sanchez morales24
profili

  • abd'li turisti kazıklamaya çalışan zargana

    abd'nin en pahalı şehirlerinden bile daha fahiş fiyattan dondurma satmaya çalışan ahlaksızdır.

    üstelik satmaya çalıştığı dondurma döviz cinsinden de çok pahalı. ayrıca içinde tıka basa gıda katkı maddesi, renklendirici ve aroma vericiler dolu.

    sütlü dondurmanın içinde süt, çikolatalı dondurmanın içinde kakao yok. sadece %0.0012 gibi sembolik değerlerde gerçek gıda maddesi var. gerisi olduğu gibi kimyevi madde.

    amerika'daki emsalleri ile mukayese bile edilemez hani. abd ve avrupa'da satılan gıda mamulleri hem en hakiki ve halis olanından, hem de döviz cinsinden dahi ülkemizdeki emsallerinden daha ucuzlar.

    gerçekten anlam veremiyorum bu saçma sapan duruma.

    nasıl oluyor da, ortadoğu'da yer alan ve ecnebilerin küçük asya olarak tanımladıkları bir ülkede iğneden ipliğe her şeyin fiyatı, dünyanın en zengin ve müreffeh ülkelerinden bile pahalı olabiliyor? üstelik döviz cinsinden.

    yani enflasyon ve devalüasyon yüzünden türk lirası dramatik bir şekilde değer kaybetti. eyvallah.

    lakin ortadoğu'daki kendi hâlinde bir ülkenin bile, para birimi döviz olan amerika ve avrupa'dan bile pahalı olmasının hiçbir makul izahı yok.

    tamamen kara para aklama, ahlaksızlık ve hırsızlık gibi sebeplerden ülkemizde her şey bu kadar pahalı.

    yoksa eti ne, butu ne bu ülkenin?

    apple'nın yıllık cirosu, bizim ülkemizin 1 senelik gayri safi milli hasılamızdan yüksek.

    ona rağmen amerika'dan bile pahalı olmayı başarıyorsak, sebebi işte budur.

  • tc'nin rusya'yı haritadan silebileceği gerçeği

    beyhude bir hayaldir. osmanlı imparatorluğu da asırlar boyunca aynı hülyalara daldı durdu ve her seferinde hezimete uğradı. kendi tabirleri ile, moskof gavurlarından dayak yiye yiye ve toprak kaybede kaybede perişan oldular. osmanlı imparatorluğu, tarihi rakibi rusya ile girdiği savaşlarda hem toprak kaybetti, hem de muazzam ölçüde para kaybetti. ekonomisi alt üst oldu ve günün sonunda ortada imparatorluk diye bir şey kalmadı.

    siz bakmayın rusya'nın bugünkü umumi vaziyetine. bir defa ukrayna devleti; tarihi, kültürel ve dini nedenlerden ötürü, rusya'ya çok yakın bir ülke olduğu için çok vites yükseltemiyorlar kırım'da..zayiat çok artsın istemiyorlar.

    ikincisi ise rusya, işgal ettiği ukrayna topraklarında mahsus vites yükseltmeyip, birçok üst düzey askeri teknolojilerini ve seçkin birliklerini bu savaşta kullanmıyor. böylece, savaşın süresi uzasın, aşırı zayiat olmasın ve söz konusu harp, düşük yoğunluklu olarak devam etsin istiyorlar. bu sayede kremlin yönetimi, rus ordusunun bazı birliklerine ve askerlerine hem savaş tecrübesi kazandırmak, hem de kırım havalisinde rus tehditini ve askeri varlığını daim kılmak istiyor.

    yani eski haşmetinden eser yokmuş gibi görünse de, rusya her zaman askeri bir süper güçtür. enerji yatakları açısından da dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. hattâ bu durum o kadar aşikârdır ki, rusya bugün istesin bir sonraki kış mevsiminde tüm avrupa'yı dondurur ve ekonomisini tarumar eder. sırf bu yüzden almanya ve fransa önderliğindeki avrupa birliği, enerji konusunda rusya'ya olan bağımlılık durumlarını bitirmek için, nükleer teknolojide çağ atlayacakları projeler üzerinde çalışıyorlar.

    türkiye'nin ise ne enerji, ne stratejik önem taşıyan ham maddeler, ne de teknoloji konusunda bağımsızlığı mevcuttur. daha becerip de, nükleer enerjiye bile intibak edemedik. tamamen milli imkânlar ile en az 20 adet nükleer santral inşâ etmediğimiz ve yeni nesil termonükleer teknolojileri yakalayamadığımız müddetçe, ömrübillah bağımsız ve güçlü bir ülke olamayız. o yüzden kendi gücümüzün farkında olalım ancak mübalağa yapma gafletine de düşmeyelim.

    tarihte de osmanlı devleti de aynı hataları yapmıştır. hattâ 93 harbi olarak da telâkki edilen 1877-1878 osmanlı-rus harbi esnasında, tuna hattı komple çökünce rus ordusu iki koldan istanbul'a hücum etti ve osmanlı'nın her daim sahip olmak ile iftihar ettiği payitahtını düşürdü. başkent düştü ve padişah, ingiltere ve fransa ile haberleşmek için kaçtı. güvenli bir bölgeden iletişim kurduğu ingiltere'ye, kıbrıs'ı peşkeş çekerek, rusya'nın yıktığı devletini hayata döndürdü ve bir yarım asır daha hayatta kalma şansına malik oldu.

    eğer 1878 tarihinde osmanlı imparatorluğu yıkılmış olsaydı, bugünkü türkiye cumhuriyeti de katiyyen olmazdı. çünkü mustafa kemal atatürk henüz dünyaya bile gelmemişti.

    bir vatanımız elbette olurdu ancak anadolu'nun iç taraflarına sıkışıp kalırdık. bir daha katiyyen istanbul'u, ege ve akdeniz sahillerini rüyamızda göremezdik.

    istanbul şehri rusya'nın olurdu. şehre vizesiz kimse giremezdi. bizans devri kilise ve manastırları tekrar inşâ edilir ve birçok cami ve mescit yıkılırdı.

    o devrin katı ortodoks rusya'sı bunu yapardı. o kadar gözü dönmüş bir rusya vardı o dönemde.

    hattâ istanbul'un göbeğine haç sembollü bir zafer anıtı da bina etmişlerdi. yıllar sonra rus ordusunun diktiği bu zafer anıtını mahmut şevket paşa ve emrindeki ittihat ve terakki fırkası subayları bomba ile havaya uçurarak imha etmişlerdi.

