lig bitmis beyler.
hakemler kolluyor besiktasi.
tiyatro. artik izlemem dekoderi satiyom.
demiroren sampiyon yapacak besiktasi cunku borcu var.
beisktas kollaniyor cunku sayin cumhurbaskanim dedi fikret orman.
rte besiktasi kolluyor.
hakemler bizi eziyor. cok sari kart verdiler.
hakemler demismiydik?
hakem?
baska bahaneniz kaldiysa yazalim onlari da. sahada top oynayamayan fenerlilerin agir malliklarini yazdik. akliniza gelen varsa onlari da yazalim. bu arada son uc haftadir skora etki eden hakem hatalari hep besiktas aleyhine. onu konusan yok.
tas gibi top oynuyor besiktas.
olursa sampiyon, sikeciler gibi kollandigi icin degil sonuna kadar hakettigi icin olacak.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 23 ocak 2017 aytemiz alanyaspor beşiktaş maçı
-
2. donald trump'ın psikopat oğlu
(bkz: joffrey baratheon)
-
3. fuck buddy
ulan daha yirmisine girmeyen tazecik goncaguldun ne bok yemeye fakbadi oluyorsun diye sorarlar ama buna cevap verecek ferasette olmadigini farkedince vazgecerler.
-
4. mustafa kemal atatürk
yedi düvelin birleşip başkentinde padişahını esir ettiği osmanlının yerine bağımsız laik cumhuriyeti kurmuş lider. osmanlının son padişahı ise ülkesini işgal eden yedi düvelin zırhlısına binip malta'ya kaçtı.
-
5. 28-30 ocak'ta erkek yazarları mesaja boğuyoruz
sabah aksam türk kadını rerererö diyen sözlük yazarlarının türk kadınından gelecek bir mesaj icin bir günde 400 entry girdiği efsane başlık halini almıştır.
gülerek izliyorum. -
6. erdoğan'ı başkanlık seçiminde yenebilecek kişi
narcos'tan pablo'yu, breaking bad'den walter'ı, homeland'den saul'u geri hizmete koyup house of cards'tan frank'i aday yapalım derim. hepsi toplandığında seçimde yarışacak kadar yeterli düzenbaz, otoriter, despot, diktatör, yalancı, ayak oyunları yapabilen, hileli politikalar üretebilecek, rakiplerini türlü oyunlarla egale edecek, halkı kolayca kandırıp arkasından sürükleyecek bir takım olabilir. sonrasında iyi olan kazansın..
-
7. babanın anneyi aldattığını bilmek
annenizin babanızı aldattığını öğrendiğinizde ne yapacaksanız aynısını yapmanızı gerektiren durum.
-
8. yozgatlının nusret'e cevabı
lan amk , adam 1000 odalı saraylarda yaşıyor , sesin çıkmıyor. nusret yaptığı işi iyi pazarlayınca " la gardaş heröhörö " diyosun.
lütfen siktirip gidiniz. olay çıksın istemiyorum.
büdüt : dayıcım unutmadan şunu da söyleyeyim ; metresini 14 tl'ye aldığım kumaşı 40 tl'den satıyorum. -
9. ölü şeyh'in parmaklarını emen tarikatçılar
(bkz: hani marjinal bizdik)
edit: video linkini akp'li arkadaşıma gönderdim. gelen cevap şu oldu..
"vaaayy sonunda doğru yolu bulmuşsun. allah seni hak yolundan ayırmasın güzel kardeşim"
engelledim. -
10. yalnızlığın en iyi tanımı
pablo neruda'ya sormak lazım yalnızlığın tanımını ya da ne bileyim marcel proust'a. ben tanım yapma konusunda çok iyi değilim. ama yalnızlığın ne olduğunu çok iyi biliyorum. çocukken hep tahterevallinin ortasına oturdum. siz tahterevallinin ortasına oturmak nedir bilir misiniz?
-
11. survivor 2017
bu programı beğenmemek, izlememek başka mevzu ama benim en çok hoşuma giden kısmı televizyonu açtığımızda kadınlar ve erkeklerin bir arada omuz omuza yarışabildiğini, aynı yerde uyuyabildiğini kısacası tamamen art niyetsiz biçimde yaşayabildiğini görmemiz. malum televizyon kanallarında artık kadınlar ve erkekler yalnız birbirine talip olmak için bir araya geliyor. iğrenç.
