Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. genç kızların burun kırmayla biten twitter kavgası

    ilk defa eyleme dönüşmüş adres isteme olayı gördüm. genelde şu şekilde cereyan ederdi:

    http://i.hizliresim.com/8pqjld.jpg

  • 2. youtuber sude

    konu hakkında nasıl bir başlık açacağımı bilemedim, bu çiceğin adı sude, kendisi youtuber ve kendi videolarını çekip paylaşıyor. abonesi az ve güzel videoları var. sizden ricam videolarını beğenip abone olmanız. en azından biraz olsun tanıtabilirsek iyi olur diye düşünüyorum.

    kanalı için;

    https://www.youtube.com/…l/ucpnqsphlbcsdrcardi4tt0a

    tanım: muhteşem videolara sahip olan şirin mi şirin bir youtuber

    edit: arkadaşlar soranlar oldu, kızımızın ismi sude, erdem kısmına takılmayalım. ilgi ve desteğiniz için teşekkürler :)

    edit 2: kızımızın """durumu"""" yani iyi bir youtuber olduğu ile ilgili bilgisi yokmuş. ailesinin ricası ile, """durumu""" belirten tüm kelimeleri editledim. aynı şekilde youtube yorumlarında da dikkat edersek süper olur. zaten kimse böyle bir şey yazmamış ama yine de hatırlatmak faydalı olacak.

    edit 3: cyber-warrior.org tan arkadaşlar bilgilendirdi, sude kızımız "yılın en iyi youtuber ı" ödülünü kazanmış forumda yapılan anket sonucu ile. bu ödül nedeniyle yarın aile iletişime geçilip ödülü teslim edilecek. aile ile tam iletişim sağlandıktan, gerekli izinler alındıktan sonra sude'nin kazandığı diğer ödüller için buradan iletişim için bilgi vereceğim. bu arada an itibari ile yamulmuyorsam 22.000 abonesi oldu kendisinin, yılın en iyisine bu yakışırdı. destekleyen, ilgi gösteren herkese teşekkürler.

    edit 4: ailesi ile iletişime geçildi "yılın en iyi youtube kullanıcısı ödülü" nü sude ye ulaştırmak ya da oyuncak tanıtımı yaptırmak isteyen arkadaşlar bana ulaşabilirler. tekrar tekrar ilgilenen/merak eden herkese teşekkürler.

  • 3. igor tudor

    igor tudor'un galatasaray tarihi açısından farklı bir önemi vardır. anlatayım, bilenlere hatırlatayım.

    1998 senesi, galatasaray şampiyon liginde juventus, rosenborg ve athletic bilbao ile aynı grupta, o zamanlar juventus dünyanın en iyi takımı olarak gösteriliyor, kadrosunda zidane'lar inzaghi'ler, conte'ler, deschamps'lar..şampiyonlar liginde o zamanlar gruptan sadece bir takım cıkıyordu, bir de en iyi ikinci galiba. herneyse, 5. maçlar öncesi lideriz, kazanırsak çıkıyoruz, yenilirsek eleniyoruz, berabera kalırsak son maça kalıyor.

    bu sıralarda abdullah öcalan firari, italya'ya kaçtı, italyan hükümeti bize vermiyor öcalan'ı. bütün türkiye italya düşmanı oldu, kinder'inden benetton'una herşey boykot ediliyor. inanılmaz bir soğukluk var arada. mevzu juventus'un istanbul'a gelmek istememesiyle daha da büyüdü. zidane'ın başı çektiği "türkiye"de can güvenliğimiz yok" açıklamarıyla juventus türkiye'ye gelmedi. uefa maçı erteledi.

    maç öncesi inanılmaz bir gerginlik var. eskiden böyle değildik, birleşip milli tepkiler verebilirdik, fenerlisi beşiktaşlısı herkes bir oldu . uefa da üstüne tüy dikip maça fransız halem atadı. galatasaray-juventus maçı değil, sanki türkiye toptan italya,ermenistan, fransa,uefa kim varsa toplu savaşa giriyor anasını satayım. bütün türkiye televizyon karşısında, futbolla alakası olmayan eniştem bile gerginlikten kendinden geçmiş. inanılmaz bir atmosfer.sokakda sadece kedi köpekler var. maç başladı 1-0 geriye düştük, amoruso attı. elenmek üzereyiz, fransız hakem gilles veissiere(adını unutmadım o.ç. senin) maç boyu bizi katletti.

    90 dakika bitti, uzatmalardayız, hem onurumuz elden gidiyor, hem galatasaray eleniyor, herşey bombok. duraklamalardayız.

    bir frikik oldu biraz uzaktan, topun boşuna hagi geçti, ceza sahasına doğru kesti, top igor tudor'a geldi. genç tudor juventus'un golünden sonra lippi tarafından savunmayı beşlemek için oyuna alınmıştı. neyse, top altı pasa doğru süzüldü.tudor saçma sapan bir şekilde; biraz da panik olmuştu( zaten çok gençti o zaman) topu direk bizim takımın en kısalarından suat'ın önüne indirdi alda at dercesine. suat 2 metreden dokundu, kafayla attı golü. bütün türkiye gol diye bağırdı, hissettik onu, sokak yıkıldı.

    işte o maç türk televizyon tarihinin en çok izlenen yayınıdır, sadece en çok izlenen spor yayını değil, tüm zamanların en çok izlenen yayınıymış. işte igor tudor, o günü kurtaran, onurumuzu kurtaran, türkiyenin kahramanı... dayım o kadar sevdi ki bu adamı, ertesi gün dükkana posterini asacaktı, bulabilseydik=) igor tudor, bir türk kahramanıdır, her ne kadar son maçta bilbao'ya yenilip elenmiş olsak da galatasaray'ı potada tutan adamdır. has galatasaraylıdır. hoş gelmiş. şampiyon olursak, dayıma posterini yollarım artık.

    edit: djorkaeff i yanlış hatırlamışım. marston and son uyardı.

  • 4. igor tudor'un galatasaray ile anlaşması

    karabükspor'a yapılan şerefsizlik. tudor da tam bir balon çıktı. bu ilkesiz adamdan kimseye hayır gelmez.

    karabükspor başkanının şu açıklamaları çok önemli: " malesef olanları basından öğreniyoruz. eğer böyle bir olay varsa bu tudor'un ayıbıdır. bu olay ahlak dışıdır. ıgor tudor bizimle gitmek için bir görüşme yapmadı, o bizim anlaşmalı hocamız. çok çirkin bir olayla karşı karşıyayız. tarihe kara bir leke olarak geçecek. biz her şeyi basından öğreniyoruz. büyük kulüpleri büyük yapan davranışlarıdır. galatasaray bu hareketinin altından nasıl kalkacak merak ediyorum."

    olay baştan sona ihanet ve ahlaksızlık.

  • 5. minibüste başörtülü kıza saldıran kadın

    evet abi kesin cast. akp almila denen kızı büyütmüş, fransız lisesinde okutmuş, temmuzda duvarına türbanlıları dövün diye yazdırmış. ah ulan ekşiciden kaçar mı? yerler mi?

    büyük resmi gören üniversiteyi 7 yılda bitirmiş
    sivilceli ekşici piç

  • 6. ben evlendim diye hunharca haykıran gelin

    aşktan falan değil o bağırmalar dediğim.

    hepimiz kabul edelim tüm dünyada evlilik kadınlar için statü sembolü. erkekler için de öyle ama arada 1'e 10 oran var.

    mesela sırf bekar erkek olduğum için bazı arkadaşlarımın hanımlarından biyolojik silah muamelesi görüyorum bazen ama o kadar önemli değil benim için.

    statü kazanmanın ve boklu bez değiştirmeye bir adım daha yaklaşmanın verdiği sevinç çığlıkları bunlar.

    mutluluklar dileriz.

    pepe editi: yağız anadolu delikanlısı, sözüm sana; biraz cesaret be olm, bütün doğu avrupa elinin altında. gidin, insanlara gülümseyin, hayvanlık etmeyin, selam verin. tanışın, konuşun gerisi gelir zaten.

    şu 3 günlük üfürükten hayatta türk kezbanının suratı da çekilmez, tavrı da, lafları da, depresyonu da.

    forza ukraina!

  • 7. sevgilisi olmayanların 14 şubatta yapacakları

    14 şubatın bir önemi yok. önemli olan doğru birisini bulup, her günü 14 şubat gibi geçirmek. hediye mi almak istiyorsun 6 haziranda al. 14 şubat gibi şarap eşliğinde yemek mi yemek istiyorsun? 15 temmuzda yap.

    ama doğru kişiyi bul. bak bana, doğru kişi sandığım kişi 3 ay beni oyalayıp, ''ilacımdın sen benim. iyi geldin artık görüşmeyelim bay bay'' dedi. ben bulamıyorum, umarım siz bulursunuz.

    sevgilisi olanlar için mutlu 14 şubatlar. olmayanlar için ise umarım doğru kişiyi bulursunuz.

  • 8. kuyuya düşen yavru köpek kurtarılsın kampanyası

    hakikaten cok fazla yontem denemisler, deniyorlar. su an denedikleri yontem yavru kuyunun dibinde kenarlara kacsa bile ise yarayacak cinsten, robotik tipli bir sey. ulke caktirmadan ileriye mi gidiyor diye dusunmedim degil. zonguldak'tan muhendisler projeleriyle filan geldi. koskoca prof kalkti geldi. itfaiye zaten bir haftaya yakindir oradaymis. afad vs bir suru birileri var cadir kurmus orada kaliyorlar.
    ulkeden gidesim kacti yemin ederim:/

    kopegin orada oldugunu ilk kim nasil fark etmis onu aklim almiyor. bravo cidden.
    belki de su an kurtarmislardir kopegi, her an cikabilir artik^^

  • 9. fakir neden iphone alır

    şöyle bir durum ki aslında toplumsal statüde telefonlar hem hep göz önünde olanı hem de hemen hemen en ucuz olanı. nasıl mı şimdi örnek verelim acun ile fakir kişinin ortak noktası ne olabilir ? araba, ev,saat olamaz. 3000 lira civarında ki bir telefonu tarifine ek 24 ayda aldın mı heh işte o zaman anca

  • 10. 14 şubat 2017 sevgililer günü

    sevgilimi aradım, sevgililer günün mübarek olsun dedim, o da senin de güzel kardeşim dedi. bu salak espri ile sevgililer günü goygoyunu bitirdik.

    kendinize böyle bir sevgili bulun.