  • can atalay

    hapishanede iken bile, farkında olmadan vatana büyük hizmet eden mahpus durumdaki mebustur.

    ülkenin anayasal düzlemden nasıl koptuğunu, yargı sisteminin çöktüğü, ebedi lider mustafa kemal atatürk'ün kurduğu ve bizlere emanet ettiği aziz vatanda devletin nasıl tek bir siyasi partinin aparatı hâline geldiğini çok güzel afişe etmiştir.

    bu ülkede bağımsız yargı, anayasal düzen, kuvvetler ayrılığı, şeffaf ve adil devlet nizamı diye bir şey kalmadı. her şey yerle yeksan oldu. iddia ediyorum, arap ülkeleri ve iran bile bizden çok daha fazla oranda devlet ciddiyetine sahiptir.

  • 13 yaşındaki çocuğun 28'lik adamla evliliği

    konya'da vukua gelen vahim hadisedir. babasının zorlaması ile 8.sınıf talebesi olan çocuk, 28 yaşındaki adam ile evlendirilmiş. şu rezalete bakın. ilk gelen bilgilere göre, mehir parası falan alınmış.

    daha önce müge anlı'nın programında müşahede ettiğim üzere, konya ve urfa gibi vilayetlerde, bu tarz arap âdetleri yaygın olarak tatbik ediliyor. mehir hakkı, küçük yaşlarda izdivaç, çokeşlilik ve kuma olayı gibi.

    ebedi lider mustafa kemal atatürk'ün kurduğu ve ciddi şekilde hasar görmesine rağmen hâlen ayakta durmayı başaran lâik, demokratik ve modern türk devletlerinde böyle iğrenç bedevi âdetleri en sert şekilde cezalandırılmaz ise, gerçekten yazıklar olsun.

    --- spoiler ---

    konya'da 8'inci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki c.s., babasının zoruyla kendisinden 15 yaş büyük ali g. ile nişanlandı. evde yapılan nişan merasimine ait görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine aile ve sosyal hizmetler il müdürlüğü ekipleri inceleme başlattı.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • fatih terim fonu

    rezan gibi özel üniversitede para ile okumuş ve çevresi sayesinde şöhret olmuş ve en az özgür demirtaş kadar itici bir avukatın, ünlülerin tahakkuk eden zayiatını tüm ülkeye tazmin ettirmeye çalıştığı keriz avı fonudur.

    banka ödeyecekmiş. yok ya !

    erdoğan'ı bile devreye sokmuşlar.

    elin milyoner futbolcusu her sene lüks araba yenilesin, eş ve sevgili değiştirsin diye vergiler ve enflasyon vasıtasıyla tüm zararı halka ödetecekler...

    ne güzel tezgah.

  • fulya öztürk'ün tehdit edilmesi

    dikkat çekme hastalığından müzdarip olan botokslu ve estetikli fulya hanım'ın tehdit edilmesi durumudur.

    covid-19 pandemisi esnasında, heryerinde hortumlar takılı ve hasta vaziyette canlı yayına bağlanmıştı hastaneden.

    bunu kim başımıza bela ettiyse, yatacak yeri yok.

  • adolf hitler

    safkan alman ve germen olmayan herkesi, insanın aklına hayaline gelmeyecek metotlar ile öldürerek, milyonlarca insanı soykırım ile yok eden bir diktatördür.

    sadece yahudileri değil, aynı zamanda eline geçirdiği çingeneleri, zencileri, lehleri, slavları, macarları, engelli insanları ve eşcinselleri de soykırım ile yok etmiştir hitler.

    hadi diyelim yahudiler, kötü insanlar oldukları için soykırıma maruz kaldılar. peki o dönem, almanya ve avusturya'da yaşayan ve soykırıma maruz kalan çingenelerin, slavların, macarların, komünistlerin, engelli insanların ve eşcinsellerin kabahati neydi? onların niye tekmilini birden, soykırıma ve katliamlara tâbi tuttu?

    emin olun, onun döneminde almanya'da türkler yaşasaydı, onlar da aynı muameleye maruz kalacak ve gaz odalarına gönderileceklerdi.

    slavlara bile acımayan adamlar, slavdan bile aşağı gördükleri türkler'e mi merhamet edecekler? komik olmayın allah aşkına.

    onun için burada israil'in siyonist yönetimine kızıp, hitler'i metheden zihniyet şunu çok iyi bilsin.

    adolf hitler, bugün hayatta olsa ve o zamanki kudretine malik olsaydı, bu sefer yahudiler yerine gurbetçi türkler'i ve araplar'ı hedef alır ve bu sefer bu iki toplumu soykırım ile yokederdi.

    hitler için safkan alman ve germen değilsen, etnik bir süprüntü olarak görülüyor ve almanya'da yaşamana katiyen müsaade edilmiyordu. büyük olasılıkla da katlediliyordun.

    adolf hitler, alman lider otto von bismarck'ın diplomasi yerine harp yolunu izleyen ve hedeflerine zorbalık ile ulaşmaya çalışan versiyonudur.

    hitler, alman bilinçaltının ete kemiğe bürünmüş hâlidir. kimse kıvırmasın. 18. asırdaki prusya zamanlarından beri, almanya'nın ulaşmak isteyip de bir türlü ulaşamadığı hedeflere nâil olmak için askeri gücü ve ülkenin tüm kaynaklarını kullanan bir isim idi.

