tevfikken15
profili

  • 29 ağustos 2023 galatasaray molde maçı

    okan buruk’un kazaya mahal vermeyecek bir kurgu ile çıkmasını umduğum maç.

    mevcut kadro ile galatasaray'ın 4-2-4'ü bence avrupa için maceracı kaçıyor zira takımın oyun içinde üstünlüğünü hissettirmesi için bir şekilde rakip sahaya yığılmış olması gerekiyor ama bunu kendi inisiyatifiyle yapacak hızlı pas alışverişlerini her zaman yapamıyor, hızlı hücumlar kalabalık değil sadece uzun topların adresini bulması halinde az kişiyle yapılabiliyor, bu anlarda ön ve arka arasındaki mesafe uzadığı için seken toplara karşı orta sahanın reaksiyonu yetersiz kalabiliyor... yapılacağı söylenen orta saha ve stoper transferleri bu kaderi ilerde değiştirebilir ama o da bu akşamın konusu değil.

    o yüzden kuralar çekildiğinde pek sevinmemiştim çünkü erling moe denişik bir hoca. ilk maçta molde'nin fizik üstünlüğü üzerine eğildi ve kendinden güçlü rakibi yenmek isteyen her düşük takımın yapması gerekeni yaptırarak futbolun güncel hızına (bkz: #128715216) uygun bir oyun oynattı; her yerde gs'den bir - bazen iki kişi fazlaydılar. hızlı yer değiştirmeler ile birbirlerine pas açısı yarattılar, hızlı çıktılar - hızlı döndüler, seken toplara agresif davranıp kaptılar, mücadele ettiler... ama bu hıza çıktıktan sonra kadronun total kapasitesi beceriye yetmedi (bonus: muslera).

    zincir galatasaray ön hattının arkadan kopuk kalışı ile başladı. molde, gs'nin ön alan baskısına karşılık geride kalabalık bir kurulumla top çevirip hızlı yer değiştirmelerle gs ön dörtlüsünün arkasına kolayca geçti, orta saha da bu geçirgenliği telafi edemedi zira gs'nin karşılama planı molde'nin kağıt üstündeki 3-5-2'sine göre kurgulanmış gibi görünüyordu: kanatlar (kerem-yunus) kenar stoperleri alacak, mertens ön libero sivert mannsverk'i, iki merkez (berkan-sergio) ise sağ iç ve sol içi tutacak, bekler (boey-angelino) molde'nin kanat-beklerine saldıracaktı.

    ama oyunu bozan, kağıt üstünde 3-5-2'nin forveti görünen 10 numara magnus wolff eikrem'in geriye çalması oldu. onun geriye gelmesiyle birlikte mertens'in kovalaması gereken molde'li sayısı ikiye çıktı (mannsverk ve eriksen), mertens'in tutamadığı kişiye sergio-berkan ikilisinden biri öne çıkarak basmak zorunda kaldı. angelino ve boey kanatlarda iki molde'li ile baş başa kaldı ve molde kenarlardan rahatça çıkabilmeye başladı:

    görsel - gs'nin karşılama planı

    icardi başta olmak üzere mertens ve kerem de, ilk etaptaki geçilmenin ardından takibi ikinci adıma taşımadılar (öne çıkmak zorunda kaldığı anlarda sergio oliveira da öyleydi) ve molde neredeyse her hücumunu sayısal üstünlükle yapma şansı buldu. bu hücumlar karşısında ön hattan sadece yunus bir nebze geriye gelme çabası içine girse de o da hep geç kaldı.

    bir yerden sonra bunu çözen erling moe, paslaşmaların ikinci adımında stoperlerden birinin hep ileri çıkıp tekrar top istemesini söyledi. becerikli sol stoper martin ellingsen bu doğrultuda fazlasıyla aktif oldu ve ilk çıkışlarla birlikte yunus'un arkasına sürekli sızarak, sol iç breivik'le birlikte sergio'yu ikilemde bıraktı ve topun ileri taşınmasında önemli rol oynadı.

    görsel - ellingsen'in merkeze çıkması

    bu doğal gelişim molde'nin ikinci golünü de getirdi. yunus'un bu sefer basmak yerine geride durup boş bıraktığı ellingsen merkeze girerek sağ stoper haugan'dan pası aldı ve en sağda bomboş duran sağ kanat-bek knutdtzon'a aktardı (görsel), knudtzon ise hemen mannsverk'e oynadı. mertens'in kontrolündeki mannsverk'in topu taşırken, sergio'nun kontrolündeki eriksen'in ise topsuz yaptığı koşulara bakalım:

    görsel - eriksen sergio'yu geçerek angelino'yu kendine kilitliyor (knutdzon boşa çıkıyor), mannsverk'le eşleşen sergio pası kesecek durumda değil, mertens en arkada nal topluyor

    galatasaray'a düzgün oyun da kurdurmadılar. özellikle dries mertens'in orta sahaya yardıma geldiği anlarda gs'nin yapabildiği 1) ileriye uzun atmak 2) ters kanada dönmek oldu, çünkü molde'nin karşılama planı (görsel) gereği galatasaray kenarlardan başlamak zorunda kaldı, sonrasında molde'nin merkezi kapatan anlayışı karşısında merkeze yerden bir türlü giremedi, girmeye çalıştığı her an topu kaptırdı ve arkada çok geniş alanlar bıraktı.

    bu yüzden galatasaray kenarlardan devam etti, bu minvalde kanat-forvetler (kerem-yunus) içeriye yığılarak, ilerlenen kanada enine bir daralma yaptılar. dolayısıyla kanat değiştirme topları hep beklere (angelino veya boey'e) atıldı ama bekler bu topları aldığında kalabalığa orta göndermekten başka çareleri yoktu:

    görsel - gs'nin ters kanada boey'e dönmesi

    ters kanada dönerken molde'nin bu savunma dizilimini bozmak için, topu çizgide bir kanat-forvetle buluşturup beki hemen yanına koşturmak gerekiyordu ama solda kerem aktürkoğlu'nun sürekli içe katetmekten (biraz da angelino'nun orta becerisinden faydalanmak için ona alan yaratmaktan) vazgeçmemesi sebebiyle bunu sağ tarafta yunus akgün'le yaptılar. oyun kurarken zaman zaman boey'e yardıma inip sol stoper ellingsen'i üstüne çekip sıyrılmayı başaran yunus gs'yi geniş alana taşımayı başardı, molde bu anlarda hemen takım halinde geriye dönüp yerleşebildi ama gs de rakip sahaya paslaşarak çıkabilmiş oldu. bu anlardan birinde, top sol taraftayken bu sefer yunus çizgiye açıldı ve abdülkerim'den gelen bir çarpraz topla kenarda buluştu ve sol kanat-bek haugen'i üstüne çekerek boey'i arkaya kaçırdı, devamında icardi'nin golü geldi:

    görsel - icardi'nin golü öncesi yunus çizgide

    ileri uzun toplar ise sürekli icardi odaklı olduğundan + ön hattın kopukluğundan, bir süre sonra molde bütün sekenleri toplayıp toplayıp baskıyı arttırmaya başladı. sadece bir kez, onda da berkan kutlu'nun iki stoper arasına girip molde'nin karşılama dizilimini bozmasıyla birlikte nelsson'un kerem'e attığı uzun topla sonuç alınır gibi oldu: icardi'nin topuk pasıyla mertens'e bıraktığı pozisyon. kerem'in tek dokunuşla angelino'ya bırakışı:

    görsel - icardi'nin topuk pası başı - berkan geriye

    molde ise üstlerde bahsettiğim üzere toplu oyunda çok daha fazlasını yaptı.

    molde'nin bu dinamizmi karşısında galatasaray öyle durgun kaldı ki okan buruk bu akşam tahtaya 11'i yazarken skerün tahtanızı diyip muslera ile icardi arasını komple değiştirse şaşırmam o derece. cezadan geri dönen torreira harici tabii ki komple değiştirmeyecektir ama yine de buruk'un önünde iki seçenek var:

    1) kendi evinin rüzgarıyla başlayıp kalite farkını öne çıkarmak - tete (ziyech listede yok diye biliyorum)

    2) önceki maça bazı tamirler yaparak başlamak - kerem demirbay, kaan ayhan, barış alper yılmaz, fredrik midtsjö

    birincisinde torreira harici tete'den başka bir değişim olmaz, ikincisinde orta sahayı güçlendirmek + ön alan baskısıyla sonuç almak adına birden fazla değişik isimle çıkabilir, ki bu seçenek zaten ilk maçı bitiren kadronun elemanlarından birilerini dahil etmek demek... okan buruk'un maçta adım adım doğruyu buluşu: önce kerem demirbay'ı mertens'in yerine alıp 4-3-3'e döndü, sonra sergio'nun yerine kaan ayhan'ı + kerem'in yerine barış alper yılmaz'ı alıp fiziksel vitesi arttırdı ama olmadı. en son artık bunları orta sahada kıramıyoruz bari geride eksik yakalanmayalım diyerek kaan ayhan'ı stopere çekip üçlü defansa döndü, berkan'ın yerine fredrik midtsjö'yü alarak merkezi de tazeledi ve maçı bu şekilde bitirdi. bu maça özel bir hamle miydi yoksa bu düşünceyi -ilk maç skorunun da etkisiyle- ikinci maça taşır mı göreceğiz.

    okan buruk belki bu denli farklı başlamaz ama yine de bu maça özel bir tamirat yapacaksa; bence ilk etapta, takım savunmasını aksatan icardi-mertens-sergio'dan en az birinin yerine başka biriyle başlamak isteyecek. elbette icardi'yi kesmeyeceği için mertens veya sergio'dan birinin yerine fiziksel bir takviye yapabilir:

    1) geçen sezonu bitirdikleri fb maçındaki gibi, mertens'in yerine ön alan presini güçlendirecek + savunmayı dağıtacak mikser görevli bir barış alper yılmaz olabilir. mertens toplu oyunda orta sahaya gelip yardım ediyor, hücumda kalitesini ortaya koyan fırlamalıklar yapabiliyor ama fizik kalitesinin git gide düştüğü yerde molde tarzı geride kalabalık paslaşmalarla çıkan bir rakibe karşı pres takibini devam ettirmediği de bir gerçek.

    tabii barış yerine kerem demirbay'la 4-3-3 gibi başlamak da var, bu da esas olarak ilk maçtaki skor sebebiyle topa sahip olmak isterse tercih edilir gibime geliyor.

    2) veya sergio'nun yerine berkan kutlu / kaan ayhan / fredrik midtsjö gibi bir ikinci eleman. bu seçenek üretim gücünü düşürebilir diye düşündürse de aslında zaten sergio - torreira ikilisi de merkezi molde tarzı savunan takımların arasına dalıp top alacak, alsa bile bir şeyler çıkarabilecek bir ikili değil; torreira bazen kaos yaratmak / boşluk bulursa şok giriş yapma adına kendini öne atıyor ama nadir. özellikle sergio'nun toplu oyundaki statikliği; topu sadece ayağına isteyen, alınca istediği menzilde pas gönderebilen tarzı zaman zaman rakip savunmayı hackleyen paslarla fayda verse de çoğunlukla oyuncuların birbirinden uzaklaşmasına sebep oluyor. dolayısıyla merkezi sertleştirmek ön dörtlüyü rahatlatacak ve esas üretim gücünü bu sayede toplayacaklardır.

    bu seçeneğin diğer bir önemi; molde çıkarken mutlaka lucas torreira'nın olmadığı tarafa yönelmek isteyecek. galatasaray ön alan savunması yaparken her ne kadar molde'yi torreira'nın basıp top kapacağı yöne kanalize etmek isteyecek olsa da molde topsuz oyundaki çabukluğu sayesinde birbirine hemen pas açısı yaratabiliyor, sahayı geniş kullanıp ters kanada çıkabiliyor. gs'nin enine daralan takım savunmasına karşı torreira'nın partneri sergio'dan daha iyi reaksiyon verecek biri olmalı bence.

    bu seçenek aynı zamanda mertens yerine de tercih edilebilir ve dengeli bir merkez ile başlanabilir. bu ihtimal zaten geçen sezondan beri şahsen aklımda olan bir kurguydu (bkz: #140607321); molde seviyesinde bir rakibe karşı hazır skor avantajı da varken temkini elde tutmaya + dakikalar ilerledikçe motivasyonu düşebilecek molde'ye karşı ön üçlüye (kerem-icardi-tete) alan yaratmaya yarayabilir.

    üçlü merkez fikri de o yüzden bana mantıksız gelmiyor. okan buruk'un 4-2-4'ünde orta sahadaki boşlukları doldurmak belki hızlı bir stoper hattıyla mümkün olabilirdi ama victor nelsson gibi kendini geriye atmaya programlı biriyle bu pek mümkün olmuyor. molde birçok anda birden bire savunma hattıyla karşı karşıya kaldıysa bunda nelsson'un payı hiç de az değil. bu yüzden abdülkerim bardakçı da kendisini öne çıkaran o agresif tarzını yansıtamıyor ve ceza sahası cengaverliği yapmaktan öte bir görüntü sergileyemiyor.

    uzun lafın kısası bence tur cepte değil ve ilk maçta elde edilen avantajı korumanın esas yolu orta sahayı doldurmaktan geçiyor, herhangi bir kazanın yaşanmaması adına dirençli olabilmek şart. biz galatasaray'ız kardeşim diye maça başlamak elbette rams park + bireysel beceri farkıyla erkenden bile sonuç verebilir, ama futbol şansı biraz bile yanımızda olmazsa tam terse de dönebilir işler. inşallah her şey yolunda gider ve ülke puanını arttırmakta olduğumuz bir dönemde kazasız belasız şampiyonlar ligi'ne gideriz.

    edit: fikrinizi merak ettiğim sorular: link

  • 9 mart 2023 sevilla fenerbahçe maçı

    türk futbolunun önüne çıkmış en büyük fırsatlardan biri olan turun ilk ayağı.

    sevilla üç sezondur j.lopetegui ile 4-3-3'e alışmış bir takımdı; ama sezonun ilk çeyreğinde yollar ayrılıp jorge sampaoli gelince, bu kadro yapısına rağmen 3-4-3 gibi savunmacı sayısını arttıran bir düzene geçti. üstüne bir de marcao, rekik, ve en son ocak'ta gelen loic bade gibi stoperlerin sakatlıkları eklenince son dönemde stoperde önlibero gudelj ve fernando'nun, veya sol bek telles'in oynadığı bir hale geldi durum (kısmen acuna bile oynadı).

    diğer mevkiiler ise bunun aksine, özellikle ocak'ta bryan gil ve ocampos'un gelişiyle birlikte çorba oldu. jesus corona ve papu gomez'in uzun sakatlıkları + isco, dolberg, delaney, januzaj gibi elemanların ocak'ta ayrılmalarına rağmen hala her yere en az 2 kişiyi kafadan yazabilirsiniz, ki sampaoli de bunu yapıyor zaten, sürekli değişen 11'lerle çıkıyor. kadro yapısını, uefa listesinde bulunmayan önlibero pape gueye ve sağ kanat jesus corona haricinde şöyle özetleyebiliriz:

    görsel

    ancak bu değişen isimlere rağmen oyun düzeni, acil durum planı olan 4-3-3 haricinde, %80-90 aynı kalıyor.

    bu, j.sampaoli gibi bir hocanın henüz istediği kıvamı yakalayamadığını gösteriyor. çünkü kendisi daha belirgin bir oyuncu grubuyla farklı düzenler kovalayan bir hocayken, şimdi tam tersini uygulamak zorunda hissediyor zira halen daha aklındaki ilk fikri oturtma gayretinde. hatırlarsınız geçen sezon marsilya'yı yönetirken galatasaray ile avrupa ligi'nde aynı gruptalardı ve gs'yle oynadıkları ilk maç öncesinde oturttuğu 3-1-3-3 düzeni (bkz: #128572272) ile, ikinci maçta oynattığı 4-1-3-2 düzeni (bkz: #130476707) birbirinden çok farklıydı. belirlediği dizilişlere + maç içindeki hareketlenmelere çok takık bir hoca olduğu için belli bir sonuç aldığı planda ısrar ediyor, sonra başka bir plan kuruyor.

