Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. uğur koşar'ın bir saatlik seansının 600 tl olması

  • 2. kızlar porno izler mi

    anlatayım dinle.

    geçenlerde saat 2 gibi sıcaktan uyuyamadığım için balkona çıkıp bi sigaraya yakayım dedim. sigarayı yakarken karşı binadaki kızı bilgisayar başında kendiyle oynarken gördüm. elini tişörtün içine sokmuş göğsünü okşuyordu. perdeyi tam çekmemiş salak, perdede 1 karış boşluk var ve o boşluktan kabak gibi görünüyor. hemen mevziye yatıp kızı izlemeye başladım. o kadar hızlı çömelmişim ki kafam az daha balkon duvarına vuracaktı. kafamı kaldırıp bakıyorum kıza. kızın elinde maus sekme sekme geziyor belli. yüzde yüz porno izliyor çünkü bacağının birini koltuğa kaldırıp elini eşofmanın içine soktu. sigarayı yiyiyorum o ara. mausu da bıraktı, hem kukusunla hem göğsünle oynayıp duruyor. ben halen sinmiş vaziyet kızı izliyorum. derken şak koridorun ışığı yandı. belli babası falan uyandı kızın. bu ışığın yandığını görünce elini çekip sekmeyi kapattı. o kadar seri davrandı ki, en ünlü masa tenisi oyuncusunda böyle refkles yoktur. uyanan da annesiymiş girdi odaya. bir şeyler konuştular gitti kadın sonra.

    özetle porno izliyorlar ama yakalanmıyorlar anasını satim.

    şimdi aynı şey erkeğin başına gelse;

    elini daldırdı çocuk pipiyi okşuyor . bir elde sürekli mausta. hani uyanık ya aklı sıra önlem alıyor. şak evin ışığı yandı.
    ağann sikim diye bağırdı çocuk, dakika bir gol bir. zaten ele verdi kendini. o ara pipiyi de maus diye sıkıyor ekranı kapatmak için. kafa gitti. kafa yok. donunu falan çekip düzeltmeye çalışırken panik yaptı düştü koltuktan. ama halen ekran açık. ekran kapanmayınca monitörü kırmayı bile düşünüyor mal. derken zaman daralıyor diye hemen hazırda tuttuğu haber sitelerinden birini tıklıyor.
    ve o ara anne giriyor. anne odada. çocuk yerde domalık vaziyet duruyor. ahhh ohşşş yeahhhh sesleri manchester-fener maçının özet haberleri eşliğinde kulaklara geliyor. çocuk annesine masum kedi bakışı atarak hafif hafif volümü kısıyor. anne usulca gidiyor..

    yani abi, ekmek çarpsın kızlar da izliyorlar ama bizim gibi mal değil, onlar yakalanmıyor.

    hoppp çocuk tekrar oturuyor. açtı sekmeyi yine. bu sefer ses yok, sesi komple kısıyor, ses sıfır.

    kendince çözüm işte. zavallıyız lan biz.

  • 3. arabada erkek varken kadının araba kullanması

    dedi mağara adamı. ve ekledi, ataerkil zihniyetin hüküm sürdüğü leş gibi bir coğrafyada yetiştim. mazur görün. ne kadar diplomam olsa da, ne kadar mesleğim olsa da, insan olmayı öğrenemedim. evde ağır işleri nasıl erkek yapıyorsa, kadın da bir zahmet direksiyona geçmesin. çünkü temizlik kadının, direksiyon adamın işi. biliyorsunuz çünkü direksiyonu elimizle kullanıp, beynimizle komuta etmeyiz. hayatın her alanında olduğu gibi, direksiyonu da sikimizle tutuyoruz biz. çünkü 1 adet sikimiz var. evet sikten ibaretiz!

    hassiktir ordan. ya gerçekten o kadar zevk alıyorum ki bu işten. kendinize ait olduğunu sandığınız o eril dünyanızda, çatır çatır araba kullanmaktan, gerektiğinde taksiciyle küfürleşmekten, sıkıştırmaya çalıştığınızda korkup suratımı kapatmak yerine üzerinize gitmekten ve hasta lan bu kadın bakışı atmanızdan, matkap kullanmaktan, vida sıkabilmekten, teknik konularda uzun uzun konuştuktan sonra bok gibi kalakalmanızdan ve bütün bunları yaparken de kadın olmaktan gurur duymaktan ölesiye haz duyuyorum.

    üç beş cahil göt'ün biçtiği sıfatlarla yaşamaya devam etseydik, değil trafiğe çıkmak, doğumhanelerden çıkamazdık. çünkü size göre kadın dediğin damızlık. aynı anneleriniz gibi. evet evet. sizleri de beğenmeyip eziklediğiniz o kadınlar yarattı.

    edit: bana mal yazmış aşağıda. kusura bakma sayın bok, anan seni doğurmamış sıçmış.

  • 4. 24 ekim 2016 marie trintignant olayı

    amme hizmeti için özet:

    -adam kadın için 4000 dolar harcamış ama elini bile tutamamış.
    -bunun üzerine eski manitasıyla 1 hafta seks yapmış.
    -eski manita 1 haftalık seksi bu hatuna haber vermiş.
    -işin kötüsü o 1 haftalık seks için harcadığı parayı aslında bu hatuna göndermesi gerekiyormuş.
    -bu da adamın gönderdiği penis fotolarını adamın eski manitasına yollamış.
    -sonra ordan iş çıkmayacağını anlayıp eski sevgilisine dönmüş.
    -sonra bu kızı sanal zorbalık a.k.a cyber bullying ile suçlamış.
    -halbuki adamın bankada topu topu 70 ka parası varmış.
    -yani uğraşmaya değmezmiş.

    özet çıkarırken bile sıkıldım amk.

    -sonuçta herkes eski manitasına dönmüş anladığım kadarıyla. ama adamın bankada şöyle 1000 ka'sı falan olsaymış işler farklı olurmuş.

  • 5. nasuh mahruki'nin tutuklanması

    (bkz: adaletin bu mu dünya)

    bir adam düşünün ki kurduğu sivil toplum örgütü ile devletin başaramadıklarını başarıyor...

    bir adam düşünün ki bireysel anlamda dünya çapında başarılara sahip, everest'e çıkan ilk türk...

    bir adam düşünün ki soyu osmanlı'nın şanlı paşalarına dayanıyor ve bu soyunun verdiği sorumlulukla çağdaş bir atatürkçü olarak hareket ediyor...

    ve ne idüğü belli olmayan vatan hainlerince* hedef alınıyor, ne kadar acı değil mi?

    zor zanaat bu ülkede düzgün insan olmak...