  • 11. hatun kelimesinin iticiliği

    muhtemelen bir kadının ortaya attığı dandik bir önermedir.

    bayan kelimesini sevme, kız denmesini isteme, hanım denince irkil, hanımefendi deyince tedirgin ol, hatunu da itici bul... amk biz bu kadınlara ne desek yaranamıyoruz yemin ediyorum.

    ulan hatun bir defa öz türkçe ve anlamı çok güzel bir kelime. bu kelimeden rahatsız olan kadına artık kullanılacak hitap kalmadığından bence "yarraaam" denmesi makbuldür. daha da denecek bir şey kalmadı çünkü!

  • 12. türkiye milli buz hokeyi takımının 42-0 yenilmesi

    çok ilgilisiniz ya buz hokeyiyle bu olayla dalga geçiyorsunuz. maçın başlığına başlamadan fark yiyeceğimizi yazdım ben. nesi şaşırtıcı bunun? şaşırtıcı olan türkiye'nin yenmesi olurdu. hatta sansasyonel olurdu ama sizin haberiniz bile olmazdı.

    bunun bir sebebi de sizsiniz. buz hokeyinin gelişmesi için ne yaptınız? hayatınızda gidip bir buz hokeyi maçı izlemişliğiniz var mı? onu geçtim tv'de bile bir nhl ya da khl maçı hatta bedava yayınlanan didi süper lig maçlarını izlediniz mi?

    geçen hafta istanbul'un göbeğinde ligimizin zirvesini ilgilendiren maç oluyor tribünde sadece 13 kişi var onlar da oyuncuların arkadaşları. biri de ben sakatlığımdan dolayı.

    buz hokeyi oyuncuları başka işler yapıyorlar türkiye'de. buz hokeyini sevdikleri için oynuyorlar. en iyi oyuncumuzun aldığı para ile istanbul'da açlık sınırında yaşarsın. çoğu da para mara almıyor zaten.

    siz puck görseniz bu ne diye 1 hafta düşünürsünüz. o yüzden size futbol dilinde anlatayım. hani almanya milli takımı, andorra ile maç yapıyor ya. andorra'nın futbolcuları almanya'nın kaldığı otelin personelinden oluşuyor. işte aşçıdır, resepsiyonisttir. aynı hesap.

    rusya'da 4 yaşında buz hokeyi alt yapı eğitimi başlıyor ve en popüler sporlardan biri. türkiye'de ilk 50'ye bile giremez popülerlikte. buz hokeyi diyince sadece kanada gelmiyor akla, finlandiya, rusya,abd, isveç gibi ülkeler de aynı seviyedeler hemen hemen. vladislav tretiak, valeri kharlamov, alex ovechkin, valeri vasiliev ve sayamayacağım onlarca daha süperstar yetiştirmişler. bizi söylememe gerek yok herhalde yurtdışında oynayan bir türk görürseniz öpün başınıza koyun.

    bu çocukların hevesini kırmaya hakkınız yok. buz hokeyi dünyanın en eğlenceli sporu. siz eğlenmenize bakın çocuklar. burada yazılanlara aldırmayın.

  • 13. ekşici kadınların gerçek hayatta başarısız olması

    aldatılmak kadını başarısız mı yapar? bu o adamın şerefsizliği değil midir?

    boşanmak peki? iki insan evlenir, işler beklediği gibi yürümez, karar alınır-ya da başka sebepler vardır- boşanılır, yollar ayrılır.

    eğitim, kpss, sarma sigara(tanıdığım birçok kişi sigara fiyatları yüzünden sarma sigara içiyor) oraya bir şey demek istemiyorum; çünkü burada kadın olmaktan ziyade türkiye'de yaşamak etkilidir, kadınlarla sınırlandırılamaz.

    ayrıca başlıkları,entryleri elinde nicel bir veri olmadan sunmak ne zamandan beri bilimsel araştırma oluyor? dışarıda tuttuğun kadınlar araştırmanın karıştırıcı değişkenleri olarak senin araştırmanın sonuçlarını etkilemiyor mu?
    zengin değilse, ortalama bir işte alışıyorsa kezban mı oluyor?

    keşke bu ülkede herkes mutlu, refah düzeyi yüksek olacak şekilde yaşayabilse.

    amacın cinsiyet ayrımı yapmamakmış, peki neden sadece başlıkta başarısız kadınlar yer alıyor erkekle nerede? buradaki bütün erkekler rezidanslarda oturup işine lüks bir araçla falan gidip geliyor galiba.

    ben başarısız değilim; beni aldatan benim önemsemeyen beni aşağılamaya çalışan sen başarısızsın, kusura bakma.

  • 14. 14 şubat 2017 paris saint germain barcelona maçı

    başlama saati sebebiyle can sıkan maç. göğsüm daralıyor.

    hayatta bazı şeyler vardır, hiç bir zaman değişmesini istemezsiniz. mesela milli takım forması turkuaz değil düz kırmızı üzerine beyaz şerit veya beyaz üzerine kırmızı şerit olmalıdır. şampiyonlar ligi müziği olarak bildiğimiz o eserin değişmesi, maçlar başlamadan önce artık başka bir müziğin çalınması kabul edilemez. bir gün gazeteye baktığımda izzet altınmeşe'nin yüzünde et beni olmadığını görürsem bu bana ağır gelir. inception'daki topaç gibidir bazı şeyler. onlara bakarak gerçekten hayatta olduğunuzu hissedersiniz. şampiyonlar ligi maçları 21.45'te başlar. bu maçın 22.45'te başlamasını kaldıramıyorum. dengemi bozuyor.

    sabahları karanlıkta yollara düşmeye alıştık, saat 8'den önce hava aydınlanmıyor. tamam, bizi yendiniz, işe gitmek zorundayız, okula gitmek zorundayız, karanlıkta gidelim tamam. ama şampiyonlar ligi maçları 21.45'te başlar. kabul edemiyorum bunu. çok ağır geliyor.

  • 15. sevgililer günü

    birbirlerini seven çiftlerin, birbirlerine olan sevgilerini göstermek adına hediye alış-verişi içerisinde geçirdikleri saçma bir gün.

    saçma dedim çünkü erkek ve kadın arasında 15 cm farkı vardır. mesela 15 cm derken bile erkekler o malum şeyi düşünmüş, kadınlar ise '' acaba ne demek istedi '' diye düşünmüştür.

    hemen anlatalım;
    göz
    ve
    kulak

    ikisinin arasında 15 cm fark.

    yani erkeler gözleri ile ( görerek ) hayatı yaşar, kadınlar ise kulakları ile ( duyarak ) hayatı yaşar. göz ve kulak arasında 15 cm fark vardır ve ikili ilişkiler, dolayısıyla hediye alış-verişleri hep bu yönde olmalıdır.

    daha açıklayıcı anlatmak gerekirse;

    erkekler izler.
    kadınlar dinler.
    örneğin küçük yaşlarda aslan mı döver kaplan mı? tarantula mı güçlü, akrep mi? vs şeyler sayesine oturup belgesel izler. kadınlar izlemez. o kanı, o vahşeti görmeseler bile inleyen ceylanların, acı çeken antilopların çığlıkları onların vicdanını sızlatır. erkekler iş makinası gördüğü zaman durup o kepçeyi, o dozeri seyreder, çıkardıkları gürültü umurlarında değildir. fakat kadınlar görmekten ziyade duymaya önem verdikleri için iş makinasından çıkan o motor sesleri sinir sistemlerini gerer. erkeler porno sitelerinde zevkine uygun kadın görene denk sekme sekme gezer ve sonunda o masum kadını görüp sevişmesini izler. kadınların ise o iğrenç sahneler midelerini bulandırır, o yüzden konuşması bol olan erotik filmleri tercih eder. erkekler lalalalalala maç izler, kadınlar lila lila lilla şarkı dinler. erkekler kavga izler, kadınlar niye çıkmış diye dinler. erkeler elinde dürbün komşuyu izler. kadınlar elinde bardak komşuyu dinler. özetle;
    erkek izler,
    kadın dinler.

    kadınların izlediği şeyler de dinleme üzerine olan entrikası bol, dedikodusu bol, magazin programları ve dizi filmlerdir. televziyona bakmalarına gerek yoktur, örgü örüp ütü yaparken bile bunu yapabilirler.

    aslında kadınlar ilizyoniste benzer ve dikkatli gözler onların sihirlerini rahatlıkla çözer.

    şimdi bu sihri daha da açarak şöyle örnek verelim. erkekler hayal gücünü kullanıp şunu düşünsün; sevgililer gününde, hoşlanılan kız size güzel bir tişört alıp; '' seni seviyorum aşkım, sensiz bir hiçim '' falan desin. sadece konuşsun ve erkek de sadece dinlesin...

    buna keza aynı sevgili, kırmızı bir gecelikle süpriz yapıp kapı eşiğine ayağını dayasın ve elindeki plastik kelepçeyi sallayarak dudaklarını ısırsın. fark ne?

    fark tabi ki 15 cm.

    birinde çok güzel iltifatlar, aşk ve romantizm var. ( konuşma, dinleme )

    birinde ise hiç konuşma yok, görsellik var.

    erkek neyi tercih eder?

    cevap vermeden aynı örnekle kadını ele alalım;

    bu sefer erkeğimiz kız arkadaşına tişört alsın.. vitrinde görüp beğendiği fakat alamadığı bu tişörtü erkek alıp kızın evine gitsin. sevgilisine verirken tıpkı onun gibi '' seni çok seviyorum aşkım, sensiz bir hiçim, sen benim dünyamsın '' gibi cümleler söylesin.

    kadın bunları duyunca ne yapar? tabi ki hem tişörte, hem de biricik sevgilisine sarılır. çünkü duydu o, dinledi. böyle şeyler duymayı hep sevdi. öptü ve canımsın dedi.

    buna keza aynı erkeğimiz hiçbir hediye almadan, hiçbir tatlı dil konuşmadan tazmanya canavarlı baxer ile kapı eşiğine dikilip elindeki kelepçeyi sallasın ( görsellik yapsın yani ) kadına bakıp ağzıyla hart hart yapsın. kadın görünce ne yapar?

    tabi ki ''sen ne çeşit bi öküzsün ya'' diyerek o kelepçeyi adamın kafasında kırar. erkeğimiz güzel iltifatlar yaparak kapıda dikilseydi, belki bir nebze olsun kadınımız mutlu olabilirdi.

