti yararak geçtim ve göt kadar balkona çıkıp gökyüzüne baktım ve kendi kendime dedim ki ; jamiryo! yok lan öyle demedim. ne işim var amk benim burada dedim. altı üstü iki bira içecektim.