bozdoganli37
profili

  • emine bulut

    bir kadın, boğazı kesilerek çocuğunun gözü önünde öldürüldü. bugüne kadar işlenen diğer kadın cinayetlerinden bir farkı vardı belki de. olayın kamera görüntüleri, bütün ülkede bir travma yarattı. boğazı kesilmiş kanlar içindeyken "ölmek istemiyorum" diye çığlık atması ve çocuğunun "anne ne olur ölme" demesi, belki bugüne dek bu görüntülerden itinayla uzaklaşan, bu vahşete karşı akıl sağlığını korumak için kafasını kuma gömen insanlar bile "yeter" dedi. ben de bir iki kelam etmek istiyorum bu konu hakkında.

    kendimle ilgili özel bir şeyi bu konu için paylaşacağım. rahmetli annemi 10 yaşında kaybettim. rahmetli annem eceliyle öldü, yere düştüğünde yanındaydım, yalnızdım, kollarımdaydı, onu hastahaneye götürdüm, hastahanede bekledim, hemşirelerin bana bakıp ağladığını hatırlıyorum. upuzun bir gün, korkunç bir gece. ailemiz ayrıldığı için o gece asla kafamdan çıkmadı. fakat bugün bu haberin akabininde aklıma, seneler sonra ağabeyimin günlüğünü bulup tekrar tekrar yazılan "allahım ne olur annem ölmesin" satırları aklıma geldi.

    biz annemizi eceliyle kaybettik, ama o acıyı ben şahsen seneler sonra bile atlatamadım. emine bulut'un kızının "anne ne olur ölme" sözü, içime saplandı, tüm gün işe konsantre olamadım. bir çocuk böyle bir şeyle test edilmemeli, bir çocuk böyle bir yükü taşımamalı. babası, annesinin boğazını kesiyor, ve babası hapse girecek, annesi mezara, kız ortada. daha fazla ne denebilir bilmiyorum, daha ne olması lazım insanların "yeter" demesi için bilemiyorum. sadece yeter demek yetiyor mu, hayır. bir tartışmanın başlaması ümidiyle bu yazıyı yazıyorum.

    yazının başında, kendi yaşadığım olayı paylaştım. bunu, emine bulut'un kızının nasıl bir acıyla karşı karşıya olduğunu anlayabilmeniz için yazıyorum. dahası, yaşadığım bu olayın dışında, taç spor'da basket oynadığım dönemde, küçükyalı çocuk esirgeme kurumu'nda idmanlarımızı yapardık ve orada öksüz ve yetim çocukları görürdük. onların nasıl içli, nasıl sevgiye aç ama bir yandan da, "büyümüş de küçülmüş" denebilecek bir halde olduklarını paylaşmak istiyorum. bir çocuk ne kadar güçlü bir şekilde sarılabilir, ne kadar hassas bir şekilde onu görmezden geldiğinizde size kinlenebilir, orada görüyorsunuz. anlıyorsunuz ki hepimiz, herkes, bu insanlara karşı sorumluyuz. sevgili insanlar, vicdanımız varsa, öksüz ve yetimlere, emine bulut'un kızına ve emine bulut'un kendisine sorumluyuz, bu sorumluluk duygusudur vicdanımıznı yarasının tetikleyeceği ve ancak sorumluluklarımızı yerine getirirsek, vicdanen rahat uyuyabiliriz. haliyle artık, türkiye'de kadın cinayetlerinin ve şiddetin çözümüne odaklanmalıyız.

    tekrar edeyim. ne açıdan bakarsanız bakın, kadın cinayetleri artık türkiye'nin beka sorunudur, iç güvenlik sorunudur. eğer ailenizin içinde bu kadar korkunç bir kaos yaşıyorsanız, ayakta kalamazsınız. neden iç güvenlik sorunudur, neden beka sorunudur anlatayım;

    1. bugün yaşamını büyük bir travmayla sürdürecek emine bulut'un kızı. o kız, bu toplumun, yani senin benim hepimizin geleceğidir. bu devletin insan kaynağıdır, bu ülkenin insan kaynağıdır. sen ülkende bir insanın güvenliğini sağlayamadığın için iki insanı, yani anneyi ve çocuğu kaybettin. kendi kanımızı, kendi çocuğumuzu koruyamadık, yani geleceğimizi.

    2. bu olayla beraber ülkemizdeki kadınlar travmatize oldu. kadınlar neye güvensin ? şu görüntüleri izledikten sonra, iki defa düşünmez mi bir kadın aile kurmak, ilişki kurmak için. sen bu kadar travmatize olmuş bir kadından nasıl toplumu yaşatmasını, sevgiyi yaşatmasını bekleyebilirsin tetikte olmadan.

    3. bu olayla beraber ülkemizdeki tüm çocuklar (onlar da twitter kullanıyor), "anne ne olur ölme" cümlesini öğrendi. travmatize oldular. çocuklardan bir şeyler saklayamazsınız artık, hele ki zamane çocuklarından. haliyle onlar, bir babanın vahşetle annenin boğazını kesmesi kavramıyla tanıştılar. bununla nasıl başa çıkacaklar? şiddeti mi içselleştirecekler? yoksa bundan korkup saklanacaklar mı? nasıl onların bu olaydan etkilenmemesini bekleyebilirsiniz?

