what makes you think i m not a superhero51
profili

  • özgür demirtaş'ın celal şengör'e boş demesi

    ozgur demirtas'a sempati duymam ama...

    ozgur demirtas'in celal sengor'e bos demesi, celal sengor'un carl sagan'a sahtekar demesinden daha acayip ve daha skandal bir sey degildir.

    hani onu bilin de, ona gore saapin.

  • 25 ocak m.ö. 2251 keops piramidi iş kazası

    limaksos-cengizis-kolinanamun konsorsiyumu inşaatında gerçekleşmiştir.

  • 25 ekim 2018 uber rezaleti

    (bkz: ticari sağa çek)

    uber'i kullanacak kadar teknoloji kullanıp, kredi kartı kullanmıyor olmak da enteresan.

    rezalet varsa, uber'in nakit kabul etmesi. ne nakiti lan bu çağda.

  • türkiye'de radar olmadığı gerçeği

    e-devleti çok güvenilir zanneden trafik teröristi hıyar saçmalaması..

    arabayı satarken temiz kağıdı almak için gittiğin vergi dairesinde faiziyle götüne girince o cezalar görürüm ben seni..

    sonra kıçını yırtarsın bankoda "amaaa görünmüyoduuuu" diye.

  • 5 eylül 2018 instagram luxe.balloon.co.tr rezaleti

    şu sitede iki şey bir türlü bitmiyor, bitemiyor:

    1. başına gelen her türlü alışveriş problemini buraya taşıyan, ekşisözlüğü sikayetvar.com zanneden zibidiler.
    2. 2018 senesinde hala yurtdışından açılmayan hizliresim.com kullanan şaşkalozlar.

  • sultan-ı yegah

    muhteşem bir armoniye sahip şarkının içine sıçmışlar.

    bu şarkıyı muhteşem yapan ergüder yoldaş'ın aranjmanı, ara bas partisyonları ve inanılmaz şekilde kullanılan doğru seçilmiş tüm enstrümanlardır.

    sadece bestesini alıp, elektro gitara distortion'u verince aynı tadı vermesini nasıl beklemişler, anlamadım; ki mor ve ötesi iyidir aslında aranjman işinde.

    olmamış..

  • 6 aralık 2017 abd'nin kudüs'ü başkent ilan etmesi

    haberi nasıl da veriyorlar, nasılsa kimse detaylarını okumaz.

    amerika kudüs'ü başkent ilan etmiş he mi? awdkjhsakjhkj...

    abd kudüs'ü başkent ilan etmemiştir. belki haberiniz yok, ama israil'in kabul ettiği başkenti zaten kudüs'tür. israil kudüs'ü 3000 yıllık yahudi toplumunun ve 60 yıllık israil devletinin başkenti kabul eder. israil parlamentosu knessnet kudüs'tedir.

    kudüs'ü başkent kabul etmeyenler, diğer devletlerdir. bu yüzden neredeyse tüm ülkelerin başkonsoloslukları tel-aviv'de bulunur.

    abd, şimdi bayram değil seyran değil, enişten niye öptü misali bir anda başkonsolosluğu kudüs'e taşımaya karar verdi. bu biraz bizim ermeni soykırımı hikayesi gibidir, her sene muhabbeti döner ama şimdiye kadar hep kaynamıştı; ilk kez bu kadar ciddi dile getiriliyor abd tarafında. ama dile getiren trump olunca, trump da yanar döner olduğundan olur mu olmaz mı göreceğiz.

    yanisi amerika'nın kudüs'ü başkent ilan etme gibi bir olayı yok. kudüs zaten israil'in başkenti.

    amerika'nın kudüs'ün başkent olduğunu tanıma gibi bir şey var olsa olsa.

  • 29 kasım 2017 chp'nin belgeleri hala paylaşmaması

    evladım gerizekalı mısınız?

    mevzu bahis belgeleri savcılığa verince ne olacak? belgelerdeki finansal hareketlerin hukuken bir yaptırımı yok ki.

    ancak dünyanın her yerinde bu işlemler, hele de devleti yönetenlerin en yakınları tarafından yapılıyorsa etik değildir. utanç kaynağıdır, istifaya vesiledir.

    ha bunlarda utanma, arlanma olmadığı için zaten böyle bir aksiyon beklenmez de, onun yerine eşek gibi anırıyorlar "sahteee bu belgeleeer"..

    e dava açtın işte. iftira davası. hani açtıysan, orda iddia makamına sunulur bu belgeler "bakın iftira değil, aha da belgesi" diye.

    nedir bu acelen kuzum? madem belgeler sahte, neyin merakında, telaşındasın?