    özetle kadınlar; '' o mu güzel, ben mi güzel? ''
    '' ayrıldıktan sonra başkasıyla evlenir misin? '' gibi sualleri kendilerini tatmin etmek için sorarlar. yani duymak için.. yani güzel cümleler işitmek için.

    erkekler ise duymaktan ziyade görmeye önem verdikleri için sevgililer günü ve benzeri günlerin onlar için pek de önemi yoktur.

    erkekler gördüğünü unutmaz, kadınlar ise duyduğunu. sevişme esnasında bile kadınlar iltifat ister, erkekler ise görsellik adına değişik pozisyon.

    bir kadın 67 sene önce duyduğu bir cümleyi hatırlayıp eşiyle kavga edebilir.

    o yüzden böyle özel günlerde hediye alıp verirken erkeklerin güzel iltifat etmesi gerekir. çünkü kadınların en büyük viagrası ( mutluluğu ) tatlı sözler 'duymak'dır.

    kadınlar ise hiç hediye almasa bile sadece meme ucunu gösterse erkeğe yetecektir. '' gel len bakma öyle, bi fırt em '' dese dünyalar onun olur.

    iş bu sebeplerden ötürü erkekler hediye verdiği an kızlar sevişmelidir. ulan konuyu sekse getirmek için anam ağladı mk. yahu hayatım boyunca bir gün sevişemedim şu günde. ben yapamadım bari millet yapsın.

    kızlar da bu yazıyı birbirine anlatsın! birisi acısın lan artık.

    kutlamıyorum !

    yaşandı bitti saygısızca, aldatmanın tadına varınca, doğru söylesen kimin umurunda,

    gözüme inanırım haydi zıpla...

  • 16. 14 şubat 2017 b. gökberk'in şeytan rıdvan yazısı

    bilgin gökberk'in rıdvan dilmen'i yerden yere vurduğu yazıdır.

    destek olmak için öncelikle buyrunuz: "futbolun kara "kutu"su"

    "rıdvan bu defa trt'den sormuş?

    cumhurbaşkanı onu hangi işe sokmuşmuş?

    ***
    kim kimi hangi hangi gazeteye tv'ye sokmuş, kim kimi hangi gazeteden tv'den çıkartmış en iyi bilen sensin.

    işin bu.

    bize mi soruyorsun?

    ***
    seni işe sokmamışlar belki.

    ama iş'ten çıkartmamışlar da..

    az şey mi bu?

    ***
    yine tane tane anlatalım

    senin yerinde ben olsam, kanka'larından çalıştığım her yere geldiği gibi ferit bey'e ‘kov bu adamı’ diye kaç telefon gelir?

    şahenk beni kaç saniyede kapı önüne koyar?

    ***
    nusret'e bile sokmazlar adamı valla.

    ***
    ntv'de çalışıp, hayır videosu çeksem, kaç dakikada fişim çekilir?

    program ortağın sevgili güntekin evetçi mi hayırcı mı bilmiyorum, video çekip devletin sunduğu 2 seçenekten ‘hayır’ı seçsin gör bakalım neler gelir başına.

    sen bile onu kurtaramazsın!!

    ***
    konu saray'a kanka olman, evet demen de değil.

    konu arkanda saray, ferit bey varken ‘hayır’cı arkadaşlarının da video çekip hayır diyebilmeleri için çaba sarfetmemen.

    konu bu.

    ***
    devlet 2 seçenek sunuyor.

    birini seçersen vatanperver oluyorsun, diğerinde vatan haini.

    medyada evet diyenin yolu açılıyor, hayır diyen kovuluyor.

    bir çift laf da bununu için etsene.

    konu bu.

    ***
    güçlü bir türkiye istiyorum diyorsun, demek isteyip de diyemediğin şu;

    iktidarın gücün arkamda arkamın yine sağlam olduğu..

    'güçlü olduğum' bir türkiye istiyorum.

    ***
    cumhurbaşkanı başbakanken, fenerbahçe stadında protesto edildiğinde, bunu haketmiyor dedin.

    hakediyor deseydin.

    ertesi hafta ntv'de mi olurdun, kapının önüne mi konurdun?

    ***

    arif kızılayalın ligtv'nin katar'lı yeni sahiplerine soruyor.

    bizim lig için ödediğiniz parada sayın cumhurbaşkanı ile olan iyi ilişiklerinizin rolü var mı?

    hayır diyor ceo.

    ki yüzde 100 var.

    adam hem kendi saray'ını hem bizim saray'ı zor duruma sokmak istemiyor.

    sen onun hayır dediğine de evet diyorsun.

    cumhurbaşkanı olmasa bu rakamlar olmazdı, ihale 7 dakka filan sürmedi ne ihalesi, 7 saniyede bitti diyorsun.

    hem ihaleye şüphe şaibe sokuyorsun.

    hem de ceo'yu, kanalı yerin dibine sokuyorsun.

    hem de ihale ihale diyen gümüşdağ'ı aut'a atıyorsun.

    ***
    diyor ki;

    maaşımı dolarla alıyorum, 2.5'dan sabitledik, konu bile etmedim.

    bak rıdvan!

    bizim mahalle’de nerdeyse herkes maaşını 0(sıfır)'dan sabitledi.

    0.

    sıfır.

    ***

    maliyesi mahkemesi de cabası.."

    ***
    çok ihtiyacı olanlar hariç, nerdeyse herkes 0(sıfır) lira alıyor.

    ***
    halktv'de konuğa ikram ettiğimiz çayı kahveyi bile genelde biz alıyorduk

    ***

    millet 3,5..

    sen 2,5..

    aman konusunu etme zaten.

    çooooook ayıp olur yeminlen.

    ***
    demiş ki:

    atatürk’ü de severim cumhurbaşkanı'nı da.

    olabilir.

    konu bu da değil ama..

    atatürk yaşasa seni sever miydi?

    konu bu.

    ***
    olayı 1-2 cümleyle özetlersek;

    hakan şükür çıktı, yerine rıdvan girdi.

    maç devam ediyor.

    ***
    kulübe de sağlam.

    başakşehir'in açılışında sahneye çıkan turuncu formalı arkadaşlar, tv'lere serpiştirilen eski topçular ellerinde ‘evet’li video 'hazır ol' bekliyorlar.

    ***

    bak rıdvan.

    ülkenin en büyük medya grubu olan doğan'dan fatih çekirge hürriyet'de evet oyu vereceğini yazdı.

    yazmaya devam ediyor.

    kanal d'den irfan değirmenci ve aynı grubun posta'nın yazarı hakan hayır dediler.

    doğan grubu ilkelerine göre taraf oldukları için işlerine son verildi.

    ***
    doğan ilkelerine göre abdülkadir selvi tarafsız.

    ama irfan taraf.

    yersen!

    ***

    bak rıdvan..

    irfan'ın programını hazırlayan müdür ertuğrul albayrak da irfan ayrılınca, istifa etti.

    iş bulamazsam hamburger satarım diyor.

    benim yazları pizza makarna risotto sattığım gibi.

    işsizliğe parasızlığa çare çok, onursuzluğa yok.

    ***

    daha dün..

    “süleyman seba sezonu yeni türkiye'ye hayırlı olsun” diyen, kapısında türkiye yazan tc kurumunun başkanı olan tff başkanı da evet vereceğini söyledi.

    2 de gazetesi var başkanın.

    patronun evet dediği yerde gazetecisi sıkıysa hayır desin bakalım.

    ***
    salak değiliz

    biz de biliyoruz

    hiç bişey yazmazsan, konuşmazsan, çiçek böcek dersen, twitter'ına kedi köpek koyarsan..

    ömür boyu aynı gazetede yazarsın

    aynı tv’de konuşursun.

    ***

    ben eyvallah desem bile..

    mide isyan ediyor, kaldırmıyor, bulanıyor

    kusacak hale geliyorum.

    ***
    türkçesi;

    artık burhan kuzu varken ibrahim kaboğlu’na gerek yok..

    çekirge, selvi varken irfan'a..

    rıdvan varken hakan'a.

    ***
    yeni türkiye’de projesi olanın değil kendisi proje olanın yolu açılıyor.

    misyonunu tamamlayan da evine yollanıyor.

    ***

    binali bey izmir'e aday oldu, 1300 projesi vardı.

    olmadı.

    kendisi proje olunca..

    başbakan oldu.

    ***
    demirören de bir proje, gümüşdağ da..

    hidayet de.

    rıdvan da..

    mesela dursun özbek de..

    ***

    kimi saray'ın projesi, kimi ‘derin galatasaray’ın..

    daha dün varlık fonu kuruldu.

    bi sürü varlıklı şirket fona devredildi.

    ***

    gs’nin de varlıkları vardı.

    artık yok.

    kim sat dedi, kim sattı?

    kim aldı?

    ***

    sonunda..

    özbek'in misyonu da ‘mutlu son’la bitti.

    filan falan..

    ***

    rıdvan'a son 2 soru..

