çok mantıklı.. baktın düşman tankı geliyor.. başörtüsünü çıkartıp soktun mu egzosuna, tank pert..
işte milli türk savunma silahımız..
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. başörtülü kara harp okulu öğrencisi
-
2. çocuğun kolunu kesin çöpe atın
edit : bebeğin ailesi ve valilik ile irtibata geçildiğine dair güzel haberler mevcut, bu bağlamda 5 eylül perşembe günü çıkacak karar oldukça önemli, konu ile alakalı: (bkz: #71155526)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
aile ve sosyal politikalar bakanlığı ve sağlık bakanlığı isa eymen bebeğe ama'sız ve fakat'sız ivedi sahip çıkmalıdır.
o kol çöpe atılmayacak - atılamaz
--- haber alıntı ---
adana'da doğum sırasında sağ kolunun sinirlerinin zedelenmesi sonucu felç kalan 6 aylık isa eymen bebek, ameliyat için 15 gün içerisinde 26 bin lira bulunamazsa kolsuz kalacak.
birçok hastaneye götürdük ve aynı teşhisi koydular. bu çocuğun sinirleri kopmuş ve acilen ameliyat olması gerekiyor dediler. en son götürdüğüm doktor ise çok geç kaldığımızı, en geç 1 ay içerisinde ameliyat yaptırmamızı aksi takdirde 'çocuğun kolunu kesin çöpe atın bu koldan hayır gelmez' dedi.
biz çok çaresiz kaldık en geç 1 ay içerisinde ameliyat olması gerekiyor dediler 15 günü geçti zaten. bu ameliyatlara masraflarla beraber 26 bin lira dediler ama bizim durumumuz olmadığı için yaptıramıyoruz. kaynak
--- haber alıntı --- -
3. tab gıda
artık sıradanlaşmış bir rezalete konu olan firmadır. ülkedeki işsizliğin en temel iki problemi var. bir torpil. iki torpile bağlı olarak gelişen insan kaynakları departmanlarındaki istihdam. ülkede var olan, bir yerde çalışan ik'cıların %90'ı istisnasız böyle ya da bu potansiyele sahip tipler. beğenirler, aramazlar. ararlar, trip yaparlar. trip yapmazlar, geldiğinde yüzüne bakmazlar. yüzüne bakacak gibi olurlar bir ego tatmini yapmadan göndermezler.
neredeyse bir yıl kadar önce bir yer görüşmeye çağırmıştı. pek umudum yoktu açıkçası. geçmiş tecrübelerimden ötürü. "ben çok şanssızım. kesin iş bulamayacağım artık" diye düşünüyordum(ki hâlâ işsizim boşa değilmiş hissiyatım) sırf ayıp olmasın diye gittim. umut fakirin ekmeği ya. belki olur diye aslında. gittiğimde karşılaştığım manzarayı halen daha unutamıyorum. bir ton saçma ve gereksiz prosedürden sonra bana 4 sayfalık ve doldurması ortalama 45 dakika süren bir form verdiler. doldurdum. buna neden gerek olduğunu da gerçekten bilmiyorum. bu bir standart evet ama bunu online olarak gayet de yapabiliyorsun. her neyse doldurdum. bekledim, içerde son derece çirkin ve bakımsız bir kadın beni karşıladı.
kafamı sikeyim, saçı sakalı kestirdim ben bu görüşme için. bileydim kestirmezdim. kadının bıyıkları benden daha fazla. bu arada gittiğim yer bir otel, otel istanbul'un en bilindik 3-5 otelinden biri. 5 yıldızlı falan. neyse dedim "tipe göre yadırgama. belki hastadır, belki çocuğu hastadır. belki bir şey olmuştur, depresyondadır" vs diyerek kendimi teskin ettim. normalde şekilci bir yapım yoktur. benim o bıyığa odaklanmamı sağlayan şey kadının gözlerindeki öfkeydi. resmen kanlısı gelmiş gibi bakıyordu bana. sanki ik'cı abla o kişi değil o an. rahmetli dinçer çekmez. ben de kemal sunal'ım. şark bülbülü filmindeki gibi parayla oraya dayak yemeye gelmiş gibiyim. "mazlum'u getirin bana" der gibi bakıyor bana adeta. işte o an, ben de odaklanacak şey ararken bıyığına denk geldim. tüm mesele bu.
ben yine iyimser olmaya çalışıyorum. hoş geldin, beş gittin muhabbetlerinden sonra hanımefendi birbirinden klişe ve berbat sorularıyla beni mülakata aldı. hepsine cevap verdikten sonra da "ingilizce devam edelim" dedi. let's continue in english klişesine giremeyecek kadar ingilizce sahibi bir şahıs tarafından ingilizce mülakata alınıyordum. bu bir ilk değildi daha önce de berbat ingilizceye sahip insanlar tarafından mülakata alınmıştım ama bu denli bir kibir hiçbirisinde yoktu. yüzündeki alaycı ifade, kurduğu cümlelerdeki vurgular falan sanki karşımda cersei lannister vardı. ben ise gariban jon snow. tekleye tekleye ve ağır hatalar yaparak bana 2 soru sordu. cevapladım kısa ve net şekillerde. teferruata girersem anlamayacaktı zira. ona rağmen cevabı anlamadı.
cv'imde bir dönem aynı zamanda iki işte çalıştığım yazıyordu. "same time" dedim. "same?" dedi bana. "...at the same time in two places" dedim. sustu. elindeki kağıtları karıştırdı ve "two places..." dedi. "yes" dedim. "at the same times..." dedi. "ya sabır..." çekiyorum içimden. "nasıl yani? aynı anda iki yerde mi çalıştın?" dedi. "evet" dedim. "hmmm" dedi. sonra da "okey, yes..." dedi. ulan dedim acaba kamera şakası mı yapıyorlar? kibirli ve ukala gözükmemek için de "ablacım bak, zerre sikim ingilizce sahibi değilsin. önüne alelade bir bilgisayar oyunu açsam, oyundan çıkıp masaüstüne dahi dönemezsin. o kadar bilmiyorsun. lütfen türkçe devam edelim" de diyemiyorum. "ayy başım ağırıyor zaten trafik de çok yoğundu" dedi. "anlıyorum" dedim. zira ingilizce, ya belli bir süre konuşulmadığında ya da trafikte ortalamanın bir tık üstünde zaman geçirildiğinde unutulan bir dildir. bilirim. zaten ben de helikopterle geldim amına koyim.
