Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. annecim biz kürdüz ama okulda türkçe konuşuluyor

    "çünkü türkiye'de yaşıyoruz evladım." şeklinde cevaba kavuşacak çocuk cümlesi.

  • 2. 24 mayıs 2016 rakka operasyonu

    her 2 taraftan da çok sayıda teröristin bok yoluna gitmesi beklenen operasyon.

    aklı başında bir insan kafa kesen sapıklar ile 15 ton bombayı köyün ortasında patlatan katiller arasında bir tercih yapmaz.

    edit: iş bu entry için çok sayıda tebrik mesajı geldi. teşekkürler burdan.

  • 3. 24 mayıs 2016 evimin önünde bulduğum şey

    suriyeli sığınmacının kira kontratı.

  • 4. kadınların pipisi olsaydı ne olurdu

    kadın erkek fark etmeksizin, ülkece barzo olduğumuzu kanıtlayan video. soru net, işte verilen cevaplardan bazıları:

    "karı sikerdim ne yapacağım?"
    "tecavüzden yargılanırdım"
    "her deliğe sokardım"
    "götünü güzel bulduğum her erkeği sikerdim"
    "önüme gelen bütün güzel popolu kızlara dayardım; dolmuşta, otobüste"
    "net bir şekilde herkese saplardım, hiç acımadan"

    işte manzara bu. zihniyet bu. şaka falan yapıyorlar demeyin; böyle konularda, özellikle türkiye'de kadınların sürekli mağdur olduğu konularda kadınların da bilinç seviyesinin ne olduğunu çok iyi gösteriyor bu video. böyle terbiyesizlik, böyle kalitesizlik olmaz.

    toplum olarak kalitesiziz. zaten bir toplumda kadın neyse erkek de odur, bu ikisi birbirinin aynasıdır. birbirlerinden ayrı düşünülemezler.

    (bkz: bugün de türkiye'den nefret ettik elhamdülillah)

  • 5. rossmann'da satılan domuz ürünü

    aynı tartışmanın 250 yıl önce de yaşandığı durumdur. hala aynı kafa ile hala hayatta kalabilmiş olmak ayrı tartışma konusudur.

    murat bardakçı'nın kaleminden olayı aksettireyim:

    macar asıllı bir fransız topçu generali olan baron françois de tott, 1733 ile 1793 yılları arasında yaşadı. 1757'de istanbul'a geldi ve osmanlı devleti'nin hizmetine girdi. bir ara kırım'da bulundu, daha sonra çanakkale boğazı'nı tahkim etti ve osmanlı topçu birliklerini modernleştirmeye çalıştı. haliç'te bir mühendishane mektebi açan ve 'sür'at topçuları ocağı'nı da kuran baron de tott, daha sonda macaristan'a döndü ve türkiye hatıralarını dört cilt halinde yayınladı.

    baron, istanbul'da 1770'lerde yaşanan 'domuz kılından fırça' tartışmalarını hatıralarında şöyle nakledecekti:

    '...istanbul'da domuz kılının kullanıldığı bütün malzemeleri yahudiler yapıyorlardı ve top fırçası ihtiyacımı da yeterince karşıladılar.

    ...başdefterdar, endişeli bir tavırla, 'hazırladığınız toplar nerede?' diye sordu. 'işte, şurada gördüğünüz kalabalığın ortasında' dedim. binlerce kişi, yeni top atış usullerini görmek maksadı ile sabahtan itibaren káğıthane'ye gelmişti. başdefterdar, domuz kılından hazırlanmış fırçaları göstererek 'bunlar nedir?' diye sordu. sorunun nereye varacağını anlamamış gibi davrandım, 'top fırçaları' dedim. 'onu ben de görüyorum, size sormak istediğim, bu fırçaları yapmak için kullandığınız malzemenin ne olduğu' diye cevap verdi.

    ben 'sordunuz, söyleyeyim: bu işe yarayan tek malzeme olan domuz kılından yapılmışlardır' deyince başdefterdar 'işte, bunları kullanmamıza engel olan sebep!' karşılığını verdi...'

    baron'un top fırçlarının domuz kılından yapılmış olduğunu söylemesi, top atışlarını seyretmek için gelmiş olan halkın arasında galeyan yaratmış ve halk 'allah bizi korusun' diye haykırmaya başlamıştı. baron de tott, bunun üzerine başdefterdar'a hitaben 'bu meseleyi çözmelisiniz. çözüm için şeyhülislam'dan fetva alınması gerekiyorsa, bunu elde etmek için elimden geleni yaparım' demiş ama fırçaları parçalayıp yok etmesi rica edilince çileden çıkmış ve 'bütün camiler domuz kılı ile dolu iken, bu fırçalar için neden bu kadar patırtı ediyorsunuz?' diye bağırmıştı. sonra bir top arabasının üzerine çıkmış, kalabalığa hitaben 'aranızda badanacı var mı? varsa ortaya çıksın!' diye sormuştu.

    sonrasını, yine baron'un hatıralarından okuyalım:

    '...bir ihtiyar sesini yükselterek 'ben badanacıyım, ne istiyorsunuz?' dedi.