    çözüm için bir şeyler yazmak istiyorum, elimden gelebilecek olan budur. birkaç kişinin fikrini değiştirebilirsem hatta sadece bir kişinin fikrini değiştirebilirsem bu yazı bir şeye yaramış olur. o sebeple fikirlerimi paylaşacağım;

    1- idam cezasının faydası olabilir mi?

    olaya farklı açılardan bakacağım. öncelikle şu "idam gelsin" diyen insanların verdiği tepkilerin neden olduğunu anlasam da, bunun hiçbir şeyi çözmeyeceğini baştan söyleyeyim. katilin olaydan ötürü pişman olmadığına dair açıklamalarını okudum bugün. kan dondurucu bunlar. ben, bir insana bunu yapabilme potansiyeline gelmiş birini idam cezasının bu eylemden onu caydırabileceğine inanmıyorum.

    amerikada birçok eyalette idam cezası var, avrupada idam cezası yok. avrupada, amerikada işlenen toplu katliamları ve şiddet olaylarını görmüyoruz. idam cezası bir şeyleri çözmüyor, tecavüze mani olmuyor, katliamı durdurmuyor, bir şeyleri çözmüyor. sadece bir çeşit görsel şov olarak adaletin yerini bulduğuna dair insanların gönüllerine bir parça su serpiyor geçici olarak. halbuki ömür boyu hapis cezası, idamdan çok daha ağır bir ceza, dahası idam başka siyasi tartışmaları tetikleyeceği için konudan sapmaya sebep olacaktır.

    fakat en önemli mesele, idamın toplumsal bir çözüm getirmemesidir. bugün "idam gelsin" diye bağıranlar, çözüme dair hiçbir şey söylemiyor ve neden kadınlara karşı bu kadar büyük bir şiddetin oluştuğuna dair hiçbir çözüm getirmiyor.

    2- türkiye'de kadın erkek ilişkileri, kadının toplumdaki yeri

    kabul edelim artık. yaşam şeklimiz bir şekilde insanların sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlamıyor. sağlıklı ilişkliler kurulmuyor, sevgi olsa, bir insan böyle bir katliamı yapamaz, kendi çocuğunun annesini çocuğunun gözü önünde öldürmez. bu katliamın yarattığı travmayı bir kenara atarsak bu katliam ilk kadın cinayeti de değil. defalarca kadın cinayetlerine tanık olduk, kabul edelim, görmezden geldik, haberlerde görünce, kendi akıl sağlığımızı korumak için kanalı değiştirdik. hatayı da burada yaptık belki de, ben böyle yaptım, belki çoğumuz böyle yaptık, "aman şu habere bak kanalı değiştir" dedik, kah evimizde çocuğumuz ya da yeğenimiz olduğu için, kah yaşlımız olduğu için, kah tadımız bozulmasın diye. fakat gitgide arttı kadın cinayetleri, en sonunda gözümüzün içine girecek kadar sıklaştı. haliyle artık "kanalı değiştir" diyemeyiz, bunu diyecek noktada değiliz.

    bu olayı üç eksende değerlendirmek lazım. öncelikle ülkemizde, kadın meselesinden bağımsız bir şiddet var. yani şiddetin yönü, kadına, erkeğe, her yere karşı. bu şiddeti besleyen bir yabancılaşma içindeyiz. insana, insanlığımıza yabancılaştık. bunları kabul etmek zorundayız ki bunların varlığını kabullenip çözmeye koyulalım.

    ikincisi de kadına karşı bir nefret var bu ülkede. kadını benimseyemiyoruz arkadaşlar, kadının toplumda erkekle aynı yerde olmasını sindiremiyoruz. şort giyen bir kadın görünce, "yollu herhalde" diyenler az değil bu toplumda, şaka yoluyla olsa da şu sözlükte kullanılan dil, belki benim de gençliğimde kullandığım dil, bunu besliyor, ve bu işe yaramıyor, bu şekilde yaşayamıyoruz, bu bize güzel bir gelecek getirmiyor. bunları kabul edip, hatayı kabul edip yola koyulmazsak, bu sorunu görmezden gelip "asacaksın böylelerini taksim'de" demekten ileriye gidemeyeceğiz. kadının, ailemizin annesi, toplumun direği olduğunu anlayabiliyoruz, ama o kadının bağımsız olmadan bunu sağlıklı bir şekilde yapamayacağını sindiremiyoruz.

    üçüncüsü, erkek ve kadının arasındaki ilişki ve toplumsal beklentiler, erkekte de kadında da korkunç bir baskı yaratıyor. erkeğin, kadının koruyucusu, kollayıcısı, hakimi, sahibi rolünde olması, kadının yapacağı hatanın erkeğe yüklenmesi anlamına geliyor. herhangi bir namus cinayetinde kadın aldatıyor diyelim, adam bunu "erkekliğimi yitirdim" düşüncesiyle yorumluyor, ve kadını öldürüyor. haliyle rahatlıkla kültürün, kadın cinayetlerine etkin olduğunu bu basit örnekten söyleyebiliriz. "evine ekmek getirecek kadar adam olamadın" diyen bir kadına karşı "adamlığım paramla" diyerek bunu gurur meselesi yapan bir koca arasındaki tartışma, kanlı bitiyor. cinayetlerin hiçbirisini doğrulamıyorum, fakat cinayetlerin kültürel bir besleyicisi olduğu açık. haliyle türkiye'de erkek ve kadının toplumsal cinsiyeti, kadın cinayetlerinin önemli sebeplerinden biridir.

