baklava yiyen kedi42
profili

  • ekşi itiraf

    dün öğlen saatlerinde kardeşimle konuştum, ardından da bir arkadaşımla. bir başka arkadaşımın doğum günü olduğunu ve içmeye gideceğimizi söyledim. ikisi de aynı tepkiyi verdi: çok içme. evden çıkmadan önce sevgilimin tavrı da farklı değildi: çok içme.

    yanlış anlaşılmasın, alkolik falan değilim. yalnız son zamanlarda birkaç biradan fazlası iyi gelmiyor bünyeme. saatler süren ağlamaları getiriyor beraberinde. bi sorunum var çözemediğim, çözümü elimde olmayan. her seferinde konuyu ona getirip ağlıyorum da ağlıyorum.

    alkol iyi gelmiyor diyorlar, bana kalırsa tam tersi; ağlamama yardımcı oluyor. çünkü normalde tedavim işe yarıyor görünüyor, lanet ilaçlar ağlamamı engelliyor. beni öyle duygusuzlaştırdılar ki dünya yansa ağlayamazmışım gibi geliyor sanki. halbuki ağlamak da bi ihtiyaç, hem de en rahatlatanından.

    kardeşim, arkadaşım, sevgilim, hepsi benim için endişeleniyor, onun için o ağız birliği etmişcesine söylemeleri: çok içme. tamam dedim, sözler verdim öyle çıktım evden. doğum günü olan arkadaşımla buluştum. beni son zamanlarda delirten derdimi biliyor. dedim ki "hep aynı konudan konuşur seni sıkarsam söyle". gülümsedi, "saçmalama" dedi. o kadar içtendi ki.

    laf lafı açtı, konu bir süre sonra değişti. biralar ardı ardına geldi. birkaç tane içtim, çok değil diye düşündüm, bir de fındık votka * söyledim. bir arkadaşı daha geldi o sırada. baktım ben de dördüncü birayı içmişim, kalkayım artık dedim. çünkü ağlamayacaktım, o kadar kişi elli kere söylemişti: çok içme.

    eve dönerken dayanamadım, iki bira daha aldım. aklımda dün akşama dair güzellikler kaldı bu güne. iki bira da onlar bitince söyledim. sekiz bira ile geceyi kapattım. peki ağladım mı? hayır. bol bol güldüm, kahkaha attım. saçma sapan şarkılar eşliğinde aptal aptal figürlerle dans ettim.

    bu süre boyunca başımdaki hasır şapkayı hiç çıkarmadığım için sevgilimle one piece esprileri yaptık bol bol. hasır şapkanın japoncasını o söyledi, ben unuttum. sanırım bu bir beş altı kez tekrarlandı. korsanlardan bahsedince aklıma arkadaşım geldi; denizci deniz'i özledim dedim. gülümsedim. korsan şarkısı söylemeden de olmazdı tabii: yo ho ho ho yo ho ho ho diye böğürmekten bi hal oldum.

    ağlamaya o kadar yoğunlaşmışım ki gülmenin de en rahatlatıcı duygulardan birisi olduğunu unutmuşum resmen. en sonunda mutluluktan bitap düştüm ve sızdım yüzümde kocaman bir gülümseme ile. uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim, uzun zamandır bu kadar gülmemiştim. iyi ki var doğum günü olan arkadaşım, iyi ki var kardeşim, iyi ki var sevgilim ve iyi ki var güzel dostlarım. yo ho ho ho!

  • babanın en iyi olduğu konu

    dürüst olmak.

    bankada müdürdü. bankanın sinema günleri olurdu, daha önce izlediğimiz bir film ise bilet getirmezdi. bir daha izlemek istiyorsanız para vereyim kendiniz gidin devleti sömürmeye gerek yok derdi.

    bankanın ajandaları olurdu. ev için bir tane getirirdi. biz bütün kardeşler isterdik. yine aynı hikaye. para vereyim kendiniz alın.

    pasomu kaybetmiştim, yenisi çıkana kadar kardeşiminkini kullanıyordum. duyunca kafayı yedi. kaybettiysen vereceksin paranı, tam bilet alacaksın dedi. devleti sömürmeye gerek yok.

    sonra ne mi oldu? tabii ki de devleti kurtardı. ah canım babam benim ya.

