stevemcqueen20
profili

  • kara delikten sinyal alınması

    konu ile ilgili yazmayacağım lütfen kusuruma bakmayın. ama bir sorum olacak? böyle sansasyonel başlıklara entry girerken niye herkes stand up'ına gülünmeyen adam gibi espri yapmak zorunda hissediyor, vallahi en çok bunu merak ediyorum. etrafınızda size gaz veren eheheh hacı çok komik adamsın sen diyen birileri mi var olm, bu nası bi sefalet lan?

  • istanbul'da ev kiraları

    "üzgünüm, paranız yetmiyorsa burada yaşamayın o zaman" diyenlerin en fazla iki kuşak öncesi köyde eşek sikmiyorsa adam değilim. 7 kuşaktır oturduğum şehirden bu yağmacı, yetmişli yıllarda boş bulduğu yere gecekondu dikip, imar aflarıyla sebepsiz zenginleşen orospu çocukları yüzünden başka şehre taşınacağım demek.

    kasabalılık böyle bir şey işte, içinde arkası bomboş bir kibir barındırıyor. bu kibrin de temeli, ne yaparsa yapsın asla şehirli olamayacağını bilmesi. bu yüzden nefret ediyor şehirliden de, şehirden de...

    bu yüzden sağa sola yaptığı çirkin binalardan rahatsız değil, bu yüzden metropole kendisiyle beraber getirdiği iki yüzlü ahlaktan rahatsız değil. biliyor ki bu rezil değerler, geçmişten bugüne şehirde yaşayanları rahatsız edecek. bundan gizli gizli kıvanç duyuyor, ben kazandım diyor. yıllarca ben yarak gibi hayat sürerken, babamla zorla evlendirilen kuzenine anne derken, sizin yerinizde olmayı hayal ettim, bakın şimdi buradayım ve sizin hem mutlu hayatınızı hem de ananızı sikeceğim, bu şehri yok edeceğim. bunu da ahlakçı, maneviyatçı, leş kokan bir dilin arkasına gizlenerek yapacağım. düşmanınızın sizi nerden vurduğunu anlayamayacaksınız bile.

    kasabalılar şehri ele geçirmiştir, buna çanak tutan tüm sağ iktidarlar, cumhuriyetçilere elitist falan diyerek bir de bu kesimin nefretini pompalamışlardır. halbuki ailemden biliyorum, elli yüz sene önce nasıl fakirlik içinde yaşadıklarını. elitist dedikleri insanların tek derdi medeniyetti, bir arada yaşama kültürüydü, bunu görmezden geldiler, ne kadar güzel şehrimiz varsa hepsini yağmalattılar.

    köylüleri ve kasabalıları zihnen iğdiş etmedikçe, metropollerin üzerinden bu çorap kokusu, bu aç insanların etrafa gururla yaydığı bok böceği ossuruğuna benzeyen ağız kokusu gitmez. yaşadıkça her yerde bu çirkin kokuyu duyacağız. açlıkla harmanlanmış, üç günlük yıkanmamış çoraplar hayatımızı sikecek. ağ kısmı on gün üst üste giyilmekten parlamış polyester pantolonların taşak kokan kısımlarını burnumuza zorla tutacaklar.

    buna karşı direnebildiğimiz yere kadar direneceğiz. sonra da afganı, pakisi, surisi gelip bu kasabalıları sikecek, o zaman anlayacaklar medeniyete aslında ne kadar ihtiyaçları olduğunu. o zaman anlayacaklar, şehirlerden zamanında kovdukları ermenilere, yahudilere, rumlara aslında ne kadar ihtiyaçları olduğunu. her mahalleye gereksizce diktikleri çirkin mimarili, dış cephesi sadece sıvalı camiler de kurtaramayacak onları, din kardeşleri orada bulacak hepsini. sonları öyle gelecek, olan da bizlere olacak.

  • kadınlar neden efendi erkeği sevmez

    geceyarısı otuzbircileri yine kadınlar hakkında atıp tutuyo :)

  • 29 kasım 2022 arçelik'in ghosting rezaleti

    eğer yazıyı okuduysanız, entry sahibinin aşırı gıcık, uyuz, on metre yanına dahi yaklaşmak istemeyeceğiniz tipte biri olduğu o kadar belli ki.

    yazık ya bize böyle insanlarla birlikte yaşayıp nefes almaya çalışıyoruz. bir yanda hırsızı, katili, tecavüzcüsü, diğer yanda böyle ghosting falan yazan, dolabı değiştiği halde ne istediği belli olmayan, derdini uzun uzun yazanlar.

    çok merak ediyorum sizleri nasıl insanlar büyüttü mesela, ya da çocukluğunuzda nasıl travmalar yaşadınız. zira hiçbir insan kendi kendine böyle bir model olamaz. bu mümkün değil.

  • 12 kasım 2022 fenerbahçe giresunspor maçı

    arkadaşlar çok önemli. şu anda kadıköy tarafındayım. maça gitmek istiyorum. yüzde doksan engelli raporum var. tek gözüm yüzde altmış görmüyor. ayaklarımdan birinde 7 tane parmak var. ayrıca 38 yaşında ve bekarım. kısır raporum da var. yani soyumu devam ettirme şansım yok. o yüzden soyumun son temsilcisi olarak ölmeden jesus fenerbahçesini stadyumda izlemeyi çok istiyorum. eğer gişe fiyatının altında ya da gişe fiyatında bilet bulabilirsem, bileti alacağım adam ibneyse götümü de siktirebilirim. dilenci değilim, sadece şükrü saraçoğlu kombine transferi diye bir başlık varken buraya yazan katıksız ve aptal bir orospu çocuğuyum.

  • çaylak referans listesi

    değerli çaylaklar,

    evet @kanzuk (doğru yazdım di mi???) doğru söylüyor; sözlükte referans sistemi olduğu bir gerçek, ben de zamanında bir iki kişi aldırmıştım. ama son yıllarda bu geleneğin bittiğini sanıyordum. fakat hala devam ediyormuş.

    şimdi sizlerden ricam, bana on adet entry göndermeniz, eğer beğenirsem ben de sizleri burada refere edeceğim yazar olabilir, olamaz diye. sonuçta on beş yıllık yazarım, sözlüğe verdiğim emekleri özet olarak şu entry de görebilirsiniz;

    (bkz: #8986163)

    başlığın altına diğer eski yazarlar da entry girebilir ve kendi çaylaklarını refere edebilirler.

    sahibimiz kanzuk da onaylarsa yazar olabilirsiniz. tabi bunun için başlıca şartlarımız sadece bazı kişilerle polemiğe girmeyeceksiniz, bu kadar basit işte sözlük yazarı olmak, üç sene beş sene niye bekliyorsunuz ki?

    yolumuz açık olsun.

    mail adresimi veriyorum: sitivmakkuineksisozluk@gmail.com

    edit: arkadaşlar çaylak yapılmışım, sözlüğünüzü ne yapmanız gerektiği ile ilgili ayrıca yazacağım. ben söz verdiğim gibi referans olacağım kişilerin niklerini şuraya bırakayım. madem böyle bir hak var herkes faydalansın değil mi ama.