neyse, elindeki kağıtları tekrar bir karıştırıp "kusura bakmayın sizi işe alamayacağız çünkü açıkta pozisyon yok" dedi. "iyi de madem öyle neden aradınız?" dedim. "ben size başvuru bile yapmadım. siz beni aradınız. ben de kalktım geldim." dedim. biraz sinirlendim. "ne bu sinir?" dedi. "empati yapabiliyor musunuz?" diye sordum. sonra düşündüm "ulan acaba empati nedir biliyor mu" diye 3-5 saniye boş gözlerle bakıp, bir şey diyemedi. kuvvetle muhtemel, bir insan kaynakları çalışanı olarak onu dahi bilmiyordu. "kusura bakmayın. geldiğiniz için teşekkür ederiz. ülkede artan turizm krizi malum. terör olayları rezervasyon iptallerine yol açtı. biz de beklemiyorduk hebe hübe" dedi. ben de sadece "madem öyleydi. beni bir hafta önce aradınız. bir haftada bu kadar olay olduysa, neden dün arama zahmetinde bulunmayıp 'gelme kardeşim biz seni almayacağız.' demediniz de bana bir ton yol getirtip, 1 saat form doldurdup bu mülakatı yaptınız?" diye sordum. "denemek istedik ehehehehe" dedi. baya güldü yani.
o vakitler işsizliğimin 1. yılını dolduralı 4 ay oluyordu. nerden baksan 16 aydır işsizdim. o gülüş, sanki o 16 aylık süreçle taşak geçmek gibiydi. çok fazla sinirlendim. ancak sinirimi kontrol altına almaya çalışıyorum. yine de kadındır karşıdaki, seviyemi bozmayayım. kırıcı olmayayım falan. nahifliğimi sikeyim. karşındakinin zerre sikinde misin acaba? sen mi işverensin de kırıcı olmayaya bu kadar gayret ediyorsun? halbuki tam karşında duran ayhan ışık bıyıklı kadının kırıcı olmaması lazım. elimi oturduğum sandalyeden gevşetip bir hışımla kalkarak çıktım odadan. kalbim o strese ve sinire dayanamadı ve taşikardi atağım patlak verdi. kalbim güm güm atmaya başladı. otelin önündeki merdivenlerde 5 dakika oturdum geçsin diye. tek teselli eden güvenlik oldu "boşver abi bok gibi insanlar bunlar" dedi. ne olduğunu bilmeden ve anlam vermeden. tek bildiği iş görüşmesine geldiğimdi. tarlası yanmış köylü oturuşu mu yaptım nedir, oturuşumdan bile halim anlaşılıyordu galiba.
neyse işte olayın özeti, ik'cıların kahir ekseriyeti berbat insanlar. gencecik, tecrübesiz bir insana dahi böylesine gereksiz bir ukalalık yapıp sosyal hayatlarında yaşadıkları sıkıntıları, hiç tanımadıkları insanlardan çıkarmaya çalışmaları gerçekten baymaya başladı. çevremden de duyuyorum benzer olayları. insanımızda vicdan kalmamış. kibir ve ukalalık almış başını gitmiş. okumuşu da cahili de aynı egoistlik seviyesinde. hiç hareketlerinin sonuçları ne olur diye düşünmüyorlar. mevzu bahis kızın ilk iş tecrübesi olacak. adam bu mülakatta "benim ilk iş tecrübem nasıldı..." diye düşünmüyor mesela. niye sizce?
acı çekmiş insan, halden anlar. böyle davranmaz. o konuma pat diye bodoslama oturtulan tiplerde görülür bu gereksiz kibir. çünkü bilmez o zorluğu. o okulunu bitirir, ailesi etrafa haber salar "bizim oğlan/kız da mezun oldu" diye. o haberin yaygınlaşmasını beklerler. ya biri duyar el atıp, hemen forsuyla bir yere sokar. ya da aile "duymazdan geldiler herhal" diye düşünür, sağı solu arayarak birilerini zorla devreye sokar. en nihayetinde yine bir yere bu bağlantıları sayesinde evlatlarını rahat ve iyi kazacakları işlere sokarlar. o tipler de gelir, kendi emekleriyle bir şeyler elde etmeye çalışan insanların karşısında böyle dalga geçermişçesine bu tip atraksiyonlara girerler. bir dakika sonra da unuturlar zaten. hatırlamazlar. ulan ben ilkokul üçüncü sınıfta hafif dalga geçtiğim çocuk üzüldü diye halen arada düşünüp üzülürüm. yapacağım her hareketin, atacağım her adımın birilerini yaralamasını istemediğimden her şeyi etraflıca düşünerek yaparım.
herkesten ben gibi olmasını beklemem ama optimum insani bir davranışı görmek bile artık "aaa iyi insan..." dedirtmiyor mu bizlere? ya geçen hafta gece çiğköfte sipariş ettik. kurye uzatırken utana sıkıla "abi acı sos gelirken poşete dökülüş, biraz çiköftelere de gelmiş..." diye mağrur bir şekilde uzattı poşeti. "ne olacak canım, olur öyle insanlık hali. dert etme" dedim. çocuk nasıl mutlu oldu. gitti 15 dk sonra telefondan beni aradı. "özrümüz için size bedava bir şeyler vermek istiyoruz. bir sonraki siparişiniz bizden olsun. yanına şunu bunu verelim" diye bir ton şey. "yahu ben yapmam gerekeni yaptım biraz abartmıyor musunuz?" dedim. "öyle insanlarla karşılıyoruz ki abi yaptığın şey büyük lütuf" dedi. aslında çocuğun bu son cümlesi her şeyin özeti gibi. normal kalmadı. normal olanı görünce bile seviniyoruz lan. delirdik.
bir arkadaşım var birkaç ay önce kanada'ya gitti. sokakta tanımadığı insanlar buna gülümseyip "günaydın" diyorlarmış. adam bununla mutlu oluyor. anlatıyor sürekli. aslında normal olan bir davranış. ama bize lüks. şu an mesela istanbul'da çıkıp bir adama gülümseyip "günaydın" desen ya deli midir nedir diye düşünür. ya da ibne galiba der. çoğu "günaydın" dahi demez. çevirir başını gider. bir kadına yapsan, sapık diye düşünür. tacizci zanneder. ya da asılıyorsun olarak algılar. hızlı adımlarla uzaklaşır. nerden nereye geldim, farkındayım ama hepsi bununla ilgili. nezaketimizi de vicdanımızı da gömdük toplum olarak. iş bulabilmek şu yana dursun, stressiz ve dertsiz bir gün geçirebilmek, ağlamamak, sinirlenmemek bile lüks oldu artık. bunlar bile özel tüketim günümüzde ne yazık ki. mutlu olmak, gülmek falan bunlara hiç değinemiyorum bile. arabesk içimize işledi. -
4. furkan bölükbaşı
"hiçbir entry'mi silmeyeceğim allah izin verirse."
allah izin vermedi galiba. -
5. rotring kurşun kalemin yok olan klasik tasarımı
nasıl olduğunu bir hatırlayalım önce.
ilk ve ikinci modeline halen sahibim. ilkini lisede (90lar, oha!) almıştım. kaybolmasın diye elime almaya korkuyorum.
ilk modelde (ve sanırım ikincisinde de) ucun çıktığı metal boru ve koni yekparedir. ucu ilerleten tutucu 2 değil 3 parçadır. o dönemde başka hiçbir kalemde yoktu bu. uzun süre yazıldığında baş ve işaret parmaklarında vadiler oluşturduğu doğrudur. ama güzeldir. geçmiş günlerimizden çok kıymetli bir hatıradır.
