skender35
profili

  • beşiktaş

    önceki entry: #60708120

    2.bilic sezonu

    2014/2015 sezonu, beşiktaş’ın son yıllarda yaşadığı en duygusal ve en zorlu sezonlarından biriydi. bir önceki sezondan farklı olarak bu sezonda önder özen görevine devam etmedi. söylentilere göre özen, stoper transferi için yalçın ayhan ile anlaşmıştı. kampa kadar getirdiği yalçın, bir şekilde takımın içerisine dahil edilmeyip geri gönderildi. bunun üzerine de önder özen istifa etti. zaten bir süredir yönetim kademesindeki bazı isimler ile yetki çatışması yaşadığı, hatta odasına dinleme cihazı konulduğu yazılıp çiziliyordu. ayrıca bazı menejer ve yöneticilerin, kendilerini takıma yaklaştırmadığı gerekçesiyle kendisine bilendiği konuşuluyordu. neticede gücü yettiğince görevde kaldı ancak bir süre sonra görevine devam edemedi. giderken sorulan “demba ba gelecek mi” sorusuna ise “demba ba büyük bir futbolcudur ve büyük futbolcular büyük kulüplerde oynar. beşiktaş da büyük bir kulüptür” diyerek müjdeyi verdi. demba'nın beşiktaş kariyerine şuraran ulaşabilirsiniz :#52708282

    sezon başında demba ba’nın dışında ramon motta, jose sosa, alexander milosevic ve gökhan töre’ye (bonservisi alındı) 14 m € harcandı. devre arasında ise 450 bin €’ya tolgay ali arslan alındı. devre arasında transfer olayını abartan galatasaray bu sefer 14 m € harcarken, fenerbahçe ise transfere para harcamadığını bildirdi.

    ilk olarak gözümüzü soma kupasında açtık. beşiktaş, fenerbahçe ve chelsea'nin katıldığı 45'er dakikalık mini bir turnuva bu. her ne kadar sembolik olsa bile beşiktaş iyi bir oyun oynayarak bize küçük bir şaşkınlık veriyor. ancak bu oyunun tesadüf olmadığını sonraki maçlarda daha net görüyoruz.

    şampiyonlar ligi ön eleme maçları için 3.turda feyenoord ile eşleşiyoruz. ilk maçı deplasmanda 1-2 kazanırken, ikinci maçta demba’nın hat-trick’i ile (ilk maçıydı) 3-1 kazanıp play-off turlarına kalıyor ve beşiktaş’ın bu konulardaki şansı(!) sebebiyle arsenal ile eşleşiyoruz. iki maçta da dişe diş bir mücadele ortaya koyuyoruz ama 0-0, 1-0’lık skorlala eleniyoruz. wenger’in son düdükteki “oh “çekişi ise oyunumuzun özeti niteliğinde (bu arsenal aynı sezon cl gruplar maçında galatasaray’a iki maçta 8 gol attı). daha sonra avrupa’da yolumuza tottenham, partizan ve asteras’lı gruptan lider çıkarak devam ediyoruz. ligde ise 5.haftada lider oluyor ve sürekli oralarda dolanıyoruz.

    burada genişçe bir parantez açmazsak olmaz. malum bir önceki sezonda da stadımız yoktu ama bir tek ligde mücadele ediyorduk. bu sezonda üç farklı kulvarda stadımız olmadan mücadele ediyoruz. kendi iç saha maçlarımızı konya, ankara, başakşehir ve olimpiyatta dönüşümlü oynuyoruz. galatasaray ve fenerbahçe zaten stad vermiyor da, başakşehir bile nazlanıp duruyor. hatta hiç unutmuyorum, başakşehir’le iç saha maçımızı oynayacağız. o hafta bize sahasını veren başakşehir ertesi hafta vermemişti:)

    çok garip bir takvimle oynuyorduk. ingiltere’ye maça gidiyor, iki gün sonra konya’ya gidip iç saha maçımızı oynayıp ertesi hafta deplasmana gidiyor, sonra yunanistan’a falan gidiyorduk. verdiğim örnek bire bir uymayabilir ama temel olarak maçlarımızı bu mantıkla oynuyorduk.
    bu kadar maç, seyahat filan derken samet aybaba döneminde başlayan sakatlık sorunlarımız bu sezonda tavan yapmaya başladı. maç içinde yere düşen oyuncumuz büyük ihtimalle en az iki hafta sakatlanıyor. maç içinde sakatlanmasa hafta içi antrenmanda sakatlanıyordu oyuncular. zaten kadro üç kulvar için yeterli değilken bir de bu sıkıntılar baş gösterince hepimiz paranoyak olduk. herhalde bir tek olcay sakatlanmadı. bal, pekmez ve bıldırcın yumurtasına bağlıyorum onu da. hakemler zaten evlere şenlik. dünyada eşi benzeri olmayan ekstrem uygulamalar bizim maçlarımızda ortaya çıkıyor. şöyle şeylerle filan karşılaşıyoruz ama artık pek şaşırmıyoruz. “şampiyon olmak için hakemleri de yenmeliyiz” diyoruz ama, her maçı deplasman olan, hiç kimsenin oynamadığı kadar maç oynayan, kendisi acemi, hocası acemi, yönetimi acemi, taraftarı aceleci ve kırılgan olan bir takım bunu nasıl başaracak, bunu kimse hesaplamıyor.