  • 16 kasım 2017 pegasus rezaleti

    "bulunduğum ülke prag'ta"dan sonrasını okumadığım hede..

    kusura bakmayınız, şuncacık yazıyı yazarken ülke şehir kavramında hata yapan adam gelip de ayı gibi operasyon idaresine bok atmasın rica ediyorum.

    edit: heh, düzeltmiş. ama yanlış düzeltmiş. "bulunduğum ülkede çek cumhuriyeti prag'da" hala prag'ı ülke statüsünde tutuyor cümle kalıbı olarak. ayrıca çeklerin uzun süredir kendilerine "çekya" dediğini bilmiyor, hala "çek cumhuriyeti" yazıyor. vay anasını satayım, eleman bi "bulunduğum şehir prag'ta" veya "bulunduğum ülke çekya'da" yazamadı lan..

  • fikret orman iticiliği

    şimdi şurda geyik goy goy yapıyoruz, eğleniyoruz, gülüyoruz.. ancak bazı lafları ederken troll'lük yapacağım diye ergen olmamak, bokunu çıkartmamak lazım.

    (bkz: #71309181) entry'de fikret orman için zekeriya öz'e daire verdiği, kızı yaşında kadınları kucakta hoplattığı gibi iddialar yazmış aklıevvel arkadaşın biri..

    zekeriya öz'le futbol maçı yapan fenerbahçe yönetimine, cümbür cemaat hocaefendilerinin toplantılarına katılan ve firari eski futbolcuları bulunan galatasaray'a hiç girmeyeceğim.

    şimdi bak eon blue apocalypse efendi. fikret orman babamın oğlu değil, seni de tanımam etmem.

    ancak türk ceza hukukunda şeref, haysiyet, itibar vb kavramlar önemlidir.

    sen "fikret orman istanbloom projesinden zekeriya öz'e daire verdi" diyerek sanki fikret orman bu fetö firarisine daire hediye etti gibi yazarsan ama fikret orman'ın istanbloom projesini yapan esin yapı'nın sahibi değil, ortaklarından birisi olduğunu; sahibi bile olsa her daireyi ücreti mukabili kimin satınaldığını bilmek gibi bir zorunluluğu olmadığını, daireleri zekeriya öz'ün değil avukatı üzerine olduğunu, kendi üstüne olsa dahi parasıyla alındığını bilmezsen..

    kızları yaşında (ki kızlarının biri 18 diğer 21 yaşındadır) kadınları hoplatıyor dersen, ama birileri çıkıp bunun aksini kolaylıkla ispatlarsa; ispatlamasına bile gerek yok, "yok öyle birşey" derse.. (gerizekalının birisi fikret orman'ın kucağında kadın olan flu bir fotoğraf gönderdi. kadının kızı yaşında falan olup olmadığı belli değil. mesele yaş değil sanırım, demek ki kucağında kadınla geziyor olması kudurtuyor bazılarını)

    ve sadece bir telefonla halihazırda para ödediği avukatları, ekşisözlük yönetimine başvurarak yedi ceddine kadar bilgini alıp savcılığa "müvekkilleri hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunuduğu" gerekçesiyle manevi, ticari ve kamuoyu önündeki itibarlarının sarsıldığı gerekçesiyle de maddi bir dava açarlar, amı götü dağıtırsın, olmayan bağlantılarınla araya adamlar sokmaya çalışırsın, baban ağzına sıçar..

    o yüzden sana tavsiyem ergen kardeş, öyle şakalı komiklik yapacağım diye boyundan büyük işlere sarma, birileri mahkemede hesabını sormaya kalkar, zırıl zırıl ağlarsın karakol odalarında..

    ibreti alem olsun diye de, sakın o entry'ni silme, silersen ekran görüntüsünü buraya yapıştıracağım.

    git şimdi kumda oyna.

  • başörtülü kara harp okulu öğrencisi

    çok mantıklı.. baktın düşman tankı geliyor.. başörtüsünü çıkartıp soktun mu egzosuna, tank pert..

    işte milli türk savunma silahımız..

  • quaresma konyasporluların içinden geçip gol attı

    amına kodumun platformunu iyice ergenler, liseliler, burnu sivilceli öküz oğlu öküz liseliler bastı..

    içinde geçmek futbola özgü bir laf falan değildir.. götünüzden icat çıkartmayın..