üçüncüsünü kullanmadım. eminim o da ilk ikisi gibi çok iyidir.
ilave olarak, rotring kelimesinin almanca'da kırmızı çember anlamına geldiğini duymuştum.
edit: link göçmüş. google images belleğinden çamur gibi bir sürümünü bulabildim. -
6. melih gökçek'in görevden alınması
asdadsafsa başlık böyle açılınca sanki bir görevi varmış gibi geliyor değil mi insana. çok acayip.
olum esnaf sele kapıldığında bugün hava yağmurlu diye twit atıyodu lan adam bhnıjkol. -
7. tayyip erdoğan'dan vatandaşlara altın çağrısı
bir yonetim düşünün vatandaşından para kopartma altin kopartma peşinde.
yahu senin gorevin zaten!! o altınları fazlalastirmak ne anlatıyorsun amk,
millet kendi boğazını doldurdu da sıra akp yandaşlarına geldi.
bencil herif bırak şu ülkenin yakasını yeter artik. -
8. 15 temmuz gazisinin basın duyurusu
özeti şudur;
"mayışlar yatmıyor." -
9. sıla'nın ahmet kural'dan hamile olması
(bkz: bundan bize ne olması)
-
10. 81 düzce'den sonra 82 kerkük 83 musul
80 osmaniye'yi elinde tutamayan "adam" sözüdür.
-
11. melih gökçek
n'olur sessiz sedasız gitme başgan. koy zamına ortalığın. lütfen başgan. öyle mahzun mahzun gitme. yıllardır emek verdin ankara'nın anasını silkmek için. ankara senindir başgan. öyle sessiz sedasız gitme...
-
12. laptop alacaklara tavsiyeler
mühendislik fakültesini bırakıp önlisans yerel yönetimler programına kaydolun.
-
13. beş kelimelik hikayeyle ağlat güldür ve şaşırt
mahalle yanarken orospu saçını tarıyordu.
-
14. süper lig'in artık kaliteli ve zevkli olması
özellikle bu sezon dikkat ettiğim durum
2 sezon önce kalkan yabancı kuralının meyvelerini toplamaya başlıyoruz sanki
artık maçlar daha bir hızlı daha bir tempolu
3 büyüklerin karşısına boynu bükük çıkan, full savunma ile maçı bitiren 3–4 yabancılı anadolu klüpleri bile artık daha güçlü, alternatifli ve özgüvenli kadroları ile daha istekli oynuyorlar.
mesela bu maç
yada bu maç
ligdeki bu gelişim devam ederse 3–4 sene içerisinde portekiz–belçika–rusya–
gibi ligleri geride bırakıp rahatlıkta avrupanın fransa'dan sonra 6. büyük ligi olabiliriz.
umarım federasyon bu işin içine sıçıp yerli kuralı falan getirmez, çünkü bariz belli ligin kalite ivmelenmesi yukarı yönde. -
15. türkiye ekonomisini düzeltecek fikir
1- hak ve özgürlükler devlet tarafından korunmaya başlanırsa, yerli sermayenin yurtdışına kaçması ve beyin göçü engellenir. ekonomi güçlenir. beyin göçü yaşanmaz.
2- ülkemizde yetişen tarım ürünlerinin üreticiden tüketiciye gelirken aracıların minimize edilmesi, hem üreticinin daha fazla para kazanmasına hem de tüketicinin bütçesinin rahatlamasını sağlar. aradakı parazit gereksiz insanlar temizlenmiş olur.
4- meraların iskana açılması engellenerek, hayvancılığın maliyetleri mimimuma indirilir ve herkes kazanır.
5- çürümeye bırakılmış yüzlerce dönüm zeytin bahçelerinin tekrar üretmeye başlaması için halk zeytincilik konusunda bilinçlendirilebilir ve maddi manevi desteklenebilir.
6- insanların yetenekleri yönünde yönlendirildiği ve bunun lüks olarak algılanmadığı aksine desteklendiği bir eğitim sistemi oluşturulmalı
7- ileri görüşlü değerleri korumalı fakat batıdan uzaklaşılmalıdır.
8- türkiye vatandaşlarına vize uygulayan her ülkenin vatandaşlarına vize uygulanmalı ve türkiye insanının onuru korunmalı
9- müfredatlara, yaşamla ilgili pratik bilgilerin öğretildiği dersler dahil edilmeli
10- yabancı yatırımcıların sadece ortak olmalarına izin verilmeli( <%50) fakat şirketleri satın almaları yasaklanmalı.
...vesaire vesaire
evet işim gücüm yoktu yazdım -
16. tayyip erdoğan'ın melih gökçek açıklaması
beyaz tv'nin muhalif kanal olması yolunda atılan ilk adımdır.
-
17. 8 milyon aracın geçiş ücretini hazinenin ödemesi
bütün haklarım hükümete haram zıkkım olsun.
işsiz bir insanım. yüksek lisans mezunuyum. torpilim yok diye akademiye de giremiyorum. allah hepsinin belasını versin.
edit: daha ne kadar batabilirim ki? 30 bin tl borcum var devlete. bi asistan olamadım. çünkü dayım yok. zengin yandaşlarına burs verdi. bana kredi verdi. fetöcülere burs verdi bana yine kredi verdi. zar zor okudum. bak doktoraya başlıcam kışın param yok. iş bulamıyorum. gerçekten kafayı yemek üzereyim. -
18. sözlükçülerin şu an ihtiyacı olan şey
deliksiz, kemiksiz, kesintisiz, sessiz, kimsesiz uyku.