-
12. motorsuz kalan altay tankı
şimdi şöyle:
ana muharebe tankı çoğu bileşeni itibariyle (motor, yürür aksam başta olmak üzere) otomotiv sanayii ile iç içedir. almanya, rusya, ingiltere, fransa, abd falan hepsi kendi metalurji, ağır sanayi ve otomotiv sanayii sektörlerindeki tecrübeler üzerine tank tasarımlarını, teknolojilerini geliştirmişlerdir.
türkiye'nin, altay'dan önce askeri kara araçlarına yönelik tecrübesi, tekerlekli zırhlı araç (otokar gibi) tasarımı ve paletli zırhlı araçların lisans altında montajı (fnss) ile sınırlıydı. herhangi bir tank tasarımı, üretimi tecrübesi yoktu. israil'in yaptığı tank modernizasyonu işi de aslında yerli tank geliştirme kabiliyeti yolunda tecrübe kazanılması için başlatılmıştı ancak araya giren ekonomik kriz ve tank geliştirme projesinin gecikmesi nedeniyle kopukluk oldu, kurgu tutmadı.
hikayeyi kısa keselim.
altay (ilk adı mimtü, bazen mitüp olarak da geçer: milli imkanlarla tank tasarımı projesi gibi bir şeydi) projesinde kurgu, yabancı bir teknik destek sağlayıcının danışmanlığı, desteği ve teknoloji / bilgi transferi ile türkiye'de tank tasarımı. yani türk mühendis bilgisayar başında oturacak, onun arkasında omzunun gerisinde bir yabancı da "şurayı böyle yap, orayı şöyle yap, bak biz bunu bunu böyle yapmıştık, olmamıştı, dikkat et" falan diyecek.
işte o omzumuzun gerisinde duracak danışman olarak güney kore'yi seçtik. süreç içinde koreliler bazı konularda tam olarak o işi yaptılar, bazı konularda zır cahil olduklarını gördük, kendi işimizi kendimiz yaptık, hatta rivayet odur ki bazı konularda da onlar bizden öğrendiler. neyse, geçelim.
motor ve transmisyon, üzerine ciltler dolusu yazılabilecek konular. elimde olsa türkiye'de sadece motor üzerine çalışan üç beş üniversite kurarım, motor projelerinde çalışana ev araba veririm, o derece. çünkü elektronik, metalurji, makina mühendisliği gibi alanların en ileri seviyesini oluşturuyor ve eğer motor konusuna hakim değilseniz askeri olsun sivil olsun projelerinizin bir anlamı kalmıyor.
bugün çin, milyarlarca dolar dökmesine rağmen özellikle havacılık motorları konusunda hala daha konuyu çözemedi, rusya'ya bağımlı.
bugün rusya, gaz türbini konusunda ukrayna bağımlı olduğu, oradan da artık türbin gelmediği için pek çok askeri gemi inşa projesinde sıkıntıya düştü; bazı projeleri rafa kaldırdı. yerine kendisi motor geliştirmeye başladı.
bugün hindistan, rusya ve fransa'nın yoğun teknik desteği, milyarlarca dolar akıtmış olmasına rağmen kendi milli jet motor projesini* iptal etti, abd'den motor ithal etmeye başladı.
genel olarak bilim, teknoloji ve inovasyonda kaidedir: bunlar sosyal süreçlerdir. türkçesi şu: binlerce makina mühendisini ay üssü alfa kıvamında tesislere doldurup ayda 15bin tl maaş da verseniz, oradan bir şey çıkması garanti değildir. çünkü arge, belli bir çevre koşulu ve altyapı üzerine inşa edilir. bu yüzden bugün dünyada silikon vadisi'nden bir tane var.
neyse, güney kore'de kalmıştık...
güney kore, kendi ordusu için iki tane tank geliştirip ürettiler. birincisi k-1 ikincisi de k-2. k-1'i amerikalılar tasarladı aslında. meşhur m1 abrams tankının tıpkısının aynısı. kore'nin kayda değer bir tasarım ve mühendislik girdisi olmadı o projede. biraz biraz tank işini öğrendiler. altay tankında bizim durumumuzu gibi aşağı yukarı. k-2 ise, kendi projeleri büyük ölçüde. geliştirmesi ve testleri kolay olmadı o tankın. işte altay da, k-2'nin kuzeni denebilecek bir tank. çoğu özelliği itibariyle k-2'ye epey benziyor. bu normal, bu gayet normal. (önemli farklılıları da var elbet, mesela yol tekeri sayısı ya da otomatik doldurucu olmaması gibi; bunlar bizim ordunun istekleri sonucu şekillendi).
kore de tank motoru ve transmisyonu konusunda henüz tam olarak kendine yeten bir ülke değil. onlar k-2'de alman mtu motorunu ve renk transmisyonunu seçmişler. bir yandan da kendi motor geliştirme projelerini başlatmışlar. almanlar zaten bu konuda dünyanın en ileri milleti. motor olunca, transmisyon olunca alman ürünleri çoğu yerde açık ara rakipsiz. dünyanın düzeni bu. biz de doğal olarak altay'da mtu motorunu ve renk transmisyonunu seçtik. tasarım buna göre yapıldı. almanya'dan bunları tedarik etmede bir sorun yok(tu).
ama burada çok önemli bir konu var: son kullanıcı belgesi. ihracat izni.
bu şu demek. savunma alanında bir ürün üretiyorsunuz ve belli parçaları yurtdışından almanız gerekiyor. bu parçaları üreten ülkenin hükümetinden bir son kullanıcı belgesi almanız gerekiyor. bu belgede o parçayı neden aldığınız, kaç tane ihtiyacınız olduğu, hangi projede kullanacağınız ve nihai ürünün kullanıcısının kim olduğunu falan belirtiyorsunuz. bunun mevzuatı, prosedürü ülkeden ülkeye değişiyor. almanya, isveç, isviçre, abd gibi ülkeler çok katı mesela, fransa daha gevşektir falan. bir de parçanın kritiklik derecesine göre bu mevzuatın zorluğu da değişiyor: motor mesela önemli konu ama bir civata (mübalağa ediyorum) için çok sorun çıkmıyor.
altay'ın prototipleri için de bir sorun çıkmadı. mesele değil zaten. ama iş seri üretime gelince öyle mi olacak(tı)? almanya dünyanın en önemli tank üreticilerinden (bkz: leopard 2). ayrıca almanya bizi kıskanıyor, değil mi? havalimanı falan.