    ayrıca şu tweet'i twitter'da da rtlerseniz daha çok kişiye ulaşalım.

    https://twitter.com/…sen/status/1313481481034043393

    buyrun referans listem:

    kafirimam13
    ilgicekicibirnickbulmaliyim
    tik tak tak
    neededd
    ruloperde
    arafınçatıkatında kahve içen hatun
    erdem6321
    duyulmamisyazar
    optimist hatun
    dikkatkirilabilirim
    altasortman
    girmizi tuborg
    lonelysamurai
    bartininkalkanimeshur
    bombaetkisi
    speirs
    yekomic
    asiari
    chackal1
    jean jacques habibullah
    myga
    judger90
    zikvargel
    ayasinyldz
    gecelerin golgesi
    cerevs
    icic be
    ugur bocegi gorunumlu bok bocegi
    ilahisarap
    eskikafalar
    stonewall
    timurunkaplumbagasi
    yayeteryayeter
    3kurusetmezadam
    atini seven hizli kovboy
    enigmatic feeling
    rihirem
    cavobomaye
    nick kalmamis alamadim
    alpaycelik
    johnnashhoca
    necropz

    ***reklam***

    bunlar da kitaplarım https://www.inkilap.com/…oksen-18460?tedarikci=3943

    ***reklam***

    ahahhaah madem lanetliyim, it gibi de reklam yaparım ne var tutmuş başlık aq. :)

  • darüşşafaka'ya evimizi neden bağışlamamalıyız

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    üst edit (1): darüşşafaka'dan aradılar, bir kaç alternatif plan üzerinde mutabakata varmaya çalışıyoruz. akşama kesinleşir ve ben buraya geniş bir açıklama yazarım.

    (2) evet, yukarda dediğim gibi açıklamayı şimdi yazabilirim, gün içinde darüşşafaka'dan burçak hanım tarafından arandım, kendisi akrabama kira yardımının yapılacağını daha önceden söylediklerini ifade etti. ben üç aydır akrabamla bire bir beraberim ve açıkçası bunu duymadım, muhtemelen daha önce söylendi. ancak ben kendilerine 18 mart tarihinde mesaj attığımı, fakat bana olumu ya da olumsuz bir geri dönüş olmadığını ifade ettim. kendisi kibar bir dille bunun bir iletişim kazası olduğunu, konu hakkında ellerinden geleni yapacaklarını, bağışçılarını mağdur etmeyeceklerini, kira yardımı yapılacağını, ya da kurumun kendi evlerinden birinde ev yapılana kadar bağışçının oturabileceğini söyledi.

    akşam ise darüşşafaka emlak biriminden levent bey ve ebru hanım geldiler, bizde bir süre oturduk konuştuk, mailde yazdıklarımın aynısını , noktasına virgülüne dokunmadan kendilerine söyledim. buna karşılık kendileri de yine akrabama ev boşaltılmadan önce kira yardımı yapılacağını söylediklerini ifade ettiler. sonra hep beraber bizden çıktık ve darüşşafaka'ya ait bir iki eve baktık, çok ilgili, kibar ve yardımseverlerdi. muhtemelen yarın yakınlarımdaki bir ev için nihai kararı vereceğiz.

    bir iletişim kazası olduğu belli, hiçbir kurumu karalama amacım yoktu, kimsenin malına mülküne konma, üzerime alamadığımdan dolayı hırs yapıp "acaba?" güdüsüyle kamuoyu oluşturma niyetim de yoktu. tek dileğim, akrabamın hakkı olan yardıma kavuşmasıydı, onu da hem sizlerin verdiği destek, hem de darüşşafaka'nın iyi niyetiyle çözdük. emeği geçen herkese teşekkürler. son olarak başlık altında hakaret eden, içindeki fesatı fırsat bu fırsattır diyerek gün yüzüne çıkaran garip insanları da vicdanlarına havale ediyorum.

    (3) konu ile ilgili darüşşafaka'nın açıklaması: (bkz: #91419295)
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    yazıya şu şekil başlamak en doğrusu olacak sanırım; ben dahil, hiç kimsenin darüşşafaka hakkında olumsuz bir görüşü olamaz değil mi? yani işin normali, olması gerekeni bu… darüşşafaka; hayırseverlerin bağışları ile ayakta duran, annesi veya babası olmayan öğrencileri okutan bir hayır kurumu. bunu herkes bilir…

    ancak şimdi size anlatacaklarım sonrasında mevcut görüşünüz biraz değişebilir, fakat baştan uyarayım, bu olayda darüşşafaka’nın hukuksal olarak yaptığı tek bir yanlış yok. yapılan her şey kitabına uygun. zaten ben de tam bu yüzden kendilerini dava etmek yerine bu yazıyı yazıyorum.

    olay bizzat benim ailemin başımdan geçiyor, ancak rencide etmemek için ismini vermeyeceğim, bir aile büyüğümüz var, uzaktan akrabamız fakat benim üzerinde emeği çoktur. 87 yaşında kendisi. benden başka çoluğu çocuğu, ya da başka bir akrabası yok.

    benim hatalarımdan, hayat gailesine kapılmamdan, iş hayatından ve ardına aslında hiç de sığınılmayacak bahanelerimden dolayı uzunca bir süredir görüşmüyorduk kendisiyle. iki ay önce beni aradı, telefonda uzun uzun konuştuk, çok üzüldüm sesini duyunca “bitsin artık bu kırgınlık” diyerek elimde bir buket çiçekle kapısına gittim, sarıldık, hasret giderdik.

    uzatmayayım, evi kentsel dönüşüme girmiş, yıkılıyormuş. “onur, bana bir ev bulalım” dedi, dedim ki “bulalım, kira yardımı ne kadar veriyor müteahhit, belediyeden de alırız yardım, evin yapılana kadar buluruz sana bir ev.” bu arada kendisinin maaşı var ama ancak gıda ve faturalara yetiyor, başka bir kirayı mümkün değil ödeyemez. “ben evi darüşşafaka’ya bağışladım beş sene önce” dedi. “tamam” dedim “o zaman orayı arayayım, seni orada bırakacak değiller herhalde, bir sorayım ver bana telefonunu.” aldım telefonu, oradan bir kadınla konuştum, “ben konuyu bilmiyorum, öğrenip size haber veririm.” dedi. sonuşta bağışçı, illa ki mağdur etmezler kendisini diye düşünüyorum.

    bir hafta bekledim, sadece kendisi kaldı artık apartmanda, gidecek başka yeri yok, ev bulamıyoruz, huzurevine zaten gitmez, istemiyor, ki istese bile maaşı en kötü yere bile yetmez, ben bir daha aradım darüşşafaka’daki bu kişiyi. bu sefer bana telefonda “hayırdır?” diye saçma bir çıkış yaptı, aslında onlar da haklı, millet akrabaları evi bağışlayınca hemen şahin kesiliyordur, o an akıllarına geliyordur akraba oldukları falan, herkes bir anda melek oluyordur. yine de hiç istifimi bozmadan,”ne oldu bizim kira yardımı, cevap bekliyordum sizden” dedim. bu sefer “bizim öyle bir uygulamamız yok, zaten ben yetkili değilim” cevabı geldi.

