(bkz: akp'ye hiç oy vermemiş olmak)
gururluyum.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. hiç yapılmadığı için gurur duyulan şeyler
-
2. en son satın alınan kitap
kurtlarla koşan kadınlar / clarissa p. estes
-
3. maaş gününe kalan süre ve cepte kalan para miktarı
mayışa daha 15 gün var hesapta 148 tl kalmış. neyse ki geceleri seansı 100, saati 250 dolardan iş buldum da cep haşlığım çıkıyo.
-
4. tesbih dar gömlek bilek üstü dar pantolon modası
kısa pantolonuyla sert poz vermiş abiyi görünce güldüren trendtir.
abi sen o çekmiş pantolonunla, dünyanın en sert adamı olsan ben sana gülerim. net gülerim. düşünsene don carleone karşında, ama kısa pantolonla. beni mermi manyağı yapsa da gülerim. -
5. dilenerek günde 500 tl kazanıyorum niye çalışayım
bir dilenci itirafi
''dilenmek varken calisilir mi'' diyor pis pis siritarak. yani sizin gibi kerizler varken calisilir mi demek istiyor.
ayda 6 bin tl kazaniyorum demis; bu da demektir ki, ayda 12 gun calisip 18 gun tatil yapiyor (:
yillarca okuyup, yuksek lisans, doktora, yabanci dil vs. kasacaginiza dilenci olun daha iyi. cunku butun bunlarin sonunda gunluk 100 tl kazanacaksiniz. -
6. aykut kocaman
yetenekli bir teknik direktor.
neden mi? cevabi sizsiniz sayin fenerbahce taraftari arkadaslar. sizi, 17'de 16 yapabilecegine inandirmayi basarmistir vakt-i zamaninda. ikna etme konusunda hayli yeteneklidir yani, anlamayanlar olabilir arada.
hatta o kadar yeteneklidir ki bu konuda, kendisinin yonettigi iki takim (2011 ve 2017 fenerbahce takimlari) arasinda -alex de souza disarida birakildiginda- cok buyuk kalite farki olmamasina ragmen ve simdiki takimin halini feryat figan izliyorken, 6 sene once kendisinin teknik direktorlugunde hakkiyla sampiyon olduklarina hala inanmaktadir cogu fenerbahce taraftari. hatta soyle demekte bazilari: "2010-2011 sezonunda alex'in ustun performansi sayesinde sampiyon oldun ama simdi hebele hubele aykut efendi." baya da inanirlar buna, sizin de inanmanizi beklerler bir de.
kitleleri ikna etme ve gol atma disinda pek de bir ozelligi olmayan bu sahis hakkinda uzun zamandir bir seyler anlatmak, bir seyler yazmak istiyordum. bugune denk geldi. kendisini bir trabzonspor taraftari olarak hep efendi biri olarak bilirdim, o meshur 95-96 sezonu trabzon'daki mactan sonraki demeci nedeniyle. her ne kadar o donemki baskanlarinin binbir turlu gayreti, siyasi caba ve bir daha asla izlenemeyecek bir rustu rencber performansindan sonra bizi yenmis olsalar da kendisi oyun olarak trabzonspor'un hak ettigini itiraf ediyor, sanssizlik eseri bu sonucun olustugunu soyluyordu.
gel zaman git zaman kendisi fenerbahce teknik direktoru oldu 2010 yilinda. cok beklenti olmasina karsin sezonun ilk yarisi beklenen sonuclar ve futbol gelmeyince fenerbahce mac eksigi ile lider trabzonspor'un 12 puan gerisine dusmustu. ic sahada sivasspor maci vardi ve biz trabzonsporlular bir puan kaybi daha gelir mi diye beklemeye baslamistik. beklenen olmadi, son dakikalara dogru kadikoy buyusune kapilan hakem ceza sahasina yakin bir yerde olmayan bir faul caldi, alex koseye birakti ve fenerbahce zor bela 1-0 kazandi, puan farki da 9'da kaldi. bizde ise fenerbahce'nin hicbir pozitif yani olmayan bir futbol ile aldigi 3 puan nedeniyle buruk bir sevinc vardi. "bu sene bunlar bize yetisemez".
ama isin icinde baska isler vardi tabi. bu yetenekli sahis yukarda anlattigim mactan 3-4 hafta once trabzonspor'un kazandigi bir penaltidan sonra "trabzonspor'un penaltilari irdelenmeli" diye algi kasmis, fenerbahce taraftari da alkislamis, "haggaten yua" demislerdi. bizim saygi duydugumuz futbol adami gidiyor, yerine kendi takiminin rezil oyununa bakmadan once rakibine calinan penaltilara goz dikmis, algi yaratmaya calisan sinsi bir adam geliyordu. devre arasinda ise klasik fener medyasi goreve baslamis, trabzonspor penaltilari asagi, trabzonspor penaltilari yukari anlatip duruyorlardi. biz ise emindik. "bunlar bize yetisemez."
derken ankaragucu macinda bir penaltimiz es geciliyor, fenerbahce macinda basta jaja olmak uzere butun ofansif oyuncularimiz tabiri caizse tekme tokat dovuluyor ve yine bir penaltimizin es gecildigi antalyaspor maci ile fark bir anda 2'ye iniyordu. biz hala kendimizden emin "bunlar bize yetisemez, illa ki onlar da puan kaybedecek" diyorduk.
ama aga babalar oyle istemiyormus, bilmiyorduk. her seye ragmen bir hafta dahi puan olarak geri dusmedigi, ama sampiyonluk sevinci calinan sezon sonunda senol gunes'in basin toplantisi ile bogazimiz dugumleniyor, haksizliga bir sekilde bas kaldirmak istiyor ama yapamiyorduk.
3 temmuz olayi, tahkim kurulu karari, 58. madde, "bir kisinin hatasi, butun camiayi baglamaz" saklabanligi, "yaptiysam fenerbahce icin yaptim" piskinligi, uefa'nin karari, cas davalari meselelerini geciyorum. yerim dar. ne oldugunu akli basindaki herkes biliyor.
sonra bu yetenekli sahis bate borisov, viktoria plzen gibi takimlari eleyerek ciktigi yari final oncesinde, onlara guya haksizlik yapan birilerine "selam" gonderiyordu yari finalden, algi kasarak. yari finale cikmisti ya hani, onunu kesmek isteseniz bile kesemezdiniz hacilar. anladiniz onu dimi? o siralar da su an kendisine "git" diyenler "bravoo" diye bagiriyordu.
sonra o takimdan, bok bulasmis ligin degerini korumak icin uygulanan ve bir daha uygulanmayan (herkes de normal karsiliyor bunu bu arada) play-off sisteminin son macinda kendi sahasinda galatasaray'a sampiyonlugu kaybedince kotu oldu bu yetenekli sahis. simdilerde cogunuzun soyledigi gibi takim kotu oynuyor diye degil yani. o gun kazansaniz, kelebekler gibi ucacaktiniz ortalarda, kimi kandiriyorsunuz? sizin derdiniz futbol ile, oyun ile degil. hayatta kazanma, basarili olma gibi bir zevki tatmayan, bunu futbolda arayan insanlarsiniz, o kadar.
neyse, bugune geliyoruz. yine rezil oynayan takimi, galibiyet primi olarak telefon dagitan bir makedon takimina iki kez yenilerek basladigi sezonda lig yarisinda var olabilsin diye pisledigi "galatasaray'in puan farki suni" isimli algi calismasini yine fenerbahce taraftari alkisladi, yine "haggaten yua" dediler. takimin rezil futboluna ragmen skandal hakem hatalari ile kazandiklari besiktas macindan sonra "heehueeu" demekten bir beis duymadilar. "kocaman umutlarimiz" dediler. ve bugun, 3-1 one gecilen kayserispor macini kadikoy'de 7 defansif oyuncu ile 3-3 bitirerek fenerbahce taraftarinin bir bolumunu derin bir uykudan uyandirmayi sanirim basardi. cunku, hic kafa karisacak bir sey yok bu sefer. sampiyonluk olayi yok, derbi degil, hakem hatasi yok, ne bileyim kirmizi kart goren yok, sanssizlik falan yok. apacik. kadikoy'de 3-1 one gectiniz. yetenekli sahis, oyuncu degisiklikleri ve taktiksel degisiklikler yapti. mac sonu 7 defansif oyuncu ve sonuc 3-3. e bir suredir de kazanma hissinden uzakta kalinca kafalar calismaya basladi sanirim. bilemiyorum.
bir de ben soyleyeyim garanti olsun;
kendisi mantigin hicbir zorlamasi, olasi hicbir senaryo dahilinde herhangi bir futbol takimina -evet real madrid falan da dahil- pes pese oynanan 17 resmi macin 16'sini kazandiracak capta ve yetenekte bir teknik direktor degildir. bunun ustune, isi zora dustugunde kamuoyunu yonlendirmeye ve algi yaratmaya calisan sinsi bir insandir.
adini zikretmeyi bile zul gordugum bu sahis yonetimindeki fenerbahce futbol takimini keyifle izliyor, fenerbahce taraftarinin buyuk bir bolumunu olusturan bilinc yoksunu kesime ise "size mustehak" diyorum.
gelen mesajlar uzerine duzeltme: yetenekli sahis, play-off sezonu degil sonraki sezon kovulmus. normalde kaynaklara bakarak yazarim ama yaziyi adeta iki arada bir derede yazdim, hafizama guvendim. yanilmisim kusura bakmayin, duzeltme yapildi. ama yine de anafikri degistiren bir detay degildi. bir ikincisi, galatasaray'a maci degil sampiyonlugu kaybetmesini kastetmistim, kucuk bir duzeltme de orada yapildi. son olarak, destek ve takdir mesajlari icin toplu bir tesekkur olsun buradan. yalniz, sonradan ben bile okumaya usendim la, valla iyi sabirmis sizdeki de. -
7. caner ceza alsın muslera almasın diyen gs'li
sessiz küfür etmiş, caner gibi bağırmamış, o yüzden karşılaştırmak gereksizmiş.
sizin ben ....!. bak bu küfürü sessiz sedasız ediyorum, alınmaca gücenmece yok. ok:) -
8. 31 ekim 2017 metin uca'nın ahlaksız paylaşımları
adam cadılar günümüzü kutlamış sanane amk.
inanmıyosan da saygı duy.
