sleazy mind2
profili

  • türklerin sima olarak hiçbir ırka benzememesi

    bugün bir türkle birbirimize bakar bakmaz türk olduğumuzu anladık, selamlaştık. ne konuşmamızı duyduk ne bir şey, tuvalette bir an göz göze geldik ve ''hocam türk müsün?'' dedi.

    bana bugüne kadar en çok rus (alakam yok ama en çok bunu söylediler), israilli ve brezilyalı dendi. brezilyalı ve israil çok doğru, brezilyalı beyazlar türkler'e benzerler akdeniz genlerinden dolayı.

    merak edenler myheritage.com'un youtube'da videoları var, millet kökenini öğreniyor falan. türklerin hepsinde ama hepsinde mutlaka %1 bile olsa aşkenaz yahudisi geni çıkıyor, mutlaka yunan çıkıyor, bir videoda samsunlu bi çocuk rum olduğunu öğreniyor çok bozuluyor falan. bence türkler bir karma, slav, iskandinav, rum, ermeni, yahudi, türk, kürt, arap, berberi. bizim memlekette dünyanın istisnasız tüm ülkelerine gitse ''lan bu buralı değil'' diye yadırganmayacak yığınla insan bulursun. arkadaşlarımı düşünüyorum, hepsi ayrı ayrı bir berberi çadırının, new york'ta bir yüksek sosyete partisinin, şili'de bir madenin, sibirya'da bir ormanın, norveç'te bir fiyordun (bu olmadı idare edin) ambiyansına cuk diye oturacak bir insan yığını.

    ama bir türk'ü nerede olursa olsun bir şekilde tanırsın. bunu çözemiyorum. bakışlardaki o yorgunluk mu yoksa yarrağı yemekle yememek arasında sürekli gidip gelen bir millet olmanın anlam verememezliği midir memleketlilerimde gördüğüm, bilmiyorum.

  • ekşi itiraf

    dün güzel ve güneşli bir pazar gününde evde bomboş bir şekilde hiçbir amaç ve hedef gözetmeksizin otururken kendimi bulunduğum bölgedeki bir hristiyan cemaatinin bir buz hokeyi sahasında düzenlenen, yaklaşık 10.000 kişinin katıldığı bölgesel yıllık toplantısında insanlara çocukluğumdan tanıdığım bir kadının hikayesini anlatırken buldum.

    evde tamamen sadece don ve atlet biçimde fifa 17 oynayıp sinir krizlerinden sinir krizlerine koşmakla meşguldüm dün. bir anda aklıma harika bir fikir geldi; bu heriflerin cuma-cumartesi-pazar şeklinde üç güren süren bir toplanmaları vardı. afişleri, dışarıda gezen insanları falan görmüştüm. şöyle anlatmak lazım, yaş ortalaması 60 civarı olan binlerce amerikalı, haftasonu bu kapalı spor salonunda toplanıp isa şöyle güzel, anam babam yoluna feda olsun ya o lord, sana tokat atarlarsa sen de diğer yanağı dön münakaşa çıkmasın durduk yere adamlarla, kun fe yekun falan ama bizim bi bağış işi vardı, katoliklerin alayının amına koymak lazım gelir mi gibi şeyleri tartışıyorlar. ben de gördüm bunları, bi kere aklıma takıldı. dedim ki evde malak gibi yatmak yerine gidelim bi bakalım, ittihad-ı islam düşmanı kefereler yine ne hinlikler peşindeler.