    --- spoiler ---

    "poli kalabalığın içinden geçerek sergei'ye yaklaştı".. arzualnmış, morgan rice, 2015

    "kaçırmak istediği yengesini de yanına alarak kaçmak isteyen şahıs, üzerine gelen kalabalığın içinden geçerek" milliyet, 08 mayıs 2017..

    "sonra kuşlar uçtu birer birer, hep beraber. denizlerin üstünden,bulutların altından. insanların içinden geçerek" ahmet yaşar gündüz, şiir.

    tureng sözlüğe göre içinden geçmek : move through, pass through..
    --- spoiler ---

    böyle yüz tane örnek çıkartırım.. hayat öyle pes'ten, fifa'dan ibaret değil..

    gelgelelim paylaşıma.. paylaşım melih şendil'in (ki kendisi fenerbahçelidir) maç esnasındaki anlatımına dayanıyor. hatta dayanmıyor, neredeyse birebir o anlatım.

    niye? ulan çünkü pozisyon öyle.. hakikaten de defans oyuncularının içinden geçti. aklıevvel'in birisi de "aralarından geçse deseydi sorun değildi" demiş.. lan ne farkları var?

    ha, 40 metreden bir şut ile gol olurdu, resmi hesap "beşiktaş konyanın içinden geçti" derdi, o zaman tamam argo anlamında kullanılır.

    ama "kelimenin tam anlamıyla" içinden geçilme aksiyonunun olduğu bir pozisyonu argoya yormak, ancak o hastalıklı, çürümüş, ezik beyinlerin bir ürünü..

    beşiktaş kompleksi midir artık bu, çekememezlik midir, nasıl bir ruhsal çöküntünün ürünüdür bilemiyorum..

    o admin'i suçsuz yere işinden edenler de allahlarından bulsunlar.

  • haluk levent'in hayranının balosuna katılması

    reklam kokuyor diyenler sanirim haluk levent'i pek takip etmiyor..

    arabayla uzun yol giderken gectigi bir kasabadan bahsedince "abi bi ugrasaydin da cayimizi icseydin" diyen adamin yanina "iyi peki koy cayi, geliom" diye ugrayan adam bu..

    adam gibi adam.. insan gibi insan..

  • elon musk

    "ben de mühendisim doktor, mühendis, mimar dışında kadınla birlikte olmam" denmis.. ev mi yaptircan kariya, proje mi cizdircen?.. mal misin birader?

    amber heard gibi bir hatunla beraber olmamanin sebebi senin secmemen degil, o kadar paran ve tipin olmamasi.

    konu bundan ibaret.

  • 42 bj 120

    çomarın harman olduğu konya'ya ait bir plaka..

  • taksim'deki tramvayın kaldırılması

    tramvay kaldırılmıyormuş.. geçici olarak hizmet vermeyecekmiş..

    eee tabi liseliler bilmez.. o caddedeki ağaçları da "peyzaj çalışması yapıyoruz" diye kaldırdılar..

    akm'yi de "restore edeceğiz" diye kapattılar.

    inşallah "göt oldum" diye editlerim bu entry'yi.. ama yerel yönetim müthiş bir rant ve konjektür düşmanlığı polisitikası ile beyoğlu'nun içine son 15 yılda göz göre göre bu kadar sıçarken, hiç umudum yok..

  • kanada'dan bryan adams dışında adam çıkmaz mı

    ulan hayvanlar, kimse yazmamış!

    (bkz: atiba hutchinson)

  • duşko toşiç

    bazı yavşakların "butun hakem hocalari+butun yorumcularin faul dedigi hareket"i yaptığı söylenen futbolcu..

    eğer bütün hakem hocaları + bütün yorumcular faul dememişse, siktir olup gidecek misin karaktersiz ibne?

    erman toroğlu - faul değil.
    ahmet çakar - faul değil.
    deniz çoban - faul değil.