(bkz: ahlaksız sensin, paylaşım sana girsin)
"onlar ki korkak, cahil, namussuzdurlar
siyasi tarihimizde yalnız onların pislikleri vardır. "
edit: (bkz: nickim neydi unuttum ya la) kaçan entry sahibinin ekran görüntüsünü almış sağolsun.
link
biz onların korkak, cahil ve namussuz olduğunu söylemiştik. -
9. 31 ekim 2017 akp'nin %50.6 oy alması
dostum sen buna optimar araştırma demişsin ama bu bildiğin akçomar araştırma.
tanım: manipülasyon amaçlı yazılmış bir köşe yazısıdır. -
10. susarak ilişki bitirmek
şu anlama gelen eylem: seni gözden çıkarmış, muhtemelen başka biri ya da birileri var hayatında.
ayrıca;
(bkz: çoğu erkeğin aldatıldığının farkında olmaması) -
11. ekşi itiraf
bugün dilini, hatta alfabesini bilmediğim bir ülkede 6 farklı kitapçıya gittim, 3 saat zaman geçirdim. ama bir şey alamadım.
yol üstünde bir sergi açılışına denk gelip içeriye daldım, sanatçı o bilmediğim dilde konuşuyordu ve insanlar ara ara alkışlarla konuşmayı bölüyordu. en çok ben alkışladım. sonra sergi kapsamında sunulan kitaplardan birini satın almak istedim ama satılık değilmiş. bana bunu açıklamak için 3 ayrı kişi yanıma gelip konuştu ve sayısını hatırlamadığım kadar çok özür diledi. sonra da yarın gel belki bişeyler ayarlarız dediler. kitapta hiç yazı yoktu, sayfalar elle dikilmişti ben o kitabın sayfalarını tek tek koparıp, cam çerçevelerle duvara asacağım. yarın bana o kitabı satmazlarsa ağlarım. ( bir ara geri dönüp çalmaya teşebbüs etsem mi dedim ama ortamda baya popüler olduğum için cesaret edemedim, beraber kadeh kaldırdık daha ne olsun)
şehirde bira sudan daha ucuz ve bu mecazi bir anlatım değil. o nedenle sabah kahvaltıdan önce de bira içtim ve pişman değilim. devletimiz işte bu yüzden alkolü pahalı yapıyor, bir bildikleri var.
gittiğim her restoran ve barda garsonlar bana yediğim içtiğim şeyin kendi dillerindeki telaffuzunu söyletip, benimle eğleniyor. küçük çocuklar gibi gülüyorlar ama daha 1.90’dan kısasına denk gelmedim ki kadınlar da dahil. ayrıca evet bazı kelimeleri özellikle yanlış telaffuz ediyorum.
doğarken herkese bir yetenek düşmüş bana da kaybolamama yüklemişler (şansımı skiym) bindiğim bir otobüs muhtemelen şehirde yaşayanların bile bilmediği bir yere gitti. indim, ilk kez kayboldum sandım ama otobüs dönüp, gelip beni aldı, bindiğim yere geri geldim.
otelde değil evde kalıyorum. komşular çok kafa ama asansör biraz değişik. bir de termosifon az ısıtıyor suyu. başka derdim yok.
bu şehre bir konser için geldim ki aynı adamı 13 sene önce harbiye’de izlemiştim. oysa bu sefer çok başka geldi her şey, olağanüstüydü. bazı sesler insanın kalbini bir taraftan kırarken diğer taraftan onarıyor ve kırılmış bir şeyin ilk halinden daha iyi olduğuna tanık oluyorsun. tam anlatamadım ama öyle işte. iyi ki kalbim var da kırdılar diye şükrettim.
uzun süredir bu kadar özgür, sorumsuz ve dağınık bir zaman dilimi yaşamamıştım. hatta belki de hiç yaşamadım. telefonun sesi kısık, istediğim saatte uyanıyorum, istediğim kadar yiyip içiyorum, kimseye bir söz vermeden yaşıyorum. sadece oğlumu görüntülü aradığımda normal hayatıma dönüyorum. ama kapatınca bu gerçekdışı günlerim kaldığı yerden devam ediyor.
şimdi saat 23.15 ve ben -7 derece gibi hissettiğim ama derecelerin 7 olduğunu belirttiği bir havada eve yürüyeceğim. bir daha hiç böyle hissetmeyeceğimi bilerek hem de. çok güzel.
bitti. -
12. sabah 5'te uyananların sırrı
akşam 10'da uyumak. dünyanın en güzel uyku düzeni yeminlen, zımba gibi oluyor insan.
-
13. cinsel ilişki teklifini reddeden erkek
daha önce de söylemiştim; bu erkek, kalibresinden ve kalitesinden bağımsız reddettiği kadın tarafından her daim lanetle anılacaktır.
komik bir isme sahip kızıl saçlı bir hatun vardı vakti zamanında*. aslında tarzım olmasa da güzelliğinin hatırına denemeye değer dediğim şahsına münhasır şımarık zengin kızı taklidini kendine yol bellemiş genç bir öğretmen.
ortak arkadaşların olduğu canlı bir ortamda bir araya geldiğimizde dikkatini çekmeyi başarmıştım ilk. sonra standart ve en kolay yoldan kendimi ifade etmiştim kendisine. hoşuna gitmiş olacağım ki kendisinin de bana karşı boş olmadığını fark etmiştim kolaylıkla. daha doğrusu kendisi hoşlandığını düşünmemi isteyecek kadar profesyonel bir yemciydi.
bilirsiniz erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkiler basit oldukları kadar stratejiktir de. kuralları bilmezseniz oyun dışı kalmanız çok kolaydır. genelde oyundan alınan oyuncu kadın tarafından çıkartılarak bir daha o çekim alanına sokulmaz.
neyse..
dediğim gibi ortak arkadaşlarımız sayesinde iyi geçen ilk izlenim sonrası arayı çok soğutmadan ara ara görüşmekteyiz, ama ne sevgili ne de arkadaş olabilmiş değiliz. birbirimizi tartma falan değil direk kararsızlık. güzel kadın olmasının yanında bana verebileceği çok bir şey olmadığının farkındayım. hoş, onun da benden istediği şeyin tam olarak ne olduğunu anlamadım da.
onunla süregelen bu kararsızlığın yanında ondan sonra hayatıma dahil olan biri daha vardı. ancak bu öyle benim kontrolümde gelişen bir olay değildi. tamamen benim çekimine alan biri girmişti hayatıma. gerçekten hayatıma sevgili olarak girmesini istediğim bu insanın peşinden koşarken kızıl saçlı arkadaşla da görüşmeyi tamamen arkadaş seviyesine indirmiş bulunmaktaydım farkında olmadan. ancak hoşlandığım insanın bana karşı ne hissettiğini bir türlü anlamamakla beraber ona karşı hislerimin ne olduğunu anlatan bir mesaj atmıştım ilk tanışmamızdan uzun süre sonra. ancak karşılığında kararsız ve isteksiz bir yanıt alarak moralimi sıfıra indirmiştim. bilirsiniz, ben seni sevgili olacak kadar iyi tanımıyorum hesabı.
hoşlandığım kişiden umudu kesmek ve çıkmadık candan umut kesilmez mottosunun arasında kalmış bir eziklik içindeydim. sonra arkadaşlarla bir bar eğlencesine gitme gafletinde bulundum kafa dağıtma hesabıyla. bizim kızıl saçlı da gelmiş tüm makyajı ve seksiliğiyle karşımda durmaktaydı. o gece bir yandan arkadaşlarıma eşlik etmeye çalışırken alkolün etkisiyle karşılık alamadığım kadına da mesaj atmakta, bildiğim tüm romantizmi cümlelere dökmekteydim. kafanız romantik işlerken sanırım hareketleriniz de romantizm ve cesaret kokuyor. bardan sonra gruplar halinde arkadaşların evlerine dağıldık. kızıl saçlı gacı da benim olduğum grubun kalacağı eve gelmişti kendince bir bahane uydurup. bildiğim tüm yıldızları ve galaksileri romantik mesajlarıma dahil edip karşılık alamadığım kız ise bir mesaj kadar yakınken bir daha görüşmeyecek kadar uzaktı.
eve geldiğimizde artık ahali kendi hallerinde takılmaya başlamış ve ben kızıl maske ile baş başa kalmıştım. ama aklım hala hoşlandığım kızdaydı. son mesajımı attıktan sonra umudumu tamamen kesmiş ve onu hayatımdan çıkarmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. telefonu bir kenara koyup kızıl saçlı arkadaşın anlattıklarına konsantre olmaya çalışıyordum.