    süre kısıtlıydı zaten, apartman yıkılacaktı artık, ben yanıma aldım kendisini. ortada bırakacak halim yok ya. bu arada ev darüşşafaka’nın üstüne olduğu için belediyeden dahi kira yardımı alamıyoruz, yani ben olmasam, ortada kalacak 87 yaşında kadın, sefil olacak. halbuki o bağışı yapmasa, başka bir yaşlılar evinde mis gibi rahat bir yaşlılık sürmesi gayet de mümkündü o bağışla…

    neyse, mail attım darüşşafaka’ya bu sefer, durumu anlattım, dedim ki bakın bağışçınız ortada kaldı, size evi bağışlarken “yaşlılığımda bakılırım” diye düşünmüş, ama şu anda gidecek hiçbir yeri yok, evi kendisinden bağış olarak almışsınız ama ondan sonra ortada yoksunuz, rezidanslarınızda kalmasına müsaade etmiyorsunuz (800.000 tl’lik taşınmaz bağışlanması gerekiyormuş sanırım, internet sitelerinde bu tutar belirtilmiyor) bari evi yeniden yapılana kadar (intifa hakkı neyse ki akrabamda) rezidanslarınızda kalmasına müsade edin, kızıltoprak’ta ev zaten, yapıldıktan sonra hemen hemen o değerde olacak diye.

    oradan bir cevap geldi bir gün sonra, şöyle diyor; “onur bey, konu benim yetki alanımda değil, mailinizi bağış birimimize ilettim, en kısa sürede sizinle irtibata geçecekler”

    tabi ki kimse irtibata geçmedi benimle. bu süre zarfında bir sürü avukatla görüştüm, evi geri alalım, başka bir yere bağışlayalım, kadın burada sefil olmasın, her gün “size yük oldum” diye karşımda kendi kendini yiyor. evinden ayrı kalmış zaten, ne zaman yapılacak diye saatte bir soruyor, o kadar zor ki durumu…

    avukatların dediği şu; sözleşme yapmışlardır ve hepsini tek tek söylemişlerdir kendisine, darüşşafaka akrabanızın taleplerinin hiçbirini yapmaya mecbur değil, evi karşılıksız bağışladı ve olay bitti, bundan sonra hiçbir şey yapamaz.

    evet, haklılar, hiçbir şey yapamayız, ne ben yapabilirim, ne de evi bağışlayan kendisi, artık imzalar atılmış, satış sırasında akıl sağlığı raporu falan alınmış, muhtemelen yapılan sözleşmede “size bakmayacağız” maddesi de vardır. bana göre -beş yıl önce- koskoca darüşşafaka’nın, yaptığı bağıştan sonra bakıma muhtaç olacağı belli olan kimsesiz 82 yaşındaki bir kadının bağışını kabul etmesi asla etik değildir. tekrar ediyorum, hukuksal olarak en ufak bir kusurları yoktur, ama etik olarak korkunç bir vicdansızlıkla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

    işte bence bu yüzden evimizi darüşşafaka’ya bağışlamamalıyız. çünkü yaşadıklarımdan, gördüklerimden yola çıkarak; bu kurum, annesi ya da babası olmayan çocukları okutan bir hayır kurumu olmasının yanı sıra, 82 yaşında kendilerine ev bağışlayan bir bağışçısının 87 yaşında ortada kalmasına göz yuman, onu en azından evi yapılana kadar bile rezidanslarına kabul etmeyen ve bağışçısıyla hiçbir şekilde iletişim kurmayan bir kurumdur. bunun benim ahlaki ve vicdani kıstaslarıma göre savunulacak tek bir yanı yoktur.

    düşünün, 2014 yılında evinizi bağışlamışsınız, ev 2019 yılında kentsel dönüşüme giriyor, apartmandaki herkes gidiyor, sadece akrabam kalıyor ve müteahhit artık telefon ediyor akrabama, evi boşaltın yıkılacak diye, ve bu süreçte darüşşafaka bir kez bile “ne yapacaksınız? nerede kalacaksınız bu sürede?” diye aramıyor bir kere bile aramıyor bağışçısını, halbuki evin yıkımı için imzaları atan kat maliki kendisi, umrunda bile değil, o kadın ne yapacak, nereye gidecek, bağışı aldı ya tamam bitti iş. inanılacak bir vicdansızlık değil bu.

    söyleyeceklerim bu kadar, tekrar ediyorum, hukuksal olarak hiçbir girişimim olmayacaktır, ama darüşşafaka’nın bağışçısına reva gördüğü bu etik dışı uygulamasını da herkese duyurmak benim insanlık görevimdir.

    edit: arkadaşlar bazı yazarlar olayı yanlış anlamış, bir iki tane sıkıntılı entry okudum, cevaben şuraya bırakayım. öncelikle malk, mülk, taşınmazın iadesi gibi bir talebim/niyetim olmadı, olmayacak da. muhakkak dünyanın en mükemmel insanı değilim ama filmlerdeki miras yedi akrabalar ile kendimi ayrı tutabilecek kadar da vicdanım var çok şükür. benim şu anda tek derdim 87 yaşındaki bir bağışçının verdiği bağışın karşılığında, düşkün bir hale geldiğinde ya da çok yaşlandığında, kendisine bağış yaptığı kurum tarafından bakılacağını zannetmesi ve bu beklentisinin karşılanmaması ile ilgili.

    o yaştaki bir insanın ihtiyaç duyacağı bakımı elimden geldiğince yapıyorum ama bu tabi ki sınırlı oluyor, vicdanım bu yönden rahatsız. ikincisi zaten -ki değinilmiş bu konuya- o yaşta insanların alışkanlıkları var, kırk yıldır oturduğu evden ayrı kalması zaten ayrı bir üzüntü vermiş kendisine, ben ilk duyduğumda "bize gel" dedim kabul etmedi, uygun kiralı ev aradık iki hafta boyunca. zorla bizde misafir ediyorum desem yeridir. lütfen içinizdeki kötülüğü fesatlığı yazılarınıza yansıtmayın.

    talebimiz oldukça net; evi yapılana kadar ve bence yapıldıktan sonra -ki inşaat bittiğinde dairenin güncel değeri rezidans için istenen bağış miktarının üstünde oluyor- akrabamın bakımının sağlanması. benim aklım, bugüne kadar öğrendiğim bildiğim insani değerler bunun doğru olduğunu söylüyor.

    edit 2: arkadaşlar bazı arkadaşlar sinirle küfür ediyor, bunu lütfen yapmayın başınız ağrır. belki şu başlık bile kurumsal kimliğe zarar vermekten benim başımı ağrıtır ama lütfen hakaret etmeden ifade edin görüşlerinizi, zira konu hassas. zaten hukuk karşısında haksızız, bir de daha da çok haksız duruma düşmeyelim.