    3- ne yapmalı ?

    her şeyden önce, her yerde bunlar tartışılmaya başlanmalı. politika kadar önemli bir mesele bu. kadın ve erkeğin toplumsal rollerine dair bir tartışma başlamadığı sürece, kadın cinayetleri önlenemez. aynı tartışma, eril şiddetin topluma verdiği zararı da içermelidir. bunlar birbirinden bağımsız değil. varoluşunu başkasına bağlayan bir erkeklik, toplumsal beklentiler söz konusu olduğunda erkeğin ve kadının üzerine aldığı yük, günümüz dünyasında taşınacak gibi değil. bu problemler çözümlendiği zaman, daha özgür, daha rahatlamış, daha sakin bir toplum olacağız. aksine bunları çözemediğimiz her gün, bu haberler devam edecek.

    medyaya iş düşüyor, politika konuşulduğu kadar bu haber konuşulmalı çünkü en nihayetinde kadınlar, ve çocuklar bundan acı çekiyor. toplumumuzun göz göre göre çökmesini izleyemeyiz artık, vicdanımız varsa, bugünden sonra emine bulut'un ve kızının feryadına karşı sorumlu hissederek, eğitimde ve sokakta insanların bilinçlenmesi için çaba sarfetmeliyiz. aksi takdirde sokaklar, annesi mezarda, babası hapiste çocuklarla dolacak, bunun yarattığı toplumsal yıkımın ağırlığını haketmiyoruz hiçbirimiz.

  • johnny sins'in fetöcü olduğunun tescillenmesi

    adamin kasedi olsa da herife baski yapsalar diyecegim ama adamin kasetleri her yerde, pornocuya santaj sokmez. eger gercekse evlere senlik bir komedidir bu iddia.

  • 15 bin lira maaş almak

    (bkz: simdi reklamlar)

    ulkenin en iyi okullarindan mezun egitimli insanlarin bile 3000 tl ile gecindigi bir ulkede 15bin lira kazandiginzin basin/yayin yoluyla reklamini yapacak kadar gorgusuzseniz elbet mutlu olamazsiniz. mutluluk lukstur, paranin hizlandirici etkisi vardir yoktur ama empati yoksunu, kendin kanitlamaya bagimli bon kafalarda hicbir etkisi olmaz.

    reklamlar bitti, hadi gidin yatin.

    edit: "sikindirik bi öss sınavında yüksek puan yaptın diye..." seklinde varolusunun kartvizitini firlatan arkadaslar sayesinde ulkemizde konyali bilim adamlarini konusur olduk. bu zihniyet sayesinde bugun savunma sanayiinde bulunan onca zeka, avrupaya amerikaya goc etmistir. ayni afedersiniz at kafali ikiyuzlu zihniyeti gene gider o insanlarin yaptigi, katkida bulundugu silahlarla ovunur, milliyetcilik taslar. tarih sizi de, soysuzlugunuzu da ne yazmaktan, na yerin dibine batirmaktan geri kalmayacak sevgili at kafasi.

    edit 2: benim az yukarida net olarak karsi ciktigim sey cok basit, okumus insan nefretidir, yoksa sistem dogrudur yanlistir o baska bir mevzu. ha, ulkenin en degerli insan kaynagi rezil maaslara calisyor diye elestiri yaptigimda gocunanlara da sunlari net olarak ifade edeyim. sen okumus insanlara bu paralari cok gorursen, okumus insnalari hakir gorursen, o zaman insaat sektoruyle esnaf vizyonuyla yonetilen ulkenin ekonomisi mahvoldugunda aglamayacaksin. hicbir sey uretilmesine izin vermeyen bir zihniyete gikini cikaramayip, ulkenin kendi egitim sisteminin elitleri olan insan kaynagina laf ediyorsan, o zaman insaat disinda katmadegeri olan hicbir sey uretemediginde, "bati bizi engelliyor" demeyeceksin. devlet bir hakemdir, devlet politikalariyla gelecegi tasavvur eder, sekillendirir. bugune kadar bu eylemde egitime ve kendi insan kaynagina harcanan enerji de ortada, "lan oss'de soru cozup para yi mi hakediyon" ile uzaya cikilmiyor, araba yapilmiyor, o vakit kalifiye insan ile kalifiye olmayan arasindaki farki, ekonomik olarak belirlemis olmuyorsn sadece araci denen cakallarin onunu aciyorsun. muhendis bir ise yaramadiginda uretim olmuyor sevgili dostum, uretim olmadiginda fabrikalar kurulamiyor, o vakit sana ona bana istihdam acilamiyor, o zaman disaridan mal getiren tefeci kilikli ulkeye bes para katki saglamayan tuccarlarin aldigi iphone'lari kullaniyorsun, her seyin yabanci zaten, o tuccarlar para kazanirken ulkedeki doviz dengesinin mahvolmasini sagliyorlar, disaridan doviz odeyerek aldiklari urunleri ulkede tl ile satiyorlar. halbuki sen uretsen, tl ile urettigin mali doviz karsiliginda satip doviz rezervini gelistireceksin, bunu yapabilmen icin fabrikalarin olacak, onun icin de muhendislerin olacak, muhendislere iyi maas diyeceksin, egitime para odeyeceksin ki bunlar sana uretim->fabrika->istihdam olarak geri donsun, arti kazandigin para hem dovizin artmasina, hem de ic piyasada isciyle erimesine sebep olacak, isci birikimden cok tuketim yaptigi icin esnaf da bundan faydalanacak. sen diyorsun ki "uc bes puan kazanan adama niye daha cok maas odensin", iste bundan.

    ha bunlar belki de yanlistir, biri cikip "sevgili bozdoganli, su anlattigin kurgu tamamen yanlis, sundan sundan sundan" diye elestirebilir. benim ilk ve net olarak o edit'i yazmamin altinda, mevzu bahis entry sahibinin temel ahlak kurallarina aykiri olarak attigi mesajlar ve yazdiklarindaki okumus nefreti vardi. bu ulke ne cektiyse okumus nefretinden cekti. simdi , bu entry'nin asil konusu olan 15bin tl meselesi de ulkenin geldigi yozlasmadir. para ile saadet olmaz dogru, vizyon ile saadet olur, ahlak ile saadet olur, ben de bunlar icin bu entry'yi yazdim, boyle satilmis, ya da esnaf beyniyle yazan insanlarin disinda bir gorus, bir tat doku oldugunu elimden geldigince hatirlatmak icin.

    mesaj atip "ulan oss adam mi lan yar***m" diye sitem etmeden once bunlari bilin istedim.