şey, neyse, karıştırmayalım o mevzuları.
tam zamanını hatırlamıyorum ama altay devam ediyordu galiba, enteresan bir şey oldu. bizim hani fırtına diye bir obüsümüz var ya? ona azerbaycan talip oldu. el sıkışıldı, tam hüseyin usta kaynak makinasının başına geçecek, bir şey oldu.
fırtına'nın motoru almanya'dan geliyor! ve almanya motorlar için ihracat izni vermedi. iş yattı. zaten azerbaycan da israil'le kanka oldu sonradan. biz alternatif motor için ukrayna falan kapısını çaldık ama ne çare.
sonradan da aklımız başımıza geldi. "tank yapıyorsak motoru da yerlileştirelim" dedik ve "güç grubu projesi" başlatıldı, teklifler toplandı, iş tümosan'a verildi.
tabi tümosan bugüne kadar tank motoru geliştirmiş, üretmiş değil. zaten türkiye'de bugüne kadar doğru dürüst motor geliştirilip seri üretime ne derece geçildi, ne kadar güçlüydü o ayrı mesele. modern tanklar en az 1,500 beygir gücünde motorlara sahiptirler bu arada. dayanıklılık, performans vb konularında son derece zorlayıcı şartları vardı.
güney kore'nin tuzu kuru. zaten hatırı sayılır bir otomotiv sanayileri var. arge konusundaki performanslarını, altyapılarını saymaya gerek yok. o tecrübenin ve ortamın üzerine tank motoru geliştirmek, zor olsa da mümkün koreliler için. ancak türkiye'de otomotiv sanayii, montaj ağırlıklı. parça geliştirme, tasarım ve üretimi ise alt bileşenlere odaklı ve üretimde çok ciddi oranda yabancı parça kullanımı var. yani ara mamul ve teçhizatta yurtdışına bağımlılık ciddi seviyelerde.
hal böyle iken, motor geliştirmede de yabancı teknik desteğe ihtiyaç hasıl oldu. bu işte de omzumuzun gerisinde duracak birine ihtiyaç duyduk. üç aday çıktı meydana:
almanya
avusturya
ingiltere.
alman hükümeti dedi ki, "ben şirketimin teknik destek vermesine izin veririm, ama bu destekle üretilecek motoru çatışma bölgesinde kullanamazsın, ihracat yaparken de bana soracaksın, şu şu ülkelere satamazsın" (küfür gibi)
avusturya hükümeti dedi ki "ben şirketimin teknik destek vermesine sorun çıkarmam, ihracatı falan da kafana takma" dedi. ne güzel. hemen görüşmeler başladı. ama sonradan avusturya hükümeti, almanya'nın kanişi olduğundan kelli, tutum değiştirdi.
"şirketimin danışmanlık vermesine izin veririm ama ortaya çıkacak motoru ve ondan türeteceğin hiç bir motoru kendi sınırların içindeki ya da sınır ötesindeki çatışma bölgelerinde kullanamazsın, şu şu şu ülkelere satamazsın (o listede de bir tek patagonya eksik)" demeye başladı. görüşmeler yattı. tümosan en son ingiliz firması ile görüşüyordu ancak sözleşmesi imzalanmış, avans alacak ki kadro kursun, tesis kursun çalışmaya başlasın, e avans alabilmesi için de bir proje planı çıkarması, çizim mizim bir şeyleri savunma sanayii müsteşarlığı'na sunması gerekiyor. kısır döngüye girdi yani.
tabi bu arada biz almanya ile kanlı bıçaklı olduk, bir tık ötesi topyekün savaş. abartmıyorum.
bu durumda altay'ın seri üretiminde kullanılmak üzere almanya'dan motor tedariki de en hafif deyimiyle zor.
başka ülkeden motor alıp takmak da öyle ha deyince olabilecek şeyler değil. haydi motoru buldun, aracın tüm tasarımı mtu motora göre yapılmış. tümosan da eğer becerebilseydi o motorun benzerini yapacaktı zaten. başka motor bulsak bile aracın tasarımı değişecek, tüm performans parametreleri değişeceğinden atış kontrol sistemi falan değişecek. bugün paketten yeni motoru çıkarsak, 2020'yi bulur en erken, o da seri üretimin başlaması - ki hayal.
tabi bu arada suriye, ırak, iran, fırat kalkanı falan bir save etmek zorundayız.
tabi bu arada bu tankın üretilmeye başlaması ve anlamlı sayılarda envantere girmesi 2020'ler, 2025'ler falan bulabilecek. o arada ışid'in tanksavar olarak lazer mazer kullanmaya başlaması hiç de absürt bir olasılık değil.