    şu an sevilla, kış transfer dönemini yeni yeni geride bıraktığımız bir tarihte olduğumuz için, j.sampaoli'nin ilk planını oturtma ısrarının olduğu aşamada.

    bu planın yanı sıra sadece -skor gereken anlarda- acil durum planı olan 4-3-3'e geçiyor, ki mecburen stoperde oynattığı önliberolardan birini öne çekmek demek oluyor bu. sadece en son atletico'ya karşı, fernando cezalı olduğu ve elde başka stoper özellikli önlibero kalmadığı için mecbur 4-3-3 başladılar ama 10 dk içinde joan jordan'ı top rakipteyken stopere gömdükleri bir düzene geçtiler. ancak topa sahipken jordan'ı öne atmaya devam ettiler ve 15 dk içinde rakip sahaya geçerken kaptırdıkları birer topla 2-0 geriye düşüverdiler (ve 6-1 bitti).

    tüm bu aksaklıklar zaten sevilla'nın la liga'daki durumuna yansıyor. ama bu demek değil ki kötü bir takım. aksine, tempo ve fizik güçleri çok yüksek, bireysel olarak her bir oyuncu fenerbahçe'li muadilinden kaliteli. ve en önemlisi taktik planlara sadık olmaya çalışıyorlar.

    ama uygulama henüz oturmadığı için maç içinde gelişen beklenmedik durumlara karşı reaksiyonları düşük. bu durum iki ana sonuç doğuruyor: 1) savunmada eksik yakalanan anlarda acizlik - 2) hücum organizasyonlarının zengin olmayışı. sezon sonuna dek belki bunları geliştirirler bilemeyiz, ama en azından bu aşamada eşleşmek bizim için görece iyi; avrupada hiçbir türk takımı üst turlarda ismi-cismi arasında bu denli fark oluşmuş bir rakiple karşılaşmamıştı. daha yeni marcos acuna "bu sisteme adapte olmakta zorlanıyoruz" diye demeç verdi.

    peki bu şansı değerlendirebilecek gücü var mı fenerbahçe'nin?

    öncelikle; sevilla'nın birinci yumuşak karnı olan "savunmada eksik yakalanma" anları, genelde sevilla oyun kurarken doğuyor:

    paslaşmaların dikine seyretmesi adına saha konumlanmalarını çok katmanlı yapmaya çalışıyorlar, enine aynı hizada duran iki kişi bulmak zor. bu yüzden kaleciyi oyuna fazlaca katıyorlar; geride pres yediklerinde hemen sahayı genişletip kalecilerine dönüyorlar. merkez açıları kapatmaya devam ederseniz de, kaleci kanat-beklere uzun atmak istiyor ama kadrodaki iki kaleci de bu konuda çok iyi değil, çoğunlukla ya taca çıkıyor, ya da rakip bu pasları topluyor.

    bu açmazı çözmek için zaman zaman topsuz koşular attırdıkları oyuncular oluyor; ama alan yaratmaktan ziyade topu almak için. özellikle merkez orta sahada oynarken sol kanada inen ivan rakitic, orta sahaya kadar gelip bağlantı kurmak isteyen youssef en-nesyri veya sağ kanat-forvetten merkeze inip yerden pas adresi olan kişi (oliver/suso/lamela)... bu koşular atılıyorsa top yüzde 90 onlara gelecek demektir. bu istasyonlara farklı muameleler yapmak lazım; rakitic ve oliver/suso/lamela gibi topu ilk kontrol edişi iyi olan istasyonlara hızlı pres yapmak, en-nesyri gibi topla ilişkisi vasat bir santrfora ise ilk etapta serbestlik tanıyıp kötü bir kontrol beklemek daha mantıklı.

    yani sevilla'ya illa baskı yapılacaksa, kendi yarı sahasında - orta çizgi sınırlarında yapmak lazım bence. çünkü rakip sahaya geçtikleri zaman kaptırdıkları toplarda daha iyi reaksiyon gösterip geriye hızlıca dönebiliyorlar.

    yani bence jorge jesus'un kafasındaki esas soru; sevilla'yı nerede bozmak istediği. fenerbahçe'nin avrupa maçlarında -özellikle deplasmanlarda- daha temkinli ve topu takip ederek oynadığını gördük. üstüne bir de sevilla'nın üretkenlik problemini düşünürsek, j.jesus sevilla'ya topu bırakıp kontratağa mı çıkmak isteyecek?

    dediğim gibi sevilla rakip sahadayken geriye hızlı dönebiliyor. sadece belli noktada açık veriyorlar, o da topu kanatlara getirmek istedikleri anlarda kaptırdıkları toplar, çünkü: 1) kanat-forvetler merkeze inip topla buluştuğunda kanat-bekler ileri çıkıyor - 2) kanat-forvetler hücumdayken kanat-bekler de önde konumlanıyor.

    o yüzden fenerbahçe eğer oyunu kendi sahasında daha çok kabul edecekse: merkezi iyi kapatıp + sevilla'yı kenar hücumlara mahkum edip, topu kaptığı kanattan direkt toplarla kontratağa çıkmak önemli; zira bu anlarda o kanattan kenar stoperleri de öne çıkıyor ve top kaybedilince geniş bir alanda yakalanıyorlar. bunu, topu kaptırdıkları yerde ön elemanlarıyla yaptıkları hızlı pres ile telafi etmek isteseler de, hazırlıklı olan rakipler bu kanaldan hep bir çıkış yapabildi. bunun aksine, topu koruyup ters tarafa uzun topla çıkmak isteyen rakipler sevilla'nın karşı-presine veya ters taraftaki iyi konumlanmalarına karşı topu kaybedip yeniden atak yediler.

    fenerbahçe bunu bence en iyi 3'lü savunma oyunuyla uygulayabilir. sevilla oyunu iki kenardan çok genişleterek oynayan, rakibin alanlarını çok büyütmeye çalışan bir takım. ancak rayo vallecano'nun kanatları 2'şer kişiyle tuttuğu katı 4-1-4-1'ine karşı kilidi açamamışlardı. fenerbahçe'nin bu sezon bunu oynayabilecek bir pratiği oluşmadı, o yüzden 3'lü defans daha mantıklı.

    buradan ikinci yumuşak karınlarına geliyor konu; "hücum organizasyon zayıflığı". bunun ana sebebi önde hızlı çoğalamamaları. rakibi eksik yakalayınca az adamla tehlikeli hücum edebiliyorlar elbet, ama geriye hızlı dönen rakipler karşısında sevilla tekrar sete dönmek zorunda kalıyor. yani fenerbahçe kaptırdığı toplarda geriye hızlı dönemezse sevilla o cezayı kesinlikle keser. birincide olmasa ikincide mutlaka olur.

    o yüzden bence birinci şifre; savunma anlarında her zaman sevilla'nın hücumundan daha kalabalık olmak. sonrası ise artık konsantrasyon, çünkü sevilla enine bir uzun topla kanat değiştirip sizi ters ayakta da bırakabilir. ki fenerbahçe genelde olduğu gibi yine enine çok daralan bir savunma yaparsa sevilla bu ters topları bol bol atacaktır. bu anlarda stoperleri de çok öne çıkartıp top çevrimine dahil ediyorlar (ki stoperde oynayan orta saha özellikli oyuncuların yanı sıra sağ stoperdeki tanguy nianzou da bu konuda kendine güvenli). bu top çevirmeler genelde kenardan içeriye doldurmaya dönüşüyor; eğer rakip geriye çok gömülürse de, seken topları da stoperleriyle topluyorlar ve oyunun o bölümünde yalancı bir baskınlık kuruyorlar, ama iyi konsantre olan rakipler onlara pek fırsat vermiyor.

    bu yüzden sevilla seken toplara + kaptırdığı toplara karşı agresif. setten ziyade açık bulup gol atmaya çalışıyor, özellikle rakibin kontra için ümitlendiği anlarda ikinci darbeyi yapıp topu yeniden kazanmayı / rakibin geriden düzgün topla çıkmasını engellemeyi çok istiyorlar. o yüzden fb'nin orta sahada kalabalık-mücadeleci bir 11'le çıkması çok önemli.

    sevilla için aynı istikrar rakibin oyun kurulumunu karşılarken sözkonusu değil. j.sampaoli basit bir denklemle zayıf takımlara önde bastırıp - güçlü rakiplere 2.bölge sonunda başlayan kompakt bir karşılama yaptırıyor. fenerbahçe'ye ne muamele yapacaklarını başlama düdüğüyle birlikte göreceğiz, şahsen kendilerine denk gördükleri takımlara karşı yaptıkları gibi; ilk etapta ön elemanlarıyla basacakları - ama arka hatları daha kontrollü tutacakları karma bir karşılama yapacaklarını düşünüyorum.

    j.jesus 3'lü savunma çıkarırsa zaten olay önlibero/oyun kurucu orta sahalardan ziyade stoperlerin ayağından çıkacak toplara bakacak, bu topların ilk adresi neresi olacak o önemli.

    sevilla'ya karşı son dönemde 3'lü savunma oynayan tek rakip geçen haftaki atletico'ydu, diğer rakipler hep 4'lü savunmaydı. bu 4'lü oynayanlar içinde sevilla önde bastığının beklerine yalancı bir serbestlik tanıyıp kendi kanat-beklerini geride hazır tuttu. bunu düzgün şekilde kıran tek takım bir önceki turun ilk maçında psv eindhoven'dı, sağ bek teze'yi 3. stoper gibi tutarak çıkmak isteyince ilk yarı boyunca bu ön pres hattını kolayca aşmayı başarmıştı (ama devamını getiremediler).

    fenerbahçe'nin 4'lü savunma çıkması halinde willian arao ile bu tip kurulum yaptığını biliyoruz. ancak bu durumda orta saha çok boş kalabiliyor ve takım kenarlara fazlaca mecbur kalıyor. j.jesus'un bu akşam direkt 3'lü savunma çıkacağını tahmin ettiğim için, benzer tablo aslında yine geçerli; çünkü fenerbahçe bu şablonda da merkezi 2 kişi tutuyor hep.

    bu durum savunma anlarında da problem oluyor, hücuma çıkan kanat-bekin yerini bu merkezlerden biri almak zorunda kaldığı için merkez yine boşalıyor (bkz: #142781024). set savunmasında ise j.jesus kanat-forvetlerden birini merkeze çekerek 3'lemeye çalışsa da (genelde sağdan irfan içeri giriyor), yetmiyor. ve bu yüzden, oluşan boşlukları kapatmak adına savunma çizgisi çok öne çıkmak zorunda kalıyor.

    ama bu sefer bu çizgiyi önde tutmak, birçok kez izlediğimiz gibi intihar olur.

    o yüzden j.jesus belki bu sefer küçük bir farklılık yapıp, 3'lü savunmanın önüne 3'lü bir merkezle çıkabilir mi? atletico'nun sevilla'yı dağıttığı oyun düzeni gibi... kadroda mümkün olan en benzer oyuncularla uyarlarsak:

    görsel

    kanatlara savunma katkısı yapabilecek iki iç (lincoln-crespo), en önde ise yerden oyuna yatkın bir ikili. bu noktada girezmann rolünü kağıt üstünde arda güler'den daha iyi üstlenebilecek bir elemanı yok fb'nin. geriye gelip pas bağlantısı kurmasının yanı sıra özellikle 3'lü merkez sayesinde sevilla'dan kapılması muhtemel toplarda arda'nın ilk adres yapılması, eksik yakalanacak sevilla'ya karşı en iyi silah bence.

    tabii arda'yla başlaması bence düşük ihtimal, j.jesus'un diego rossi gibi daha pırpır, irfan can kahveci gibi daha tecrübeli (sözde), joshua king gibi daha fiziksel eforlu isimleri tercih etmesi çok daha olası. o sebeple geriden çıkarken mutlaka ön hattın daha hareketli olacağı, gerideki pas akışına pek katılmayacağı bir kurgu olacaktır.

    yani attila szalai'nin uzun çarpraz toplarını yine izleyeceğiz gibi :) ama bu sefer doğru işlenirse işe yarayabilir zira sevilla'nın sol stoperinde nemanja gudelj veya fernando reges gibi elemanlar oynarsa savunma arkasına sarkmalık toplar, alex telles oynarsa bunun yerine direkt kafa topuna çıkmalık/takım arkadaşına indirmelik uzun toplar atılabilir. ceza sahasına inecek toplar için gudelj-fernando da buna dahil. yine psv'den örnek verecek olursak, luuk de jong gibi zaten hava toplarında ekstra bir santrforun yanı sıra orta sahasındaki uzun boylu sayılabilecek elemanlarını da (guus til ve veerman) zaman zaman ileriye göndererek geriden uzun oynayıp baskı yarattığını izledik.

    bu aynı zamanda fenerbahçe'nin rakip sahadaki hücum stratejisini de kanatlara çekmek için fırsat. sevilla, mevcut stoper oynayanları yüzünden ceza sahasına açılan ortalarda çok kırılgan. ama paslaşmalarla kenara inmek isteyen rakiplere karşı hep 2'şer kişiyle (kanat-bek + kenar stoper veya kanat-bek + kanat-forvet) savunma yaptığı için kanatlarda yetenekli oyuncularınızı sevilla'lı oyuncularla bire bir yapacak hale getirmek zor oluyor. bunu başka mevkiiden o kanada +1 olmaya gidecek elemanlarla çözmek isteseniz bu sefer ceza sahasında eksik kalacak veya olası top kaybında merkezde/ters kanatta eksik yakalanacaksınız.

    işte 3'lü savunma + 3 merkezle çıkmanın bir önemi de burada yatıyor; sahaya daha geniş yayılabilme imkanı vermesi. fenerbahçe'nin bu sezonki 4-1-3-2 vari oyun düzeninde gerek hücumda-gerekse savunmada oyuncular birbirine yaklaşabilmek için çok daha büyük bir efor sarfediyor. ama 3'lü defans çıktığı vakit rakibe baskı gücü belki azalıyor, ama alan kontrolü hem hücum-hem de savunmada daha rahat yapılıyor. 3 merkezle çıkmak bu kontrolü arttırır bence.

    uzun lafın kısası tempo olarak kafa tutamayacağımızı düşündüğüm için fenerbahçe'nin takım halinde bir bütün olarak kalabileceği, sevilla'nın bireysel üstünlüklerini sahaya yansıtmasına engel olacak - onları henüz oturtamadıkları sistemlerine zorlayacak bir şekilde oynamasını umduğum, türk futbolu adına son dönemin en önemli maçlarından biri. inşallah turu geçecek bir avantaj yakalarız.

    edit: fikrinizi merak ettiğim sorular: link

  • 24 mart 2022 portekiz türkiye maçı

    umuda yolculuğumuz olan maç.

    fernando santos güçsüze cesur - güçlüye korkak bir hoca; buna geçen yaz almanya ve fransa ile aynı gruba düştüğü euro 2020'de de devam etti ve top rakipteyken fazlasıyla defansif bir futbol oynattı; tüm takımca geriye yaslanan ve rakiplerine topla oynama fırsatı veren bu oyun düzeni, eldeki kadronun meziyetlerini kısıtlayarak motivasyonu tamamen defansa / nadir bulunacak hızlı hücumlara kaydırmış ve son 16 turunda eşleştiği belçika'nın o ana kadarki oyununu bırakıp portekiz gibi oynamaya karar vermesiyle elenmişlerdi.

    ama şimdi karşılarında biz varız ve cesur/rahat başlayacaklardır. bu akşam hangi 11'le çıkarlar bilmiyorum; ki bence bunun pek önemi de yok zira playoff için ellerinde bir sonraki turu düşünüp bize karşı rotasyonla bile çıkabilecekleri bir kadro var:

    görsel - hay maşallah

    üstelik adamların iki as stoperi yok; r.dias sakattı çağrılmadı, pepe de son dakikada korona olup kadrodan çıkarıldı, yerine t.djalo çağrıldı, buradaki tek önemli nokta elde sadece 3 stoperin bulunduğu yerde danilo pereira'nın muhtemelen stoper rotasyonuna geçmiş olması ve merkezde dirençli seçeneğin sadece w.carvalho olması. çünkü o alıştığımız rotasyonda ellerini güçlendiren s.oliveira, j.palhinha gibi elemanlar şu anki kadroda yok, r.neves de yeni sakatlandı. aynı zamanda r.sanches de sakat olduğu için, göbekte üretken eleman sayısı da moutinho olmak üzere sadece bir.