  • 4 haziran 2020 eskişehir'de erkek cinayeti

    (bkz: feministlerin uğramadığı başlıklar)
    (bkz: feministler nerede)

    bu bakınızlar verilmeden geldim. gerçi belli olmaz, ben entry'yi bitirene kadar damlarsınız siz.

    işte erkekler böyle kadınlarla birlikte oluyor, sonuç ortada. halbuki hanımefendi kadınları tercih etseler böyle olmayacak. nerede piç var onun peşinden koşuyorlar böyle kadınlar kendilerini sahipleniyor sanıyorlar erkekler. dayak yedikleri zaman bunu bir sevgi göstergesi olarak görüyorlar. dışarıda kavga etseler, ayırmaya kalksanız o adam "sevgilim sever de döver de, sen karışma" der. işte böylelerine müstahak. hem olayın iç yüzünü de bilmiyoruz bi kere. belki adam aldattı?

    vs. vs.

    tanıdık geldi mi? bütün kadın cinayeti başlıklarını bunların tersi ile dolduruyorsunuz utanmadan. sonra böyle bir örnek üzerinden feministlere sallıyorsunuz. dün gördük kezzap atma olayında, başlık açılır açılmaz "ama feministler" diye zırlamaya başlıyorsunuz. halbuki hiçbir feminist kadını ve yaptığını savunmuyor ama olsun önemli değil. siz yine de içinizdeki zehri döküyorsunuz.

    ciddili yorum: cani bir kadının sevgilisini öldürmesidir. kabul edilebilecek, kadını aklayabilecek hiçbir yanı yoktur. kadın en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

  • yazarların ömür boyu başına bela olacağı özelliği

    aşırı bir empati yeteneği. hal böyle olunca kişi ne kadar istese ve denese de bencil olamıyor. ara ara ve dozunda bencillik iyidir çünkü, korur insanı. aşırı bir empati yeteneğiniz olduğunda ise önceliği hep başkalarını anlamaya veriyorsunuz, anlaşılmak ikinci plana atılıyor. oysa ki anlaşılmak da bir ihtiyaç, hem de en önemlilerinden biri.

    ben genelde anlamaya programlanmışım. bir de başkalarının derdini dert edinmeye. öyle ki bazen onların acısı onlara olduğundan daha çok yakıyor canımı.

    ama insanlar duygusuz ve bencil (belki de olması gereken şekilde). anlaşılmak yetmiyor, sömürmeleri lazım; enerjinizi, duygularınızı. sömürüldüğümü hissediyorum çoğu zaman. yine de olaya karşı taraf açısından bakmaktan vazgeçemiyorum. sonra bir gün büyük bir derdim oluyor, karşı tarafın ufak tefek sıkıntılarının yanında dağ gibi duruyor öylece. azıcık empati beklersiniz değil mi? ama hiç de öyle olmuyor. hatta sizi dinlemek dahi istemiyor o çok anladığınız arkadaşlarınız. hala tek dertleri kendilerininkiler.

    sanırım insanlar anlaşılmaya o kadar muhtaç ki kendilerini gerçekten anlayan birisini bulunca sonuna kadar sömürmek istiyorlar onu.

    sonra bir gün her şey birikiyor ben de. patlayıveriyorum. ben de varım diyorum, duyun sesimi. kırıldığımı söylüyorum, anlaşılmak istediğimi. bu sefer de olayları abartan, ufacık şeyleri büyüten insan oluyorum. anlaşılmayı beklerken yine karşı tarafı anlamak zorunda bırakılıyorum. acaba ben mi abarttım diye düşünmeye başlıyorum, sorguladığım yine kendim oluyor.

    ve bütün bunlar beni çok ama çok yoruyor.