şimdi biraz oğlumu gömeceğim, küçük şeytan ya, hep sevimli diye yazıyorum ama rica etsem bir haftalığına -hatta gelin şunu ay yapalım- alsanıza şunu benden.
bu otizm denen nanenin bir sürü eşlikçisi var. bizim payımıza dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu düştü. hiperaktif çok havalı bir kelime, kabul edelim üstümüzde şık duruyor (delirdim, evet) ama dostlar benim ocağım söndü artık.
bir şekilde çocuğun enerjisini boşaltmak gerekiyor ancak at değil ki bu maneje götürüp, döndürüp durasın. (yalan değil bir ara bunu bile düşündüm)
çocuk uyumuyor. bu iki kelime ne demek biliyor musun? ben artık eski ben değilim. tam beş hafta oldu, haftanın altı gecesi belirsiz bir saatte uyanıyorum. çünkü oğlumun saat kaçta güne başlayacağı belli değil. sonra da parti başlıyor!
günde, 1 adet strattera 25 mg, 3 kerede toplam 2 mg risperdal ve gece 2 tane melatonin alan çocuk akşam saat 20.00'da yattığında güne saat 02.00'da başlıyor. uykusu geldiğinde hiçbir kuvvet uyumasına engel olamadığı gibi uyandığında da yatakta uzanmak gibi, sakince tavanı izlemek gibi durağan pozisyonları kabul etmiyor.
bazen onu izlerken içindeki enerjinin kaynağının fiziksel bir karşılığı olsa neye benzerdi diye düşünüyorum. bir volkan mı, bir şelale mi, yoksa bir fay hattı mı?
bunu isteyerek yapmadığını, onun da çok yorulduğunu biliyorum ama bu hiç sinirlenmediğim, bıkmadığım, yorulmadığım anlamına gelmiyor.
geçen gün neden yaptığını bilmediğimiz bir şekilde kalktı üçüncü kattan telefonumu attı. uçabiliyor mu diye bakmak istedi sanırım. gittim yanına dedim ki "hayır oğlum, telefonu atma, beni at" inanılmaz ciddiydim, o an korktum kendimden. babasına gidince sabah 06.00'da uyanıyormuş. tamam dedim ya, ben pes ediyorum, baban gelsin ben gidiyorum, evi terk ediyorum. yapamadım.
sağolsunlar, en yakın iki arkadaşım bana evlerinin anahtarlarından yaptırmışlar, sınırsız giriş ve kullanım hakkı veriyorlar; daha önce de denedim başkasının evinde uyumayı ama olmuyor.
ay sonu beş günlüğüne evi terk ediyorum, bırak şehri, ülkeden kaçıyorum. gün sayıyorum resmen.
düzenli uykusuzluk bir işkence yöntemi olarak da kullanılıyor, biliyorsunuzdur. ben artık çözüldüm, itirafçıyım, cezam neyse razıyım. yeter ki üst üste birkaç gün uyuyayım. mümkünse şu an, şimdi. -
19. merve boluğur
benim de eski sevgilime benzemis. olm aynı kızlarla çıkmış olma ihtimalimiz?
-
20. lord eddard stark
ben kendisini başka bir arkadaş sanıyordum. öyle ki ruh ikizi kadar benziyordu düşünceleri.
üniversiteden bir arkadaşımdı. nasıl bir tipti? ergenekon zamanı taraf gazetesi okurdu. 17-25 döneminde "aman tadımız kaçmasın" tadında güçlü olan tarafı bulmak adına bekledi ve iki tarafa da eşit mesafede durarak kendisine alternatifler hazırladı. sonra ip kopunca da ölümüne reisçi oldu.
aramızda bu tip insanlar var. hatta azımsanmayacak kadar da çoklar. 80 lerde köyden kente göçen travmatik neslin yetiştirdiği double travmatik gençler bunlar. aslında dertleri atatürk, aydınlanma falan değil.
dertleri sensin.
asla senin bir kızla iletişim kurduğun gibi iletişim kuramaz,
asla senin hayata baktığın gibi bakamaz,
asla senin gibi birey olabilmenin tadını alamaz
asla senin gibi önüne çıkan zorlukları tek başına aşma yetisi gösteremez,
asla senin gibi hobileri olmaz,
asla senin gibi hayattan her zorluğa karşı tad almasını bilemez,
asla senin gibi çalışıp çabalayıp hak ederek bir yer edinme kaygısı olmaz,
asla senin izlediğin filmleri izlemez,
asla senin sosyal konumuna erişemez,
asla senin kahkahan gibi gülemez.
bildiği tek şey vardır. sana olan nefreti.
bu nedenle de senin en sevdiğin şeye saldırmaktan hastalıklı bir keyif alırlar. yoksa atatürk, osmanlı falan umurları değildir. asıl hedef sensin güzel kardeşim. iyilikten güzellikten aydınlanmadan yana bir birey olan sen.
tarihten yana zırnana cahil oldukları gibi, masallara inanmayı da pek severler. masallarla bezenen tarihten aldıkları ideolojik temel ile "olsa" "bulsa" "gitse" şeklinde tarih tezleri yazmaya da bayılırlar. mesela "ii.abdülhamit han'ın başlattığı eğitim seferberliği sayesinde ben üniversitede asistan oldum" diyebilirler. "19.yy'da sadece ingiltere'de 13 modern üniversite varken, koca osmanlı devletinde 4 tane varmış" desek, "olm cennetmekan ii.abdülhamit han israile osmanlının tüm dış borçları karşılığında bile toprak satmadı" diyecek kadar da profesyonel kötüdürler. bu yüzden genç siviller üyesi ve trabzonlu olması beni şaşırtmadı. aksi daha çok şaşırtırdı.
yeni türkiye'deki hayatında daha çok furkanlar göreceksin. çünkü sen de iyisin hoşsun ama oportünizm bataklığına batmış bir ılık götlüsün. furkanlarla twiterda rt yaparak, facebookta link paylaşarak ya da başka türlü it sikine osurmayacak yöntemlerle baş edeceğini sanıyorsun. gözünün önünde kurulan saltanatı ve yeni devlet yapısını görmeden klavye delikanlılığı yapıyorsun. azıcık o pembe götünün rahatının bozulmasını istemiyorsun.
peki ne olacak şimdi?
furkan da biraz dinlendirilir, marmara ile ilişiği kesilir ama cukkasından edilmez. saraybosna'da, balkanlarda ya da başka bir yerde 2-3 sene inzivaya çekilmek üzere bir üniversiteye gönderilir. o ara doktorasını da yapar. duruma göre de devam eder.
sen o ara ne yapacaksın peki. söyleyeyim
%30 a çıkmış vergi diliminle furkan'ın maaşını ödemeye devam edeceksin. -
21. tayyip erdoğan'ın george orwell okuması
bugünkü toplantıda ayyuka çıkan gerçektir. bm güvenlik konseyini eleştirirken george orwell'in hayvanlar çiftliği kitabından alıntı yapmış:
"george orwell, hayvan çiftliği kitabında bazılarının daha eşit olduğu bir düzeni mesela birleşmiş milletler güvenlik konseyi’ni 5 ülkeyle sınırlayan düzeni eleştirir. çok anlamlı."
ahanda bu lınk:
sözcü haber linki
eğer 1984'ü de okumuşsa hepimiz boku yedik demektir arkadaşlar* -
22. afganistan'da taliban'ın ilk bildirisi
1996'da afganistan'ın başkenti kabil'i ele geçiren taliban örgütünün afgan halkı için yayınladığı bildiridir. şeriat isteyenlere belki ne istediklerini daha iyi gösterir. ayrıca 1980-92 yılları arası sovyet yönetimi destekli komünist rejim varken ülkede kadınlara çok önem verildiğine ve o dönem üniversite öğrencilerinin yaklaşık %70'inin kadınlardan oluştuğuna dikkat çekmek lazım. herhalde onlar da hiç böyle bir şey olacağına ihtimal vermiyorlardı ama daha sonra durum buraya geliyor.
detayları şu şekildedir;
"vatanımızın adı bundan böyle afganistan islam emirliği'dir. bunlar da bizim koyduğumuz, sizin uyacağınız yasalar;
- bütün vatandaşlar günde beş vakit namaz kılacaktır. namaz vakti başka bir iş yaparken yakalanan kırbaçlanacaktır.