    - 'eğer iyi bir müslümansanız, soracağım sorulara doğru cevaplar vermenizi istiyorum' dedim ve sordum: 'hiç cami boyadınız mı?'

    - pek çok, hem de en önemlilerini.

    - bu iş için hangi áletleri kullandınız?

    - değişik boyalar kullandım.

    - siz iyi bir müslümansınız ve doğru olmak zorundasınız. neden dolambaçlı yollara sapıyorsunuz? boya álet değil, araçtır. mutlaka bir fırçanız vardı. söyleyin bakalım, bu fırçalar hangi maddeden yapılmıştı?

    - beyaz kıldan yapılmıştı. biz onları hazır halde satın alırız, imal etmeyiz.

    - ama fırçalardaki kılın hangi hayvana ait olduğunu bilirsiniz. bana bunu söyleyin.

    - madem bu kadar istiyorsunuz, söyleyeyim. bütün fırçalarımız domuz kılındandır.

    - çok doğru söylediniz ama bu bu kadarı yetmez. kullandıktan sonra fırçalarınızın kıllarına ne olur? caminin boyanması bittikten sonra, elinizde ne kalır?

    - fırçaların sapından başka birşey kalmaz. kıllar duvarlara yapışır.

    ben, bunun üzerine 'demek ki, camilerinizin kutsallığını bozmayan domuz kılını düşmanlarınıza karşı kullanmanızda hiçbir sakınca yoktur' deyince halk hep bir ağızdan, 'allah'a şükür' diye bağırdı. endişelerinden kurtulan başdefterdar da sırtındaki ağır samur kürkü çıkarttı ve fırçalardan birini büyük bir şevkle alarak 'haydi bakalım, mü'minlerin şánı ve selámeti için bu yeni icattan faydalanalım' diye haykırdı' (mehmet r. uzmen'in 'türkler ve tatarlara dair hatıralar' isimli tercümesinden).

  • 6. amazon.com

    trol değilse de gerizekalı müşterilere sahip firmadır.

    olm zeba diyor ki sana "gerek yok yollamana sana paranı + kargo bedelini iade edicez yollamakla ugrasma" .

    sen " i kick you from amazon".

    tey allaam.

  • 7. kürdistan sosyalist proleter cumhuriyeti

  • 8. kardeşinin bakan olduğunu pazarda öğrenen kadın

    bir sonraki kabinede tarım bakanı olması muhtemel kadın, müstakbel bakan adayı.

  • 9. 24 mayıs 2016 yargıtay'ın mhp kararı

    yargıtay'ın mhp'deki muhalif adayların başvurusu üzerine verdiği karar.

    yargıtay son sözü söylemiş ve "mhp olağanüstü kurultay yapabilir" demiştir. adalet can çekişse de daha ölmedi.

  • 10. ben savunmayı bekliyordum bunu beklemiyordum

    binali yıldırım'ın başbakanlığa getirilmesinin akabinde, myk sonrası kabinenin açıklanmasıyla bilim sanayi ve teknoloji bakanlığına getirilen faruk özlü'nün gazetecilerin sorularının üzerine söylediği tek cümlelik söz:

    "ben savunmayı bekliyordum, bunu beklemiyordum."

    bu bir tek bana mı tuhaf geldi bilmiyorum, sanki üniversite sınavına girip de tercihlerini verdikten sonra istediği bölüm gelmeyen öğrencinin cevabı gibi. ben bilgisayar mühendisliği bekliyordum, bunu beklemiyordum gibi. çok ilginç. kontenjan dolduysa demek ki..

    haberin tamamı

  • 11. konut projesi reklam klişeleri

    öyle ayı gibi içine girilip oturulmaz: yaşam başlar.

    (bkz: yaşam başladı)

  • 12. whitewalkers'ın türkçe'ye yanlış çevrilmesi

    (bkz: ak yürütenler)

    dur lan bu başka bir şeydi.

  • 13. eşekherif

    her çeviri başlangıcına iyi seyirler diye yazıyor ya, her seferinde teşekkürler eşekherif diye yanıtlıyorum.

  • 14. fatma betül sayan kaya

    eğitim hayatını okuduktan sonra bugün almış olduğu ünvanı az buldum. ne bileyim bir birleşmiş milletler genel başkanı falan da olurmuş. o ne lan öyle, lise mezunu cumhurbaşkanı olan ülkeye bu kadar diploma bir bakana fazla değil mi? lol

  • 15. 24 mayıs 2016 yeni bakanlar kurulu

    rte'nin ağzına bakanlar kuruludur.

  • 16. where is kravat

    bu adam (tayyip bey) yaptigi hicbir seyde ciddi olamaz. adam komik abi. 15 yildir bir ulkeyi trolluyor gibi gozukuyor. (aksi takdirde bu kadar sacmalanmaz./ where is the kravat ne abi? sultanahmet'teki her esnaf bundan daha iyisini yapabilir ve bu adam cumhurbaskani.)
    filmi bir yerde kopartip; "zaaa saka yaptim." diyebilir, sasirmam.