çok uzattım, kısa (!) keseyim,
hodor. -
13. ekşi itiraf
geçen hafta dedemi kaybettim ben.
(bkz: 65641656)
sıralı ölüm, doya doya yaşamış, gezmiş, görmüş, sevmiş olması falan teselli ediyordu insanı. üzülüyordum, çok özleyeceğimi biliyordum ancak kahrolmuyordum.
mezarına suyunu ben döktüm, inançsızlığımı unutup herkesle bir el fatiha okudum, hakkımı helal ettim. normal hayatıma geri döndüm. derken...
annem az önce dedemin evinde bulduğu eski albümlerden fotoğraflar göndermeye başladı bana ard arda. 1 saattir ağlamamı durduramıyorum sözlük. bu çok ağır oldu işte.
dalyan gibi adammış dedem, diyeyim size marlon brando. şu gün yanımdan geçse, döner döner bakarım.
gözlerde umut, aslan gibi delikanlı, dimdik, özgüvenli...
ulan bitti gitti işte hayat. fotoğraf çekilirken bile aklında neler vardı kim bilir. koşa koşa halledeceği ne meseleler. okunacak okullar, kazanılacak paralar, aşık olunacak kadınlar.
dedemin son günlerinden bir fotoğraf gösterdiler geçen gün, bakamadım inanın. küçücük kalmış, tükenmiş bir beden, nefes aldığı için yaşıyor kabul edilen bir canlı.
böyle olacak işte. bitecek. ev, araba, iş, kilo mu aldım, kırıştım mı, terfi aldım mı, dur avrupa'yı gezeyim..
ulan hayat çok anlamsız be, çok anlamsız...
canım benim -
14. chp'ye referandum için öneriler
trakya'da meyhaneden, antalya'da denizden, iç anadolu'da ve doğuda camiden, marmara'da ise fabrikalardan, kahvehanelerden veya üniversitelerden çıkmasınlar. mekana ve ortama göre oynasınlar. solcuların mekanında imam hatip kapatacağız desin, çomarların yanında her yeri cami ile dolduracağız desinler. yıllardır dürüst siyaset yaptınız bir şey olmadı. ama şuan öyle bir durumdayız ki mevzubahis cumhuriyet. yani cumhuriyet elden gidiyor. gittikten sonra sizin dürüst olmanız veya kötü insan olmanızın önemi yok. halkın arasına karışın, nabza göre şerbet verin. varsın bir yirmi seçim daha kaybedin ama cumhuriyeti kaybettirmeyin. ikili oynamak gerekiyorsa ikili oynayın. kısacası taktik maktik yok, bam bam bam.
-
15. hdp anayasa referandumunda evet diyecek
" buradan hareketle bizim çok güçlü bir 'hayır' kampanyasını tüm halkımız ve kurumlarımızla birlikte yürüteceğiz "
ulan okumanız da mı yok. verdiğiniz haber linkinde en altta kocaman yazıyor. kırk yıl düşünsem hdp lehine bi entry gireceğim aklıma gelmezdi ama bu nedir. nasıl bir başlık açma ve entry girme kafası nasıl bir dezenformasyon dur göstere göstere .
bu referanduma evet diyecek tek oy veren gurubu akp ve bahçeli sevdalılarıdır ( bak mhp liler demedim ) .nokta. -
16. avrupa sokaklarının leş gibi pislik içinde yüzmesi
(bkz: yakışıklı görünme büyüsü)
(bkz: kızların kalbini fethetmek)
(bkz: hacker dersi)
(bkz: muşta fiyatları)
bir efsane mi doğuyor?? -
17. üst komşuya söylenmek istenen şeyler
abimin üst kat komususuyla yaşadığı bugün ki olay yarın zabitaya intikal edecek.
üst katta ki çocuklar oyuncakları yerlere vurup misket oynarken bazen de birer at gibi tepinmekte. kaç kez kapısına gidip şikayet belirtilmesine ve komşuluk kapı hakkını helal etmediğini söylese de çare olmadı. en son whatsapp apartman grubundan olayın epey hararet kazandigini gordum.
bu gibi durumlarda beyaz masayı arayarak yardım talep edebilir, yuklu miktarda cezai işlem ya da evden tahliye durumuna kadar işi götürebilirsiniz.
özetle kimse sizin gurultunuzu, kopeginizin sesini, terbiye vermediginiz çocukların at gibi tepinmesini duymak zorunda değil. apartman da yaşıyorsanız komsularinizi rahatsız edemezsiniz. -
18. türkiye'yi seviyorum evet diyorum
sen sevme ulan ayı.