    bütün olumsuzluklara rağmen ilk yarıyı lider fenerbahçe'nin bir puan gerisinde kapatıyoruz. galatasaray'la puanımız ise aynı. 3 takımın da ligin sonlarına kadar baş başa yarıştığı ilginç bir sezon oluyor. iki hafta sonra liderliği alıyoruz, sonra galatasaray'a kaptırıyoruz. sonra geri alıyor ve fenerbahçe'ye kaptırıyoruz. ilginç bir sezon, kimse kopmuyor.

    bir yandan avrupa'da liverpool ile eşleşiyoruz. kura çekilirken, bir sürü kolay takımın içerisinden herkes liverpool gelsin istiyor. malum bir 8-0'lık hezimetimiz var ve herkes yıllar geçse de bunu unutamıyor ve artık bu defter kapansın istiyor. ilk maç ingiltere'de. iyi bir maç oynuyoruz ancak bulduğumuz pozisyonlardan yararlanamıyoruz. derken 85. dakikada saatli motta penaltı yaptırıyor ve ilk maçı 1-0 kaybediyoruz. maçın rövanşı ise çok acayip.

    63.324 kişi olimpiyata doluşuyor. uefa avrupa liginin gördüğü en kalabalık ikinci maç. maç dengede gidiyor ancak bir türlü istediğimiz golü bulamıyoruz. 61.dakikada sosa'nın yerine giren kolu alçılı tolgay, uzaklardan sağ çatala doğru temiz bir şut çıkarıyor. top direğin yanından auta gidiyor ama sanki biraz sonraki şutunun sıfırlamasını yapıyor. 71.dakikada ise demba'nın topuna salça olan tolgay, topu bu sefer sol çatala yolluyor ve mükemmel bir gol atıyor. skor 1-0. 90+1.dakikada ise demba'nın topu direkten dönüyor ve maç uzatmalara gidiyor. uzatmalarda da eşitlik bozulmayınca maç penaltılara gidiyor. penaltı atışlarında takım soğukkanlı. 5 penaltıyı da atıyorlar. liverpool'un beşinci penaltısında ise topun başına gelen lovren. topun dibine fazla giriyor ve bum, penaltı kaçıyor. sonrası ise şöyle. özeti de burada

    kendi yazdığım şu entryden alıntılarla devam edeceğim:

    “23.haftada beşiktaş ve galatasaray'ın puanı 51, fenerbahçe'nin puanı 50 idi. 23. haftayı sivas'ı yenmiş ve bir süre önce liverpool'u elemiş olarak bitiriyoruz. keyifler yerinde. sonraki hafta bir kazanıp bir kaybettiğimiz sıkıntılı bir döneme başlıyoruz*. brugge'a yeniliyor,* erciyes'i ise 5-1 yeniyoruz*. sonrasında ise brugge'a yenilip avrupa'ya veda ediyoruz(taraftar ile tolga'nın arasındaki iplerin kopması bu maçtır). moraller bozuluyor ve yorulma belirtileri başlıyor. sonrasında fenerbahçe'ye yeniliyor, ardından başakşehir ile berabere kalıyoruz.

    bütün bunlara rağmen hala 2.yiz ve birinci ile aramızda sadece 1 puan var. sonraki 3 haftada ise o kadar da ölmedik dercesine 3 galibiyet alıyor 29.haftaya galatasaray ile aynı puanda da olsak averaj ile lider giriyoruz. “

    sonrasında ise takım çözülmeye başlıyor ve düşüşe geçiyoruz.

    “son 5 maçta 2 malubiyet, iki beraberlik bir galibiyet alıyor ve ligi şampiyonun tam 8 puan gerisinde kapatıyoruz. hem de bu puanları 10.sıradaki gaziantep'e, 12.sıradaki akhisar'a, ve 7.sıradaki torku konya'ya kaybediyoruz. öyle ki 29.haftaya lider girmemize rağmen 32.haftada şampiyonluk şansımızı kaybetmiş duruma düşüyoruz. “

    iyi oynadığımız, her şeyimizi ortaya koyduğumuz bu sezonda yine üçüncü olmak gardımızı biraz düşürüyor. fakat buradan edindiğimiz deneyimler ve aldığımız dersler, sonraki sene işinin ehli bir teknik adamla birlikte bize tarif edilmesi zor bir şampiyonluk hikayesi yazdırıyor.

    yarın--> güneşli günler geliyor

  • beşiktaş

    şuradan devam: #60688521

    2013/2014 sezonuna başlamadan, fikret orman stad’ın yıkılması için ilk kazmayı vurdu. yıldırım demirören'in yıllardır sürekli ısıtıp ısıtıp önümüze getirdiği "x ayında kazma vuruluyor" sürmanşetlerinden sonra fikret orman'ın da yapabilirliği haliyle sorgulanıyordu. izin alamaz dendi, aldı. yıkamaz dendi yıktı. bu esnada ise araya şöyle bir şey girdi:

    (bkz: 28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi)

    gezi olaylarında muhalif çarşıyla ilgili ettiği bir iki kelam sebebiyle kaç kez inşaat durdu, sürekli altından tarihi eser çıktığı pompalandı...vs ama sonunda o fikret orman yönetimi o stadı bitirdi. hem kendi bütçesiyle yaptı, hem eski yerinde. ne kadar eleştirirse eleştirsin, hiç kimse bu konuda fikret orman'ın hakkını yiyemez.

    sezon başlamadan fikret orman, bizleri hem şaşırtan hem de heyecanlandıran ikinci bir gelişmeye daha imza attı ve zeki önder özen’i futbol direktörü olarak göreve getirdi. önder özen göreve geldikten sonra makul ve mantıklı projeleri ile bizi mest etti. ancak uygulamada aynı başarıyı sağlaması mümkün olmayacaktı. önder özen ilk başta hoca arayışına girişti ve prosinecki ile anlaşmaya çalıştı. ancak sonuç alamadı. sonrasında ise lokomotiv moskova’dan slaven bilic’i takımın başına getirdi. slaven bilic, becerikliliği konusunda tartışmalar yaratsa da karakeri ve hedefleri itibariyle beşiktaş’ın yapısına çok uyan bir isimdi. zaten kısa zamanda da taraftarın sevgilisi olmayı başardı.