- bütün erkekler sakal bırakacaktır. meşru ölçü, çenenin altında en az bir sıkılı yumruk uzunluğundadır. bu emre uymayanlar kırbaçlanacaktır.
- bütün erkek çocuklar türban takacaktır. birinciyle altıncı sınıf arasındakiler siyah, daha yukarı sınıftakiler beyaz türban takacaktır. bütün erkek çocuklar islami kılıklar giyecektir. gömlek yakaları düğmelenecektir.
- şarkı söylemek ve dans etmek yasaktır.
- iskambil oynamak, satranç oynamak, kumarın her türü ve uçurtma uçurmak yasaktır.
- kitap yazmak, film izlemek, resim yapmak yasaktır.
- evinizde kuş beslerseniz kırbaçlanacaksınız ve kuşlarınız öldürülecek.
- çalarsanız eliniz bilekten kesilir. bir daha çalarsanız ayağınız kesilir.
- müslüman değilseniz müslümanların görebileceği yerlerde dua etmeyin. bunu yapanlar kırbaçlanacak ve hapse atılacaktır. bir müslümanı kendi dinine döndürmeye çalışan kişi idam edilecektir.
kadınların dikkatine;
- evinizden dışarı çıkmayacaksınız. kadınların sokaklarda amaçsızca dolaşması caiz değildir. dışarıya çıkarsanız yanınızda mutlaka mahrem erkek akrabanız bulunacak. sokakta tek başına yakalanan kadın dövülecek ve evine gönderilecektir.
- her ne şart altında olursa olsun asla yüzünüzü göstermeyeceksiniz. dışardayken burka ile örtüneceksiniz. aksi halde şiddetle kırbaçlanacaksınız.
- makyaj malzemeleri yasaktır. mücevher yasaktır.
- çekici, gösterişli giysiler giymeyeceksiniz.
- sizinle konuşulmadan konuşmayacaksınız. erkeklerle göz göze gelmeyeceksiniz.
- uluorta gülmeyeceksiniz. gülenler kırbaçlanacaktır.
- tırnaklarınızı boyamayacaksınız. boyarsanız bir parmağınız kesilecektir.
- kızların okula gitmesi yasaklanmıştır. bütün kız okulları derhal kapatılacaktır.
- kadınların çalışması yasaklanmıştır.
- zinadan suçlu bulunursanız taşlanarak öldürüleceksiniz.
dinleyin, iyi dinleyin. itaat edin. allah-ü ekber."
kaynak: halid huseyni 'nin bin muhteşem güneş isimli eserinden alıntıdır. -
23. atatürk heykellerinin yıkılacağı gün
daha iyilerinin dikileceği gündür kardeşim. şimdi siktirip gidebilirsiniz. bak hemen şurdan.
-
24. beyaz tenli erkekler
bir tane var herhalde. elden ele geziyor.
olm türkiye lan burası, bulamayacağınız tek şey küçük penisli erkektir. -
25. ilk defa muz yiyen kuzey koreli kız
altında "acting audition (oyuncu seçmeleri)" yazan video. hem bir insan ilk kez muz yedi diye neden ağlasın? ben de geçen sene ilk kez mango yedim, herhangi bir duygulanma olmadı.
-
26. tuğçe kazaz'ın makyajsız hali
-
27. 3 ekim 2017 abd'nin rus konsolosluğu baskını
diplomatik misyonlara savaş durumunda bile dokunulmaz. bu barbarlıktır.
-
28. stairway to yozgat
-
29. meltem cumbul
şu hayatta şu ülkede en tiksindiğim hareketlerden biri elimi uzattığımda karşı tarafın o eli havada bırakması. mınakoyim çok meraklıyım sanki alemin terli mikroplu ellerini sıkmaya amma ve lakin görgü denen bir şey var. nezaket denen bir şey var. varsın onlar havada bıraksın ben elimi uzatmaya devam ederim. onlar öküz diye benim de öküz olacak halim yok.
eminim meltem cumbul da elinin havada kalmasından hiç hoşlanmayan bir insandır. fakat kendisi, her kim olursa olsun başka bir insanın elini havada bırakmıştır. tam olarak ne olduğunu anlamadığım bir şeylere tepki göstermek adına, ödül alan adamın selamına nezaketsizlikle karşılık vermiş. olmamış bence. bir insanın nezaketi daimdir, hayata duruşudur, öyle olmalıdır. asıl protesto en zorlu zamanlarda o nezaketi koruyabilmektir. hele ki sahnedesin, sunucusun. madem gerçekten o ödülü ya da organizasyonu protesto edeceksin, hiç çıkmayacaksın o sahneye, hiç tamah etmeyeceksin o organizasyondan cebine girecek paraya. çok iki yüzlülük kokan hareketler bunlar. olmamış meltem, yakışmamış. -
30. erkeklerin klozet kapağını kaldırmadan işemesi
yıllar önce ntv de yayınlanan haydi gel bizimle ol programına konu olmuş bir durumdur. müjde : erkekler iki iş art(d) arda yapmazlar. indirdi mi kaldırmaz, kaldırdı mı indirmezler.
çiğdem : kanalı kapattıracaksın
müjde : klozet kapağını kastettim -
31. lord eddard stark'ın entry silmeye başlaması
"hiçbir entry'mi silmeyeceğim allah izin verirse" demişti. izin vermedi demek ki...
edit: @acik kahve isimli yazarın uyarısı ile -ki ayrı yazımı düzeltildi. -
32. izmir'e ait bir yemek olmaması
yemek değil ama kıbrıs şehitleri caddesinin sonunda çelebi adında bir pastane var, orada ‘bomba’ adında içi çikolatalı bir tatlı var. başka biryerde görmedim. yolu düşenler denesin. çok iyi.
-
33. procrastination'a türkçe isim önerileri
savsaklama
-
34. kadınların erkeksiz de yaşayabileceği gerçeği
nereden tutsam elimde kalan önerme ya da her ne haltsa işte.