    "din ve devlet islerini karistirmanin ne kadar sakincali oldugunu anlatmak icin omrumu adadim." deyip surpriz yapabilir. megerse cok kulturlu, belli ilkelere bagli ve sakaci bir abimizmis.

    neden olmasin? :( hep niye kotu senaryo ciziyorsunuz arkadasim, bir kere de guzel hayal edin :(

  • 17. evrim teorisi çökünce ateistlerin durumu

  • 18. ışid'in rakka'yı esed'e teslim etmesi

  • 19. recep tayyip erdoğan'ın ahirette vereceği hesap

    bizi ilgilendirmeyen hesaptır!

    bu dünyada hesap vermedikten sonraaa, neyleyeyim diğer tarafta yanmış tutuşmuş..

    tek dileğim en kısa zamanda o hesabı vermesi...

    rte: eyyyy allah, sen.. allahh? alla allaaahh oldu mu lan o kadar ? öldük mü yaa?
    god: eee bu işler böyle, neyse kasayı kapatıyoruz!
    rte: hadi bakalım, bi hesabı alalım biz o zaman, ne vardı bizim?
    god: eee bakalım ,
    kronolojik olarak sayamayacağım ama biraz kabarık, ilk gözüme çarpanlar;

    metin hoca var hopa da katledilmiş,
    parasız eğitim isteyen çocuklar var,
    gezi parkında öldürülen çocuklar var,
    berkin var ali var ethem var,
    gazeteciler var öldürmüşsünüz işkence etmişsiniz.
    tecavüze uğrayan çocuklar var, hükümetmişsiniz, hiç birşey yapmamışsınız. hayvanlar var, doğal ortamından koparılan, yeşilin anasını bellemişsiniz mesela, cerattepede bildiğin kıyım olmuş, kaz dağları sinop'ta çanakkale'de hasankeyf de.
    hak yemişsiniz, kul hakkı var bol miktardaaaa, işçilerin alın teri vaarrr, e bi de onları katletmişsiniz. bakıyorum topluyoruummm. biraz 301 soma da 15 zonguldak'ta, 12 kişi bir tanıdığınızın inşaattınde asansör düşmesi sonucu gelmiş bu tarafaaa, kabarık bir hesap.
    şehadet ayağına güneydoğu'da bir sürü genci kandırıp, aynı ülkenin evlatlarını birbirine öldürtmüşsünüz hiç acımadan?
    ortadoğu da milleti evinden barkından etmişsiniz, yurtsuz evsiz insanlar üzerinden siyaset yapmışsınız, e bakıyorum benim referansım olmadan benim adımı kullanmak sureti ile insanları kandrma da var!
    rte: ödeyemeyeceğimiz bedel, veremeyeceğimiz hesap yoktur evelallah!
    ya allaaahh bismillaahhh ile çıkılan her yolda...
    god: ne yolu ulan, öldün işte hala baraj açılışı yapıyor herif!

  • 20. obama'nın 18tl'lik yemek yemesi

    obama yedi-içti, dün akşam abd'nin vietnam'a uyguladığı silah ambargosunu, 'iki ülke arasındaki derin savunma işbirliğini' gerekçe göstererek kaldırdı. basın toplantısında, "bu bölgede güçlenen çin'e karşı yapılmış bir hamle mi" diye soran gazeteciye de "sen kimsin ya" dedi.

    çünkü çin'in büyümesi ve tüm ticaretini, hiçbir karşılığı olmayan abd doları ile yapması, abd'nin en tatlı geliriydi. ancak çin, racona ters işler yapmaya başladı.

    vietnam, bir süredir çin mallarına ambargo ve/veya ithalat kısıtlaması uygulayan ülkeler için, çin'in bulduğu güzel bir çözümdü. mallar, vietnam üzerinden ihraç ediliyordu, kâğıt üzerinde her şey yasaldı.

    ancak mafya böyledir.
    mafya'nın parası çalınmaz.

    cumhuriyet, "obama'nın vietnam'da ne işi var" diye sormak ve yanıtını vermek yerine, "dünya bu görüntüleri konuşuyor" demekle yetinmiş. türkiye'nin 'iyi' gazetesi bu; kötüleri siz düşünün.

  • 21. gökhan töre'nin west ham united'a transferi

    satmayın oğlun,
    satmayın.
    bu benim için de gurur, onur ve haysiyet meselesi oldu.
    gerekirse ben de yardım ederim. forma neyin alırım.
    satmayın oğlum,
    satmayın.
    negadar teklif etmişler?

  • 22. bağdat

    (bkz: 2016 düğün dans şarkısı)

    susar mısın gerizekalı mustafa ceceli ve irem derici ağlıyor şuanda.

  • 23. 24 mayıs 2016 mhp'nin yargıtay açıklaması

    mhp bu işi müge anlı'ya kadar götürecek.

  • 24. esnek çalışma saatleri

    bence bunu o kadar da dert etmemek lazım.