    defansa dönük bir anlayışı 90 dk sürdürmek portekiz'in an itibariyle epey formda olan hücumcularına davetiye olacak zira portekiz'in kontratak haricindeki organize hücum setleri alacalı bulacalı değil; iç koridorlardan çizgiye inip içeri çevirmek / ceza sahası çarprazından erken ortalar. eğer biz onlara sürekli gelin bunu deneyin dersek, inmek istedikleri alanları bir kapatırız, iki kapatırız, üçüncüde bir tanesi alır topu koçbaşı gibi girer içeri, veya ceza sahası dışından mancınıkla şutlar ortalar... öyle disiplinli bir pas oyunu oynamazlar.

    o yüzden, ağırlıkla premier lig + ligue 1 baş takımları karması olan portekiz'e karşı belki de farklı bir şeyler yapmak lazım:

    stefan kuntz milli takıma hava değişimi yaşattı evet; zaten o dibe batıştan sonra kim gelirse gelsin elbette bir yükseliş olacaktı. ama kuntz doğru kadro tercihleri / oyuna doğru müdahaleler ile futbol şansını lehine çevirdiği maçlar sonrası bu yükselişi sıradan bir "dipten çıkış" olmaktan çıkardı ve ayakları yere sağlam basan bir izlenim verdi.

    ama bu demek değil ki gazı aldık gerisi gelecek. hayır, çünkü kuntz'un elinde oturmuş bir "milli takım düzeni" yok şu an, kasım'dan beri maç oynamadık. kuntz elbette aylardır portekiz'e çalışmıştır ve daha orijinal fikirleri oluşmuştur; ama bu tek maçlık bir playoff, ve takımın bir araya gelip hazırlanması gereken süre sadece birkaç gün. dolayısıyla eldeki malzemeyi optimum kullanmaya dayalı kısa vadeli bir plan için bence türk futbolunun sepetinde son dönemde birikenleri dökmek lazım:

    - avrupa ligi galatasaray'ı
    - 3-4-3'ü deneyen türk takımları
    - enes ünal, cengiz ünder, hakan çalhanoğlu'nun formu

    bu 3 maddeyi neden seçtiğimize gelirsek:

    1) ş.güneş'in meşhur fransa-hollanda-norveç galibiyetlerindeki oyun anlayışı ile avrupa ligi galatasaray'ı benzer şekilde; 4-4-1-1 tabanlı, hatların birbirine yakın olduğu, 4 kişiyle sağlam duran savunmanın önünü iki merkezle kapatıp kenar hücumcularının kontraları başlatacak hamlelerini isteyen bir oyun. o dönem bu merkezde okay, ozan gibi elemanlar varken bugün avrupa ligi galatasaray'ı aracılığıyla taylan antalyalı - berkan kutlu modeli oluştu. normal şartlar altında tempo-pas ritmini tutturamayan bu ikilinin dengeli oynayabilen kaliteli kadrolarda 11 oynamaları çok zor; sadece oyunun tek boyuta indirgendiği anlarda (ya full savunma yaparken, ya da rakip full savunma yaparken) etkili olabilen bir ikili. galatasaray'ın bu sezonki avrupa ligi macerasında böyle öne çıktılar.

    bu modelin f.terim'li kısmında hızlı hücumlar bir rulet gibi seyrederken, d.torrent'li kısmı daha metodik ve hücum ritmi az ama öz gelmek üzerineydi.

    2) geçen sezon paraları ödenmeyecek hale gelene kadarki süreçte m.şumudica gaziantep'i, bu sezon nifak sokulana kadarki v.pereira fenerbahçe'si, f.farioli'nin son dönemdeki alanyaspor'u... yeni trend 3-4-3 türevlerinin, şartların teknik direktörün istediğine yakın olduğu zamanlar türk futbolunda da gayet oynanabileceğini gördük, fenerbahçe özelinde de bu sezon çokça tartışıldı ve konu memleketçe de iyi kötü sindirilmiş durumda :)

    bu önemli çünkü portekiz son bir yıldır 3-4-3 türevlerine karşı zorlanıyor; euro 2020'de hayalkırıklığı bir grafik çizen almanya'ya (bkz: #132017703) karşı bile bozguna uğradılar, son 16 turunda o maçlığına temkinli bir oyun oynayan belçika'ya elendiler (şurada kısaca bahsetmiştim (bkz: #125241763)), dünya kupası eleme grubunda ise sırbistan'a karşı ilk maçta 2-0'dan beraberliği verip ikinci maçta yenildiler (grubu sırbistan lider bitirdi). irlanda'yı ise ilk maçta son dk'da zar zor yenip ikinci maçta yenemediler.

    3) ikinci maddeye direkt bağlanabilecek bir madde aslında: avrupa liglerinde bu sezon formda olan enes, cengiz ve hakan'ın ortak noktası; 3'lü savunma oynayan takımlarda kendilerini yeniden bulmaları. enes ünal getafe'de q.flores'in 3-5-2'sinde iki forvetten biri, cengiz ünder j.sampaoli'nin sezonu açtığı 3-1-3-3'ün sağ kanadı (bkz: #128572272), hakan çalhanoğlu ise s.inzaghi'nin 3-5-2'sinde sol iç olarak oynuyor (bkz: #133100360).

    bu üç oyun düzenindeki ortak noktalar:

    - 3'lü savunmanın iki kenarından biri bek kökenli veya hücumcu stoper
    - orta saha merkezinde en az iki tane fizikli veya tempolu eleman var
    - kenar oyuncuları kendi çaplarının üstünde bir enerjiyle oynuyor

    aynı zamanda atalanta'da g.gasperini'nin 3-4-3'ünde merih demiral'ın merkez stoper olarak riskli olsa da tolere edilebilir bir performans ortaya koyduğunu (bkz: #133721037), b.rodgers'ın leicester'a da aynı şekilde 3'lü defans oynattığı zaman sol stoperde oynayan çağlar söyüncü'nün de olaya en azından vakıf olduğunu hesap edersek, 3-4-3 türevi oynamamız (bir takım modifikasyonlarla) mantıklı görünüyor.

    buradan; birinci maddedeki 4-4-1-1 ile bir karışım yapacak olursak:

    - sağ stoperde bek kökenli kaan ayhan
    - merkezde taylan-berkan ikilisi
    - sol kanat mert - sağ kanat cengiz

    bu noktada geriye forvetin kullanım şekli kalıyor. kerem aktürkoğlu faktörü de varken enes ünal'la dinamik oyun fırsatını burak veya serdar gibi nispeten sırtı dönük oynamaya meyilli ama bunu güçlü rakiplere karşı hiç uygulayamayan yetersiz (ve hantal) santrforlara yem etmeden, özellikle ağır bir stoper olan jose fonte tarafından savunma arkasına sarkılabilecek bir düzende enes'in hareketli stilinden faydalanmak gerektiğini düşünüyorum.

    çünkü kendimce belirttiğim muhtemel 11 (görsel), maç içindeki şartlara bağlı birkaç hareketlenme ile oyuncularımızın bu sezon en iyi performansı verdiği / alışkın oldukları değişik düzenlere geçiş imkanı sunacak:

    - merih'in merkez, çağlar'ın sol stopere vakıf olduğu 3'lü savunmaya,
    - berkan-taylan'ın gömülürken başarılı olduğu 4-4-1-1'e,
    - hakan'ın sol içte oynadığı, enes'in skorerleştiği 3-5-2'ye,
    - cengiz'in sağ kanatta kendini bulduğu 3-4-3 türevine,
    - kerem'in yükseliş gösterdiği 4-3-3'e...

    kısaca şu: görsel

    elbette bu düzenlere geçildiğinde oyuncular birden bire kendilerini kulüp takımlarında gibi hissetmeyecekler; önemli olan, o anlarda savunma yaparken diğer arkadaşlarının tuttukları alanlar / topu almak için yaptıkları hareketlenmeler / topu atmak için etraflarına baktıklarında arkadaşlarından gördükleri koşular kulüplerindekine mümkün oldukça benzer olmalı. yani:

    - 4-4-1-1'de berkan-taylan'dan verim almak adına önlerinde oynayacak oyuncunun (alexandru cicaldau misali) rakip önliberoyu takibe alması, rahat oynatmaması gerekiyor. sırf bu yüzden bile hakan'a büyük iş düşüyor, inter'de bu sezon nispeten daha çok gördüğü merkez orta saha görevlerini maksimuma çıkarması gerek.

    - 3-5-2 oynarken enes'ten faydalanabilme adına merkezden birinin yakın kanattan (getafe'deki nemanja maksimovic gibi) iç koridor girişleri yapması + uzak kanattaki oyuncunun ceza sahasına koşu atması gerekiyor (mathias olivera gibi), çünkü enes hedef santrfor olduğunda değil, arkadaşları rakip savunmanın dengesini bozduğunda daha etkili olan bir patlayıcı forvet. biraz da bu yüzden; hücum mefhumu en yüksek kanat-bek oyuncumuz olan mert müldür'ün (bkz: #124566297) oynaması gerekiyor bence.

    hakan'dan verim almak adına ise, 3-5-2'de sol iç forvet olacak olan kerem rakip sahada buluşulan toplarda koşuyoluna top beklemek yerine ona yakın durup ayağa pas seçeneği sunmalı (inter'deki lautaro martinez misali). yine mert'in de soldan (ivan perisic misali) aynı şekilde ilk topları ayağına alması gerekiyor. uzak tarafta ise berkan nicolo barella gibi iç-dış koridorlar arası mesafe katetme görevini görmek yerine daha temkinli durmalı çünkü kendimce kurguladığım düzende sağ kanatta denzel dumfries gibi bek kökenli biri yerine cengiz var. olayın bu 3-5-2'ye ağırlık vereceği noktada dorukhan toköz hamlesi cepte zaten.

    - cengiz'den 3'lü savunma oynarken tam verim almak adına sampaoli'nin sezona başladığı 3-1-3-3'ü gibi kenarları ilk etapta birer kişiye emanet eden, bunu yaparken top dolaşımını merkeze yoğunlaştırıp rakibe kenarlardan açık verdirecek şekilde yapan ve yarattığı o alanlara çok hızlı çıkan bir takım kurgusu gerekiyor. kendimce kurguladığım düzende bu 3-1-3-3 geçişinin, iç koridorlara girecek olan kerem-hakan ikilisini savunma geçişlerinde çok riskli kılıyor oluşu bu düzeni sadece anlık bir aksiyon planı yapıyor tabii.

    ayrıca en önde, bu top dolaşımının marsilya'daki en önemli elemanı olan dimitri payet misali orta sahaya kadar gelerek pas akışına katılacak bir 10 numara kökenli oyuncu yok, enes'e burada pratik oynama konusunda işler düşüyor. yine de maç bu tip bir durum gerektirdiğinde, kağıt üstünde en uygun isim olan yusuf yazıcı hamlesi cepte gibi görünse de, yusuf'un en önde false 9 olarak yakaladığı bu formu hızlı kontra oyunlarında değil, cska'nın rakip yarı sahada kalabalık oynayan düzeninde yükseldiğini unutmamak gerek bence.

    aynı zamanda yine marsilya'nın bahsettiğim 3-1-3-3'ünde cengiz'in soldaki versiyonu olan konrad de la fuente örneği, mert müldür'ün solda oynamasını mantıklı kılan başka bir sebep.

    - kerem'in bu sezon kendi sınırlarını zorladığı 4-3-3'e geçildiğinde (otomatik olarak cengiz de diğer tarafta sağ kanatta) arkasındaki bekin patrick van aanholt gibi hücum anlarında kerem'le koridor paylaşımlarını iyi yapabilecek biri olması gerekiyor, ki benim kurgumda mert zaten bunu yapacak biri. çünkü bu düzende oynanırsa, kerem'in oyunun tıkandığı anlarda merkeze giriş yapıp hatlar arasında topla buluşması gerekecektir. portekiz'in bu konuda almanya maçında bilhassa serge gnabry'ye bol bol fırsat verdiğini, son kertede merkezi kapattıkları için kenarlardan bol boş açık verdiğini de düşünürsek (görsel), kaan ayhan'ın sağ stoperden hemen beke kayıp matthias ginter gibi olayı 4-3-3'e çevirmesi kritik olacaktır.

    yani kendimce kurguladığım bu hayali düzeni bir kenara bırakırsak bence kilit noktalar:

    - 3'lü ve 4'lü savunma arasında geçişler yapılabilmeli
    - orta sahada merkezinde birbirini bilen en az iki kişi olmalı
    - hızlı hücumlar yapılmalı

    işin geri kalanı artık futbol şansı. inşallah bu şans yanımızda olur ve dünya kupasına gitme umudumuzu, yüksek ihtimalle playoff finaline kalacak olan ve portekiz'den çok daha zor bir rakip olan italya maçına taşırız.

    edit: fikrinizi merak ettiğim sorular: link

  • 30 eylül 2021 marsilya galatasaray maçı

    karşımızda son iki lig maçından sadece 1 puan çıkarmış olsa da oyun düzeni oturmuş ve ne yapacağını çok iyi bilen bir takımın olacağı maç. elbette artıları-eksileri var, önemli olan da galatasaray'ın bunları değerlendirebilmesi.

    jorge sampaoli geçen sezon ortalarında geldiği marsilya'da bu sezon başında önemli bir revizyon yaptı ve 11'in neredeyse tamamı yeni, buna rağmen kısa sürede güçlü bir oyun oturttu diyebiliriz; şu ana kadar hızlı-dikine paslaşmalara dayalı, topa sahipken alan yaratmaya çalışan ve o alanlara hızlı çıkan bir 3-1-3-3 oynatıyor. bazı sac ayakları haricinde herkesin anlık pozisyonlarda yer değiştirerek oynadığı bu düzende temel amaç, kanattaki iki oyuncuyu (genellikle sağda cengiz - solda fuente) geniş tutup, en önde false 9 gibi oynayan dimitri payet'in epey geriye çalarak merkez paslaşmalara katılması ve rakibi bu merkeze odakladıktan sonra kanatlara hızlı toplar aktarıp, geniş alanda o isimleri boşa çıkarmak + onlar topu götürürken merkezden hızlı çıkışlarla ceza sahasına kümelenmek.

    payet'in oyunu çok değerli zira sampaoli o sakatken de yine ofansif orta saha orijinli amine harit'i oynattığı oldu; nitekim bu ikiliden biri (hangisi oynarsa) en öndeyken mutlaka geriye gelip pas akışına katılıyor, yeri geliyor kanada atılacak uzun topun istasyonu oluyor:

    - link - payet'in geriye gelip topu tek pasla rongier'e bırakması, onun da sağdaki cengiz'i kaçırması

    - link - harit'in geriye gelip topu rongier'e bırakması, onun da dieng'e uzun top atması

    yeri geliyor oyun kurulurken kanatta sıkışan toplar için kenara gelip, aynı kanattan fırlayacak kişiyi akıllıca besliyor:

    - link - cengiz'i fırlatıyor

    tüm bunlar olur olmaz, merkezden ileriye ok gibi fırlıyorlar ve rakip ceza sahası çevresinde çoğalıyorlar.

    tabii bu anlayış içinde, sağda genellikle cengiz ünder oynadığı için çizgiye yakın dururken, solda benzer iş konrad de la fuente varken geçerli. eğer onun yerine bamba dieng oynuyorsa, bu sefer ona atılan toplar daha direkt-daha bitirici işler yapmasına yönelik oluyor.

    nitekim dieng'i daha direkt toplarla buluşturmak için payet/harit'in oyununun yanı sıra, oyun kurulurken sol içteki matteo guendounzi veya gerson (hangisi oynarsa) rakip beki üstüne çekmek adına sol kanada açılıyor ve top istiyor, gerek topu aldığında / gerekse de almadan eğer beki üstüne koşmaya başlatırsa, dieng uzun topla geniş alana fırlatılıyor. eğer bekler bu tuzağa düşerse, hele ki hantal bir stoper olan ve büyük ihtimal sağ stoperde oynayacak olan victor nelsson'un tarafından düşülürse geçmiş olsun:

    - link - direkt top + kaleciyle karşı karşıya

    - link - burada topu kaptırıyor ama harit yetişiyor ve kapıyor, gol geliyor

    dieng normalde de la fuente gibi topu alsın-versin-içeriyi beslesin tekniğinde biri değil, forvete daha yakın tempolu bir stili var. sampaoli'nin, dieng'i solda oynatırken maç içinde anlık planlarda ona forvet koşuları attırdığı oluyor (ve bu anlarda genelde topla ilişkisi daha iyi olan payet sola geçiyor), ama bazen dieng'i direkt santrfor oynattığı da oluyor. işte bu plan geçerli olduğu zaman kenarların birinde bek orijinli, topu uzun gönderebilecek, yeri geldiğinde iyi orta kesecek, ve dieng'in oyuna fazla katılamaması yüzünden mecburen arkadan gelecek destekler sonrası iyice öne çıkacak takımda yapılabilecek muhtemel top kayıplarına karşı sigorta olması adına sağ bek lirola veya sol bek amavi'yi oynatıyor (çoğunlukla lirola), dolayısıyla şekil asimetrik bir 3-4-3'e kayabiliyor.

    bu aslında sampaoli'nin bir nevi jokeri, çünkü özellikle sağ bek pol lirola aynı zamanda 3-1-3-3'teki sağ iç valentin rongier kadar olmasa da belli zamanlarda orta saha davranışları sergileyebilen (pas alışverişi yapabilen, iç koridor girişlerini yapabilen) bir bek. kaldı ki zaten rongier de 3-1-3-3'ün sağ içi olarak rakibi karşılarken sağ beke geçip işi 4'lüye döndürüyor (tam bir sağ bek savunması sergileyemese de).

    hücum başlangıçları, yerden keskin paslar üzerine kurgulandığı için merkezdeki elemanlar epey öne çıkarak konumlanıyor, bu yüzden stoperlere oyun kurarken büyük iş düşüyor, ancak kenar stoperler bu konuda muazzam değil, nitekim luan peres de, william saliba da topla çok çok iyi oynayabilen elemanlar değiller (ki stoperlerin önünde sadece önlibero oluyor, hele ki bu akşam kamara'nın sakatlığı sebebiyle yine pape gueye oynarsa, bir nebze daha kalas bir oyuncu olduğu için baskıda zorlanıyor, oyunu iyi akıtamıyor ve iş tamamen stoperlerin sırtına binebiliyor). dolayısıyla, bu durum geride karşılayan rakiplere karşı belki büyük sorun olmuyor, ancak rakip eğer ikinci bölgede kalabalık + üçüncü bölgede ise en az 3 kişiyle pas yollarını kapatırsa, marsilya'nın savunmadan çıkışları sekteye uğrayabiliyor:

    - link - luan'a baskı + gol pozisyonu

    - link - saliba'ya baskı + penaltı pozisyonu

    o yüzden, bu akşam merkez oyuncularının savunmaya çok daha fazla önem vermesi, normalden daha fazla efor sarfetmesi gerekecek:

    şu görselde üstünkörü betimlemeye çalıştığım; gs'nin ilk presi yaptığı andan sonra marsilya'nın muhtemel planında, bu yer değiştirmeler karşısında gs'nin arka hatlarının, ön hattın baskısına geriden hızlı destek vererek oynaması gerekiyor, yoksa birden bire payet'in topla buluşması + cengiz'in fırlamasıyla baş başa kalabiliriz. merkezdeki oyuncuların + beklerin ikinci baskıda çok önemli görevleri olacak:

    birincisi; marsilya oyun kurarken kenarlara açılabilecek sağ ve sol iç oyuncularına (rongier, guendounzi veya gerson'a) gs'nin bekleri yerine merkez oyuncularının basmaya gitmesi. çünkü, eğer galatasaray 3'lü savunma oynamayacaksa, bekleri ön alan baskısına katmanın pek alemi yok, iki kanattan da fırlayabilecek elemanları var marsilya'nın.

    o yüzden, ikincisi; ön alan savunması, merkez oyuncularının pres yapmak için yerini terkedip bırakacağı boşluklara karşı stoperlerin bir nebze öne çıkarak alan daraltmaları üzerine kurgulanmalı (bu aynı zamanda prese rağmen geçebilecek toplar ile buluşması muhtemel marsilya merkezini de rahatsız edecektir).

    söylemek istediklerimin temsili animasyonu: görsel

    bu ikinci baskıyı merkez yerine beklerin yapması halinde verilebilecek boşluk: görsel

    (üst paragraflarda bunun sol kanat kısmından; yine aynı şekilde orada da sağ bekin tuzağa düşmemesi gerektiğinden bahsetmiştim)

    yani göbekteki oyuncuların ilk baskı + geri dönüşler adına 90 dk enerjisi ve dirayeti çok önemli. zaten bu sezon marsilya'dan puan alan takımların merkezinde oynayan oyunculara baktığımızda:

    - bordeaux: otavio - issouf sissokho
    - l.moskova: dmitry barinov - alexis beka beka - daniil kulikov
    - angers: batista mendy - pierrick capelle
    - rc lens: seko fofana - cheik doucoure

    savunma becerisi ve topla ilişkisi farklılık gösteren bu oyuncuların kesişim kümesi; savunma eforlarının yüksek oluşu ve 90 dk tempolarının kolay kolay düşmemesi.

    işte galatasaray'ın bence en büyük avantajlarından biri; eğer yukarda bahsettiğim gibi bunu sağlayabilecek bir ikinci-üçüncü bölge savunması kurgulayabilirse, kazanılacak toplar olacaktır. çünkü ligde izlediğimiz galatasaray'ın özelliklerinden biri de rakiplerin hatalarından faydalanması. iyi oynanan bütün anlarda (anlar, çünkü 90 dk iyi oynadığı bir maçı yok gs'nin) çoğunlukla böyle sonuç alındı.

    zaten marsilya'nın bu oyun planına karşı rakipler şu ana dek çoğunlukla kendi oyununu kabul ettirmekten ziyade marsilya'nın zaaflarından faydalanmaya çalıştı. fatih terim'in de direkt bu felsefeyle başlayacağını, hata kovalayan, hızlı çıkmak isteyen, efora dayalı şekilde oynatacağını düşünüyorum. lazio maçında da çok koşuldu, çok efor sarfedildi, ama o koşulan 117.3 km'nin önemli bir kısmı bence boşa koşulmuş oldu (bkz: #128149548), çünkü galatasaray doğru zamanlarda esas gereken koşuları yapmayarak, o km sayacını biraz bilinçsizce doldurmuş oldu ve lazio'yu yere indirecek o yumruğu vuramadı, allahtan kalede strakosha vardı da 1-0 bitti maç.

    "anlara hazır olma"; rakibin hatalarını değerlendirmek için doğru işlerin yapılması ile ilgili. yani galatasaray o gün lazio'dan fazla koştu, ama lazio'dan fazla pozisyona giremedi, üstüne bir de, yakalayabildiği bazı geçiş anlarında arka/ön elemanlar gerekli koşuları yapmadığı için ön/arka elemanlar yalnız kaldı ve pozisyonların akıbeti, bu yalnız kalan elemanların rastgele yapacağı şeylere terkedilmiş oldu. o saatten sonra da, toplam km'nin pek bir önemi kalmıyor.

    bu sefer hızlı ceza kesme olayı çok daha önemli çünkü hızlı çıkışlar / geniş boşluklar bulmak, eğer marsilya'ya karşı belli bir direnç koyabilirsek çok da zor olmayacaktır. marsilya'nın düzeni gereği kanat savunması çok güçlü değil, ve onlara mutlak gol gerektiği zaman kenarlarda ciddi boşluklar bulmak mümkün.

    gerek kendi sahanızda paslaşıp onları önde basmaya davet ederek:

    - link - marsilya önde yakalanıyor

    - link - aynı şekilde

    - link - şu golde morutan'ı görür gibi oldum :)

    gerekse kaptığınız topları ters kanada oynayarak,

    - link - hızlı pasla ters kanada inmece

    - link - aynı şekilde

    yani bence bu akşamın anahtarı kenarlar; gerek topla buluşmak gerekse hızlıca fırlamak. kenarlarda geniş oyuncu bulundurmayıp merkezde sıkışırsanız, marsilya'ya davetiye çıkarmış olursunuz:

    - link - montpeiller'de kenarda kimse yok, laborde topu mecburen saklamak istiyor ama sol stoper luan kesiyor ve golü buluyorlar

    galatasaray'ın yine 4-3-3 vari çıkacağını düşünürsek, kenarlarda topla buluşmak adına set oyununda morutan-kerem ikilisinin, terim'in bu sezon kanatları içeri sokarak bekletip bekleri geniş tuttuğu planın aksine, bu sefer tam tersi hep geniş oynaması gerek bence. marsilya 3'lü savunma oynadığı için zaten iç koridorlara oynayarak girmek kolay olmayacaktır, kerem-morutan gibi ters ayakla geniş alanda oyunu değiştirebilecek elemanları çizgiye yakın oynatmak bence daha mantıklı olacaktır.

    kontralarda ise marsilya'nın ters kanatta bırakacağı boş koridorlara fırlamak adına bekler kağıt üstünde ana hedef olmalı (hele bir de sacha boey iyileşmişse şahane olur). kerem-morutan ikilisinin bu noktada takım savunmasına verecekleri katkı her zamankinden önemli olacak. geriye, onlara bu bağlantıları kuracak kişilerin topu ayağında gevelemeden hızlı oynamaları kalıyor.

    halil dervişoğlu santrforda bu görevi layıkıyla yapabilen bir forvet zaten; özellikle yerden ona oynandığı zaman sırtı dönük alıp veren / topu geriden getirip sürükleyen birileri olduğunda ise doğru koşularla arkadaşlarına alan açabilen biri. alexandru cicaldau uzun top göndermeyi seven, üstelik yeterli mesafe varsa üstüne bir de verdiği pasın ardından ileri koşusunu sürdürebilen bir merkez orta saha. dolayısıyla bu ikilinin en kritik elemanlar olduğunu düşünüyorum, akşamki performansları maça olumlu ya da olumsuz mutlaka yansıyacak bence.

    çünkü berkan ile taylan'a yeterince güvenemiyorum, inşallah ayakları hızlı oynayabilir bu akşam, ama savunmaya vermeleri gereken ağırlığı düşününce biraz zor bir ihtimal gibi. yani olur da bu elemanlar çiftyönlü oynamayı deneyecek ama olmayacaksa, bari cicaldau-halil ikilisini beslesinler yeter.

    merkezdeki elemanlar topu alsın - dönsün - taşısın oyuncusu değil, ligde bile tartışmalı olan bu özellikler, avrupa seviyesinde vasat / altı. bu seviyelerde oynarken bu oyuncular ancak mücadele ederse, koşarsa faydalı olabilirler. o yüzden, hazır marcao oynayacakken geriden oyun kurmada sıkıntı çekmeyecegimiz, cicaldau gibi zaten topu iyi gönderebilen üstüne bir de attığı pastan sonra ileriye koşan birinin olacağı bir maçta, berkan kutlu ile taylan antalyalı'nın bu mücadelenin fazlasını vermesi gerekiyor.

    marsilya avrupa ligi grubunda ilk maçta l.moskova ile 1-1 berabere kaldı ve bu maç evinde galibiyet istiyor, galatasaray ise lazio galibiyetinin ardından deplasmanda 1 puana razı, ama o puan/lar alınacaksa çok zor alınacak. uefa ülke sıralamamız adına inşallah her şey yolunda gider.

    edit: fikrinizi merak ettiğim sorular: link

  • 11 eylül 2020 çaykur rizespor fenerbahçe maçı

    rizespor'da baiano'nun emeklerine yazık olduğu, fenerbahçe'nin ucuz kurtulduğu bir maç oldu.

    stjepan tomas maça önliberodaki abdullah'ın önünde baiano-vetrih ikilisiyle, boldrin'in sağda, samudio'nun solda oynadığı bir 4-3-3 başladı. skoda'nın sürekli geri gelerek kompaktlık sağlatmasıyla oyunu kanatlardan ilerletmek isteyen takım; bunu soldan samudio'yla birlikte melnjak'ın bindirmeleriyle halletse de, sağdan sağ bek morozyuk'un daha emniyetli durup, sağ içteki fabricio baiano'nun sürekli sağa +1 olmaya gidip boldrin'e yardım etmesiyle yaptı. baiano'nun enerjisi bununla sınırlı kalmadı; oyun kurarken baiano sol stoper gibi pozisyon aldı, sol içteki vetrih'i fb hatlarının arasına + melnjak'ı ileri attı. kısacası oyun kurarken solda, geçişlerde sağa deplase olarak gördüğü bu harç göreviyle, baiano rize'nin ilk yarının büyük bölümünde daha olgun bir oyun oynamasını sağladı.

    erol bulut yine son hazırlık maçına benzer; önde frey - arkasında türüç'lü, solda ferdi sağda thiam'lı 4-2-3-1 başladı. oyun kurarken daha çok tolga ciğerci'yi geride tutup luiz gustavo'yu öne atan takım, gökhan'ın daha ilerde topla buluşmak için öne çıktığı, caner'in daha geriden top alıp oynamaya çalıştığı bu düzende (buz pistine yakın kıvamdaki zeminin de etkisiyle) istediği akıcılığı ve dolayısıyla rakip sahada bir baskınlık yakalayamadı. rize'nin kontrolü ele aldığı andan itibaren fb rakibini geçişlerde avlamak istedi ve bunu daha çok uzun toplarla denedi, ancak frey'in indirdiği/çarpışarak sektirdiği toplara yetişebilen olmadı (hatta thiam aralara sızsın diye türüç'le yer değiştirdi, yine olmadı). bunda rize'nin, fb'nin hareketli oyunda kaleden başlattığı zaman (altay'ın tuttuğu veya geri pasla aldığı toplarda) önde basmasının da payı vardı, fenerbahçe bu uzun toplarda rakip sahada kalabalık yaratamadı (ferdi, türüç, thiam sprinter oyuncular değil, topu ayağına isteyen oyuncular).

    rizespor'un bu rüzgarı dinip, fenerbahçe'nin de zemine alışmaya başlamasıyla birlikte oyun dengelendi. bu zemine alışma olayı organize hücum olarak değil, topun olduğu bölgelerde kalabalık yaratıp kaosumsu bir oyuna dönerek yaşandı; frey'in öne çıktığı bu süreçte, anlık üstünlüklerle birkaç tehlike yaşandı (birinde penaltı kazanıldı, caner kaçırdı). bu kalabalık yaratma olayını, beklerini daha öne atıp, savunma çizgisini daha öne çekerek sağlayan fenerbahçe'nin bu oyununa, bek arkasına atılan toplarla karşılık veren rize daha tehlikeli pozisyonlar buldu, iki kere altay kurtardı, ve ilk yarı bu şekilde sonuçlandı.

    ikinci yarı oyun aynen kaldığı yerden devam devam etti, fenerbahçe hücum agresifliğini devam ettirmek istedi ancak dakikalar ilerledikçe daha kontrollü hale geçen rize, oyunu yine dengeli bir hale getirip maçı 10-15 dk'lık bir uyutma sürecine soktu. ortada kalan bir topta, göbekten kanada koşup yetişip, ferdi'den kaptığı topu tekrar göbeğe aktaran fabricio baiano'yla başlayan kontratakta, melnjak'a hızlıca aktarılan top skoda'nın golüne orta oldu ve 1-0 öne geçtiler (geçen haftaki hazırlık maçında yine hızlıca kanat değiştirerek attıkları golün neredeyse aynısı: (bkz: #112585549)).

    golün ardından göbekteki abdullah-vetrih'i çıkarıp göbeğe yasin, sol kanada michalak'ı alıp, samudio'yu sağa, boldrin'i forvet arkasına çekip 4-2-3-1'e dönen stjepan tomas, geçen haftaki hazırlık maçına başlarkenki hale büründü. erol bulut ise buna karşılık ferdi-türüç'ün yerine sinan-ozan'ı alsa da, duran toptan atılıp beraberlik yakalanan gol dahil, oyun pek değişmedi. oyunu değiştiren elbette ki; gustavo'nun yerine jose sosa'nın girişi oldu. ama bu değişim ne yönde oldu, o önemliydi.

    milan skoda'nın iyice yorulmasıyla önde pres gücü azalan rize'ye karşı, sosa'nın girişiyle teoride 4-3-3 (ozan-sosa arkalarında ciğerci), pratikte ise ciğerci-sosa'nın yan yana yalancı koşular yaparak stoperlerin önünü açtığı bir oyun istendi, ancak serdar ve zanka'nın topu hiç taşımadan oynamaları yüzünden tıkandı. sürekli sosa-ciğerci'den birini isteyen mevcut şartlar sonrası, erol bulut doğru bir tercihle ciğerci'de karar kıldı ve sosa'yı öne attı. zaten ikili göbeğe dönmüş ve merkezdeki direnci azalmış olan rize'nin, daha ilerde konumlanıp sırtı dönük oynayan skoda'nın yerine loic remy gibi bir tık geriden yüzü kaleye dönük oynamayı seven birinin girişiyle oyunu daha geride kabullenmeye başlaması, sosa'nın bu öne atılması olayına yağ sürdü, ve fenerbahçe maç başından beri istediği ama elde edemediği tehlikeli bölge hakimiyetini yakaladı.

    fenerbahçe adına göze çarpanlar:

    1) stoperlerin oyuna katkısı çok düşük, tisserand ve lemos bu konuda mutlaka daha verimli olmalılar.