    birinci cihan harbi ve akabinde yaşanan işgal yıllarında, düşman kuvvetleri tarafından almanya'ya revâ görülen rencide edici muamele ve almanya'nın mahkum edildiği tazminat ve cezalar, alman ulusunun hırsını, intikam alma arzusunu, nefretini ve öfkesini kamçılamıştı.

    bu öfkenin ve nefretin vücut bulmuş hâli ise adolf hitler oldu.

    hitler, müstakilen zuhur etmiş şeytani bir karakter değildi. milyonlarca alman ve avusturyalı'nın desteği ve coşkusu ile muazzam bir güce sahip olmayı başarmıştı. ardından da, alman bilinçaltında olup da asırlardır bir türlü hayata geçirilemeyen ne varsa, hepsini çok kısa bir sürede ve son derece acımasızca tatbik etmiştir.

    bu kadar net.

    onun için almanya ve avusturya'nın yerli halkı istediği kadar "biz yapmadık, hitler ve emrindeki naziler bütün soykırım ve katliamları yaptı" desinler.

    aynı "ben yazmadım, kuzenim yazmış" der gibi.

    adolf hitler'in ve emrindeki nazilerin işlediği bütün insanlık suçları, gayet de dönemin almanya ve avusturya halklarının kahir ekseriyetinin desteği ve yardımı ile işlenmiştir.

    kimse, kimseyi çocuk yerine koymasın.

  • faiz inadı ülkenin refahını 20 sene geriye götürdü

    ekonomi uzmanı prof. dr. esfender korkmaz'ın köşe yazısında, altını çizerek vurguladığı acı gerçektir.

    türk tipi başkanlık sistemi olarak tabir edilen ve aslında saltanat rejimi olan bu düzende tüm yetkiyi tek bir şahsa verdiler ve sonuç ortada.

    belli hurafeler, saplantılar ve karanlık amaçlar uğruna, ülke resmen bilerek ve isteyerek yoksullaştırılıyor. gerçekten 40 tane düşman ülke birleşse, bu kadar zarar veremezdi bu memlekete.

    her neyse. prof. dr. esfender korkmaz şöyle demiş :

    --- spoiler ---

    tek bir faiz yanlışı refahımızdan 20 yıl götürdü

    son iki yıldır ekonomide yapılan yanlışlar, üretici ve tüketici olarak hak ettiğimiz refahımızdan en az 20 yıl götürdü.

    her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor; bugünkü siyasi iktidarın orta ve uzun dönemi hedef alan politika anlayışı yoktur. sorunları, günübirlik popülist önlemlerle çözmeye çalışıyor.

    günübirlik popülist çözümlerde, sosyal fayda ve maliyet hesabı yapamazsınız; iktisadi ve sosyal kalkınmaya etkilerini göremezsiniz; toplumsal refah etkilerini tahmin edemezsiniz. ayrıca daha hızlı bozucu etkileri de olur.

    bu yanlış kararlara her gün bir yenisi ekleniyor. bu köşenin sınırlı olması nedeni yalnızca faiz yanlışına eğilmek istiyorum.

    13 ağustos 2018’de kur şoku yaşadık. nedeni;

    *dalgalı kur politikasının kırılganlığı,

    *14 mayıs 2018’de cumhurbaşkanı erdoğan'ın blomberg'in londra bürosunda iş adamlarına “faiz artırımına karşıyım” demesiyle "yatırımcıların türkiye'ye karşı yatırım iştahlarını kaybetmeye başlaması''

    *abd'li rahip andrew brunson olayı ile ilgili yaptırım kararı idi.

    kur şokuyla; nisan 2018 ayında 4,06 olan dolar kuru eylül’de 6,06’ya yükseldi. (83,14 olan mb tüfe bazlı reel kur endeksi, 62,46’ya geriledi. yani tl değer kaybetti.) tüfe oranı da aynı ayda yüzde 25 oldu.

    ama o zaman merkez bankası ve ekonomi yönetimine aşırı müdahale yoktu. merkez bankası, kur artışını ve enflasyonu önlemek için haftalık repo faizini kademeli artırdı ve yüzde 24’e çıkardı. reel faiz nedeni ile tüfe bir yıl sonra 2019 ekim ayında yüzde 8,55’e geriledi. dolar kuru da 5,74’e düştü. (tüfe bazlı reel kur endeksi, 76,67’ye yükseldi. yani tl, eylül 2018’e göre kısmen değer kazandı.)

    özetle 2018 eylül ile 2019 aralık arasında reel faiz politikası, hem tüfe’yi düşürdü, hem de kur artışını frenledi.

    2019 sonunda mb faizi tüfe’nin düşmesine paralel olarak yeniden tüfe seviyesine indirilmişti. (aşağıdaki grafik.)

    böyle bir tecrübe yaşamış ve başarılı olunmuş faiz politikasının 2021 sonunda tersi yapıldı.

    eksi reel faizin yüzde 30’lara çıkması nedeni ile tl de aşırı değer kaybetti. bunu ve tl’den kaçışı önlemek ve enflasyonu düşürmek için piyasa ekonomisinde akla bile gelmeyecek, kur korumalı mevduat icat edildi. merkez bankası rezervleri boşaltıldı. bankalara yasaklar getirildi. piyasaya polisiye kontroller ve yasaklar getirildi.

    faiz yanlışı ile bozulan ekonomik istikrar hepimizden götürdü.

    doğrudan yabancı yatırım sermayesi ve portföy yatırımları girişi durdu. tersine çıkış başladı.

    döviz ihtiyacı arttı. ithal girdi maliyetleri enflasyonu artırdı.

    ekonomi yönetimi için güven sorunu oluştu ve yerli sermaye yatırım yapmıyor.

    kur korumalı mevduatın sosyal maliyeti yüksek oldu. bütçe açıkları arttı. hükümet telafi için vergileri artırdı. vergi artışları halkın alım gücünü düşürdü.

    gelir dağılımı aşırı bozuldu. hükümet düşük gelir gruplarının vergilerini bütçe ve mb yoluyla dolar zenginlerine transfer etti.

    yoksulluk arttı. zira yüksek enflasyon devam ediyor. dahası ekonomide durgunluk başladı ve stagflasyona gidiyoruz.

    bugünkü uygulamalarla çıkış yoktur. dahası dış borç temerrüt riski de artıyor.