nasıl olduğunu anlamasam da tüplü bir tvnin olduğu tek yataklı bir odada kadınların ve erkeklerin birbirine olan tutkularının ne derece farklı olduğunu konuşmaya başlamıştık. kafamdaki sevgiliyi tamamen unutmak için en iyi fırsat buydu aslında, belki de alkol böyle bir şeydi. bahane üretmek için sığındığı en büyük liman insanın.
odanın tek yatağı üstünde birbirimize dizlerimiz değecek kadar yakın oturup konuyu nerelere taşımıştık. sonrasında onun elinin dizimde olduğu anı hatırlıyorum, ve o elin elimi tuttuğunu.
sonrasında dudağımda bir ıslaklık hissettiğim anda telefonumun bip sesiyle irkildim. komik ama o yataktan tvnin olduğu sehpadaki telefonun yanına ışık hızıyla gitmiştim. o da ne, hoşlandığım kızın "oysa bahsettiğin yıldızların gözlerinden daha parlak olup olmadığını ben ancak yüzüne söyleyebilirim :)" başlıklı mesajı karşımdaydı. *
bir erkeğin içine saplanabileceği en aptal durumlardan birindeydim. beklediğim mesaj gecenin ikisinde alakasız bir yerde gelmişti ama gelmişti işte.
serde delikanlılık var ya, durumu tek nefeste tüm içtenliğim ve samimiyetimle kızıl saçlı hatuna anlattım bir kaç dakikada.
tabi siz bekliyorsunuz şimdi, ağlayıp sızlayacağını ve başkasını tercih ettiğim için bana saydıracağını kızıl arkadaşın. ama öyle olmadı; olsun dedi ve öpmeye devam etti tekrar. dedim ya, lan tekila sen ne güzel bir bahanesin a*k ya.
ne olursa olsun kanmayacaktım, ben her zamanki mağrur delikanlı tavırlarımla montumu elime alıp ayakkabımı giyerek koşar adım çıktım evden. kızıl saçlı hatun aklımın ucundan bile geçmiyor, varsa yoksa "lan yarın nereye gitsek nerde otursak " planları vs.
eve geldiğimde sabaha çok az kalmıştı. biraz uyumanın iyi geleceğini düşündüm ve zıbardım yatağımda. hemen yanı başımda da telefon, sesi sonuna kadar açık.
ertesi gün, beklediğim telefon çalıp beni uyandırmadı maalesef. sonra ikindiye yakın dayanamadım ben aradım.
- kaçta buluşuyoruz?
+ siz akşam buluşmuşsunuz ya bana ne hacet?
sessizlik..
kadın milleti işte. ne kadar tehlikeli olabiliyor o zaman bir kez daha anladım.
bizim kızıl saçlı hatun gecenin intikamını almak için diğer arkadaşlardan hoşlandığım kızın telefonunu bir bahaneyle almış ve tüm geceyi beraber geçirdiğimizi şahit göstererek anlatmış kıza.
lan şimdi burada neyi kime nasıl savunacaksın. hani desen olaylar spontane ve bağımsız gelişti ve ben kalktım gittim gecenin bir yarısı diye; bunu bana biri anlatsa ben bile gülerim yani o derece fantastik bir yalan gibi duruyor buradan bakınca.
efendim özetle kadınların ne istediğinden bağımsız, reddedeceğiniz zaman çok detaylı düşünün. yoksa maazallah eldeki bulgurdan da olursunuz..* -
14. 31 ekim 2017 mustafa armağan'a hapis cezası
1 yıl 3 ay ile yırtmak mustafa'ya armağandır.
-
15. kızı 4. kattan atlarken mahalleliyi düşünmek
gerçekte intihara meyilli olsaydı hemen atlardı falan denmiş. arkadaşlar tabi ki kız ölmek istemiyor aslında. annem gelsin demiş öncesinde. annesi onu görsün fark etsin istiyor beli ki. annesi onu kaybetmekten korksun onu düşünsün istiyor. annesi da hala nasıl rezil olduğunu düşünüyor. kızı intihar ederken bile böyle davranan bir annenin evin içinde nasıl davrandığı az çok bellidir. evet belki kızın hiçbir eksiği yoktur parasal anlamda. ama annelik sadece maddi ihtiyaçları karşılamaktan mı ibarettir? diyelim ki kız şımarık. ee yani? kim şımarttı lan bu kızı? sevgi dolu doğru düzgün bir aile ortamında çocuk intihar eder mi? ederken annesinin görmesini ister mi? annesi böyle mi tepki verir? başka sorum yok hakim bey.
ps: buraları okuma ihtimaline karşılık. yaşamaktan vazgeçme, kimin için olursa olsun. -
16. vapurlarda ilahi dinletisi istiyoruz kampanyası
(bkz: bak şuradan siktir git)
-
17. ufak tefek cinayetler
bende ablamın eltisinin evinde yanlışlıkla kumandanın üstüne oturunca televizyonun açılması ile izledim. yoksa ben hep yabancı diziler izlerim.
neyse bende filmi kurtlar vadisine benzettim. çünkü kurtlar vadisindeki koltuk takımının aynısını kullanmışlardı. ayrıca birazda yaprak dökümünden araklamışlar. yani başrol kızı resmen yaprak dökümünden araklamışlar.
ha dizi güzel mi ben çok beğendim. ama izlemem. (ama ne hikmetse bade işçil, aslıhan gürbüz, gökçe bahadır falan onların hayatıyla alakalı her detayı bilirim) neyse normalde hep opera, bale ve tiyatroya gider boş zamanlarımda kitap okurum.
bu arada dizinin kitabını okudum. kitaba sadık kalmamışlar. kitabı daha güzel.
edit: bu en son ki yorum kitaptan uyarlananlar için yapılıyordu karıştırdım. -
18. zeki insanların ortak özellikleri
özgüven patlamasıyla,sürekli başkasının lafını kesen, "ben olsam şöyle yapardım" gibi kalıplarla konuşup otorite algısı veren, diğer insanlarla dalga geçen, zeki imajını perçinlemek için, farklı görünmeye çalışan bu amaçla turlü maymunluklar yapan, sürekli trübünlere oynayan,bir yandanda bel altı vurup, rakiplerini klanından uzaklaştıran hesapçı kişiler evet belki başarılı oluyorlar ama asla zeki olmadıklarını düşünüyorum.
zeki olanların reklamını yapmayla, imajıyla uğraşacak ne zamanı vardır ne de bir derdi..kendini böyle ifade etmediği için, pek bilinmezler..zekasını konuşturacağı bir mecra bulamadığı için dikkat çekmezler..meydan aptal olduğu halde zekiyim, ben zekiyim diye ortalıkta dolaşan embesillere kalır.. -
19. zorla evlendirilen gelinin 13 kişiyi öldürmesi
örnek teşkil etmesi bakımından, son derece olumlu bulduğum bir haberdir.
-
20. tarsus'taki esrarengiz kazı
işin özeti komşu evdeki vatandaşın söylemidir.
'kafile kafile geldiler, 20 kişi, 20 kişi. alan aldı, giden gitti, bizler, mahallemiz böyle kaldı'
işin özeti bu. sağlam bir tarihi eser ve hatta değerli taş ve maden buldular. yağmalayanlar yağmaladı, kaçtı.
yarın brandalar kalkar. üç tane yarı değerli lahit (ki boş olacaklar), 3-5 tane gümüş/bronz şamdan koyarlar. unutulur gider. -
21. iphone hesap makinesinin 1+2+3'ü hesaplayamaması
yeni iphone'da hesaplanabilecek ve bir devrim olarak tanitilacaktir. fiyati biraz pahali olabilir bu nedenle ve koyunlar simdiden para biriktirmeye baslasa iyi eder, kulislerde 7-8 bin lira diyorlar ve en buyuk ozelligi carpim tablosu da geliyormus.
-
22. liselerde çığ gibi artan atatürk girişli sınıflar
liselerde çığ gibi artan bir olay . yaklaşık bir iki aydır kendi halinde inanılmaz yayılıyor. facebook'ta instagramda her yerde denk geliyorum. henüz kimsenin dikkatini çekmemiş gibi. desteklenmesi gerekiyor. liselerde sınıf girişleri öğrenciler tarafından atatürk fotoğraflarıyla donatılıyor. ilk başta tesadüfen sandım ama sonra fark ettim ki bu çığ gibi artan olayı öğrenciler emekle yapıyor..
bu güzel olaya destek olmak isterseniz entry girerek destek olabilirsiniz.
örnekler için:
https://instagram.com/p/bz1bhwcfwdx/
https://instagram.com/p/ba6a3esfoqn/
https://instagram.com/p/bzg6henfeop/
https://instagram.com/p/bzynst8limi/
https://instagram.com/p/bz3-2fmfm5q/
"bütün ümidim gençliktedir." mustafa kemal atatürk -
23. carrefoursa'da hırsızlık olayı ve çözümsüzlük
aklınızda olsun! böyle bir olay sonrasında içerideki güvenlikle konuşup, kamera görüntülerini isteme vakit kaybını engellemek adına bir uyarıda bulunmak isterim. hiçbir kurum, savcılık kararı olmadan kişilerin görüntülerini (3. şahısların karıştığı) bilgileri paylaşmazlar. bunun için mutlaka nöbetçi savcılık ve karakol yoluyla, görüntülerin 24 saatlik esaslar altında koruma altında olduğunu varsayarak hemen karakoldan polis gönderilip, dvd içerisinde görüntüler verilip, dosya savcılık kanalıyla adalete intikal eder.
türkiye'de aynı, benzer bir olay başıma geldiğinde ertesi gün gittiğim karakol ve savcılık makamı bana yukarıda yazdığım şeyleri söyledi. ertesi gün polisler bahsi olan mağazaya gittiğinde aslında o kameralar çinden gelen sadece 1 tane kalem pille kırmızı ışığı yakıp söndüren çakma kamera olduğunu öğrendik! ceza yok! yaptırım yok! yapacaksın yok! giden gidiyor ve polisler de sizden ayrılırken, ya şuradan bir döner yiyek modunda para bekliyorlar! o yüzden de türkiyede pantalon altından donu alıp, sizi donsuz koymadıklarına dua etmek lazım.
sokakta yol ortasına hiç zorlamadan sıçan videosu olur, ama cüzdanı çalan hırsız videosu olmaz.çünkü orası türkiye'dir. -
24. nevşin mengü'yü tavlayabilecek adam
adam değil kadındır.