    2) bekler yine tempo yerine kaliteyle oynamak zorunda kaldı; ferdi'nin kanadındaki caner bu sefer fazla göze batmasa da, hatta oyun akışını yürütme açısından iyi bile görünse de, tempo yapmaya çalıştıkça verimi düşen gökhan'ın tarafında mutlaka yük çekici tempolu bir eleman olmalı (belki visca kim bilir :))

    3) frey-türüç modeli devam edecekse, ikisinin de en az birer-ikişer hatta mümkünse üçer seviye üstü elemanlar alınmalı. iki hücumcu alınacak deniyor; farazi örnek joelinton-bakasetas bu modele uygun mesela.

    rizespor adına göze çarpanlar:

    1) geçen haftaki hazırlık maçından sonra tahmin ettiğim üzere belli bir başlangıç planları olmayacak, sezon içinde değişken düzenlerle oynayacaklar. bu da tahmin edilmesi güç bir hale getiriyor rize'yi, bu sezon bence futbol şansı (ki bu daha çok stoperler üzerinden) yanlarında olursa iyi bir grafik çizerler gibime geliyor.

    2) skoda-remy ikilisi ne zaman çift forvet oynayacak merak ediyorum, 4-3-1-2'ye müsait bir kadro yapısı var tomas'ın.

    3) fabricio baiano çok yönlü bir oyuncu; geçen sezon gençlerbirliği'nde hamza hamzaoğlu onu hem göbekte hem sağ bekte oynattı. bu sezon ise; sezon ortalamasını bu maça yakın tutturmayı başarırsa, ocak'ta bile iyi transfer yapabilir.

    uzun lafın kısası rizespor'un gelişmesi ve stoperlerinin sezon genelinde konsantre oynayabilmesi halinde yolunun açık olduğunu düşündüğüm, fenerbahçe'nin ise epey eksik sayılabilecek bir kadroyla (normalde oynamayanların üstüne bir de yeni transferler gelecek) zor da olsa 3 puanı alarak, süper lig tecrübesi olan oyuncularının önderliğinde bir hava yakalamaya yakın olduğunu gösterdi. yani fenerbahçe'nin sezon genelindeki kaderini avrupai oyuncularından ziyade, yerel ruha sahip olan oyuncularının performansı belirleyecek gibi görünüyor.

  • 23 ağustos 2020 psg bayern münih maçı

    son yılların en güzel şl finalini izleyeceğimizi düşündüğüm, heyecanla beklediğim maç.

    paris sg büyük ihtimal son leipzig maçı gibi yine mbappe-neymar-di maria'lı 4-3-3 çıkar. neymar'ın merkezde oynadığı bu düzende, leipzig'e karşı bu üçlüyle çok önde basmışlardı. 3'lü savunma oynayan leipzig buna, oyun kurarken merkez stoper upamecano'yu önliberoya çekip 4'lü savunma şekline bürünerek çözmeye çalışsa da başarılı olamadı, uzun oynamak zorunda kaldıklarında ise her topu thiago silva - kimpembe indirdi, psg hücum tazeledi, ful baskıyla leipzig'e top mop oynatmadan daha ilk yarıda 2-0'ı yakalayıp maçı psikolojik olarak bitirdiler.

    ama tabii bayern bu, psg önde baskı yapıyor diye sürekli uzun oynayacak hali yok. artık alıştığımız 4-2-3-1'de normalde oyun kurarken rakip önde basıyorsa thiago'yu stoperlerin arasına çekip, bekleri öne atıp, goretzka'yı da ileri gönderiyorlar. ancak psg yine leipzig maçındaki baskıyı yapacak olursa buna bu yöntemle karşı koymak zor olacaktır. ha, burada manuel neuer devreye girer de üçüncü bir stoper gibi oynayarak psg'nin üçlüsüne karşı 4'e 3 mü yaparlar (ki bence epey riskli olur), yoksa davies'i öne atıp, kimmich'in sağ stoper gibi durarak 3'lü gibi dizildikleri (alaba'nın sol bek geçmişinin de katkısıyla), göbekte goretzka-thiago ile 5'e 3 mü yapmaya çalışılır bilemem. bu ikinci ihtimal daha mantıklı gibi; hem sağda oynayan di maria'nın en az pres yapan kişi olması sebebiyle (aynı zamanda bu sayede davies de ilerde rahat top alabilecektir), hem de kimmich'in mbappe'yle nispeten daha iyi başa çıkabileceğini düşündüğüm için (tabii tuchel, alaba-davies bölgesinde verilen açıklardan faydalanmak adına mbappe'yi sağda oynatmazsa).

    psg'de neymar, oyun kurucu gibi de oynayabilmeye başladığından beri durdurması çok zor bir hal aldı. geriye gelip top alıp, hatlar arasında buluştuğu bu toplarla bireysel olarak ciddi tehlikeler yarattığı için bu akşam da büyük tehdit olacaktır. çünkü bayern'in net bir önliberosu/göbekte savaşan bir oyuncusu yok, psg'nin ön üçlüsüne (özellikle neymar'a) karşı bence yapabilecekleri fazla bir şey de yok. bunu engellemek için takımı öne çekip boyu da çok kompakt tutsalar, bu sefer savunma arkasına kylian mbappe kaçacak. bayern'in kaçarı yok gibi, kalesi illa ki tehlike görecek. lyon'un bulduğu pozisyonlardan daha fazlasını görecekler belki de.

    ama aynı şekilde tehlike de yaratacaklar. bayern'in kanatlarındaki gnabry-perisic ikilisi kenarlarda topla buluşma konusunda becerikliler. ivan perisic içeri giriyor, geriye geliyor, serge gnabry desen daha da dinamik; gerek feyk atıp boşa çıkıyor, gerekse geri gelip önündeki beki üstüne çekiyor, verkaçla birden bire kendi açtırdığı boşluğa fırlıyor vs vs... bir şekilde o topla buluşuyorlar yani. bence bayern'in bu sezonki şl performansının en önemli etkeni bu; kenarların dinamizmi. bu akşam da bunu bol bol izleyeceğiz gibi, özellikle psg'de marquinhos'un üstüne binen defansif yükü, savunma önünü enine bir şekilde süpürmeye çalışmasını düşünürsek, kendisi tek başına buna yetişemeyecektir. bu yüzden tuchel, paredes/herrera'dan birinin yerine daha dinamik olan idrissa gana gueye ile çıkacak belki de. tuchel böyle düşünüyorsa:

    1) paredes'in yerine çıkarırsa: paredes oyun kurulumunda önemli biri, neymar'ın boşluk bulup geriden top almasını sağlayan bağlantı elemanı. ancak defansif olarak sadece kendi bölgesindeki toplarda etkili, öyle süpürmeye katkısı olan, koşup basan, yetişen biri değil. tuchel bunu düşünüp gueye'yi paredes'in yerine başlatırsa, psg'nin ön üçlüsüyle arkasındaki bağlantı kopabilir ve sürekli uzun topa/savunma arkasına sızmaya/kontratağa zorlayabilir, ama bayern'e karşı epey dirençli olurlar.

    2) herrera'nın yerine çıkarırsa: herrera paredes'e göre daha dinamik, ama gueye kadar sert-agresif değil. tuchel biraz dengeli oynayacağım diyorsa gueye'yi herrera'nın yerine oynatacaktır, yani illa gueye'yi oynatacağım diyorsa, bence doğru seçenek bu gibi.

    genel tahminlerimi paredes-herrera ikilisi üzerinden yürüttüğüm için gueye ihtimalini bu yüzden cepte tutuyorum.

    böyle düşünmenin bir sebebi de şu:

    psg, leipzig maçında zaman zaman neymar'ın geriye gelip top alabilmesi için rakip oyuncuları yerinden etmek adına sol bek bernat'ı öne atıyor, bernat'tan doğan boşluğa ise sol içteki paredes geçiyordu. neymar da bu şekilde doğan boşluğa kayarak markajsız şekilde top alıyordu. leipzig, sol bekte kalan paredes'e rağmen bu varyasyona karşı-strateji kurmak bir yana, müdahale edip engelleyemedi bile.

    ama bayern sizi geçiş yaparken yakalarsa ceza kesebilir. lyon, topa sahipken sol stoper marçal'ın sol beke açılıp, sol kanat cornet'in de öne çıkmasıyla 4'lü savunmaya dönüyor, topu kaptırınca tekrar 3'lü savunmaya dönüp cornet'i de sol kanat-beke geri döndürüyordu, bayern lyon'u bu bölgedeki geçişlerde dengesiz yakaladı ve marçal - cornet arasına kaçan gnabry' yi uzun toplarla buluşturarak ciddi pozisyonlar yakaladı (ikisi gol oldu). flick, rakiplerin bu tip geçiş anlarında yaşadığı/yaşayabileceği zaafları iyi yakalayan ve üstüne giden bir hoca, bu akşam psg'nin yine neymar'a oyun kurduracağım diye yapacağı aksiyonları kesip hızlıca ceza kesebilirler (gueye ihtimalini mantıklı kılan şeylerden biri de bu). mbappe'nin bir uzun topla savunma arkasına kaçacak olmasını göze alacak olsalar da bunu deneyebilirler.

    iki takım da formda, havaları yerinde:

    1) paris sg mucizevi geçtiği çeyrek finalin ardından yarı finali kolay diyebileceğimiz bir şekilde atlattı.

    2) bayern çok havalı geçtiği çeyrek finalin ardından fazla kasmadığı ama aynı zamanda ders çıkarması gereken bir yarı final oynadı.

    3) psg'deki atmosferi bayern'e göre daha heyecanlı ve arzulu görüyorum, ama bayern soğuk görünse de bir o kadar ne yaptığından emin, güven veren bir havaya sahip.

    4) psg ani tempolu hücumlar yaptığı için yakaladığı fırsatları daha fazla kaçırabiliyor, ve bu kaçanlardan etkilenmeye daha müsait bir takım, o yüzden maç içinde duygu dalgalanmalarını daha çok yaşayacak taraf olabilir (olumsuz olduğu kadar olumlu yönde de etki edebilir yani). bayern ise daha kontrollü ancak her yakaladığını atan bir takım da değil, bundan ziyade kaçırdıkları yüzünden demoralize olmadan sürekli sürekli denemeyi başarabilen bir takım. iki takım için aynı durumlar gol yiyince de geçerli.

    tüm bu sebepler kupanın iki tarafa da eşit mesafede olduğu hissini yaratıyor bende. iki takım da birbirine hem üstünlük kurabileceği hem de zaaf yaşayacağı özelliklere sahip. o yüzden çok zevkli bir oyun bekliyorum, inşallah saçma sapan şeyler yaşanmaz da keyifli bir maç izleriz.

  • mert hakan yandaş

    yabancı sınırının genişliği sayesinde geriye gömülüp 2-3 kişiyle kontraya çıkma anlayışına sahip az takım kaldı. anadolu takımları defansif-ofansif görevleri birbirinin içine çeşitli oranlarla yedirebilen, p/f oranı yüksek oyuncular getirmeye başladı ve artık büyüklere kafa tutar hale geldiler, ancak teknik direktörlerin birtakım alışkanlıklarından kopamamaları sebebiyle net bir üstünlük de sağlayamadılar (reşit akçay'ın osmanlıspor'u bunun biraz dışında kalabilir, abdullah avcı'nın başakşehir'i ile okan buruk'un akhisar ve rize'si ise kesinlikle bunun dışında kalırlar).

    bu sene bu üstünlük ele geçirildi; bana kalırsa bu iş, yabancı sınırının genişliği sayesinde artan kaliteyle birlikte çift önlibero kullanımının azalması oldu. anadolu takımları bu sezon, sanki şenol güneş'in beşiktaş'taki ikinci sezonunda yaratıp tekrar şampiyon olduğu, sonraki sezon ise şl grup maçlarında (cenk gidene kadarki süreçte) arşa çıkardığı atiba-oğuzhan-talisca modelinden etkilenmişçesine, tek önliberolu 4-2-3-1 varyasyonlarını trend hale getirdiler; göbekteki ikiliden birinin defansif - birinin daha teknik bir bağlantı elemanı, forvet arkasındaki oyuncunun ise forvetle merkez orta saha arasında mekik dokuduğu düzen. ligde (skor alsın almasın) doğru futbol oynayan tüm takımlar, forvet arkasındaki oyuncuların stilinden kaynaklanan birtakım farkılıklar haricinde benzer oynuyorlar:

    başakşehir:
    okan buruk korona sürecinin hemen öncesinden beri, göbekte bir savunmacı (mahmut) bir de ayağı düzgün geri bağlantı elemanı (irfan can kahveci) kullanıyor. üçüncü tercih ise danijel aleksic'i ön bağlantı elemanı yapıyor; hem ceza sahası girişleriyle gol kovalayan - hem de merkez orta sahada oyun kurulumuna yardım eden bir şekilde oynatıyor.

    trabzonspor:
    hüseyin çimşir obi mikel gittiğinden beri önliberoda abdulkadir parmak'ı kullanıyor. yanındaki bağlantı elemanı olarak zaten jose sosa vardı (sakatken ndiaye, guilherme veya abdülkadir ömür oldu), üçüncü eleman ise bu aralar daha çok caleb ekuban oluyor.

    alanyaspor:
    erol bulut sezon başında forvet arkasındaki anastosios bakasetas'ı rakip yarı saha jokeri olarak kullanıp, göbek ikilisinin ikisini de önliberodan (ceyhun - siopis) oluştururken (bkz: #94198035), ligin ikinci yarısıyla birlikte bu ikiliden biri salih uçan olup geri bağlantıyı sağlıyor.

    antalyaspor:
    tamer tuna geldiğinden beri göbekte hakan özmert'in yanında ayağına hakim fredy oynarken, öndeki forvet - arka bağlantısını lukas podolski sağlıyor.

    sivasspor:
    rıza çalımbay sezonun başlarından beri önliberoda fatih aksoy'u, önde ise iki merkezli 4-3-3 kullanırken, şimdi tek bağlantı elemanı teknik-fizik dengesi makul seviyedeki hakan arslan oldu. çünkü mert hakan yandaş sürekli isteyen, pes etmeyen hücumcu stiliyle ben ön tarafı hallederim demeye başlayıp hücum aksiyonlarında daha çok görünmeye başladı ve düzen 4-2-3-1'e yakın bir hal aldı.