    spor salonuna vardım, korkunç bir sessizlik var içeride. kapıdan girerken ''ulan acaba bitti mi acaba üç gün sürecek diyorlardı halbuki'' derken yanıma simpson'daki ned flanders'a korkunç derecede benzeyen bir adam yanaştı. inanılmaz derecede nazik bir tavırla hoşgeldin dedi, buyur etti. dedim bitti mi toplaşma, yok güzel abim buyur içeri sefalar getirdin, bilet lazım değil, enjoy. salona girdim, hiç abartmıyorum, ben hayatımda bu kadar insanın bu kadar sessiz durabildiğine bir türk olarak asla şahit olmadım. bir tümen insan mutlak bir sessizlikle salonun orta yerindeki kocaman ekranda bir film izliyorlar. film şu:

    https://www.jw.org/…emember-lots-wife/movie-part-1/

    filmin konusu ise asian-american bir aile var, kızlar mezhebi sorguluyorlar. ailenin annesi bir yol ayrımına geliyor, ya işini ya cemaatini seçecek, otuzaltıncı sınıf korkunç derecede sikik bir propoganda filmi. oyunculuklar yerlerde, senaryo rezalet. en son anne sikerler işini de parasını da allah bana yeter diyor, davasına sahip çıkıyor. konu genel olarak bu, en sonda da herkes mutlu oluyor.

    içeri girdim, oturacak bir yer bulamadım (o kadar tıklım tıklım), çöktüm bir merdivene. tip ve giysiler itibariyle (belirtmek gerekir ki kadınlar örnek hristiyan kadını giysileri, erkeklerin hepsi takım elbise, asla sakal yok, en fazla bi bıyık, ben ise at hırsızı gibiyim) ortama o kadar yabancıyım ki cemaatlerinden falan olmadığım ayan beyan ortada. oturduğum andan itibaren hiç abartmadan söylüyorum, kademeli olarak bütün bir kale arkasının gözleri yavaş yavaş bana döndü. insanlar suratlarında hafif bir tebessümle ''yavru ceylan kendi ayağıyla geldi ortamıza düştü'' diye bana bakıyorlar. aradan çok kısa bir zaman geçti, yanıma bir herif geldi, bir teyzeyle dayıyı dürtükleyerek yan tarafa kaydırıp bana yer açtı, buyur brother dedi. geçtik allah ne verdiyse sığıştık. çok kısa bir süre içinde elime muhteşem kaliteli bir malzemeden yapılma bir incil tutuşturdular. etrafımda çember yavaş yavaş daralmaya başladı. etrafımdaki on metrelik yarıçapta herkes işi gücü filmi falan bıraktı, bana kart veriyor, günün programını anlatıyor. rusya'da bunların cemaatten birilerini tutuklamışlar, cemaati de yasaklamışlar, bana veryansın ediyorlar sanki rusya'da hukukun üstünlüğünü bitirmeye yemin eden adam benmişim gibi. böyle biraz zaman geçti, herkese ''haklısın abi, valla ablacım doğrusun herhalde, evet katolikler'e o konuda ben de çok kırgınım'' diyorum, ne anlatılıyor, ne konuşuluyor hiçbir fikrim yok, dinliyorum, anlıyorum ama anlam veremiyorum. bu insanlar kim, ben kariyer modunda orta sahayı goretzka-tielemans ikilisine mi teslim etsem diye düşünürken kendimi bu insanların arasında hem de kendi özgür irademle neden buldum dye düşünürken büyükbaş olduğu belli janti bir abimiz geldi. hoşgeldin, seni şöyle alalım dedi, çıktık salondan içeriye, bir kaç adam bekliyor.

    yine bi selamlaşma faslı selamünaleyküm aleykümselam. karşılıklı iyi niyetler. bizim semtte küçükken deli ayten diye bi kadın vardı. kadın bunların cemaattendi, herkes deli diyordu bu yüzden. kimseye zararı olmayan bir insandı. kocası yoktu, bi oğlan bi de küçük kızı vardı. çocuklar büyüyünce kadından utandılar, görüşmediler sonra. kadıncağızın da koyunları vardı bahçesinde, süt yumurta peynir allah ne verdiyse pazarda satar geçimini sağlardı. e memleket de müslüman, ben bu hikayeyi adamlara anlattım, tesaüdüf işte konu da ucundan kıyısında o esnada içeride milletin pür dikkat izlediği filme paralellik gösteriyor. bana dediler ki film bittikten sonra almanya'dan gelen brother daniel bir konuşma yapacak, programın sonuna doğru çıkıp insanlara bu hikayeyi anlatmak ister misin, herkesin çıkartacak bir dersi vardır mutlaka, hem bu seneki toplaşmamızın teması endurance (katlanma gücü, dayanıklılık), bu cesur kadının hikayesi yürekleri sımsıcak ısıtacaktır. yok abi dedim, hem benim din diyanet üzerinize afiyet pek alakam yok, beni burada inşaat makinesi izleyen insanlardan biri gibi düşünün, ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında. adamlar ısrar etmeye devam ettiler. pezevenklerin dilleri de o kadar tatlı ki adamlara hayır diyemiyorsun, gavur milletinde böyle bir olay var. konuşma tarzları öyle afili ki kaptırıp gidiyorsun. e peki ama çok uzun kalmam, kendimi tanıtırım, milleti kandırmaya da gerek yok neyse onu söylerim, hikayeyi de anlatırım, istiklal marşı ve kapanış. kabul mü, kabul.