    beşiktaş bu sezonda, şike soruşturması kaynaklı “tedbir amaçlı” olmak üzere avrupa’dan bir yıl daha men cezası alarak üst üste 2. sezonunda da avrupa kupalarına katılamadı. ancak avrupa cezasını çekebilmek için önce play-off turunda tromsö’yü elemesi gerekiyordu. deplasmanda kaybettiğimiz(2-1) maçın rövanşını olimpiyat stadında alarak(2-0) cezamızı çekmeye hak kazandık.

    sezon başında, geçen seneye nazaran transfere biraz daha fazla para ayırdık(13.95 m €). bu transferlerin bir kısmı sonraki yıllarda şampiyon olacak kadronun önemli aktörleri olurken (atiba, kerim frei, gökhan töre, tolga zengin) bir kısmı da tamamen çöp olacaktı (sezer öztürk, jermaine jones, eneramo, dany >:-/ ). bu esnada fenerbahçe transfere 30,25 m € harcarken, galatasaray 41,84 m € harcayacaktı.

    araya bir şey sıkıştırmak istiyorum. bence son yılların en güzel formaları da bu sezonda yapılmıştır. (bkz: 2013-2014 sezonu beşiktaş futbol formaları)

    sezona gerçekten iyi bir oyunla, 4 maçta 12 puan alarak başladık. uzun yıllardır böyle bir sezona giriş yapılmamış olması, önder özen, bilic ve genç oyunculardan oluşan bu kadro haklı olarak hepimizi heyecanlandırdı. ancak tepeden tırnağa acemiydik. sürekli kazanmayı, şampiyon olmayı veya kupa kaldırmayı unutmuş vaziyetteydik. hatta önder özen’in bu konuda şöyle bir açıklaması var ki bence on ikiden vurmuş:

    -beşiktaş deplasman/ev sahibi ayırmaksızın her maçın favorisidir. ben biraz oyuncuların bunu unutmuş olduğunu gördüm…

    aslında çok unutmak gibi değildi. zaten genç olan kadroda şampiyonluk yaşayan hemen hemen kimsenin olmaması, bu oyuncuların know-how kavramını yenile yenile, kaybede kaybede öğrenmelerine yol açıyordu. ama netice itibariyle o an kırılgan bir takımdık. zaten bunu sonraki haftadaki galatasaray derbisinde de görecektik.

    tarih 23 eylül 2013. atatürk olimpiyat stadı, 76,127 beşiktaşlı taraftara ev sahipliği yaparak lig rekoru kırıyor. hepimiz heyecanlıyız. maç başlıyor ve iyi bir oyunla 1-0 öne geçiyoruz. sonrasında bulduğumuz gol şanslarını ise bonkörce harcıyoruz. derken serdar kurtuluş bireysel bir hata yaparak kontrolündeki topu bruma’ya kaptırıyor ve o da en kaçırmayacak adamlardan birine, yani drogba’ya topu aktarıyor ve maç 1-1 oluyor. akabinde bir bireysel hata daha yapıyoruz (burak’ın topu elle düzeltmesi de hala konuşulur) skor 1-2’ye geliyor. maçın sonlarına doğru birbiriyle doğrudan bağlantılı iki önemli pozisyon oluyor. sabri bizim ceza sahamıza girip(evet sabri) kaleciyle karşı karşıya kaldığında motta kendisine çift dalıyor. bence hem penaltı hem de iki tane kırmızı gerektiren bu pozisyon, fırat aydınus tarafından atlanıyor. maçın son dakikalarında galatasaray ceza sahası önlerinde topla ilerleyen motta’ya, benzer bir çift dalışı melo yapıyor ve kırmızı kart görüyor. çıkarken de tribünlerdeki bir grup malı provoke etmeyi ihmal etmiyor tabi (bu grubun beşiktaş bünyesindeki 1453 kartalları olduğu söylenir). bunun üzerine bütün taraftarlar sahaya iniyor ve maç tatil ediliyor. bu maç bize,

    -4 maç seyircisiz ve 3 maç hocasız oynamaya
    -serdar kurtuluş’u kaybetmeye
    -ve hükmen malubiyete mal oluyor.

    sonraki haftalarda stadsız, seyircisiz ve hocasız kalan genç kadro bocalamaya başlıyor. sonraki 5 maçın hepsinde kötü oynuyor ve o 5 maçtan 5 puanı zor çıkarabiliyoruz. tam toparlanmaya başlarken olaylı bir kasımpaşa maçı yaşıyor(bkz: ryan donk) ve iyi-kötü ilk yarıyı lider fenerbahçe’nin 9 puan gerisinde tamamlıyoruz.