    (ligin ikinci yarısının başıyla birlikte fatih terim önde merkez yuvarlakla sınırlı olmayan, ceza sahası girişleriyle tehlike yaratabilen emre akbaba'yı oynatıp bu furyayı yakalamaya çalıştı, ancak luyindama'nın olmayışı nedeniyle donk'un stopere ve lemina'nın önliberoya çekilmesi, gerideki bağlantı yükünü seri'nin üstüne bindirdiği için doğal olarak sekteye uğradı)

    göztepe:
    ilhan palut korona öncesine kadar oturttuğu önliberosuz düzenle, yani göbekte iki bağlantı elemanı (soner-castro) ve öne daha çok giden marcio mossoro/stefano napoleoni ile bu furyayı bir tık ileri taşıma potansiyeli sergiledi (ki bu da yine şenol güneş'in tolgay-oğuzhan-talisca'yı kullanışını anımsatıyor), ancak korona dönüşünden beri takımda ciddi düşüş var.

    bu takımların hiçbiri gömülmüyor, rakibi en kötü ikinci bölgede boğup topu kapmak istiyorlar. yani tek önliberoya dönüş savunma sertliğinde büyük bir problem doğurmadı, aksine savunma çizgilerini daha öne çekmeyi başardılar ve belli bölgelerdeki hücumcuların da geri gelip mücadele etmesiyle (crivelli, yatabare, efecan, jahovic vb) kompaktlaşıp, ikinci bölgede yoğunlaşmayı başararak yeni taktik furyanın başarılı olmasını sağladılar.

    yukarda saydığım ön bağlantı elemanlarının (aleksic, ekuban, bakasetas, podolski, vs) hepsi hemen hemen aynı görevlere sahip, ama değişik stile sahip oyuncular; yani bu görevi, kimi daha çok tekniğiyle*, kimi daha çok aklıyla*, kimi ikisiyle birden*, kimi daha çok fiziğiyle* ifa ederken, mert hakan rakip yarı sahada hücuma dönük oynayan bir oyuncunun yapabileceği her şeyi, benzerlerine göre daha az beceriyle yapıyor. ama hepsinden daha çok istiyor, yapamayınca kendine daha çok kızıyor, rakibini daha çok ısırıyor. ve totalde göze daha çok batan bir katkı vermiş oluyor. zaten mert'in skor konusundaki istikrarsız görüntüsünün bir sebebi de bu; mert'in diğer mevkiidaşlarına göre teknik becerisi daha düşük, hücum girişimlerindeki isabet oranı onların altında, ama pes etmeyen yapısıyla bunu dengeliyor. ne kadar çok denersen o kadar çok şansın olur, mert diğerlerinden çok deniyor.

    sivas'ta çalımbay'ın oturttuğu oyunda esas olarak bu azmi sayesinde müthiş bir ön bağlantı elemanı görevi gördü ve (bana göre piyango bir performansla) dikkatleri üzerine çekti. en azından kendi adıma diyebilirim ki; sivas'ın sezon başındaki hazırlık maçlarında mert'in bu seviyelere çıkabileceğini tahmin edememiş, sivas'ın oynamak istediği pres + kontratak oyunu için hakan arslan'a eşlik edecek bir boxtobox ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm (bkz: #93263014). ama mert bu ihtiyacı iyi karşıladı ve tipik bir boxtobox olmanın ötesine geçip tam bir rakip yarı saha canavarı oldu.

    kısacası mert hakan'ın bu sezonki taktik furyanın içinde parlamasının ana sebebi, ortalama sayılabilecek teknik becerisinden ziyade gerçekten futbol oynamak istemesi oldu. içindeki bu istek körelmediği sürece de hep değerli bir oyuncu olacak.

    şimdi de fenerbahçe'ye gideceği iddiası güçlendi. öncelikle galatasaraylı oluşu / yaptığı paylaşımlar bence kayda değer değil: link

    mert'in bu sezon yaptıklarından sonra hissettirdiği potansiyel itibariyle en başarılı olabileceği, gelir gelmez farkını belli edeceği takım fenerbahçe. özellikle fb'nin bu sezon hem kruse-emre birlikteliği yüzünden göbekte yaşadığı kırılganlığa, hem de ozan'ın (emre'den iyi olsa da) ortalamanın üstüne bir türlü çıkamayan temposu ve vasat hücum katkısına ilaç olur, luiz gustavo'nun (teoride) hücum simetrisi olur. yani gustavo'nun kendi yarı sahasında yarattığı baskınlığın benzerini mert de rakip yarı sahada yaratır. kruse'nin götünü kaldır(a)madığı için nadiren yaptığı katkıyı, mert belki kruse kadar isabetli yapamaz ama sürekli denediği, sürekli istediği için totalde daha fazlasını yapar (doğru düzgün kanat-forvetler ile göbeğe doğru bir arka bağlantı elemanının alınması şartıyla).

    geçen sezon ndiaye'nin fb'ye transfer iddiaları çıktığında da benzer şeyleri düşünmüştüm (bkz: #92360321), mert de (oyun stili olarak olmasa da) rakiplere diş geçirme ve havasını bulduğunda daha iyisini verme potansiyeli konusunda ndiaye'ye çok benziyor. fenerbahçe orta sahasında, gustavo'nun yanında patlayacak oyunculara ihtiyaç var. bunu ne ozan tufan'ın hantal yapısı sağlar, ne tolga ciğerci'nin sınırlı bitiriciliği, ne de tolgay arslan'ın bale yapar gibi oynayışı. mert hakan bu konudaki en iyi çözümlerden biri olur.

    ama işte; kendisi eğer para haricinde biraz da bunları düşünerek geliyorsa, karakteri konusunda ciddi bir sınav verecektir. ben nasıl olsa bu takımda oynarım abi şunlara bak bunlar mı oynayacak ben oynayacağım tabii, diye gelir ve yıldız kafasına girerse o zaman kötü. bu düşünceye kapılmamın elbette sebepleri var, birincisi; mert'i emre belözoğlu'nun ikna edip getirdiği haberlerinin çıkması. eğer bu haber emre'yi parlatma operasyonu değil de gerçekse, bu paragrafın komple gerçeğe dönüşme ihtimali hiç de az değil demektir.

    ikinci sebep ise; fenerbahçe'nin orta sahasındaki problemi mert'in tek başına çözebileceğinin düşünülüyor olma ihtimali. çünkü benzer havayla gelen iki isim de 2-3 sene içinde takımın yeniçerisine dönüştü:

    (bkz: selçuk inan)
    (bkz: alper potuk)

    selçuk süperlig'de 2010'ların başına doğru iyice bollaşan hamal önliberoların arasından oyun görüşü ve pas dağıtımıyla modern bir orta saha görüntüsü vererek, alper ise süperlig'de epey ihtiyaç haline gelen, rakibi sahasına hapsedecek boğucu tempoyu yapan, gerektiğinde geriden hızlıca top taşıyan stiliyle parlamış ve fb-gs transfer rekabetinin özneleri olmuşlardı. selçuk gs'ye gidip yeniçeriye dönüşene kadar 1-2 sezon iyi gitmişken (ki yeniçeriye dönüşmesi terim gittikten sonra başlamıştı), alper ise ilk sezon 11 oyuncusu değilken zaman zaman bulduğu şansları fena değerlendirmemiş bir elemandı ancak yanal'ın gidişiyle birlikte kendini istanbul gecelerine vermişti. selçuk ilk 2-3 senesinde yanında felipe melo gibi ekstranın da ekstrası bir orta saha sayesinde defolarını gizleyebilmişken melo sonrası perte çıkmıştı. alper ise emre, meireles gibi elemanlardan formayı kapamayıp ikinci senesiyle birlikte kanatta değerlendirilerek 11'in gediklisi olmaya başlamış, ancak temposunu tekniğiyle birleştirememişti. tüm bunlara rağmen, gs nasıl olsa selçuk var diye o bölgeye jem karacan, bilal kısa, jose rodriguez gibi birbirinden kopuk tarzda ama daha ucuz rotasyon elemanları almış (yedekte biri bulunsun işte), fb ise kanatta sow, nani, markovic, lens gibi, merkezde diego, giuliano, aatıf gibi elemanların olduğu 3-4 senelik süreçte bile alper'in yüksek temposu sebebiyle hep bir yer bulup oynattı. yani selçuk da, alper de oyun stili açısından sahip oldukları farklar sayesinde uzun bir süre kolayca gözden çıkarılamadılar, veya yerlerine daha iyisini almak pek düşünülmedi.

    ama mert böyle bir hikayenin kahramanı değil. evet tıpkı selçuk, alper gibi fb-gs arasında transfer savaşı başlattı, ama piyasada bu iki isim gibi parlamadı. selçuk ve alper kendi dönemlerindeki genel durumdan daha farklı özelliklere sahip oldukları için dikkat çektiler. mert ise süperlig'de (geniş yabancı sınırının da katkısıyla) oluşup yayılma fırsatı bulan bir taktik furyanın içinde parladı. 25 yaşında yeni yeni adını duyurmaya başlamasının bir sebebi de bu. o yüzden mert'in verimli olması için kadronun geri kalanının mert'ten daha becerikli ve daha kaliteli olması lazım, yani bu furyaya ortak olabilecek/üstüne koyabilecek bir yapılanma lazım, ki mert o yapılanmaya sınırlı tekniğinden ziyade üstün azmiyle katkı versin.

    öbür türlü, yani mert hakan'ın tek başına çoğu şeyi çözebilecek bir faktör olarak düşünüldüğü bir yapıda o korktuğum yıldız havasına girme ihtimali çok artar gibime geliyor (yabancı sınırının daraltılacak olması da cabası).

  • 18 eylül 2018 galatasaray lokomotif moskova maçı

    her şeyin galatasaray'ın elinde olduğu maç. rakip, mekan, turnuva hepsi lehine.

    lokomotif moskova bana göre dünya klasmanında yüzde 60-65 ayarında bir takım. galatasaray'ın 65-70 arası olduğunu varsayarsak bir tık geride işte. kadrosu yaşlı sayılır, özellikle defanstakiler. ayrıca muslera, fernando gibi şl ayarında oyuncuları da yok. ancak farfan, eder, krychowiak, fernandes, corluka, denisov gibi kağıt üstünde hala kaliteli, smolov ve miranchuk gibi son 1-2 yıldır parlayan, kverkvelia, ignatjev ve guilherme gibi yerel ligde istikrarı yakalamış oyunculara sahipler. yani öyle rehavete de kapılmamalı.

    corluka'nın oyun kurucu stoper oynadığı, beklerin hücuma fazla katkı vermediği, çift ön liberolu ve forvet arkasındaki üçlünün dönüşümlü oynadığı bir 4-2-3-1 oynuyorlar; en büyük silahları manuel fernandes. sahanın tam göbeğinde beklemiyor, aksine sürekli yer değiştirerek, rakip yarı sahanın her yerinde top alarak oynuyor, kısacası düşen fiziği haricinde adam hala bildiğimiz gibi:

    - link - smolov'a attığı ara pas

    - link - her an her şeyi yapabilir

    mevcut durumda yapılabilecek en doğru iş fernandes'i kitlemek olur, çünkü geri kalan silahlardan smolov cezalı, onun yerine oynayacak olan eder smolov gibi topu ayağına bekleyen bir ceza sahası golcüsü değil daha çok rakip defansla boğuşmayı seven bir forvet, dolayısıyla çizgisini önde tutacak olan gs'ye karşı kaleden uzak kalacaktır. farfan ise yaşına rağmen hala enerjik olsa da skor katkısı bakımından aynı verimde değil, volkan şen'e dönmüş durumda tam bir bal yapmayan arı. miranchuk ise anca işleyen çarklarda verimli olabilen tipik sistem adamı, kilit çözücü bir sihirbaz değil.

    bunun haricinde en çok göze çarpan zaafları defans göbeği; her maç konsantrasyon sorunu yaşıyorlar:

    - link - defans uyuyor

    - link - aynı şekilde

    - link - corluka'nın anlamsız öne çıkışıyla doğan pozisyon

    - link - rakip forvet topu saatlerce eviriyor çeviriyor pasını atıyor

    işte bu bölgede eren gomis'ten farklı olarak daha pivot, servisçi bir forvet, dolayısıyla garry ve onyekuru başta olmak üzere dışardan gelip merkezi karıştıracak dinamik oyuncuların performansı maçı belirleyecek. o yüzden bu maç en önde eren'in oynayacağı bir 4-3-2-1 ile çıkacaklarını düşünüyorum; benim bildiğim fatih terim ozan'a bu akşam formayı verir, ha vermezse bilin ki bu çocuk bir daha 11 yüzü zor görür demektir. orta sahadaki üçlü seçimi akbaba'nın iyileşmesine bağlı gibi; sakatlığı geçmişse fernando-ndiaye-akbaba, geçmemişse fernando-donk-ndiaye olur. belhanda ve feghouli'nin bence bu saatten sonra 11'e girmeleri çok zor.

    takım bu sezon gomis'in gidişiyle aslında modern futbola bir adım daha yaklaştı. onyekuru, sinan gibi forvet özellikli, akbaba ve garry gibi geriden fırlayıp forvet katkısı veren oyuncuları daha çok oynatarak geçen sezonki gibi sadece gomis'e yoğunlaşmak yerine çok daha opsiyonlu, rakiplerin önlem alması çok daha zor hale geldiler. ancak bu yapı henüz oturmuş değil, hem hücum hem savunmada hala çiğ hatalar yapıyorlar. özellikle stoper ikilisinin hala netleşmemiş olması ve bu yüzden savunmadaki iletişimin henüz kurulmamış olması iki önemli zaafa sebep oluyor; biri ceza sahasında rakibe topla oynama şansı vermeleri:

    - link - elini kolunu sallaya sallaya gidiyor

    - link - pozisyonun tamamı gözükmese de öncesinde ndiagne topu kolayca kontrol ediyor, dönüyor gerisine bakıyor, pasını veriyor ve pası alan futbolcu rahatça şutunu çekiyor

    diğeri de kenardan gelen rakiplere önlem alınamayışı:

    - link - donk yasin'i bırakınca yasin boşa çıkıyor

    - link - ozan kabak diagne'yi kaçırıyor

    lokomotif moskova bunlara akan oyunda ceza kesecek bir görüntü vermese de duran topları tehlikeli kullanan bir takım. kaldı ki şampiyonlar ligi burası, bu tarz temel hataların cezası bellidir. o yüzden konsantrasyonun bir an bile kaybolmaması lazım, ancak galatasaray bu konuda iyi ışık vermiyor.

    galatasaray'ın bir başka eksiği daha var ki o da beklerin ataklara geçen sezonki kadar katkı verememesi. mariano da nagatomo da forvet arkasındaki üçlünün dinamizmine ayak uydurmuş vaziyette değil, zaten sürekli uymaları da zor çünkü ikisi de 32 oldu, şl temposunu geçtim ligde 34 maçı kaldırmaları bile zor artık. ancak bu akşam için konuşursak karşılarında farfan ve miranchuk'tan başka tehdit yok, rakip bekler ignatjev ve rybus kendilerinden daha enerjik değiller.

    psikolojik olarak:

    1) şampiyonlar ligi + fatih terim karışımı ayrı bir motivasyonken üstüne bir de gruba kendi evinde başlayacak bir galatasaray var.

    2) lokomotif moskova ligde istediği noktada değil ve moraller bozuk, gaza gelip şampiyonlar ligi'ne ayrı bir önem vereceklerdir ancak telekom'daki atmosfer karşısında sineceklerdir.

    bu bilgiler ışığında tahminim:

    1) galatasaray tempolu başlayıp lokomotif moskova'nın duvar örüşüyle kısa sürede rölantiye alacaktır, zaman zaman baskıyı arttırıp yoklayacaktır.

    2) lokomotiv moskova gs'nin baskısını geride karşılayıp farfan ve miranchuk'la kontratak kovalayacak, fazla varlık gösteremeyip duran toplar haricinde pek şansları olmayacaktır.

    3) iki takım da duran topları tehlikeli kullanıyor, mühim olan o duran topları kazanabilmek. gs'nin daha çok fırsat (korner, kenardan frikik) bulacağını düşünüyorum.

    özetle; galatasaray bu maçı isterse biraz kıpırdayıp alır. takım oynamasa fatih terim oynatır, o da olmasa taraftar oynatır yine de bu maç alınır. ancak o kıpırdamayı uzun tutacak bir uyum yok takımda, o yüzden az pozisyonlu ve az gollü bir maç bekliyorum. skor tahmini yapacak olursam gs 1-0, 2-0 alır gibime geliyor.

    ayrıca bir dipnot: 2000'den itibaren şl grup maçlarına galibiyetle başlayan hiçbir türk takımı 2002-03 sezonu hariç grubunu sonuncu bitirmedi, bir şekilde avrupaya devam etti. işin ilginci o bahsettiğim 2002-03 sezonu şl grubu yine fatih terim'li galatasaray'ın yine lokomotiv moskova'yı yendiği bir maçla başlamıştı. moskova'nın hocası da yine yuri semin'di.