(heteroseksüel) bir kadının erkeksiz de yaşayabilmesiyle neyin anlatılmaya çalışıldığını anlamadım açıkçası. bundan kasıt, kadının herhangi bir erkeğe bağlanmadan, sevişmeden, çevresinde yalnızca kadınlar bulundurarak yaşaması mı? eğer öyleyse bu pekala mümkündür. tersi de erkekler için mümkündür. koskoca bir toplum içinde yaşıyoruz ve istesek de istemesek de, kabul etsek de etmesek birlikte yaşamak için başka insanlara bağımlıyız. aldığım eşyaları evime taşıyan nakliyeciler erkekti. alışveriş yaptığım marketteki kasiyer kadındı. tez danışmanım da kadın. ders aldığım hocalardan biri erkekti.
evli değilim. çocuğum da yok. evlenip çocuk sahibi olmayı istiyorum ama, yaşamımın amacı haline getirmiyorum bunları. evet, erkeksiz de yaşayabiliyorum bu bakımdan. bunda övünülecek herhangi bir şey göremiyorum. yüzyıllar boyunca kadınlar bir şeylere sahip olmak, bir şeyler yapabilmek ya da bir yerlere gelebilmek için erkeklerin izin vermesini beklemek zorunda kaldılar. sanırım buna pek kimsenin itirazı olmaz. bu nedenle de pek çok kadında ki aralarında ben de varım, bir şeyleri başarabilmiş olmaya haklı olarak daha fazla anlam yüklediler diye düşünüyorum. erkek olmanın anlamını bilemem. hiç erkek olmadım; ama bir kadın olarak söyleyebilirim ki türkiye gibi kadının olabildiğince bastırıldığı bir ülkede üniversiteye gitmek, iş sahibi olmak, tek başına yaşamak gibi fazlasıyla "sıradan" durumları bir kadının yapabilmesi kadın için büyük anlamlar taşıyor. gelişmiş bir toplumda lafı bile edilmeyecek şeyler türkiye'de birer başarı öyküsüne dönüşüyor ister istemez; çünkü belirli bir mücadele sonunda elde ediliyor. yaşamımın hemen her aşamasında yalnızca ailemden değil, kadın erkek fark etmeksizin arkadaşlarımdan da büyük bir destek gördüğümü inkar edemem; ama şunu da belirtmeliyim ki kadından beklenen şey, var olabilmeleri için erkeklere bağlı olmaları. erkeklere de evlenmeleri yönünde bir baskı var olmasına karşın hiç evlenmemiş bir erkek tek başına çok daha rahatça yaşayabiliyorken hiç evlenmemiş bir kadın aile evini bırakamıyor. bu baskıya direnip belirli özgürlükleri elde eden kadınlar sonunda şunu fark ediyor: ben bir kadın olarak tek başıma var olabiliyormuşum; erkeksiz de yaşayabiliyormuşum. bunu çok rahat biçimde anlayabiliyorum; çünkü ben de dedim; ama sonrasında fark ettiğim şey, yaptığım şeyin erkeksiz yaşamak değil, özerkliğimi kazanmak olduğuydu. yani ben her şeyde birilerine, aileme ya da arkadaşlarıma, bağlı olmadan yaşayabiliyormuşum aslında. sorunlarımı çözmek için her seferinde birilerine koşmam gerekmiyormuş.
yani başlık hatalı bence. "kadınların da özerk yaşayabileceği gerçeği" diye düzeltilmeli. gerçi bizim ülkede bence erkekler de özerk yaşamıyorlar. bireyleşmemizi gerçekleştiremiyoruz. ne özerkiz, ne de bireyiz. -
35. ekşi itiraf
kısa bir süre önce, resmi bir ayrılık yaşadım.
sonrasında hayat değişiyor tabii. evindeki kablosuz ağın adından, mail şifrene, kapı zilinde yazan isim etiketine kadar ne kadar ıvır zıvır varsa değişiyor usul usul.
bunlarda sorun yok, alıştım, koymuyor, acıtmıyor. fakat bazen öyle şeyler oluyor ki, hayat insana zor geliyor yahu. misal bu sabah yaşadığım durum...
çalıştığım şirketin kurum içi otomasyon programında kişisel bilgilerin görüntülendiği alanda acil durumda aranacak yakınlarımızın bilgilerini girmemiz gereken bir bölüm var. ben bu alana daha evvel eski eşim ve annemin bilgilerini girmişim. o alanı güncellemem ve o listede haliyle sadece annemin kalması gerekiyor, ki ben de bunu yaptım. fakat kaydet butonuna basmamla acil durum listesinde en az iki kişi olması gerektiğine dair ruhumu sıkan bir uyarı aldım. annemin dahi benden çok uzaklarda yaşadığını, yakınlarımda da bir derdime koşacak kimsenin olmadığını düşününce, sabah sabah vurgun yemişe döndüm. daha doğrusu derdime koşacak kimsenin olmamasından ziyade, hayatında birinci önceliğe sahip olduğum kimsenin olmaması değişik. eşimiz dostumuz yok değil tabii ki ama acil durumda aranacak listesine insan ancak acil durumda araması gereken insanları yazmak ister sonuçta.
bir ara bildiğin 112 acil yardım / ambulans yazayım dedim de, trollük cildime zarar veriyor.
karmakarışık dönemler, tuhaf tuhaf işler.
zor yollar genelde çok güzel yerlere çıkarmış. hadi bakalım... -
36. şener şen'in rol yapamaması
şener şen de rol yapamıyorsa kim yapıyor amın oğlu? muhsin bey'den maho ağa'ya maho'dan baran'a,nazım öğretmene... dev bir oyuncu. rakibi bırakın türkiye'yi dünya'da az bulunur.
edit: imla -
37. f1'de hakkinen schumacher rekabetini izlemiş nesil
okay karacan'ın anlatımı serra demirkol'un yorumlarıyla güzel zamanlardı.
o dönemle ilgili aklımda kalan en özel anı schumacher, david coulthard'a tur bindirirken yol vermesi gerekirken arabayı önüne kırıp kazaya sebebiyet vermesi ve ikisininde yarış dışı kalması.. 2. ye tur bindirirken yarış dışı kalan schumi çıldırmış ve mclaren garajını basmıştı akabinde garaja kaskını fırlatmıştı.
tek meziyeti schumacher'e escort etmek olan vasıfsız eddie irvine'da enteresan bir karakterdi.
aynı eddie irvine 99'da schumi'nin bacağını silverstone'da bırakıp 6 yarış kaçırdığı sezon test pilotu mika salo ile omuz omuza vermiş ve şampiyonluğu kılpayı kaçırmıştı.
yanılmıyorsam 2000de hakkinen son turda yarış dışı kalmış ve schumi'ye 1.liği bırakmıştı. coulthard ise kendisine otostop çeken mika'yı pite kadar bırakmıştı.