-
19. 23 ocak 2017 metrobüste şırıngalı taciz
taciz degil fiziksel saldiridir. birini bicaklasalar bicakli taciz mi diyecegiz?
konu ile ilgili olarak; kafayi yemis insanlardan biri iste. -
20. alevilerin sünnilere kız vermemesi
tanım; gezegenin bir tarafı mars'ta koloni kurmak için kafa patlatırken; öbür tarafının kimin kiminle ne şekilde sikişebileceği konusunda hala mutabık olamaması.
bu topraklardan bir sikim olmaz. sorun toprakta. başka ülke de kurulsa, başka din de gelse değiştiremez bunu. bu coğrafyanın toprağı bozuk. bu kadar mallık başka türlü açıklanamaz. -
21. pazartesi gününü çekilebilir kılan detaylar
6 yıl önce ezel'di bu detay.
başta çok direndim. tüm türkiye izliyor ulan, ben izlemem kafasındaydım. popüler olan her şeye kin kusardım. facebook'u açmaya korkardım dayı aforizmalarından. yerli dizilerden behzat ç, aşk-ı memnu gibi dizilere en fazla 2 bölüm dayanabilmiş biriydim.
bizim arkadaşlar da ezel gecesi yapıyordu. sanırım böyle bir çok arkadaş grubu vardı.
tüm ön yargımı bir kenara bırakıp izledim.
ulan bir türk dizisinde shakespeare'den dumas'tan dostoyevski'den alıntılar mı yapılıyor yoksa kafayı mı yiyorum dedim. yok bir baktım arkada dizi müziklerine benzemeyen bir şey var...yok anasını satayım olamaz dedim. beethoven'ın 7.senfonisinin 2.bölümünü çalıyor dizi. hadi lan türkiye'den böyle bir şey çıkmaz derken
bölüm sonundaki ters köşeyi yakaladım...hani şu ara içerde yapmaya çalışıyor da eline yüzüne bulaştırıyor ya...ezel öyle bir ters köşe yapmıştı ki abd dizi sektörü kıskanır.
derken bir baktım pazartesi gelsin istiyorum.
derken bir baktım arkadaşlara benim evde toplanalım diyorum. -
22. mustafa kemal atatürk vs recep tayyip erdoğan
bu ikili asla kıyaslanamaz.
atatürk vs teoman
atatürk vs atilla
atatürk vs fatih sultan mehmet olabilir.
fakat erdoğan bu kıyasa girebilecek potansiyele sahip değildir.
tansu çiller vs erdoğan
mesut yılmaz vs erdoğan şeklinde kıyaslanabilir ancak.
edit: uyarı üzerine imla. -
23. 2090'da uyanılsa google'da aranacak ilk şey
1. eceli ile mi öldü yoksa astılar mi ibneyi.
2. türkiye cumhuriyeti sınırları.
edit : türkçe karakterler -
24. bir hayvan olsanız ne olurdunuz
bir hayvan olmasaydım ne olurdum şeklinde düzeltmem gereken başlıktır
-
25. salih uçan
6 ocak 1994 doğumlu adam nasıl 25'ine gelmiş? adam daha 22. yaşını yeni doldurmuş.
edit: çok yazan oldu, 22. değil 23. yaşını yeni doldurmuş ama adam 25 yaşında değil. az değil hala 2 senesi var 25. yaşını doldurmasına. -
26. güzel sevişen sözlük erkekleri
"benim bu tandanslı bir akış olmamasını umduğum mevzunun öznesidirler."
sen ne diyorsun sofistike görünmeye çalışan mal değişik?
edit: hoaydaa... başlık sahibi nadanı terketti, yarağnı bulacak inşallah.
edit2: yok lan terketmemiş, hala burada. -
27. 30 yaşında işi evi arabası olan bekar erkek
yine bir kendimi nasıl pazarlarım başlığı. tebrikler ekşici arkadaşım işin var evin var araban var ama belli ki bu kafayla yalnızlık sonuna kadar.
-
28. merkez bankası'nın ısrarla faizi düşürmemesi
üretimden tek anladığı bina olan kişilerin serzenişi. hezeyan mı demeliydim?
-
29. şamil tayyar'ın nato'yu terör örgütü ilan etmesi
(bkz: natö)
-
30. 2 nisan 2017 referandumunda oy kullanmayacaklar
internetin her çehresinde belli kesimler bizim gibi insanlar oy vermesin diye manipülasyona başlamış bile. bu ne kadar korktuklarının belgesidir dostlar. meclisimizin hatasını halkın devam ettirmeyeceğini biliyorlar, kendi çaplarında "güya liberal gibi" davranarak algı operasyonu yapıyorlar.