  • sevişirken dinlenecek şarkılar

    massive attack - inertia creeps

  • türk halkının osmanlı'ya özlem duyma sebepleri

    biz geri kalmis bir toplumuz, oncelikle bu gercekle yasadigimiz icin bir moral bozukluguyla dunyaya geliyoruz. geri kalmak ne demek, teknik acidan, sosyal acidan, toplumsal organizasyon olarak her alanda genel bir gerilik soz konusu. az gelismis ulkelere has duzensizliklerden tut, kurallarin uygulanamamasi ve dogru durust ortak degerlerin olmamasi bunlara ornektir. bizler, ingiltere'den 8-0 yerken "avrupa avrupa duy sesimizi, iste bu turklerin ayak sesleri" tezahuratiyla kan depoluyoruz, bu iyi mi kotu mu siz karar verin.

    basarisizligi asmanin yollarini basarisiz oldugunu kabullenmeden goremezsin. oncelikle boyle bir hakikat var. fakat dogu toplumu olmamizdan ileri gelen hayalperestlik ve cocukluk hastaligiyla basimiz dertte. ya is makinesi gordugumuzde sigara yakip izliyoruz, "vay be nasil kaldiriyor bak bak bak, vince bak hey yavrum hey".

    bizim toplumumuz betonarme seviyor, degerlerimiz yok cunku, tek katli evler sira sira dizilmis kenarda agaclar, dogayla ic ice bir sehir var mi turkiye'de? boyle bir sehir duzeni bulamazsiniz, onun yerine abuk sabuk imara acilmis, 3 katli binanin yaninda abuk bir sekilde yukselen 15 katli apartmani bulursunuz. dogaymis, agacmis, bunlar onemli degil, nasil olsa doganin anasini belleyip parkla arayi kapatiriz.

    ne demek istedigimi anlatabiliyor muyum, guzel olan ne varsa bizde imitasyonu var, medeniyet binadan, betondan ibaret degil ama icten ice bir durtu var, ezik bir durtu, guclu olma durtusu ama metodoloji, egitim, toplumsal konsensuslari onemsemeden, hayalperest, cocuksu ve yapay bir medeniyet arzusu, sirf geri kalmis olmayalim diye.

    e milletimizden isci olarak batiya giden de coktur, her aileden cikmistir, oralarda da irkciliga maruz kalinca, geldigin yerin zayifligini kabullenmek cok daha zor oluyor. e buradakiler de guzel bir hayat yasamiyor, metrobuste mutsuz insan gormekten bikmadiniz mi, suratlar limon gibi eksimis, herkesin suratindan akiyor su cumleler sanki: "ne icin yasiyoruz ?"

    haliyle tum bu gerikalmisligin, ezilmisligin, yok sayilmisligin bir yerlerde doldurulmasi gerek. sadece bu da degil, cumhriyetin ilk donemlerinde ataturk'un ekmegini yiyen de coktur, rte'nin tek dogru elestirisidir burokratik oligarsi, bunu rte soylemeden cok once attila ilhan soylerdi, halk boyle seylerin sikintilarini da yasamistir yalan degil. hepsini ekleyince batidan gelen her seye karsi bir eziklik, ustune ustluk kendi ulkesinde ikinci sinif hissetmenin yarattigi bir bunalti da ortaya cikiyor, bunlarin hepsine bir cozum olarak 15 senelik sag/liberal akp'nin dayanagi olan "osmanli imparatorlugu" dusuncesi hosuna gidiyor insalarin. "biz de gucluyuz, en az sizin kadar, biz ezilmedik, sandiginiz kadar zayif deigliz, bakin osmanli var, cocuklugumuzda kocaman haritalarla buyuduk biz" gibi bir refleks ortaya cikiyor tum olumsuzluklarin yok sayilmasini saglayacak.

    zira olumsuzluklari kabullenmek sorumluluk ister, osmanli da bugun devam eden geri kalmisligin sonucunda batti. bu geri kalmisliga bir alternatif olarak kuruldu cumhuriyet, calismayan bir sistemin ikamesi olarak. bunlari tartismayacagim tabii burada, fakat insnalardaki geri kalmisligin ve batililasma sancilarinin tum komplekslerine dair iki buyuk kompleksli cozum ortaya cikmistir bugune dek;

    1- bizden hicbir cacik olmaz, bizler batili olmaliyiz. oldugumuz hal ile bir yer gidemeyiz, mumkunse en azindan balkanlar kadar avrupali olalim.

    2- biz istesek de batili olamayiz, o halde en dogulu biz olalim, gecmiste ne varsa ona sarilalim, sentez mentez hikaye, osmanliyiz biz.

    her iki durum da bipolar bir ruhalinin iki hastalikli yansimasidir, geri kalmisligin cozumlerine dair hicbir sey icermez. sadece aidiyet ve ezilmislige karsi bir compulsif gecici rahatlatici ilactir bunlar, kalici cozum icin terapi sarttir. terapi yuzlesmektir ki o da sorumluluk gerektirdigi icin insanimiza zor gelir. durtusel yaklasimlar daha kolayimiz kactigi icn bu iki secenekten birine meylediyoruz ve haliyle cozumlsuzluge itiyoruz kendimizi.

    dusunun bir adam var, bir kadindan hoslaniyor. kadin buna yuz vermeyince adamin tepkisi su oluyor;

    1- nasil beni sevmezsi ulan, ne yapsam beni seversin!
    2- ulan ben zaten seni sevmiyordum ki zilli.

    bizim insanimizin da durumu bu halde 200 senedir. 200 sene bak, hala aidiyet sorunlarini cozememisiz, bu hastaliklar sadece halkta da degil, entelektuel kesimde de oldukca sancilara sebep olmustur (tutunamayanlar guzel bir ornek olur, atilla ilhan'in hangi bati da okunmali)

    anlayacaginiz bizde gol yedikce "avrupa avrupa duy sesimizi, iste bu turklerin ayak sesleri" diyen bir kitle var, avrupali o sesi duymuyor bile, duysa da anlayamiyor (anlayamazlar), profesyonel oyuncular kaleye gol atip isini yapiyor, kendi kendine dovunen biz oluyoruz, olan biten budur. ozlem yok ortada, "ben saksi degilim" diyen geri kalmis cocuks bir hayalperest toplum var.