    edit3: kira yardımı konusuna açıklık getireyim, bundan iki üç yl öncesine kadar müteahhitler devletten ayrı olarak kentsel dönüşüme giren evlerin sahiplerine kira yardımı yapıyorlardı, ancak daha sonra ekonomik kriz nedeniyle bu yardım rafa kalktı. sadece belediye aylık 950 tl yardım yapıyor o da beş ay. ancak bu yardımı da alamıyoruz, darüşşafaka da alamıyor, çünkü üzerine bir çok taşınmaz olduğu için devlet "sana sadece bir taşınmaz için yardım yaparım" diyormuş. yani darüşşafaka'nın aldığı/alacağı kira yardımını bize yansıtmaması diye bir şey yok. zaten başından beri yazıyorum, hukuksal anlamda darüşşafaka'nın hiçbir kusuru yok, o yüzden bu yazıyı yazdım diye. hukuksal olarak kusurlu olsa açarım davayı, buradaki sorun tamamen etik. diyorum ki; benim başıma böyle bir olay geldi, bunları ben gördüm yaşadım, ben yaşlandığımda eğer taşınmazım varsa ve bunu bağışlamak niyetindeysem bu kurum darüşşafaka olmaz. sizin de bilginiz olsun.

    edit4: bazı arkadaşlar iki entrym olmasına takılmışlar, internette kimliği gizli birisi değilim, başlığıma tıkladıktan on on beş saniye sonra tüm sosyal medya hesaplarına ulaşmanız olası. 14 -15 yıldır sözlükteyim bilginiz olsun.

  • 14 nisan 2019 fenerbahçe galatasaray maçı

    galatasaray fener'i en son kadıköy'de yendiğinde, burada yazan bazı bebelerin babası annesini tanımıyordu bile.

    ona göre yazın.

  • 27 ağustos 2017 vatan şaşmaz'ın öldürülmesi

    merhaba. bir üst entrydeki şiyirden daha kötü bir şiyir bu yaşıma kadar gerçekten okumadım.

  • rıdvan dilmen

    1990 yılıydı sanırım, üniversiteyi kazanamamıştım tabi; zaten öyle bir öğrencilikle kazanamamam çok normaldi, kimse üzülmedi, kimse şaşırmadı ve ben dayımın yanında işe başladım.

    iş dediğim de, dayımın tekstil atölyesi var, ben de orada getir götüre bakıyorum. “onur üç numara sünger al. onur, kesimhaneden şunu getir, onur cuma günü tahsilata çık”

    ne bir kız arkadaşım var hayatımda, ne de en ufak bir umudum.

    fenerbahçe haricinde…

    bir sene önce de fenerbahçe 103 golle şampiyon olmuş, içerdeki her maçına gitmişim, rıdvan bir top oynuyor, görmeniz lazım, anlatsam inanmazsınız.

    fakat o sezona pek iyi başlamadık. neyse, bir pazar günü, belki de cumartesi, fener trabzon deplasmanında, ben de işteyim, dayımla havlu kesiyoruz, bizden başka kimse yok atölyede. ben sigara içme bahanesiyle dışarı çıktım, dayımın eski bir peugeot’su vardı 404 ya da 504 model. anahtarı da cebimdeydi hep, çünkü onun bagajına kolilediğimiz havluları koyardım. açtım kapıyı, oturdum içeri, radyonun düğmesini çevirdim, murat ünlü “yesiç’in müdahalesiyle rıdvan sakatlandı sayın dinleyenler, durumu ciddi gözüküyor, sedyeyle dışarı alıyorlar rıdvan’ı” diyor.

    olduğum yerde sessizce ağladığımı hatırlıyorum, daha on yedi yaşında umutsuz bir şekilde hayatta kalmaya çalışırken, tutunduğum tek dal olan fenerbahçe’nin biricik sembolüydü çünkü rıdvan.

    sakatlığı bir kaç ay sonra geçti ama toparlayamadı, kaç kere geldi, kaç kere sakatlandı, kaç kere futbolu bıraktı, hatırlayamıyorum bile.

    ben rıdvan’ı bırakmadım, yorumculuğunu da sevdim, galatasaray puan kaybettiğinde gözlerinin içinin parlamasını da. hastalandığında üzüldüm, çok üzüldüm, iyileşmesi için dua bile ettim, dedim ya bir insanın çocukluk kahramanı olmak kolay değil, rıdvan benim kahramanım da değildi aslında, umudumdu o benim, önce fenerbahçe’nin sonra onun sayesinde ayakta kalabildim ben.

    rıdvan’ı çok ama çok sevdim, bir manchesterli’nin cantona’yı sevdiğinden daha fazla sevdim. desteklediği partiyi bildiğim halde sevdim, çünkü ne olursa olsun o benim gençliğimin rıdvan’ıydı, partisi falan beni ilgilendirmezdi, hep kulak arkası ettim, kendisi için yazılanları, söylenenleri.

    ama bu akşam “evet” diyeceğini beyan ettiği videosunu izlediğimde, içimde bir şeyler çıtırdadı. ya ben öldüm, ya da rıdvan’ı öldürdüm, ikisinden biri…

    “güçlü türkiye için evet” derken gözlerinin içi parlıyordu rıdvan’ın. kazanacağından, doğru tarafta olduğundan emindi. basket maçında kelle koltukta izmir marşı okuyan fenerliler aklına bile gelmiyordu. gelse ne olacaktı zaten, utanacak mıydı bu saatten sonra? belli ki güçlü türkiye ile eşzamanlı hedefleri vardı rıdvan’ın, yoksa bir insan “cumhuriyet’in son kalesi” denilen bir camianın efsanesi olup böyle bir ifade kullanabilir miydı?

    rıdvan, kusura bakma abicim, ben 45 yaşındayım, bu yaşıma kadar yapmadığım itlik, piçlik, şerefsizlik kalmadı, ortaokulda istiklal marşından da kaçtım, lisede 29 ekim törenlerine gitmemek için bin tane yalan da söyledim eve. ama ben hiçbir zaman cumhuriyet’ten vazgeçmedim.

    ama anlaşılan o ki; sen çoktan seni sen yapan bu ülkeden, bu camiadan vazgeçmişsin, yolun açık olsun, ama bir kadıköy’lü olarak hatırlatmak isterim ki; türkiye cumhuriyeti de fenerbahçe cumhuriyeti de ilelebet payidar kalacaktır, sen bu iki cumhuriyetin de bir neferi, şerefli bir askeri olma şansını bu akşam kendi ellerinde yok ettin.

    sen 8 numaralı çubuklunu bu akşam bütün fenerlilerin gözleri önünde yırttın ve çöpe attın.

    seni hiç özlemeyeceğim.

    edit: yazmıyordum sözlüğe kanzuk'un saçma sapan politikalarından dolayı ve bu böyle devam da edecekti, ancak cumhuriyet elden giderken benim prensiplerimin çok da önemli olmadığını düşünüyorum. o yüzden referandum sonuçlanana kadar bu entry burada dursun. çünkü cumhuriyet bildiğimiz, öğrendiğimiz her değerden daha önemli ve benim kanzuk antipatim de baki. sevgiler.