    1- ligtv’de kimin yorum yapacağından sana ne, niye bu kadar mesai harcıyorsun, kanal memleket değiştirdi, adı değişti.

    hâlâ siz'e mi bağlı?

    2- hep soracağım unutuyorum.

    hürriyet'den kovulurken, kovulacağımı daha hürriyet bilmiyordu.
    sen biliyordun.

    bir ara anlatır mısın olan biteni bi zahmet?

    nasıl oldu?

    yoksa vahiy mi indi?

    ya da rüyanda mı gördün?

    ***

    nokta.

  • 17. canı istemiyorsa telefona yanıt vermeyen insan

    bunun daha değişiğini yapıyorum. evdeyken telefonu sessize alıp bir köşeye fırlatıyorum. saatler sonra kafama eserse kim aramış etmiş diye kontrol ediyorum, arayan kişinin kim olduğuna bakıp ya geri arıyorum ya da siktir edip telefonu aldığım köşeye geri fırlatıyorum. huzur gibisi yok amk.

  • 18. 2017 ekonomik krizi

    "1950'lerden 2001'e kadar her 10 yılda paramız %1000 değer kaybına uğruyordu. " diyen gerizekalilari ortaya doken baslik...

    sozlukte ilk defa bir baska uyeye "gerizekali" diyorum sanirim ama herkesin de bir tahammul siniri var!

    bak arkadasim, madem 1950'lerden 2001'e kadar demissin tam da sana o donemi kapsayan bir hikaye anlatayim...

    babaannem ile dedem 1946'da evleniyor... biri muzik, digeri resim ogretmeni... kisa bir sure sonra eskisehir'e tayin oluyorlar ve burada bir orta dereceli okulda calismaya basliyorlar... 1948 ya da 1949 gibi dedem bankadan cok dusuk faizli kredi alarak ev sahibi oluyor... o donemki cogu ev gibi iki katli, bahceli bir ev...

    aradan birkac sene daha geciyor, 1950'lerin ikinci yarisi, bu kez ford consule marka araba aliyorlar... cevrede araba sahibi olan aile sayisi hayli az...

    1960 senesine gelindiginde de (dedem 40, babaannem 39 yasinda) bandirma'nin karsi kiyisindan bir arsa alip denize sifir (gercekten de sifir, balkondan baktiginizda kum gozukmez, direkt denize bakarsiniz) yazlik yaptiriyor...

    1970'lerin basinda bu kez kari-koca istanbul'a, maarif koleji'ne tayin oluyorlar... eskisehir'deki evi satip kadikoy'un gobeginde (caferaga spor salonu'nun tam yaninda) bir daire aliyorlar...

    1976'da ise emekli oluyorlar... emekli ikramiyeleri ile yaptiklari: iki katli yazliga bir kat daha cikmak ve ayrica yazligin yakininda 15 donum tarla almak...

    bak arkadasim bak, duz lisede, duz ogretmen okulunda okumus ve siradan memurluk yapmis bir ciftin, yaklasik 30 yil calisarak kazandiklarina bak...

    ote yandan diger dedem de teknik lise'de teknik resim ogretmeniydi... anneannem ise ev hanimiydi... onlar da 1960'larin basinda istanbul'a gelmis ve kisa sure sonra goztepe'de daire sahibi olmuslardi, bagdat caddesine yuruyerek bes dakika mesafede... 1970'lerde onlar da araba almisti... tek maasla yetindiklerinden yazliklari olmamisti sadece...

    gelelim sonraki kusaga...

    annem iktisadi ticari ilimler akademisi mezunuydu (hani su birilerinin diplomasini bulamadigi akademi)... peder de istanbul universitesi matematik... annem onceleri bankaci olarak calisti, 1985'te ise kendi isini kurup pvc dosya uretmeye basladi (ama iki kisinin calistigi bir kobiydi, annem disindaki calisan da dayimdi zaten ki malzemeyi alip dosyayi imal etme isini bile kendileri yapiyordu)... peder ise bilgisayar programcisiydi...

    ikisi 1980'de evlendiler, biz 1990'larin ortasina kadar acibadem'de kirada oturduk... ama ayni esnada bodrum yalikavak yakinindan denize 200 metre mesafede iki katli yazlik aldik... renault 12 ve sahin gibi arabalarimiz oldu... beni üsküdar amerikan lisesi'nde okuttular... 1997'de de cengelkoy nato yolu'nda uc katli mustakil bir eve tasindik... annemi 2007'de kaybettik, peder evi satip baskasiyla evlendi falan oralar ayri hikaye... ama yine anormal okullarda okumamis, anormal meslekler edinmemis bir cift var ortada ve onlar da iki adet mustakil ev sahibi olmus ve cocuklarini ozel okulda okutmus...

    simdi gelelim bana ve esime... ben uskudar amerikan lisesi'ni bitirdikten sonra bogazici sosyoloji'den mezun oldum... ustune istanbul iletisim fakultesi'nde gazetecilik yuksek lisansi yaptim... ama medyada bir turlu tam zamanli bir is bulamadim... fourfourtwo'ya bir donem yazarlik-cevirmenlik yaptim, lig radyo'da program yaptim, halen tam saha'ya yazi yaziyorum, o kadar... ve bunlardan neredeyse hic para kazanmadim... hatta gecen yaza dogru kupa avrupası adi altinda koca kitabim cikti avrupa sampiyonasi tarihi hakkinda, ondan bile bir lira telif almadim... su anda galatasaray universitesi iletisim fakultesi'nde doktora calismam devam ediyor, bir yandan da ozel sektorde 1.5 porsiyon asgari ucrete tamah ettigim oylesine bir iste calisiyorum...

    esim ise notre dame de sion mezunu... montpellier ii universitesi'nden deug sahibi, ardindan istanbul biyoloji'den mezun, sonra itu'de molekuler biyoloji ve genetik'te yuksek lisans yapti, birkac hafta sonra da bir aksilik olmazsa ayni bolumde doktorasini tamamlamis olacak... bir yandan da bir ilac firmasinda calisiyor... en azindan onun maasi benimkinden iyi... 2.5 porsiyon asgari ucret kadar...

    icerenkoy'de kic kadar bir dairede kirada oturuyoruz... bir arabamiz var, annemden kalan paranin bir kismiyla alindi, yazligimiz da var cok sukur de, o da annemden kaldi... kendi kazandigimiz para zaten aylik masraflarimizi cikarmaya anca yetiyor, kenara bir sey koyamiyoruz, haliyle oyle yeni ev falan almayi birakin, hayalini dahi kuramiyoruz...

    4.5 yasinda bir oglumuz var, onu gun geldiginde bizim okudugumuz ozel okullarda okutma ihtimalimiz bir hayli dusuk, ha, eger olur da oyle bir sey basarirsak o zaman omrumuzun sonuna kadar istanbul'da ev sahibi falan olamayiz o da ayri... bir sekilde denk getirirsek de bunun kadikoy'un gobeginde veya bagdat caddesi'nin dibinde daire sahibi olmak veya biraz daha uzak bir noktada olsa da uc katli mustakil ev almak gibi bir sey olmayacagi da cok acik...

    e napacaz o zaman? en kisa surede yurt disinda bir yerlere kapagi atmanin yoluna bakmaya calisacagiz... bu memleketten bir bok olacagi yok cunku... bir onceki kusaktan daha fazla okumusuz, iki onceki kusaktan cok cok daha fazla okumusuz, yine bunlardan daha fazla mesai yapip daha cok yoruldugumuz, yiprandigimiz islerde calisiyoruz fakat elimize gecen daha az!

    bu mu ulan iyiye giden ulke!?

    bu mu ulan duzelen ekonomi!?

    bu mu ulan yeni turkiye!?

    hani eskiden her 10 yilda paramiz yuzde 1000 deger kaybediyordu ulan!?

    ne kadar kolay degil mi nominal degerler uzerinden tespit kasmak!

    ben dedemin yasadigi kadar rahat calisma kosullarinda ve refah icinde yasamak istiyorum ama onun cabaladiginin 10 kati cabalamama ragmen o seviyeye gelemiyorum!

    iste memleketi 60 senede getirdiginiz hal!

    edit: ayni gerizekali 2001 yilindaki karkas et fiyati ile asgari ucreti ve bugunkuleri kiyaslayip iyiye gittigimiz sonucuna varmis ve bir de olmayan akli sira bana laf atmis "boboonnosonon olom gocono goro olko yoromloyonloro golson" diye...

    asgari ucret 122 lira iken tam altin 42 liraydi... yaklasik uc tam altin aliniyordu 122 liralik asgari ucretle... bugun asgari ucret, agi dahil 1400 lirayken bir tam altin 940 lira olmus... yani yaklasik bir tam bir yarim altin aliniyor bugunku asgari ucretle... eee, noldu beyinsiz kardesim, altin bazinda 2001'e gore yuzde 50 fakirlesmis miyiz?

  • 19. survivor 2017

    eser: beter olsun demedim, better olsun dedim.

  • 20. 13 şubat 2017 hırsızın verdiği şifreli mesaj

    çekilin ben şerlok'um.

    gelin basitten karmaşığa doğru çözümleme yapalım:

    öncelikle her şeyden önce eve giriliş zamanı önemli.

    eve giren şahıs evde kimsenin olmayacağı bir zamanda girdiği için ev hanımının ne zaman evden çıkacağını bilen biri olması lazım. dolayısıyla hırsız kesinlikle ev ahalisinin tanıdığı biri. şüpheliler:

    ev ahalisi, aynı kattaki komşular, kapıcı ve yazarın kendisi ile annesi ve bebek.

    olası şüphelileri not ettikten sonra olayın içeriğini inceleyelim.

    iki unsur var:

    oyuncak bebek ile oluşturulan sembol ve yarım yamalak çalınan bir miktar para.

    burada bir tezatlık var. amacınız aileye bir mesaj vermek ise para çalmanız mantıksız bir davranış, hele ki bir de parayı yarım yamalak çalıyorsanız. yok eğer amacınız hırsızlık yapmak ise (ki hırsızlığın temel mantığı yükte hafif, pahada ağır ne varsa cepleyip götürmektir.) neden daha fazla para çalabilecekken paranın bir kısmını orada bırakıp boş yere sembol oluşturuyorsunuz?

    buradan benim vardığım sonuç şöyle:

    oyuncak bebek tamamen dikkatleri çalınan paradan uzaklaştırmak için yapılmış bir hareket. çünkü bebeğe ait olan kıymetli takıların ve paranın dokunulmamış olması şahsın paraya ihtiyacının olduğunu fakat bebeğin parasını almanın ona doğru gelmediğini gösterir. böylelikle anlıyoruz ki suçlu %100 ailenin tanıdığı biri.

