Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. sanirsam guzel bir kizim

    3 yıl boyunca bir gence umut verip, başkası ile nişanlanınca umut verdiği kişiyi birden "tacizci" ilan eden tipik türk kızı.

    3 sene boyunca sana şiir yazdıracak kadar yakınlaşmışsın çocukla. sonra da tekmeyi basıp gidemediği için başkalarına iftira atıyor.

    nickin, yazma tarzın, ırkçı olman bozuk kişiliğin hakkında epey ipucu veriyor.

    pointer ucuz yırtmış diyelim. evleneceğin kişiye de bol sabır diliyorum.

    edit: yıl 2016 ve bu kız nasıl ekran görüntüsü alınacağını öğrenmemiş.
    kendisi internette iki dakika arama yerine erkeklerin özel mesajlarla yardıma gelmesini bekliyor.
    tam bir ilgi budalası.

  • 2. pointer isimli yazarın beni taciz etmesi

  • 3. apartmanda çocuk beslemek yasaklansın

    bugün itibariyle başlattığım kampanya. baştan söyleyeyim çocuklarına gerekli eğitimleri veren, insan gibi yetiştiren aileleri bu konuda tenzih ederim.

    lakin çocuk yapıp onları apartman gibi toplu halde yaşanılan yerlerde adeta hayvan gibi yetiştiren "çocuktur yapar" kafasındaki insan müsveddeleri için konuşuyorum. çocuk ağlayabilir, öksürebilir vs bunlar gayet doğal durumlardır ama bir insan evladı 24 saat boyunca evin her metrekaresine ayak basacak şekilde nasıl koşabilir?

    artık çocuk sahibi olan ailelere birtakım testler uygulansın. test sonucu başarısız olan aileler için hipodromlarda belirli gün ve saatlerde çocuklarının koşması için eğitim verilsin. bu eğitimler sonucunda da gelişme gösteremeyen ailelerin apartmanlarda yaşaması yasaklansın.

    edit: beslemek kelimesindeki ironiyi anlamayan arkadaşlar konuyu da anlamak istememişler zaten. işinize nasıl geliyorsa öyle anlayın.

  • 4. emre mor'un şapkası

    (bkz: bu ne acele)

    ne yazdığını öğrenseydik de daha sonra linç etseydiniz bari.

    edit: şapkada londra yazıyormuş. amına koduğumun embesilleri, 10 saniyede anlamadan dinlemeden radikal islamcı, akp'li falan ilan ettiler adamı. hastasınız siz hasta. çok hasta hem de, öyle böyle değil. ayrıca cahilsiniz de.

    kaçmışlar. kimse caps falan almadı mı lan?

  • 5. ben bu twitter'a falan hepsine karşıyım

    cumhurbaşkanı erdoğan, atatürk havalimanı'na yaptığı ziyaretten sonra açıklamalarda bulundu. saldırının yaşandığı alana giden erdoğan, burada yetkililerden bilgi aldı.

    havalimanındaki bir taksicinin sosyal medyada, saldırının ardından şoförlerin yaralılardan ve yolculardan çok fazla para aldığına dair iddiaların hatırlatması üzerine, erdoğan, şu açıklamayı yaptı:

    "biliyorsunuz ben bu sosyal medyaya karşıyım. bundan dolayı da bana çok saldırı da oldu. ben bu twitter'a falan hepsine karşıyım ve bunları paylaşmıyorum. kendim de kullanmıyorum. benim adıma kullananlar var, o ayrı mesele. o ahlaksızlığı yapanların ahlaksızlığı kendi üzerinedir. bunları hiç takmayın" ifadesini kullandı.

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…hepsine_karsiyim.html

    sosyal medyaya karşısınız tabi çünkü bütün pislikleriniz sosyal medya sayesinde ortaya çıktı, çıkıyor, çıkacak ve yayılacak. havuz medyası sizin sırtınızı sıvazlayıp, pisliklerinizi sürekli örtbas ettiği için, twitter ve facebook sayesinden haberimiz oluyor her şeyden.

    karşısınız çünkü olumsuz eleştiri duymak, okumak istemiyorsunuz.

    karşısınız çünkü insanların sosyal medya sayesinde nasıl haberleşip birlik olduğunu, size karşı omuz omuza mücadele verdiğini gördünüz.

    karşısınız çünkü yeni bir şeyler okumaya, öğrenmeye, paylaşmaya, yardımlaşmaya tahammül edemiyorsunuz. istiyorsunuz ki herkes bir başına olsun, cahil olsun, kandırmak kolay olsun.

  • 6. niyetli olmayanlara bayram tatili olmasın

    (bkz: lord eddard stark)

    ıhlamur marmara, batı karadeniz, orta toroslar ve kuzey anadolu'da yayılış gösterir. özellikle kuzey ve batı bölgelerimizdeki ormanlarda rastlanan sık dallı, geniş tepeli ağaçlardır.

    boyları 20-30 m'ye kadar ulaşabilir. büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. çok geç açan bu çiçekler (haziran-temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

  • 7. suriyelilere vatandaşlık imkanı vereceğiz

    muthis deney kurgusu.

    bir ulkeye nufusunun yuzdeleriyle ifade edilen sayida o ulkenin dilini ve kulturunu bilmeyen insan aliyorsun ve bu insanlara secme ve secilme hakki veriyorsun. eger sosyoloji profesoru olsaydim isi gucu birakir avrupa fonlarina gece gunduz arastirma parasi icin teklif yazardim. buradan en az 50 doktora cikar.

  • 8. pointer

    şuan hayatının en kırgın, en üzgün, en kötü gününü yaşayan yazar. yaşadığı şoktan içi dolup taşma noktasına gelmesine rağmen ağlayamayan, hayatın ne kadar acımasız olduğunu en ağır şekilde tecrübe etmiş bir insan.

    hiç doğmamış olmayı, büyümemiş olmayı, aşık olmamış olmayı dileyen yazar. ama ne yazık ki doğdum, büyüdüm, aşık oldum. sevmiş olmanın bu kadar ağır bir bedeli olduğunu bilemedim. sevmeyi mi beceremedim? nasıl sevilmeliydi? bunun bir prosedürü ve formülü mü vardı. varsa neden sevmenin ve aşkın binlerce farklı bir tanımı var? herkes hissettiği ölçüde yaşamadı mı bu insanı acayip hallere sokan, insanı aptala çeviren, elini kolunu bağlayan, boyun eğdiren duyguyu.

    kıymet verdiğim, değer verdiğim, kendimden çok sağlığını düşündüğüm biri tarafından yerin dibine sokulmama, bunca insanın içinde rezil ve nahoş bir durum yaşanmasına rağmen hiçbir şekilde kendisine karşı bir nefret etmiyorum ama bu damga öylesine ağır geliyor ki. kendime yediremiyorum, hazmedemiyorum. insanlara karşı güler yüzlü olup, içten içe bu sıfatın kafamın içinde dönüp durması, uykularımın kaçması çok ağır birşey. hayatın nasıl bir cilvesidir bu anlayamıyorum hayatım boyunca bırak tacizi, kimse hakkında kötü şeyler düşünmeyen, ne gözle, ne sözle bir harekette bulunmayan ve bununla övünen ben, hiçbir zaman nefsimin esiri ve kölesi olmamış ben, duygusal olarak bağlanmadığım biriyle, ne kadar çekici olursa olsun gelip bunu açık açık dile getirilmesine rağmen ilişki içine girmekten imtina eden, bunu yaparsam kendime olan saygımı kaybederim diye düşündüğüm ben böylesine büyük bir komünite içinde böylesine bir sıfat ile anılır oluyorum. herşeye inancımı kaybetmenin eşiğindeyim adeta. hayat bu konuda beni hiçbir zaman alt edemedi ama beni en zayıf yerimden öyle bir vurdu ki yıkıldım kaldım artık.