-
25. kevin spacey
bazi ahmaklar da diyor ki "onlar sanatci, sanatcilar catlak olduklarindan boyle seyler pek ala hosgorulebilir." yani kimin ahlaki sinirlarin cizgilerini gecebilip gecemeyecegi, insanlarin kulturel katkilarina gore belirlenecek oyle mi ? o vakit kulturel katki degil de parasal katkisi olan, senin, onun, yuzbinlerin ekmek bulmasina vesile olan bir fabrikator ya da milyoner de benzeri bir ahlaksizligi "benim sayemde insanlar is buluyor, ekonomi donuyor, ac kopekler gibi sokaklarda surunecegine insan gibi yasiyor" dediginde bunu da kabul edecek misiniz ? etmeyeceksiniz varsayimiyla devam edeyim, o vakit daha akilli, daha zeki, daha yaratici birinin cocuklari ya da kadinlari taciz etmeye hakki var mi demek istiyorsunuz ? eger cevabiniz boyleyse yarin oburgun sizden daha yaratici, daha akilli biri kizinizi, oglunuzu taciz ettiginde de ayakta alkislayacak misiniz ?
bu dunyadaki en igrenc, en mide bulandirici sey, bir kurdun bir kuzuyu avlamasi degil, avlanan kuzunun etrafindaki koyunlarin bunu kurdun dogal hakki olarak gorecek kadar guce tapmasidir. dunya bu zihniyetten buyuk olcude kurtulduysa da, bazi ahmaklar sayesinde anliyoruz ki hala bu anlayistan, bu pislikten, dinlerin dogmasina vesile olan bu hastalikli dusunceden kurtulamayanlar da var, hatta yukaridaki entry'lerie goz gezdirirseniz bunun kanli canli orneklerini gorebilirsiniz.
diyecegim basitce sudur, yuzyillar oncesinde yasanin, toplumsal etigin oturmadigi donemlerde bir feodal beyi, marabasinin karisina zorla sahip olabiliyordu. anlamanizi, bu durumu kafanizda canlandirmanizi isterim ki bu tecavuze, bu zorbaliga etrafdaki insanlarin sessizliginin buradaki evrensel gunahta azimsanamayacak bir payi vardir. feodal doneme ait evrensel bir gunahtir bu ve "donemin sartlari" seklinde degerlendirilemez. eger sartlara gore ahlaktan bahsedecek olursak o vakit evrensel ahlak, vicdan gibi insani, her insanin ruhani varliginda ortaya cikan kavramlari yok saymis oluruz. bu bahis ettigim feodal doneme ait olsa da, buradaki gunahin dayandigi ilkellik, caglardan bagimsizdir ve bunun orneklerini "guce tapiyorlar, onlarin .mindan tutup cektigimde buna izin veriyorlar" diyen sari pipili abd baskaninda da gorebilirsiniz.
hikaye eskidir, sov dunyasinda yukselme arzusu icinde olan kisilerin guclu insanlara ait hayranlikla ortulmus zaafiyetlerini kullanan muktedir kisilerin altina yatarak, tecavuze sessiz kalarak, tacizlere sus pus yaparak onlarin arasina girmis olan insanlarin trajik hikayeleri klisedir, ve klise olduklari kadar gercektir. eger bunlari olaganlastirirsaniz, o vakit ben de derim ki sizler, ahlaki sadece guclu insanlarin sinirlarini yikabilecegi ve ortalama insanlarin belli hudutlarin gerisinde durmasini saglayan secici gecirgen bir ikiyuzluluge evriltmis olursunuz.
bazilariniz diyecek ki "e zaten boyle degil mi ?", e pasam, e arslanim, madem boyleyse o vakit ahlak dedigimiz seye boyun egmenin manasi nedir? herkes tuttuguna tecavuz etsin, taciz etsin ne de olsa ahlak kitleleri dizginleyip guclulerin onunu acmak icin var demekten ne farki kalir ? sen bunu insanlik onuruna sindirebiliyorsan, senden daha guclusu geldiginde ailenin serefini, oglunun kizinin psikolojisini guclulere kurban edebiliyorsan su sozluk ortaminda ya da gercek hayatta ahlaka, etige dair tek kelime edemeyecek, etse de uc para degeri olmayacak bir adamsin.
bunu kabulleniyorsan simdi parlat sadece yetenekli, zeki ya da iktidar sahibi insanlarin gunahlarini. yarin gelir, hayranlik duydugun kudret evladini, karini, kizini, oz oglunu alir o vakit "adalet" diye aglarsin ama sanmam ki adalet, adaletsizligi yuceltenlerin dileyebilecegi bir merhamete sahip olsun, bu adil degil. -
26. 31 ekim 2017 benzin ve motorin zammı
50 liralık benzin alırken pompanın araçta takılı kalma süresi o kadar kısaldı ki parayı cepten çıkarmadan pompacı fişi getiriyor. bari biraz yavaş doldurun da 3 dakikalığına da olsa kendimi bu kadar fakir hissetmeyeyim.
köprü yapmışlar. köprüyü sikiyim. -
27. 34bz metrobüsünde saat 21 14 te entry giren hatun
(bkz: düşüyor mu böyle)
-
28. recep tayyip erdoğan'ın üniversite diploması
demek ki sadece bilal'in babası değil, başkalarının babasının da 4 yıllık diplomasının olmadığını öğrendiğimiz başlık.
ohh bi serinlik geldi sanki. -
29. iddaa'ya karşı sesimizi yükseltiyoruz
ön edit: aşağıda yazılmış, bu başlığı görüp hemen bir kampanya çıkmış bahis bürosunun teki. yani, niyetim oraya bir alan açmak falan değildi.
ön edit 2: işi izledim ve hakkaten ülkede keşke lisanslı bahis büroları olsa da böyle anlık olaylardan daha fazla eğlenceli kampanyalar görebilsek dedim. teşekkürler elexbet.
http://www.bilyoner.com/scn?cp=qms53retckq=
abi bu nedir? bi şampiyonlar ligi keyfimiz var ve 5 tane maç ekliyoruz ve hatta teki de en az 3 fark ile kazanıyor ve kazanacağımız para 1.66 katı mı?
nereye kadar sürecek bu sömürü düzeni?
yaptığınız şey faşizm!
ya bu ülkede lisansın önünü açın ya da insani şartlarda opere edin!
açık davetimdir!
edit: ismet badem'e kan arıyoruz.
https://twitter.com/…adem/status/925090194725986305 -
30. muslera'nın trabzonspor maçında ettiği küfür
goruldugu gibi hakeme 10 santimetreden bagira bagira kufur ediyor. hakemin otoritesini sarsiyor ve kisiligini acikca zedeliyor. stadyumdaki herkes farkinda, herkesi provoke ederek macin gerilmesini de saglamis. zaten yayinci kurulus gostermedi ama pozisyon gecince buyukce bir branda acti, onunde oc hakem, arkasinda da birkac dile cevirisi yaziyordu. federasyon lisansini iptal etmezse ligler saibelidir.
ya oglum siz niye bu kadar aptalsiniz, nasil bu kadar salak kalmayi basarabiliyorsunuz aklim almiyor. zeka neydi zeka emekti. kac yasiniza gelmissiniz nelerle ugrasiyorsunuz. bir tarafta adamin biri, baska bir adamin arkasinda "sen orospu cocugusun!" diye usteleyerek gidiyor; bir tarafta da yukaridan izleyebileceginiz goruntu. kendi kendine soylene soylene kale vurusu kullanan adamin agzini okuyarak 4 mac ceza almasini savunan adam sozlukten cikacak sokakta yuruyecek, icimizden birilerine ampir ampir bir seyler konusacak. sonra diyorum bu sokaktaki insanlar niye mal.
yani ayni canli turunun bireyleri oldugumuz icin ben utaniyorum, boyle beyinsizce beyanatlarda bulunan insanlar kendilerinden utanmiyorlar. sporu, futbolu, rekabeti gectim; muhakeme yetenegi bu kadar limitli olan canlilarin kendini insandan saymasi bile bana dokunuyor. -
31. bursa'da caminin satışa çıkarılması
yardımların azlığı yüzünden tamamlanamayan cami 13 milyon liraya satılıyor.
13 milyon liraya!
eski parayla 13 trilyon paraya!
madem yapamıyorsun yapacak birine allah rızası için(!) devret.
satmak nedir arkadaş.
13 milyon nedir arkadaş!