    şüpheli listesini tekrar gözden geçirecek olursak kapıcıyı ve komşuları rahatlıkla listeden çıkarabiliriz. çünkü yukarıda bahsettiğim davranış biçimi ancak bebek ile yakın akraba olabilecek veya bebeğin annesi babası olabilecek birinin sergileyeceği bir davranış. bebeğin içine çaki kaçmamış ise bebeği de listeden çıkarabiliriz.

    geriye kim kaldı: bebeğin annesi ve babası, yazar ve yazarın annesi.

    şimdi gelelim zurnanın zört dediği yere:

    oyuncak bebeğin bir şeyi sembolize ettiği fikrini kim ortaya attı?

    iddia ediyorum biri bunu diğer fertlere söylememiş olsaydı bir allah'ın kulu böyle bir şeyin farkına varmazdı.

    dolayısı ile oyuncak bebeğin bir şeyi sembolize ettiğini ilk düşünüp diğer aile fertlerine söyleyen kimse hırsız odur.

    olayın ise aşağı yukarı şöyle geliştiğini tahmin ediyorum:

    x şahsı kumarda, uyuşturucuda veya herhangi bir işte ekonomik batağa girer.

    x şahsı ihtiyacı olan paranın nerede olduğunu bilir. kimsenin evde olmadığı bir anda parayı çalar fakat bebeğin parasına dokunmaya gönlü el vermez. ekonomik batağının bir yerden duyulma riski olabileceği için şüpheli durumuna düşmemek adına oyuncak bebek ve kokulu taş sahnesini hazırlar. ardından olay patlak verir. herkes hırsızı ararken hırsız miami'de latin amerikalı kızlar ile parayı çatır çutur yer.

    yazarın annesinin yaşı gereği böyle bir olayı organize edecek tempoyu kaldıramayacağını düşünüyorum ve listeden siliyorum. geriye kaldı üç kişi:

    yazar, ablası, eniştesi.

    eğer yazar yakalanmak isteyen ruh hastası süper zeki bir villain değil ise kendi kendini ifşa etmeyeceğinden yazarı da listeden siliyorum.

    geriye kaldı iki kişi. bebeğin anası ve babası.

    kendileri ile bire bir görüşme imkanım olmayacağı için muhakemeyi yazara bırakıyorum. ya ablan gün parasını mango'da indirimde yedikten sonra paraya sıkıştı kocası öğrenip kızmasın diye dümen kurdu. ya da enişten pokerde blöfe oturdu, topuğuna sıkmasınlar diye bu tezgahı kurdu.

    ikisinin de telefonlarını kurcala, eğer ablan evden çıkmadan önce enişten ile görüşme yapmış ise enişten ablanın evden çıkacağı zamanı çözüp ona göre eve girmiştir. böyle bir şey yok ise ablan eve döner dönmez bu işi yapıp size "evi soymuşlar" diye haber vermiş olabilir. daha fazla detay varsa yeşillendirebilirsiniz.

    watson pipomu getir adıyaman tütünü aldım onu denicem.*

  • 21. sözlükçülerin iyi ki almışım dediği şeyler

    bazen göreceli bir şeydir. benim için turkuaz su dur. ibretlik bir hikayeyle anlatayım.

    üniversite birinci sınıf bitmiş evime dönücem son gün leş gibi sıcak bir temmuz istanbul'u. cebimde 25.5 ytl banka hesabımda da 25 ytl var. akbilimde aylık yok, bir basımlık kontür var ve akşamki otobüs biletimi satın almışım.

    neyse efendim akbilimle göztepe kampüsü civarlarındaki evimden çıkıp bir adet aktarmayı da kullanarak bostancı köprüsü mevkindeki outletleri gezmeye başladım. aklımda memlekete dönmeden önce kendimi mutlu etmek adına bir tişört almak var. gençlik var gezdikçe geziyorum, gezdikçe geziyorum tek tişörtlük hakkım olduğu için de seçiciyim. en sonunda ltb de istediğim gibi bişey buldum ve karttan çektircem, cebimdeki parayla da akbil alıp bişeyler yiyip dönücem. kafamdaki plan bu. yalnız karttan çekemiyorum "yetersiz bakiye" diyor. daha dün hesabı kontrol ettiğim için hiç bir şeyden şüphelenmeyip nakit paramı kullanarak 25ytl ye tişörtümü alıyorum. mutluyum. otobüsün saatine de daha nerden baksanız iki saat var. rahatım. mağzadan çıkıp akbank atm sine gidiyorum ve hesabıma bakıyorum. -3.5ytl gösteriyor. soktuğumun bankası bir gece önce kart işletim ücreti kesmiş. temmuz ayında. ocakta kesmişti bir de temmuzda kesmiş. hem de ben eksi26 adında genç kartı kullanıyorum. ulan gencecik çocuğa bu yapılır mı be. yemek param yok, yol param yok ve en kötüsü hemen eve dönmem gerek çünkü valizim ve biletim evde. evde kimse yok çünkü ben son kaldım arkdaşlarım gitti.
    yapcak bişey yok allah "yürü ya kulum" dedi. yürüyoruz. ara ara koşturuyorum. lanet hava da ölümüne sıcak. arada bi yerde açlıktan ve seğirtmekten dalaklandım bir markete girdim. ulan bu ne şanssızlık markette adam gibi su yok. tek turkuaz su var. işlenmiş su nefret ederim. neyse suyu hüp demeden içmek istemedim yolda susarım diye azar azar içtim falan çöpü atacak yere denk gelmedim, yere de atmadım haliyle.
    öyle böyle derken apartmana geldim fakat neyi farkettim inanamazsınız anahtar yok. "allah'ım beni neyle sınıyorsun?" diyeceğim ama alakası yok. mallığa doymayan ben! evet utanarak söylüyorum ben. tişört denerken pantolon da denedim. eskiden telefonlar tuğla gibi olduğu için pantolonu giyince cebime telefonu, akbili, anahtarı da koyardım ki "cebim doluyken rahatsız oluyor muyum?" gibi sorularıma cevap teşkil etsin. işte "pantolon üstümdeyken parayı ödeyeyim tişört hazırlanırken üstümü değişirim" diye düşünen ben, kart "yetersiz bakiye" dediğinde nasıl heyecan yaptıysam akbil, telefon, cüzdan derken anahtarı pantolonda unutmuşum ya da düşürdüm bu sorumun bi cevabı yok zira...
    geçmiş zamandaki şimdiye dönelim. bir şimşek çakması gibi zamanda kafamda yukarda yazdıklarım dönerken o sıcakta, o yorgunlukta yaz gününde soğuk soğuk terlemeye başladım. "ben ne bok yiyeceğim?" diye. efendim, tabiki aç da açıkta kalmazdım ama bilet yanacak eve girmek sıkıntı olacak vs vs gözümde büyüyen dertler bir de millete maskara olacaktım. kapıcıya kapıyı açtırdım ve eve yöneldim gün boyunca yaptığım tek doğru hareket kapıyı kitlemeden çekip çıkmamdı sanırım ( bir sonraki yıl eve hırsız girdikten(iki kez) sonra asla tekrarlamadım ama bu başka bir hikayedir sonra anlatılmalı) hemen akbank kartımı kapının kenarından soktum ama kapımız sıkıymış kart kalın geldi deforme oldu zaten bir gün sonra kırdım hafta başında da iptal ettirdim. "allaaam ne yapıcam ben?" derken turkuaz şişesi aklıma geldi yanımdaydı ve plastiği inceydi. hemen kapıcı dairesine koşturdum bir bıçak aldım pet şişeyi üstten ve alttan kestim elimdeki boru şeklinde kalan kısmı da dikey olarak kestim. yukarı çıkıp kapının üst kısmından araya sokup kapı diline kadar indirdim bi iki zorlamaya kapı açıldı. artık herşey daha güzeldi. hala otobüse yetişebilirdim. teşekkürler "turkuaz su" iyi ki vardın. o günden sonra erikli su bile içmedim hep turkuaz su aldım demeyeceğim o kadar da mal değilim. ama o gün o dakika iyi ki vardı.

    peşinen not: kapı kilidini tatilden dönünce değiştirdim arkadaşlara söyleyemedim gerçekleri memlekette kaybettim dedim anahtarı. akbanktan da bi daha hesap açmadım, açmıyorum da.

    edit: imla ve üniversite yılını yanlış yazmışım.

  • 22. 42 bj 120

    çomarın harman olduğu konya'ya ait bir plaka..

  • 23. autocad bilmeyen mühendis

    (bkz: kimya mühendisi)

    ne yapacak amk? c6h1206 molekulunun bag yapisini mi cizecek?

    (bkz: metalurji muhendisi)

    alasimli aluminyumun kristal yapisini mi cizecek?

    (bkz: biyoloji mühendisliği)

    mitokondri mi cizecek? golgi aygiti mi cizecek? neyi extrude edecek amk bu insanlar?

    muhendis diyince zaten ya makine ya insaat sektoru olarak algilayan beyninin sogancigini sikeyim

    baslik acarken azcik beyin kullanin lan. valla bak hayatin geri kalani da kolaylasiyor.