    özetle; faiz yanlışı hepimizin refahından en az 20 yıl götürdü.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • rusya'nın türkiye'nin gerçek dostu olması

    33 türk askerini şehit etmesinden ve tarihte balkanlar'da türk varlığını tamamen imha edip, osmanlı'yı yıkmasından belli olan durumdur.

    93 harbi olarak bilinen 1877-1878 türk-rus savaşı esnasında, balkanlar'da 1 milyon kadar türk ve müslüman, rus askerleri ve sırp milisleri tarafından soykırıma tâbi tutulmuştu. canını ve namusunu kurtarmak için yollara düşenler ise, göç yolunda ölmüşlerdi. çok az bir kesim, türk topraklarına ulaşmaya muvaffak olmuş ve ikinci abdülhamit devrinin muhacir sorunu böylece hâsıl olmuştu. bu kadar insana çalışacak iş ve kalacak mesken temin etmek büyük sorun teşkil etmişti.

    ayrıca rus ordusu, istanbul'a girmiş ve abdülhamit tarafından kıbrıs adası, ingiltere'ye verilerek istanbul'un düşmesi engellenmiş ve devletin bir yarım asır daha yaşaması mümkün olmuştu.

    daha sonra rus ordusunun, yeşilköy civarında diktiği zafer anıtı ittihat ve terakki partisi mensubu olan mustafa kemal paşa, enver paşa ve en başta da mahmut şevket paşa tarafından milli bir tören eşliğinde bombalanarak imha edilmişti.

  • 1 milyon doları olan 1 günde 2 milyon lira kazandı

    mehmet şimşek ve hafize gaye erkan, görev başına geldikten sonra beklenen faiz artışının fiyasko ile sonuçlanmasının akabinde hâsıl olan durumdur.

    1 milyon doları olan, sadece 1 günde 2 milyon lira kazanmış. daha büyük döviz nakidi olanların yaptığı vurgunu varın siz tahayyül edin.

    gazeteci yazar fatih altaylı da bugünkü köşe yazısında bu hususa değinmiş ve şöyle demiş :

    --- spoiler ---

    birkaç gün önce “faiz artışı öyle beklendiği ya da iktidara yakın bazılarının iddia ettiği gibi yüksek olmayacak en fazla 5 puan civarı olur” diye yazdım hatırlarsanız. yanılmışım, 6,5 puan oldu.

    tabii piyasa en az yüzde 25 faizi satın aldığı için de, faiz artışı beklentiyi karşılamadı ve dolar dünden bugüne yüzde 8 arttı, tl ciddi değer kaybetti. mehmet şimşek’in piyasayı “sözlü teskin” çabası da işe yaramadı ve kamunun dolar satışlarına rağmen yükseliş sürdü.

    parası olup dün 1 milyon dolar alan, bir günde 2 milyon tl para kazandı.

    bu para nereden çıkacak diye merak ediyorsanız etmeyin, sizden benden çıkacak.

    ama belli ki, bu faiz artışları sürecek. önümüzdeki ay bir yüzde 6 daha arttırırlar.

    ancak türkiye’yi öyle bir cehalet yönetiyor ki, bir seferde yapsa işe yarayacak olan reçete parça parça yapınca türkiye’nin soyulmasından başka hiçbir işe yaramıyor. ya da belki de böyle olsun istiyorlar, onu da bilmemiz mümkün değil.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • erdoğan talimat verirse sınavları kaldırabiliriz

    yök başkanı özvar'ın skandal ötesi beyanatıdır. tam meâli şu şekildedir : cumhurbaşkanımız talimat verirse, üniversite sınavlarını ilga etmek için gereken hazırlıkları yapabiliriz.

    milyonlarca adayın üniversite tahsili görmek için sıraya girdiği bir ortamda, üniversite sınavı olmadan adilâne bir şekilde eleminasyon nasıl yapacaksınız?

    tıp fakültesi, mühendislik falan gibi kontenjanı sınırlı olan bölümlere olan yığılımı nasıl önleyeceksiniz? tembel ile çalışkan talebe arasındaki farkı nasıl tespit edeceksiniz?basit matematik işlemi dahi bilmeyen, tembel, cahil, hayta ve dünyadan bihaber tipleri sırf taşıdıkları siyasi aidiyetlerinden ötürü seçkin üniversitelere mi dolduracaksınız?

    "üniversite sınavını değil diploma notunu baz alacağız" derseniz, bu sefer de hepten saçmalamış olursunuz. çünkü okullarda, hiçbir şekilde standart kalitede bir eğitim ve tedrisat sistemi yok. ayrıca her talebe, eşit şartlara sahip değil. öğretmenlerin yaptığı sınavların ise hiçbir objektifliği, standartı, ölçme fonksiyonu yok.

    o yüzden, üniversiteleri de kendi partizanlarınız ile doldurmak ve eğitim öğretim sisteminin iyice canına okumak için bu tarz popülist söylemlerden kaçının sayın bahçeli. kendi ikbaliniz, şahsi menfaatleriniz ve çıkarlarınız uğruna ülkeyi evirip çevirmeye hakkınız ve salahiyetiniz yoktur. sizin %10 oyunuz ve mensubu olduğunuz ittifakın %49 oyu ile koskoca bir ülkenin ve milyonlarca gencin kaderi ile oyun oynamaya kimsenin hakkı yoktur.

    kaynak burada

  • türkiye'nin ölümüne 15 sene kaldı

    daron acemoğlu'nun, kibar bir dil ile söylemek istediği şeydir.