    3 yıl boyunca aramızda yaşananları anlatmak ve haklı çıkmaya çalışmak gibi bir niyetim yok. herşeye rağmen kendisine hala kıymet veriyorum. bu yüzden kendisinin daha fazla sıkıntı yaşamasını istemem. inandığım bütün değerler üzerine yemin ederim ki bunlar benim samimi duygularım. kendisine öfkeli değilim, zaten olamam. dedim ya elim kolum bağlı.

    o yüzden kendi sözü üstüne söz söylemeyeceğim. ben sadece sevdim. bazen çılgın gibi, deli gibi, bazen bir çocuk şapşallığında. hep uç noktalarda yaşadım. böyle bir sevginin ağırlığını hep üstümde hissettim ama mutluydum. şuraya gelip 1 entry bile girince çocuk gibi mutlu oluyordum lan. herneyse detaya girmenin bir manası yok. kendisine de dediğim gibi, hayatını dilediği gibi yaşasın, öyle mutlu oluyorsa olsun. tek merağım nasıl olduğundan haber almaktı ama bunda bile inanılmaz büyük bir rezillik yaşadık. bundan sonra iyi olmasını umarak yaşamaktan başka bir seçeneğim yok. zaten 2 aydır mesajlaşmamıştık (bir önceki olay hariç), bundan sonra da aynı şekilde pasif kalacağımdan emin olabilir. yeteri kadar rezil olduk. ben hayatıma yalnız başıma devam edeceğim. bu yazıyı yazarken bile inanılmaz zorlandım ama en azından birkaç şey yazmam gerekti. şimdi hiçbirşey düşünmek istemiyorum.

  • 9. 2 temmuz 2016 italya almanya maçı

    maci alman sehirlerinden birinde 300 kisiyle dolu bir pubda izliyorum. 6 italyan milli marslar sirasinda bayraklarini acip bayagi taskinlikla milli marslarini soyledi. hangisinden baslayarak gotlerini kesecekler derken mars bitimi almanlar alkisladi ve kendilerinin marsini soylemeye basladirlar.
    aglamiyorum gozume medeniyet kacti.

  • 10. faşizme dair en iyi 25 film

    bugünlerde tekrar tekrar izlememiz gereken, bir kısmı doğrudan faşizm dönemlerini ve faşist liderleri konu alan, bir kısmı ise faşizmi alegorik hikayelerle anlatan filmlerdir..

    umarım bu yaşadığımız dönemleri anlatanlar da çekilir yakında;

    1. a man escaped - robert bresson (1956)

    neredeyse tamamı dört duvar arasında, hücresinde tek başına hapsedilmiş bir adamın çevresinde şekillenen film, tek bir kişinin iradesinin, umudunun, inancının ve mücadelesinin, onu kuşatan faşizan bir sistemi nasıl çaresiz bırakacağının hikayesi.. bresson'a has insani, minimalist, doğal ve içtenlik dolu tarzıyla tüm zamanların en iyilerinden..

    2. m - fritz lang (1931)

    kendisinden önceki on yıl boyunca çeşitli yollarla, gelmekte olan otoriter/totaliter iktidar tehlikesini anlatan alman ekspresyonistlerinin izinde, fritz lang de paranoyaklaşan, giderek güvensizleşen toplumu, belirsiz tehlikeyi, buna karşı geliştirilen çarpık ahlakı ve hukuk anlayışını bir çocuk katilinde kişileştiriyor ve unutulmaz bir toplumsal sorgulamaya girişiyordu.. m'in altını çizdiği her şeyi, 85 yıl sonra yaşıyor olmak da bu ülkenin ironisi..

    3. les enfants du paradis (children of paradise) - marcel carne (1945)

    alman işgali altındaki paris'te çekilmiş sinema tarihinin en büyük mucizelerinden.. asıl hikaye rüya tadında bir 1830'lar atmosferinde çekilmiş ve filmi işgalci alman faşistlerinin gazabından korumak için anlatılmak istenenler filmin alt-metnine yerleştirilmiştir.. ne o görkemli kadın, ne onun etrafında dönen dört adam, asıl kahramanlar, yukarıdan tiyatro sahnesine tanrılar misali bakan "cennetin" alt-sınıf çocuklarıydı..

    4. the cabinet of dr. caligari - robert wiene (1920)

    alman dışavurumcu sinemasının ilk büyük başyapıtı.. henüz daha birinci dünya savaşının külleri soğumadan, henüz nazizm ülkelerini ele geçirmemiş, henüz dünya bir süre sonra sürükleneceği felakete uzakken, dışavurumcu sinemanın dehaları wiene, murnau, lang, pabst, sternberg ve leni, alt-metinlerle ve alegorilerle dolu filmlerinde, asla parmakla göstermeden hep aynı tehlikeyi işaret ediyorlardı, dünyanın sürüklendiği totaliter toplumlar ve iktidarların getireceği felaket..

    5. la battaglia di algeri (battle of algiers) - gillo pontecorvo (1966)

    cezayir'in sömürge zamanlarından, acımasız derecede gerçekçi bir direniş öyküsü.. pepe le moko'dan neredeyse otuz yıl sonra casbah'ın dar sokaklarını bir kez daha ziyaret ediyoruz, bu sefer daha az egzotik ama çok daha sert bir hikaye için.. ortada sömürgeye dair oryantalist romantizmden eser yok, iyiden iyiye damarına basılmış bir halkın, faşizme karşı örgütlü mücadelesi var artık, kazanılacak bir mücadele.. elbette film fransa'da yıllarca yasaklandı ve yönetmen pontecorvo belki de sırf bu film sayesinde sinema tarihine adını bir daha silinmemek üzere yazdırmış oldu..

    6. rome citta aperta (rome, open city) - roberto rossellini (1945)

    ikinci dünya savaşı sonunda adeta faşizmin içinden doğmuş italyan yeni gerçekçiliğinin* ilk başyapıtı.. savaşın neredeyse hala sürmekte olduğu bir roma'da çekilmiş, savaş ve faşizm gerçeğini savaşın ortasından anlatan, faşist yönetime karşı dövüşmüş ve düşmüş devrimcilerin ve vatanseverlerin anısına adanan eşsiz bir yapıt..

    7. le trou - jacques becker (1960)

    tıpkı bresson'nun a man escaped'i gibi neredeyse hapishanede başlayıp biten, mahkumlar ve gardiyanlar, kurallar ve direniş üzerinden ilerleyen, alt-metninde incelikli bir işçi sınıfı doğası anlatımı taşıyan, unutulmaz finalinde otoritenin, masumiyeti satın alışı ve direnişi bertaraf edişini anlatan muhteşem becker filmi..