şundan net bir şekilde emin olun ki oy vermeyen kitle ne kadar büyük olursa olsun kimsenin umrunda değil.
ve maalesef yıllar yılı sandığa gitmeyi protesto eden "aman rasim abi ağzımızın tadı bozulmasın."cılar yüzünden bu haldeyiz.
bu ülkede ne muhalefet ne de düşünen insanlar bu kadar az değil.
kanmayın bu manipülasyonlara. bakmayın, çok zeki, çok sizdenmiş gibi yazdıklarına, aslında sizin ve bizim en büyük düşmanımız bunlar.
paralı kalemler!.. bunlara inat oy verin. bunlara inat bir şekilde düşüncenizi belli edin. demokrasi diye ağlayıp oy vermeyen insan net anguttur, bunu da unutmayın.
oyumuzla seçilmediğinde delirip diktatörlüğü ilan ettiğinde merak etmeyin ilk taşı ben atacağım. -
31. bir erkeğin kaliteli olduğunu anlama yolları
bir erkek olarak buraya ancak bir durumu belirtmek için yazarım, o da gerçeğe karşı düşüyorsa insanlar (kadınlar değil, genel olarak insanlar) için bir mana ifade edecektir, reddedilse bile. öteki türlü sadece bir çöplüktür şuraya yazacaklarım.
itü'nün iğrenç ve asosyal ekosisteminde gerçekten çok değerli, çok sakin, çok akıllı ve dirayetli, kişilikli insanlar tanıdım. ilk bakışta silik kişilikler gibi de görülebilir, veyahut sosyal çember denilen saçmalığı dert ederek yaşamlarından seneleri harcamamak için kendilerini yeniden programlamış insanlardı bunlar. bilmiyorum, emin olduğum tek şey, gerçekten görünen ve içi boş çoğu insanda olmayan karakterli ve ruh dinginliğine sahip bir ruhani kalitenin bu insanlarda olduğuydu. hatta çok defa düşünmüşümdür, bu kadar düzgün ve orjinal kişilikler genelde güzel kadınların fıldır fıldır koşturduğu ortamlarda olmaz, onların olduğu yerde de bu adamlar. haliyle kadınlar mı çöplükte insan arıyor, yoksa bu adamlar mı şansız pek tartışmalıdır orası. belki de ışığın çıtakları çektiği ve avladığı yerler, hep kadınların ağına düştüğü sahte ortamlar olmak zorundadır, tartışılır hepsi.
burada beraber olduğun erkeği provoke et, delirt sonra izle diyeninden tut, erkeğini ancak ayrıldığında tanıyabildiğini söyleyenine kadar envai çeşit hastalıklı ve zavallıca entry'yi okuduğum için bunu yazma gereksinimi hissettim. çünkü bence bu kadar hastalıklı kadın, ancak hastalıklı babaların, sevgisiz ve şahsiyetsiz anaların bir sonucudur. bunu da bilinçaltında feodal yapıyı kıramamış, ve feodal günahlarla kadını çoraklaştırmış, ya da adamın tepesine çıkarak başka adamlara ulaşmaya çalışmış bir takım ilkel kişilik prototiplerinin izlerini görüyoruz, çirkinliğin ebeveynlerinde, aldıkları genetik ve kadersel mirasta.
güzele sahip olanlar genel olarak çirkindir, yani bizim ülkemizde, bir ağalıktır gider. bu güç manyaklığının yarattığı yozlaşma da sürekli o güce tutunmaya, onun etrafında öbeklenmeye insanları itiyor, ama hangi insanları ? firavuna özenen bir, firavun olamadığı için kendini alçalmış hissediyorsa, aslında o kişinin köle olması, doğal ve adildir değil mi ? zalimlik etmek isteyen zayıf bir kişilik mazlum oluyorsa buna adil diyebiliriz herhalde, zira fırsatını bulsa o da kendine yapılan zalimliğin bir benzerinin öznesi olacak, özne değil nesne olduğunda, onayladığı oluşu yanlış bulmuş olmuyor, o oluşun yönünü yanlış bulsa da o kendine zulmeden eyleme tapınıyor, kendi katiline aşık oluyor aslında. erkeğiyle kadınıyla bir firavuna, maddi varlıklardan ve onun sosyal yaşantıya olan yamalarından ibaret sanal bir penise tapınan zayıf kişiliklerin ilkel güdülerinden başka nedir, neyle ifade edilir ki bu ?
kadınlara üzülüyorum, siz öncelikle özne olmayı başarabilseniz, o zaman kimse se sizi nesne olarak görmez. ama bu kadar yozlaşmış bir toplumda, bu toplumun öznesindeki ruhu eleştirirken, eleştirdiğiniz ruha ait ne çeşit öznelerin, ne çeşit zalimlerin nesnesi olacağını kalite diye yazmanız, bu bir zamanlar ana-dolu toprakların çoklukla neden çoraklaştığını, hangi günahların bağımlısı olmuş yitik insnaların nelere gebe olmuş olduğunu gösteriyor sadece. talepkarlığınızda sonzu hakkınız da yok, kısa olan bu hayatta bir kadının güzeliği 30'dan sonra yitip gidiyor hızla, ama mesele maddi güzellik de değil yanlış anlaşılmasın. güzelliği nelerde aradığınız ve bundaki kalitesizliktir sadece.
zerafet erkeğe de kadına yakıştığı kadar yakışır. fakat o zerafetin üzerinde tepinirken kimsenin zerafet talep etmeye hakkı olduğunu sanmıyorum, pratik yaşamın içindeki kötülüğe boyun eğen kadın ve erkeklerin, bir ayağını zalim dünyanın maddi kriterlerine basarken bir ayağıyla iyilik ve merhamet talep edebileceğini, bir ayağıyla güce tapınan bir kölenin bir ayağıyla firavunvari özelliklere öykünmesini tek bir şeye bağlıyorum, insanı kendini sevmesindeki özrü ve bunu haklı çıkaran kötülüğü. -
32. star wars episode viii the last jedi
serinin 8. filminin adı. 2017 aralıkta vizyona girecek, 11 ay nedir ki göz açıp kapayıncaya kadar gelir.