sarı arabalarıyla heinz harald frentzen ve damon hill'i eddie jordan amca, monaco gp lerini yatından takip ederdi.
her yarışta tur yeme ve motor masraflarında başı çeken toranosuke takagi en unutulmaz pilotlardandı.
o dönem ferrari'nin yükselişi ve schumi'nin 5 yıl arka arkaya şampiyonluk yaşadığı yıllarda jean todt ve ross brawn inanılmaz katkılar sağlıyordu.
herşey çok özeldi, sigara reklamları ayrı bir hava katıyordu araçlara.. marlboro, west, benson&hedges...
sigara firmalarının araçlar üzerindeki rekabeti gibi pit ekibinin yanında güneş gözlüklerini takıp yarışı takip eden yengelerde bir rekabet göstergesiydi.
bir nesil italyan ve alman milli marşlarını ezberlemişti resmen.. -
38. herkesin hayalleri varken evde öküz gibi oturması
tespit gibi tespit. 17 gün sonra gireceğim ve başarma ihtimalim yüksek bir sınav var ancak ben bu sınava çalışmak yerine sürekli bahaneler üretiyor, saçma sapan işlerle vakit öldürüyorum. hayallerime ulaşmak bu kadar yakınken neden boyle bir şey yaptığımı kendime bile açıklayamıyorum. çalışmaya başlayınca bu entryi editleyeceğim.
-
39. adana denince akla gelenler
sıfır bir. yetmez mi?
-
40. sözlükçülerin en iyi 5 bilgisayar oyunu karakteri
(bkz: tommy vercetti) - gta vice city
(bkz: joe barbaro) - mafia 2
(bkz: sean devlin) - the saboteur
(bkz: og loc) - gta san andreas
(bkz: salvianus) - the elder scrolls v skyrim -
41. çöp bulamayınca çöpü elinde taşıyan insanlar
sırt çantasıyla gezen erkekler için çok basit bir eylemdir. çantanın bir kenarına ufak bir poşet koyarsınız olur biter. ilk gördüğünüz çöp kutusuna atmak zorunda da değilsiniz. ben gün boyu biriktirip akşam kendi evimin önündeki çöpe bırakıyorum. eğer eve kadar taşıdıysam cam, kağıt ve plastiği ayrıştırıp öyle atıyorum.
şu saatten sonra türkiye için alışkanlık haline getirmek çok zor. demografik yapısı değişti ülkenin. daha suriyeli gebeşlere türkçe öğretemedik, sokağında çöp konteyneri olmayan köyler varken kime neyi nasıl öğreteceğiz. şu aşamada yapılması gereken singapur yöntemidir. vaktiyle kendi halinde mutlu mesut medeni bir ülke olan singapur'un bugün nüfusunun büyük kısmı çinli. akın akın yerleşerek ülkeyi domine ettiler amma velakin singapur'da yönetim hala ülkenin yerlilerinde. sokakta yere tükürmenin cezası 500 dolardan başlıyor. çöp atmanın da büyük maddi cezaları hatta yaptırımı var. çünkü ülkeye akın eden çinliler kendi ülkelerindeki yere tükürme adetlerini singapur'da da devam ettirmişler. kanunlar katı şekilde uygulanınca sike sike öğrenmişler yere tükürmemeyi. kanunlar benzeri şekilde katılaştırılır ve sert şekilde uygulanırsa dünyanın en vahşi toplumları bile adam olur. en büyük örneği sovyetlerdir.
cezaları abarttığımı söyleyenler oldu. buyrun singapur'dan yakın tarihli uyarı levhaları.
tren istasyonu levhaları. sondaki druian ise bir tür meyve olup çok fena koktuğu için çevre ülkelerde de toplu taşıma araçlarına sokulması yasaktır.
tükürmek yasak. sıçmakta yasak mı kurban? derseniz muhtemelen o da yasaktır.
bu da mouse sanitary pad'den gelsin. işemek yasak! -
42. 17 milyon liraya satılan saat
saatin fiyatının küsüratı olan 34.706 lira benim bir yıl krallar gibi yaşamamı sağlar.
-
43. ekte fotoğrafı bulunan güzel ellerin sahibi yazar
(bkz: entry ve nick uyumu)
-
44. 2 ekim 2017 brezilya zombi saldırısı
ahh uleeen keşke gerçek olsa dediğim durum. brezilya'dan başlasın türkiye'ye birkaç ayda gelir. biraz aksiyon olsun hayatımızda yav. okul, iş, evlilik, çocuk derken ölüyor dünyadaki insan evlatları. sıkılmadınız mı bu monoton yasamdan ey insan evlatları? valla ben sıkıldım. zombi mi geliyor, uzaylı mı geliyor gelsin artık da şu boktan hayatlarımıza biraz macera, renk gelsin. bu nedir ya sıkıldım valla sıkıldım. rabbim hemen dünyayı yok et, amin.
-
45. volvo'nun çin malı olduğu gerçeği
kesin bunun buzdolabından hallice genişlikte olan ibizasına volvo çarptı ardından gelip buraya kusuyor zoruna gideni.
-
46. gelir vergisi diliminin %30'a yükselmesi
nazım hikmet'in meşhur şeyh bedrettin destanı şiirinde bir bölüm vardır. orada şöyle der:
"yenildiler.
yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleklerinde sildiler
kılıçlarının kanını"
bu mevzu da böyle. yendiler, bu yaptıkları gelip kılıçlarının kanını beyazyakalının dikişli, beyaz ve açık mavinin muhtelif tonlarındaki gömleklerinde silme hareketidir.
kanun yapıcı ağababaları gelirimize göz diker, daha 2 saat önce bu ağababaların sokak bitirimleri koşuya çıktığım parkurda üzerime motor sürdüler. bu ikisinin ne alakası var demeyin. ikisi de bize baktığı zaman aynı şeyi görüyor. tehdit görüyor, düşman görüyor, hayatta olmamışlıklarının tüm sorumlusu olarak seni beni görüyor. içişleri bakanı da öyle, adalet bakanı da öyle, meclis komisyon üyesi de öyle, bu iktidarın yarattığı puslu iklimin zehrini soluyup orka dönen sokaktaki çipil de öyle.
bugünden nasıl kazanabiliriz bilmiyorum. ama 2-3 yıl sonrası için geleceğimizi kazanmak aslında elimizde. hazırlanın arkadaşlar. yapacağınız ilk iş, ev almayın! hayatınızı nakit akışı haline getirmeyin, kendinizi nakit akışı haline getirip öngörülebilir bir konformist haline gelmeyin. burası her şeyin kırılma noktası. buradan sağladığınız finansman sizi ezip çiğneyen, değerlerinizi ve benliğinizi hiçe sayan sistemi besleyen en kritik kaynak, bu yapının finansörü olmayın. 80 m2 ev için matrix küvezine yatmayın, o dünyanın dışına bir adım artığınızda üzerinize süren motor ya da minibüsçüleri bulacaksınız. yapabildiğiniz ölçüde elektrik harcamanızdan tasarruf edin. elektrik piyasası ikinci konut piyasası konumunda. aklınızın almayacağı işler dönüyor. en göz önündeki örnek kış saati konusu. adamlar enerji yatırımlarının geri dönüş süresi kısalsın diye bizi karanlığa mahkum ettiler. maksat daha çok tüketelim.