  • kevin spacey

    bazi ahmaklar da diyor ki "onlar sanatci, sanatcilar catlak olduklarindan boyle seyler pek ala hosgorulebilir." yani kimin ahlaki sinirlarin cizgilerini gecebilip gecemeyecegi, insanlarin kulturel katkilarina gore belirlenecek oyle mi ? o vakit kulturel katki degil de parasal katkisi olan, senin, onun, yuzbinlerin ekmek bulmasina vesile olan bir fabrikator ya da milyoner de benzeri bir ahlaksizligi "benim sayemde insanlar is buluyor, ekonomi donuyor, ac kopekler gibi sokaklarda surunecegine insan gibi yasiyor" dediginde bunu da kabul edecek misiniz ? etmeyeceksiniz varsayimiyla devam edeyim, o vakit daha akilli, daha zeki, daha yaratici birinin cocuklari ya da kadinlari taciz etmeye hakki var mi demek istiyorsunuz ? eger cevabiniz boyleyse yarin oburgun sizden daha yaratici, daha akilli biri kizinizi, oglunuzu taciz ettiginde de ayakta alkislayacak misiniz ?

    bu dunyadaki en igrenc, en mide bulandirici sey, bir kurdun bir kuzuyu avlamasi degil, avlanan kuzunun etrafindaki koyunlarin bunu kurdun dogal hakki olarak gorecek kadar guce tapmasidir. dunya bu zihniyetten buyuk olcude kurtulduysa da, bazi ahmaklar sayesinde anliyoruz ki hala bu anlayistan, bu pislikten, dinlerin dogmasina vesile olan bu hastalikli dusunceden kurtulamayanlar da var, hatta yukaridaki entry'lerie goz gezdirirseniz bunun kanli canli orneklerini gorebilirsiniz.

    diyecegim basitce sudur, yuzyillar oncesinde yasanin, toplumsal etigin oturmadigi donemlerde bir feodal beyi, marabasinin karisina zorla sahip olabiliyordu. anlamanizi, bu durumu kafanizda canlandirmanizi isterim ki bu tecavuze, bu zorbaliga etrafdaki insanlarin sessizliginin buradaki evrensel gunahta azimsanamayacak bir payi vardir. feodal doneme ait evrensel bir gunahtir bu ve "donemin sartlari" seklinde degerlendirilemez. eger sartlara gore ahlaktan bahsedecek olursak o vakit evrensel ahlak, vicdan gibi insani, her insanin ruhani varliginda ortaya cikan kavramlari yok saymis oluruz. bu bahis ettigim feodal doneme ait olsa da, buradaki gunahin dayandigi ilkellik, caglardan bagimsizdir ve bunun orneklerini "guce tapiyorlar, onlarin .mindan tutup cektigimde buna izin veriyorlar" diyen sari pipili abd baskaninda da gorebilirsiniz.

    hikaye eskidir, sov dunyasinda yukselme arzusu icinde olan kisilerin guclu insanlara ait hayranlikla ortulmus zaafiyetlerini kullanan muktedir kisilerin altina yatarak, tecavuze sessiz kalarak, tacizlere sus pus yaparak onlarin arasina girmis olan insanlarin trajik hikayeleri klisedir, ve klise olduklari kadar gercektir. eger bunlari olaganlastirirsaniz, o vakit ben de derim ki sizler, ahlaki sadece guclu insanlarin sinirlarini yikabilecegi ve ortalama insanlarin belli hudutlarin gerisinde durmasini saglayan secici gecirgen bir ikiyuzluluge evriltmis olursunuz.

    bazilariniz diyecek ki "e zaten boyle degil mi ?", e pasam, e arslanim, madem boyleyse o vakit ahlak dedigimiz seye boyun egmenin manasi nedir? herkes tuttuguna tecavuz etsin, taciz etsin ne de olsa ahlak kitleleri dizginleyip guclulerin onunu acmak icin var demekten ne farki kalir ? sen bunu insanlik onuruna sindirebiliyorsan, senden daha guclusu geldiginde ailenin serefini, oglunun kizinin psikolojisini guclulere kurban edebiliyorsan su sozluk ortaminda ya da gercek hayatta ahlaka, etige dair tek kelime edemeyecek, etse de uc para degeri olmayacak bir adamsin.

    bunu kabulleniyorsan simdi parlat sadece yetenekli, zeki ya da iktidar sahibi insanlarin gunahlarini. yarin gelir, hayranlik duydugun kudret evladini, karini, kizini, oz oglunu alir o vakit "adalet" diye aglarsin ama sanmam ki adalet, adaletsizligi yuceltenlerin dileyebilecegi bir merhamete sahip olsun, bu adil degil.