  • 24. ekşi itiraf

    yedi sekiz ay evvel bi arkadaşım sosyal medya üzerinden meslek gruplarından bir bayanın paylaşımını gönderdi. anadolunun en ücra yerlerinden, terörün yoğun olduğu bir ilçeye atanmış. birkaç konuda yardım istemiş. olumlu bir dönüş de alamamış. ben de mesaj gönderdim, yardım edebileceğimi söyledim. atandığı yere çok kısa bi süre kalmıştım ama güzel dostlar edinmiştim. ilçe hakkında bilgiler verdim. dostlarımdan bahsettim. yönlendireceğimi, her konuda kendisine yardım edebileceklerini ilettim. üniversiteden iki alt dönemim olduğunu ve yine hemşeri olduğumuzu öğrendim. çok fazla ortak tanıdığımız çıktı.
    neyse ilçedeki dostlarımı sıkı sıkıya tembihledim. neye ihtiyacı olursa halledin, yanlız bırakmayın dedim. ilçedeki dostlarımdan en kalenderi, merti aynı zamanda da garibanı olana da söyledim. kalorifer yakarak geçindiriyor eşi ve iki kızını. bodrum kat kalorifer dairesinde oturuyor.küçük kızı kalp hastası. bazen telefonda konuşuruz onla da. ona da dedim bak bi abla geliyor ona iyi bak diye. sağ olsunlar o kadar yardımcı olmuşlar ki dostlar, bayan mesaj attı bana sürekli dua etti. mahcup hissettim kendimi, bir şey yapmamıştım. iyi insanlarla tanışmasına vesile oldum sadece. dostlukları baya ilerlemiş, haftanın hemen hemen her günü birliktirler. bir araya geldiklerinde bazı günler beni arıyorlar çay içiyoruz, yemek yiyoruz vs.
    bi süre sonra o taraflara yolum düştü onları da ziyaret edeyim dedim. dostumun küçük kalorifer dairesinde birlikte yemek yedik. küçük kızın benim için çizdiği resimlere baktım. boynuma sarıldı okul günlerini anlattı bana. iki üç saat sonra ayrılırken size emanet hemşerim iyi bakın dedim.

    neyse dün beni aradılar hemşerimle (artık dostum) birlikte ziyaret etmeye geleceklermiş beni. o kadar mutlu oldum ki. dünyanın yolunu çıkıp gelecekler. birkaç organizasyon hazırladım bu sabah karşıladım onları. küçük kızı niye getirmediniz diye kızdım onlara. bayılıyorum ona. okulu varmış, halası bakacakmış kızlara.
    karşıladım bu sabah onları. güzel bi sohbet içerisine daldık. kız zaten kalp hastası bir de cüzi bir paraya çalışıp bir kısmını alkole verince kızmıştım kendisine. söz vermişti bana bırakacam diye. zaman zaman eşinden soruyordum içiyor mu diye, bana bilgi veriyordu. hatta bi gün arkadaşı ona " gel içelim o nerden bilecek?" demiş. bizim ki de eşini kast ederek istihbaratçı var evde hemen iletir içmem demiş. bugün uzun zamandan beri içmediğini alkolü bıraktığını söyledi eşi bana. ailesine daha fazla vakit ayırıyormuş artık. özellikle küçük kıza. yaptığım iş, kazandıklarım beni hiç bu kadar mutlu, tatmin etmemişti. tatlı sert kızmıştım sadece. bu kadar etki bırakacağını tahmin bile edemezdim. yoksul ama gönülleri zengin, geniş insanlar. düşünüyorum bu insanlar için kayda değer bir şey de yapmadım. saf, temiz insanlar. borçlu oldukları için ya da karşılık bekledikleri için değil.
    akşam üzeri yolculadım üçünü. varınca mutlaka haber verin, kızları da yerime öpün diye uyardım. eşi ördüğü çorabı hediye etti bana. aldığım en kıymetli hediyelerden biri.
    küçük kız bu ay sonu dördüncü ameliyatına girecek. ben de bir aksilik olmazsa ameliyat günü yanlarında olacağım. son ameliyatı olması ve sağlığına kavuşması için sizlerin de duasını bekliyorum.

  • 25. 14 şubat 2017 chp anayasa mahkemesi kararı

    anayasa mahkemesi denen kurumun artık tarafsızlığının kalmadığının itirafı şeklinde bir karardır. üstü çizilmesi gereken tek nokta da budur.

  • 26. düğün istemeyen hatun

    ben de bu gruptanım. sabahtan akşama kadar başkalarının benden çok eğleneceği, rahatsız kıyafet içinde bütün gün topuklu ayakkabılarla duracağım, başkalarını memnun etmek adına tonlarca para döküp herkesin yine konuşacak bir şey bulacağı bir güne paramı yatırmaktansa uzun bir tatil/balayı yapmayı yeni yerler görmeyi tercih ederim.

  • 27. en güzel çikolata

    çocukken işten gelen babanın paltosunun cebinden çıkardığı çikolatadır.

  • 28. 14 şubat 2017 gezici referandum anketi

    ülkenin özetini şu fotoğraftan görebileceğimiz anket. foto

    eğitim, eğitim, eğitim. en büyük derdimiz bu olmalıydı.

  • 29. saçı 3 numaraya vurma nedenleri

    benim için sayısı bir hayli fazla olan nedenlerdir.

    - üstlerin zaten yeterince açık olması
    - kafa yapıma daha çok yakıştırıyor olmam
    - berber koltuğunda oturmaktan nefret etmem
    - berberin de çok vaktini almadığım için ucuz berber tercih edebiliyor olmam, en pahalısı da, sokak arasındaki de aynı traşı yapıyor sonuçta.
    - saç taramaktan ve saçla uğraşmaktan nefret etmem
    - daha temiz olması
    - yıkandıktan sonra kolay kuruması
    - "bere taktım saçım bozuldu" vs. gibi dertlerin olmaması
    - jöle, briyantin ve benzeri saç bakım ürünleri maliyetinin sıfır olması
    - zorlasam kendi kendime bile yapabilecek olmam

    bunlardan aklıma ilk gelenleridir.

  • 30. yılmaz vural

    galatasaray'ımın başına geçip, selçuk ve semih'i günde üç öğün dövmesini istediğim teknik adamdır. hadi hocam sen yaparsın bu işi

  • 31. sözlükçülerin en nefret ettiği reklamlar

    hep genç kadınların hizmet ettiği, diğer herkesin oturduğu mutlu ve kalabalık aile sofralarının resmedildiği, orta sınıfa hitap eden gıda reklamları.

    sözüm ona modern erkeklerin minimalist mutfaklarda usta aşçı pozlarıyla cool klarklar çekerek, evde şık mini elbise ve yüksek topuklu ayakkabıyla gezen havalı karılarına yemek yapıp onların yüzünde çapkın bir hayranlık ifadesi uyandırdığı beyaz eşya reklamları.

    iki cins reklam da kesif şekilde ayrımcılık kokuyor. yemek yapıp hizmet etmek kadının asli görevidir ama modern erkek de arada sırada mutfağa girip karısını şımartır temalı bu berbat popülizmden ve prototipleştirmeden tiksiniyorum.

    kadın değilim ama feminizm damarım felaket kabarıyor böyle durumlarda.

  • 32. görgü kuralları zorunlu ders olsun kampanyası

    çok karmaşık hale getirmeye gerek yok. boyasız ayakkabı kalmasa, hiçkimse ütüsüz gezmese, herkes gülümsese, kapıyı tutsa, hastane gibi yerlerde yüksek sesle konuşmasa falan iyi olur hoş olur ama oraya varmaya daha epey mesafemiz var. o yüzden, bizim için yüksek lisans sayılabilecek o seviyeleri boşver şimdi.

    üç, dört temel kural öğretilse türkiye'ye yeter de artar, hayat kalitemiz fırlar gider. fezaya çıkmış kadar oluruz.

    1. şehirde veya kırda, hiçbir surette hiçbir zaman yere çöp, izmarit, kabuklu yemiş kabuğu atma, düşürdüysen eğil al! zengini, fakiri, kadını, erkeği, genci, yaşlısı, atanmışı, seçilmişi. yere çöp atınca uyarıldığında dönüp ben seçilmiş milletvekiliyim diyen öküz gördü bu gözler.

    2. ifrazatını sokağa bırakma. yani yere tükürme, sümkürme, işeme! (ve bu sözüm bazı teyzelere; devlet hastanelerinin koridorlarına sıçma!) yani hayvandan farklı bir duruş göster.

    3. sıraya girilen yerlerde çakallık yapmadan sıraya gir! yani insan olduğuna dair bir emare ver.

    4. kırmızı ışık, korna, sinyal, sollamalar, makas, hız sınırı, vs. trafik kurallarının tamamına tavizsiz uy! normal dünya ülkelerinde olduğu gibi yani.

    hepsi bu kadar. şu dört hususu bellemeden okulu bitiremesin çocuklar ve yetişkinler.
    .

    tayyör zorbalıkla dayattığı onca şeyin arasına şu kuralları da koysa hayır duamı alır. am biliyorum ki kafa yapısının prangaları tarafından engelliyor. o da sokağa tükürenlerden biri. tükürülmemesi gerektiği bilincine sahip bir birey değil. maalesef. anadolu taş devrini yaşıyor. iktidara çöreklenmiş olanlar da o devrin zihinsel sınırlamalarından nasibini alıyor.

    .

  • 33. yüzüklerin efendisinde kötülerin haklı olması

    resmi gondor tarihi tarafından kendisine dayatılan saçmalıkları sorgusuz sualsiz kabullenmeyip sorgulama cesareti gösterebilen her bireyin idrak edebileceği yadsınamaz gerçeklerdir.

    orta dünya evreni mutlak iyi ve kötü olmak üzere iki kanattan oluşuyor ve bizler filmlerde empoze edilen algı oyunlarından ötürü dark side'ı her zaman bir şer odağı olarak gördük.

    şimdi hesap sorma zamanı.