  • 7 ağustos 2018 benfica fenerbahçe maçı

    fenerbahçe henüz şl ayarında bir hazırlık maçı yapmamışken benfica yaz döneminde dortmund, juventus, lyon gibi ciddi rakiplerle oynadı ve hepsinde maça ortaktı.

    benfica'yı yenmek için kaliteniz ne olursa olsun bayağı özverili oynamanız gerekiyor, kaldı ki fenerbahçe'nin kadro kalitesi genel klasmanda yüzde 55-60 ise benfica'nın 75-80 arasıdır, yani bariz fark var. o yüzden şans, mücadele, azim çok daha fazla gerekiyor.

    benfica önde bastıkları, beklerin içerlek oynadığı, göbekte çift boxtobox'lu bir 4-3-3 oynuyor. takımın genel karakteri şu şekilde:

    1) sağ kanattan organize: sağ kanattan çok rahat ve ezberlemiş şekilde ilerleyebiliyorlar:

    - link - gözü kapalı geliyorlar

    - link - tık tık tık

    - link - aynı şekilde

    hasan ali - valbuenalı kanadı da mutlaka deleceklerdir, o yüzden buraya ekstra efor sarfetmek yerine sabırlı oynayıp ceza sahasında doğru bir yerleşim yapmak gerekiyor, çünkü sıkışık defans içinde savaşıp gol atabilen yırtıcı, akıllı ve bitirici bir hücum hatları yok:

    - link - facundo ferreyra

    - link - castillo

    2) zaten bu yüzden genel hücum yapıları gerek şok top kazanmayla gerek organize olsun, diğer mevkiilerdeki oyuncuları defansın arkasına kaçırıp sürpriz golcüler çıkarmak üzerine:

    - link - organize hücumla boxtobox pizzi'yi kaçırıyorlar

    - link - önde presle topu kazanan boxtobox gedson alıp gidiyor

    neustadter - skrtel ikilisi maalesef bu konuda sağlam değil.

    3) orta sahada kalabalık olan benfica'nın hücum gücünü kırmak zor olacak. beklerin içerlek oynamasıyla göbeği iyice güçlendiren benfica'da sağ bek almeida ve sol bek grimaldo'nun bu konudaki ekstra katkıları rakipleri zor durumda bırakıyor:

    - link - almeida kendi getirdiği topu takip ediyor ve pozisyona giriyor

    - link - almeida önce basıp alıyor sonra koşusuna devam ediyor

    - link - grimaldo topu taşıyor ve içeri kaçıyor

    - link - aynı şekilde

    halfspace'lere girmeye çalışan oyunculara koridor açmamak gerekiyor, ancak topal - eljif ikilisi bu konuda zayıf kalacaktır.

    ama bu demek değil ki zaafları yok:

    1) sol kanat savunmaları: sağ kanat savunmaları gayet güçlü ve buradan organize şekilde gelen rakiplere pozisyon pek vermiyorlar, anca bireysel beceriyle veya kanırta kanırta bir şeyler yakalarsınız, ama iş sol kanatlarına gelince bunlara bir şeyler oluyor, doğru bir yerleşim yapamıyorlar ve arka direkte mutlaka boşluk veriyorlar, sağ kanatlarının kademeleri iyi değil. sağdan hücum edip içeri giren her takım tehlikeli pozisyonlar buldu:

    - link - vuruşu yapan oyuncu başından beri bomboş

    - link - bir türlü uzaklaştıramıyorlar

    - link - sağ bek en arkada uyuyor

    böyle bir zaaf varken ayew'in sakatlığı büyük eksiklik. yine de bu sezon isla'nın daha sık bindirme yaptığı bir sistemde oynayan fenerbahçe buradan fırsat bulacaktır.

    2) orta sahada kora kor mücadele etmiyorlar, ön liberoda oynayan fejsa standart bir dmc, varyeteye girmeden temiz oynuyor, süpürücü rolünde. onu ekarte ettiğiniz an ortayı kabak gibi açıyorsunuz. dinamik takımlarla oynarken rakibin oyun kurmasına ve ceza sahasına yaklaşmasına engel olamıyorlar, aynı zamanda bu bölgede yaptıkları top kayıplarını telafi edemiyorlar ve rakipler çabucak pozisyona giriyor:

    - link - rakip defans önde basıp topu kapıyor ve orta sahayı rahat geçiyorlar

    - link - ön libero fejsa sol açığı kovalayayım derken göbek bomboş kalıyor

    - link - iki pasla gol pozisyonu

    orta sahada topa hakim olmaya çalışıp kompakt şekilde dikine ilerleyen düzende fenerbahçe zaman zaman kontrolü ele alacaktır.

    fenerbahçe geçen sezonki gibi ekonomik oynuyor ve maçın küçük dilimlerinde atak yapıyorlar. ama bu sezonki en önemli fark cocu'nun geçiş oyununu daha başarılı oynatması. yani takım orta sahadan hücuma çıkarken rakibi ambale edebiliyor:

    - link - bu durum haliyle hücuma da yansıyor

    soldado'nun sakatlığı geçmediyse yine alper-giuliano'lu 4-2-4 ile çıkacaklar; sağ tarafta dirençli olma adına dirar'ın oynayacağını düşünüyorum. göbekte ise josef'in yokluğunda en azından topal'ın sakatlığının geçtiğini ümit ediyorum zira ozan şu an böyle bir maçı oynayacak halde değil.

    eljif'e ayrı bir paragraf açmak lazım çünkü fiziken yaşının ötesine geçmiş, kondisyonu muazzam. sahada geniş bir yer kaplıyor ve bunu gençlik enerjisiyle değil bilinçli bir şekilde yapıyor:

    - link - kaptırdığı top sonrası yaptığı geri koşu

    - link - attığı uzun top sonrası kısa sürede ceza yayına gelip gol vuruşunu yapıyor

    psikolojik olarak:

    1) benfica epey önde olacak zira hem özgüven hem de maç kondisyonu olarak fenerbahçe'nin çok üstündeler; kendi evlerinde olmaları buna tuz biber ekecek. maça hızlı başlamak isteyecek, hücumda agresif olup fenerbahçe'nin hata yapmasını bekleyeceklerdir.

    2) fenerbahçe'nin klasik ön eleme psikolojisini kolayca terk edeceğini zannetmiyorum, baskıyı mutlaka hissedeceklerdir. yine de yeni bir havaya girdiler ve bu sefer eli ayağına dolaşmadan sakin kalmayı başaracaklardır.

    bu bilgiler ışığında yaşanması muhtemel şeyler:

    1) benfica baskılı başlayacak, önde basacaktır, organize şekilde bol bol pozisyon bulacak ancak birçoğunu harcayacaktır.

    2) fenerbahçe orta tempoda sabırlı oynayıp maçın belli anlarında topa sahip olacaktır, az sayıda pozisyon bulacak, sakin kalmayı başarıp maçtan kopmayacaktır.

    özetlersek çok daha hazır olmasına rağmen benfica'nın güle oynaya kazanacağını sanmıyorum, türk takımlarının klasik "umut verici oynayıp sonunda üzdüğü" maçlardan birini izleyeceğiz gibi. kadıköy için ümitler taze kalsın yeter.

  • 26 mayıs 2018 real madrid liverpool maçı

    bol gollü geçeceğini düşündüğüm maç. iki takım da pozitif futbol oynuyor ve birbirlerinin zaaflarından faydalanmaya müsait oyun yapıları var.

    son haftalardaki performanslara daha çok odaklanacağım.

    ---real madrid'le başlayalım; sade futbol oynuyorlar, zidane oyuncuları full göreve boğmuyor, bireysel yeteneğe güveniyor. topu bir şekilde ronaldo'yla buluşturmak haricinde takımın belli başlı bir hücum tablosu yok ancak bu başka bir şey yapmadıkları anlamına gelmiyor. topsuz oyunda dediklerimi yapın, topu rakip kaleye dediğim gibi yaklaştırın, gerisi size kalmış diyor. onlar da zidane'ın yüzünü kara çıkarmıyorlar ve herkes bireysel yeteneğini sergileyerek çok çeşitli pozisyonlara giriyorlar, önlem alması çok zor bir takım:

    - link - ronaldo başlıyor ronaldo bitiriyor

    - link - önce sol bek sonra sağ bekin şutları

    - link - kroos'un şutları

    - link - marcelo'nun bindirmeleri

    - link - ramos'un frikikleri bile tehlike

    bale'ın son haftalarda forma girmesine ayrı bir paragraf lazım ama uzun uzun anlatmaya gerek yok, kendini buldu, zinde ve istekli. finalde zidane'ın kendisine güvenip 11'de başlatacağını düşünüyorum.

    zaaflar:

    1) savunmanın önde yakalanması: çizgiyi çok önde kurdukları için gerek orta sahadaki ani top kayıplarında (ki bu tam liverpool'luk) gerekse anlık konsantrasyon kaybıyla bir şekilde arkaya adam kaçırıyorlar:

    - link - kroos'a baskı ve top kaybı

    - link - savunma önde yakalanıyor

    - link - aynı şekilde

    - link - aynı şekilde

    liverpool böyle anlarda affetmez.

    2) varane'ın korkak hamleleri: varane genelde rakip hücumcularla bire bir kaldığında sert hamleler yapmak yerine mesafe bırakıp açı kapatmaya çalışan bir stoper, bu da rakibe şut imkanı yaratıyor:

    - link - rahatsız etmiyor

    - link - yine yumuşak kalıyor

    özellikle salah ve mane gibi becerikli oyuncular için bulunmaz nimet.

    real madrid adına en kritik nokta maça çıkacakları felsefe olacak. piston futbol'un yaşlı temsilcisi bayern'e karşı sonuç veren kontrollü anlayışla çıkmaları muhtemel. top rakipteyken geri çekilirlerse liverpool'un (normalde geniş alanda etkili olan) hücumcularının gücünü ramos, casemiro, carvajal gibi dar alanda hamleli savunmacılarla kırabilirler. ama bunu yapmayıp agresif başlarlarsa liverpool savunma çizgisini çok rahat deler.

    ilk 11 tahminim: https://i.hizliresim.com/ldpw1z.jpg

    ---liverpool'la devam edelim; piston futbol oynuyorlar, presle top kapıp en çabuk şekilde kaleye gitmeye çalışıyorlar, işin özü rakibi hazırlıksız yakalamak. bunu en çok sağ bek arnold'un içerlek oynayıp henderson ve milner'a destek verdiği orta sahada topu kaparak yapabiliyorlar, anlık pozisyonlarla seri şekilde cezayı kesiyorlar. ama bu demek değil ki geri çekilip kontratak kovalıyorlar, aksine her bölgede basıyorlar:

    - link - firmino'nun presten vazgeçmemesi

    - link - yine firmino önde basıp topu kapıyor

    - link - aynı şekilde

    dolayısıyla kontratak değil agresif oynayan bir takım liverpool. günümüz fizik şartlarında bunu 90 dakika sürdürmek zor olduğu için klopp bunu maçın belli anlarına yayıyor.

    zaaflar:

    1) yerleşik savunmaları açamamaları: geride fazla oyuncuyla bekleyen takımlara karşı zorlanıyorlar, geniş alan oyuncuları salah-firmino-mane'nin etkisi azalıyor ve orta sahanın hücum katkısı gerekiyor, milner-wijnaldum-henderson üçlüsü bu konuda henüz bekleneni vermiş değil. 3 hafta önceki chelsea maçı bunun en iyi örneği oldu:

    - link - mane ceza sahasında tek başına bekliyor

    - link - etkisiz

    - link - aynı şekilde

    (bu pozisyonların aynısı bu maçtan bir hafta önce stoke karşısında da yaşanmıştı)

    real chelsea gibi 3'lü savunma + 2 dmc ile duvar örmüyor belki, ancak bayern gibi ceza sahasına rahatça girip ful baskı oynayan bir rakip karşısında son müdahalelerde başarılı olarak hayatta kaldıklarını düşünürsek, bayern kadar organize gelemeyen liverpool'un maçın belli anlarında (real geride beklerken) zorlanacağı kesin.

    2) defansif konsantrasyon eksikliği: orta sahada rakibi engelleyemeyip ceza sahasına kadar gelmesine müsade ettikleri vakit gerek adam paylaşımı gerekse de son hamlelerde başarısız kalabiliyorlar, tam real'lik:

    - link - rakip üç kez üst üste topa vurabiliyor

    - link - dzeko bomboş

    - link - giroud rahatça kafa vuruyor

    - link - henderson adamı kaçırıyor

    yüklenirken ceza sahasına çok adamla giren real bunları affetmez.

    3) lovren'in hataları: öne geçilen maçlarda takımın rehavete kapılmasının baş sebebi olan lovren en kritik anda en saçma beceriksizliği sergileyip maçı verebilir.

    - link - sağdaki boşken gereksiz uzaklaştırma çabası

    - link - böyle kolay bir kafa topunu ıskalıyor

    bu tarz hataları real zaten affetmez.

    liverpool için en kritik nokta o bildiğimiz ön alan presini maçın ne kadarına yayabilecekleri olacak. topa sahip olmak isteyen takımlara karşı sergiledikleri patlayıcı özellik elbet bugün de belirecektir ama orta sahada chamberlain'in hücum katkısını ve emre can'ın enerjisini arayacaklar, özellikle real orta sahayı geçtiği zaman milner ve henderson'ın sıfır hatayla oynaması çok zor. o yüzden rakibi kalelerine mümkün olduğunca uzak tutmaları gerekiyor.

    başka bir kritik nokta da mane'nin performansı olacak. öyle goller kaçırıyor ki momentumu ters çeviren cinsten. maça cenabet çıkarsa liverpool'a zarar verir.

    ilk 11 tahminim: https://i.hizliresim.com/vdpv8y.jpg

    ---psikolojik olarak:

    real madrid iki senedir şl'de her istediğini almış bir takım, çok rahatlar. ve tarihe geçmek, barcelona'nın bile en dominant döneminde başaramadığı şeyi başarabilmek* için ayrı bir motivasyona sahipler.

    liverpool bu sezon çok iyi bir hava yakalamış olsa da henüz istemediği şartlar karşısında silkinip kendine gelebilen olgun bir takım değil*, yenemeyeceklerini anladıkları zaman maça küsüyorlar.

    ---bu bilgiler ışığında tahminim:

    1) liverpool'un tek galibiyet şansı var o da öne geçerse hemen 2'yi hatta 3'ü bulmak (ki real'in gol yemesi halinde iyice bastıracağını düşünürsek liverpool aradığı boşlukları daha rahat bulacaktır). bulamazsa real bir şekilde gelir yakalar.

    2) real madrid öne geçmesi halinde maçı kolay kolay vermez, gol yese bile tekrar atıp öne geçer, yine yese tekrar geçer.

    uzun lafın kısası; real madrid'in bir adım önde olduğu ama yenerken epey efor sarfedeceği bir maç olacağını düşünüyorum. 3-2, 4-2, 3-1 gibi skorlar olabilir. inşallah hakem/sakatlık vs öne çıkmaz.

  • 22 ekim 2017 galatasaray fenerbahçe maçı

    minimum küfürle yazmaya çalışacağım.

    bu maçın teknik-taktik konuşulacak bir tarafı yok, başından itibaren 0-0 bitirmek için yönetildi ve bunun için gereken her düdük çaldı. ne baskı kurmak isteyen galatasaray istediği tempoyu yakalayabildi, ne de top çevirerek bütün halinde rakip yarı sahaya gitmek isteyen fenerbahçe doğru düzgün set hücum yapabildi. cüneyt avantaj olabilecek her pozisyonda istisnasız düdük çaldı.

    birileri bu tff'ye sik gibi maçların oynandığı bir ligdeki şampiyonluk yarışını kimsenin umursamayacağını söylemeli. sen maçları sırf ligin akıbetini kurtarayım diye bu hale getirirsen kimse izlemez. futbol izleyemedikten sonra sikeyim ligi de şampiyonluk yarışını da.