  • bütün entry'lerini silen yazarlar listesi

    700 entry sildim.

    sözlüğe tekrar yazmak için şartlarım;

    1- kanzuk bütün yazarlardan özür dilesin
    2- kanzuk sözlükle ilgili tüm görevlerinden istifa etsin.
    3- sözlük geliri yazarlar arasında bir şekilde pay edilsin, bu olmayacak gibiyse yazarlar adına bir sosyal sorumluluk projesine maddi olarak destek verilsin.
    4- troll orospu çocukları sözlükten anında atılsın.
    5- yazarlar sözlük görünümünü özelleştirebilsin.
    6- sözlük'le ilgili bir karar almadan önce yazarlara sorulsun.

    yukarıdaki şartlar sağlanmadığı sürece tek bir harf bile yazmam artık buraya. sizler de öyle yapın, çünkü tarih hiçbir zaman sermaye/patron ile işbirliği yapanları hayırla anmaz, yavşak olarak anar.

  • kanzuk'a tavsiyeler

    anlaşılan o ki, sözlük'ün ekseriyeti sizin için çok da olumlu hisler beslemiyor ve bu negatif bakış açısı sözlüğün hitini ve içeriğini olumsuz anlamda etkileyecek.

    yaklaşık on yıldır sözlük'teyim, yazarları ilk defa bu kadar örgütlü görüyorum. zamanında çok oldu böyle kampanyalar ama bu sefer farklı gibi geliyor bana, toplu entry silen yazar sayısı yedi yüzü aşmış, ki bunlar boş beleş adamlar değillerdir muhtemelen, çünkü çöp entry giren yazar bu tip işlerle uğraşmaz, mesajına bakar, ya da ona buna yazılmak için buradadır, muhtemelen de maaşlı iktidar borazanıdır.

    şimdi bu süreci tersine çevirmek mümkün; -tabi buranın tamamen bir çöplüğe dönüşmesini istemiyorsanız-. ne yapmanız gerek peki, bu konuda size nacizane bir tavsiyem olacak;

    çıkıp, paşa paşa özür dileyeceksiniz. yoksa bu hareket çığ gibi büyüyecek benden söylemesi, burasını okunan bir yer olmaktan çoktan çıkarmıştınız zaten, insanlar eski içerik için geliyordu, şimdi o içerikten de olursanız elinizde hiçbir şey kalmayacak insanların buraya gelmesi için.

    benim eski arkadaşlarımdan hiçbiri artık buraya girmiyor (hepsi bir dönemin buralarda çok tanınan yazarları), çoğu entrylerini de sildi.

    özür dileyin, eski temaya dönün ve ekşi şeyler denen siteye insanlardan izin almadan yazdıklarından alıntı yapmayın. (hayır, ayarlar içindeki bir kutucuğa izin vermiyorum diye bir tık atmaktan bahsetmiyorum, tam aksine izin veriyorum diye bir tık atmaktan bahsediyorum bu konuyla ilgili)

    yoksa yavaş yavaş yok olacak, her gün daha da geliri azalan bir site haline geleceksiniz. bok gibi yazan bebelerle muhatap olacaksınız sadece, insanlar buraya içerik okumak için gelmeyecek, biraz vizyonunuz olsa bunları göreceğinize eminim, ya da biraz daha demokratik bir anlaşıya sahip olsanız, içeriğinizi oluşturan yazarlara bu kadar çirkin, yaptım oldu şeklinde davranmasanız inanın sizin için daha hayırlı.

    lütfen hemen özür dileyin ve bu hatanızdan yol yakınken dönün. kimse lağıma benzeyen bir sözlüğe ne yazmak ister, ne de okumak ister, zaten herkes artık facebook'ta, twitter'da, bloglarda yazısını yazıyor, bu kadar çirkin bir yere niye ihtiyaç duysun, yazarlarının insan yerine konulmadığı bir yere niye ihtiyaç duysun, ırkçı ırkçı entrylerin girildiği bir yere, ticari itibar diye gayet de düzgün yazılmış entrylerin silindiği bir yere, bir yazarın eşinin avukatlığını yapıyorsunuz diye, o yazarı hiçbir sebep yokken sözlükten uçurduğunuz bir yere niye ihtiyaç duysun?

    tüm hatalarınız için lütfen özür dileyiniz başak bey. aksi takdirde sözlük yazarlarının önemli bir kısmı sizi affetmeyecek ve elinizdeki altın yımırtlayan (evet ı) tavuğu kendi elinizle kesmiş olacaksınız.

    okuduğunuz için teşekkür ederim.

    saygılarımla

  • türkiye çocuk pornosu aramasında birinci sırada

    on iki yıldır muhafazakarlar iktidar, tamam bu ülke eskiden de norveç değildi ama her türlü sapık istatistik tavan yaptı son yıllarda, kadın cinayetleri desen aynı şekilde. peki ne oldu da, düzgün ahlaklı müslümanlar bu noktaya geldi, on iki yıldır düzgün ahlaklı insanlar tarafından yönetilmemize rağmen sapıklık bu raddeye geldi.

    çünkü cinsellik eğer bastırılırsa yok olmaz, bir yerden patlar, hem de öyle böyle patlamaz, işte çocuk pornosuyla patlar, hayvanlara eziyet etmeyle patlar, tecavüzle patlar, ama bir şekilde patlar. bizlere dayatılan, halkın istiyor göründüğü, destek verdiği muhafazakar yaşam biçimi özünde bir yalandan ibarettir.

    bugün bütün insanların dilinde iktidara yakın kodamanların, milletvekillerinin başakşehir'deki ikinci evleri. yapıyorlar nikahı, dinen kafası da rahat gerizekalının, ama senden benden marjinal yaşıyor. parası olana böyle bir hayat mümkün, aynı ülkesinde islamın kılıcı diye takılan suudi prenslerin, ingiltere'ye geçince fahişelerin götünden kokain çekmesi gibi.

    muhafazakar yaşam biçimi büyük bir yalandır, parası olanlar için maskedir, fakirler içinse katlanılması çok zor bir yaşam biçimidir, böyle renksiz, sevgisiz, sadece imanla geçen bir yaşam olmaz, insan doğası bunu kabul etmez, sapıtır.

    göreceksiniz, bu ve bunun gibi moral bozucu istatistikler artarak devam edecek, yaşanacak trajedileri kimse engelleyemez, ne inanç, ne kanun ne de kaba kuvvet. yemek yemesini yasaklayabiliyor musunuz insanların, cinselliği de yasaklayamazsınız. ne diyor bize maslow hiyerarşisi, beslenme, barınma ve üreme.

    eeee? daha neyin iddiasındasın sen, bırak ya, yalan yalan işler, namaz çıkışı caminin önünden geçen kadının orasına burasına bakan onlarca kişi gördüm, kendi gözümle... toplu taşımadaki tacizler zaten bir klasik artık. hani yüzde doksan dokuz müslümandık? böyle mi olur muhafazakar toplum?

    aslında şunu itiraf etmemiz lazım kendimize, evet, tam da böyle olur, ne fazlası ne de eksiği.