(bkz: müslümanlık çok güzel gelsenize)
edit: yalnız camiyi yapan derneğin ismine dikkat ediniz;
(bkz: cami yaptırma ve yaşatma derneği)
sözün bittiği yer... -
32. kütüphanede ders çalışmak yasaklansın kampanyası
(bkz: ananın amı kampanyası)
-
33. erdoğan'daki son günlerdeki özgürlükçü değişim
olmayan degisim.
dunya senin istediginin tam aksi yonunde ilerliyor liberal gorunumlu ezik muhafazakar kardes.
turkiyede bunun tezahuru de kemalizm olacak gibi gozukuyor.
o yuzden senin gibi ezik bir tipin bile universite okumasina ustelik akademide bulunmasina olanak saglayan anlayisa sovmeyi yani yedigin kaba pislemeyi birakmani tavsiye ederim. ıyiligin icin -
34. 30 ekim 2017 fenerbahçe kayserispor maçı
3-3'lük beraberlikle sona eren maç.
kayserispor maça, ligdeki takımların büyük bölümüne uygulaması zor gelen 2. bölge savunması ile başladı. tüm takımın blok halinde orta alana yerleştiği bu anlayışı, son 3 sezondur medipol başakşehir ile belki ligin o sezonki flaş takımı uygulayabiliyor. savunma çizgisi orta saha çizgisi ya da ceza alanına yakın olmadığından, salt türkiye'de değil avrupa'da da birçok takıma 2. bölge savunması fazla soyut gelebiliyor.
kayserispor'un ilk yarının son bölümüne dek bu oyunu oynayabilmesinde, elbette iki tecrübeli ve değerli stoperin de payı var. marius şumudica, açılışta 4-2-3-1 gözüken dizilişini deniz türüç-umut bulut hattının yan yana gelmesiyle takımını 4-4-2 kapattı. fenerbahçe'nin iki stoperine yapılan baskıda, kayserispor orta alan oyuncuları pas kanallarını kapatma gayretindeydi. şumudica'nın amacı fenerbahçe'den kurulumda kazanacağı toplarla rakip kaleye hızlıca inmekti.
fenerbahçe savunma hattı, 3-4 hafta evvel kurulumlarda topu hızlı çevirmek konusunda daha dikkatliydi. belki içeride görece rahat kazanılan yeni malatyaspor maçından arta kalan bir zaaf: iki stoper topu aheste çevirmeye başladı.
kurulumların yavaşlığı, yumuşak ayaklı ve fakat bulduğu boşluklara topla dalmayan iki stoperin varlığı, stoperlerin yeterince açılmaması, umut bulut-deniz türüç hattının yerleşimini, kayserispor'un sete oturmasını kolaylaştırdı. burada iki önemli husus daha var: 1) umut bulut bir santrfor için ortalamanın çok üzerinde mücadele gücüne sahip. savunmada arkasındaki 10'un işini oldukça kolaylaştırıyor. örneğin: umut, kayserispor'un geçen sezon benzer anlayışla oynadığı, türk telekom stadı'ndaki galatasaray maçında da başarıyla icra etmiş, kayserspor yine duran toptan 2 gol bulup o maçı kazanmıştı. 2) souza kalitesinden beklenmeyecek şekilde, umut-türüç perdesinin arkasında kaldı ve pasifize oldu. aykut kocaman'ın en azından 10-15. dakikada bu konuya müdahale etmesi elzemdi ancak souza seviyesi bir oyuncu telkin almadan da bu çözümlemeyi yapmalı; stoperlerin arasına girip/yanlarına deplase olup kurulumlara yardım etmeliydi.
geçen hafta derbideki üst düzey performansı ile yeni malatyaspor-kayserispor iç saha maçlarındaki sönük performansı düşünüldüğünde, souza yeterince motive değil. müthiş bir büyük maç oynayıcısı, performansı kolay dalgalanmıyor lakin şu anda motivasyona ihtiyacı var. formda olmayan ve fiziksel yapısı hasebiyle oynamadan forma girmesi çok zor olan mehmet topal ise büyük takımlarda oynamanın birikimiyle, bu tip çözümlemeleri otomatikleştirmiş durumda. hatta topal, büyük/elit takımlarda oynayan mevkidaşlarının bir kısmına göre de; özellikle 4-2-3-1/4-4-2 savunma setlerine karşı deplase/geri gelme/hücumda topsuz oyun hususlarında çabuk reaksiyon verip imhaya yeltenen bir oyuncu.
ve salt iki stoper ile souza değil, takımın geri kalanı da maça eksik coşkuyla başladı. fenerbahçe'nin derbi ertesi haftaları birkaç sezondur oldukça sancılı geçiyor. iyi derbi oynamak bir büyük takım refleksi, ancak derbi ertesi kötü oynamak bir küçük takım refleksi. bunun tekrar etmesi, genel motivasyonda sorunları işaret ediyor.
ilk 30'dan sonra (kabaca 30) fenerbahçe, daha öne oynayarak, pas kanalı kapalı/baskı altındaki oyunculara oynayarak orta alanı geçmeye başladı. 2. bölge savunmasına maruz kalan birçok takım baskı altındaki oyuncuya oynamak konusunda korkaklaşabiliyor. üstelik, aykut kocaman yönetimindeki takımlar da bu tip zihinsel bariyerleri aşmakta zorlandığından, yarım saat geride bırakılırken; ben ilk yarının son 15 dakikasındaki ufak kıpırtıyı da fenerbahçe'den beklemiyordum.
toplu oyunda pek gözükmeyen güray vural'ın, mauricio isla'yla beraber ekseriyetle savunmaya dönmesi, oradaki kalabalık, o kalabalıktan tavşan çıkaramayacak olan nabil dirar'ın yetersizliği fenerbahçe'yi mathieu valbuena kanadına itti. dar alan piri olan fransız'ın çabaları ile takımın topla onu buluşturmaya yönelik çabaları birleşince, sol kanatta bir esinti oluştu. hasan ali kaldırım'ın hem geriden top alırken, hem kısa-çabuk varyasyonlara katılımda cesur davranması da (atakları geliştirmeye çalıştı) oyuna katkı verdi (sol bek/hasan ali konusuna değineceğim).
yine de fenerbahçe'nin oluşturmaya başladığı dominasyon bariz değildi. ilk yarının son 10 dakikası kayserispor bloğu geri gitmeye, ardından blok içinde küçük çatlaklar oluşmaya başladı. maç genelinde fenerbahçe'nin mehmet ekici/elif elmas tipinde, orta alanda sirkülasyona katılacak, temposu yüksek, geriden top çıkaracak bir pasörü şiddetle aradığı kesin. bu tip bir oyuncu maçın seyrini değiştirebilirdi.
kayserispor'da ise, tam olarak "geçiş oyuncusu" diyemeyeceğim ama kontralarda süratiyle büyük tehdit olan ryan mendes'in önünde yakaladığı çeşitli boşluklarda debelenmesini gördük çoğunlukla. hücum sete dönmüyorsa çoğunlukla mendes'e direkt servisler yapıldı. kanımca aykut kocaman da bu tip bir şey bekliyordu ki, mendes iyi çalışılmıştı ve hiç oyuncu eksiltemedi.
41'de roman neustadter'in büyük hatasıyla topu kapan umut bulut, sağ çaprazdan sert bir vuruşla tabelayı çalıştırdı. yalnız, umut vururken carlos kameni de fazla geride, açıyı iyi daraltamamış görünüyordu ve volkan demirel'in kronik hastalığı olan "erken yatmak" (bazen hiç yatamıyor) ona da sirayet etmişti; top gelmeden yattı.
yenilen gol, fenerbahçe'ye fiske attı ve son 5 dakika tempo arttı. sol taraftan gelen atakta ozan tufan bu sezon önemli katkı veren topsuz ceza sahası koşularından birini yaparak, iki takımı eşit şartlarda soyunma odasına götürdü. yenilen gol, yenilen golün çıkması re'sen motivasyon aracı olduğundan, aykut kocaman şanslıydı.
ikinci yarıda soyunma odasından motive çıkan fenerbahçe, iyi bir korner organizasyonunda neustadter'le golü buldu. kayserispor'un blokları açıldı, orta alanda boşluklar görüldü ancak fenerbahçe'nin bu boşlukları iyi değerlendirdiğini düşünmek fazla iyimserlik olur. maçın hiçbir bölümü için "şu dakikalar arası fenerbahçe iyiydi" diyemem. 50-62 arası kayserispor'un düşen motivasyonu ile fenerbahçe'nin artan motivasyonu arasında geçti. souza ile skor 3-1'e geldikten sonra ise kaybedecek bir şeyi kalmayan kayserispor biraz daha rahatladı.
tabi fernando boldrin oyuna girince, deniz türüç kanımca daha rahat ettiği sağ kanada geçti ve daha serbestçe oynamaya başladı. türüç de yusuf yazıcı gibi kornerlerde büyük bir tehdit. dün, çok kötü kullandığı/amaçsızca vurduğu duran toplar da oldu ama aklı sahaya inince topu arka direğe doğru müthiş öldürebiliyor.
deniz türüç asıl çıkışı, sergen yalçın yönetiminde 10 numaraya geçtikten sonra yaptı. fakat burada, merkezde etkili olmakta zorlanıyor, daha büyük kalibre takımlar için yeterince aktif değil; kenara deplase olduğunda oyunu hareketlendiriyor. öte yandan, bu sezon deniz'de bir "havalanma" sezinliyorum. davranışlarında rahatsız edici bir abartı var ve oyun içinde; set hücumlarında "bakın topu ne güzel aldım, tutayım ayağımda da oyuncu görün, atıyorum pas iyi izleyin" gibi bir gösteriş söz konusu. işin kötüsü, 10 oynadığında, kişisel şovunu yaparken oyunu yavaşlatıyor ve topu fazla geveliyor. deniz'i izlerken, aklıma filipe luis'in geçtiğimiz günlerde söylediği sözler geldi.