-
33. beşiktaş
şaka gibi taraftarlara sahip takım.
birincisi, kulüp akaretleri satmadı, kiraladı. acaba neden? akaretlerden yıllık 1.5 milyon euro kira geliri sağlanacağı için olabilir mi?
ikincisi, hiçbir yerde adımız geçmesinmiş. dünya kulüplerinin yönetim adreslerine kabaca bir bakışla, yerlerinin ekseriyetle stadyumda olduğunu görürsünüz. belki büyük bir yerleşke alanı olan takımlar aynı yerleşkede ayrı bina yapabilirler ama stadı zor yenilediğimiz lokasyona bir de bina yapılmasını kimse bekleyemezdi.
haliyle dünya kulüpleri ile -bak dünya diyorum- benzer standardı uygulamış takımdır. gayrimenkulünü de elden çıkarmak yerine, gelir artırma amaçlı kiraya verecektir. yönetime sallayacaksanız başka sebepler bulun. böyle antin kuntin şeyler değil.
son olarak, beşiktaş'ın adının geçmesi için binalara ihtiyacı yok.
(bkz: stadyumsuz şampiyon) -
34. dünyanın en büyük penisli adamının yaşadığı dram
aklıma şu fıkrayı getirmiştir.
"diyarın birinde padişah eğlence olsun diye bir yarışma açmış. buna göre kim padişahın atını güldürmeyi becerirse 1 çuval altın alacak.. her tarafa haberler salınmış, duyurular yapılmış. yarışma zamanı gelince erkes deniyor ama kimse atı güldürmeyi beceremiyor tabi, bazısı yarım saat bazısı 2 saat uğraşıyor ama sonuc yok.
bizim nam-ı kemal'de yarışmaya katılmış. sıra buna gelince, atın bulundugu odaya almışlar, 1 dakika sonra nam-ı kemal odadan çıkmış ve atı güldürdüğünü altınlarını almak istediğini söylemiş. padişah ve görevliler şaşkınlık içinde tabi bir bakmışlar hakkaten at gülmek ne demek kahkahalar atıyor yerlere yatmış tepiniyor. sonuçta altınları vermişler nam-ı kemal'e..
aradan günler geçmiş ama at hala gülüyor, bir türlü susturamamışlar. son çare olarak nam-ı kemal'i bulup, nasıl güldürdüyse susturmasını istemişler. nam-ı kemal bir çuval daha altın verirlerse bunu yapacağını söylemiş. kabul edilmiş isteği tabi ki. neyse bizimkini atın olduğu odaya almışlar tekrar, yine girişi ile çıkışı bir anda olmuş. bir bakmışlar at bu sefer ağlıyor, hem de hüngür hüngür. tam altınlar verilirken, padişah :
- sana bu altınları veririm ama bir şartla, bu atı nasıl güldürdüğünü ve şimdide nasıl ağlattığını söyleyeceksin
nam-ı kemal başlamış anlatmaya :
- valla hünkarım, ilk geldiğimde atın kulağına yaklaşıp 'benimki seninkinden büyüktür' dedim, gülmeye başladı..
- ya şimdi ya şimdi nasıl ağlattın
diye atılmış padişah merakla..
nam-ı kemal padişahın yanına yaklaşmış :
- şimdi de çıkarıp gösterdim" -
35. la la land
sanırım ekşisözlük yazarlarının bir kısmına zorla izletilen film. neden diyecek olursanız filmle ilgili iki yorum okumak için gireyim dedim. şöyle bir kaç yorum gördüm. "zaten müzikal sevmem, whiplashi de sevmemiştim, yönetmeni de beğenmiyorum, emma stone'un oyunculuğunu yapmacık buluyorum, ben aşk filmi hiç sevmem." nasıl yani recep ivedik diye girdin bu filmi mi oynattilar? niyetim kimseyi küçümsemek değil sadece sevmemek için bu kadar nedeni olan insanların filmi neden izlediğini anlayamadım. neyse filmle ilgili kendi düşünceme gelecek olursam ilk sekans benim çok hoşuma gitti tam nostaljik bir havada seyredecek derken tempo düştü, ama ikinci yarısında tekrar o tempoyu yakaladı ve güzel bir final yaptı. filmin zaten bir mesaj kaygısı yok sevgilinizle gidebileceğiniz pazar eğlencesi tadında hoş bir film.