  • küçük göğüs seven erkeklerin kendini kandırması

    aranızda hala meme demeyi öğrenemeyenler var.

    edit: şöyle bir mesaj geldi. buyrunuz:

    https://www.youtube.com/…te8&feature=youtu.be&t=152

  • evlendiği adamın kedisini evde istemeyen kadın

    kadın kötü evet ama şerefsiz bir adam da var burada. tanışma sürecinde kedinin senin için ne kadar önemli olduğunu zaten söylersin karşındakine. kadının kedi istemediği evlendikten sonra mı ortaya çıktı sanki? hiç zannetmiyorum, kadın söylemiştir, söylemediyse bile sinyallerini vermiştir ama adam belki alışır, belki fikri değişir düşüncesi ile yaklaşmıştır muhtemelen. hayvan sevmeyen insan kendisini belli eder çünkü.

    sevgilim kedimi istemeseydi kapı önüne konulan kendisi olurdu. o benim bir parçam. can yoldaşım her şeyden öte. onunla olan yaşanmışlıklarımı, yalnızlığı paylaşışımızı nasıl yok sayabilirim ki bir başkası için? başıma bir şey gelir de elden ayaktan düşersem ya da maddi olarak ona bakamayacak duruma gelirsem ancak öyle bırakabilirim onu, o da yine canımdan can giderek olur muhtemelen. oyuncak değil bu, bir can.

    o kedinin o mahzun halini gördüm ya, içim gitti yemin ediyorum. bu nasıl bir vicdansızlık, nasıl bir umursamazlıktır aklım almıyor. umarım en kısa zamanda ömürlük bir yuva bulur kendisine güzel oğlan ve bu süreci depresyona girmeden atlatır. "oha ne şanslıymışım o mallardan kurtuldum" diye düşünür belki yeni evinde. kim bilir?

  • ekşi itiraf

    normal/ sıradan birisi olmak adına çabaladığımın milyonda biri kadar başka bir şeye yoğunlaşmış olsaydım şu an çok bambaşka bir benden konuşuyor olabilirdim. çok başarılı bir sanatçı olabilirdim mesela ya da iyi bir yazar veya ünlü bir matematikçi. zekamın ve yeteneklerimin sınırı yok(tu) çünkü. tabii ki ben küçükken.

    yavaş yavaş delirdim ben, her şeyin farkında olarak. her anın acısını iliklerimde hissederek. belki birden delirseydim daha güzel olurdu her şey. her saniye daha da bir anormal olmak ve bunun bilincinde olmak delirmekten daha çok yakıyor insanın canını.

    sadece herkes gibi ikide bir değişmeyen bir ruh haline sahip olmak isterdim. kendimle ve hayatımla ilgili kararlarımı sağlıklı bir ruh haliyle alabilmek, herkes için olağan olan şeyleri deli gibi uğraşmadan başarabilmek.

    bu kadar kırılgan olmak istemezdim ya da bu kadar korkak. başkaları için çok kolay olan her şeyi yapabilmek isterdim: mesela telefonum çaldığında ya da ilaçlarımı getirmesini istemek için eczaneyi aramam gerektiğinde gerilmemek, yürürken yanımdan birisi geçecek diye korkmamak, birisi ile göz göze gelmekten çekinmemek.

    kalabalıklar içinde kaybolmak, yok olup gitmek değil, ben de varım diye bağırabilmek isterdim. gün içinde onlarca kez değişmesin isterdim ruh halim. tahmin edilebilir bi insan olabilmek, anlaşılmak ve kendimi anlayabilmek ve de.

