Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. vizesiz avrupa hayal oldu

    vizesiz avrupa seyahati vaadini alkışlayan akp'lilerin bu sefer "lanet olsun avrupasına, biz de onlara vize koyarız" yüzsüzlüğüyle taçlanacak cumhurbaşkanı söylemi.

    (bkz: just another day in tayyipland)

  • 2. işte gezi parkı provokatörleri

    o değil de,

    adamlar karakterin adını yazmış lan. gfdfdfdg

    (bkz: çağatay koçtuğ)

  • 3. can dündar'ın meslektaşını kendine siper etmesi

    dalga geçenlerin, komik bulanların ölüm korkusu yaşarsa ne yapacağını merak ettiğim olay.

    kimse yaşamasın ama burdan atıp tutmak kolay tabii. ateşler altında kalasın dicem, bize yakışmıyor.

    lanet olsun içimizdeki insan sevgisine.

    ve lanet olsun sizin karaktersizliğinize.

  • 4. acele edin ölüyoruz

    son seçimde %65 ile bu durumu istediğinizi onayladınız. 15 yaşından küçük çocuklar hariç alayınız aynı saat ölse kılım kıpırdamaz. itfaiyeyi aramalarını öneririm. su, hortum vs vs.

    tanım: iş kendisine dokunana kadar gıkı çıkmayan çomarların isyanı.

  • 5. 6 mayıs 2016 can dündar'a silahlı saldırı

    adliye çıkışında 3 el ateş açılmış.
    çok şükür can dündar'a birşey olmamış.

    saldıran kişi "vatan haini" diye bağırmış.

    ntv muhabiri yağız şenkal yaralanmış.

    can dündar'ın açıklaması:cumhuriyet
    "gayet iyiyim. türkiye burası. saldırganın kim olduğunu bilmiyoruz. sadece kimlerin bizi hedef haliine getirdiğini biliyoruz"

    yazarın notu:geçmiş olsun can dündar.herkes biliyor ki; susturamayacaklar!!

  • 6. trt muhabirini ısıran zombi nine

    kolpacı trt'yi tekrar görmemizi sağlamış ninedir. sırf osmanlı şakşakçılığı yapacağım diye akli dengesini yitirmiş şu kadına tuttuğun mikrofonu s.yim

  • 7. başkomutan benim ama genelkurmay hükümete bağlı

    ülkede bir gün de şu adamın egosu, kaprisi, hırsı gündem olmadan geçsin. pazarda her gördüğünü isteyen çocuk gibi yahu. götümüzde ayı bağırıyor adamın derdi ne ya...

  • 8. 6 mayıs 2016 yargıtay'ın mhp kararı

    yahu şu kararı bile merakla bekledik ya hakkaten "vatandaşı olmasak çok eğlenceli" ülkeyiz.

    + yasa diyor ki siyasi partiler tüzüklerine göre yönetilir.
    + tüzük diyor ki; 250 delege imzası ile genel kurul toplanır.
    + mahkemenin elinde 550 noter onaylı delege imzası var.

    ve bütün türkiye merakla bu davanın sonucunu bekledi öyle mi? acaba karar ne olacak? gerçekten çok heyecanlı..

  • 9. bekir bozdağ'ın bıyık bırakması

    o bile emanet durmuştur.

  • 10. bu hafta bile galatasaray'ı desteklemeyen fenerli

    (bkz: bu hafta ne amk)
    (bkz: teşekkürler sedat bunlar senin eserin)

    bundan 5 sene sonra şunu okuyacak insanların ne çıkaracağı belli olmayan başlık.

  • 11. tanrının kitap göndermekten vazgeçmesi

    aldığım son duyumlara göre tanrı bu karara varmış. artık kitap göndermeyecekmiş.

    demiş ki "ulan kitap göndermediğimiz yerler daha huzurlu yaşıyor. ortadoğuya o kadar kitap gönderdik. değişen bi bok yok, hatta daha kötü oldu her şey. kaş yapacaz derken göz çıkardık afedersiniz. yok size kitap mitap. hani kendiniz yapıyosunuz, demokrasi mi ne diyorsunuz. işte ondan uygulayın. benim gönderdiğim kitapları yanlış anlıyorsunuz, sonra ayetleri değiştiriyorsunuz. her şey daha kötü oluyor."