    devre arasında biraz toparlanıyor ve ikinci yarıya yine iyi başlıyoruz. sezon başındaki gibi trabzonspor, kayseri, gaziantep ve bursa maçlarından 3 galibiyet 1 beraberlik alarak giriyoruz. 5.haftada yine galatasaray ile karşılaşıyor, yine mağlup oluyoruz. bu sefer de yine iyi oynamamıza rağmen devre arasında galatasaray’dan alınan dany, son derece gereksiz bir penaltı yaptırarak hem kendi kariyerini, hem beşiktaş’ı, hem de ona kefil olup basın karşısında savunan önder özen’i yakıyor. akabinde kör topal ilerleyerek sezonu üçüncü olarak bitiriyoruz. aslında fenerbahçe avrupa cezası aldığı için ikinciliğin çok değerli olduğu bir sezonda, 31. haftada ikinciliği galatasaray’a kaptırıyor ve sezonu üçüncü bitiriyoruz. bir sene önce ligi üçüncü bitirmiş samet aybaba’yı başarısız olduğu gerekçesi ile göndermiştik. ancak bu sezonki beşiktaş, herkese önümüzdeki seneler için umut verdiğinden dolayı slaven bilic ile devam edilmesi kararı alınıyor.

    yarın -- > 2.bilic sezonu

  • beşiktaş

    elimden geldiğince dizi halinde bu şampiyonluk öyküsünü yazmaya çalışacağım. epey detaylı bir konu olduğundan öncelikle biraz geriye gitmemiz lazım.

    2011-2012 sezonu beşiktaş için sıkıntılı bir sezon oldu. teknik direktörümüz tayfur havutçu, sezona başlamadan şike soruşturması nedeniyle tutuklandı ve sezonu yardımcı antrenör carlos carvalhal ile 4. olarak tamamladık. kupada alt küme ekiplerinden boluspor’a elendik. uefa avrupa liginde ise biraz daha kıpırdanıp gruplardan çıkıp braga’yı eledik, ancak 3.turdaki “ardalı atletico”ya takıldık(yanlış hatırlamıyorsam atletico o sene kupayı aldı ve ertesi sene simeone ile efsanevi dönemine girdi). her şeye rağmen ben carlos carvalhal deyince hep gülümsemişimdir. özellikle gaziantep maçında 90+ da golü bularak 3-2 kazandığımız maçtaki şu deparını unutamıyorum. kendisi hala beşiktaşı takip eden sempatik bir abimizdir. sizin de onu takip etmenizi tavsiye ederim. şu anda ingiltere championship ekiplerinden sheffield wednesday’i çalıştırıyor. play off oynayıp belki de bu sene premier lige çıkacaklar. neyse konuyu dağıtmayayım.

    bu sezonun önemli gelişmelerinden biri batan gemiden ilk kaptanın kaçmasıdır. beşiktaş borç içinde, adı şike sürecine bulaşmış, avrupa’dan 2 sene men edilmiş ve başarısızlık içinde çırpınıyor…ancak başkan demirören, bir anda fenerbahçemizi savunmaya başlıyor ve federasyon başkanı oluyor. bu gelişmenin üzerine beşiktaş taraftarı uzun yıllardan beri ilk defa tünelin ucunda belli belirsiz bir ışık görüyor. ancak tünelin ucu bombok bi yere mi çıkacak, güneşli günlere mi bilemiyor. sadece “bu da bir şeydir” diyoruz. ancak güneşli günlere daha var…

    “güneşli günler çok yakında gelecek…”

    bu sözler son zamanlardaki şenol güneş’e atıf yapan klişe gazete manşetlerinden değil. fikret orman’ın “ciddi adayların” pek de “ciddiye almadıkları” olağanüstü kongre sonrasında başkan seçildikten sonraki sözlerinden:

    “geleneklerimize sahip çıkarak beşiktaş değerlerini tekrar hayata geçireceğiz. yarınlarda kişi ve kurumlara bağlı olmayan çağdaş bir beşiktaş yaratacağız. teşhis ve tedavi belli. güneşli günler çok yakında gelecek. bundan emin olabilirsiniz."

    tamamı şurada

    fikret orman hepimizde karmaşık duygular oluşturan bir isimdi. yönetiminde adnan dalgakıran, berk hacıgüzeller, mesut urgancılar gibi isimlerin yanında levent erdoğan gibi isimlerin de olması biraz kafaları karıştırıyordu. ancak ortada çok karamsar bir tablo vardı ve bu yüzden kendisinden beklentiler düşüktü. zaten bundan dolayı da bence başkanlık dönemi boyunca birçok hata yaptı. yani şu an kamuoyunda lanse edildiği gibi kendisi başkanlığa gelip, ortaya koyduğu projeyi takır takır işleten bir yönetici olmadı fikret orman. hatalar yaptı, düştü kalktı. ancak sevapları günahlarından daha fazla oldu hep.

    fikret orman bence ilk büyük hatasını samet aybaba’yı göreve getirmekle yaptı. samet aybaba, carlos carvalhal gibi teknik anlamda beşiktaş kalibresinde olmayan bir hoca olmasına rağmen onun gibi mütevazi ve karakter sahibi de değildi. beşiktaş’ın çocuğu edebiyatı yaparak “boş sözleşmeye imza atarım” dedi ve 2+2 yıllık anlaşmayı kopardı. ilk günden itibaren de aynı edebiyatı yaparak pirim yapmaya devam etti.

    samet aybaba, takıma dengesiz bir hücum futbolu oynatıyordu. bu yüzden takım, ligde şampiyon olan galatasaray’ın ardından en çok golü atan ekip olmasına rağmen (63), tarihinin en çok golünü de yine bu sezon yiyordu (49). bu alanda, kulüp rekorunu kıran sir samet ferguson, kendi kariyer rekorunu da kırarak ilk defa ligi 3.bitiriyordu. bütün bu süreç boyunca samet hoca her başarısızlıkta faturayı takıma kesiyor (basın önünde), takımda yerli-yabancı ayrımcılığının yanına kendisinin aldığı-almadığı oyunculara karşı da ayrımcılık uyguluyordu (özellikle ibrahim altınsay'ın aldığı 20 yaşındaki oğuzhan özyakup'a). kendisiyle ilgili ali ece’nin şu yazısını okumanızı tavsiye ederim: oğuzhan bizi şampiyon yaparsa iyi mi değil mi görürüz