    bütün bu basit şeyler için delicesine uğraşmaktan bıktım. sayısını unuttum ama birçok ilaç içiyorum belki olur diye. kendimi dış dünyadan korumaya çabalıyorum. halbuki ben bütünleşmek isterdim dünya ile.

    kendime güvenli bir doğal ortam yaratmam lazım normal olabilmek için. yetişkin bir ben iki odalı evinin salonundaki kanepenin üzerinde görüntüleniyor: en iyi dostları kedileri, sağlıklı besleniyor, uykuları düzenli, içinde kopmayı bekleyen fırtınalar var. doğal ortamı dışına çıktığında ise güvensiz, çekingen, korkak paranoyak, takıntılı.

    normalliğinizin değerini bilin. sizin gibi olmak için can atan, sizi birkaç ışık yılı geriden takip eden insanlar var. hasta olmasalardı çok şeyler başarabilecek.

  • kadın özgürken değil aile olduğunda mutludur

    kadının ne istediğini de kadından iyi biliyorlar, kadın adına karar veriyorlar utanmadan. kadınlar kovalasın sizi. yeter ya.

  • türkiye'de yokluğu en çok hissedilen şeyler

    (bkz: adalet)

  • kanser hastasına yardım kampanyası

    elimizden geldiğince yardımcı olmamız gereken hasta için düzenlenen yardım kampanyasıdır. bir an önce tedavisini olabilmesi ve sağlığına kavuşabilmesi dileğiyle.

  • ekşi itiraf

    yılların agnostiği, yenilerin ateisti olarak hala bir işe başlarken besmele çekiyor, ezan okunurken azizallah diyorum içimden. çocukken beynimize işlenen şeylerden öyle kolay kolay kurtulunmuyor. neyse ki daha fazlası kazınmamış aklıma. bu kadarına da şükür.

  • 12 yaşındaki üvey kardeşine tecavüz eden adam

    ön edit: başlık adam yerine izmirli diye açılmıştı, bu entry ona göre yazıldı.

    başlığı izmirli diye açmak da olması gerekendi tabii. çünkü tecavüzden çok tecavüzcünün nereli olduğunu konuşmayı seversiniz siz. tecavüz gibi bir konu üzerinden iğrenç politik muhabbetlerinizi yapmakta hiçbir sakınca görmezsiniz. kötüsünüz!

    edit: anlamayanlar olmuş. yazdıklarım diğer şehirler için de geçerli. yazdığımdan başka anlam çıkarabiliyorsanız o sizin ettiğiniz küfürlerdeki gibi olduğunuzdan. okuduğunuzu anlamaya çalışın, cidden o kadar zor değil.

    edit 2: bitmiyor mesajlar. arkadaşım, konya da olsa aynı, izmir de. diyorum ki bırakın bunları, tecavüzü konuşun. sebeplerini konuşun, önlemek için ne yapılmalı onu konuşun. ama konu buyken şehir kavgası yapmayın. tek derdiniz salak politikanız, kadının sorunu umrunuzda değil. işte bundan kötüsünüz!

    edit3: şehir kavganızdan gına geldi. son kez yazıyorum, belki basar kafanız. yandaşınız, muhalefetiniz, şehriniz umrumda değil! politikayı bırakın diyorum, tecavüze bakın!

  • durakta otobüs beklerken sigara yakmak

    sigarayı bıraktım. içtiğim uzun yıllar boyunca da bir kere bile durakta içmedim. sıradaki insanlar benim sigara kokumu çekmek zorunda değil çünkü. bazı sigara tiryakileri gerçekten çok saygısız. durağın arkasına geç iç sigaranı, o kadar zor bir şey değil.