    çalıştığım bir yer görüşmede "esnek saatlere uyabilir misiniz?" dedi, "siz uyabilirseniz, ben de uyarım" dedim. kendileriyle anlaştık. zaten yazılım işi olduğu için bazen esnemesi sorun olmuyor, bunu her iki taraf da en baştan biliyordu.

    bir süre fazla mesai yaptım, hatta şirkette uyuduğum ya da sabahladığım falan oldu. ben vermem gerekeni vermiştim yani, haliyle sıra bana geldi. "ben bu sabah çalışmaya hazır hissetmiyorum", "akşam geç uyudum bugün öğleden sonra remote çalışırım" gibi şeyler söylemeye başladım. sonuçta ben de en baştan söylemiştim ve her iki taraf da gayet anlayışlı biçimde devam ediyordu.

    sonra kovuldum. bu kadar.

    edit: sanırım sektörde olanlar şirketi merak etti, soranlar oldu. 5-6 sene önce yaşanmış bir olay, adamlar da battı zaten fazla şey yapmamak lazım. don't mess with biseybuldum derler bizim oralarda.

  • 25. son 15 yılda ülkede tükenip biten değerler

    ülkedeki birlik duygusu.

    2000 yılbaşı bir dini güne denk geliyordu diye hatırlıyorum. işgüzar bir muhabir camiden çıkanlara yılbaşıyla ilgili sorular soruyordu. konuşanların hepsi yeni yılı kutlamış ve eğlenen insanlar hakkında son derece hoşgörülü sözler sarfetmişti. ülke ayrışmamıştı.

    bir başarı kazanıldığında ülkenin her kesimi sevinirdi. 2002 dünya kupasında kürt gençlerinin türk bayraklarıyla sokaklara fırlayıp nasıl coşkulu kutlama yaptıklarını hatırlarım. bir felakette herkes üzülürdü. depremin doğusu batısı yoktu. ülke ayrışmamıştı.

    insanlar ayrışmamıştı.

  • 26. gericilerin tesettür-telefon kılıfı benzetmesi

    telefonumu kılıfsız kullandığım için nasıl godoş bir orospu çocuğu olduğumu öğrendim.teşekkürler nurullah kaya.

  • 27. galatasaray

    türkiye profesyonel futbol liginde beşiktaş'ın ulaştığı şampiyonluk sayısına 2000 yılında ulaşmıştır. anekdot babında.

  • 28. iki şey önemlidir 0 km kız ve 0 km araba

    (bkz: beyni 0 km olmak)

  • 29. tek taş yüzük alınan kızın kuyumcuya sorması

    bir arkadaşım bu durumu bildiğinden aynı yüzüğün pahalı olanıyla ucuz olanını yaptırıp, gerçeğini veriyor kıza. 1 ay falan sonra versene yüzüğü bir bakayım deyip ucuzuyla değiştirmiş el çabukluğuyla. kız hala pahalı olanı taktığını sanıyormuş. kızlar ayık olun azucuk la.

  • 30. dünyanın en başarısız bilim dalının tıp olması

  • 31. meral akşener

    kimsenin feminist, sosyalist, anarşist vs zannetmediği kadın. amk hevalleri nasıl bok atacaklarını şaşırdılar.

  • 32. survivor 2016

    şu an salondayım, az önce nagihan oklahoma taraftrlarına "kıskanıyorsunuz" diye bağırdı.

  • 33. game of thrones

    --- 6x5 spoiler ---

    ortalık biraz yatıştığına göre, şu bran/hodor olayına bir kez daha bakalım. çünkü dün diziyi izledikten hemen sonra yazdığım yazıda kafam bayağı karışıktı. bugün biraz daha sakin kafayla düşününce, olaya daha basit bir açıklama getirebileceğim sanırım.

    dizi, tower of joy sahnesinde, ned stark'ın bran'ı duyduğu detayı koyarak aslında bize ufak bir ipucu vermişti. o sahnede, kesin olmayan bran'ın geçmişi değiştirme gücü olup olmadığıydı. ned stark, bran'ı duymasına rağmen yoluna devam etmişti ve ben de bunu bran'ın geçmişi değiştirme gücü olmadığı şeklinde yorumlamıştım. nitekim, bloodraven da bran'a "geçmişin mürekkebi kurudu, artık değişmez" diyordu. peki harbiden bran son bölümde geçmişi mi değiştirdi?

    5. bölüm sonrası yapımcılar benioff ve weiss'in açıklamalarına bakarsak, bloodraven'ın "ben olmalısın" dedikten sonra, bran'a çok hızlı bir bilgi aktarışına başladığını öğreniyoruz. yani, bran'ın kolunun night's king tarafından işaretlenmesinden hemen sonra, daha önce hiç görülmemiş bir hızda bir bilgi aktarımı süreci başlıyor ve bu bloodraven ölene kadar devam ediyor. yani, bloodraven, bran'ın ağaca bağlı kalmalarının sebebi bu. bu noktada, ned starklı vizyon tesadüf mü, yoksa bloodraven'ın isteğiyle mi oradaydı bilmiyoruz.

    şimdi, dünkü olaya bakmadan önce hodor ile ilgili bildiğimiz bir kaç şeyi yazalım. (şimdiki hodor'a hodor, geçmişteki hodor'a wylis diyeceğim)

    hodor,
    1- sadece hodor diyor.
    2- dövüşmekten ve şiddetten nefret ediyor.
    3- winterfell'in altındaki mezarlardan nefret ediyor.
    4- bran'ın kendisine warg olmasından nefret ediyor.

    dizinin, hodor'un gençliğini ilk defa gösterdiği flashback'i hatırlarsak. orada wylis, normal konuşabiliyordu ve daha da önemlisi genç starklarla kılıç talimi yapmak için can atıyordu. her ne kadar karanlıktan korkma konusunda bir kanıtımız olmasa da, ben hodor'un yukarıda yazdığım 4 özelliğini de, wylis olmayı bırakıp hodor olduğunda kazandığına inanıyorum. bunun sebebi de, geçen bölümde yaşananlar.