    şunlar da kendisinden inciler:

    -sakatlıkların nedeni oyuncuların kendilerini zorlaması
    -takımım yüreği ve kalbiyle oynadığı için kırılgan bir yapısı var
    -messı ve ronaldo vardı da ben mi oynatmadım
    - mukavelemde ne para yazdığını bile bilmiyorum. (bunu diyen adamla, beşiktaş’tan çalışmadığı sene için tazminat istemesi ve yoğun tepkiden dolayı geri vites yapması enteresandır)

    tamam sakinim.

    bu sezon, yine beşiktaş’ın feda sezonu olarak da bilinir. fikret orman bu dönemde bütün beşiktaşlılardan fedakarlık yapmalarını istemiş ve bu sezonda herhangi bir başarı beklenmemesini söylemiştir. feda, şeref bey’in sözlerinden hareketle belirlenmiş bir slogandı. hem şeref bey’i anmak, hem de taraftarın kulübe destek olmasını sağlamak için uygun fiyatlarla satılan feda tişörtleri bastırıldı. yine birçok oyuncudan yıllık ücretlerinde indirim yapması istendi. yapanlarla yola devam edildi(holosko, ersan), yapmayanlarla yollar ayrıldı(quaresma, ernst, simao, egemen, ekrem dağ). bu sezonda yapılan transferlerden ikisi, sonraki yıllar için takımın omurgasının en önemli öğeleri olacaklardı; oğuzhan özyakup ve olcay şahan:) (lütfen izleyin)

    sezonun en güzel görüntüsü ise, 1-1 biten trabzonspor maçının son saniyesinde golü kaçıran olcay’la beraber 6 oyuncunun da (oğuzhan, ersan, uğur boral, i.toraman hatırladıklarım) yere yıkılmasıydı

    bu dönemdeki başarısız grafiğin teselli edici kısmı ise transferde para saçılmamasıydı. şurada da görüleceği üzere transferde harcanana para sadece 4 m € idi. bu esnada galatasaray 30.5 m € harcarken, fenerbahçe 33.9 m € harcamıştı.

    yarın -- > özen ve bilic'li sezon

  • şenol güneş galatasaray'a gelsin kampanyası

    adam sinan gümüş için şenol güneş'in gelmesini istiyormuş. sinan'ı bu kadar düşünüyorsanız beşiktaş'a göndermeniz daha mantıklı olacak sanırım.

  • beşiktaş

    6. haftada lideliği almış, 13. haftada fenere kaptırmış, 14.haftada geri almış ve o günden itibaren hiç kaptırmamıştır. fenerbahçe'nin önde olduğu durumlar, sadece maç eksiğimizin olduğu durumlardır. yani ligin ilk yarısından beri liderdir. ayrıca gol ve asist kralları da yine bu takımdandır.

    70 m € harcamasına rağmen beşiktaş'ı bir türlü geçemeyen fenerbahçe'nin yazarları, ısrarla ve inatla beşiktaş'ın şampiyonluğu fenerbahçe'nin hataları sebebiyle kazandığını ima ediyorlar, yemeyiniz. fenerbahçe ligin 30. haftasına kadar lider olsa, sonradan hatalarla bize kaptırmış olsa anlarım. ama dediğim gibi, bu takım 14.haftada aldığı liderliği 32.hafta itibariyle korumaktadır. daha şampiyon olmadık ama olursak bu başarı tamamen bizimle ilgili olacak. öznesi biz olacağız yani. biz istemiş, biz mücadele etmiş ve biz başarmış olacağız. kimsenin başarısızlığı, bizim başarımızın öznesi olamaz.

  • mario gomez

    bıkmadılar bu adamın üzerine oynamaktan. lan oğlum adam alman etkilenmiyor işte daha neyi kasıyorsun. habere bak:

    "mario gomez karar verme süresini 30 mayıs’a kadar uzattı. ancak fenerbahçe’nin golcü yıldıza teklif yapması üzerine beşiktaş yönetimi paniğe kapıldı. beşiktaş kafası karışan gomez'e, "biz seneye de seninle devam etmek istiyoruz" dedi. alman yıldız bu konudaki son kararını sezon sonu verecek"

    ilk okul terk misiniz nesiniz , bu nasıl sikko bir haberciliktir. siz nasıl bir meslek etiğinden yoksun kağıt paçavralarısınız anlamadım ki.

    aha bu da kaynak, takvimmiş

  • vodafone arena

    ilk maça gidememiştim ancak kayseri maçında hacı olma şansına eriştim. gerçekten stada girdiğimiz an donup kaldık. stadın her bir detayını takip etmeme rağmen bu kadar etkileyici bir atmosfer beklemiyordum. görmeyen arkadaşların osmanlı maçına şartlarını zorlayıp gitmelerini tavsiye ederim.

    stadın üst katlarından maç izlemek gerçekten çok keyifli. maçtan önce biraz dolaştım tribünü, görüşe açısı kötü olan bir yere rastlamadım. üst tribünler çok dik olduğu için, önündeki kişi ayağa kalksa bile oturduğun yerden maçı seyretmek mümkün. önünde korkuluklar da olduğundan, sanki maçı kendine ait bir balkondan izliyormuş hissiyatına kapılıyorsun. gerçekten iyi bir deneyimdi.