    8. popiól i diament (ashes and diamonds) - andrzej wajda (1958)

    savaş üçlemesinin bu son filminde wajda, polonya'da bir dönem nazi işgaline karşı beraber savaşmış milliyetçi ve devrimcilerin, nazilerin etkisini kaybetmeye başlamasıyla tekrar girdikleri yeraltı mücadelesini ve polonya faşistlerinin, nazi faşizminin etkisi kayboldukça, nasıl vatanseverlikten yerel faşizmlerine geri dönüş yaşadığını, faşist bir suikastçinin bir gecesini, bütün ruh hallerini, psikolojik durumunu, özlemlerini, hayallerini, sahte dostluklarını ve sanrılarını teşhir ederek anlatıyor.. müthiş bir karakter analizi ve o karakter üzerinden de faşist ideolojinin eleştirisini içeren, sinema tarihinin en incelikli işlenmiş filmlerinden biri..

    9. amarcord - federico fellini (1973)

    o döneme dek tüm zamanların en iyi filmlerinden birkaçını yapmış ve sinema hayatının çeyrek asrını devirmeye yaklaşmış olan fellini, 73'te, adını "hatırlıyorum" koyduğu bir filmle çocukluğunun italya'sına dönecekti.. geç dönem fellini filmlerinin tartışmasız şekilde en iyisi olan yapıtta, naif çocukluk anılarının etrafını saran, ve arka planda yükselen mussolini faşizmi de, fellini'nin rüya/fantezi sekansları arasında kendine yer bulmuştu..

    10. letyat zhuravli (the cranes are flying) - mikhail kalatozov (1957)

    rus sinema tarihinin en iyilerinden olan bu kalatozov filmi, ikinci dünya savaşının böldüğü iki genç sevgili etrafında şekilleniyor.. faşizmin, insanlardan ve insanlıktan çaldıklarının sonsuzluğu üzerine bir başyapıt.. elbette kalatozov'un imzası olan müthiş kamera kullanımı ile..

    11. one flew over the cuckoo's nest - milos forman (1975)

    faşizmin insan doğası ile bağdaşmazlığı ve faşizan kurumların nüfuz ettikleri toplulukları hizaya çekme, adam etme, tektipleştirme, haddini bildirme, farklılıkları ayıklama, hakimiyeti altındakileri otokontrol mekanizmaları geliştirmeye zorlama ve sistematik olarak asimile etme yöntemleri üzerine eşsiz bir alegori.. her gün her dakika her saniye, benzer kurumların bulunduğu her yerde, o akıl hastanesindekilerin kaderini paylaştığımızı unutmadan izlenmesi gereken bir film..

    12. brazil - terry gilliam (1985)

    monty python efsanesinin esas adamlarından terry gilliam'ın bu anti-ütopik başyapıtında, olabildiğine kara bir mizahla resmedilen bürokrasi üzerinden, 1984'ün büyük birader devletini yıkmaya çalışan tesisatçı robert de niro ve nice eksantrik karakterin hikayesini izliyoruz.. ironik, stilize, fantastik bir faşizm incelemesi..

    13. werckmeister harmóniák - bela tarr (2000)

    o özlediğimiz klasik sinemanın diline zamanımızda en çok yaklaşmış olan, son 30 yılın en önemli birkaç sinema insanından biri bela tarr'ın, savaş sonrası sovyet kontrolündeki macaristan (ve ötesinde tüm doğu avrupa'da), ideoloji ve devlet kontrolünün bir toplumun üzerine, tüm otoritesini ve baskısını nasıl dayattığını tarr'a has minimalist ve sembollerle yüklü bir dil üzerinden anlattığı unutulmaz film..

    14. idi i smotri (come and see) - elem klimov (1985)

    tüm zamanların en çarpıcı filmlerinden, nazi işgali altındaki beyaz rusya'da, partizanlara katılan ergenlik çağındaki bir gencin hikayesi, eşsiz bir sinematografi, ve büyük bir yönetmenlik gösterisi.. öyle ki klimov, bunun ulaşacağı son nokta olduğuna karar vermiş ve filmin ardından ölene dek başka film çekememiştir..

    15. zero de conduite - jean vigo (1933)

    sinemanın ilk efsanelerinden vigo'nun çektiği bu orta metrajlı film, anarşist ruhlu çocuklar ile okulun/yatakhanenin otoriter figürleri arasındaki mücadele üzerinden kurulan bir faşizm/anarşizm savaşı alegorisiydi..

    16. pasazerka (passenger) - andrzej munk (1963)

    her şeyiyle bambaşka bir film.. öncelikle yönetmen munk'ün ölümü sebebiyle yarım kalmış bir film bu, bir saat civarında, sonu olmayan bir film.. ötesinde toplama kamplarını neredeyse yarı belgesel bir havada anlatarak, otorite ve tahakküm ilişkilerini, ezen/ezilen diyalektiğini, iki kadın üzerinden böylesine sert, yalın, doğal ve insancıl anlatmayı başaran bir filmdir.. sonu gelmediyse de vicdanımızda tamamlanmış bir filmdir pasazerka..

    17. to be or not to be - ernst lubitsch (1942)

    savaş yıllarında çekilmiş, gerçekten faşizm işgali altındaki polonya'nın hikayesini, korkunç bir ironi ve satire duygusu ile anlatan, lubiş işi nefis komedi..lubiş'in de en iyi filmi..

    18. the great dictator - charlie chaplin (1940)

    aynı alman dışavurumcular gibi, sinemanın anarşist dâhisi chaplin de hitler'in getireceği felaketi görmüş ve henüz dünya savaşı başlamamışken, insanlara onları bekleyen felaketi, neredeyse sonraki beş yıl boyunca olacakların bir kopyası şeklinde resmetmişti..

    19. aguirre der zorn gottes (aguirre, the wrath of god) - werner herzog (1972)

    tüm zamanların en güzel sekanslarından biri ile açılıp, tüm zamanların en güzel sekanslarından biri ile kapanan, görünürde güney amerika'nın uzak diyarlarındaki, çok eski tarihlere dair olan bu herzog deliliği de, geçtiğimiz yüzyılda, özellikle de herzog'un ülkesinde olan bitenlere dair bir anımsatmaydı aslında.. faşizmin çılgınlığının ve her şey ile beraber kendisini de yiyip bitirişinin hikayesi..

    20. salò o le 120 giornate di sodoma - pier paolo pasolini (1975)

    listedeki en alegorik film belki de.. marquis de sade'ın sodom'undan uyarlanan bu son derece zorlayıcı filmde, pasolini faşizmin estetiğini, ahlakını, tahakkümünü ve gücünü olabilecek en gerçek ve "çirkin" biçimde ortaya koyuyordu..

    21. alphaville - jean luc godard (1965)

    yeni dalga'nın ve sinema tarihinin en esaslı adamından, füturistik ve bilim kurgu türünde bir kara film.. elbette bütün bu iç içe geçmiş film noir, bilim kurgu, anti-ütopya ve gelecek kurgusu, godard tarafından faşist bir dünyayı ifşa etmek için kullanılan araçlardan başka bir şey değildi..