  • dilek doğan

    dilek doğan'ın vurulma görüntülerinde suçlu aranacaksa en son suçlunun tetiği çeken polis olduğunu düşünüyorum.

    o tetiği çekme cesaretini polise veren arkasındaki millettir. nasıl akp'nin hırsızlıklarına göz yumdularsa, polisin de bu infazına göz yumacaklar. bunu öngörebilmek için kahin olmaya gerek yok.

    bu millet cahil, cahil kaldığı için de hayat karşısında korkak, ve ayrıca fakir bırakılmış, fakir olduğu için de başkasından gelecek himmete muhtaç, sadık bir köpek gibi onu besleyenin götünden ayrılmayan, o ne derse onu yapan, sadece inancını önemseyen, bombok bi hayat yaşamasına rağmen, sadece namaz kıldığı için, çirkin hayatının daha güzelini öldükten sonra yaşayacağına inanan bir garip topluluk.

    işte bu polisler de bu halkın polisi, senin, benim falan değil, yüzde ellinin polisi, açın bakın bu arkadaşların isimlerini tespit edebilirseniz, hepsinin profil fotografı emniyet teşkilatının amblemidir, iletileri de "vurun, öldürün, sağ bırakmayın" falan gibi cümleler.

    bu insanlarla ortak bir paydanız olduğunu mu zannediyorsunuz, söyleyeyim yemek, içmek, sıçmak ve uyumak dışında sizden tamamen farklı bir canlı türüyle karşı karşıyasınız. mesela insanların ölmesinden rahatsız olmuyorlar, sadece asker ve polis ölünce üzülüyorlar, yani eline silah almış insanların ölmesine üzülüyorlar, devlet ya da medya tarafından terörist diye nitelendirilen kim varsa hepsinin soy sop öldürülmesi gerektiğini düşünüyorlar. bu insanlara niye böyle deniyor, ne oldu da bu hale geldi insanlar diye düşünmeyi gereksiz buluyorlar, çünkü onlar için devlet en iyisini bilir ve düşünür. onlar yesin içsin, sıçsın, uyusun ve öldükten sonra gidecekleri sonsuz hayat için hazırlık yapsınlar.

    cehaletin kötülüğe evrilmesi de bu noktada siyasi partiler kanalıyla oluyor, akp'den, onun polisinden, hukukundan, onlardan hesap sorulamamasından, başkanlık sisteminden bu yüzden tiksiniyoruz. yoksa otoyol yaparak bir ülkeye demokrasi gelseydi, insanlar mutlu olsaydı hitler gerisinde enkaz haline gelmiş bir almanya bırakarak kendini gebertmezdi.

    dilek doğan'a üzülmeyin, dilek doğan'ın bu şekilde öldürülmesini bile haklı bulabilecek yavşaklarla aynı ülkede yaşadığınıza üzülün.

  • iz bırakan porno film sahneleri

    ben ilk porno filmimi izlerken gördüğüm bir sahneyi hala unutamam.

    lokantadalar, iki adam karşılıklı oturuyor biri yemeğini bekliyor, diğeri çorba içiyor, adamlardan yemeğini bekleyen gazetesini okurken gizli gizli otuzbir çekiyo, o sırada çorbasını içen adam garsona bişi söylemek için arkasını dönüyo, gazete okuyan adam da adamın çorbasına boşalıyo, sonra adam o çorbayı içiyo.

    anasını avradını siktiğimin alman yönetmeni, senin ülkenin mizah anlayışını sikim orospunun çocuğu, o günden beri (ki yaklaşık otuz yıl oldu) ne zaman çorba içsem aklıma o sahne geliyor. allah senin belanı versin ya, pis herif. işin ilginci film de gay filmi değildi, iki dakka sonra çorbaya attıran adam garsonları öfeledi.

  • cumhuriyet halk partisi

    genelde seçim yazılarını bir gün önceden yazıyorum ki eğer bir iki kişi üzerinde etkili olursam, fikrini değiştirecek zaman bulamasın :)

    türkiye’de oy verirken partiye değil lidere bakılır. özal’dan sonra anap’ın, tayyip erdoğan’dan sonra akp’nin, erbakan’dan sonra saadet’in durumuna bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.

    o yüzden hdp demirtaş’la müthiş bir ivme yakaladı, kitlesi demirtaş’ın liderliğine iman etti. ancak hdp ne derse desin, ne yaparsa yapsın temelinde kürt partisi, eleştirmek için söylemiyorum, çıkış noktası orası. türkiye genelinde siyaset yaptığını iddia eden bir parti için bu bir dezavantaj, misal bir önceki seçim oyumu hdp’ye verdim ve daha akşamına demirtaş “sayın öcalan’a teşekkür ediyoruz” derken içim kıyıldı üzüntüden.

    ayrıca türklerin abdullah öcalan hakkındaki fikrini değiştirmek çok zor, hdp’liler adamı kahraman olarak görüyor olabilir, ancak ülkenin büyük çocuğunluğu için -maalesef fiziksel görünümünün de etkisiyle- sempatik bir figür değil, ve asla olamayacak. ne yaparsa yapsın bunu başaramayacak, dolayısıyla abdullah öcalan’ın barıştan bahsetmesiyle benim kuantum fiziğinden bahsetmem aynı kapıya çıkar, kimseye bir şey ifade etmez.

    yani bu seçim hdp’ye gönülden başarı diliyorum, yüzde onluk barajı geçmelerini hem kendilerini ifade etmeleri açısından hem de demokrasi gereği çok istiyorum, ancak oyumu bu seçim kemal kılıçdaroğlu’nun uzlaşmacı, sakin ve kararlı kişiliğinden dolayı cumhuriyet halk partisi’ne veriyorum. türkiye siyasetinde partilerden çok, liderlerin önemine biraz da şunun için değinmiştim aslında, mesela ben deniz baykal’ın chp’sine hiç oy verdiğimi hatırlamıyorum, ödp’ye falan verirdim o seçimlerde, hiç de umrumda olmazdı chp. ama kemal abi öyle değil, insana güven veren bir lider, evet iyi bir hatip olmayabilir, otoriter olmayabilir, fakat yoksul, bizlerin bilmediği öteki türkiye’den gelen güzel bir köylü. hani ben yazarım ya hep köylüleri, nefret kusarım hepsine, tiksinirim hatta, kemal abi öyle bir köylü değil, o bir cumhuriyet köylüsü, öyle köylülere canım feda, siz anladınız ne demek istediğimi sanırım, bu mevzuya uzun uzun girmeyeyim şimdi.

    bu yazı hdp’lilere “gel kardeş chp’ye oy ver” demek için yazılmadı, demirtaş iyi bir insan, o da kitlesine güven veren bir lider, cesur bir lider, türkiye’nin ihtiyacı olan bir lider, peşinden gidenlere saygım büyük, onlarla anlaşamadığım tek nokta öcalan konusu, o da zamanla çözülür herhalde,

    neyse, zaten bu yazı kimsenin fikrini değiştirmek için değil, yarın oy atmaya gitmeyecek chp’liler için yazıldı, lütfen yarın kayıtlı olduğunuz sandığa gidiniz ve oy kullanınız.

    cumhuriyet’i iktidara taşıyınız.

    belki farkında değilsiniz, farkında olsanız bu kadar duyarsız olmazdınız, bizlerin bu topraklarda varolmak için tek bir şansı var, o da;

    cumhuriyet halk partisi

  • merhaba ben mezarlıklar genel müdürü münir özkul

    merhaba sayın dangalak,

    espri anlayışınızı sikmemize müsade var mı?