    geçtim tekrar yerime oturdum. yanımdaki teyzeyle amcaya ''ben biraz sonra çıkıp konuşma yapacağım'' dedim, aman allahım nasıl bir sevinç. haber anında yayıldı. herkes pat pat omzuma vuruyor, bravo brother, iyi iş brother, bu yaptığın çok cesurca brother, beni sik ama içime boşalma brother. insanların gözünde ben oraya bir dinsiz ya da başka dine mensup biri olarak girdim, merdivene oturdum, sonra da hristiyan olarak yeniden doğdum. zaten amerikalılar böyle yarak kürek şeylere çok değer verip hemen heyecanlanıyorlar, enthusiasm denen dalga her konuda bu insanlarda hat safhada. hele ki böyle hristiyan olmuşsun falan filan, sanki bütün kendi inanç sistemlerinin sağlaması benim hristiyan olmamla yapılmış, haklı çıkmışlar gibi seviniyorlar. film bitti.

    brother daniel çıktı, yandaki teyze ''bak o da almanya'dan geldi, o da başka ülkeden, bizde ırk, dil ayrımı yok, hepimiz biriz'' diye anlatıyor. brother daniel anlattıkça insanlar kafalarıyla onaylıyorlar, sicim gibi gözyaşları. daniel abide ağır alman aksanı olmasına rağmen oldukça akıcı konuşuyor. benim ingilizcem de akademik seviyede iyi de, ben daniel gibi milleti nasıl cezbelendireceğim böyle, bir işi yapıyorsam tam yapmam lazım. bir çok karışık düşünce içerisindeyken daniel ismimi söyledi, benden sonra bir başka brotherımız programda olmamasına rağmen size bir konuşma yapacak dedi. beni korkunç bir heyecan bastı, elimde incil, yaşlı başlı amerikalı insanların arasında sıkışa sıkışa oturmuşum, herkes bana bakıyor. çok hızlı bir şekilde kaçmayı düşündüm, ama şehir küçük. o esnada elli tane şey düşünüyor insan, incili koltuğuma bıraktım, işemeye gittim. işedim, işerken tekrardan kaçayım mı lan diye düşündüm, sonra cvs'te çalışan eski pornocu, sürekli olarak üstü kapalı biçimde beni sikmek için zarflayan yaklaşık 70 yaşındaki teyzeyi gördüm geri döndüğümde, gülümsedi. ben de gülümsedim. allahım sen soktun sen çıkar diye düşündüm.

    konuşmanın sonu gelmek üzereyken tekrar beni aldı aynı büyükbaş adamlar. sahne arkasına geçtik. çık içinden geldiği gibi konuş dediler, zaman su gibi aktı. brother daniel indi, selamlaştık.

    çıktım sahneye. millet deli gibi alkışlıyor. neden biliyor musunuz, çünkü bu daniel denen amına kodumun hans'ı beni yeniden doğmuş hristiyan, yeni kardeşimiz diye anons etti. amın oğlu gibi kürsüye yürüdüm, binlerce insan var, ''hanımlar beyler bir yanlışlık oldu, benim aslında alakam yok, ben ortamı koklamak için geldim'' de diyemiyorum. insanlara bakıyorum, ışıl ışıl gözlerle bana bakıyorlar. ne kadar aptal saptal şeylerin peşinde de olsalar milletin şevkini kırmaya lüzum yok. battı balık yan gider dedim başladım anlatmaya.