  • 6. ortaköy'de taşa oturup 15 tl verilen patates

    deniz manzarasının zıplanarak seyredilebileceği ender istanbul semtlerinden biri olan ortaköy'de 15 tl'ye satılan, adedi migros'ta 0.35 tl olan patatestir.
    içine ne idüğü belirsiz plazmik sosları döküp adına kumpir dedikleri postmodern dolandırıcılık metası olan bu ürünü satan 1 m2'lik dükkanlar günde ortalama 300 taneden ayda 150.000 tl 'ye yakın ciro yapmalarına rağmen müşterilerini taşa oturtmakta, bu patatesi yiyen müşteri ise yüzündeki salak bir ifadeyle arka fona, içine hiç girmediği ortaköy camii'ni alıp sadece watsap ve telefon görüşmesi için satın aldığı 4000 tl'lik telefonu ile selfie çekilmektedir.
    biz de hala diyelim 'abi bu adamlar bu paraları nasıl kazanıyorlar yeaa' diye..

  • 7. marie trintignant

    özel isimle sözlük nicki alınmasının yasaklanması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

    rahmetli fransız oyuncu marie trintignant hakkında bir şeyler okumak isteyenler, başlığı açtığında ekseriyetle saçma sapan bir sözlükçü ve 70 bin dolar hakkında yazılanları görecek.

  • 8. yarışma için kendimi ifşa etmem

    ulan o ne biçim yarışma adı. gordonuna sokim sittir git diye okudum.

    ama başarılar dilerim

  • 9. ali koç'un fenerbahçe başkanlığına aday olması

  • 10. genelevde kdvnin % 8 olması

    pırlanta da olduğu gibi % 1 e çekilmesi gereken orandır. fuhuştan bile vergi alıp imam maaşı ödüyonuz lan :) iftar neyin veriyonuz allah kabul etsin amcıklar. içki içmeme laf edip vergisiyle diyanete mercedes alıyonuz. ben akbil basıyom 10 yıldır sikikler.

  • 11. sanal zorbalık

    oha amk.

    bunca yıllık hayatımda çok kadın gördüm, çok orospuluk gördüm ama bu kadar net itiraf edenine ilk kez rastlıyorum.

    heriften 4000 dolar tırtıklayıp daha fazlasını bulamayınca bana çük resmi gönderdi diye zırlayıp çirkefleşen bir gold digger'ın da maruz kaldığı zorbalık türü.

    üstelik bu ablayı banka hesabındaki 70 bin dolar falan tatmin etmiyor ona göre gençler. banka hesabında 1 milyon+ dolar olanlar eqlesin.

    ekleme:
    --- spoiler ---

    sorun seks değil, bana gönderilmesi gereken paranın seks için harcanması.
    --- spoiler ---

    keşke bu paranın neden sana gönderilmesi gerektiğini de yazsaydın sayın tırktıklayıcı. böyle çok yavan olmuş.

  • 12. işe gitme vaktinin de işe dahil edilmesi

    daha önceleri, çalışanların tatilde hastalanmalarına rağmen işverenden yıllık izin talep edebileceklerine de karar vermiş olan avrupa adalet divanı'nın aldığı bir karar. şimdi aynı divan diyor ki; bir günün içinde sabahtan akşama kadar işe gitmek ve işten eve dönmek için harcanan süre de iş süresinden sayılmalı. bizde biliyorsunuz evi işe veya işe giden metroya en yakın durağa yakın tutma sıkıntısı var. millet sabahın 5'inde 6'sında kalkıp 8'deki mesaiye yetişmeye çalışıyor ve iş dışındaki bu süre resmen bizlerin gündelik hayattaki özgür zamanımızdan feragât etmemize sebep oluyor... ancak niye öyle olsun ki?

    https://www.indy100.com/…ould-count-as-work-7360726

    bizdeki patronların ve işverenlerin kulağına gitmesin, havale geçirirler.

    ek: şükela'ya filan basmaya gerek kalmadan, şu suser'ın entry'yi de buraya ekliyorum, daha detaylı bilgi açısından: (bkz: #63668036)

  • 13. şarj bitme derdine son

    bende bir gün torpili evin salonunda yakıp, fitilini filmlerdeki gibi söndürürüm sanmıştım.

    ev ahali patlamanın şokunu atlatır atlatmaz öyle güzel dövdü ki, hala unutamam.

  • 14. tespih sallayan erkek sayısındaki olağanüstü artış

    tespih rahatsız etmiyor, sallayanlar arasındaki şekilciler rahatsız ediyor.

    bak güzel kardeşim eğer tespihi kerhane pezevengi gibi sallayarak gezersen ben de küfür ederim.

    işte artan sayı bu.

  • 15. 27 nisan 2007 genelkurmay basın açıklaması

    bundan 9 yıl önce yayınlanan muhtıra. matematiği nerede öğrettilerse artık.

  • 16. nasuh mahruki

    bir şiir okudu diye hapse atılan adamın bir söz söyledi diye hapse attırdığı adam.

  • 17. türkiye'ye gelmiş en efendi yabancı futbolcu

    alex de souza.

  • 18. se7en serisinin ilk altı filmini izlememiş insan

    se7en filmini izledim. birbirini seven 7 kişi arasındaki aşk yedigenini anlatıyor. serinin geri kalan filmlerinde dikkate değer bir şey göremedim.

    (bkz: funda özkalyoncuoğlu)

  • 19. türkiye ligine gelmiş en çirkef yabancı futbolcu

    futbolla pek aram yoktur lakin (bkz: felipe melo) on numara çirkeftir.

    skyler white'la akraba olduğunu iddia edenler de var.

  • 20. trifaze elektriğin çarpılanı garantili öldürmesi

    monofaze trifaze, bildiği terimleri kullanmış arkadaş ama malesef hat geriliminden bihaber sanırım. 1 volt ac sinusoidal tek faz da üç faz da sizi öldürmez, vücudun frekansı falan demişler ayrıca, o konuya da gelelim madem, gerilim düzeyi arttıkça, kalp üzerinden dolaşan akım da artar, bu değer 25ma üzerinde bir değere geldiğinde ise kalp fibrilasyona uğrar ve pompalama süreci aksamaya başlar, yeterli müdahale gelmezse kurban hakkın rahmetine kavuşur. bunun dışında vücudun frekansı değişir falan demek akla ve bilime aykırıdır

  • 21. her ailede mutlaka bir yiyicinin olması

    ailenizde böyle biri yoksa aynaya bakın. kesin o kişi sizsinizdir.*

  • 22. 70k dolarlık paranla beni arzuluyorsun pis herif

  • 23. aöf sınavlarında 4 yanlışın 1 doğruyu götürmesi

    bu zamana kadar olmaması saçmalıktı.
    sallaya sallaya fakülte bitiren ve ortalıkta "üniversite mezunuyum" diyerek dolaşan bir yığın niteliksiz üniversite mezunu.
    tanım: haklı bulduğum değişiklik.

  • 24. trt'nin bilim kurgu dizisi çekmesi

    (bkz: yapılmışı var): (bkz: uzaylı zekiye)

    35 yıl önce...

  • 25. avasas

    yanlış anlamalar olmasın diye kendi nickine yazmama prensibini bir tarafa bırakarak zorunlu açıklama yapmak durumunda kalan bir avasas'tır:

    1) marie trintignant ilgimi çekecek bir konu olduğunu söyleyerek bir entry paylaşmıştır.