  • aniden gelen istanbul'a gitme isteği

  • ekşi itiraf

    bir süre önce bir yazarla mesajlaşıyorduk. muhabbet süper falan. sonra dedim ki benim pazara gitmem lazım, sonra konuşuruz. cevap geldi: ay varoş! çomar demediğine şükür.

    o değil de hani pazara giden, evde yoğurt mayalayan kadın falan hep candı?

    not: yoğurt da yapıyorum evet. çifte varoşum.

    edit: sevgilim var lan, geyik yapıyorum, yavşamayın. :)

  • bakar mısınız bir dakikanızı alabilir miyim

    ön not: kulaklık yazıyor orada, kulak değil. şaşırıp şaşırıp mesaj atmayın lütfen.

    ekmek parası diyerek normalleştirilmemeli. önceleri hepsine "teşekkürler, ilgilenmiyorum"hayır teşekkürler" vs derdim. sonraları baktım kibar oldukça ısrar başlıyor ve hiç bitmiyor. sessiz ve hızlıca önlerinden geçip gideyim diye düşünmeye başladım; önüme atlamalar, şebeklikler başladı. en son cevahir yakınlarında birisi kulaklığımı çekti. tepki verince de bağırdı bana; "kendini ne sanıyorsun" diye. orada da kezban olduk, iyi mi? dertli misin, acelen mi var ya da yabancılarla muhatap mı olmak istemiyorsun? hiç umurlarında değil. ekmek parasıysa gitsin simit falan satsın, insanları sokağa çıktığına pişman etmesin.

    edit: niye kezbanlığı üzerine alınıyorsun diye mesaj atan var. şaka mısınız yahu? şimdi hani içinizden birçoğu kendileri ile muhatap olmayan bütün kadınlara "sen kendini ne sanıyorsun" vb ile başlayıp, "kezbansın!!11" diye bitiriyorlar ya cümlelerini. ha işte ona gönderme o. yoksa sizin beni kezban ya da orospu olarak nitelendirmeniz zerre umrumda değil. valla az gidin ötede oynayın, mesaj kutumu işgal etmeyin.

  • sözlük yazarlarının gittiği en kötü şehir

  • 13 yaşındaki kızın babasından hamile kalması

    kaç zaman olmuş sözlüğe girmeyeli, açıyorum ve ilk karşıma çıkan başlık bu. sayfalar dolusu entry var ve başlık halen aynı şekilde duruyor. aramaya da inandım ama bir kişinin bile "bu nasıl başlık?" diye sorduğuna denk gelemedim.

    halbuki nşa'da, az biraz türkçe bilen herkes, şu cümleden "çocuk kendi hür iradesiyle, isteyerek babasıyla birlikte olmuş ve hamile kalmış" gibi bir anlam çıktığını anlamalı. 13 yaşındaki kızına tecavüz eden baba diye ifade edince yetmiyor mu, nedir? ya da neden 13 yaşındaki kızını hamile bırakan baba değil de yine vurgumuz mağdur çocuk üzerinde?

    ya cidden kötüyüz ya da medyanın bu cinsiyetçi ve de tecavüzcü diline o kadar alıştık ki, hiç garipsemiyoruz bu tarz ifadeleri, fark etmiyoruz bile. ne dersiniz, sizce de artık bu dili taşımayı bırakmanın zamanı gelmedi mi?

  • yeni türkiye

    doğuştan engelli bir kardeşim var, ailemle birlikte yaşıyor. babam emekli. kardeşim için bir bakım yardımı alıyorlar devletten. yalnız, bakım ücreti alabilmek için, eve gelen gelirin belirli bir miktarın altında olması gerekiyor ki; (herkes için aynı mı bilmemekle beraber, bize belirlenen) bu miktar, yaklaşık olarak yoksulluk sınırının yarısı kadar.

    kurban bayramında emekliler için ikramiye veriyor devletimiz. bir de şu sıralar emekli maaşlarına zam söz konusu sanırım. bugün sosyal hizmetlerden uğruyorlar aileme. eğer ki; babamın maaşı 25 kuruş dahi artmış ise, kardeşimin bakım ücreti kesilecek. daha da güzeli ise, bayramda verilen ikramiyeyi aldığı zaman, ola ki sınırı aştı ise, babam devlete borçlanacak ve o dönem kardeşim için aldığı bakım ücretini geri ödeyecek.