  • 2 eylül 2017 dorock xl rezaleti

    bu ulkeden cacik olmaz, neden olmayacagini da izah edeyim. bugune dek sahsi fikrimce bizzat kadinlari bir mal, bir arac, "aha kariyi da getirdim, sok beni iceri" gozuyle bakan "damsiz almiyoruz" uygulamasina erkeklerden cok kadinlarin karsi cikmamasi, insanlarin da bu durumu, "iceri girebildigi surece" hos gormesi zaten adaletsizligin, insanin hice sayilisinin ve kadinin metalasmasinin egitimli insanlarda bile ne kadar benimsendigine aci bir ornektir.

    dorock ozelinde konusmayacagim simdi, genelliyorum: omrumde bir defa bile bara girememis biri olarak diyebilirim ki, kapiya dikilen adamlar pek guzel tanidiklarin, ahbaplarini alirlar, sonra harac verdikleri adamlari da barlara alirlar, buna ara sira gelen "gorevliler" de (papaz olmak istemedikleri icin) dahildir, hatta "aga iceride kafesledik kuslari, 18'lik citirlara dolu atla gel" seklinde bir telefon muhabbetine bizzat sahit oldum. bu midenizi bulandirmiyorsa zaten buralarda feminist naralar atip kolpa sikmayin, yurtdisinda boyle bir sey yok, ancak vip yerlerde yapabilirler ama sen tuvaletleri bok kokusuyla dolmus, klozetleri sidige bulanmis yere bile girerken elin davari gelip bir baskasina "kardesssss, damsiz almiyoruz" dediginde icinde en ufak bir mide bulantisi olusmuyorsa, kadinsan metalasmayi, erkeksen de afedersin ama pezevenkligi kabul etmis oluyorsun.

    birbirine guvenmesini bilmeyen, adaleti benimseyememis insanlarin kusura bakmayin ama guzel olan hicbir seye sahip olmaya hakki yok. barlara da giremeyin abazanliktan arkadaslariniza falan yazarsiniz.

    ha bir de, "ya ben aslinda hede hodonun performansini izlemek icin gelmistim" lafindaki eziklige de takildim. "ben yapayalniz biriyim, barda takilip hatunlara yazacagim" desen ne farkeder ? orospu cocugu mu olmus oluyorsunu bunu dediginde, nedir barmen ya da yavsak izleyicinin seni soktugu klasman, soruyorum buyurun cevaplayin.

    once insanlik, once adalet, once kapida "ona adam berikine vatandas muamelesi" yapmamak, bunlari saglamayan bir toplum feodal kodlara gore yasiyordur, orada da aganin cocugu alayini siker, siz de arkada sira beklersiniz, zihniyet budur, insan metadir, zirnik kadar size deger vermeyen bes para etmez capulcu heriflere de para kazandirirsiniz ama kabak sizin basiniza patlamadikca da dert etmessiniz.

    bitti mi ? hayir.

    vaktinde beyoglunda grup halinde gidenlerin kizlarina yazan bar gorevlilerinin tanidiklarina karsi tepki gosterildi diye demir sopalarla insanlari kovalayanlar oldu, isim vermeyecegim ama soyle diyeyim, maymun desem bir cagrisim yaparsiniz herhalde. buna karsi ne gibi bir tepki olustu ? cumartesi gecesi bir cok insanin morali bozulurken, kapidan donerken "vur patlasin cal oynasin" diye kadehleri carptiran musteriler en ufak bir sorumluluk gosterdi mi ? bence gostermelilerdi, bence en basta kadinlar "bir saniye ya bayansiz almiyorum ne demek ?" diye hesap sormaliydi, diger musteriler tepki gostermeliydi, mekan mudavimleri "abi yakismiyor boyle seyler" demeliydi, dediniz mi hic, gidenler icin konusuyorum bir gun olsun "boyle sacmalik olmaz" dediniz mi ? hayir, ne de olsa dusenin cani ciksin degil mi ? ulkesindeki insanlara hicbir sey vadetmeyen bir toplum "ben kazaniyorsam, ben yasiyorsam, ben egleniyorsam gerisinin ko gotune" zihniyetiyle yasadigi icin bugun beyoglu iste mahvoldu, bok goturuyor, batti o esnaflar, beter olsunlar.

    darisi kadikoy'un basina diyor, ve alkisliyorum dorock'i ! boyle devam.

    oneri: istanbul'daki tum barlarin kapisina "amsiz girilmez" yazarsaniz, insanlar yaptiginiz uygulamanin cirkinligini daha iyi anlarlar velhasil gene gelen olur eminim. kullandigim dili biraz ters bulanlar olursa da bu entry'yi rulo yapip kullanmalarini oneriyorum, isik ve sevgiyle kalin dostlar.

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

  • kemal sunal'ın en kötü filmi

    bu listeye kapicilar krali filmini eklemeyi basaranlar filmi gozleriyle degil, baska uzuvlariyla izlemistir. bir de bu filmden "calmayi cirpmayi sevdiriyor" anlami cikaran mumkunse film izlemesin. ortaokula donup kompozisyon calissin, oss turkce paragraf sorusu cozsun.

    kapicilar krali, senaryosuyla, oyunculuguyla hatta muzikleriyle mukemmel bir filmdir. kapicilar krali'ni anlayamayan, ulkenin nasil bu hale geldigini de anlayamaz. bu ve benzeri yorum yapanlara yaziklar olsun.

  • sözlükçülerin instagram sayfaları

    (bkz: haykırma)

  • günümüzde kadınların bir erkekte aradığı 3 nitelik

    1- duzenli bir is (kurumsal bir yerde veyahut memur)
    2- risksiz yasam
    3- sinirleri alinmis derecede sakin ve pasifize olmasi

    sonuc: patates kafali yeni nesiller :)

  • we only write english to this topic

    hello from sweden! i am anna, 22 years old studying turkish literature in university of oslo so i am willing to meet with wonderful turkish people in order to improve my turkish practice. i am 1.77 cm tall and my bra size is 88 and i'm looking for a nice relationship with turkish men in a joyful harmony, i would like to...

    please do not get excited: 38f, yozgat, boğazlıyan!