    2) bu entry hukukçu olduğum için ya da entryde bahsi geçen adam ben olduğum için paylaşılmamıştır. bahsi geçen adam arkadaşım olduğu için paylaşılmıştır.

    3) marie trintignant da arkadaşımdır. şu anda mesaj alımına kapalı ama kendisine sorulduğunda bahsi geçenin ben olmadığını söyleyecektir.

    4) konu çok karışık bir konu. marie trintignant o adamla kendisini benim tanıştırdığımı söyleyerek bana sitem etmiştir ama kendisini o adamın olduğu whatssapp grubuna alan ben değilim. başka bir arkadaşımız. ancak daha sonra kendisi defalarca gruptan çıkıp kendisini gruba almamı istemiştir ve ben de geri almışımdır.

    5) hemen her konuda olduğu gibi bu entry için de bana danışsa idi o entryi yazmamasını söylerdim. öncelikle kendisine de söylediğim gibi o taciz olduğu iddia edilen capslerde hukuki olarak baktığımda rıza var. capslerden sonra hem olumsuz tepki yok, hem de defalarca lüks restoranlarda birlikte fotoğraf vermeler, alışverişler, hesabına yatan paralar var. eğer olay mahkemeye intikal eder de tanık olarak ifademe başvurulursa iki tarafın da arkadaşım olmasına bakmadan her şeyi olduğu gibi kanıtları ile anlatırım.

    6) yine kendisine şunu ifade edeyim ki "- sorun seks değil, bana gönderilmesi gereken paranın seks için harcanması." ifadesi kendisini zora sokar. o adamdan para istediğinin, o adamın kendisine para göndermesi gerektiğini düşündüğünün ikrarı anlamına gelir bu ifade.

    7) o entryde bahsi geçen adamın sevgilisi abd'de yerel savcılıkta çalışıyor. bir şekilde o kadın da konuya dahil ediliyor. olay uluslararası boyut kazanabilir. burada vermediğim detaylar var.

    son söz: o entryde benim kastedildiğim sanılabilir diye bu açıklamaları yaptım. şu an kendisi ile irtibat kuramadığımdan entryi moderasyona şikayet de ettim. kendisi siler ya da entry silinir ise ben de bu entryi silerim.

    arz ederim efendim:)

  • 26. 7 kasım 1973 göztepe juventus maçı

    enteresan bir trolleme iceren baslik...

    goztepe avrupa kupalarinda bir kez yari final oynadi, o da 1968-69 sezonunda fuar sehirleri kupasi'ndaydi... yari final youlunda da sirasiyla marsilya, argeş piteşti, ofk belgrad ve hamburg'u eledi...

    goztepe'nin kupa galipleri kupasi'nda en cok ilerledigi sezonsa 1969-70 sezonuydu ve burada ceyrek final oynamislardi... eledikleri takimlar union luxembourg ve cardiff city idi...

    kisacasi goztepe ne kupa galipleri kupasi'nda yari final oynadi, ne de juventus'la bir resmi macta karsilasti...

    dahasi, dino zoff'un juventus kariyeri 1973'te degil, bir sene oncesinde baslamisti...

  • 27. makas atarken el freni çeken maganda

  • 28. the walking dead

    s07e01

    --- spoiler ---

    koskoca rick reyizi reek ettiler ya la

    --- spoiler ---

  • 29. galatasaray taraftarı

    içinde bulunduğum topluluk.

    geçen arkadaşın teki kobe bryant için kariyerine 2009'da başladı demiş... n'apalım amk başa gelen çekilir diyip ağız birliği yaptık ve hepimiz aynı şeyi iddia etmeye başladık.

    misal benim tanıdığım şerefli bilmem kaçıncı sporlu bir kız var ve kızın da amı var. o yüzden bana göre tüm şerefli bilmem kaçıncı sporluların amı var. aksi düşünülemez. hadi tümü demeyelim ama çoğunun var.

    hah... işte o ama koysun galatasaray taraftarı emi.

  • 30. müslüm gürses şarkılarında geçen mükemmel sözler

    * herkesin acısı, sevgisi kadar.

  • 31. trabzon ve rize cehaleti

    rizeyi pek bilmem ama trabzonu farklı sebeplerle birçok defa ziyaret etme fırsatım oldu. en son bu yaz gittim bir arkadaşın düğünü vesilesiyle, çarşıda meydanda gezdim dolaştım birebir şehir yaşantısını deneyimleme şansım oldu. önceleri kültürüne sempati beslediğim bu insanlara şu sıralar pek iyi şeyler hissetmiyorum. gözlemlediğim ve şaşırdığım ilk şey nezaketsizlikleriydi. ben günlük hayatta iletişimde olduğum her insana nazik davranmaya çalışırım, markete bakkala iyi günler dilerim, teşekkür ederim, gülümserim, yolda yürürken insanlara yol veririm ne bileyim birine birşey sorsam teşekkür ederim falan. tabi bu acayip memlekette de bu şekilde davranmaya çalışıyorum ama böylesine bir tuhaflıklar silsilesiyle karşılaşacağımı bilmiyordum. şehrin geneli bana sinirliydi sanki, hepsine birden ne yapmış olabilirim diye düşündüm uzunca bir zaman. iyi günler iyi akşamlar dediğimde "ne istiyosun" bakışı atan esnaf mı dersiniz teşekkür edince kaşlarını çatanlar mı yolda üstüme üstüme yürüyenler mi, bağıra çağıra konuşanlar mı. inanın gülümsediğim için ne gülüyosun diye dayak yemeden geldiğim için kendimi şanslı sayıyorum. aşırı sinirliler. neye bu kadar kızmışlar gerçekten anlamak mümkün değil. bu sinir bir de bu kabalıkla birleşince büyük bir negatif enerji kütlesi çöküveriyor üstünüze. neşe yok şehirde resmen. sinirliler, kabalar, aceleciler, mutsuzlar.

  • 32. 24 ekim 2016 atiker konyaspor fenerbahçe maçı

    geçen sene şampiyonluk yarışındaki en kritik dönemeçlerden birinde, fener'i evine eli boş gönderen aykut kocaman'ın hala utanmadan fener'e yatacağını söyleyenler var. bakın şimdi size bir tavsiye vereceğim. bunu en yakın dostlarınız dahi yapmaz. değerimi bilin.
    aynaya bakın ve aşağıda yazanı yüzlerce kez tekrarlayın:

    ben aşağılık, adi, iftiracı bir köpeğim ve huzura ermek için değişmek zorundayım.

  • 33. derin futbol

    sinan engin: apo çok güzel bir yorum yaptın yarın seni kahvaltıya götürücem.
    abdulkerim durmaz: bugün fenerbahçe galip, çok mutluyum ben seni götürücem.
    sinan engin: yarın gelemem oğulcan gelicek bir yere gidicez.

    lan jshhshdsd

  • 34. canan karatay'ın zeytinyağını lıkır lıkır içmesi

    rakı içecekse demek ki.