    alın size yeni türkiye!

    devletin önce ikramiye verip, daha sonra da verdiği ikramiyeyi bahane edip, %95 engelli olan bir bireyin üç kuruş bakım ücretini elinden almasıdır yeni türkiye. emeklisine yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş verip, daha sonra da yaptığı üç kuruş zammı bahane edip, %95 engelli olan bir bireyin üç kuruş bakım ücretinin kesilmesidir yeni türkiye.

    yeni türkiyeniz hayırlı olsun, güle güle sömürülün, buyrun!

  • arkadaşın katledilmesi

    arkadaşın ölmesi değil bahsettiğim. inadına barış derken, canlı bomba saldırısı sonucu hayatından olmak, ölmek midir ki bu? böyle ölüm mü olur?

    9 yaşındaki veysel atılgan'ın arkadaşları, büyüdüklerinde; "arkadaşım öldü" mü diyecek yoksa "babası ile gittiği barış mitinginde katledildi" mi?

    hayatta kalan dostlar anlatıyor: bir ayakkabı tekinden arkadaşlarınızı teşhis etmek zorunda kaldınız mı siz hiç? ya da patlama sonrası, şehrinize döndüğünüzde, patlama anında giydiğiniz hırkanın üzerindeki parçaları fark ettiniz mi? arkadaşlarınızın, ailenizin, sevdiklerinizin bedenlerinin parçalarını aramak zorunda kaldınız mı? üzerinde barış yazan pankartları örtmek zorunda kaldınız mı parçalanmış bedenlerinin üzerine?

    şunları geçirdiniz mi hiç aklınızdan:

    - acaba tek parça mı cansız bedeni?
    - elimi sımsıkı tutan elleri peki, duruyor mu acaba yerinde?
    - ya o, dünyanın en güzel bakan gözleri?
    - gülümsemesine ne oldu peki, o güzel dudakları yerinde miydi hala?

    bunlar gibi onlarcasını, yüzlercesini, binlercesini düşündürüyor işte insana. aklını, yüreğini söküp atası geliyor insanın.

    "arkadaşım öldü" nasıl derim ben şimdi?

    ölmedi o güzel insanlar, katledildiler.

    arkadaşım katledildi, arkadaşımı katlettiler! bütün dünya duysun, herkes bilsin. arkadaşımı katlettiler, canımdan bir parçayı daha söküp aldılar. barış diyen, inadına barış diyen, kan dursun diyen o güzel insanları katlettiler. nasıl devam eder ki hayat hala? nasıl durmaz da döner lan dünya?

    aklımı, yüreğimi yerinden söküp atasım var!

    edit: sen hiç üzülme, sana atarız debe'yi olur mu sevgili @2? acının debe'si mi olur, oluyorsa sana olsun, tamam. verdim şukunu, aldım favoriye.

    edit: böyle yapacağınızı bile bile yazdım. yapayalnızım evde, uzaktaki cenazesine bile gidemediğimden, çıldırmayayım diye yazdım. paramparça olan bedenlerin duyarı mı olur? nasıl bu kadar kör oldunuz nefretten, nasıl bu kadar vicdansız olabildiniz bilemiyorum. sizin yüzünüzden susacağımızı mı sandınız ki? o kadar mı büyük egonuz, o kadar mı önemli sanıyorsunuz kendinizi?

    sizin başınıza bir şey gelse, herkesten önce ben koşarım lan. sizi katletseler, hesabı sorulsun diye ben uğraşırım önce. askerin, polisin arkadaşı açsa aynı başlığı ben onun altında acı da yarıştırmam mesela. ama siz tabii boş verin bunları ve durmayın, böyle devam edin olur mu? ta ki kendi nefretinizde boğulana kadar.

    ayrıca: (bkz: #55455395)