    bazı insanlar bir tek mehmet şimşek'in güç bela ikna edilerek göreve getirilmesi ile tüm yapısal ve ekonomik sorunların bir çırpıda düzeleceğini zannediyor.

    halbuki sorun sanılandan çok daha ciddi, derin ve metastaz yapmış durumda.

    ekonomi uzmanı ibrahim kahveci, daron acemoğlu üstadın bir konferansta beyan ettiği fikirlerini şöyle yorumlamış:

    --- spoiler ---

    keşke o kadar basit olsa

    yeni hazine ve maliye bakanı mehmet şimşek göreve başlarken çok açık ve çok net konuştu.
    muhalefetin bile dile getirmekte zorlandığı konuları hem de nureddin nebati’nin yüzüne karşı söyledi.
    muhalefet partilerinin de dile getirdiği sorunlar ama bence hala iktidarı-muhalefeti türkiye’nin gerçek sorunları ile kimse yüzleşmiyor.

    ben yine ama yeniden söyleyeyim: türkiye’nin en büyük sorunu yapısal çöküştür.

    geçen cumartesi maliye hesap uzmanları derneğinin düzenlediği oturumda daron acemoğlu’nu dinledim. açıkçası beni çok etkiledi.

    ufuk akçayiğit’in izmir iktisat kongresi’ndeki sunumu da beni benzer şekilde etkilemişti.

    daron acemoğlu’nun kurumsal çöküşten bahsetmesi, önümüzde son 15 yılın kalması ve önlem almazsak feci bir tablo ile karşılaşacağımıza dikkat çekmesi önemliydi. (bu süre mutlak değil tabii)

    acemoğlu diyor ki;

    1-türkiye’de eğitimin kalitesi çok düştü..

    2-türkiye’de teknik eğitime talep azaldı..

    3-iyi eğitimliler de türkiye’den hızla göç ediyor.

    ufuk akçayiğit sunumunda şunu anlatmıştı:

    1-türkiye’de kamunun eğitime ayırdığı pay oldukça düşük. (kalite düşmesinin bir nedeni de bu olabilir ama asıl neden zihniyet)

    2-ailelerin kendi bütçelerinden evlatlarının eğitimi için ayırdığı pay ise oldukça yüksek
    bakın bu sıraladığımız bir kaç neden bile bir ülkenin içeriden yıkılmasının en bariz göstergesidir.

    çok sıkıntılı bir durumdayız

    bu sıkıntılara bir ek daha yapayım.

    türkiye beyin göçü verirken özellikle 20’li yaşlarda savaşçı nitelikte ve bekar olarak afganlı, ıraklı, yemenli, somalili gibi ülkelerden göç alıyor.

    bakın tekrar edeyim: savaştan kaçan, ailesini alıp gelen suriyelilerden bahsetmiyorum. benim dediğim çok başka bir şey...

    gelen eğitimsiz-giden eğitimli...

    bu durum bizi çökertir.

    ve devamı

    türkiye’de ekonomik beklentilerin kötüleşmesine paralel şekilde doğum sayısı ve oranı hızla düşüyor.

    ama bu düşüş öyle az bir düşüş değil... doğum oranı %2,1’lerden %1,6’lara geriledi. hatta ülkemizin birçok bölgesinde doğum oranı ab ortalamasının bile gerisine düşmüş durumda.

    daron acemoğlu bu durumu görmüş olacak ki 15 yıl gibi bir süreye işaret ediyor.

    eğitim sistemimize gelince adeta her ile üniversite açarak herkesi müdür yapıyoruz ama ülkede çalışacak kimse bırakmıyoruz. o nedenle inşaat işçisi mühendisten ve/veya mimardan daha çok kazanıyor.

    üniversitelerimiz adeta gizli işsizlik kampları haline dönmüş durumda.

    şimdi beraber düşünelim: geriden çocuk gelmiyor, nüfus yakında hızla yaşlanacak ve mevcut gençleri çok ama çok vasıfsız yetiştiriyoruz.

    hadi bir kuşak sonrasını siz düşünün.

    ve yine devam edelim

    bugün ülkemizde herkesi emekli ettik. adeta 50 yaş üzerinde emekli olmayan kalmadı. sgk verilerine göre mart ayı itibari ile 22,7 milyon çalışana karşılık 14,0 milyon emeklimiz var.

    bakın bu rakamlar henüz eyt geçmeden önceki rakamlar. muhtemelen emekli sayısı bu yıl 17 milyona ulaşacak.

    ve yine sgk verisine göre bu yılın ilk 3 ayında bütçeden sgk’ya aktarılan kaynak 131,5 milyar lira.

    bütçe açığının önemli kısmı buradan geliyor. eyt ödemeleri başladığında sadece bu yıl hazine’den sgk’ya aktarılacak meblağ 700 milyar lirayı geçebilir. hatta çok daha sürpriz rakamlar görebiliriz.

    şimdi toplayalım mı konuları: eğitim sistemi istihdama ve değer yaratmaya katkı vermeyen, gizli işsizliği büyüten, kalitesi düşük ve vasfını kaybetmiş bir düzende zaten çok az olan gençleri yetiştiriyoruz. o gençlerin de iyi olanları ülkeden göç edip gidiyor. onların yerin vasfı düşük ve riskli göçmenler alıyoruz.

    size cari açığı kapatıp kemer sıkarak enflasyonu düşürmek yapısal çöküşü ne kadar engeller...
    o nedenle diyorum ki, keşke sorunlar sadece finansal-ekonomik olsa... durum çok ciddi.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur

    serbest piyasa ekonomisi için geçerli olan önermedir. türkiye gibi eski demirperde ülkelerini aratmayacak düzeyde oligopol piyasaların egemen olduğu karma ekonomilerde, siyaset ve iktisadi düzen iç içe geçtiği için bu önerme, her zaman geçerli olmaz.