  • 35. 24 ekim 2016 fenerbahçe spor kulübü açıklaması

    bir galatasaraylı olarak sonuna kadar hak verdiğim açıklamadır. rasim ozan kim oluyor da mit dosyası diye eline bir klasör alıp aziz yıldırımı tehdit ediyor. hayır yani azizi de sevmem ama türkiye bu kadar ucuz ve aciz bir ülke değil. o mit dosyası nasıl rasim'in eline gecmis hesabı sorulmalıdır.

  • 36. naber dergi

    neyse ki, imtiyaz sahibi bir kekolatte değil de, "kezbanova, zalımeviç" gibi isimler kullanarak kendisinden uzaklaştırmıyor bizi. inci sözlük mahsülleri gidin porno dergi alın bunu alacağınıza.

  • 37. banka hesabında 10 milyon tl görünce yapılacaklar

    marie trintignant'ı eve kapatıp sabah akşam tütsülemek.
    keza kendisi 1000k $ dan düşük adamlarla sevişmeyi aptallık sayıyor.

    10m tl = 3 248 440 usd yapar günümüz parasıyla
    3,2m usd marie trintignant köpeğiniz yapmak için de yeterlidir.
    sonuçta tek ahlaki değeri paradır.

    (bkz: 24 ekim 2016 marie trintignant olayı)

  • 38. sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar

    yaklaşık bir hafta önce pazar günü oturmuş güzel güzel çayımı içerken kafam esti, şu gardırobu bir düzenleyeyim dedim. mütemadiyen 2-3 senede bir yaptığım iş. sağlam olanlarından dört büyük poşet elbise ayırdım. palto, ceket, pantolon, gömlek vs. eskiyen, bol olan, dar gelen derken sıkış tıkış olan dolabı epey ferahlattım. çoğunlukla evde giydiğim, başkasına verilemeyecek kadar yıpranmış olanlardan birkaçına temizlik bezi nişanesi verdikten sonra geri kalanları çöpe yolladım. eskiden vakıfların yılın belli zamanları kurulan çadırları olurdu, ne bağışlamak istiyorsan götürüp bırakırdın. son yıllarda burada öyle bir şeye de rastlamadım.

    lazım olan birkaç eksik gediği almak için akşamüstü markete çıkarken hazırladığım elbise poşetlerini de yanıma aldım. etrafımda tanıdığım bildiğim ihtiyaç sahibi yok lakin birkaç sokak aşağıda orman tarafında kalan mevkide gecekondular var. ya nasip deyip çıktım yola, elbet birinin kısmeti vardır. hiç olmadı kapı kapı gezer sorarım ihtiyacı olanları ayıp değil ya. en nihayetinde ben de elinde sefer tasıyla işe giden bir memur çocuğuydum, bilirim yokluğu ve hiç de gocunmam.

    bana çocukluğumu hatırlatan kömür kokusu sinmiş sokaklar da epey yürüdüm. top oynayan çocuklardan başka pek kimse yok dışarıda. rastladığım bir adamla ayaküstü sohbet ettik, civardaki bir caminin imamıymış. bize bırakabilirsin dedi, ihtiyacı olanlara teslim ederiz. elimle teslim etsem daha iyi, kimseyi bulamazsam getiririm dedim. havanın kararmasına yakın, yıkık dökük duvarlarla çevrili bir evin bahçesinde çalı çırpı kıran yaşlı bir teyzeye rast geldim.

    -hayırlı akşamlar teyze. hava soğudu, yok mu bu işleri yapacak kimse, üşürsün...
    uğraştığı işten kafasını kaldırıp yüzüme baktı. " herif var emme biraz hasta, yatıyor" dedi.

    müsaade isteyip bahçeye girdim. çoluk çocuk yok mu dedim, size göre değil bu işler. duraksadı biraz. var olmaya var da, olanı da pek uğramaz dedi. nefes nefese kalmış, yüzünde yılların izini taşıyan çizgiler... içim burkuldu, canım acıdı. yılların yıprattığı çizgili bir yüzde ne zaman ki bulsam hayatın yitirilen anlamını ve ne zaman ki sokakta bir çocuk görsem o boyacı sandıklarının başında elleri simsiyah, gözleri pırıl pırıl, hayat dolu; ne zaman alın teri şakaklarından süzülen bir emekçiye rastlasam, "onur ve şeref" sözcüklerinin lügatte yer almayan anlamı... gözlerim dolar, şu içimden bir parça sökülür ki nasıl derinden. söylemeye söz, dillendirmeye mecal kalmaz bende. dökülüverir damlalar, öyle pis bir huyum var. teyze bana üzülüyor, ben teyzeye üzülüyorum. az biraz sohbet ettikten sonra gel hele dedim teyze, bir bakalım senin adama durumu nasıldır nicedir.

    kerpiçten yapılma evin içi, dışına göre daha sağlam ve tertipli gözüküyor. salonun bir köşesinde eski fırınlı sobalardan var, çaprazındaki diğer köşede kanepede yatan bir amca. selam vererek içeri girdim, amca doğrulmaya çalışıyor lakin pek hali yok. ne aradığımı, ne bulduğumu, ne getirdiğimi izah etti teyze. sonrasında oturup sohbet etmeye koyulduk.

    amca yetmişli yaşlarda lakin boylu poslu babayiğit bir adam, masmavi gözleri var. dedemi hatırlatıyor bana. piyango bileti satıyormuş merkezdeki çay bahçesinin yanında. birkaç gün önce soğuktan üşütmüş olacak ki hastalanmış yatıyor. tamam diyorum bu getirdiklerim kışlık, tam senlik amca hiç sıkıntı yapma. yarım saatlik bir hasbıhale türlü anılar, hikâyeler, gülüşmeler eşlik ediyor. amca, o yaman duruşundan pek taviz vermese de hareket ederken yüzünün aldığı şekillerden anlaşılıyor pek iyi bir halde olmadığı. ateşine bir bakayım amca diyerek ayağa kalkıyorum, elimi alnına değdirmemle birlikte beni bir telaş alıyor. bu iş öyle nane limonla filan geçecek bir üşütme değil, yanıyor amca. eski adamların huyudur, dedemden bilirim. ölmedikçe beni doktora götürmeyin derdi rahmetlik, pek sevmezdi hastane işini. öldükten sonra doktor ne yapacak ki zaten dede derdim. işte zahmet etmesin diye diyorum oğlum, adam benle o kadar uğraşıp da sonra ölsem daha mı iyi derdi. hey gidi koca dedem...

    amca, hastaneye gideceğiz bu böyle olmaz dedim.
    epey bir ısrardan sonra nihayet razı oldu. devlet hastanesi yakın, buradan en fazla iki kilometre uzaklıkta. arıyorum 112'yi, çok geçmeden ambulans geliyor. att'deki çocuklar sedyeye koyup çıkartıyorlar. inme, binme, yürüme, yorulma derdi de kalmıyor. acil binasına giriş yapıyoruz, muayene faslından sonra iğne vuruyorlar. müşahede odasına alınıp birkaç torbayla buz kompleksi yapılıyor vücuduna. yaklaşık bir saat sonra da ateşi düşüyor. reçetesini yazdırdıktan ambulansla tekrar eve dönüyoruz.