    bu statla birlikte, beşiktaş'ın taraftar profilinin de değişime uğramaya başladığı görünüyor. bir tarafta hala maçtan bir haber taraftar grupları varken, diğer tarafta rakibe baskı yapmaya çalışan ıslıkçılar var (ben de bunlardanım). bu iki grup da maç içerisinde kontrolü zaman zaman ele geçiriyor. sana maç kazandıracak olan bu "ıslıkçılar"dır. ancak onun dışındaki organizasyonlar için de taraftar gruplarına hala ihtiyaç var.

    kayseri maçının ilk yarısında top kayseri'ye her geçtiğinde ıslıklayan, beşiktaş'a geçtiğinde alkışlayan, "yuh"lar, "ahh"lar çeken taraftarlar ile rakim takım ve hakemler üzerinde çok ciddi baskı kuruldu. maçı ilk yarısında koparan en önemli etken bence buydu. ancak ikinci yarıda artık maç kazanılmış olduğu için bu grubun konstantrasyonu düştü ve daha çok tribüncüler devreye girdi. tribünlerin özeti temel olarak buydu. bu iki grup zamanla birbirine yakınlaşıp yeni bir taraftar profiline evrileceklerdir. böylece rakibe baskı kuran, takım düştüğünde kaldıran ve organizasyon becerisi yüksek yeni bir profil oluşacatır. biraz daha zaman lazım

  • beşiktaş

    joffrey
    cersei
    ilyn payne
    tolga zengin
    alexis
    ismail köybaşı
    the hound

  • beşiktaş

    aslında bugün başka şeyler yazmak istiyordum ama şunlara biraz cevap verelim:#58926721

    1- beşiktaş'ın fazladan iki şampiyonluğu konusu: öncelikle şunu belirtmem lazım. bir ülkede futbol adına düzenlenen ilk turnuvadan itibaren şampiyonluk sayıları belirlenmeli ve yıldız mıldız takılacaksa ona göre takılmalı. dünyanın bir çok liginde bu uygulama böyledir.

    ben bu işin aslını size anlatayım. 2000-2001 sezonunda futbol takımlarında yıldız uygulaması başlıyor. fenerbahçe ve galatasaray'a 2'şer, beşiktaş ve trabzonspor'a 1'er yıldız takma hakkı veriliyor. akabinde beşiktaş bu uygulamaya itiraz ediyor. itiraz etme sebebi şu: süper lig'in başlangıcı sayılan 1959'dan önceki şampiyonalar, ulusal olarak adlandırılmasına rağmen sadece istanbul-ankara-izmir takımlarından olan liglerdi. milli küme 1950 yılında sonlanıyor 51 yılında profesyonel futbol kabul ediliyor. akabinde istanbul, ankara ve izmir'de ligler kuruluyor. 1955-1956 sezonunda kurulan şampiyon kulüpler kupasına ülke olarak bir takımın gönderilmesi gerekiyor ve tff bunun için bir federasyon kupası düzenliyor. 56-57 ve 57-58 sezonlarında düzenlen bu turnuvaya bütün yerel liglerden kulüpler katılıyor ve beşiktaş bu iki kupayı da kazanarak avrupa'ya gitmeye hak kazanıyor. federasyon 59 yılından önceki şampiyonlukları "ulusal olmadığı" gerekçesiyle yıldız uygulamasına koymayınca, beşiktaş da haklı olarak bu kupaların ulusal olduğu, çünkü bunun sayesinde beşiktaş'ın avrupa'da türkiye'yi temsilen katıldığını söylüyor.

    ha fenerbahçeliler bu anlattıklarımı bilmiyor mu? tabi ki biliyor. çünkü bizi rakiplerimize yetişmek için böyle şeyler uydurmakla suçlarken, bir yandan da galatasaray'ı geçmek için kendileri de bu derslere çalışıyor ve 5.yııdızı almak için kendini yırtıyorlar. ha şunu da söyleyeyim, eğer fenerbahçe 1959'dan önceki 9 şampiyonluğunu alacaksa beşiktaş'a 5 şampiyonluk daha gelecek demektir. burada üzülecek taraf ise 1 şampiyonlukla galatasaray olacaktır.

    2- başarı üzerinden beşiktaş'ı vurmaya çalışman normal. biz zaten beşiktaş'ın büyüklüğünün başarısından değil bizatihi kendinden kaynaklandığını söylüyoruz. bak bu kadar kötü yönetilmemize, yaklaşık 15-20 yıldaki düşüşe rağmen hala çocuklar beşiktaş'ı tutuyorsa, ülkenin her köşesinde taraftarları/sevenleri varsa ve marka değeri hala yüksekse büyüklük budur. fenerbahçe ve galatasaray bunlarla sınanmadı.

    3- şike konusunda fazla konuşmaya gerek görmüyorum ama şunu söyleyeceğim; her kulüp içindeki yöneticiler şike yapabilir. bu dünyanın her yerinde var. önemli olan, camianın bu insanlara destek verip vermediğidir. tayfur havutçu ve serdal adalı şu an nerde? peki aziz yıldırım nerde? hım.

    4- bursaspor ile arayı düzeltmek için bursa maçında yatmışız. bu iddia, aynı bursa küme düşsün diye rize'ye yenilmişiz gibi gülünç bir iddia. cevap vermeye gerek görmüyorum. bursaspor ile bizim ne alıp veremediğimiz olabilir, anlamış değilim.