  • dilek doğan

    biliyorum, susacaksınız...

    susacak ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaksınız...

    bir kız evinde ailesiyle otururken, uyurken sabaha doğru yapılan bir baskında vurulacak ve siz "ne oluyor?" demeyeceksiniz. iki saniye düşünmeyeceksiniz bu olayın üstüne, haberiniz olmayacak.

    haberiniz olsa bile kızcağızın, alevi olduğunu, küçük armutlu'da oturduğunu medyadan öğrendiğiniz için, önyargılarınızla, "teröristmiş nasıl olsa, kesin bir örgüttendir, polis bizim evi niye basmıyo aağğğbi?" diye düşüneceksiniz.

    kabataş'ta yaşanan ufak bir gerginliği "üzerime işediler" diye lanse edenlere inanıp, köşenizden aylarca zırıl zırıl zırlayacak kadar şahsiyetsiz, evinde ailesiyle otururken, baskında vurulan bir kızın arkasından üzülmeyecek kadar korkaksınız.

    korkaksınız, çünkü gözünüzden belli oluyor işbirlikçi olduğunuz. korkaksınız, çünkü daima ve her an vahşisiniz, korkaksınız çünkü kimi vurduysanız katillerini bir şekilde aklıyor, geride kalanlara gözdağı veriyorsunuz.

    korkaksınız...

    devam edin...

    susun, daha çok susun...

    susun ki daha iyi tanıyalım sizleri.

    biraz üzerinize gelince "tabi ki kimsenin ölmesini istemiyorum ama" diye bol amalı cümleler kurun.
    kurun ulan, devam edin, zaten yıllardır sizin amalarınız yüzünden bu haldeyiz, utanmayın kurun amalı cümlelerinizi.

    aman siz susun, size ilişmiyorlar nasıl olsa.

    bugün dilek öldü, yarın nursen ölür, öteki gün ben ölürüm, belki bir yerde bomba patlar onlarca kişi ölür, ama siz susarsınız hep.

    susun. sıra size geldiğinde bağıracaksınız, çok bağıracaksınız hem de, "pişmanız" diye diye ağlayacaksınız ortalarda.

    benden size tavsiye, ne bağırın, ne de ağlayın. sizleri duyan sokak köpekleri bile başını çevirip yanınızdan geçecek.

    o yüzden siz susun. daha çok susun, dilinizi kıçınıza sokun ve susun.

    şşşşşşştttt susun...

  • sevmiyorum artık bu ülkeyi

    sabahleyin bir fotoğraf gördüm twitter'da. insan görünümlü biri, suruç'taki patlama anının fotoğrafını paylaşıp, altına da "gülümseyin, patlatıyorum" yazmış. başka neler yazmış diye profiline girdim, ölen gençlere hitaben "telef oldular", "ateşiniz bol olsun" gibi içi kin ve nefretle dolu yazılar yazmış. sadece bunları da yazmakla kalmamış, kendisi gibi düşünen onlarca kişinin yazdıklarını paylaşmış sayfasında.

    kimseyi kınayacak değilim, zira artık takatim kalmadı, fakat şunu bilin ki, artık dayanılacak gibi değil, böyle insan müsveddeleriyle aynı topraklarda nefes almak beni derinden yaralıyor.

    bir değiller, on değiller, yüz binlerin böyle düşünüyor. çok korkunç. hiç tanımadığı, merhabalaşmadığı bir insanı etnik kökeni ve devletine itaat edip etmemesi üzerinden yargılayıp kendi düşüncesinde mahkûm etmek, ona ölümü layık görmek, ve kalleşçe bir saldırı sonucu öldüğü zaman empati yapmayı beceremeyip sevinmek, espriler yapmak, dehşet verici ve benim dayanma sınırlarımın ötesinde.

    bir türlü sona ermeyen korku filminin içine düşmüş gibiyim. ne yapacağımı, nereye kaçacağımı bilmiyorum, her geçen gün nefes almak daha da zorlaşıyor, herkes birbirine düşman, kimse birbirine en ufak bir saygı duymuyor, saygıyı bıraktım, ideolojik olarak karşı tarafta yer alan insanların yaşama haklarına müdahale etmeyi gayet normal bulabiliyorlar. insanlar düşünmeden "peki o olurken nerdeydin, bu yapılırken sen ne yaptın, şu olduğunda sen de susmuştun ama?" diye birbirlerini kamplaştırmaktan başka hiçbir işe yaramayan sorular soruyorlar.

    böyle ruh hastası bir ortamda etrafımda kim varsa tanıdığım herkes mutsuzluktan geberecek bir halde sürünerek yaşamaya çalışıyor. bu olanlar, ölenlerin arkasından verilen insanlık dışı tepkiler hepsi çevremizi saran karanlık mutsuzlukların dışa vurumu.

    şu hayata bir kere geliyoruz ve muhtemelen başka bir hayatımız yok. onu da bu barbar coğrafyada geçirmek zorunda oluşumuz, bu örgütlü cehaletin karşısında yapayalnız, fırtınaya tutulmuş, dalları titreyen bir söğüt ağacı gibi oradan oraya savrulup hiçbir yere tutunamayışımız ne kadar acı.

    sevmiyorum artık bu ülkeyi, çünkü bu ülke benden nefret ediyor.

  • ben vatan haini değilim

    kemal kılıçdaroğlu'nu o kadar çok seviyorum ki, hani olur ya, bir sürü amcanız vardır, ama içlerinden birini kayırırsınız, diğerlerinden biraz daha farklı seversiniz, o da sizi öyle sever, siz onun en sevdiği yeğenisinizdir, bunu bilirsiniz, size hissettirir, bakışlarıyla haliyle hareketiyle hissettirir. adamı aynı öyle seviyorum ve biliyorum o da bu ülkeyi çok seviyor, bakışlarından, konuşmalarından hissediyorum.

    akp'nin kompleksli taşralılarının "beyaz türk" diye nitelediği bir ailede büyüdüm, kürt arkadaşım var mı yok mu bilmiyorum, ailemden insanları memleketlerine göre ayırmamayı öğrendim, öğrendim de denemez aslında, böyle bir şey görmedim, zaten bana göre istanbul türkçesi haricinde türkçe konuşan herkes başka memleketten. ama bu farklılığı hayatımın merkezine koyup kimseyi ayrıştıracak bir alt yapım yok. üniter devlete, cumhuriyetin ideallerine yürekten inanıyorum. tüm vatandaşlarla eşit haklarla bir arada yaşamak konusunda hiçbir sıkıntım yok. buraya kadar ideal bir chp'liyim denilebilir aslında ki öyleyim, yaşantım da öyle, bağdat caddesi - kadıköy - karaköy üçgeninde geçer. vergisi her ay bordrosundan kesilen, trafik kurallarına uymaya özen gösteren, yerlere tükürmeyen, kavgadan gürültüden kaçının, çocuğunu vicdanlı bir insan olarak yetiştirmeye çalışan, ve onun başına bir şey gelecek diye bazı geceler kaygılarından uyuyamayan bir insanım. aynı sizler gibi...