    ev soğuk, soba sönmüş. kovayı çıkartıp teyzenin kırdığı o bahçedeki odunlardan dolduracağım lakin çabuk sönmesin diye kömür de lazım. odunların yanında büyükçe bir leğende kömür var ama bu normal kömür değil. çocukluğumdan hatırlıyorum, kovanın dibinde kalan ve tam yanmayan kömürler ayıklanıp biriktirilir, sonra tekrar kullanılırdı... kovayı hazırlayıp sobayı yakıyorum. her şey normale dönmüş gibi gözüküyor. eve uğramam lazım ama bir saate kadar tekrar geleceğim diyerek müsaade istiyorum. o arada reçetedeki ilaçları halletmek var aklımda. vakit çok geç olmadı ama eczaneler en geç yedide kapanıyor. eve uğrayıp arabanın anahtarlarını alıyorum. internetten nöbetçi eczaneleri bulup ilaç işini hallettikten sonra markete uğruyorum. bir eve ne lazım olacaksa hepsinden dolduruyorum market arabasına. kasada ödemeyi yaparken kendi alışveriş listem de çıkıyor cebimden. güya bugün ben de alışveriş yapacaktım ama yaşanacak bir dolu hikâyem varmış. neye niye neye kısmet... yüzümdeki gülümsemeyle ayrılıyorum marketten.

    evin önüne vardığımda perdesi yarı aralık pencereden teyzede fark ediyor beni. poşetleri yüklenip bahçeye doğru ilerlerken mahcup bir duruşla kapıda karşılıyor beni, niye zahmet ettin oğlum diyor. ne zahmeti... o gözlerinden fışkıran mutluluk var ya sözlük, o sıcak sarılma, o ettiği dualar... ulan dünyayı önüme serseler, tac ü tahtın verseler o an ki mutluluğu bulamam...

    sobanın üstünde çay demlenmiş, teyze diyorum gel mutfağa geçelim de göster sen bana kap kacak nerede. mutfağın duvarında uzunca bir terek (eski evlerde mutfak dolabı yerine kullanılan raflar), intizamlı dizilmiş bardaklar, alt tarafta tencereler... poşetlerdeki malzemeleri yerleştirdikten sonra şöyle güzel bir sofra hazırlıyoruz. sıcacık sobanın yanı başında yemeğimizi yiyoruz, aynı sobada demlenen mis gibi çayımızı içiyoruz. hatta eskiden babaannemin yaptığı gibi sobanın fırınlı kısmında patates közlüyor teyze, o güzel çocukluğum geliyor gözlerimin önüne...

    geç saatlere kadar süren o güzel akşamdan sonra ayrılma vakti geldi. ev telefonları var, numarayı aldım ki arayıp sorabileyim lakin bir şeye ihtiyaç olur, elzem bir durum olur diye bir miktar para bırakmam lazım ama teklif ettiğim an da bu güzel gece zehir olur onlara, gururları incinir. bu sebeple kanepenin üstündeki hırkanın cebine çaktırmadan bir şeyler iliştiriveriyorum. ilk fırsatta tekrar ziyarete geleceğimi söyleyip ayrılıyorum.

    ertesi gün işten biraz erken çıkarak belediye binasına gidiyorum. buraya en son geçen sene gelmiştim, ramazan ayında şehrin dört bir yanına asılan afişlerdeki yazım yanlışını şikâyet etmek için. üşendikleri için afişleri toplamadılar da bir ay öylece asılı kaldı, kimse de demedi ki burada ne yazıyor. öyle bir şehrin öyle bir belediyesine, amca ve teyzenin ayılık gıda ve yakacak ihtiyaçlarının karşılanması için müracaat etmek amacıyla geldim. malumunuz demokratik, lâik ve "sosyal" bir hukuk devletiyiz ya ondan sebep. kendileri gelsinler, ilmühaber getirsinler vs. derken sıradan bir vatandaş olarak bu işin hal olmayacağını ve bunların statüden anlayacağını idrak edip tavrımı ve üslubumu değiştirdim. en nihayetinde ayda bir erzak ve kışlık yakacak ihtiyacının karşılanması hususunda mutabakata vardık. iki gün sonra da amca ve teyzeyi ziyarete gittim, amcanın durumu gayet iyiydi. belediyenin emeklilere erzak ve yakacak yardımı yaptığını, birkaç güne yakacak işinin çözüleceğini, her ay erzak paketlerini de eve bırakacaklarını söyledim. allah razı olsun belediyemizden, biz diyemezdik emme onlar emekliyi düşünmüş diye güzel güzel dualar ettiler. amin dedim...

    ve bugün işten eve gelirken çay bahçesinin köşesinde amcayı gördüm, tekrardan piyango bileti satmaya başlamış. yakınlarda bir yere arabayı park edip arkasından yanaştım, üzerinde benim palto. ooo iyileşmişsin ihtiyar dedim gülerek. arkasını dönünce beni gördü, tezgâhı filan bırakıp bir sarıldı... baba, evladına nasıl sarılırsa işte öyle sarıldı...

    bir çift eski eşya nerelerden nereye sürükledi bizi. o tevâfuklar silsilesi yaşanmasa bu iki güzel insanın hali nice olurdu, göçüp gitse o hastalıkla kimin haberi olurdu...

    mutlu etmek de mutlu olmak da aslında bu kadar basit be sözlük. ve biz, etten kemikten yaratılan insanoğlu... bizim ruhumuz, hiçbir zaman parayla değeri biçilen zevklerle tatmin olamayacak. hiçbir mal mülk, bir çocuk gülümsemesinden aldığımız hazzı bize yaşatamayacak...