    20-25 milyon kişinin kamudan maaş aldığı, memur ve emekli yükünün had safhaya ulaştığı, sosyal transferlerin yapıldığı, beyaz ve mavi yakalının enflasyon ve vergiler vasıtasıyla haraca kesildiği bir ülkede, bir kısım seçmen kendisine akan musluk kesilmesin diye mevcut iktidarın devamını ister.

    bu ülkede göçmenler ile birlikte milyonlarca asalak yaşıyor ve bu asalak kitle resmen para ve başka menfaatler uğruna kullandığı oyu satıyor.

    nasıl olsa, büyük şehirlerde yaşayan ve kahir ekseriyeti muhalif olan seçmen kitlesini haraca kesen bir devlet yapılanması var. üstelik, bu yasal soygun ile temin edilen parayı kendi seçmen kitlelerine transfer etmekte hiçbir mahsur görmüyorlar.

    bu yüzden bir adet ürün satın alırken, 4 adet ürün de devlete ısmarlamak zorunda kalıyorsunuz. bu yüzden kronik yüksek enflasyon var. bu yüzden kol gibi vergiler var.

    bu adamların, sırf dini ve milli duyguların istismar edilmesinden mütevellit bu kadar oy aldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. bunların direkt ve dolaylı yollardan maaşa bağlanmış bir seçmen kitlesi var. gıda ve erzak yardımı da yapılıyor bu kitleye. bir kısmına kamuda ve belediyelerde kadro tahsis edilmiş durumda. bu sebeple, asalaklığa alışmış olan bu seçmen kitlesi, tamamen kendi menfaatleri uğruna kıyamet de kopsa malûm partiye ezbere oy veriyorlar.

    o yüzden ne diyoruz?

    kapitalizm ile demokrasi ve özgürlük gibi kavramları birbirinden ayrı tasavvur edemezsiniz. her şeyin başı paradır. sermayenin dolaşım hızı ve finans kaynaklarına ulaşma imkanı her şeyin başıdır. devletçi ekonomiler; ya komünizmde, ya faşizmde, ya da iran gibi despotik teokrasilerde görülür.

    türkiye’nin başından beri çözemediği en büyük mesele, batı avrupa ülkeleri ve abd'de olduğu gibi kapitalizme ve liberal ekonomiye adam gibi intibak edememiş olmasıdır.

    seçmen, kendi çalışıp kendi para kazanmak zorunda kalsın ve devlet eliyle başkalarının sırtından semirtilmesin de, bakın bakalım ekonomi biraz bozulunca iktidardaki partiyi barajın altına gönderiyor mu, göndermiyor mu?

  • tayyip erdoğan'ın başarısının sırrı

    demirperde ülkelerini aratmayan tarzda karma ekonomi modeli ile, kamudan maaş alan kişi sayısını 20-25 milyon mertebesine çıkararak, bu geniş seçmen kitlesini göbekten tek bir partiye ve tek bir adama bağlama meziyetidir.

    bugün kahir ekseriyeti büyük şehirlerde yaşayan ve seküler bir yaşam tarzı süren muhalif seçmen kitlesi, direkt ve dolaylı vergiler ve enflasyon vasıtasıyla soyulup soğana çevrilmektedir. bu yasal soygundan elde edilen para ise, kahir ekseriyeti taşrada yaşayan ve kendilerine oy veren seçmen kitlesine aktarılmaktadır. böylece sinsi bir şekilde sosyal transfer yapılmaktadır. karşılığında ise muhalif kesimin yaşam şekli hürriyeti, ifade özgürlüğü, mülk edinme hakkı sinsice gasp edilmektedir.

    yani muhalif kesimden tahsil edilen paralar ile oy satın alma ve kendi seçmen kitlesini maaşa bağlama durumu söz konusu.

    80'li ve 90'lı yıllarda, ağırlıklı olarak atatürkçü bir çizgide olan orta sınıf, ateş karşısındaki buz kitlesi misali gün geçtikçe eriyor. daha doğrusu eritiliyor. beşli çete gibi, çok zengin olan çok küçük bir azınlık olarak kendileri ise, gittikçe zenginleşiyor. bir de orta sınıf yasal olarak haraca kesilerek, buradan temin edilen para ile oy karşılığı maaşa bağlanan ve artık çoğunluğu teşkil eden en alt tabaka var. bu tabaka bunların oy deposu. ulufe dağıtılarak, düzenli olarak oyları satın alınıyor. ayrıca dini ve milli söylemler ile hipnotize ediliyorlar.

    insanlar zannediyor ki, sadece dini ve milli duyguların kullanılmasından dolayı insanlar hep aynı kişiye oy veriyorlar falan..

    ama ağır şekilde yanılıyorlar.

    2002 yılı öncesinde kamu maaş oranı ve sgk verilerine bir göz atın. bir de güncel istatistiklere bakın. o zaman anlayacaksınız, kıyamet bile kopsa neden kendisinin bu kadar yüksek oranda oy aldığını.

  • katar ile ortaklaşa çip üretim tesisi kurulması

    ortadoğu ile ticaret dışında hiçbir müşterek işe kalkışılmamasını sıkı sıkıya tembih eden cumhuriyeti kuran kadrolara inat, girişilen yanlış ve tehlikeli bir iştir.

    petrol daha doğrusu fosil yakıt devri kapanıyor. elektrikli araç sayısı süratle artıyor. termonükleer santral gibi teknolojik enerji üretim tesisleri geliştiriliyor. fransa'daki yapay güneş oluşturma deneyi bir tesadüf değil.

    velhasıl kelam, fosil yakıt devri kapanırken milyonlarca arap, çölün ortasında su ve tarıma uygun arazi olmadan ne yapacaklar dersiniz?

    neden deli gibi türkiye'den ev, arazi ve vatandaşlık satın alıyorlar? neden diğerleri de mülteci olarak vatandaşlık alıp, ardından tavşan gibi ürüyorlar?

    türkiye neden ortadoğu ile bu kadar içli dışlı?

    ingilizler ve amerikalılar, geçen yüzyıl fosil yakıt yeni popüler olurken, tam bir asır boyunca bu işin kaymağını yediler. araplar da petrolden kazandıkları paraları türkiye'ye değil kafir dedikleri batı ülkelerine gömdüler. petrolden gelecek parayı tek başlarına yemek için ingilizler ile işbirliği yapıp türk askeri' ni çölde arkadan vurdular. askerlerimizin kafalarını kestiler, karınlarını deşip bağırsaklarında altın aradılar ve üzerlerinde işkence deneyleri yaptılar.