    5. bölümün sonundaki sahnede, night's king, bizimkilerin olduğu mağaraya ulaştığında, bloodraven ve bran, weirwood.net'e bağlı durumdalar ve ned stark'ın winterfell'den ayrıldığı vizyonu izliyorlar. mağaraya saldırı başladıktan sonra, meera, hodor'u bran'ı taşıması için harekete geçirmeye çalışıyor ancak hodor korkunca girdiği panik ataklarından birini yaşamakta. hal böyle olunca meera, bran'ı uyandırmaya çalışıyor ve ona sesleniyor. bu seslenişi vizyonun içerisinde duyan bran, bloodraven'ın da "arkadaşını dinle" komutuyla, hodor'a warg oluyor. bu aşamada, wylis henüz olaydan etkilenmemiş durumda. vizyonun içerisinden dışarıdaki hodor'a warg olan bran'ın aslında wylis ile direk bir bağlantısı da yok. zaten, wylis de, olay en son kapıyı tutma noktasına gelene kadar normal yaşantısına devam ediyor. ancak, iş kapıyı tutma noktasına geldiğinde wylis kriz geçiriyor.

    ben bu noktada bran'ın wylis'e isteyerek bir şey yaptığını düşünmüyorum. bran zaten hodor'u kontrol etmekle meşgul. wylis'in krize girmesine neden olan şey, onun da bran'ın gördüklerinin bir kısmını bir şekilde görür hale gelmesi. (hatırlarsanız, benzer vizyonları gören jojen reed de, bu tip krizler geçiriyordu.) yani, wylis, bran'ın varlığından dolayı oluşan bağlantıyla bir anda kendi ölümünü vizyon olarak görmeye başlıyor ve bunun etkisiyle krize giriyor. böyle bir bağlantının neden oluştuğu olayın gizemli noktası. belki bran'ın çok güçlü bir warg olması, belki de wylis'in de jojen gibi 'greenseer' yetenekleri olması. (hatırlarsanız, jojen, bran ile aynı vizyonları görebiliyordu). sebebi ne olursa olsun, bran'ın o anki varlığı, wylis'in kazayla kendi ölümüne şahit olmasına neden oluyor. olay aslında bu yönüyle, tower of joy da yaşananlardan farklı. orada bran, vizyondaki babasına bilerek ve isteyerek sesleniyordu ve ned stark'ın bunu duymuş gibi gözüktü. burada ise, bran istemeyerek de olsa wylis'in, kendi vizyonuna ortak olmasına neden oluyor.

    wylis'in kriz geçirerek hodor olmasından sonra sergilediği yukarıda saydığım 4 davranışa bakarsanız, bu tramvanın etkilerini görüyorsunuz. hodor'un sadece "hodor" demesinin açıklamasını yapmaya gerek yok. hodor'un şiddetten nefret etmesinin sebebi, son derece vahşi bir saldırıya maruz kalması. hodor'un mezarlardan korkmasının sebebi, mezarların içerisinde olması gereken ölü şeyler tarafından öldürülmesi ve onun bran'ın kendisini warglamasından nefret etmesinin sebebi de ölürken bran'ın kendisine warglamış durumda olması. yani ölüm anının tramvatik izleri, hodor'un davranışlarında daha birinci kitaptan beri yankılanıyor aslında.

    son olarak, bran'ın burada geçmişi değiştirip değiştirmediği konusuna açıklık getireyim. aslında burada yaşanan olay, novikov'un "self-consistency" prensibine aykırı bir şey değil. bran, geçmişi değiştirmiyor. yani bloodraven'ın "mürekkep kurudu" lafı doğru. ortada yaratılmış alternatif bir zaman çizgisi yok. wylis'in kriz geçirmeden sağlıklı bir şekilde yaşadığı bir zaman çizgisi hiç olmadı. wylis'in tek bir yaşam çizgisi var ve o çizgide de bran, onun hodor olmasına neden oluyor. biz sadece bu olayın nasıl yaşandığını gördük.

    eğer son bölümde, bran farklı bir tercih yapıp wylis'in kriz geçirmediği bir zaman çizgisi yaratsaydı, işte o zaman bir paradokstan bahsedebilirdik çünkü hodor'un varlığının sebebi olan olay ortadan kalkmış olurdu. ancak, bran'ın hareketleri var olan tek zaman çizgisine tutarlı bir şekilde gelişti. bilmiyorum anlatabiliyor muyum?

    tüm bunların ışığında, "bran, başka neyi değiştirecek" diye bir soru sormak anlamsız olur. bran'ın geçmişe yaptığı etkiler çoktan yaşanmış durumda. bu saatten sonra göreceklerimiz, sadece olayı bran'ın perspektifinden izlemekten ibaret olacak. illa bir soru soracaksak, "bran başka neyi değiştirdi?" diye sormalıyız ki, buradan hayal edebileceğiniz en uçuk teorilere kapı açmak mümkün. örnek isteyenlere, duvarı yaptığı rivayet edilen kişinin adının brandon stark olduğunu hatırlatayım. artık ordan nereye uçmak istiyorsanız uçun siz.
    --- spoiler ---

  • 34. yalçın akdoğan

    soyadındaki "ak"ı bile alabilirler bu gidişle. sadece "doğan" olarak kalır. ama bu kez de cumhurbaşkanının soyadıyla bir kesişim kümesi oluştu. "doğan"ı da silerler kendisinden. yalçın olarak yalnız kalır.