  • 13 eylül 2017 fc porto beşiktaş maçı

    beşiktaş'ın henüz istediği oyunu sergileyemediğini dikkate alırsak deplasmanda kazanmasını pek mümkün görmediğim maç.

    porto'nun ligdeki ilk 5 maçına baktığımızda kalibreleri oranında piston futbol oynuyorlar. belli bir hücum organizasyonları olmasa da öndeki oyuncular çok hareketli, sürekli yer değiştirip bir şekilde pozisyon buluyorlar, rakip defanslar başı kesik tavuk gibi koşturmaktan başka bir şey yapamıyor, akıllı bir savunma yöntemi geliştiremiyor. bu 5 hafta içinde porto'nun oyun karakterini en iyi yansıtan birkaç pozisyon:

    1) link - (alternatif) dinamik hücumcular savunmayı ambale ediyor

    2) link - (alternatif) yine dinamizm; sağ bek fırlıyor

    3) link - (alternatif) rakibin oyun kurucusuna anında pres

    4) link - (alternatif) inatla hücum

    5) link - (alternatif) özellikle son pası veren sağ beke dikkat

    sağ açıkta jesus corona başta olmak üzere zaman zaman brahimi, otavio ve hernani gibi oyuncular oynadı, kim oynarsa oynasın farketmeden sağ kanadı çok etkili kullanıyorlar, bunda en büyük pay sağ bek ricardo pereira'nın, adam zıpkın gibi, hücuma katkısı çok fazla.

    forvette marega ve aboubakar çifte hayvanoğluhayvanlar. şunu önden belirteyim; aboubakar iyi ki cezalı, yoksa beşiktaş tarihi hezimete bile uğrayabilirdi. öyle formda ve istekli ki maç içinde sayısız pozisyona giriyor, 5 maçta 5 golü var, neredeyse tüm hücum aksiyonları onun üzerinden yürüyor. birkaç ay önce olympiakos maçındaki kırmızısına küfrederken şimdi şükretmek lazım. ama bu demek değil ki forvet zayıf kalacak. moussa marega anlık konsantrasyon kaybında affetmeyen bir santrfor, aboubakar kadar dinamik ve defansı yoran bir oyuncu olmasa da ivmesi yüksek, güçlü fiziği var ve beklenmedik anlarda çok sert vuruşlarla tehdit yaratıyor. aboubakar'ın yokluğunda muhtemelen (çift forveti bozmazsa yani) oynayacak olan tiquinho soares düşük kalibre olsa da fizikli ve mücadeleci, rakip savunmayı zorlayan biri.

    4-1-3-2 oynuyor porto, 3'lünün arkasındaki danilo luis helio pereira monaco'daki fabinhogillerden, gerçek bir modern defansif orta saha, atiba'yı çiğ çiğ yer. zaten savunmaya yardım etmeyen oğuzhan-talisca ikilisi yüzünden atiba 10 numaradaki oliver'ı mi savunayım danilo'yla mı boğuşayım derken heba olur. kısacası adamlar iki kişiyle beşiktaş'ın üçlü göbeğine üstünlük kurar. şu iki entry'de beşiktaş'ın bu sezon geriye dönmeyen oyuncuları yüzünden çektiği sıkıntılardan bahsetmiştim: (bkz: #70048152) ve (bkz: #70323279). beşiktaş'ın sol bek kadar göbekten delinme ihtimali de yüksek yani.

    bu bilgiler ışığında savunma adına diyebiliriz ki;

    1) pepe'ye çok iş düşecek, iyi yönetmesi lazım defansı. porto maça illa ki baskılı başlayacak, ilk 15 dakikada gol yiyip maçı erkenden bitirmek hiç güzel olmaz, o yüzden beşiktaş savunmasının özellikle maçın başlarında hata lüksü yok.

    2) sol bekte caner'in oynaması durumunda beşiktaş'a şimdiden geçmiş olsun diyorum çünkü caner'in -babel tüm maç defansa yardım etse bile- porto'nun sağ kanadıyla başa çıkması imkansız. arkasında bıraktığı boşluklara son oynanan karabük maçından iki örnek; biri gole mal olacaktı: link - (alternatif), diğeri de kırmızı karta mal oldu: link - (alternatif) rakibi geniş alanda tosiç'le bire bir bırakmak demek ya gol pozisyonu ya da kart demektir, bu yüzden şenol pepe'yi sol stopere çekip mitroviç'i sağ stoper denemeli. her ne kadar bu sezonun en efektif ikilisi caner-babel'i bozmayacağını düşünsem de, caner yerine ayağı yere daha sağlam basan adriano oynamalı.

    3) brahimi gününde olursa sağ bekte oynayacak oyuncu zaten savunmadan başka bir şeyle uğraşamaz, hücumu düşünecek hali kalmaz. o yüzden mücadele gücü daha yüksek olan medel oynamalı diye düşünüyorum, konsantrasyonunu korursa brahimi'yi sindirir.

    4) orta göbekte atiba-oğuzhan-talisca iskeletinin bozulmayacağını varsayarsak, geri dörtlünün konsantrasyonunu sağlaması yetmez, ekstradan oğuzhan'ın bayağı kıçını kaldırması gerekecek, yoksa beşiktaş orta sahası helvaya döner.

    peki porto'nun zayıf karnı yok mu? elbette var: sağ tarafları. sağ bekini ileri çıkartan porto'nun sağ açığı da savunmaya fazla destek vermiyor. zaten sağ stoperde oynayan felipe augusto de almeida monteiro de iyi bir 'yönetici' değil, 5 maçta da sağ bek (3 maç ricardo, 1 maç maxi pereira, 1 maç da layun) ile arasında kopukluklar oldu, en bariz örnekler:

    1) link - (alternatif) sağ beke yardıma gelen yok rakiple geniş alanda bire bir kalmış, babel bu tip pozisyonlarda etkili olur.

    2) link - (alternatif) pozisyon boyunca sağ kanatları bomboş, rakip oyuncu uzaktan vurmak yerine sola verse tehlike.

    3) link - (alternatif) sağ kanatları yine boş, sağ açık yardıma gelmemiş.

    4) link - alternatif felipe - sağ bek arası yine otoban

    5) link - (alternatif) sağ bek meydanda yok, cenk/negredo/babel böyle bir pozisyon yakalarsa affetmez.

    6) link - (alternatif) felipe ve sağ bek layun uyuyor.

    bir başka zayıf karınları da orta sahanın savunması. göbekte danilo-oliver ikilisi hücumda kanatlarla birlikte iyi bir dörtlü oluşturup beşiktaş'a üstünlük kurar demiştim, ama savunmada iş genelde danilo'ya kalıyor (stoper felipe'nin sağ tarafı iyi yönetememesi biraz da bundan, danilo'yu yalnız bırakmamak için merkeze çok odaklanıyor), ligdeki 5 maçta rakiplerin en çok yapabildiği şey uzaktan şut atmak oldu, ama öyle çaresizce değil, rahat rahat şut çektiler:

    1) link - (alternatif)

    2) link - (alternatif)

    göbekteki bu boşlukta talisca-babel-quaresma'nın bireysel becerilerini sergilemek için hatrı sayılır alan bulacağını düşünüyorum, ama bu üçlüden en az ikisinin gününde olup maçtan kopmadan oynaması lazım. quaresma ve talisca bu konuda sabıkalı adamlar oldukları için şüpheliyim.

    bu bilgiler ışığında hücum adına maçı lehine çevirme ihtimali olan hamleler;

    1) babel'i geniş alanda sağ bekleriyle karşı karşıya bırakmak lazım. aynı bölgede cenk/negredo/talisca'yı ani koşularla sağ stoper-sağ bek arasına sızdırıp topla buluşturmak lazım. beşiktaş'ın yapmadığı şey değil: link - (alternatif)

    2) beşiktaş uzaktan şut imkanını bol bol bulacaktır, doğru yerde doğru tercihler yaparlarsa talisca ve babel'in iyi iş çıkaracaklarını düşünüyorum.

    3) telles sürekli ileri fırlayıp rakip kanadı delen bir sol bek değil, daha çok uzaktan orta açıyor, şenol deplasmandayım diye lens'i oynatırsa hata eder çünkü telles arkasında geniş alan bırakmayacak fazla, dar alanda lens'ten daha etkili olan quaresma telles'i daha çok zorlar.

    4) forvette sezon başından beri canını dişine takarak oynayan ama teknik kalitesi düşük cenk mi, yoksa henüz takıma oturmamış, maç formuna ulaşmamış ama kaliteli ayak negredo mu? ben olsam cenk'in maç boyu yoracağı defansa karşı sonradan oyuna girip daha rahat pozisyon bulabilecek bir negredo derdim.

    toparlarsak; beşiktaş'ın çıkması gerektiğini düşündüğüm 11:

    -------------------fabri------------------
    medel - mitroviç - pepe - adriano
    ----------------atiba---------------------
    ----------------------oğuzhan----------
    quaresma-----------------------babel
    -----------------talisca------------------
    -----------------------cenk--------------

    porto'nun -her ne kadar hücum oynasalar da- ligdeki 5 maçta henüz gol yemediğini de belirtelim. ama şimdiye kadar oynadıkları rakiplerin -braga hariç- beşiktaş'ın kalitesine yaklaşacak düzeyde olmadığını da belirtelim.

  • gençlik ve spor bakanlığının 20 oyun yasaklaması

    önce counter strike için geldiler, sesimi çıkarmadım çünkü ben cs'ci değildim. sonra diablo için geldiler, yine sesimi çıkarmadım çünkü diablo oynamazdım. sonra fm için geldiler ve artık sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.

  • christoph daum

    fenerbahçe macerasını 1. ve 2. dönem diye ayırırsak:

    1. dönem:

    bu dönemi de üçe ayırmak mümkün zira her sezon üzerine koyarak değişen bir sistemle voltranı oluşturma yolunda gidiyordu daum.

    2003-04 sezonunda avrupada olmamamızın verdiği rahatlıkla deplasman-kadıköy ayırmaksızın 4-2-4 oynadık, nobre'nin gelişiyle birlikte çok güzel işlemeye başlayan sistemin geri dörtlüsünü fatih akyel-luciano-tomas-petkov oluştururken, orta ikiliyi selçuk(kemal)-ümit özat(aurelio), ileri dörtlüyü serhat-nobre-hooijdonk-tuncay oluştururdu.

    alex geldikten sonra, 2004-05 sezonunda piyerparemiz kesilmiş ve 4-5-1 'e dönülmüştü. şampiyonlar liginde 9 puan toplanmış, ligin ikinci devresinde anelka'nın gelişiyle 4-2-3-1'e dönülmüştü.

    2005-06 sezonu ise daum'un -appiah'ın da gelişiyle- çılgınlık yaparak 4-3-1-2'ye geçiş yapması ligde terminatör, avrupada sallayan ama yıkamayan bir takıma dönüştürmüştü takımı. orta üçlüde appiah-selçuk-aurelio ile öndeki alex'i rahatlatma amaçlı kurulan sistemin en önemli parçası olan beklerin ümit özat-serkan balcı'nın yetersiz kalması bu sistemin sadece ligin ilk yarısına kadar uygulanmasına sebep oldu. avrupadan elenmenin ardından yeniden 4-2-3-1'e dönen daum'un son maçta (denizli maçı) 3 senelik emeği heba oldu ve kovuldu.

    2. dönem:

    2009-10 sezonu başlamadan önceki meşhur "3 yıl üst üste şampiyon olacağız" sözünün ardından gelen daum, bu sefer işi sağlama aldı ve doğrudan 4-4-1-1 ile götürdü bütün sezonu. beklerinin gökhan-carlos(vederson), kanatlarının kazım-santos olduğu takım tabiri caizse uçtu ve ligin ilk yarısını güiza'ya rağmen çok iyi kapadı. bu arada ligin ilk yarısındaki kasımpaşa maçında yine çılgınca bir deneme yaparak 4-3-1-2 oynatan daum ağzının payını 3-1 yenilerek almıştı, sistemden saptığı tek maç buydu.

    ligin ikinci devresinde kazım ve carlos gitmiş, santos beke geçmişti ve kanatlar mehmet topuz-özer olarak değişmişti ve topuz-selçuk-emre-özer'den oluşan orta dörtlü fenerbahçeliler'in arzusuna şu güne kadar en çok yaklaşabilmiş olan pres ve boğma gücünü sergilemişti. 2006'daki denizli maçı gibi son maç olan trabzon maçında allah da istemeyince şampiyonluk yine gitti ve daum yine kovuldu.

  • oha dedirten fm olayları

    fm 2014 ‘te çok iyi regen bir yerli stoper keşfettim, bastım parayı sıra geldi sözleşme görüşmesine. ibnenin öyle bir menejeri var ki juan figer ‘e dua ettirir. sadece 1 senelik sözleşmede ısrar edip durdu, en son sinirlendim, ne kadar bonus varsa önerdim nasıl olsa daha gençti ve pek oynatmayacaktım, 1 senelik sözleşmeyi de pek sorun etmedim çünkü 6 ay içinde de fiyatı düşecek ve devre arasında yeni sözleşme imzalatacaktım. bonuslardan biri de sezonluk gol barajı idi; yani 20 golü geçerse ek para verecektim, onu da fulledim 2 milyon dedim amk. e tabii piç menejer kabul etti sonunda imzaladı.

    neyse efendim sezon başladı, canavar gibi stoperlerim var takımda; kana-biyik, egemen, koray günter. sezon başlarken bir hazırlık maçında egemen 6 ay sakatlandı, sorun yok, kana-biyik ve koray günter ile idare ederim diyorum nasıl olsa. sezon başladı, iki maç sonra koray günter de antremanda -artık ayağını mı kestiler ne olduysa- 4 ay sakatlandı. sistemim de 4-3-3, en kritik bölgem ön libero, topal ‘ı stopere koyamıyorum. kaldık bizim regen ‘e. regen ‘in cesaret 18, zıplama 16, kafa vuruşları 16. amına kodumun çocuğu oynamaya başladığı gibi takır takır golleri sıralamaya, 7.5 üstü ratinglerle oynamaya başladı. o süre içinde de hep liderim he, çocuğu bir kessem yerine topal ‘ı koysam takım domino etkisiyle yerle bir olacak, resmen incecik bir ip üstünde gidiyorum.

    neyse efendim ligin devre arası geldi çattı, benim regen 15 maç 16 gol. yeter artık şunun sözleşmeyi uzatayım dedim, ipne menejer regen hakkında "daha yeni geldi henüz sözleşme falan düşünmek istemiyor" diye reddedip duruyor beni. türkiye kupası maçlarında yokum (bilerek eleniyorum hep) o yüzden boş da geçiyor, bütçeye katkı falan yapayım diyorum ama kimseyi satamıyorum, almıyorlar, ve gözbebeği regen ‘imin real sociedad ‘a imza attığı haberiyle yerle bir oluyorum.

    işin kötüsü; sezonun geri kalanında regen ‘i sinirlenip oynatmayayım diyorum, henüz maç pratiği olmayan egemen ve koray ‘ı oynatmaya çalışıp üç maçta bir beraberlik iki mağlubiyet alıyorum, sikerim lan diyip regen ‘i geri çağırıyorum, alex ‘i yeniden oynatmak zorunda kalan aykut kocaman gibiyim resmen.

    regen oynamaya başladığı gibi yine sıralıyor golleri, ta ki son maça kadar. son maç gelip çatıyor, galatasaray ile puan puanayız ama ikili averajda üstünüm. son maçımda bir türlü gol gelmiyor, gelmiyor, en sonunda 80 ‘de emenike ile buluyoruz golü. şampiyonluk şarkıları söyleniyor, fenerbahçe düşmanlarını yeniyoruz mottoları dillerde, derken 88. dakikada orrrrrospu çocuğu regen kendi kalemize atıyor ve 1-1 oluyor. galatasaray da aynı anda maçını kazanıyor ve şampiyon oluyor. sezon sonunda regen piç ona ilk sözleşmede vaadettiğim bütün bonusları kapızlıyor (yılın takımına seçilme, 20 gol barajı, 20 maç oynama barajı, vs) beni iyice maddi zarara uğratıp real sociedad ‘a siktirolup gidiyor. bunların hiç biri koymuyor o kadar, futbol bu diyorum. ta ki o zamana kadar gözümden kaçmış olan favourite team ‘ine bakıp galatasaray (supporter) ibaresini görene kadar.