    22. duvar - yılmaz güney (1983)

    yılmaz güney'in son filmi, 12 eylül faşizmi gölgesinde çekilmiş, sadece faşizmi konu edinen değil, yaşayan bir filmdir, elbette yıllarca yasaklandı ve seyircisinden uzakta kaldı.. tuncel kurtiz'i de tekrar saygıyla anıyoruz..

    23. il conformista (the conformist) - bernardo bertolucci (1970)

    mussolini dönemi italya'sının, özellikle orta ve üst sınıflarının, faşizme gönüllü teslimiyetlerinin sosyo-politik teşhiri ve aynı zamanda bertolucci tarzı bir post-marxist psikolojik inceleme.. sinematografinin de içeriğinin önüne geçtiği bir görsel şölendir aynı zamanda..

    24. missing - costa gavras (1982)

    yunan sinemasının devrimci yönetmeni gavras'ın, abd himayesindeki pinochet'nin yaptığı şili darbesine dair unutulmaz filmi..

    25. el laberinto del fauno (pan's labyrinth) - guillermo del toro (2006)

    bir çocuğun hayalgücünün kapısından açılan fantastik bir yeraltı dünyası eşliğinde, ispanya iç savaşı ve franco faşizmine naif bir bakış, ve özgür bir dünya için savaşan anarşistlere bir ağıt..

  • 11. ygs&lys'de ilk 5 bine giremeyenlerin zeka seviyesi

    zeka seviyesi, noktalı virgül kullanımını bilmeyenler tarafından eleştirilir.

  • 12. haşmet babaoğlu

    darwin bu adamdaki evrimi görse maymunla babunla uğraşmazdı...

  • 13. hiroshima'ya atılan bombanın soykırım sayılmaması

    daha ilk virajda uçurumdan yuvarlanan tartışmalardan:

    1: "asıl soykırımcı amerikalılar, gelip bize ermeni soykırımını anlatmasınlar"
    2: "ama teknik olarak bm soykırım tanımına uymuyor"
    3: "vay arkadaş atom bombasını bile savunanlar var, o bm tanımlarını kazananlar yazmadı mı?".
    2: "lan savunmadım? ama sen japonların yaptıklarına bak asıl, haketti adamlar"
    1: "ermeniler diyordum konuyu dağıttınız. bence soykırımdan bahsetmeye yüzü olmayan ülkeler listesi yapalım, kosta rika dışında herkesi koyalım. biz de bahsetmemiş oluruz"

    ***

    neyse, ben başka bir şeyden bahsetmeye gelmiştim:
    hiroşima ve nagasakiye atılan atom bombalarının soykırım sayılmaması gayet iyi bir şey. teknik olarak doğru-yanlış demiyorum, iyi diyorum. niye?

    soykırımı en aşağılık suç olarak düşünüyoruz ama politize olduğu için bu tanımın psikolojik etkisi az. zira herkes üste çıkmak için birbirini soykırımla suçluyor. şu listeye bakın. bazılarında milyonlar ölmüş, bazılarındaysa binler. bazıları tartışmalı, bazıları değil.

    oysa atom bombası kullanımının tarihte tek bir örneği var (iki şehre atıldı ama bunları beraber düşünüyoruz). görüntüleri herkesin hafızasına, hislerine bu şekilde kazılı: "eşi benzeri görülmemiş bir vahşet".

    bu başlıkta bahsedilmemiş olmasına şaşırdım: amerikalılar 42-45 arası defalarca tokyo'yu bombaladılar. bunların en meşhuru 10 mart 1945'teki yangın bombası saldırısıydı, sadece 3 saat içinde 100 bin kişi öldürüldü. 100 bin! bu rakam nagasaki'de ölenlerin 2 katı kadar, hiroşimayla ise orantılı. tokyo'nun çoğu ahşap evlerden yapıldığı için, bu napalm bombaları şehri yerle bir ettiler

    tokyo bombardımanı, dresden bombardımanı ile beraber tarihin en korkunç bombardımanıydı. ama yine de tanıdık bir şeydi. sadece daha fazla uçak, daha fazla bomba, daha çok ölü.

    atom bombasının kötülüğü ise, yıkım istatistiklerinin ötesinde, yabancı olduğumuz bir şeyden ileri geliyor. zaten o yüzden, hiroşima'yı herkes anarken, benzer bir yıkım yaşayan tokyo'yu hatırlayanınız olmamış, "tokyo da soykırım sayılsın" diyen olmamış.

    ***

    soykırım etiketi, psikolojik bir eşiğin aşılmasıdır. tedavisi olmasa bile, sırf bir hastalığın isminin konulması, insanı rahatlatır. "buna yakalanan başka hastalar da var, yalnız değilim". "başka soykırımlar da var".

    oysa atom bombasının o yabancı ve eşsiz korkunçluğu, herhangi bir teşhisle azaltılmamalı. tüm kategorilerin dışında kalmalı ki, her düşündüğümüzde bir tarafımıza batsın. amerikalılar "başka soykırımlar da vardı" diyerek bu vicdani yükten kurtulamasınlar. bir gün başka eller de o kırmızı düğmenin üstünde dolaşırsa, tarih tarafından eşi benzeri olmayacak biçimde yargılanacaklarının bilincinde olsunlar.

  • 14. trt 1'de bikinili reklam görmek istemiyoruz

    (bkz: ensar vakfında anlatırlar senin çocuklara merak etme)

  • 15. 2 temmuz 2016 kürd kartonlarının birleşmesi

    mezepotamya'da devasa bir kutu oluşumuna sebebiyet vermiştir. allah yardımcımız olsun.

  • 16. götü başı açılan sevgilisine siper olan erkek

  • 17. türkiye'nin boka sarmasındaki kırılma noktası

    atatürk'ün türk milletini çalışkan ve zeki sandığı an.

  • 18. porno terimleri

    (bkz: kentsel dönüşüm)

  • 19. manuel neuer

    adamda acayip güven veren bir tip var. bir gomez'e bakıyorum, bir buna bakıyorum, enver paşa'yı daha iyi anlıyorum.

  • 20. ayasofya

    içinde namaz kılmanın kime, neye, nasıl bir faydası olacağını merak ettiğim kilise. ulan adamlar kilise yapmış, üzerine konup içindeki bütün mozaikleri vandalistçe kapatıyorsun, sonra da mağdura yatıyorsun. bu kadar barbarlık olmaz.

    sanki yer yüzündeki bütün camiler silindi, bir ayasofya kaldı.

    buranın camiye çevirilme isteğinin tek sebebi batıya, hıristiyan dünyasına karşı olan eziklik. burada namaz kılıp "çocuğu koyduk mu!" diyeceksiniz en fazla. fakir avuntusu. islamcılarnı içinde taşıdığı sonsuz ezikliğin bir başka dışa vurumu. ramazanda alkol içenlere, yemek yiyenlere saldıranların, sivas'taki oteli yakanların ortak yani. hep bu.

    sen inanıyorsun, alkol içmiyorsun, kendine dünya kadar sınır koyuyorsun, bu sıcakta baş örtüsüyle su içmeden yaşıyorsun, bunlar yüzünden kendini zorluyorsun. öfkeli ve mutsuzsun. ezikliğini senin gibi olmayanlardan çıkarmaya çalışıyorsun. ben bu kuralların hiçbirini tanımıyorum ve mutluyum. olay bu.

    son kaç yüzyıldır müslümanların ürettikleri hiçbir şey yok dünyada. yıkımdan, terörden başka bir şeyle anılmıyor müslümanlık dünyada. neden acaba? islamcılar bunu kendilerine gerçekten soruyorlar mı? "onlar müslüman değil"den öte bir yanıtları var mı?