  • 35. beşiktaş'ın şampiyonluk sayısı

    lobiyle 12 idi. gerçekte 14.

    şikeyle 19 - 20 yapanlara dert olan şampiyonluk sayısı.

  • 36. 24 mayıs 2016 devlet bahçeli'nin kurultay kararı

    yargıtay karar verdikten sonra ebemin de vereceği kurultay kararıdır.

  • 37. 24 mayıs 2016 dolar kuru

    3.14 olmadığı sürece 3 alabiliriz.

  • 38. 24 mayıs 2016 van çaldıran saldırısı

  • 39. antoine griezmann

    (bkz: siktirin gidin)

    tanım: kendisi hakkında bilgi almak için girdiğimiz başlığı, kendini komik zanneden zevzekler tarafından kirletilen top tepici.

  • 40. yediğinden ikram etmeyen insan

    ''kardeşlik :( paylaşma duygusu :( tek çocuk büyüme :('' gibi vıcık vıcık romantizm kokan şeyler üzerinden eleştirilmemesi gereken insandır.

    herhangi bir sebepten dolayı bir insanın yemeği üzerinde hak iddia etmek, o insana saygısızlık ve hakarettir. ''yediğinden ikram etmeyen insan'' diye bi şey olamaz, olsa olsa ''milletin yemeğine salça olan saygısız insan'' vardır. kimseyi, sizinle yemeğini paylaşmadığı için itham edemezsiniz. onun bu kararına saygı duymak zorundasınız.

    kişisel alan olgusuna saygı duyulmayan bir ülkede, böyle arabesk yavşaklıklar ve vıcık vıcık romantizm ile uğraşmak zor gerçekten. bi de siz çoluk çocuk sahibi olup da evlat yetiştireceksiniz. yazık bu memlekete.

    ''ama yanımızda dürüm yiyor, canımız çekiyor :'(((((''

    sizin bir başka versiyonunuz da ''sokakta öpüşüyorlar'' diyerek rahatsız oluyor. hepiniz aynısınız, sadece saldırdığınız konular farklı.

    çocuğunuza paylaşmayı öğretin; arkadaşlarıyla yemeğini, parasını, eşyalarını paylaşan bir insan olsun ama bunları karşılık beklemeden yapsın. hiç kimseyi bu sebeplerden dolayı yadırgamaması gerektiğini de aşılayın. böylece başka düşüncelere, hayatlara, yaşam tarzlarına saygılı bir birey olur.

  • 41. 2016 turizm krizi

    bu aralar en sevdiğim şeylerden biri bir bardak kahve eşliğinde gelip bu başlığı okumak. normalde başka insanların çektiği sıkıntılardan keyif alan biri değilim.

    ama ne bileyim böyle biri anlatıyor işte şu otelin resepsiyon müdürü arkadaşımın dediğine göre otelde can sıkıntısından birbirlerini parmaklıyolarmış, vay efendim akdeniz sahilleri terkedilmiş kovboy kasabalarına dönmüş kimse yokmuş, sonra işte çok parası olup canı sıkıldığı için işinden istifa eden top sakallı adam ve dövmeli eşinin ufak bir koyda açtığı ve doğal, şirin, küçük diye geceliğine 500 tl istediği butik otel yarrağı yemişmiş.

  • 42. alaattin çakıcı'nın tayyip erdoğan'ı tehdit etmesi

    sedat peker-alaattin çakıcı çatışmasının yakında başlayacağına işarettir.
    ondan sonra gelsin bebek'te sabaha karşı lüks araç içinde çapraz ateşle cinayetler,
    gitsin şişli'de öğle vakti iş çıkışı adam kurşunlamalar.

    bu arada alaattin bu sedat peker'i mermi manyağına çevirir benden söylemesi.