  • bir erkeğin kaliteli olduğunu anlama yolları

    bir erkek olarak buraya ancak bir durumu belirtmek için yazarım, o da gerçeğe karşı düşüyorsa insanlar (kadınlar değil, genel olarak insanlar) için bir mana ifade edecektir, reddedilse bile. öteki türlü sadece bir çöplüktür şuraya yazacaklarım.

    itü'nün iğrenç ve asosyal ekosisteminde gerçekten çok değerli, çok sakin, çok akıllı ve dirayetli, kişilikli insanlar tanıdım. ilk bakışta silik kişilikler gibi de görülebilir, veyahut sosyal çember denilen saçmalığı dert ederek yaşamlarından seneleri harcamamak için kendilerini yeniden programlamış insanlardı bunlar. bilmiyorum, emin olduğum tek şey, gerçekten görünen ve içi boş çoğu insanda olmayan karakterli ve ruh dinginliğine sahip bir ruhani kalitenin bu insanlarda olduğuydu. hatta çok defa düşünmüşümdür, bu kadar düzgün ve orjinal kişilikler genelde güzel kadınların fıldır fıldır koşturduğu ortamlarda olmaz, onların olduğu yerde de bu adamlar. haliyle kadınlar mı çöplükte insan arıyor, yoksa bu adamlar mı şansız pek tartışmalıdır orası. belki de ışığın çıtakları çektiği ve avladığı yerler, hep kadınların ağına düştüğü sahte ortamlar olmak zorundadır, tartışılır hepsi.

    burada beraber olduğun erkeği provoke et, delirt sonra izle diyeninden tut, erkeğini ancak ayrıldığında tanıyabildiğini söyleyenine kadar envai çeşit hastalıklı ve zavallıca entry'yi okuduğum için bunu yazma gereksinimi hissettim. çünkü bence bu kadar hastalıklı kadın, ancak hastalıklı babaların, sevgisiz ve şahsiyetsiz anaların bir sonucudur. bunu da bilinçaltında feodal yapıyı kıramamış, ve feodal günahlarla kadını çoraklaştırmış, ya da adamın tepesine çıkarak başka adamlara ulaşmaya çalışmış bir takım ilkel kişilik prototiplerinin izlerini görüyoruz, çirkinliğin ebeveynlerinde, aldıkları genetik ve kadersel mirasta.

    güzele sahip olanlar genel olarak çirkindir, yani bizim ülkemizde, bir ağalıktır gider. bu güç manyaklığının yarattığı yozlaşma da sürekli o güce tutunmaya, onun etrafında öbeklenmeye insanları itiyor, ama hangi insanları ? firavuna özenen bir, firavun olamadığı için kendini alçalmış hissediyorsa, aslında o kişinin köle olması, doğal ve adildir değil mi ? zalimlik etmek isteyen zayıf bir kişilik mazlum oluyorsa buna adil diyebiliriz herhalde, zira fırsatını bulsa o da kendine yapılan zalimliğin bir benzerinin öznesi olacak, özne değil nesne olduğunda, onayladığı oluşu yanlış bulmuş olmuyor, o oluşun yönünü yanlış bulsa da o kendine zulmeden eyleme tapınıyor, kendi katiline aşık oluyor aslında. erkeğiyle kadınıyla bir firavuna, maddi varlıklardan ve onun sosyal yaşantıya olan yamalarından ibaret sanal bir penise tapınan zayıf kişiliklerin ilkel güdülerinden başka nedir, neyle ifade edilir ki bu ?

    kadınlara üzülüyorum, siz öncelikle özne olmayı başarabilseniz, o zaman kimse se sizi nesne olarak görmez. ama bu kadar yozlaşmış bir toplumda, bu toplumun öznesindeki ruhu eleştirirken, eleştirdiğiniz ruha ait ne çeşit öznelerin, ne çeşit zalimlerin nesnesi olacağını kalite diye yazmanız, bu bir zamanlar ana-dolu toprakların çoklukla neden çoraklaştığını, hangi günahların bağımlısı olmuş yitik insnaların nelere gebe olmuş olduğunu gösteriyor sadece. talepkarlığınızda sonzu hakkınız da yok, kısa olan bu hayatta bir kadının güzeliği 30'dan sonra yitip gidiyor hızla, ama mesele maddi güzellik de değil yanlış anlaşılmasın. güzelliği nelerde aradığınız ve bundaki kalitesizliktir sadece.

    zerafet erkeğe de kadına yakıştığı kadar yakışır. fakat o zerafetin üzerinde tepinirken kimsenin zerafet talep etmeye hakkı olduğunu sanmıyorum, pratik yaşamın içindeki kötülüğe boyun eğen kadın ve erkeklerin, bir ayağını zalim dünyanın maddi kriterlerine basarken bir ayağıyla iyilik ve merhamet talep edebileceğini, bir ayağıyla güce tapınan bir kölenin bir ayağıyla firavunvari özelliklere öykünmesini tek bir şeye bağlıyorum, insanı kendini sevmesindeki özrü ve bunu haklı çıkaran kötülüğü.