    üç tane eski hakem.. bunlar ilk aklımda kalanlar..

    bir de rıdvan efendi'nin dün götünden uydurduğu "geliş faul" diye bir boka sığınıyorlar. ne demek ulan "geliş faul".. geliş faul diye bir şey yoktur, tehlikeli hareket vardır, onun da tanımları bellidir. misal taban göstermek, topa tabanla girmek tehlikeli harekettir, rakibin kafa hizasındaki topa ayak kaldırmak tehlikeli harekettir, topa kayarak çift girmek tehlikeli harekettir vs..

    haa, tosic bu hamleleri (kayarak topa girme) çok sık yapıyor ve büyük risk yaratıyor aslında, bir tek hamle hatası kötü sonuçlar doğurabilir.

    ama o da bizim kendi iç problemimiz, tosic'in sizi kanırtmasına sebep olmamalı..

    edit: diyorum ki, " geliş faul diye bir şey yoktur, tehlikeli hareket vardır" herifin teki çıkmış diyor ki "geliş faul diye birşey vardır", dayanağı da kurallar kitabının 12. maddesinin 2. fıkrası. e yazıyor mu "geliş faul" diye birşey, hayır, o maddede de kabak gibi "tehlikeli hareketten" bahsediyor. nerde ulan geliş faul??

    ha bir de yazmışlar, tehlikeli hareket nelerdir:

    "topla oynamaya çalışırken başkasını sakatlama tehdidir" burada topla oynamaya çalışırken başkasını sakatlama tehdidi var mı? taban yok, öncesinde rakibe temas veya rakibe yönelik bir hareket yok, arkadan veya önden değil yandan müdahale var, eee?

  • lozan'ı zafer diye yutturmaya çalışıyorlar

    özel ilgi alanım olduğundan bu konuda bir kaç kelam etmek isterim..

    bu cumhuriyetin en büyük hatalarından birisi, kendi yakın tarihini yazamaması oldu. maalesef 1935'ten 1950'lere kadar olan türkiye cumhuriyeti tarihi, o dönem ve sonrasında başa gelen sağcı/muhafazakar/devrim düşmanı hükümetler tarafından müfredata neredeyse hiç sokulmadı. sokağa çıkın, hatay'ın türkiye'ye 1939'da katılmasını bile halkın yarısından çoğu bilmez.

    bu "lozan hezimettir" palavrasını ilk ortaya atanlardan birisi barış heyetinde olan rıza nur.. rıza nur, bunu hatıratlarında dile getiriyor diye, azıcık mürekkep yalamış dinci müptezel takımı (başta fesli pezevenk) olmak üzere bu savın üstüne atlarlar.

    nedense bu arkadaşlar rıza nur'un aynı hatıratlarında
    - karısını tekme tokat dövdüğünü,
    - genç oğlanlarla oynaştığını,
    - hatta erkeklerle beraber olduğunu (günümüz şartlarında hadi kabul edelim)
    - ama bu arada mustafa kemal'i eşcinsellikle suçladığını,
    - imparatorluk zamanında arnavutları isyana memnuniyetle kışkırttığını,
    - aynı hatıratlarda hem hilafeti yerin dibine sokup hem de övgüler yağdırdığını
    - kadın'ın memur olamayacak özellikteki bir çocuk makinesi olduğunu

    yazacak kadar kafadan kontak olduğu gerçeğine hiç girmezler. keza lozan'ı hezimet olarak gösteren bu zat, sonrasında atatürk'e suikastin ardından paris'e topuklayacaktır.

    önce bilenen gerçekleri ve bazı tanımlamaları tekrarlayalım:

    - adalar, dediğimiz ege adalarının tamamı değildir. 12 ada denen ama 12'den çok daha fazla sayıda adayı kapsamaktadır.
    - osmanlı adaları, trablusgarp savaşıyla italyan'lara kaptırmıştır.
    - balkan savaşı çıkınca italya ile imzalanan 1912 uşi anlaşmasına göre italyanlar, 12 ada'yı balkan savaşı sonrası geri vereceklerdi, ancak hiç bir zaman vermediler. 12 adadan elde kalan tek ada meis idi, meis'i de italyanlar, padişah'ın imzaladığı mondros ateşkes anlaşmasının 7. maddesi gereği daha sevr bile imzalanmadan işgal etmiştir.
    - 12 ada, yunanlara lozan ile değil, ikinci dünya savaşı sonrası 1947 paris anlaşmasıyla verilmiştir.

    şimdi bunlar ana gerçekler..