    1- sauron ve saruman ikili koalisyona dayanan ve yöneticilerin sorgulanabildiği bir demokratik yönetim tarzı benimsemişken koskoca gondor'un kaderi tek adam diktasına teslim edilmedi mi? üstelik yitik bir soyun meçhul temsilcisi olduğunu iddia eden birinin bir anda ortaya çıkıp varis sıfatıyla mevcut yöneticiyi yerinden edip koltuğu ele geçirmesi alenen ırkçılık değil midir? ne meraklıymışsınız saltanata, sırf bir soydan geliyor diye birilerine kul köle olmaya.

    2- orta dünya'nın gördüğü en müthiş bilimadamı olan cennetmekan saruman'ı hain ilan edip soytarı gandalf'ı yol gösterici bilge belleyenler hanidir yeniliklere kapalı, tutucu yobazlar arif kişi olarak nitelendirilir oldu? bu gandalf değil mi iletişimde çığır açacak olan palantirin üzerini örten, bu değil mi "bir lisan bir insan" sözünü duymamışçasına kara lisanı duyduğu an şekilden şekile girip ana dilimizi yasaklayan? bu hokkabaz değil mi genç orcları bir gecede cahil bırakan?

    orta dünya'da hiçbir gelişim emaresi yokken bir devrim gerçekleştirip sanayileşme sürecini başlatan, istihdam yaratıp ekonomiye can vererek ülkesini kalkındıran saruman'a hiç mi hakkını teslim etmezsiniz. tasvip edersiniz etmezsiniz barutu icat edip ateşli silahlarda kullanmak, genetik çalışmalar yürütüp iki ırkı çapraz şekilde kodlayarak müthiş bir ırk yaratmak, baraj yapmak, pratiğe dökülemese de nükleer enerji-termik santral gibi projeleri fikir bazında ortaya koymak muazzam bir zekanın ürünü olan orta dünyayı gelişime sürükleyecek hamleler değil midir?

    3- saruman'ı ağaç düşmanlığıyla suçlayanlar sözüm sizedir. ağaçları tahrip edip kişisel malikanesi haline getiren elfleri, ormanları yok edip ahşap evler inşa eden rohanlıları görmezden gelmeniz nasıl bir ikiyüzlülüktür. üstelik saruman ağaçlara sadece savaş zamanı zorunlu olarak zarar vermiş, orc kardeşlerimiz ise ağaç kesmek yerine mağaralarda yaşamışlardır. barış zamanı bizzat saruman tarafından dikilen binlerce fidan ise herkesin malumudur.

    4- isengard ekonomisi üretim üzerine kuruluyken hayatlarını haydutlar gibi yağma yaparak idame ettiren rohan süvarileri neden görmezden geliniyor? isengard etrafına çekilen o duvarlar kimlerin talanından korunmak için yapıldı acaba?

    5- kötü olarak ötekileştirdiğiniz bu kesim her zaman ruhani güçlere karşı savaştı. yeri geldi elrond'un nazar duası ile coşan serin sularda boğulduk, yeri geldi üfürükçü gandalf'ın ardında doğan yakıcı güneş ile kavrulduk. bunlar orta dünya'ya barış ve demokrasi getirme davamızın yolunda yaptığımız küçük fedakarlıklardı. ama öyle bir an geldi ki savaş meydanında öteki dünyadan kopup gelmiş yeşil sarıklıların kılıçları altında can verdik. yine de yılmayıp mücadeleye devam ettik.

    6- tanrı da hep sizden yana değil miydi? en nadide yaratıklardan olan balrog haince soykırıma uğratıldığında onunla birlikte düşen hokkabaz gandalf daha güçlü şekilde canlandırılmadı mı? balrog'un başı kel miydi? kabul edin işte mağdur olan taraf aslında hep bizdik.

    7- götü sıkıştığında ucuz kahramanlıklar yapan kibirli krallarınız barış zamanı ihtişamlı saraylarında sefa sürerken her daim halkıyla iç içe yaşayan halkın adamı saruman değil miydi?

    8- sizler her daim güç ve otorite karşısında sus pus olup boyun eğerken koyun olmaya hayır diyerek başkaldıran yüce melkor değil miydi? onu hapsetseniz de davası bir çığ gibi büyüyüp yüce efendimiz sauron'un önderliğinde daha ateşli bir şekilde yaşadı amacınıza ulaşamadınız.

    9- sauron'un yok edilişi ile kadim mordor topraklarını viraneye çeviren, genç orcların beyinlerini yeniden dizayn edip anadillerini yasaklayarak dedelerinin mezar taşını dahi okumasını engelleyen sizler değil misiniz? lafa gelince hep biz faşist oluyoruz.

    10- götünün kılı olduğunuz o soytarı kralınız elçiye zeval olmaz sözüne rağmen sauron'un ricalarını bildiren elçinin kafasını şerefsizce vurmadı mı?

    11- her daim hak hukuk gözeten biri olan saruman hakkında "liyakat sahibi goblinleri tasfiye edip yerlerine urukhaileri yerleştiriyor" diye utanmazca dedikodu çıkaran siz değil miydiniz?

    lafı daha fazla uzatıp sinirlenmek istemiyorum. yalnız esas faşistin, karşısındakini dinlemeden alnına etiket yapıştırıp katli vacip ilan eden bu haysiyetsizlerin olduğu bilinsin. millet uyandı artık. yalan yazan tarih utansın.

    mordor yolu yokuştur
    cüceleri tokuştur
    bize faşist diyen
    yal elf'tir ya puşttur.

  • 34. yazarların iyi ki iptal ettirmişim dediği abonelik

    şubat ayı itibariyle (bkz: turkcell)

  • 35. eti cicibebe yiyen kazık kadar tip

    ben.1 yaşındaki kızımla karşılıklı tatlı tatlı yiyoruz.
    arada ben ona yediriyorum, arada o bana.

  • 36. sevişirken göğüslere eşit ilgi göstermek

    iki elinle memelerin ikisini de hafif sıkarak birleştireceksin ve öyle öpüp yalayacaksın ki hak geçmesin.

    biz bunları kitaplarımızda anlattık.

  • 37. kariyer.net'te yayınlanan köle ilanı

    hem suçlu hem güçlü bir adamın yayınladığı ilan. şunu unutmayın bir silinen, 10 yazılır, gg'ye falan da girmez, bilmem anlatabildim mi. (gene revize ettim sözlük, korkma)

    tekrar yazalım biz de;

    iş kanunlarına göre yasalara aykırı şekilde kişi çalıştırmak isteyen birinin ilanıdır. açıkça suç işlemektedir (hem de kendi ağzıyla bunu yazmış) tabi türkiye'de yine suçu işleyen değil suçu açığa çıkaranlar mahkeme yoluyla cezalandırılmaktadır.

    ilana bakmayanlar da aşağıdaki linkten görebilirler;

    https://store.donanimhaber.com/…bb34495a29f4f7b.jpg

    edit: bu mesajın nesini gg'ye aldınız sözlük çok merak ettim?

  • 38. ekmek arasına konulabilecek muhteşem şeyler

    yılar yıllar önce.. 18 yaşında yaz tatilinde bir fabrikada çalışıyorum.. şartlar çok ağır,öğlen tıka basa yememize rağmen akşamüstü 3'te ziller çalıyor midemizde.. hele mesai adı altında uzayan işkence saatleri hesapta bile yok..
    ben daha çekingenim daha kurallara uyar cinsten,bir perihan'ımız var evlere şenlik; hakkını arar, ağır işe basar küfrü keyfi yerinde oldu mu cengiz kurtoğlu'ndan patlatıverir..
    ölüyoruz yine bir gün açlıktan beraber koptuk mutfağa.. biliyorum öğlen sulu yemek vardı yoksa; kızartma,kadınbudu köfte,dolma falan defalarca ekmek arası denenmiş onaylanmış tarafımızdan..
    o gün bir çırpıda ''ekmek arası soğuk kuru fasulye'' yaptı perihan bize yarımşar ekmek..
    neredeyse 20 yıl geçti, ben ömrümde o günkü lezzete yaklaşan bir şey yemedim..

  • 39. türkler arapların kölesiydi

    uzun mesafeli ve geniş boyuttaki insan ticareti, temelde islami dönemdeki bir gelişmeydi ve tarihin acı bir cilvesidir ki kaynağı islam hukukunun insancıl etkisiydi. islam hukukuna göre müslüman olanlar ve müslüman ülkelerde yaşayanlar özgürdü ve köle yapılamazdı. sadece köle ailelerin çocukları köle sayılırdı. özgür insanlar ancak bir cihadda yakalanan kafirler ise köle yapılabilirdi.

    köle ailelerden doğan kölelerin sayısı ihtiyacı karşılamada yetersiz kalınca, uzaklardan getirilen yeni köleler çok önemli ticaret konusu olmuştur. köleler çoğunlukla avrupa, asya bozkırları ve afrikadan getiriliyordu. müslüman ispanya’nın önemli köle nüfusunu slavlar oluşturuyordu. ingilizce köle (slave) kelimesini kökeni de buradan gelmektedir. avrasya bozkırlarındaki türkler ise ikinci büyük köle grubuydu. islamiyetin ilkçağlarından itibaren karadeniz’in kuzeyinden çin ve moğolistan’a uzanan topraklardan yakalanan veya satın alınan kölelerin çoğunluğu türktü.

    araplar fetih ve ganimet amaçlı yaptıkları seferlerle türk topraklarına girdikten sonra tükleri köle yapmışlardır. hatta türk topraklarına yerleşen araplar, türklerin evlerine yerleşmişler, ev halkını da kendilerine köle yapmışlardır. asilzadelerin ve beylerin karılarını ve çocuklarını yanlarına alarak köle yapmak amacıyla ülkelerine götürmüşlerdir. kölelerin güçlenmelerini önlemek için, baba çocuğundan, kadın kocasından ayrılıyor ve bir daha birbirlerini göremeyecek şekilde ayrı bölgelerde satılıyordu. burada arapların, kilometrelerce yollarda astığı türkler, türklerin kanından akıttıkları nehirden ekmek yapmalar gibi, türklere yaptığı zulümleri anlatmayacağım. isteyen bu katliamları bağımsız kaynaklardan okuyabilir.