  • 39. engelli bir insana tecavüz etmek

    dün gece 23 yaşında bir erkek öğrencimin başına gelmiş dehşet verici olay.
    gece yarısı babası aradı.
    -buyurun hayırdır?
    *pek hayır değil hocam. adamın biri güvercin'e tecavüz etmiş. komutan da suç üstü yakalamış. şimdi adli tıpta. savcı bey engelli raporunu da görmek istedi.
    neye uğradığımı şaşırmış biçimde yerimden fırlayıp yan dairede oturan kardeşime seslendim. olayı anladığım kadarıyla anlattım. atlayıp kuruma gittik. babası kapıdaydı. elim ayağım birbirine karışmış, boğazım düğümlenmiş şeklide raporu dosyalardan çıkarmaya uğraşırken, bir yandan adamı dinliyordum.
    ''hocam komutan bu adamdan şüpheleniyormuş. bir kaç kez güvercin'in etrafında dolaşırken görmüş. takibe almış. gece de devriye dolaşırken ağaçlık alanda yakalamış. yanlarında 2 şişe şarap varmış. içirip faydalanmış. şimdi adli tıpta. adam karakolda.''
    başım dönmeye başladı. ''ne yapabiliriz'' diye sordu kardeşim. ''sabah adliyeye götürülecek bekleyeceğiz'' dedi.
    yıllardır kendi rehabilitasyon merkezimizde kardeşlerimle eğitim vermekteyiz. güvercin bizim ilk öğrencilerimizden. sabaha kadar adli tıptan negatif sonuç çıkması için dua ettik ama maalesef geç kalınmıştı.
    sabah erkenden adliyeye gittik. tarife uygun 65-70 yaşlarında bir adam kelepçeli olarak adliyeye geldi. erkek kardeşim(müdürümüz), eniştem (sesini yükselttiğine bile şahit olmamıştım), eniştemin arkadaşı (hayatınızda göreceğiniz en naif insan) adamın üzerine atladıkları gibi tekme tokat vurmaya başladılar. ilçede yaşadığımız ve bölgede tek kurum olduğumuz için herkes birbirini tanır burada. polis arkadaşlar geldi, bizimkiler sakinleştikten sonra. ''ya hu madem döveceksiniz niye içeride yapıyorsunuz, kameraları görmediniz mi? araca bindirirken yapın böyle şeyleri. zaten sizin yapmaya çalıştığınız her şeyi, suç üstü anından bu saate kadar askerinden polisine hepimiz yaptık. direk tutuklanacak ve kaç yıl yerse yesin 2-3 ay içerisinde hapishanedekiler icabına bakacak hiç merak etmeyin '' dediler. adam şikayetçi oldu tabii bizden.
    peki baba neredeydi bunlar olurken?

    güvercin'in hikayesi.
    3 kız çocuğunun abisi. 23 yıl önce dünyaya geldi. bebekken geçirdiği havale beyninde hasar bıraktı. hafif konuşma bozukluğu ve orta zihinsel gerilik var. annesi en küçük kardeşi 6 aylık bebekken onları terk etti. bir daha da ne aradı ne sordu. baba 5-6 yıl önce iş yerinde elektrik akımına kapıldı. bir bacağı kesildi. malulen emekli. işsiz. arada bir bahçe işleri, budama temizlik olursa yevmiyeyle çalışıyor. bulgaristan'dan iletişime geçtiği bir kadın tarafından kredi çekip 20 bin tl dolandırıldı. güvercin'in engelli maaşı ile geçiniyorlar. ve tabii babasının aldığı yevmiyeli işlerde çalıştırılarak.

    güvercin'i aradık akşama doğru.
    -senin için ne yapabiliriz?
    *bir şey istemem öğretmenim. sağ olun.
    telefon kapandi. 10 dakika sonra aradı.
    *şey öğretmenim babam elektrikle suyu ödememiş. onu verirler mi diye soruyor.
    -tamam oğlum biz babanla konuşuruz.

    gece oğlu il merkezinde adli tıpta. baba raporu bizden aldığı gibi eve!
    sabah biz öğretmenleri olarak adliye önünde adamı dövüyoruz, baba sözde güvercinin yanında bir yerlerde.
    akşam üstü biz daha çocuk için ne yapsak ne etsek derdindeyken, baba elektrik su parası peşinde! normal bir babanın olamayacağı kadar sakin soğuk kanlı.

    işte burada kör şeytan devreye girdi sayın suserler. ya bu adam bilerek bunlara göz yumduysa? çocuğun istismarına fırsat veriyorsa? olaydan çıkar devşiriyorsa? lan ya bu adam bu çocuğu satıyorsa? bu herifin 3 de kızı var. ikisi orta okul biri lise!

    kardeşimin karısı sosyal hizmetlerde. yanına gittik. ortada öyle böyle bir ihmal varsa bu çocukları bu adamdan alınır mı?
    yanımızda nereyi aradıysa olumlu yanıt gelmedi. 18 yaş altı sosyal hizmetler korumaya alıyor. 18 yaş üstü cinsiyeti kadın olanlar kadın sığınmaya gidiyor. ancak orta mental engelli bir erkek için devletin himaye edeceği hiç bir yer yok. bakım evleri de daha ağır vakalar için!
    hal böyle olunca, bunca ihmal ve süpheye rağmen çocuklar o babanın yanında! işin en korkunç tarafı da burada!
    yarın kaymakamla görüşeceğiz. belki bir yol bulunur. olumlu gelişme olursa editleyeceğim.

    edit: arkadaşlar öncelikle maalesef üzüntü ve telaştan bazı imla sorunları vardı onları düzelttim. sonralıkla;
    kaymakamla görüştük. sağolsun insan evladı duyarlı biri. yarın sosyal inceleme gidecek evlerine. diğer kızkardeşlerin de ifadesi alınacak. babanın ihmali tespit edilirse ceza yemesi muhtemel.
    kızlar her türlü alınacak. ama işte güvercin! 18 yaşın üstünde olduğu için sığınabileceği bir yer yok! "sığınmak" allahım bu nasıl bir tabir bir insan için! b planımız var bakalım olursa bir ışık doğacak. gelişmeleri editleyeceğim.
    güvercini bu itin çakalın eline bırakmayacağız. kaybolmayacak. müsterih olunuz dostlar.

  • 40. ali koç

    adaylığının bugünku sol acikta ismail koybasi tercihi ile alakali olabilecegini düşünüyorum.

    reis kaldiramadi bu kadarini sanirim ahajaha.

    not:alikocspor

  • 41. 24 ekim 2016 the walking dead'in buharlaşması

  • 42. rasim ozan kütahyalı

    çok kültürlü, okumuş, kendini geliştirmiş bir adam. hatta böyle bir adam tayyip erdoğan gibi entellektüel birikimi yerlerde olan bir adama nasıl tapıyor diye düşünüyor insan. oturup karşılıklı sanat tarihi, siyaset tarihi her ne olursa olsun tartışsalar rok'un kendisini tokatlamayacağı konu yok.

    hatta dünkü beyaz futbol programında, 17-25 aralık'ın içeriğinin doğru ama amacı ve soruşturmanın usülsüzlüğü sebebiyle karşı olduğunu itiraf etti. yani paralar sıfırlandı sıfırlanmasına ama delillerin toplanışı hukuki olmadığı için soruşturma çöktü dedi.

    bence rasim diyor ki, bu ülke benim gibileri değil tayyip gibileri seviyor. ben mi değiştireceğim lan bu düzeni. ben bu bilgi birikim zeka ile bir de muhalif olup taş mı yiyeyim diyor. biatımı edeyim ben de yolumu bulayım, zaten benim gibi adam pek çevrelerinde yok. beraber yürürüz bu yollarda diyor.

    kendisiyle gerçekten bir gün oturup karşılıklı rakı içsem, hacıabi düzen böyle, koy götüne diyip kadehini tokuşturacağından şüphem yok.

    yine de allah belanı versin rasim.

    biz muhalifiz. kendi çocuğumuzun değil bu ülkenin bütün çocukları için bu düzene muhalifiz. sen çocuğuna bir yalı bırakma derdindesin. biz ise özgür ve medeni bir ülke. yangına bir damla su taşıyan karınca gibiyiz biliyorum, bu yüzden bize kıçınla da güldüğüne eminim. bilgine birikimine zekaa saygım sonsuz, ama farklı dünyaların insanlarıyız rasim.