  • 21. pointer'e destek kampanyası

    sayın başkan, değerli jüri üyeleri.

    aslında pointer gayet nazik ve naif biri. iflah olmaz bir romantik olduğu bile söylenebilir. yazdıklarından ve mesajlarından bu anlaşılıyor. kızı kıskanıyor, uzaklardan seviyor ve aşkını ifade ediyor. yani tam olarak tacizci denemez.

    davacımız ise biraz şark kurnazı! tamamen yalan söylememekle birlikte ölümcül doğruları gizliyor. sanal dahi olsa yaşanmışlıkları örterek tek taraflı bir mağdure bacı portresi çiziyor. pointer'ın mesajındaki derinlik ve duygu yoğunluğundan bunu anlamak mümkün. davacı tarafın, pointer isimli şahısa yönelik sarf ettiği; "gavat, götveren" nevinden sözleri ise kişiliği hakkında ipuçları vermekte. uzun lafın kısası; her iki tarafta kendi çapında haklı, haksız ve ayarsız.

    "yaz kızım;

    davanın yeni ortaya çıkan deliller ışığında toplanması için 7 temmuz 2016 tarihine ertelenmesine, sanığın kaçma ve saklanma şüphesi olmadığı kanaatine varılarak tutuksuz yargılanmasına oy birliği ile karar verilmiştir. kanzuk ve ssg. siz ikinizi hemen şimdi odama bekliyorum. açacağınız sözlüğü sikerim!"

  • 22. gregory van der wiel

    hoşgeldin gri solucan.

  • 23. 3 temmuz 2016 abd askeri darbesi

  • 24. 2 temmuz 2016 sigara zammı

    winston'a düşmeme neden olacak zamdır.

    13 lira ne amk, tütün fabrikasından hisse mi alıyoruz?

  • 25. m.i.l.f. $

    şampiyonlar ligi gibi kliptir.

    (bkz: alessandra ambrosio)
    (bkz: kim kardashian)
    (bkz: fergie)
    (bkz: gemma ward)
    (bkz: ciara)
    (bkz: chrissy teigen)
    (bkz: devon aoki)
    (bkz: tara lynn)

    uyarı üzerine kadroya takviye:
    (bkz: natasha poly)
    (bkz: isabelli fontana)
    (bkz: kim kardashian'ın bacısı)

  • 26. insanoğlunun artık yapacağı bir buluş kalmaması

  • 27. gökhan gönül

    oğlum mal mısınız?

    adam gelmiş ''orman çocuğu, hakkımızı helal etmiyoruz. delikanlıysan o stada çıkarsın'' filan yazmış.

    ne bu futbolu bu kadar içselleştime amına koyim. '' 1 milyon dolar verseler 3'lü prizi götüne sokar mısın'' başlıklarına yazan adamlar, gelmiş gg'yi fazla paraya gitti diye eleştiriyor.

    anlaşamadığı, adam yerine konmadığı, kurumsallıktan bir haber takımda, az paraya oynayacağına, neden başka klübe gitmesin ?

    beşiktaşa da gökhan'a da hayırlı olsun. ben de isterdim gökhan daha fazla takıma hizmet etsin ama, olmadı. yolu açık olsun.

    fb:not.

  • 28. saniyelik salaklıklar

    bir yanda 17 aylık kızım bacağımı çekiştirip kucak istiyor, diğer yanda kedim mama için miyavlayarak bacağıma tırmanıyor.
    kaba mama koyup, kızımın önüne koydum, kediyi kucağıma aldım dalgınlıkla.
    işin kötüsü, kedimi yere koyup, kızımı kucağıma alana kadar geçen o bir saniyede kızım mamadan yiyiverdi.
    neyse, ikisi de sustu en nihayetinde.

  • 29. vatan istiyorsan kürdün elini tutacaksın

    eksik olan cümle,vatan istiyorsak özeleştiri yapacağız,kendi halkını ateşe atan pkk yı eleştireceğiz,ilişkimizi gözden geçireceğiz.

  • 30. 2016 turizm krizi

    almadan bildiriyorum:

    dün gece mekanların 1/3 kapalıydı gerisinde tek tük masa vardı. turistler yok, esnaf yüzü gülmüyor

    ama hala çomar hala akpci

    boruyu elden ele uzatalım beter olsunlar işte size iktidar

  • 31. 2 temmuz 2016 kamil koç rezaleti

    olayı yaşayalı bir kaç saat oldu,hala sinirden kendime gelemedim.

    kız kardeşimle bayram tatili için memlekete (uşak) annemin yanına gideceğiz.genelde otobüsle gidersek anadolu ulaşımla ,veya sefer zamanı iyi denk gelirse,uygun olursa uçakla gideriz.bu sefer bilet almakta biraz geç kalınca,bu opsiyonlarda yer bulamadık; ilk defa kamil koçtan otobüs bileti almak durumunda kaldık. sefer gece yarısı 00.59'da (cumayı cumartesiye bağlayan gece).kadıköyden servisi kullandık,bizi saat bir e doğru kamil koç dudullu terminaline getirdi.

    terminal inanılmaz kalabalık,insan kaynıyor.hadi bayram önü istanbul'da otobüs terminallerinde böyle durumlara alışkınız,otobüslerin avrupa yakasından anadolu yakasına geçmesi filan derken yoğun trafikten dolayı 1 saat ve daha fazla gecikmeler olabiliyor.

    saat oldu üç,terminal büyük,acayip bir sirkülasyon, sürekli otobüs giriyor çıkıyor,ortam tam bir kaos, terminale girdi denilen otobüsler terminalde yok; karmakarışık,kimin ne yaptığı belli değil.bu sırada görüyorum,bir sürü insan artık çıldırmış,avazları çıktığı kadar ortada figüran gibi dolaşan,muavin/görevlilere bağırıyor.kavga,gürültü gırla.

    saat dörde doğru, ki sürekli ayaktayız,kalabalıktan oturacak yer yok,bizim otobüsün terminale girdiği anons ediliyor.terminalde o sırada bulunan yaklaşık 10-15 kadar otobüsü kontrol ediyorum,tekrar dolaşıyorum,yok bizim otobüs.sonra terminalin dışına şöyle bir çıktım,ne göreyim,bir 10-15 kadar otobüste terminalin dışında yolda kuyruk vaziyette terminale giriş yapmayı bekliyor.

    koştum o kuyruğa doğru,arka sıralarda ön camında uşak yazan otobüsü gördüm "00.59 otobüsü mü" diye muavine sordum; "evet abi" yanıtını aldım.bende en azından oradan artık bineyim otobüse,otobüsün içinde terminale girmeyi bekleyeyim diye düşündüm.çünkü kız kardeşimle yaklaşık 4 saattir ayaktayız,bittik.yine bir koşu kız kardeşimi terminalin içinden alacağım oradaki otobüse götüreceğim.aldım kardeşimi,bir koşu yine otobüse,ulan otobüs kuyrukta yok! kaybolmuş!