    şunu sürekli tekrarlamak lazım çünkü başta fesli müptezel olmak üzere bu dinci orospu çocukları anlamamakta ısrar ediyor. lozan barış anlaşması, istiklal savaşını veren türklerin galip devlet olarak oturdukları bir anlaşma değildir. lozan barış anlaşması, birinci dünya savaşının bir anlaşmasıdır, ve ankara hükümeti o toplantılara mağlup devlet sıfatıyla oturmuştur. hoş, fesli müptezel aslında istiklal savaşını da kazanamadığımızı, öyle bir savaş da olmadığını söylüyor, "be bunak pezevenk ne başarısı bekliyorsun o halde lozan'dan, yok galip devlet olarak gittiysek hani istiklal savaşı yoktu?" diye soran yok kendisine.. neyse.. konu dağılmasın.

    biz lozan'a mağlup devlet sıfatıyla oturduk, ve tek başına, elde yok avuçta yok bir ülke olarak emperyalistlere karşı masa başında mücadele verdik. inönü'nün envai çeşit hatıratlarını, şevket süreyya'nın ikinci adam'ını, ve bilumum cumhuriyet dönemi hatıratlarını okuyanlar, o dönemki ülkenin halini, ismet paşa ve barış heyetinin görüşmelerde giyeceği takım elbiselerin bile üç beş kuruş denkleştirilerek diktirildiğini görür, okur.. böyle bir halde ve muhtaçlıkta o masaya mağlup devlet sıfatıyla oturup, kaybedilen bir savaşın ardından tam bağımsız bir devlet olarak masadan ayrılmaya "zafer değil" demek, tam bir cehalettir.

    bu arada dün şuna da rastladım, belirtmeden edemeyeceğim..

    "efendim, tamam adaları italyanlara bıraktık, ama ikinci dünya savaşı sonrası paris barış konferansında adaları yunanistan'a niye bıraktık, türkiye o konferansa davet edildi ama gitmediği için adaları yunanlara kaptırdık"..

    bu zırdeli sıçmığının kaynağı da wikipedia, dangalağın birisi oraya böyle birşey yazmış..

    bir kere türkiye 2.dünya savaşına katılmamıştır ve dolayısıyla bu savaşın bir tarafı değildir. son dakikada göstermelik savaş açmak, sizi ancak gözlemci olarak görüşmelere davet ettirir, ki gene öyle olmuştur. türkiye'de gözlemci olarak (yani herhangi bir söz hakkı olmadığı) bu görüşmelere üst düzey katılım sağlamamıştır.

    işin daha ilginci yunanistan da bu anlaşmanın bir tarafı değildir. anlaşmanın tarafları müttefik galipler (abd, birleşik krallık, fransa ve sscb) ile savaşı kaybetmiş yancı avrupalı mihver devletleri (italya, macaristan, romanya, finlandiya) arasındadır.

    adaların yunanlara verilmesi olayı da zaten paris barış görüşmelerinden çok önce, müttefik dışişleri bakanları konseyinin toplantılarıyla karara bağlanmıştır; burada da ana eksen savaş sonunda üstünde almanların bulunduğu adaların italyanlarda mı kalacağı, yoksa ingilizlere mi verileceği tartışmalarıdır; nihaiyetinde de orta noktada adalardaki nüfus yoğunluğu olan yunanlara verilmesine karar verilmiştir. yani paris konferansına gitseydik de zaten ortada tartışacak bir durum kalmamış idi.

    gerizekalılık parayla değil ki, "üstünde müslümanların olduğu adayı yunanlara verdik" diyeni bile gördüm dün; 1923-1930 arası mübadele sonucunda adaların bir çoğunda neredeyse türk-müslüman nüfus kalmadığını bilmeyen sığırlar var..

    işte tarihi fesli bir zırdeliden, şizofrenik bir tabipten falan okuyup öğrenenler, okumayan öküzlere bilgi satınca, ortalık palavradan geçilmiyor..

    muhtar olmak için, ilkokul mezunu bile değil, türkçe okuyup yazmanızın yeter olduğunu biliyor muydunuz?..

  • almanların cep telefonu işine girmemesi

    prusya geleneğinden gelen "az ama en iyisi" düsturlarının sonucudur.

    almanlar bir tüketim toplumu değildirler. yaşamlarında ve işlerinde, süreçler olamasa bile nihai üründe oldukça yüksek kalite standartları mevcuttur. uzun yıllar gidecek şeyler tasarlarlar, üretirler.

    keza aynı şekilde çatal bıçak, tencere vs. gibi ürünlerde de.. bugün fissler dediğiniz düdüklü tencerenin üstüne düdüklü tencere yok.

    bu yüzdendir ki, son kullanıcıya hitap eden konulardan dayanıklı tüketim malları ve otomotiv gibi uzun yıllar hizmet görecek nesnelerin üretiminde başa güreşirler.

    televizyon, cep telefonu gibi sürekli olarak güncellenen, yenileri lanse edilen, mevcut olanın sıkıntıları bitmeden üst modeli çıkan ürünlere almanlar pek bulaşmazlar, hoşlaşmazlar.