maç 3-2'ye geldikten sonra fenerbahçe'nin yorgun fakat tertipli kalmaya çalışan görüntüsü ile kayserispor'un dağınık fakat zinde görüntüsü yarışmaya başladı. şumudica'nın sezon başında "ben takımı hiç koşturmuyorum!" benzeri enteresan beyanlarından sonra açıkçası kayserispor'un oldukça kötü bir görüntü vereceğini (sezon genelinde) düşünüyordum. öte yandan fenerbahçe kondisyon açısından yine beklemediğim şekilde kötü durumda. son 15 dakika takımda büyük bir çakılma başlıyor. bunun sorumlusu elbette teknik ekip ve aykut kocaman. takım hafta arası şampiyonlar ligi oynamış gibi ve yorgunluk seyirciye büyük oranda geçiyor. dün, son anda gelen gole sebep olan faul pozisyonunda, giuliano gibi bir oyuncunun son havlini kullanacak güce dahi sahip olmaması, pozisyonu uzun süre jogging ile izlemesi garipti.
kondisyondan bahsetmişken; takımın kondisyonu ortalama da değil, kötü durumda. valbuena bir süredir 65'ten sonra oyundan alınmakta. sebebi (tahmin ediyorum ama neredeyse eminim) son 25 dakikada istatistik/kat ettiği mesafe vs.deki düşüş. yani, hocanın gözle gördüğü düşüş değil, kağıtta gördüğü düşüş. bu kısmı anlayabilsem dahi; valbuena'nın kendisine yakın olgunlukta bir yedeği yok. evet valbuena düşüyor, hatta gözle de görülebiliyor ama düşmüş bir valbuena'yı, kenardaki herhangi bir oyuncuya tercih ederim. kaldı ki valbuena, düştüğünde durumu idare edebilecek tecrübeyi edinmiş, bu yorumlamayı yapabilecek zekada bir oyuncu.
ve bir başka konu; ozan tufan. 2 aydır hafta hafta üzerine koyma gayreti içinde, rakip ceza alanına yönelimleri özellikle iç saha maçlarında katkı getiriyor, temposunu arttırmaya çalışıyor. lakin, aslen 60/65'ten itibaren, 3 haftadır en çok düşen oyuncu. dün, ozan oyundan kendi isteğiyle çıktıysa da, aykut hoca ozan'ı oyundan çıkarma eğiliminde değil. oysa ozan yorulduğunda savunduğu alanı ve özellikle pas kanallarını savsaklamaya başlıyor, savunduğu oyuncuları gerideki arkadaşlarına devrediyor ve boşluğa sebep oluyor. bu, aykut hoca'nın normal davranışlarıyla çelişen bir tutum. ozan düşük tempoyla 90 dakika oynadığı takdirde beğenilmeyeceğini biliyor, yüksek tempoyla ise 65. dakikayı ancak görüyor. takımın kondisyon kapasitesi ise potansiyelinin altında. dolayısıyla, yine aykut hoca'nın çözmesi gereken bir olay var. benzer şekilde yüksek tempoyla oynayıp, 90 dakikada zorlanan tolgay arslan örneği de mevcut. 11'de yeri garanti olmayan, seyirciye kendini beğendirmek isteyen oyuncuların buna eğilmesi normal. bir merkez oyuncunun 90 dakikalık tempoya sahip olmaması (yaşlı olmadığı halde) enteresan.
iki takımın da duran top savunmasındaki duruşları kötüydü. fenerbahçe, martin skrtel'in; bir "çekiç stoper"in yokluğu sebebiyle özellikle duran toplarda emanet "duruyor".
madem lafı uzattım: 1) fenerbahçe'nin galatasaray karşısındaki duran top savunmaları, galatasaray gol bulamasa da felaketti. konuya hakim birçok ülkedeki pro lisans kursunda, ceza yayınızı boş bırakan bir dizilim yaptığınız takdirde "seneye bir daha gel" yanıtını alırsınız. fenerbahçe geçen hafta 11 oyuncuyla ceza alanına gömülmesine rağmen tehditler yedi. galatasaray'ın yaydaki boşluğu kullanamaması da başka bir konu... 2) stoper rotasyonu çok sorunlu. fenerbahçe'nin birçok bölgedeki rotasyonu sorunlu ve dün yedek kulübesinde hücumda (belki) bir şeyler yaratabilecek yalnızca 2 oyuncu (roberto soldado ve alper potuk) vardı. kayserispor'da ise bu sayı 5, ki bu 5'li, bir anadolu takımı için, hem genel kalite hem çeşitlilik bakımından ciddi bir 5'li. fenerbahçe'nin kulübesinde asamoah gyan yok, hatta oyuna girmeyen dejan meleg dahi yok.
buradan karmaşık ve bol açılımlı paradokslara yönelebilirim. o yüzden konulara dalmadan, başlıkları verip devam edeceğim: her şeye rağmen, sahadaki 11'in özverisi ve tertibi, özellikle geçen sezonun dağınıklığına nazaran daha iyi bir görüntü veriyor. takımda genel olarak "niyet" var. ancak şu anda takımda sakat olmasa da, sahaya 11 adet fenerbahçe kalitesinde oyuncu ile çıkmak mümkün değil, zira takımda 11 fenerbahçe kalitesinde oyuncu yok. diyelim ki bu 11 bir şekilde oluştu; arkasında bunu destekleyecek bir kulübe de yok. kulübün bu mali duruma gelmesi elbette tamamen yönetimin sorumluluğunda. ayrıca, mali durum bu iken, soldado ve dirar'a bu denli yüksek bonservis verilmesi de epeyce çarpık. bu transferlerde aykut hoca'nın payı varsa, ihalenin azımsanmayacak bir kısmı da ona kalıyor.
pas kalitesi bu denli düşük olan, saha görüşü, kötü tercihleri ile göze batan dirar, kötü bir transfer. halen oynuyor olması da garip. lakin yerli hakemler gibi adalet dağıtmaya kalkarsam; dirar hamle oyuncusu olarak daha da kötü, zira patlayıcılığı/deliciliği, o seviyede bir sürati yok. alper böylesi durumlarda bir ihtimal takıma daha fazla katkı verebilir.
statta izlediğim yeni malatyaspor maçında ise hasan ali ve soldado'nun takımın geri kalanına nazaran yetersizliği/silikliği göze çarpıyordu. caner erkin'in arkasından kadroya girmeye çalışan hasan ali, belki daha fazla hata yapma lüksüne sahip olduğundan, o dönemde mental açıdan daha rahattı, ama vitor pereira caner yerine hasan ali'yi oynatırken dahi buradaki soruna parmak basmıştım. fenerbahçe'nin devre arası transfer yapılacaksa ilk hedefi sol bek olmalı. önümüzdeki sezon vincent janssen gittiği takdirde, has ve as bir santrfor gerekliliği hasıl olacak. bu arada, 4-3-2-1 şablonu takıma oturdukça, janssen'in etrafında boşluklar oluşmaya başladı. hem janssen'e daha çok direkt çıkıp oradan servisle oynamak, hem de o bölgeyi daha etkin kullanmak gerekiyor.
skrtel ve mehmet ekici'yi 11'e dahil edip, janssen'i de londra'ya gönderirsem, fenerbahçe'nin evvela 1 sol bek-1 santrfor-1 stopere ihtiyacı var. elif elmas'ın vereceği katkıya göre bir merkez de düşünülebilir. ve iyi araştırıldığı takdirde maliyetsizce ulaşılabilecek farklı tarzda hamle oyuncuları elzem. takımda, set oyununda epey vasatlaşan, açık alanda patlayan ryan mendes dahi yok.
bitirmeye doğru geçeyim, yoksa yine ciltlerce yazacağım: aykut hoca'nın elinde ahım şahım bir kadro yok. transferlerde payı varsa eğer, bunun sebeplerinden biri de kendisi. yönetim asli sorun ki, bu konuya mfö bodrum şarkısında "nasıl anlatsam, nereden başlasam" şeklinde değinmişti. takım, geçen sezonun zihinsel dağınıklığını, her şeye rağmen önemli ölçüde atlatmış durumda. kadronun ardından ise kondisyon sorunu geliyor ki, bu doğrudan teknik ekibe bağlı. üçüncü basamak ise şu an için motivasyon. aurada değişim var, ama halen, taraftarı da başarı/şampiyonluk konusunda yeterince istekli ve motive görmüyorum. tabi ki bu konuda da yönetimin şimdiye dek yaptıkları, taraftarın bezmesi vs. önemli bir yer tutuyor.