    şimdi de birden bire türk dostu kesildiler. ümmet bilincine vardılar bir anda.

    ortadoğu petrollerinin kaymağını ingilizler ve amerikalılar yedi, posasını da bize kitleyecekler. mahir kaynak'ın yıllardır dikkatini çektiği gibi. ülkeyi kaç defa ikaz etti adam. en büyük tehlike budur dedi. dinleyen kim?

  • celal şengör'ün istanbul'dan hemen taşının demesi

    fatih altaylı'nın bugünkü köşe yazısında, kadim dostu olan bilim adamı celal şengör'ün, fatih altaylı ve ailesine yaptığı açık uyarıdır.

    şu anda viyana'da bulunan ve jeoloji alanında en prestijli bilim ödülüne layık görülen celal şengör'ün, son düzce depreminden sonraki fikir ve kanaatleri çok değişmiş.

    şöyle demiş fatih altaylı'ya:

    --- spoiler ---

    ve tabii ki, celal şengör ile konuştum.

    avusturya’dan türkiye’de olan biteni yakından izliyordu.

    geceden beri tüm verilere ulaşmaya çalışıyordu.

    “bana biraz süre ver” dedikten sonra geri aradı ve anlattı.

    yazacaklarım dünyanın en önemli jeologlarından birinin ve kuzey anadolu fayını inceleyen uluslararası ekibin naci görür’le birlikte üyesi olan bir türk jeoloğun görüşleridir.

    “fatih, bu deprem müthiş kötü bir haberdir. bu deprem kuzey anadolu fayının hareketinin tüm jeologlar tarafından tam olarak anlaşılamadığının göstergesidir. 22 yıl içinde düzce’de ikinci bir deprem bu. oysa herkes düzce’nin gerilimini boşalttığını ve uzunca bir süre ciddi bir deprem olmayacağını düşünüyordu. öyle olmadığını gördük.

    bunun anlamı şu.

    istanbul depremi bayağı yakınlaşmış.

    stres birikimi had safhaya yaklaştı.

    naci görür’ün dediği doğru. bolu dağı’na doğru da bir deprem bekleyebiliriz. ama orada 1944 yılında bir deprem oldu. stres var ama çok büyük bir depreme yol açacak kadar değil.

    asıl stres birikimi batı’ya doğru oldu.

    yani adapazarı, gölcük ve istanbul.

    istanbul’u bir kez daha uyarıyorum. ve belki bundan sonra bir kez uyarma fırsatımız dahi olmayabilir. sana tavsiyem istanbul’dan, şehir içindeki evinden taşın. o kadar hazırlıksızız ki, bir doğalgaz boru hattının kırılması bile yeter. taşın çünkü fatih’siz bir hayat istemiyorum.”

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • okula aç giden ilkokul öğrencileri

    gerçekten son derece travmatik etki yaratan görüntülerdir.

    okula aç giden bir çocuğun, anlatılan dersi anlaması yahut başarılı olması mümkün mü?

    her şeyi geçtim, okulda aç olan bir çocuğun sağlığını korumasının ve büyüme çağında sıhhatli şekilde gelişim göstermesinin mümkünatı var mı?

    beyaz ekmek kadar kof, şekerden farkı olmayan ve her türlü vitamin, mineral, protein ve aminoasitten yoksun olan bir mamul daha var mı?

    yapılması gereken, para yardımı yapmak gibi bugüne kadar milyonlarca kere denenen ve faydadan çok zararı dokunan icraatlar ile sorunu halı altına süpürmek değildir.

    yapılması gereken enflasyon, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlar ile mücadele etmek ve çalışanın kazanacağı bir iktisadi nizam tesis etmektir. bunun için de evvela iktidarın değişmesi, parlamenter sisteme dönülmesi, merkez bankası'nın bağımsızlığının sağlanması, ekonomi yönetiminin tamamen işbilen kişilere devredilmesi ve oy için ülkenin ekonomisini ateşe atan siyaset erbabına hiçbir şekilde müsaade edilmemesi gerekmektedir.

    ayrıca kamu özel işbirliği sistemi ve kur korumalı mevduat gibi devletin ve halkın sırtında büyük bir kambur hâline gelen ve fakiri daha da yoksullaştırıp, zengini ihya edip, ortasınıfı yok eden bu garabetler de lağvedilmelidir.

    yoksa yoksul insanlara para yardımı yapmak ile sorun çözülseydi, bugün fakirlik diye birşey kalmazdı.

    uzun vadede ise nüfusu dengeli bir şekilde azaltmak ve 50 milyonun altına indirmek esas strateji olmalıdır.

    bu ülkenin 90-100 milyonluk bağımlı bir nüfusu besleyecek takati, imkanları ve kapasitesi yoktur.

    bunu anlayın artık.

  • 20 ekim 2022 youtube premium zammı

    devalüasyon kaynaklı zamlardan biridir.. yani bu zammın da faili belli. orada bir saray var uzaklarda. orada kendini ekonomi uzmanı zanneden lise mezunu bir padişah yaşıyor. işte bu padişah hazretlerinin, keynes ve adam smith'e mezarında aduket çektiren fantastik faiz ve enflasyon teorisi bu zamların bir numaralı sebebidir..

    bu öyle bir teori ki, uygulamalı olarak ülkemiz üzerinde deneniyor ve dünya çapındaki ekonomi uzmanları bile büyük bir şaşkınlık ile açıkhava deney sahasına çevrilen ülkemizin akıbetini izliyor büyük bir merakla.

    abd gibi süper güç bile cücük kadar enflasyon oranları ile mücadele etmek için politika faizlerini yükseltirken, bizim çok bilmiş belediyeciler %150'lik hiper enflasyona rağmen politika faizlerini düşürüyorlar.

    yemin ediyorum, trajikomik bir fıkra gibi..