tüketim anlayışımızı, eşyalarla ilişkimizi, çevremizle ve nihai olarak da kendimizle olan ilişkimizi baştan kurgulamayı başaramadığımız müddetçe, mevcut koşullarda oyunun kazananı belli, üzgünüm. bir şeyin ya da birinin değişmesini istiyorsan önce kendini değiştireceksin. -
47. köpekler konuşabilse ilk söyleyecekleri sözler
halamların apartmanda bir tane golden var bir kere asansörde karşılaştık başını okşadım sahibine ismini sordum, hayvanlarla iletişimim, kurduğum bağ oldum olası iyidir, yolda yürürken üstüme filan atlarlar. geçen gün yine halama giderken ilk karşılaşmamızın üstünden 3-4 ay geçmiş olmasına karşın bahçede brni gören bu yaşlı güzellik ben daha hiçbirşey söylemeden gözlerimin içine baka baka koşarak yanıma geldi. bana birçok insanda olmayan bir samimiyetle hoşgeldin nerelerdeydin dedi resmen. bence bütün hayvanlar zaten konuşuyor kendi dilleri ile, yeteri kadar kalpten bakarsanız görürsünüz bunu.
-
48. atatürk'ü sevmeme hakkı
hiçkimsenin elinden alamayacağı haktır.
yalnız bu hak, temelsiz iddialar ile adamın annesine, babasına veya eşine, salyalar akıtarak saldırma hakkı değildir.
nedir o temelsiz iddialar?
(bkz: atatürk'ün ruhuyla konuştum fırça çektim ona)
kadir mısıroğlu sıçmığı, müslüman isen zaten ruh ile konuşulamayacağını bilmen lazım.
(bkz: rıza nur hatıratı)
orjinal el yazmasını hiçkimsenin görmediği ve içeriğinde yer alanların yaşama ihtimali olmadığı tarihten sonra yayınlanmak şartıyla british museum'a emanet edilen ve fesli deliye mikrofilm olarak teslim edilen kaynak. (atatürk'e ingiliz ajanı derken, kitabın ingilizlerden alınması ironinin dibidir)
(bkz: camileri yıktılar)
cumhuriyet tek parti ve dp iktidarı boyunca yaklaşık 500 cami yıkılmıştır, doğrudur. peki, bilin bakalım en çok cami hangi parti iktidarında yıkılmış? ipucu vereyim: asılarak idam edildi.
(bkz: islam alimlerini astırdı)
doğrudur, alim görünümlü ve kuvvacıların katli vaciptir, yunan'a karşı direnmeyin diye fetva veren hainleri astırmıştır.
ulan şimdi siz fetö için meydanlarda idam istemiyor musunuz? (bkz: lol)
(bkz: said nursi)
olm adam sobayla konuşuyordu ahahh. öve öve bitiremediğiniz abdülhamit bu şizofteni hapse attırdı. payitaht dizisiyle niye orgazm oluyorsunuz bre zındıklar?
(bkz: istiklal mahkemeleri)
masum insanlar asılmış mıdır? evet var öyle bir ihtimal. ama çoğunluğun hain olduğu bir gerçektir.
(bkz: şapka devrimi)
bildiğim kadarıyla sadece şapka giymedi diye asılan yok, iskilipli atıf'ın hain olduğu gerçektir yahu.
yahu sırf, şeyh penisi yalamayın diye, herkes dinini anadilinde öğrensin diye, günümüzde bile daha iyisi yazılamamış olan tefsir yazdırmış elmalılı hamdi yazır'a, daha ne yapsın?
lan olm, atatürk çanakkale'de yoktu, çanakkale deniz savaşıydı, ayrıca çanakkale'de melekler yardım etti yalanına inananlar var yahu. soruyorsun peki 1918 de boğaz geçilip istanbul'u işgale gelirlerken melekler nerdeydi, yıllık izine mi çıktılar?
neyse fazla uzattım. ama şunu söylemeden olmaz.
iş kendilerine gelince 17/25 'i milad alıp, önceki kandırılmaları hiç yaşanmamış sayanlar 100 yıl önce olanlar için adamın anasına sövüyor, bu ne ikiyüzlülük?
olm atatürk'ün cahillik ile, yobazlık ile, din tandanslı feodalite ile mücadele ettiği dönemde, rusya hariç modern dünyanın yüzde doksanında kırmızı renk giyinmek yasaktı, bildiğin yasaktı. siyahi insanlar bazı eyaletlerde köleydi amerika'da.
5 vakit namaz kılan, düz müslüman olan ecdadımdan asla kötü bir söz duymadım. -
49. atatürk'ün fani bir insan olması
(bkz: fani insan ne lan?) aramızda ölümsüzlüğü bulanlar var da, benim mi haberim yok?
edit: sevgili salak, mustafa kemal atatürk gibileri, hegel'in deyimiyle bir weltgeschichtlichen individuendir. bu insanlar, tinin ağzından konuşurlar. bu insanlar dünya-tinini yaşatırlar. bu insanlar bir yerde tarihin ta kendisidirler. bırak et parçasından, fanilikten falan bahsetmeyi. olay çok daha büyük yani. -
50. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
herkese merhaba;
öncelikle her gece bu başlığa gelip, amaç kız düşürmek diyen arkadaşlarımıza bir şey izah etmek istiyorum ki; benim öyle bir amacım yok. tek yaptığım ve tek yapabileceğim sanaldan sohbet edebilmek. küçük bir şehirde yaşıyorum ve uzun süredir tanıdığım ancak hiç yüz yüze gelemediğim arkadaşlarım var. kız düşürmekten kastınız her neyse, benim amacım o değil.
sohbet etmek isteyen veya bir film, müzik, kitap, dizi önerisinde bulunmak isterseniz sözlükten mesaj atabilir veya telegram'dan yazabilirsiniz. telegram; whatsapp alternatifi bir uygulama. ancak, konuştuğunuz kişiye profilinizde yazan bilgileriniz ve profil resminiz hariç hiç bir şeyi vermiyor. kayıt olurken isminizi değil de bir nickname yazarsanız, isminizi bile öğrenmem mümkün değil. anonim kalmak isterseniz, sizden herhangi bir bilginizi ısrarla sormayacağıma söz veriyorum.
https://t.me/fusafi