öncelikle taraftarın takıma aşkını tazelemek adına yönetim değişmeli. tüm sezonları, her şeyi bir kenara bırakayım: soldado + dirar'a toplamda 6-7-8-9 milyon euro ödeyecek kadar çaresiz bir ekip, fenerbahçe futbol kulübünü yönetmemeli.
kayserispor ise aldığı 1 puan ile 10. haftada 18 puanla 4. sıraya yerleşti. şumudica büyük maçlardan birinde tribünlere yönelik davranışlarıyla elbette daha büyük fırtınalar koparacak. yeni kurulan takım, henüz netleşmemiş 11 ile takım en azından dağınık değil ve genel bir motivasyon söz konusu. çok dağılmadan şumudica'nın bunu oluşturabilmesi de bir başarı. ancak bu "yeni takım" halesi dağıldıktan sonra, muhtemelen 15-20. haftalara doğru yeni bir sınav daha vermeye başlayacak. bu yüzden, şumudica'yı zamana bırakmak daha yerinde olur. maçın adamı ise, fenerbahçe'nin görev yapan iki stoperinden daha kaliteli olan, rennes'de birçok büyük takım tarafından izlenen, ancak o basamağı atlayacak sıçramayı bir türlü yapamayan jean armel kana-biyik idi.
maç 3-2 iken fenerbahçe üst üste yakaladığı kontraları kötü kullandığında, yedek kulübesinde oturan valbuena'nın ekrana getirmeyerek puan kaybetti maçın yönetmeni. sahada valbuena olmasa da fenerbahçe'nin kontralarda bu denli kötü tercih yapması, paslar kadar ve kararlar kadar koşuların da kötü olması düşündürücü. belki de kulübede oturan valbuena'yı, aykut hoca'yı ve aykut hoca'nın tribünde ya da soyunma odasında bir yerlerde oturan, bilgisayar başındaki bir kısım yardımcılarını görmeliydik sırasıyla. ya da fenerbahçe maçı bittiği dakikalarda romanya'da sahip olduğu takımın başında sahaya çıkan gheorge hagi'yi ve evinde oturan metin türel'i. -
35. çaylak onay listesi
başlığı altında yazar olduğunu beyan eden tüm yeni yazarlara eksisini verdiğim liste...
bize ne amk listeden yeni çıktıysan, yazar olduysan? bi' yukarı çıkıp okuyun, bütün tanımlar aynı amıssini... -
36. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
düşüyo mu böyle yazınca düşüyo mu?
-
37. dolgun göğüslere sahip kızlardaki müthiş özgüven
-
38. bitcoin
dün deneme amaçlı 2000 liralık alıp bugün 2127 lira olarak geri çektiğim ilginç şey. gerçekten yapılabildiğine inanmıyordum ama, şu an resmen 1 günde 127 lira kâra geçtim. bankada 2000 lirayı tutsan %14 faizle 181 gün sonra falan 127 lira veriyor. farka bakın.
bir de 200 bin lira yatırdığınızı düşünün. bir günde 12 bin lira kâr olur. ulan zengin olmak için bile önce zengin olmak lazım. 200 bini nasıl yatıralım. :( -
39. halloween gecesi evde oturan ezik ve yalnız insan
ulan babam söylemese ramazan bayramını, et yemesem kurban bayramını hatırlamam adam bana hallowen diyor. aynen kanka hallowen.
-
40. türkiye'nin abd'den 16 adet f-35b satın alması
kaynağı bir adet twitter adresi olan ve doğrulanmaya ihtiyaç duyulan haber.
şimdi bu işi bayağı iyi bilen biri olarak gelin anlatayım size. hamaset yok, kahvehane goygoyu yok. basit ifadelerle anlatacağım.
öncelikle şu yazılım muhabbetini bir kenara bırakın. eğer kendi uçağını kendin yapmıyorsan seve seve o yazılım kıstasına takılacaksın. o nedenle burayı geçelim.
f-35b vertical take off/landing kabiliyetine sahip bir uçak. yani dikey inip kalkabiliyor. normal de inip kalkar ama harrier uçaklarındaki gibi bir iniş/kalkış sistemine sahip.
amaaaaa
bu uçağın en büyük dezavantajı ortasında bulunan ve dikey iniş kalkışı sağlayan fan mekanizması ile poposundaki döner nozzle (egzos) kısmı (foto). bu sistemin en büyük eksisi çok fazla karmaşık bir mekanizma olması ve doğal olarak yüksek bakım maliyeti ve arıza riski. diğer büyük eksi, sistem nedeniyle uçağın taşıdığı yakıt miktarının azalması ve harekat sığası denilen etkin alanın azalması. ayrıca uçağın taşıyabildiği mühimmat kapasitesinin azalması da diğer bir olumsuz nokta. mesela bu nedenle uçakta bir makineli top yok. harici pod takılıyor sırf bu yüzden. bu ne demek? mesela it dalaşında top podu olmayan uçakla bir f-16 karşı karşıya geldiğinde f-35b'de hava-hava füzesi yoksa f-16 pilotu takır takır sıkarken f-35b anca kaçmaya çalışacak. veya sen bir top podu takacaksın hoop yük istasyonlarından biri kayıp, yani daha az füze/bomba taşıyacaksın. yani etkinliğin azalacak falan filan. bir de bu tip bir sistem diğer jet sistemlerine göre daha fazla yabancı madde hasarına duyarlı oluyor, yani helikopter gibi oraya buraya inmek olmuyor.
harrier benzeri bir kullanım şekli olan f-35b'nin amerikan deniz piyadeleri ve deniz kuvvetleri hava kolunda uçak gemilerinde kullanılması elbette olacak ama unutmayın amerikan konseptine göre uçak gemilerinde aslında karada konuşlu savaş uçaklarının mümkün olan en az şekilde değişikliğe uğramış uçakları kullanma eğilimi vardır. mesela f/a-18 uçağı veya bundan önce kullanılan f-4'ler gibi. yalnız amerikan donanması f-4'lerden memnun kalmayınca yerine gelen f-14'lere acayip ısındılar ve bayağı bir onlarla gittiler. ama bu uçağın hayvani bakım giderleri sonunda ipinin çekilmesine neden oldu ve sonradan f/a-18'e geçtiler.
bu noktada ayrıca şunu söylemek gerekir ki amerikalı deniz havacıları çift motor tercih eder çünkü uçağın bir sorun yaşaması durumunda en azından tek motorlar gelip uçak gemisine inmesi istenir. çünkü bir hava platformuna şu anda milyonlarca dolar para gömüyorlar ve eskide olduğu gibi 100 kilo alüminyumla 10 tane corsair çıkartmıyorlar. o nedenle f-35b amerikan deniz havacıları tarafından çok tutulmayan bir uçak olacak. bir de uçak gemilerinde katapult sistemi olduğundan f-35b o sisteme uymaz ve zaten o nedenle c versiyonu yapılıyor uçağın.
bazı goygoycular gelmiş burada tcg anadolu, yunanlıları sıkıştırma filan diyorlar. onu da kısaca anlatalım.
#69212716 numaralı entrymi okuyunuz. uçak gemisi konsepti bir saldırı silahıdır. tek başına gezdiremezsin. zaten eskişehirden kalkan uçaklar 15 dakikada ege'ye çıkıyor, anadolu'nun batısı komple adamlar için tehdit, sen uçak gemisi ile yunanistan'a adamların batı kıyısından (yani italya tarafından) mı saldıracaksın ki yunan sıkıştırıyorsun?!
ikincisi uçak gemisinde komuta kimde olacak? ahahahha işte bizim cengaverlerin hiiiiç düşünmediği şey bu, komuta kontrol sorunu? uçak gemisinin seyrüsefer işini denizcilere verip içindeki f-35b filosunu havacılara mı vereceksin, yoksa gemiyi komple denizcilere verip f-35b'lerden de daha önce deniz kuvvetlerinde hiç olmayan bir konsept oluşturup deniz avcı filosu mu kuracaksın? bizim denizcilerin hava kolu konusunu bir inceleyin bence, daha önce bu tip bir muharip filoları olmuş mu olmamış mı bir bakın. kötülemek adına söylemiyorum ama muharip hava filosu kuruluşu, işletilmesi, lojistik desteğinin sağlanması, eğitimlerinin düzenlenmesi öyle çok kolay şeyler değil ve daha önce bu işi yapmadıysanız alın uçak hadi uçun demekle olmaz o iş.
offf daha yazarım ama canım istemiyor bugün. kısa kısa bir iki not daha yazayım. detaya inersem beton entry olur uçakla ilgili gerek yok buna.
f-35 projesi bugün amerika'nın üretim konsorsiyumuna üye ülkelere attığı en büyük kazıklardan biridir. geçen onca yıla ve harcanan paraya rağmen uçağın combat effectiveness denilen (türkçesi harekat kabiliyeti) tarafı ciddi anlamda tartışılmakta. daha birkaç ay önce uçağın f-16'lar tarafından çoğu yönden tokatlandığı yönünde haberler ayyuka çıktı. ayrıca yüksek maliyetler, aşırı karmaşık lojistik sistemi, uçağı alacak ülkelere amerika'nın dayattığı pahalı lojistik sistem ve daha birçok sorun başta amerika ve ingiltere olmak üzere üye ülkelerin çoğunda tartışılıyor.
askeri havacılık hakkındaki bilgisi izlediği top gun filmleri olmayan ve bu işleri az biraz takip eden herkes bu uçağın bizim gibi ekonomik durumu iyi olmayan ülkeler için çok lüks olacağının farkında. bu noktada aslında jas-39 gripen gibi fiyat/performansı daha uygun ürünlere bakmak varken zamanında birilerinin "ouuuvvvvv uçağa bak" şeklinde gaza gelmesi sonucu bu kazığı kendimize soktuk. umarım f-35b haberi de doğru değildir çünkü eğer böyle birşey olursa o benzine/mazota itelenen 10-15 kuruşluk zamlarla ancak f-35b'nin egzosunu satın alırsınız.
edit: korkulan oluyor sanırım, jane's de dillendirilmiş mevzu. ya arkadaş red alert'te hava kuvveti basar gibi uçak mı alınır? bir ölçün biçin hesap kitap yapın ohoooo. -
41. futbol başlıkları yasaklansın kampanyası
çözümü kafası kaldırmayacak olanlara müstehak olan üründür.