  • 43. içerde

    iyi pazartesi bir şey bulduk diyoduk, burnumuzdan getirdiler. senaryo açıkları burdan aya yol olur. valla hangi birini yazacağımı şaşırdım.

    en çok da sarp ne derse yapan müdür bomba olmuş.

    şöyle yapıcaz diyor, tamam diyor. üçüne de sor diyor, "üçüne he mi?" diyor. bu ne amına koyim.

  • 44. beşiktaş

    eze eze oynadığı her gün "eskiden daha sempatikti", "şerefmiş, hakkıylaymış" diye ağlaşanların çoğaldığı, aşkımız sevdamızdır.
    daha sempatikti eskiden çünkü göz göre göre hakkı yeniyor sadece beşiktaş'lının sesi çıkarken cümle alem gevrek gevrek gülüp dalga geçebiliyordu. daha sempatikti çünkü artık kaide haline gelmişti her derbide oyuncularının kırmızı kart görmesi. çukur kazanlar, her atlayışına penaltı çalınanlar, sahayı terk edip üstüne de küfür edenler ama kart nedir bilmeyenler sarışın olunca elbette daha sempatik oluyorduk. "nasıl olsa sonuna kadar yarışamazlar, biraz ilerleseler hemen tepetaklak olurlar" demeye alışmışlardı. o tepetaklağın da "biraz iyi giderse durdururlar nasıl olsa" olduğunu sessiz sedasız herkes kabullenmişti çünkü. tüm bunlardan sonra çileden çıkmamızı bile "ağlaklık" , " hep bunlar mağdur" goygoyuyla sulandırmaya alışanlara kalırsa beşiktaş sempatik olsun sesi fazla çıkmasındı.
    bugün antalya'ya attığı gol öncesi faul arayanlar, antalya'nın bu takımı ezdiğini hakemin beşiktaş'ı kurtardığını kulaklarını ve gözlerini kapatarak tekrarlayanlar saha dışından gelen ikinci topla gol pozisyonu hiç edildiğinde "abi hep de beşiktaş'ı buluyo, şanssızlık" demekten öteye gidemeyenlerdir de aynı zamanda.
    dedim ya gözlerini ve kulaklarını kapatarak anlamsızca bir şeyler mırıldanıp duruyorlar. sanıyorlar ki gözlerini açınca canavar gitmiş olacak ama bu sefer bö!

  • 45. geciktirici sprey kullanıp sevişmek

    arkadaşımın '' lan nejmi al bu geciktiriciyi sür en az 1 saat pompa kardeşim '' dediği gün tanıdım bu spreyi. nereye süreceğiz dedim. tabi ki kızın kulak memesine süreceksin manyak herif dedi. gittim serpil az kafanı eğer misin bir şey denicem dedim.

    ulan keşke böyle olsa daha iyiydi.

    kafama sıçayım abi. hayatımın en boktan günlerinden biridir bu spreyi pipime sıktığım gün. yani bi boku bilmiyorsan birine danış dimi? barda çalışıyorum o dönemler. yaş 22 falan. benden piç olmasın tam şerefsiz bi arkadaşım var. adı hidayet. gemici hido. gittiği ülkelerden kaliteli şaraplar, viskiler, haplar, kremler, porno cdler, titreşimli dildolar.. akla ne tür puştluk varsa onları getiriyor. ulan bir gün kitap getir de çocuklar okusun sevap kazan dimi? yok işte tam bir piç.

    bu geldiği zaman, bunu tanıyan müşteriler bundan hap alıyor. yani hap dediğim de cinsel gücü arttırıcı haplar. eczanede 20 liraysa bu tanesini 10 liradan veriyor. 10 lira deyip geçmemek lazım. herif günde 50 taneden fazla hap satıyor ama cem yılmaz'ın dediği gibi kime dönüp '' sen aldın mı abi?'' diye sorsam '' kim ben mi? hadi canım sen de'' diyor. bi ben alıyorum amına kodumun mekanında. herkes kemik gibi, bi biz pörsüğüz sanki. hemi böyle göstere göstere alıyorum.

    çoğu kişi bu viagra tarzı hapları çükünü kaldıramayanlar kullanır sanıyor. aslında alakası yok. şahsen randımanı yükseltsin diye yutarım. yani hapsız sevişirken 2. fişekten sonra kalksın diye 10 dakika beklemek bana tamamen zaman kaybı gibi geliyor ama hap yuttuğun vakit cupba-cupba aman sabahlar olmasın...

    fakat işte pek deneyimsiz olduğumuz dönemler olduğu için bazen ister istemez kızın kulak memesiyle oynarken boşalıyoruz.

    - aşkım, hadi başlayalımm
    - ehehe ben bitirdim nalan
    - yuhh ulan hayvan

    işte sırf bu diyaloglar olmasın diye hidayet beni hidayete erdirdi. '' nejmi al bu geciktirici spreyi kullan, en az 1 saat pompa kardeşim'' dedi.
    ne lan bu dedim. ispanya'dan getirdim. alacaksın bunu parfüm sıkar gibi sıkacaksın, sonra şak şak şak o seslerden başın ağrıyana kadar mokoko kardeşim dedi. olum sen tam cennetliksin lan dedim kaptım kutuyu.

    ahh serpil ahh...

    canına okumak için saatleri saymaya başlıyordum. serpil de bara takılan uçuk bi kız. bizimki tamamen fuck buddy dostluğu.

    geldi serpil buluştuk bunla. gittik bizim bekar evine. taktık bi cd yi izlerken doğru tuvaletin yolunu tuttum. kaldırdım çükü açtım kutudan spreyi başladım bizim küçük nejmiye sıkmaya. sıktıkça sıktım, sıktıkça sıktım. sanki çam ağacına kalp çizmişim de içinden ok geçiriyormuşum gibi bolca kullandım. lan tamam çam ağacı değil de küçük bir erik fidanı olsun. yukarı aşağı, yukarı aşağıya karınca çıkmasın diye kireç sürer gibi sıktım işte.

    bilmiyorum amk nasıl kullanacağını. ölçüsü ne? ne kadar sıkmak gerek? hiçbir bok bilmeden sıktım baya. yani tüpü bitirdim desem yeridir. sonuçta güzel bir seks olmalıydı.