  • 43. beşiktaş

    şuradan devam: #60688521

    2013/2014 sezonuna başlamadan, fikret orman stad’ın yıkılması için ilk kazmayı vurdu. yıldırım demirören'in yıllardır sürekli ısıtıp ısıtıp önümüze getirdiği "x ayında kazma vuruluyor" sürmanşetlerinden sonra fikret orman'ın da yapabilirliği haliyle sorgulanıyordu. izin alamaz dendi, aldı. yıkamaz dendi yıktı. bu esnada ise araya şöyle bir şey girdi:

    (bkz: 28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi)

    gezi olaylarında muhalif çarşıyla ilgili ettiği bir iki kelam sebebiyle kaç kez inşaat durdu, sürekli altından tarihi eser çıktığı pompalandı...vs ama sonunda o fikret orman yönetimi o stadı bitirdi. hem kendi bütçesiyle yaptı, hem eski yerinde. ne kadar eleştirirse eleştirsin, hiç kimse bu konuda fikret orman'ın hakkını yiyemez.

    sezon başlamadan fikret orman, bizleri hem şaşırtan hem de heyecanlandıran ikinci bir gelişmeye daha imza attı ve zeki önder özen’i futbol direktörü olarak göreve getirdi. önder özen göreve geldikten sonra makul ve mantıklı projeleri ile bizi mest etti. ancak uygulamada aynı başarıyı sağlaması mümkün olmayacaktı. önder özen ilk başta hoca arayışına girişti ve prosinecki ile anlaşmaya çalıştı. ancak sonuç alamadı. sonrasında ise lokomotiv moskova’dan slaven bilic’i takımın başına getirdi. slaven bilic, becerikliliği konusunda tartışmalar yaratsa da karakeri ve hedefleri itibariyle beşiktaş’ın yapısına çok uyan bir isimdi. zaten kısa zamanda da taraftarın sevgilisi olmayı başardı.

    beşiktaş bu sezonda, şike soruşturması kaynaklı “tedbir amaçlı” olmak üzere avrupa’dan bir yıl daha men cezası alarak üst üste 2. sezonunda da avrupa kupalarına katılamadı. ancak avrupa cezasını çekebilmek için önce play-off turunda tromsö’yü elemesi gerekiyordu. deplasmanda kaybettiğimiz(2-1) maçın rövanşını olimpiyat stadında alarak(2-0) cezamızı çekmeye hak kazandık.

    sezon başında, geçen seneye nazaran transfere biraz daha fazla para ayırdık(13.95 m €). bu transferlerin bir kısmı sonraki yıllarda şampiyon olacak kadronun önemli aktörleri olurken (atiba, kerim frei, gökhan töre, tolga zengin) bir kısmı da tamamen çöp olacaktı (sezer öztürk, jermaine jones, eneramo, dany >:-/ ). bu esnada fenerbahçe transfere 30,25 m € harcarken, galatasaray 41,84 m € harcayacaktı.

    araya bir şey sıkıştırmak istiyorum. bence son yılların en güzel formaları da bu sezonda yapılmıştır. (bkz: 2013-2014 sezonu beşiktaş futbol formaları)

    sezona gerçekten iyi bir oyunla, 4 maçta 12 puan alarak başladık. uzun yıllardır böyle bir sezona giriş yapılmamış olması, önder özen, bilic ve genç oyunculardan oluşan bu kadro haklı olarak hepimizi heyecanlandırdı. ancak tepeden tırnağa acemiydik. sürekli kazanmayı, şampiyon olmayı veya kupa kaldırmayı unutmuş vaziyetteydik. hatta önder özen’in bu konuda şöyle bir açıklaması var ki bence on ikiden vurmuş:

    -beşiktaş deplasman/ev sahibi ayırmaksızın her maçın favorisidir. ben biraz oyuncuların bunu unutmuş olduğunu gördüm…

    aslında çok unutmak gibi değildi. zaten genç olan kadroda şampiyonluk yaşayan hemen hemen kimsenin olmaması, bu oyuncuların know-how kavramını yenile yenile, kaybede kaybede öğrenmelerine yol açıyordu. ama netice itibariyle o an kırılgan bir takımdık. zaten bunu sonraki haftadaki galatasaray derbisinde de görecektik.

    tarih 23 eylül 2013. atatürk olimpiyat stadı, 76,127 beşiktaşlı taraftara ev sahipliği yaparak lig rekoru kırıyor. hepimiz heyecanlıyız. maç başlıyor ve iyi bir oyunla 1-0 öne geçiyoruz. sonrasında bulduğumuz gol şanslarını ise bonkörce harcıyoruz. derken serdar kurtuluş bireysel bir hata yaparak kontrolündeki topu bruma’ya kaptırıyor ve o da en kaçırmayacak adamlardan birine, yani drogba’ya topu aktarıyor ve maç 1-1 oluyor. akabinde bir bireysel hata daha yapıyoruz (burak’ın topu elle düzeltmesi de hala konuşulur) skor 1-2’ye geliyor. maçın sonlarına doğru birbiriyle doğrudan bağlantılı iki önemli pozisyon oluyor. sabri bizim ceza sahamıza girip(evet sabri) kaleciyle karşı karşıya kaldığında motta kendisine çift dalıyor. bence hem penaltı hem de iki tane kırmızı gerektiren bu pozisyon, fırat aydınus tarafından atlanıyor. maçın son dakikalarında galatasaray ceza sahası önlerinde topla ilerleyen motta’ya, benzer bir çift dalışı melo yapıyor ve kırmızı kart görüyor. çıkarken de tribünlerdeki bir grup malı provoke etmeyi ihmal etmiyor tabi (bu grubun beşiktaş bünyesindeki 1453 kartalları olduğu söylenir). bunun üzerine bütün taraftarlar sahaya iniyor ve maç tatil ediliyor. bu maç bize,