    5- serkan yıldız konusu. bu konuda söylenebilecek bir şey yok. gerçekten bir hata. tabi bu işin iç yüzünü bilmeyenelere de aktarmak lazım. bu olaydan bir süre sonra miray çınar adında bir stajyer, vodafone arena'nın inşaatından fotoğraf paylaşıp yorumlarda "bitmiyor, beter olsunlar" demiş ve bence haklı bir tepki görmüştü. bu olayın akabinde serkan yıldız adlı bir işçi kardeşimiz, "sen yürüyedur fenerbahçem, bu stad bu sene bitmez" diye bir yorum paylaştı ve o da işten çıkarıldı. lakin bu işçi kardeşim önceki paylaşımlarında stadı yetiştirmek için gece gündüz çalıştıklarından bahsetmiş ve "beşiktaşlı kardeşlerim" diye başlayan bir çok paylaşım yapmıştı. burada da çok tepki gördü bu işten çıkarma, sosyal medyada da

    6-seba'ya küfür konusunda ise benim üzüldüğüm nokta şu oldu; tribünde herkes herkese küfür eder. lakin küfür edene sahip çıkma mantığından vazgeçmek lazım. "küfür edildi ama ....bikbik" tarzı açıklamalar zerre samimi değil. burada "siz de şuna küfür ettiniz" tarzı savunmalar, seni eleştirdiğin insanlardan farklı yapmıyor.

    7- hava durumundan iptaller konusunun ben de gereksiz abartıldığını düşünüyorum. ancak taşlar altında maç yaptım ağlamadım diyorsun ya aç bak bakalım o maç öncesi ve sonrasındaki maç açıklamalarını. zaten maç da fenerbahçe lehine 0-3 tescil edildi daha ne olsun.

    8- fenerbahçeliler hakem deyince beni bir gülme alıyor. daha bu ilk yarıdaki ersan'ın ofsayt olan golünü 10 sene anlatırsınız. bak o maçta rvp'nin de, gökhan töre'nin de ofsaytı aynı yardımcı hakem tarafından görülmedi. sebebini de ben sana söyleyeyim eski bir hakem olarak. maç formaları. beşiktaş siyah forma giydi, fener'in formasının arkası ise koyu lacivert. yan hakem kritik ofsayt karalarını bundan hatalı verdi. ayrıca bu maçın hakemi, penaltı sırasında çizgiye bastı diye atiba'yı oyundan atan adam. neyin kafasındasınız anlamıyorum ki. her sezon sonunda her yotube kanallarında fener lehine yapılan hakem hatalarını içeren uzun metraj filmler yapılıyor. bak bunları geçiyorum, emre ve volkan gibi trolleri savunmaları da geçiyorum. al sana somut örnek:#50108445

    9- çarşı'dan bahsetmiş, ben çarşıdan değilim ama çarşıya dair birçok şey hatırlıyorum. ergen mhp'li dediğin adamlar, gezi olaylarındaki aktif rollerinden ötürü terör örgütü kurmaktan yargılandılar. diğer yardım kampanyalarından, tribündeki duruşlarından hiç bahsetmiyorum bile.

    10- geçiniz. hiçbir kulüp yönetimi hükumetle ters düşemez. aziz yıldırım'ı üç temmuz davalarından kimlerin ipten aldığı bellidir. bir toplantıya katılıp katılmaması hiçbir anlam ifade etmiyor.

    bu ülkede kazanmasına rağmen mağdur olmayı başaran iki kurum vardır, fenerbahçe ve akp.

  • beşiktaş

    geçen seneden hatırlatmalar yapmakta fayda görüyorum.

    şu anda 23.hafta itibariyle takımın puanı 51 (bir maçımız eksik gerçi), fenerbahçe'nin puanı ise 50.

    geçen sene 23.haftada ise beşiktaş ve galatasaray'ın puanı 51, fenerbahçe'nin puanı 50 idi. yani manzara çok benzer. 23. haftayı sivas'ı yenmiş ve bir süre önce liverpool'u elemiş olarak bitiriyoruz. keyifler yerinde. 08.03.2015 tarihli yorumlardan:

    "bu takım bu sene şampiyon olacak. sizin bu saçma sapan algı çalışmalarınız boşa çıkacak"

    "100. yılında tarihinin en iyi futbolunu oynayan takım"

    fenerli bir arkadaştan "şunu çok net söyleyebilirim ki fenerbahçe'nin bu sene şampiyonluk yolunda tek rakibi kendisi, bir de emenike" (ikisi de olamadı)

    sonraki hafta bir kazanıp bir kaybettiğimiz sıkıntılı bir döneme başlıyoruz*. brugge'a yeniliyor,* erciyes'i ise 5-1 yeniyoruz*. sonrasında ise brugge'a yenilip avrupa'ya veda ediyoruz. moraller bozuluyor ve yorulma belirtileri başlıyor. sonrasında fenerbahçe'ye yeniliyor, ardından başakşehir ile berabere kalıyoruz.

    bütün bunlara rağmen hala 2.yiz ve birinci ile aramızda sadece 1 puan var. sonraki 3 haftada ise o kadar da ölmedik dercesine 3 galibiyet alıyor 29.haftaya galatasaray ile aynı puanda da olsak averaj ile lider giriyoruz. bu tarihlerde buradaki yorumlara bakalım:

    "şampiyon olacağız beşiktaşım bu sene..."