    dedim gitti ulan bu bizi almadan.terminale döndüm,7-8 metrekare bir yazıhane düşünün içinde bir banko,arkasında 3 memur, 20 kişiyle bağırış kıyametteler.ben sinirliyim,kardeşim dedi dur sen ben sorayım dışarıda bekle.baktım içeride bizimki sinirlendi,içeriden bizi almadan gitmiş abi deyince bende şarteller attı.avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım "nasıl anons yapmadan,terminale girmeden kafasına göre gider lan,yolcu bekliyor burada! yirmi muavin burada ne işe yarıyorsunuz,yetkilisi kim buranın?" diyorum, cevap "yetkili yok".

    elim ayağım titriyor sinirden,ne yapacağımı bilmiyorum,çevirdim telefondan 155'i anlattım polis memuruna durumu "bu adli bir durum sayılmaz ama yine de bir ekip göndereyim,siz birde 175 tüketici hattını arayın" dediler.175 i aradım,kayıt oluşturdum,üstüne birde kamil koç un çağrı merkezini aradım bir şikayet kaydı daha.bu arada yazıhanedeki sorumlulardan! bir arkadaş basıp giden şoföre nihayet telefonla ulaşmayı başarıyor ve telefonu konuşsun diye kardeşime veriyor! kardeşim senin yolcuların tam mı şu an otobüste diyor şoför evet diyor :) kardeşim bak diyor 25-26 da kim var,şoför diyor falanca siz misiniz? evet diyor kardeşim sen nasıl kafana göre bizi almadan gidersin? şoför şu an yoldayım dikkatim dağılıyor deyip telefon görüşmesini sonlandırıyor!

    baktım polisler gelmiş,4 kişi ekip,durumu anlattım,kardeşim biz ne yapalım diyor polis memuru,bugün buraya belki aynı sebepten 5. gelişimiz! diyor bu adli vaka değil,bizim işimiz değil,haklı da aslında.yine de sağolsunlar yardımcı oldular,terminalin yetkilisine! ulaştılar.yetkiliyle de görüştük sonuçta çözüm yok,başka o gün için otobüslerde yer yok kamil koç seferlerinde.sağolsunlar! bilet ücretimi iade ettiler.

    aynı veya benzer durumda bugün bir sürü insan vardı hele bir tanesi koltuk değnekleriyle saatlerdir bekleyen yaşlı bir amca.artık bacaklarımın ağrısına dayanamıyorum diye feryat ediyordu.bir diğer aile küçük bebekleriyle yine kamil koç un beceriksizliklerinden dolayı ortada kalmış.

    sonuç olarak insanlara bayram öncesi bu rezaleti yaşatmaya kimsenin hakkı yok,bu kadar basit işleri beceremeyen adamlar bu insanları mağdur etmeye tabii ki devam edecekler.

  • 32. gianluigi buffon

    futbola sevdalı nice nesilleri eskitmiş buffon ağabeyimiz 38 yaşındadır. eğer 2 temmuz 2016 italya almanya maçı penaltılara kalırsa efsane olacak, tarih yazacak.

    edit: zaza sirk maymunu gibi penalti atmasaydi, bu entry boyle buruk kalmayacakti.

  • 33. sivas katliamı

    kapıları kilitleme alışkanlığımızın başladığı yangındır. biliyorsunuz bizi öldürmek istiyorlardı, hem de kendi komşularımız . hiç aynı masada yemek yememişiz gibi bizi öldürmek istiyorlardı. yıllarca bir kez kilidi dönmemiş kapı sıkı sıkı kilitleniyordu. yan yanaydı kapılarımız ve cezaevine girmişti biri. bir karıncayı incitmez insanları yakmıştı, tutuklanmıştı. ben alevi olduğumu 10 yaşında öğreniyordum yangınla. insanlar yanıyordu ve ben alevi olduğumu annemin sesinden öğreniyordum, "yaktılar" diye diye ağlarken öğreniyordum. annem neden ağlıyordu anlamıyordum ama ben de ağlıyordum. annem ağlıyor diye ağlıyordum. yıllar geçiyordu ve ben annemi anlıyordum, neden ağladığını da. annem yine ağlıyordu her 2 temmuzda, ben ise hem annem ağlıyor diye ağlıyordum hem de "yaktılar" diye diye ağlıyordum. hepsi gitmişti, mahalledeki 3-5 alevi ev de eşyalarını yüklemiş, koca mahallede bir biz kalmıştık alevi. evden çıkmak istiyordum, annem izin vermiyordu. zaten hiç arkadaşım da yoktu artık. benim hiç çocukluk arkadaşım olmadı. çocukları bile bizi öldürmek istiyordu. çocuklar çocukları nasıl öldürmek ister anlamıyordum o zaman , şimdi ise anlıyorum. evimin balkonundan dumanını gördüğüm yangının görüntülerini izliyorum yıllar boyunca tekrar tekrar ve işaret parmağı havada tekbir getiren çocuğu gördükçe anlıyorum bazen çocuklar bile katil olabiliyor. çocuktan katil yaratan karanlık sivas'tan hrant'a kadar geliyor.

  • 34. mario gomez

    sayesinde kız arkadaşı öss'de başarılı olmasın da şehir dışına gitmesin isteyen adam gibi izliyorum 2 temmuz 2016 italya almanya maçını.

  • 35. counter-strike global offensive

    xenophobe kardeşimiz konuşmasa ben de konuşmayacaktım, dayanamıyorum!
    büyük bir rezaleti gözlerinize sokuşturmaya geldim!

    başlığı kendine mesken tutmuş salazar mahlaslı yazarın şizofreni hastası olup olmadığına hep birlikte karar verelim istedim.

    dikkat!
    birazdan okuyacaklarınız 10 saadettin teksoy gücünde sokma kapasitesine sahiptir.
    3 uğur dündar gücünde gerçekleri gün yüzüne çıkarabilir.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    lafı uzatmadan ilk rezaletimizle başlıyoruz;

    ovırvaç ne güzel lan, şimdiden 8 kişide hile yakaladım dönemi (26.02.2015)
    sikicem ama çok hile var, canlarına okuyacağım dönemi (06.04.2015)

    şu ana kadar şirazesi kaymamış arkadaşın, her şey kendi içinde tutarlı.
    bir gece yarısı kantır sıtrayk lobisi tarafından öldürülüp yerine gülobal elüd salazar kohen geçiyor.

    mal mısınız lan ne hilesi, hile mile yok dönemi (31.01.2016)

    aha!
    noluyo olum! deli mi dürttü 2015'in yazında seni?
    devam ediyoruz..

    3 bin saatlik efsane adam dönemi...(11.06.2016)

    olum 31 ocak'tan-11 haziran'a kadar arada şubat-mart-nisan-mayıs 4 ay var ulan!
    her ay 30 gün desen,
    30*24*4 = 2880 saat ediyor amına koyayım.

    sen 4 ay önce 2bin saat oyun sürem var diyen adamsın, 4 ay sonra 3bin küsür saat oynadım diyorsun, 3200 kabul ediyorum ben onu.

    sen toplam 2880 saat kullanabiliyorken 1200 saat oyun mu oynadın?!

    olum bu ne demek biliyor musun?