    10 tane düşman devleti biraraya toplasan, bu ülkeye bu kadar zarar veremezdi.

    örgütlü cehaletin, demokrasinin açıklarından istifade ederek, demokrasimizi ve cumhuriyeti imha etmeye çalıştığı ibretlik bir dönemden geçiyoruz.

  • oray eğin'in skandal yaratan fatih terim yorumu

    ezber bozan çıkışları ile dikkat çeken ve köşe yazısılarını kimseden çekinmeden korkusuzca kaleme alan ve amerika'da yaşayan oray eğin'in ilginç iddiasıdır.

    fatih terim ve galatasaraylı bazı oyuncuların, 2000 ve 2001 yılındaki italya macerası için şu çarpıcı ifadeleri kullanmış oray eğin :

    --- spoiler ---

    resultante importante

    fatih terim’in toplamı bir sene bile sürmeyen italya’da iki takım çalıştırma macerasını yüzüne gözüne bulaştırdığı, her ikisi de bitişi itibarıyla utanç verici birer tecrübe olduğu görmezden gelinemeyecek bir gerçek.

    istanbul swissôtel’de takımdaşlık konferansı sırasında liderlik üzerine konuşma yaparken milan’dan kovulması ironiyi yeteri kadar özetliyor zaten. milan kadrosunda yer alan bir futbolcu da yıllar sonra yazdığı anılarında terim’in soyunma odasında tuhaf taktikler verdiğini, tahtaya bir şeyler çizip ne karaladığını kendisinin de anlamadığını, oyuncuların kafasını karıştığını anlatmıştı.

    “terim” bütün objektif kriterlere göre utanç içinde biten italya yıllarından bile başarı öyküsü çıkarmaya çalışıyor, ama ekonomi politiğe girmiyor. işin gerçeği, tıpkı italya’ya transfer edilen hakan şükür gibi fatih terim’in önce fiorentina, sonra da milan’ın başına geçmesi dönemin siyasi koşullarıyla ilintiliydi. iki transfer de italya’yla türkiye’nin yaşadığı en büyük siyasi krizin ardından geldi. birer yara bandıydı bu transferler, tıpkı yara bandı gibi geçici ve tek kullanımlıktı. uzun vadeli olmaları beklenmiyor, o için yarayı durdurdular sadece.

    abdullah öcalan’ın yakalanması, italya’nın onu iade etmekte direnmesi türkiye’de daha önce görülmedik bir italyan düşmanlığına yol açmıştı. rating yarışındaki akşam haberlerinde şovenizmin dozu giderek yükseliyor, italyanların çok makarna yedikleri için kafalarının çalışmadığına dair haberler yapılıyordu. italya başbakanı massimo d’alema’nın soyadını argolaştırmak rutin olmuştu.

    medyanın da gazıyla sokakta italyan arabalar ve makarnalar yakılıyordu; otomobillerin sadece lisansı italyan’dı oysa ve türkiye’de türk işçiler tarafından üretiliyordu. makarnalar da türk malıydı, türk malı buğdaydan yapılıyordu. ama akıl tutulması italyan lisesinde okuyan öğrencilere saldırılmasına kadar vardı.

    “torinolu şaban” ya da “firenze’nin imparatoru” sayesinde bu düşmanlık bıçak gibi kesildi. agnelli ailesi, berlusconi, türk iş adamları, derin siyaset vs. devreye girdi ve iki ülke arasındaki ticari ortaklık yeniden başladı. öcalan da bu arada imralı’ya getirilmişti zaten. terim sayesinde de italya’ya turlarıyla birlikte araba satışları ve makarna tüketimi yeniden başladı.

    serie a’da terim’den daha başarılı olmuş başka yabancı teknik direktörler var—lucescu gibi—ama hiçbirine çalıştığı iki takımda da sezonu tamamlamayıp kovulan terim’e verildiği gibi devlet nişanı takılmadı. bu bile tek başına futbolun sadece futbol olmadığını gösteriyor.

    galiba italya’ya neden gittiğini terim de biliyor olmalıydı, çünkü aklı ve zaman zaman da bedeni hep türkiye’deydi. 2000 yılına gelindiğinde galatasaray defteri kapanmış, italya başlamış ama bir yandan da aydın doğan kesinin ağzını açıp ona her hafta cnn türk’te programa çıkarmaya başlamıştı. terim bu çekimlerin çoğu için istanbul’a getirtiliyordu. terim parayı hep çok sevdi, bugün bile hala sırtında sigortacı reklamıyla dolaşıyor.

    niyeti belli

    bugün bütün bunlar hatırlanmıyor tabii.

    çarpık italyancasıyla hepimize öğrettiği gibi önemli olan sonuçtur. fatih terim bugün bir efsane olarak anılıyor, kusurları ve başarısızlıkları tarihi ustaca yeniden yazma sürecinde görmezden geliniyor.

    bundan sonra da artık tek önemli olan terim’in şimdi ne yapacağı. “bende hikaye bitmez,” diyor ve galatasaray başkanı olacağının sinyalini veriyor. kendisini küçük düşüren kulüpten ancak bu şekilde intikam alacağını, futbolculuktan teknik adamlığa, buradan da başkanlığa uzanan tek kişi olarak tarihe geçmek istediği net. seçim kampanyası da netflix’te başladı. bu kadar inat etti, bunu da kesin alır. alsın zaten, alınca belki biraz rahatlar.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • kadının 90 km'den fazla araba kullanması haramdır

    1500 yıl önce araba mı varmış, kilometre hesabı mı biliniyormuş da, kim nereden böyle bir hüküm vermiş dedirten saçma sapan beyanattır..