    -4 maç seyircisiz ve 3 maç hocasız oynamaya
    -serdar kurtuluş’u kaybetmeye
    -ve hükmen malubiyete mal oluyor.

    sonraki haftalarda stadsız, seyircisiz ve hocasız kalan genç kadro bocalamaya başlıyor. sonraki 5 maçın hepsinde kötü oynuyor ve o 5 maçtan 5 puanı zor çıkarabiliyoruz. tam toparlanmaya başlarken olaylı bir kasımpaşa maçı yaşıyor(bkz: ryan donk) ve iyi-kötü ilk yarıyı lider fenerbahçe’nin 9 puan gerisinde tamamlıyoruz.

    devre arasında biraz toparlanıyor ve ikinci yarıya yine iyi başlıyoruz. sezon başındaki gibi trabzonspor, kayseri, gaziantep ve bursa maçlarından 3 galibiyet 1 beraberlik alarak giriyoruz. 5.haftada yine galatasaray ile karşılaşıyor, yine mağlup oluyoruz. bu sefer de yine iyi oynamamıza rağmen devre arasında galatasaray’dan alınan dany, son derece gereksiz bir penaltı yaptırarak hem kendi kariyerini, hem beşiktaş’ı, hem de ona kefil olup basın karşısında savunan önder özen’i yakıyor. akabinde kör topal ilerleyerek sezonu üçüncü olarak bitiriyoruz. aslında fenerbahçe avrupa cezası aldığı için ikinciliğin çok değerli olduğu bir sezonda, 31. haftada ikinciliği galatasaray’a kaptırıyor ve sezonu üçüncü bitiriyoruz. bir sene önce ligi üçüncü bitirmiş samet aybaba’yı başarısız olduğu gerekçesi ile göndermiştik. ancak bu sezonki beşiktaş, herkese önümüzdeki seneler için umut verdiğinden dolayı slaven bilic ile devam edilmesi kararı alınıyor.

    yarın -- > 2.bilic sezonu

  • 44. devlet bahçeli

    yeni kabinede mhpden sorumlu devlet bakanı olmuş. hayırlı uğurlu olsun.

  • 45. 6 kez seçim kaybeden partiye oy veren fanatik

    oyunun rengini güce tapma, makarna, kömür değil ideoloji belirler.

  • 46. emlak balonu

    burada yazılanlar ışığında aydınlandığım durumdur. 140 bine bir ev aldım 6 yıl sonra oldu sana 400 bin. oh dedim 400 bine lüks bir ev alırım. ama baktım ki bu paraya alabileceğim en iyi ev yine kendi evim. doğru mu anlamışım?

  • 47. akp'den sonra en çok güven kaybeden kurumlar

  • 48. hayat şarkısı

    "nihayet sevişen bir başka dizi çifti" ile türkiye bir kez daha rahatladı...

    şömine başında sezen'ı çaksan herkes sevişir zaten.

    yalnız bu dizi ile bir gerçeği fark ettim. ben artık bu sevişme sahnelerinde sadece rte'yi düşüyorum, allah belamı versin. her an dizi çat diye kesilebilirmiş gibi geliyor. ne de olsa sevişmek kültürümüzde yok

    son not: hikayesi zorlama olsa da mahir'in oyunculuğu üstüne tanımıyorum. son zamanlarda izlediğim en bomba performansı sergiliyor adam. çok daha iyi ve sağlam senaryoları hak ediyor, benden söylemesi.

  • 49. 26 mayıs 2016 galatasaray fenerbahçe maçı

    2 gün kalan maç.

    bütün karaborsacıların anasını sikeyim.

  • 50. dinlerin uydurma şeyler olduğunu anlayamamak

    "ya varsa" demiş hz ali.

    ahahaha lan ben buna yıllardır gülüyorum ya.

    adam peygamberi görmüş, hala "lan yanmasak bari" diye hesap kitapla kabul ediyor. inanmak bile değil o zira insan inandığı ya da inanmadığı şeyi seçemez. seçtiği şey bir fikri uygulamak ya da uygulamamaktır. ama o fikre inanmak ya da inanmamak için kendini zorlayamaz.

    varsa allah ve "niye inanmadın" diye sorarsa bana "ya ilk halifeler bile 'ya varsa' diye kabul etmişler, ben 1400 sene sonra neye inanayım da edeyim" der geçerim.

    allahın soru sorması bile saçma ya.. bilmiyo mu abi benim kafamdaki düşünceyi? neyine soruyosun? yok köprüden geçicek yok iki melek kaydedecek günah sevapları.. nasıl bir produksiyon sanırsın anadolu ateşi. yani şu detaylar bile mantıksız.

    bırak evreni kainatı bir varlık sinek yaratabildiyse ben gibi şansım varsa 80 sene yaşayacak bir insanı ikna edecek bir kitap yazması zor olmamalı. beni çok güzel ikna eden ve insanların yazdığı sürüyle kitap var.

    adam diyo ki "kitabı allah yazdırdı". e arkadaş sen çıtayı öyle yükseğe koyarsan benim de inanma çıtamı o kadar yükseltme hakkım olmalı di mi?

    ne demiş hitch reis ?

    "olağanüstü iddialar, olağanüstü ispat gerektirir".