    "77 puanla puanla sampiyon olacak takimdir"

    "bu sene şampiyon olacağına can-ı gönülden inandığım takımım."

    hatta bak ben ne demişim "sezon sonunda bir beraberlik alan fenerbahçe'yi ve arenada yenerek galatasaray'ı geçerek şampiyon olacaktır." :)

    bak bunlar 29-30.haftalarda konuşulan şeyler. yani buraya kadar gelen bir takımın bunları konuşması gayet normal çünkü buraya kadar lider gelebiliyorsan ya şampiyon olur ya da kıl payı kaçırırısın değil mi? ama sonra ne oluyor biliyor musunuz? son 5 maçta 2 malubiyet, iki beraberlik bir galibiyet alıyor ve ligi şampiyonun tam 8 puan gerisinde kapatıyoruz. hem de bu puanları 10.sıradaki gaziantep'e, 12.sıradaki akhisar'a, ve 7.sıradaki torku konya'ya kaybediyoruz. öyle ki 29.haftaya lider girmemize rağmen 32.haftada şampiyonluk şansımızı kaybetmiş duruma düşüyoruz. sebebine ne dersen de. ister sakatlık ve, ister stadsızlık de, ister yorgunluk de. tarih bunları yazmayacak.

    uzun yıllar anlatılması gereken ibretlik bir hikaye bu. ama görünüşe göre çok çabuk unutmuşuz. hatırlasanıza geçen sene çocuk gibi heyecanlıydık. takım yine iyi futbol oynuyordu ve başlarında hepimizin sevdiği ve saydığı bir teknik direktör vardı. kadromuz başarıya açtı. ama olmadı. çünkü lig bitmeden biz kafamızda bitirmiştik. galatasaray ise yıllardır şampiyon olmanın verdiği tecrübe ile son 5 haftada aldığı 1-0, 1-0, 1-0, 2-0 ve 1-1'lik skorlarla fişi çekti. o ilk yarıda 4-5'den aşağı golle mağlup olmayan takım şampiyon oldu.

    sevinmeyin, heyecanlanmayın demiyorum. bu sene bazı şeylerin geçen seneden farklı olduğunun ben de bilincindeyim ama aklınızdan bu trajik hikayeyi hiç çıkarmayın. bence lig bu haftadan sonra başlıyor.

    edit: imla

  • ünal aysal vs fikret orman

    birisi kredi çekip ferrari alandır, diğeri ise arabasını satıp borcunu ödeyendir.

  • tecavüzün komedisi olmaz

    "tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın" gibi iğrenç bir deyişi bir kez laf arasında kullandım. o da şu anki eşimle ilk tanıştığım yıllardı sanırım. hatta söyledikten sonra da "ehuehu" diye gülmüştüm. kendisi de bana "tamam, tecavüze uğrarsam aklımda olsun" dedi ve o sikik gülümsemem yüzümde kurudu kaldı. o günden beri bu veya benzeri hiçbir lafı kullanmıyorum. mizah ürettiğini sanan birkaç dallama da kullanmamalı. zaten bu yola başvuranlar da osurukla güldüren tipler. bari bu kadar düşmesinler.

    edit: (bkz: eski nisanlisinin oldurmek icin kacirdigi kiz)

  • beşiktaş

    bu takımın yendiği her takım köy takımıyken, rakiplerininki dev kulüplerdir. beşiktaş akşamı zor tamamlamışken fenerbahçe müthiş bir geri dönüşe imza atmıştır. 1 2

    buyrun transfermrkt'e göre takımların değerleri:

    sporting = 170,95 m €

    celtic = 42,80 m €

    beşiktaş = 121,55 m €

    fenerbahçe = 164,45 m €

    fener kendisinin 1/4 kadar değerli takımla berabere kalınca şak şak, beşiktaş kendisinden daha değerli takımla berabere kalınca aauuww

    edit: buyrun, fenerin başarısının büyüklüğüyle sarsılın:

    yaşasın kral
    kralın dönüşü
    cenaze marşından sambaya
    kurtarıcı
    fenerden kral geri dönüş

    biz mi? bizi çok da şeyapmayın:

    tören yarım kaldı
    yenemiyorsan yenilme
    zengin sayılırız: beşiktaş bir puanı zor kurtardı
    kaçan balık büyük oldu
    canın sağolsun

  • beşiktaş

    yeniden çarklar dönüyor ve tüpçüler çalışıyor

    bu da bonus

  • demba ba

    gelişiyle, gidişiyle beşiktaş tarihine iz bırakanlardan olmuştur. beşiktaş serüvenine biraz göz atacak olursak;

    -2014/2015 sezonu başında 6 milyon € bonservis bedeliyle, chelsea'den transfer olmuştur,

    -2014/2015 sezonunda 18'i ligde, 8'i avrupada, 1'i türkiye kupasında olmak üzere, 27 gol 7 asistle oynamıştır,

    -ilk 11'de başladığı ilk maçı olan 6 ağustos 2014 beşiktaş feyenoord maçında hattrick yaparak, beşiktaş'ın avrupa kupalarında hattrick yapan ilk oyuncusu olmuştur,

    -avrupa kupalarında bir sezonda attığı 8 gol ile ricardo quaresma'nın elinde bulunan "avrupa kupalarında bir sezonda en çok gol atan beşiktaşlı futbolcu" rekorunu kırmıştır,

    -attığı 27 golle, "bir sezonda en çok gol atan yabancı futbolcu" ünvanını, pascal nouma'nın elinden almıştır,

    -geldiği ilk günden itibaren taraftarın sevgilisi olmuş ve kendisine müslüm gürses'in hangimiz sevmedik şarkısı uyarlanarak şu beste yapılmıştır,

    -yüreğimiz ağzımızda izlediğimiz soğukkanlı penaltıları 2 3 , secdeye giderek yaptığı gol sevinçleri ve demba ba'nın taraftara şampiyonluk namazı daveti gibi konularla kendisinden söz ettirdi,

    -13.5 milyon € bonservis bedeliyle çin'in shanghai greenland shenhua takımına transfer oldu.

    efendi gibi geldi, işini yaptı ve gitti. yolun açık olsun mübarek