    ancak tüm bu saydığım hususlara rağmen bu seçimde oyumu -çok gel git yaşamama rağmen- hdp'ye vermeye karar verdim. bu konuda kararlıyım, biliyorum sandık başında altı ok'u görünce yine duygusallaşacağım, elim gidecek ama hayır, bu sefer bunu kendime yapmayacağım, bu sefer 43 yıldır bu memlekette bana öğretileni değil, ezberlediğim doğruları değil, içimden geleni yapacağım.

    peki niye? sizce ben vatan haini miyim? bu vatanın bölünüp paramparça olmasını mı istiyorum, öyle olunca ellerimi oğuşturarak kahkaha mı atacağım, filmlerde karikatürize edilmiş kötü adamlar gibi. hayır tabii ki. şunu bilmenizi istiyorum, ben kötü bir insan değilim, gözüm de kör değil, dogmalarım emrediyor diye, alenen hırsızlık yaptığı ispatlanan, insanların içine kin, nefret tohumları eken bir partinin seçmeni miyim? cahil miyim, sabit fikirli miyim, hayır hayır hiçbir değilim. bebek katili miyim? sizce hürriyet'in ön sayfasında alnında kurşun deliği olan bebeği unuttum mu, seviniyor muyum o görüntü aklıma geldikçe, ne güzel oldu mu diyorum?

    bakınız, hepimiz manyaklaştık, şimdi nasıl akp medyası akp'ye oy vermeyenleri saçma sapan manşetlerle gündeme taşıyor, itibarsızlaştırıyor, 1990-2000 arasında da medyada hepimizin beynine çok korkunç bir "kürt" imajı yerleştirildi, bakmayın pkk ayrı, kürt ayrı yeaa diyen kişilere, ayrı falan değil, tanıdığım her kürt hüda-par'lı değilse, ya da iktidarla menfaat bağı yoksa pkk'ya sempati duyuyor. bizler ise o yıllarda kafamıza sokulan şehit cenazeleri görüntüleriyle, evladının üzüntüsünden üstünü başını parçalayan zavallı gariban anne babaların feryatları ile büyüdüğümüzden, pkk ile bağı olduğuna inandığımız hdp'yi sempatik bulamıyoruz, aksine böyle bir partinin varlığına bile tahammül edemiyoruz.

    öncelikle şunu söyleyeyim, bebek katillerini savunmak ancak manyak insanların işidir, bunu kürtlere sorsanız, size "biz öyle şey yapmayız, onu devlet yaptı, bizim üzerimize attı" derler. tamam, kürtler yalan söylüyor. peki, devlet her zaman doğru mu söylüyor, son olaylarda gördün akp'nin konrolündeki devleti, ağızlarından tek doğru bir laf çıktı mı? senin devletin söylemine inanmanı gerektirecek nasıl bir done var elinde? tam aksine, değil inanmak, ne söylediyse, sen tersini düşünmek zorundasın. ya sonuçta hepiniz çernobil'den sonra radyasyonlu çay içirilmiş insanların çocuklarısınız, yapmayın bunu...

    peki pkk bir terör örgütü müdür? bilmiyorum, tanıma göre değişir, kürtlere göre değildir, türklere göre öyledir, peki bu uzlaşmayı kim sağlayacak, senin barajı aşmasını istemeyip meclisten dışladığın hdp'li siyasetçiler sağlayacak değil mi? e adamı meclise sokmuyorsun, siyaset yolunu tıkıyorsun, aslında resmen eline silah al dağa çık diyorsun, nasıl olacak bu iş?

    çünkü siz var ya siz, aslında siz -ve maalesef- itaat istiyorsunuz, kürtler de itaat etmiyor, direniyor, yıllarca direndiler, buna ifrit oluyor, kuduruyorsunuz. hepiniz gizli gizli devletinize itaat ediyorsunuz çünkü, akp karşıtı tweet atmakla, ileti paylaşmakla isyan etmiş olmuyorsun, gezi'de isyan ederek dahi olmuyorsun hatta, bunlar hep başlangıç ama sürekli bir mücadele değil ve sonuca götürmez seni, götürmüyor da zaten.

    sizi bilmem ben çok sıkıldım yıllarca aynı vatan bölünmez, şehit kanı kutsaldır, birlik beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde diye başlayan nutukları dinlemekten, ben çok usandım, devletin kürtlere, fakirlere, garibanlara ettiği bu eziyetlere bire bir şahit olmaktan, ben artık bir şeylerin değişmesini istiyorum. değişir değişmez bilmiyorum, ama en azından tek oy hakkımı hdp'ye kullanacağım, belki bu sefer değişir.

    size öğretilen gerçeklerin yalan olduğunu düşünün bir an, kendi vatandaşını bombalayan, roboski'de ışid'e taraf olan bir zihniyetin dolaylı temsilcisi olmayın, onuruyla direnen, sıfırdan, barajı zorlayan bir parti haline gelen hdp'nin neler başarabileceğini düşün, çünkü aslında içten içe biliyorsunuz siz de, diğer hiçbir partiye benzemiyorlar.

    "hdp bölücü örgütü destekliyor" diyenlerin içinde biraz vicdan varsa kendi devletlerinin 12 eylül sonrası diyarbakır cezaevi'nde neler yaptığını bir araştırsın, uludere'de 37 insanı ortada hiçbir şey yokken bombaladığını, berkin'in kafasına gaz fişeği attığını, cizre'deki nevroz kutlamalarında halkın üzerine ateş açtığını, 90lı yıllardaki onlarca faili meçhulu düşünsün, bunları hazmedebiliyorsa, ve hala bölücü örgüt dediklerinin ne şartlarda ortaya çıktığını anlayamıyorsa gitsin yine istediği partiye oy versin.

    ne güzel hayat ya, sen gezici olacaksın, muhalefet yapacaksın, devlet sana dokununca hühühü ağlayacaksın, ama aynısını kürtler güney doğu'da yapınca devletin tarafına geçeceksin.

    bu dünyanın kralı sen misin diye sormazlar mı adama?

    değilsin.

    ben vatan haini değilim, hiçbir zaman da olmadım, vatan hainleri kendi vatandaşının üzerine bomba yağdıranlardır, her gün gazetelerden içi nefret dolu manşetler attıranlardır, iktidarı kaybetmemek uğruna yalan konuşanlardır.

    hdp birlikte yaşamayı vaat ediyor, yalan olup olmadığını bilmiyoruz, göreceğiz, ama diğer partilerin, ve hatta doksan yıllık cumhuriyet'in bile bunu başaramadığını görüyoruz, doksan yılda geldiğimiz nokta, akp iktidarı, kürtlerle neredeyse iç savaşa varan bir gerginlik, mutsuz 80 milyon vatandaş.

    yalan mı, hanginiz mutlu, hanginiz gelecek kaygısı yaşamıyor bu ülkede, yalan mı? oy vereceğin hangi parti değiştirebildi bu gerçekleri bugüne kadar, sen de çok iyi biliyorsun hiçbiri...

    ben vatan haini değilim, oyumu da hdp'ye vereceğim, bu da size dert olsun.