    ''merhaba. türkiye'den gelen bir kardeşinizim. (hiç abartmıyorum oradaki insanların hemen hiçbirinin türkiye ile alakalı elle tutulur hiçbir bilgisi yok, ülkenin yanlışlıkla reklamını yaptım ama onu da yanlış yerden yaptım) size hikayemi anlatmak istiyorum. günlerdir cemaatinizle alakalı şeyleri okudum, dışarıda üç gündür sizleri gerek dunkin donuts'da kahve alırken, gerek çeşitli yerlerde yemek yerken ya da gezerken görüyorum. gerçekten etkilendim, çok etkilendim sizlerden. (millet alkışlıyor, gözler hala çakmak çakmak, nihat hatipoğlu gibi hissediyorum) şimdi size çocukken yaşadığım ufak semtte şahit olduğum, cemaatimizden olan bir kadına yapılan zulümleri anlatacağım, anlatacağım ki bu yoldan vazgeçmeyin.''

    kadının hikayesini anlatmaya başladım, ama ufak eklemelerle. anlattığım yeni versiyona göre kadın oğlundan dayak yiyor, kızı orospu olup kötü yola düşüyor. kadına kimse yardım etmiyor, herkes aşağılıyor, en son koyunları ölüyor, kendi de sefalet içinde ölüyor ama inancından vazgeçmiyor. ben hikayeyi anlatırken ön sıralarda millet ağlıyor, herkes çok yazık modunda kafaları salıyor. çocuklar annelerine sarılmışlar ibret ala ala hikayeyi dinliyorlar, ortamda çıt yok aga çıt yok. bir yerden sonra milleti görmesem sanki kendi kendime konuşuyormuşum gibi hissedeceğim, o derece bir sessizlik.

    ''işte bu kadının ibretlik hikayesi buradan bugün tanımakla mutlu olduğum iyi hristiyan kadın ve erkeklerinin hepsine örnek olmalıdır. ne mutlu ki artık sizlerin arasındayım.''

    alkış kıyamet. toparladım bitirdim. herhalde on dakikaya yakın süren bir hamaset ve acındırma edebiyatının ardından sahneden indim. genel olarak bütün konferansı sunan adam çıktı, bana teşekkür etti. millet yanıma geliyor sürekli bir sevgi seli, teşekkür ediyorlar, tanrı seni korusun, tanrı seni kutsasın, iy/ms oynadığın kuponlar tutsun, bu yaptığın çok cesurca falan filan. bildiğin celebrity oldum. insanların gözündeki o mutluluk bana kendimi her ne kadar hasan mezarcı gibi hissettirse de olan oldu bir kere. sizin egzotik, yeni hristiyan dostunuzum artık. en azından siz öyle bilin.

    herifler organizasyonlarında makam mevki teklif ettiler, abi ben bir düşüneyim hanıma danışmadan olmaz dedim. birer bardak şarap içildi, vaftiz olmak ister misin dediler, abi ben şavşatlıyım amk ne vaftizi benim nenem hac umre ne varsa bütün itemleri topladı diyemedim, en kısa zamanda yaparız dedim. herkes mutlu. dolandırıcı olduğumu benden başka kimse bilmiyor.

    elimde incil, salondan çıktım. bütün bunlar gerçekten nasıl oldu diye kendime sordum. eve geldim. hiçbir şey olmamış gibi oyunu açtım, tielemans-goreztka orta saha ikilisiyle önümüzdeki on seneyi garanti altına aldım. şimdi incil masadan bana bakıyor, bütün bir şehirdeki hardcore hristiyanlar beni kendilerinden biri oldum zannediyor. önümüzdeki günlerde ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok.

    sanırım yanlışlıkla hristiyan oldum.