    araplar, asker olarak yetiştirmek üzere köle türk çocuklarını getiriyorlardı. bu köleleri ev işlerinde kullanılan kölelerden ayırmak amacıyla, arapça’da sahibi olan anlamına gelen “memluk” adını vermişlerdi. halife mutasım (833-842) türk kölelerden oluşan büyük bir askeri güç oluşturmuştu. ticaret ve üretimle ilgisi olmayan bu askerler zamanla askeri aristokrasiyi, askeri devlet düzeni kurmaları nedeniyle de islam devletlerinin egemenliğini ele geçirmişlerdir. bir asker türk kölesi 868 yılında müslüman mısır’da memluklar adıyla ilk bağımsız hanedanı kurmuştu. diğer bir örnek ise pers ülkesinde bir türk köle tarafından kurulan gazneliler hanedanıydı. ( 962-1186)

    960 yılında ise oldukça farklı öneme sahip olan bir olay gerçekleşti. islam sınırları dışındaki türk karahanlılar hanedanı halkıyla birlikte müslüman oldu. bir arap tarihçisine göre sayıları iki yüz bin çadırı bulan bir halk müslüman olmuştu. böylece siri derya’nın dışında ilk müslüman türk devleti kurulmuş oluyordu. bizim tarihimizde "bir gecede on bin çadırlı oğuz boyları islamiyeti seçti" diye anlatılır bu olay ama neden, nasıl olduğu anlatılmaz. hep merak etmişimdir. bir ülke insanı topluca nasıl din değiştirir diye? bugün acaba topluca new world order dinine geçmemiz mümkün müdür? tarihçiler bu olayı dinsiz akrabalarına karşı cihad yapabilmek veya kölelikten kurtulmak amacıyla yapıldığını ileri sürmüşlerdir.

    türklerin islamiyeti kabul etmesinden sonra, islam öncesi türk geçmişlerini unuttuğu görülür. türkler, iranlılar ve arapların asla yapmadığı bir şeyi yaparak milli kimliklerini islamiyete gömmüşlerdir. islamiyet öncesi türk tarihindeki devletler, uygarlıklar, dinler ve edebiyat, birkaç halk şiir ve soylarıyla ilgili destan dışında unutulup gitmişti. türk adı, batılılar için olduğu kadar türkler için de müslüman ile eşdeğer olmuştur. türkler’in islamiyet’e bağlılık derecesine , araplar dahil başka hiçbir halkta rastlanılmamıştır.

  • 40. türk sinemasının temel sorunu

    dandik komedi filmlerini gişe rekortmeni yapıp türk sinemasını bu tür filmlerin çöplüğü haline getirendir.

    g-seyirci

  • 41. hükümet kontrollü bir kaos çıkartmayı planlıyor

    "turbanliya saldiri" haberlerindeki artis ile dogru orantilidir.

  • 42. tartışılan motosikletliyi araçla çarparak düşürmek

    "güzel ülkemden güzel bir haber daha"dır!

    ikiside kendini bilmez. birisi araç kullanan adama poşetle saldırıyor. diğeri ise motorla giden iki kişinin hayatını yok sayarak vurup düşürüyor.

    hangisi haklı hangisi haksız pek önemli değil lakin bu ülkemizin bir röntgeni. hadi gelin kabul edelim, insan bu ülkeden çok fazla beklenti içine girmemeli.

    http://www.ntv.com.tr/…arpti,dyhavckr9eywxgi5yga9ma

  • 43. sosyal bilimler lisesindeki aşırı bilimsel sergi

    bugün konya sosyal bilimler lisesi'nin giriş kapısında gördüğüm "tarihin yitik nesli devler" ismiyle açılmış seminere ait aşırı bilimsel bir sergi.

    izninizle sergiye ait görselleri paylaşayım:

    resim1
    resim2
    resim3
    resim4

    öğretmenin açıklaması

    evren dediğimiz yer o kadar büyük ki yaklaşık 9.460.800.000.000 çarpı 93.000.000.000 kilometrelik evrende (hala büyüyor durduramıyoruz.) en fazla iki metrelik boyumuz var ve bilmediğimiz şeylerin yanında bildiklerimiz hiçbir şey. devler yoktur diye kesin bir yargıda bulunmak bağnazlık olacaktır.

    ama, şöyle bir durum var. sergide kullanılan resimlerin gerçekdışı olduğu bariz. belki bir öğretmen öğrencisinin ufkunu açmak için "dünya'da devler de var olmuş olabilir mi?" diye bir seminer yapabilir ve ben desteklerim bu semineri. ama 2010 senesi facebook paylaşımlarına ait resimleri kullanarak bu resimlerin doğruluğunu bile araştırmadan (ki resimlerin oynanmış olduğu, kaç defa yazıldı söylendi.) okulun girişinde böyle bir sergi açarsan, işte o zaman olmaz o iş.

    evrim teorisini bırakın, evrim kanununun bile yasaklandığı (müfredattan kaldırıldı demeyeceğim, yasaklandı çünkü.) ülkemizde artık insanlar bu şekilde bilim yapıyorlar sanırım.

    ortaçağa hoşgeldiniz. böyle bir ortam nasıl oluştu bilmiyorum, ama bu başarı hepimizin!

    gelen hakaret dolu mesajlar üzerine edit: aynen 18 yaşındayım, hatta inanır mısınız lise öğrencisiyim. bunu anlamanız için aşırı bir zeka seviyenizin olmasına gerek yok. durduk yere bir insanı kırmanız için de hiçbir sebep yok, yaşım dolayısıyla bana hakaret edecek haddi kendinizde nasıl görebiliyorsunuz?

    ayrıca eklemek istiyorum. okuldan birçok kişi benim yazdığımı fark etmiş. kendimi zaten hiçbir şekilde saklamıyorum. okul idaresiyle çok sorun yaşayacağım söylendi, ben var olan bir durumu insanlarla paylaştım. o sergiyi oraya koyuyorsanız, bunu paylaşmak da benim görevimdir.

    yine de ne olursa olsun beni bir daha tehdit etmeyin, yazdıklarımı silmem gerektiğini söylemeyin. bu sorunu bir yerlerde dile getirmem ve o serginin oradan kaldırılması gerekiyordu. ve bununla birlikte, liseme yazılan yorumları kabul etmiyorum, ortada bir sorun varsa eğitim sistemiyle ilgilidir, konya sosyal bilimler lisesi ile ilgili değil.

    saygılarımla.

  • 44. devlet bahçeli ekşi'de yazar olsa kullanacağı nick

    (bkz: püsk'evet')

  • 45. el bab'da savaşmamızın gerçek sebebi

    akp seçmenine göre, savaş sona erdiğinde "referandum ile o bölgenin türk topraklarına katılacağı ve bunun domino etkisi yaratıp suriye'nin yarısına hakim olacağımız" şeklindedir.

    çoğunluğun akplilerden oluştuğu bir aile toplantısında bu tezi(!) ortaya atıp, hatay'ın da zamanında referandum ile türk toplantılarına katıldığı tespitiyle beni dumura uğratan fakat diğer aile fertlerinin saygısını kazanan enişte bey'e "hatay bağımsız bir devlet idi, el-bab bağımsız mı amk çocuğu" şeklinde tepki göstermem üzerine linç edilerek aforoz edildim.

    benden size tavsiye; akraba, eş, dost, arkadaş ortamında siyaset tartışmayın.

  • 46. 14 şubat 2017 dolar kuru

    olm düşerken ülke batıyor yükselirken ülke batıyor bir karar verin amına koyim.

  • 47. almıla kursar kuş

    bu ahir ömrümde gördüğüm en kötü isim soyisim kombinasyonuna sahip insan.
    yani entrylerde insan olduğunu söylemeseler, öyle bir imge bile belirmedi kafamda. düşünün..

  • 48. romanya'da 23 tl olanın türkiye'de 5610 tl olması

    (bkz: internet'te kotaya hayır topluluğu)'nun gün yüzüne çıkardığı verilere göre romanya'da 23 tl olan 100 mbps kotasız ve simetrik internet bağlantısının (download ve upload hızları eşit bağlantı) ülkemizde 5610 tl olması durumudur. ilgili veriler ve ispatları şurada yer almaktadır:
    https://www.facebook.com/…806538655/?type=3&theater
    işin bize garip gelecek bir diğer tarafı ise romanya’daki internet kullanıcılarının, 100 mbps’lik bu paket en eski ve en düşük hıza sahip olan paket olduğu için bunu beğenmiyor oluşları:
    https://www.facebook.com/…/posts/1104984629623672:0
    ayrıca aynı verilere göre;
    kazakistan'da 74 tl olan 120 mbps kotasız ve simetrik internet bağlantısının (download ve upload hızları eşit bağlantı) ülkemizde 6300 tl olması durumu,
    https://www.facebook.com/…683512800/?type=3&theater

    moldova'da 23 tl olan 100 mbps kotasız ve simetrik internet bağlantısının ülkemizde 5610 tl olması durumu,
    https://www.facebook.com/…043459431/?type=3&theater
    rusya’da 83 tl olan 300 mbps kotasız ve simetrik internet bağlantısının ülkemizde 11.585 tl olması durumu:
    https://www.facebook.com/…978929971/?type=3&theater

  • 49. güneş'in çekirdeğindeki helyumun 27.1%'e çıkması

    orc araştırma'nın anket sonuçlarına göre

    %7.6 helyum
    %10.4 kararsız
    % 82 evet

  • 50. jan olde riekerink

    gs'dan gitmesi gerekenlerin listesini yapsak bu adam ilk 10'a girmez. bu sene zaten artık şampiyonluk gitti, taraftar organize olsun alayını gönderelim önümüzdeki sene bari dursun'la selçuk'la sabri'yle uğraşmayalım yeter artık ne çektik be.