    1200/2880 = 0.42 demek lan. bu bir günün neredeyse yarısını sürekli olarak kantır sıtrayk oynayarak geçirmen demek!

    evladım, sen manyak mısın?
    bak ben bu aralar işsizim ama 4 aylık işsizlik mi olur lan?! 12 saat kantır mı oynadığını iddia ediyorsun 4 ay boyunca, wat da fak!

    neyse, devam edelim.
    bu son rezalette bana yorum şansı bırakmamış değerli yossi salazar'cığım.

    beni anlamıyorsun berke dönemi!...

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------

    kam bek tadında bir rezaletimizin daha sonuna geldiniz!

    edit: durun rezalet daha bitmemiş!!!

    seni sikerim çocuk, akıllı ollu tehdit dönemi!(03.07.2016)

    arkadaş benimle iflah olmaz bi şekilde cima etmek istiyor kendisine uygun dille homoseksüel ilişkinin bana uymadığını anlattım.

    eskişehir bağlarda tek kalıyorum, isterse çaya gelebilir kapım herkese açık. özellikle uzun boylu dişilere.

    şimdi de "bu çocuk liseli yea", entry'siyle uzayıp giden türlü türlü manyaklıklarıyla günümüzü şenlendirmiş bu rezaletin sonu sanırım yok canlar.

    helal olsun sana koca yürekli yekpare göt.

    hepinize,
    gud geym, vel pileyd!...

  • 36. evlilikteki en büyük sorun

    evli değilim ama çokça şahit olduğum en büyük iki sorun var:
    -kişinin karakterini gizleyip sonradan açığa çıkarması,
    -iletişim kuramamak/açıkça konuşamamak.

  • 37. ekşi sözlük sevgili aranıyor ilanları

    abi ben erkeğim olur mu?

  • 38. amazondaki bir kabilenin kutsal kitaplara ulaşması

    nerde okudum, nerede duydum hatırlamıyorum.

    eskimonun biri, karşısına hristiyanlığı yaymak için gelmiş rahibi almış soruyor.

    e: şimdi ben, hristiyanlık hakkında hiç bir şey bilmesem, gene de cehenneme gider miydim*
    r: olur mu öyle şey, gitmezdin tabi ki.
    e: e be amına koduğum, neden anlattın o zaman durup dururken...

  • 39. hiç orijinal bir fikre sahip olamamak

    insanı ezik hissetiren şey. yani tamam bolca okuyorum ediyorum ama bunların arasına kendi orijinal fikrimi koyamıyorum, varsa yoksa sağda solda beğendiğim insanların fikirlerini paraphrase etmeç. inanır mısınız benim bu şikayetim bile orijinal değil, reddit'te gezerken gördüm "harbi lan ben de böyleyim" dedim o yüzden açtım bu başlığı. ya...

  • 40. pegasus airlines

    elazığ uçuşu bilmem kaç saat rötar yaptı vueeeee diye ağlayanlara twitter'da vatandaşın birinin yorumu yarmıştır:

    - elazığ'da birşey yok ama yine de siz bilirsiniz.

  • 41. tek başına tatile çıkan kadın

    karşı masada tek başına oturan kadını anlatmalıyım.

    kısa saçlıydı, sanki hiç vesikalık fotoğraf çektirmeyecekmiş gibi oyunbaz yüz hatlarına sahipti. kocaman güneş gözlükleri takmıştı. sol omzunu açıkta bırakan yeşil bir bluz giyiyordu. umursamaz bir hali vardı ve bu çok hoşuma gitti. ben hep tabağımdakini görmek isterim, dünden kalan bir yemeğin izlerini ararım zehirlenme korkusuyla. kadın umursamıyordu, çatalla bir patates dilimi götürüyordu dudaklarına. farklı karakterde insanlar olduğumuzu farketmem için yeterli bir detaydı bu ve hayran olmaktan alamadım kendimi.

    dışarıya bakıyordu, hiç gelmeyecek birini beklemiyordu. hayatımda hiçbir zaman gelmeyecek birini bekleyecek kadar romantik biri olamadığımdan, aramızda bir benzerlik bulmak hoşuma gitmedi, ama o kalktı ve gidiyordu.

    giderken arkasından baktım. oturduğu yerde rahatsız olmasın diye esirgediğim bakışlarımı, ayak bileklerinden, kalçalarından ve omzundan esirgemedim. ayak bilekleri bir mankeninki kadar ince değildi ama yine de topuklu ayakkabı çok yakışırdı. küçük yeşil taşları -muhtemelen plastikli bu küçük taşlar- olan bir halhalı vardı. bunu farkettiğimde, doksanıncı dakikada gol yiyen bir takımın teknik direktörü gibi "ah" dedim ve arkama yaslandım. sonra, omuzları çilli miydi acaba diye düşünmekten, kalçalarına dikkat edemedim.

    kısa saçlı kadınları da sevdiğimi onunla anladım. tanımadığım ve tatilin sonuna kadar bir daha görme ihtimalim olmayan bir kadına aşık olmuş gibi hissettim kendimi. yaz aşkı dedikleri böyle miydi acaba? ya da, kucağıma çıkıp patileriyle kendine yer hazırlayan bir kediyi sever gibi, dizlerimin üzerine başını koyduğunda, ensesinde parmaklarım dolaşırken, norveç orman kedilerinin bile daha güzel olamayacağını düşleyebilir miydim bir kış gecesi?

    güzellik, yalnızlıkla artıyor.

  • 42. türkiye'den siktir olup gitmek

    öyle gidince de bitmiyor be gencler.

    bak 2010 yılında gittim ben ülkeden. 4- 4.5 sene ingilterede yasadım simdi de 1.5 yıldır nerdeyse almanyada yasıyorum.

    yurtdısında yasayanlar hep bal yiyor, hayatları cok mutlu gibi bir anlayıs var. ama ne yazık ki öyle degil.
    söyle ki:
    1-nereye gidersen git kimligini de beraberinde götürüyorsun. batı modernligin cok daha yüksek oldugu bir yer. ama sanıyor musun ki buralarda ırkcılık yok. olmaz mı lan? dik alası var. zaten temelde bir ırkcılık var, bir de üstüne ısıd filan ayagına dogu batı ucurumu iyice acıldı. günlük yasamda hatta is yerinde ön yargılarla karsılasıyorsun.

    2- tayyip'in yaptıgı hersey aslında sana zarar veriyor. seni yakınen tanımamıssa, türk tipini yani bir yerde seni de tayyiple özdeslestiren baya bir insan var. yurtdısında mustafa kemal degil tayyip'sin.

    3-kagıda dökülmüs zorluklar var. ab vatandası olmamanın getirdigi, is ararken ya da oturma izni gibi davalarda resmi zorluklar.

    4-uzun yıllar türkiye'de yasadıgın icin oranın kültürü ile büyüyorsun. leyla ile mecnun izleyip, cayla börek yemekten hoslanıyorsun. bunlar klasik bir avrupa/abd'liye hitap etmiyor. yakın arkadaslıklar kurmak zorlasıyor. kendi evinde kücük türkiye'ni yaratabildiysen ne ala (esinle colugun cocugunla) ama tek basına türkiye'den gittiysen depresyon seni bekliyor dostum (cok sayıda arkadasımın basına geldi, türkiye'de iken en türk tarzı yasamdan uzak arkadaslarım bile yurtdısında türk arkadas toplulukları arar oldular).