-
36. beşiktaşın'ın fener ve gs'dan üstün olması
kendi sahasinda galatasaray'dan 1 puani chedjou'nun hediye etmesi ile kurtaran,
fenerbahce derbisinde isabetli sutu gec, kaleye sut bile gonderemeyen,
kiev gibi alt sinif bir takimdan 6 tane gol yiyen,
verilen haksiz penaltilari cikartsan minimum 5 puan dusecek takimin daha iyi olmasi durumu.
hocasi degisen, calkantili gunler yasayan alanya'ya 4 tane attilar ya yine uzay takimi ilan ederler kendilerini. -
37. donald trump
geçen konuşmasını canlı izliyorum, arkada da usd/try anlık grafiği açık. adam mikrofonun başına geçince dolar başlıyor düşmeye. bu gidiyor dolar yükseliyor. yine geliyor dolar yine başlıyor düşmeye. ne dediğini de tam anlayamadım, sanırım kötü konuşuyor.
(bkz: güzel ama ingiliççe) -
38. odaları salona açılan saçma ankara evleri
bi de bu salonda tutti frutti izlediğinizi düşünün...
(bkz: risk budur) -
39. erdoğan 2034'e kadar iktidarda kalabilir
valla ben de uzun süredir tayyip'in iktidar süresinin siyaset bilimi ile değil biyoloji bilimi ile ölçülebileceğini düşünenlerdenim.
2034'e kadar yaşar mı bilmem. yaşarsa da ya en dipte olur ya da en tepede bu da kesin. -
40. bol keseden takdirname ve teşekkürname dağıtmak
eğitim sistemimizin son dönem marifetlerinden.
bakıyorum, öğrencilerin çoğu takdir-teşekkür belgesi getiriyor.
bu kadar kolay mı bu belgeyi almak?
bizim zamanımızda (1980'ler) baya baya zeki ve çalışkan herifler, kızlar alırdı bunlardan.
bu belgeleri almanın haklı bir gururu ve ağırlığı vardı.
1 not yüzünden takdiri teşekkürü kaçıranlar olurdu.
memlekette her şeyin olduğu gibi bunun da suyu çıkarıldı besbelli. -
41. uzun süre seyretmeyince özlenen filmler
(bkz: notting hill)
"i am just a girl, standing in front of a boy, asking him to love her.." -
42. whatsapp profilini 6 aydır değiştirmeyen insan
6 ay zaman mı lan it?
herkes liseli ergenler gibi safi görüntü peşinde değildir. -
43. boticelli
20 yasinda hayati cozdugunu sanan ergenlerden bir digeri.
-
44. olanlar oldu
ne zaman bir şeyi tıklasam bu beliriyor. sinir oldum. amma paragöz olmuşsun sözlük.
-
45. kemal kılıçdaroğlu'nu ekşi sözlük'e çağırıyoruz
daha önce ekşi sözlük yazarlarıyla 2 kez (yanılmıyorsam) buluşan kemal kılıçdaroğlu'nu:
- başkanlık sistemine hayır yolunda chp'nin izleyeceği yolun paylaşılması
- başkanlık sistemi adı altında ülke vatandaşlarının vereceği yanlış kararın önüne geçmek için yapılması gerekenlerin paylaşılması
- kendi çapımızda yürüttüğümüz başkanlık sistemine hayır kampanyasının daha büyük kitlelere ulaşması
amaçlarıyla ekşi sözlük'e davet ettiğimiz kampanya. -
46. kadınlardan büyük dehalar çıkmaması
einstein ile tek ortak noktaları pipileri olan sözlük erkeklerine dert olmuş konu.
-
47. fabricio agosto ramirez
biraz önce icinde tribunlerin "fabri! fabri!" diye tezahuratlar yaptıgı alanyaspor besiktas maçında devre arası oldu ve biraz yorum dinleyeyim diye bir spor kanalını açtım. duydugum ilk cümle:
"ben besiktas'ın kalesinde muslera ayarında bir kaleci gormek isterdim. bu kalecinin tolga'dan bir fazlası yok."
bitmedi bu itlerin köpeklerin tolga seviciliği bitmediiiii. beyler! galatasaraylılar! fenerbahceliler! artık uyanın. durmaksızın tvlerde bes para etmez turk futbolcuları öven ve yerlerine oynayan yabancıları yeren bu yorumcular bu isten maddi kazanc saglamaktadırlar. net. boyle bir devran var. bi sermaye var ve paylaşılıyor. fabri dunyanın en kotu kalecisi olsa bu saatten sonra farketmez. fabri oynayacak. siktirin gidin. -
48. üzgün geçirdiğimiz sürenin ömrün sonuna eklenmesi
(bkz: ölümsüzlüğü nasıl buldum?)
-
49. yurtiçi kargo'nun paketleri tekmeleyip fırlatması
adamlar müşteri tekmeliyor millet kargo tekmelemesine şaşırıyor dedirten görüntüler. adamlarda iş ahlakı yok ki. yurtiçi kargodan bahsediyoruz hala kullananlar varsa o paketleri bir taraflarına soksalar müstahak. belki o zaman akılları başlarına gelir.
-
50. 1453 yılında google olsa aranılacak kelime
(bkz: songül karlı peçesiz)