    çektim donu girdim odaya. aradan 5 dakika geçince; '' fıstık bu film de bi boka benzemiyor '' deyip yumuldum dudaklarına. uvvv çok hızlısın nejmi dedi.''saçını yolcam senin saçını'' deyip soymaya başladım. o soyundu, ben soyundum, o soyundu ben soyundum. ben soyundum o soyundu, ben soyunurken tv den muhaha diye kahkaha sesi geldi. bu da nedir amk deyip kapadım tv yi çıktım üstüne.

    uvvvv, kızın kulak memesini emdiğim halde boşalmıyordum. vay be. tanrım, boynunu öpüyor, meme uçlarını kemiriyordum.

    artık trenin tünele girme vakti gelmişti. lan tamam hadi abartmayalım tren değil de araba garaja girsin.

    tuttum benim wolksvogeni 1. viteste ağır ağır garaja sokuyorum. garajdan bi ohhh diye ses geldi. sonra geri vitese takıp tekrar soktum yine bi ohhh geldi. yalnız ben bi bok anlamıyordum. araba sanki otomatik pilotta gibi kendi kendine girip çıkıyordu.
    hissizleşmiştim.

    2. vites, 3. vites derken aradan 2-3 dakika geçince serpil de eliyle arabayı tutmaya başladı. o da emin değil. onun da garaj kapısı spreyin verdiği etkiyle hissizleşmiş olmalı ki '' aşkım götüme girmiyorsun dimi '' dedi. e yuhhhhh.

    yok hayatım dedim. bunu derken; '' ulan çok mu sıktık şu spreyi '' diye düşünüyorum ama şak şak şak garajın en dibine doğru da girmeye devam ediyorum. yani o şak şak sesleri olmasa ne bok yaptığımız belli değil. ne kız bir şey anlıyor yaptığımızdan, ne ben bir şey anlıyorum . 10 dakika geçti boncuk boncuk terlemeye başladım ama bir türlü de yakıt boşalmıyor. arabanın gire çıka imanı gevredi.

    baktım kız sürekli eliyle arada bi götünü yokluyor, kimse bir şey anlamıyor, yalandan yere hazırda bulunan selpağı alıp boşalmış numarası yaptım.
    ağığğ ağığğğ titredim kolpadan, kız kalktı ' bu da nedir ya '' deyip banyoya girdi. onu beklerken oturdum spreyin kullanma klavuzuna bakıyorum. yabancı dilde olduğu için ondan da bir şey anlamadım. duşakabinin açılma sesini duyunca ben de kalktım girmek için. bi baktım ohaaaa amk yataktaki yorgana işemişim. artık ne kadar sıkmışsam çişimin bile farkında değilim.

    bizim çük bağımsızlığını ilan etmiş kafasına göre takılıyor. öyle bir panik oldum ki kız görmeden yorganı falan toplayıp balkona attım. aradan zaman geçti serpil saçına fön çekerken makinayı durdurup '' nejmi noldu bugün? ben bişii anlamadım ya '' dedi.

    açıklayamadım.

    sonuçta erkek kişisinin karizması sarsılır geciktirici kullandım, viagra kullandım vs demeye. meğer geciktirici sürdükten sonra 15 dakika kadar beklenmeli ve sonra yıkanması gerekiyormuş.

    sabah siydiğim yorganı leğene koyup çiğnerken sudan çıkan şaps şaps sesleri kafamı ağrıtmıştı.

    akşam hüdo dedi; '' nasıldı reis şak şak heh? '' dedi. yutkundum. ona da söyleyemedim. hâlâ arada kulaklarım çınlıyor anasını avradını satayım böyle fantezinin ben.

    edit: uludağ sözlükte kukla mahlaslı yazarın bir anısı olduğu söyleniyor evet doğrudur. o göt ben oluyorum zaten. iş bu entryi orada çoktan silmiştim ve artık burada yazıyorum ama daha önce burada da yaran inci sözlük entryleri başlığında haberim olmadan bu yazı paylaşılmış. neyse, sözüm ona yazıyı çaldı diyenler bilsin ki, ben komple ordan buraya kendimi çaldım zaten ve bu yazı uludağ'da yoktur. kukla denen ibne benim özetle. https://www.uludagsozluk.com/e/33658493/

  • 46. vincent aboubakar

    bu adamdan acilen kurtulmaliyiz. kafayi yedirtcek herkese yoksa*

    adam 1 dakika evvel kiçini kaldiramiyor diyorsunki herif çevik degil, 1 dakika sonra ronaldinho calimi atiyor.

    1 dakika once boş kaleye şut atamiyor, 1 dakika sonra 25 metreden 90 a çakiyor.

    1 dakika once kafa topunu onundeki adama indiremiyor, sonra gidiyor 86 da kafayla galibiyet golu atiyor.

    1 dakika once top süremiyor yere kapaklaniyor, gucsuz diyorsun, 1 dakika sonra 3 kişiyi sirtinda taşiyor.

    dengemizi bozdu camia olarak. millet ne yorum yapacagini sasirdi.

  • 47. halaybaşı olamadı diye arabayla insanları ezmek

    (bkz: çomar ve öfkeli)

  • 48. paris

    istanbul'dan da gelsen londra'dan da gelsen bir şehir pisse pistir arkadaş. paris ününe yakışmayacak şekilde pis sokaklara sahip neyin ezikliğini yaşıyorsunuz ki?

  • 49. bir kadının hoşlandığını belli etmesinin yolları

    kulak memenizi emmesi.

  • 50. duşko toşiç

    bazı yavşakların "butun hakem hocalari+butun yorumcularin faul dedigi hareket"i yaptığı söylenen futbolcu..

    eğer bütün hakem hocaları + bütün yorumcular faul dememişse, siktir olup gidecek misin karaktersiz ibne?

    erman toroğlu - faul değil.
    ahmet çakar - faul değil.
    deniz çoban - faul değil.

    üç tane eski hakem.. bunlar ilk aklımda kalanlar..

    bir de rıdvan efendi'nin dün götünden uydurduğu "geliş faul" diye bir boka sığınıyorlar. ne demek ulan "geliş faul".. geliş faul diye bir şey yoktur, tehlikeli hareket vardır, onun da tanımları bellidir. misal taban göstermek, topa tabanla girmek tehlikeli harekettir, rakibin kafa hizasındaki topa ayak kaldırmak tehlikeli harekettir, topa kayarak çift girmek tehlikeli harekettir vs..

    haa, tosic bu hamleleri (kayarak topa girme) çok sık yapıyor ve büyük risk yaratıyor aslında, bir tek hamle hatası kötü sonuçlar doğurabilir.

    ama o da bizim kendi iç problemimiz, tosic'in sizi kanırtmasına sebep olmamalı..

    edit: diyorum ki, " geliş faul diye bir şey yoktur, tehlikeli hareket vardır" herifin teki çıkmış diyor ki "geliş faul diye birşey vardır", dayanağı da kurallar kitabının 12. maddesinin 2. fıkrası. e yazıyor mu "geliş faul" diye birşey, hayır, o maddede de kabak gibi "tehlikeli hareketten" bahsediyor. nerde ulan geliş faul??

    ha bir de yazmışlar, tehlikeli hareket nelerdir:

    "topla oynamaya çalışırken başkasını sakatlama tehdidir" burada topla oynamaya çalışırken başkasını sakatlama tehdidi var mı? taban yok, öncesinde rakibe temas veya rakibe yönelik bir hareket yok, arkadan veya önden değil yandan müdahale var, eee?