bakın şimdi:
ülkede herkes, hakemlerin satıldığından, şike olduğundan bahsederken,
kulüpler borca batmış halde elin alamanyalarından futbolcu getirip bi hayır görmezken,
dünyada en yüksek parayı harcayıp "karşılığını" almazken,
işe siyaset bulaştığı gözler önündeyken,
millet tuttuğu takım uğruna birbirine bıçaklarken,
önündeki kaleyi denk düşüremeyen,
kendini yere atıp penaltı bekleyen,
yıl olmuş 2017, hala ofsayta düşmemeyi akıl edemeyen,
prim isteyen,
milyonla para yiyip de halka bir gurur yaşatmayan,
oynamayınca köpürüp, oyna diyince beceremeyen adamların ayağındaki topu konuşsanız ne olacak, konuşmasanız ne olacak?
futbol, spor olmaktan uzak, keriz silkeleme aracıdır, endüstridir.
fener ister dört gol atsın, beşiktaş ister sekiz yesin, gençlerbirliği isterse altı kere türkiye şampiyonu olsun. vatandaşın cebinden para alınıyor, vatandaşın yüzüne bir gülümseme bırakılıyor. üç gün sonra gülümseme geçiyor, parasızlığın acısı kalıyor.
sporu konuşalım da futbol spor değil.
sorun burada başlıyor.
herkesi birbirine düşüren bir şeyin adı olsa olsa "nifak" olur.
futbolu oynayın, ama takip etmeyin.
bakınız ülkedeki 10 tane kulübün toplam borcu 20 milyar euro.
onca yayın geliri, forma satışı, bilet satışı, vıttırı zıttırı yetmemiş ya da o parayı beğenmemişler ki borç almışlar.
kimden borç alıyorlar?
senin benim paramızı yatırdığımız, hesap açtığımız bankalardan alıyorlar.
parayı döndürüyorlar döndürüyorlar, elde var; sıfır.
kupa? yok.
spor zevki? kokusu bile yok.
e neyini konuşucaz o zaman?
ne dicez mesela?
"hakem orospu çocuğu", "başkan istifa", "bu adamı atın takımdan nerden aldınız bunu amına koduklarım"... ve daha nice benzerleri...
sporun üzerine bu kadar konuşulmaz ya.
sporu yaparsınız, oynarsınız skor yazılır on dakka meraklılar için analiz yaparsınız kapatırsınız konuyu, bitti.
sizin yaptığınız boş laf.
yapmayın boş laf.
beyni boş adam mısınız siz? yakışıyor mu size?
gidin adam akıllı bir işle meşgul olun, ülkenin futboluna kafa yorup da fıtık olmayın.
bırakın gelirleri düşen kulüpler de borçlarında boğulsunlar.
yok 3-2'ymiş yok berabereymiş.
iddaa çıktı, şikenin haddi hesabı yok.
iddaa'da oynamayın. sizin paranızı babalar yiyor zira.
siz 20 lira yatırıp 200 lira alıyorsunuz, adamlar 200 bin lira yatırıp 2 milyon lira alıyor. -
42. atılım mezunlarının havalı oldukları kabulü
atılım üniversitesi kazanılıyor mu?ben kayıt yaptırılıyor diye biliyordum.
-
43. pilot maaşı
ağzını yüzünü siktiğim hem müzik dinleyip hem şerit çizgileri içinde otomobil kullanamıyor gelmiş sıfır görüşle yaklaşma yapıp yan rüzgarla boğuşan adama kıyas çekiyor. gerçekten hayat çok otobüs.
acaba kaptan da ağlıyor mu -
44. tarsus kazısında 12 bin yıllık yazıların bulunması
12000 yıllık yazıyı kağıt üstüne yazmışlar. 12 yıldır arkeoloji eğitimi almış ama ne unvanını ne de ismini biliyoruz.1 sene arkeoloji eğitimi alan bir insan bu safsatalara götüyle güler.
palavradır. geçiniz. -
45. iyi parti'nin nato'ya bağlılık sözü vermesi
varşova paktına mı bağlansalardı diye düşündüren durumdur. genel bir kamp olarak nato ülkeleri daha iyidir, kendi çıkarlarımızı tam anlamıyla gözetebildikten sonra nato cenahında olmanın bir sakıncası yok kanaatimce.
-
46. güneş doğmadan işe yollayan sistem
kölelik sistemidir..
lan daha güneş doğmamış, insan gibi kahvaltı yapılmamış hemen servisi dayıyorsun kapıya amk..
sonra yine güneşi görmeyecek şekilde akşam evine yolluyorsun..
sadece uyumaya gidiliyor evlere..
sonra da sen gel "bağımsız bir ülkeyiz, cumhuriyet sen çok yaşa" diye kendini kandırarak hamasi mastürbasyonlar yap.. -
47. kombiyi açmaya karar verilen an
ekim ayı doğalgaz faturası 395 lira olan bizim ev için bu kararın verildiği an takribi eylül 15 e falan denk geliyor.
amına kodumun çocuğu nasıl bir ev yapmışsa alttan bir tünelle antarktika'ya bağlanıyor galiba. havalar 0 civarına yaklaşınca kombiyi max'a getirsen de fayda etmiyor ev ısınmıyor, mimarlık okuyanlar falan varsa evin adresini verebilirim gelin inceleyin ki bir ev nasıl yapılmaz görün.
evin planını yapan mimardan tuğlasını üreten fabrikaya, ev sahibinden evin yapımında taş taşıyan işçiye kadar hepsinin tek tek amına koyayım. -
48. sevan nişanyan
kendisini savunalım derken, akp öncesi devlet ve iktidarları kemalist ilan etmeden durup düşünmek lazım. türkiye'nin akp öncesindeki gladyocu, emperyalizm mahsülü, haydut, yozlaşmış iktidarlarının ve bunların bürokratlarının atatürk ve kemalizmle ne ilgisi var lan? atatürk'ün arzusu, hayali türkiye cumhuriyeti'nin geleceğinde mit'in maaşları abd'den alınan hibeyle ödenirken, memleketin abd'nin ileri karakolu, uçak gemisi haline gelmesi miydi, bu mu kemalizm, atatürkçülük? daha garibi karşı taraf da bu suçlamayı üstlenip savunmaya geçiyor. refahyol mu kemalistti, kenan evren mi, tahsin şahinkaya mı, veli küçük mü? t.c. tarihini kemalist elitlerle, müslüman halkın mücadelesi olarak görmek kadar denyo bir tarih okuması olabilir mi, fetöcü müsünüz kuzum siz? her şeyi çorba yapıyorsunuz.
diğer yandan şunu da açıkça ifade etmek lazım ki, babaerenler ve bir kaç yazar daha artık yazmadıklarına göre, sevan nişanyan'ın entelektüelliği sanırım toplasan bütün sözlüğü donunda sallar. sorgulanması bile abes olur. bu demek değildir ki, nişanyan'n söylediği her şey ve aldığı her tutum doğrudur ya da doğru olmak zorundadır. evet yetmez ama evet rezilliğinde yer almak o tarihte de saçmalıktı, bugün de öyle. üç kuruş aklı olan herkes de zaten bunu teslim ediyor. sevan etmiyorsa yanılmayı sindiremediği için etmiyordur, ama bu konudaki tutumun entelektüelliğiyle ne ilgisi olabilir? sanıyorsunuz ki, entelektüel deyince, her söylediğiyle aydınlatıp yol gösterecek birisi olması lazım. yok öyle birisi, bu beklenti de biatçılıktan, hocacılıktan geliyor. manevi otorite, şeyh arıyorsunuz. herkesin kendine göre aklı var, bir zahmet herkes kendisi için düşünecek. hele ki liboş/dönek vs. sıfatları kullanan birisi olsam, birilerini entelektüel olup olmamakla itham etmeden dönüp kendimden utanırım. biz okurken utanıyoruz, bilin diye söylüyorum.
neyse bu vesileyle kodeste geçen yılları için geçmiş olsun. fakat sisam'da takılı kalmasını garipsedim, eli değmişken dünyanın herhangi bir ülkesinden iltica alıp daha vizyoner işlere kalkışabilir. biraz da batı sahra yaz, haiti anlat aga. bu kadar şikayet edip, türkiye'den osursan duyulacak yerde takılıp kalmak neden? -
49. iphone x'e 5 bin dolar verip türkiye'ye getirmek
macrumors sitesinde gerçeğin açığa çıkması ile 19.000 lira verilip getirilmeyen telefondur. apple’ın seçtiği birkaç yayından olduğu görülen sdn’in, telefonu satın almış gibi yapması en hafif tabiri ile gazeteciliğe yakışmamıştır. gerçeği söylemiş olmaları içeriğin değerini düşürmezdi ama belki izlenme sayısını azcık düşürebilirdi. fakat o azcık reyting uğruna aldatıcı başlık atmakta sakınca görmemişler. normal şartlar altında türkiye’deki ilk yayını yaparak temiz bir iş ile alkış alacaklarına, daha fazla reyting uğruna ellerindeki tertemiz işi kirletmeyi tercih eden bir yayın sdn.
-
50. türkiye'de en çok yasak kaldıran lider
ya boşver sen onu bunu furki; işler nasıl?
seni kim ciddiye alır bu saatten sonra. git evine yat ya...
(bkz: furkan bölükbaşı) şunuda şuraya bırakalımda, sonra gammazlıyon bknz yok falan diye, ceza alıyoruz.