  • barda tek başına takılabilen insanlar

    valla kabak tadı verdi "sizin o sahte mutluluklarınız, her şey yalan, tek takılır, karizma yaparım" ayakları. ne ekmeği bitmez bir şeymiş bu, "yanında erkek arkadaşı varken beni izleyen kız ve metallica", vay yavrum vay. yazık olm size, yazık hayatla yaptığınız ergen kavgasına, "hepinizin karısına kızına..." otuzbirci beyanatlarınıza yazık valla. biriniz de efendi olsun, birinizin de olayı olmasın ne bileyim, "evde sıkıldım, pub vardı, damsız alıyorlardı, girdim takılıyorum" desin. "kasvetli bir gece, belki senin kız arkadaşın sahte kahkahalarla sana mutluluk satarken ben, bu yalan mutluluk denizinin ortasındaki yalnızlığım ve gizemimle tek gerçeğim bebeğim." değilsin arslanım, sen de herkes gibi hiçbir şey değilsin aslında ama ortalama insana göre bir 20 sene fazladan harcanman lazım, idrak kıtlığı ve gecikmiş ergenlik hayattan o kadar sene götürüyor haberin olsun.

    - metalika -

  • miss helsinki 2017

  • gianluigi buffon

    futbola sevdalı nice nesilleri eskitmiş buffon ağabeyimiz 38 yaşındadır. eğer 2 temmuz 2016 italya almanya maçı penaltılara kalırsa efsane olacak, tarih yazacak.

    edit: zaza sirk maymunu gibi penalti atmasaydi, bu entry boyle buruk kalmayacakti.

  • tehlikenin farkında mısınız

    o zamanlar "bu ne be ?" tepkisi verenlerin suçluluklarını kabullenerek bir savunma refleksiyle hala çamur atmaya çalıştığı haklı bir tepkidir. diyorsun ki "şeriat korkusu değil, gücün tek elde toplanması asıl tehlikedir", eh be kardeşim, güç tek elde hangi araçla toplandı 15 senedir sen bana bunu izah etsene. imam hatipleri arka bahçesi olarak gören bir zihniyet, devletin içinde devlet yaratmaya çalışanlar tarafından ne için 'kandırıldı' ? ne için 'ne istiyorlarsa verdik ?' dedi. devlet teamülleri ve toplumdaki hakim sözleşmeye, devlet ideasına inanmayanlar neye inanarak önemli kilit noktalarda kadrolaştılar ? o zamanlar bunları bas bas bağırarak yazan cumhuriyet veyahut sol fikirli diğer basın/yayın kuruluşlarını hiçe sayarcasına "amma baydı bu be, ne tehlikesi ?" diyenler bu olayı 'şeriat korkusu' olarak algılıyorsa, bu onların kendi sorunudur, kendi cehaletidir.

    1980 senesinden sonra cumhuriyet tarihinin en büyük yozlaşması cereyan etti. ekonomik olarak kendi elitlerini yaratan bu yozlaşmanın yan etkisiyle, gittikçe fakirleşen bir ortasınıf, eskinin sol sempatizanlarını duadan başka hiçbir şeye sığınamayacak kısmen dindar ve muhafazakar babalara çeviren bir yıkıcı güç, dev çark geniş halk kitlelerini sindirdi. bu sindirilmiş kitlelerin hayata, umuda, güzel şeylere olan inancını yıkan bir görgüsüz zenginlik, hayali ihracatlarla zengin olmuş dönemin 'prensleri', onları makul bir mantıktan çok, çaresizlikle merhamete iterken, bir yardım kuruluşu gibi çalışanlar çocuklarını bir güzel devşirdi.

    sen bunları izlememiş olabilirsin, bu senin sorunundur. bu devşirmelerin içinden akıllı olanları da burslarla, ve dini bir disiplinle kademe kademe yerleştirildiler. bunlara göz yumanlar ne sebeple göz yumdu ? dinin geniş kitlelerde önemli bir siyasi araç olduğuna güvenerek, yani laikliğin pratikte alaşağı edildiği bir süreç sayesinde bugünlerin yatağı oldu dün.

    tehlike elbette güçler ayrılığı ilkesinin pratikte işlevsizleşmesi, anayasanı defalarca delinmesidir. bu tehlikeyi mümkün kılan şey de devlet ideasına inanmayan, hukuğa inanmayan, tüm bunları gelip geçici görerek sistemin içinden sistemi ele geçirmeye çalışan insanların varlığıdır. bu insanları yetiştirenler, dini yasaların üzerinde bir tabu olarak kullanmışlar, ve bu şekilde yüzlerce, binlerce insanın beynini yıkamışlardır.

    belki senin baban seni fransız lisesine gönderdi, belki çevren, ailen gerçekten sana güzel bir entellektüel miras bıraktı, iyi bir gelecek hazırladı ve sen bunları göremedin. inönü kafasındaki bürokratik oligarşinin ekmeğini yiyen son nesilin özal meyvesiydin ya da. ama kapitalist elitler, batılı züppelerden yeşile çalmaya başladığında, herkes tehlikenin farkındaydı, küçük şehirlerin işçi çocukları, ortasınıf, öğretmen çocukları, hepsi etraflarında olup biten dönüşümün farkındaydı. görmek isteyen görüyordu bunları.

    şimdi hala "yobazlık tehlikesi" diyerek eleştiriyorsun ya, sırf geçmişteki hatanın, körlüğün suçluluk kompleksiyle savunmasını yapmak için bir çırpınıştır bu. tehlikenin aracı dindir, tehlikeyi yaratanlar dini kullanarak kendi kadrolarını ve elitlerini yaratmışlardır. geniş halk kitlelerinin gerçekleri görmesine mani olmak için, tanrının kutsalını kendi günahlarına paravan yapanlardan bahsediliyordu, ama her şeyi çok iyi bilenler, bunlardan bahis eden dinozor kesime "git artık" dediler. onlar gitti, cumhuriyet gazetesi artık eski cumhuriyet değil şimdi. ulusalcılar içeri girerken kıçlarına kına yakanlar gibi, sizler de attila ilhan ile ölen kemalizmin mezarı üzerinde tepiniyorsunuz, tarih sizi, körlüğünüzü ve ihanetinizi asla unutmayacak.