    5- ana dilini konusmuyorsun. ben sular seller gibi ingilizce konusurum yok almanca konusurum deme. öyle degil o. adam bir atasözü, deyim söylüyor. millet takır takır gülerken sen mala baglıyorsun. kendini en iyi anadilinde ifade edebilirsin unutma.

    ha o zaman, niye türkiye'ye dönmüyorsun diyebilirsin. teraziye bunları bir tarafa koydugunda diger tarafa da türkiye gerceklerini koydugunda burada kalmak demek ki daha agır basıyor. kaldı ki sonraki jenerasyonları düsünüyorsan bu zorluklara gögüs germeye calısmak da o kadar kötü degil. benim kızım avrupa'da dogdu bu zorlukların cok daha azını cekecek, belki hicbirini cekmeyecek ama en sonunda kabul edilebilir bir vatandaslıgı olan dünya insanı olacak.

    onun icin avrupa'ya devam dostlara selam...

  • 43. 1 ağustos 2016 ekşi sözlük nick değişimi

  • 44. 28 haziran 2016 atatürk havalimanı patlaması

    turk medyasinca cakma seri katil atalay filiz kadar irdelenmemis saldiridir.
    ananizi gotunden sikeyim afedersiniz.

  • 45. 2 temmuz 2016 israil'in gazze'ye saldırısı

    çok iyi olmuş saldırıdır.

    islami terörist arap'lara geçit verilmemelidir.

  • 46. hicri takvime göre mevsimlerin denk düşmemesi

    islam'da kutsal kabul edilen geceler aslında hep aynı güne denk gelmiyor. mesela kadir gecesi her sene 11 gün geri gidiyor. zaten gizli olmasının sebebi de bu. daha sonra hz. muhammed'e sora sora rivayetlere göre ramazan ayı içinde olduğu, son 10 gece içinde olduğu, son üç gece içinde olduğu sonucuna hadislerle ulaşılmış. mezhepler kadir gecesini farklı gecelerde kutlar.

    araplar için tüm günler yaz mevsimi olduğundan, ayın halleri çölde rahatlıkla görülebildiğinden hicri takvim sıkıntı yaratmamıştır, aksine kolaylıktır. "hilali gördüğünüzde orucu bırakın bayram yapın!" deniyor. ya hava bulutluysa o gece diye bir stres yok çünkü bulut yok!

    ekvatora yakın olunca en geç iftar 18.30 oluyor, gün dönümleri çok etkilemiyor oruç saatlerini.
    islam'daki ibadetlerin hepsi arap coğrafyasına ve kültürel mirasına göredir. evrensel falan değildir!

  • 47. ön sevişmesiz seks

    cinselliği keyifle yenilecek bir akşam yemeğine benzetmek mümkün. yemekten önce aldığınız aperitif de güzeldir, mezelerden de tat alırsınız, ara sıcaktan da, ana yemekten de..

    ön sevişmeyi zul olarak görmek, aslında cinselliğin ne olduğunu tam olarak anlayamamakla ilgili. cinsellik çok kapsamlı bir haz kaynağıdır, bırakın öpüşmeyi, bir kadının bileğini okşamak da iki taraf için o hazzın bir parçası olabilir.

    tabii, çok tutkulu iki insan ön sevişme olmaksızın da birleşebilir, bu da iyi bir cinsellik olabilir ama genele bakarsak türk toplumunda en sık görülen cinsel problemler ön sevişme eksikliğinden kaynaklanıyor. insanlar birbirine dokunmayı bilmiyor, sevişmeyi nasıl başlatacaklarını, birbirlerine nasıl zevk vereceklerini..tek bildikleri penisin vajinaya girmesi gerektiği (inanın bunu bilmeyen de çok, göbek deliğinden birleşmeye çalışmış bir çift görmüştüm zamanında, düşünün durumun vehametini)

    kadınların uyarılma süresi ve şekli erkeklerden farklıdır. bu nedenle uzun süreli ilişkilerde yaşanan cinsellikte ön sevişme yoksa bu süreç, kadınlarda %100 oranında disparoni ve en nihayetinde cinsel isteksizlikle sonuçlanır. türkiye'de erkeklerde erken boşalma oranı(boşalma kontrolünün olmaması) %50'lerde, bu da ön sevişmenin daha az yaşanmasının bir nedeni, erkekler erken boşalmamak için uyarılmayı azaltmaya çalışıyor, boşalma süresini uzatmaya çalışıyor ama bu sefer kontrolü hiç öğrenemiyor. ön sevişme olmaması kadının uyarılmasını azaltıyor, boşalma kontrolü olmaması kadında anorgazmiye neden oluyor ve cinsellik iyi şekilde yaşanamıyor.

    cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerden en iyi sevişenler vajinismus çiftleridir. birleşme olamayacağı için tüm haz yatırımını sevişmeye yaparlar. bu nedenle vajinismus iyi şekilde tedavi edilirse, çok iyi bir cinsellik yaşama potansiyeline sahiplerdir.

    cinsel birleşme, cinselliğin nihai hedefi değil bir parçasıdır, evet ana yemektir ama bazen sofradan sadece rakının yanında meze yiyerek de kalkıp bu yemekten keyif alınabileceği hatırlanmalı.

  • 48. kanzuk isimli yazarın beni taciz etmesi

    üstelik erkeğim amk. bir kaç yemek tavsiyesi istedi verdik. tutturdu bırakmam seni evlenicez. dedim kim kimi skecek? ona da cevap yok, sen yemeği yap bakarız diyor. mesajı kapadım sözlüğün sahibiymiş açtı. mail falan da atıyor.

    caps veremem arkadaşlar, capsler kurbağa oldu. sonra onu da yedi bu.

    edit: neden mail verdin diyenler var. nasıl üye olacaktım amk, pasaport mu vereydim.

    gerçek edit: valla patron şaka yapınca uçuruyorsa hiç durmasın

  • 49. 2 temmuz 2016 ışid bangladeş saldırısı

    gittikçe büyüyen ve küresel bir güç haline gelen güçlü bangladeş'e yapılan hain saldırı.

    zamanlama manidar.

    (bkz: büyük resmi gören ilkokul mezunu akp seçmeni)

    bizdeki saldırıyı halen üstlenmeyen ışid'in oradakini anında üstlenmesi de enteresan.

  • 50. 2 temmuz 2016 ipsala gümrük müdürlüğü rezaleti

    gelişme vereyim belki birilerinin ilgisini çeker,

    -sivil araçlar 2 taraflı park ettiği için geri dönmek isteyenler dönemiyor.
    -kuyruğun bir ucundan bir ucuna yürüyüp insani ihtiyaçlarını gidermek isteyen en az sıcakta 45 dk yürümesi gerekiyor.
    -kolluk kuvvetleri aviator gözlükleriyle hiçbir işe yaramıyorlar.
    -yaşlılar, çocuklar saatlerdir bekliyor.

    sırada bekleyenler yazsınlar daha fazlasını.