  • 12. dilek dündar

    kocasına suikast düzenleyen herifin, elinde silah olduğu halde yakasına öyle bir yapışmış ki... kadın olmak bu işte!

    saldırı görüntülerini veriyorlar da, can dündar muhabirin arkasına saklanırken, dilek dündar silahın önüne geçip etkisiz hale getirmeye çalışmıştır.

    seven kadın. üstelik gözükara.

  • 13. çıplak heykele bez bağlayıp protesto etmek

    çoluğa çocuğa tecavüz edilirken sesleri çıkmaz ama...

  • 14. tsk'nın et balık kurumundan farksız hale gelmesi

    çağın dinamiklerini, ülkesinin bir şehrinin götüne hergün füze yemek olduğunu sanan yetmez ama evetçi orospu çocuğu liberallerce savunulur.

  • 15. renault megane 3'ün soyulan direksiyon simidi

    broadway'inki soyulmuyodu ama onunki dönmüyodu da. renoda gelişme var biz bırakalı.

  • 16. sabah seksi

    (bkz: ağız kokusu)

  • 17. 6 mayıs 2016 türkiye ab ilişkilerinin dondurulması

    vizesiz geçişin olacağına inananları piste alalım. gördüğünüz gibi istikrar sürüyor, merkel şu an kıskançlıktan çatlıyordur eminim.

    çok büyüksün uzun kumral devrimci reis adam. 30 sene daha ölmezsen avrupa'nın bize gana muamelesi yapmaya başlayacağına inancım tam.

  • 18. büşra şenol

    garanti bankası müşteri temsilcisi tipindeki hatun.

  • 19. can dündar saldırısındaki gariplikler

    ne yalan söyliyim yazının sonundaki "adamlık bizde kalsın" a kadar okudum sonra bastım kahkahayı.
    (bkz: bak şurdan siktir git)
    (bkz: ucuz troll)

  • 20. game of thrones

    bugün yine arabada ilk kitabı dinliyordum. dün bahsettiğim, ned'in hapis olduğu kısımdan bir kaç bölüm sonra, jon snow'un, lord commander jeor mormont'u wight saldırısından kurtardığı yere geldim. hatırlarsanız, mormont, ödül olarak jon'a ailesinin kılıcı olan longclaw'u veriyordu. işte o kılıç beni kitabı ilk okuduğumda çok kıllandırmıştı ve onunla ilgili bir sürü teori okumuştum. bakın bu teorilerden en hoşuma gideni sizinle paylaşayım. (okuyalı 5-6 sene oldu bu teoriyi, büyük ihtimal westeros yada tower of the hand forumundaydı)

    şimdi neden longclaw seni kıllandırdı diye sorabilirsiniz. belki, ben artık her taşın altında bir teori aradığım için kafayı yemiş olabilirim ama dinleyin bak bi.

    jeor mormont'un, jon'a verirken bu kılıçla ilgili söyledikleri şöyle:
    * longclaw, valyrian çeliğinden yapılma
    * bu kılıç bir bastard sword (bunun türkçesi var mı?)
    * 500 yıldır mormont ailesinde.
    * jeor mormont, kılıcı oğlu jorah mormont'a veriyor ve jorah da, sürgüne giderken longclaw'u geride bırakıyor. jeor mormont'un kardeşi maege mormont da, kılıcı abisine gönderiyor.
    * jeor mormont, kılıcı kullanmıyor ve hatta varlığını bile unutuyor. wight saldırısında çıkan yangından sonra kılıcı odasında buluyor.
    * topuzu aslında bir ayı ama jeor, jon için bunu kurda çevirttiriyor.

    bilgiler için teşekkürler jeor mormont ama bence sen bizi ayakta sikiyorsun.

    öncelikle valyrian çeliğinden yapılma kılıçların ne kadar nadir bulunan ve pahalı şeyler olduğunu anlamanız gerek. kitapların başında, westeros'ta (akibeti bilinen) sadece 6 tane valyrian kılıç var. tywin lannister, ned'in kılıcı ice'ı erittirip ondan iki kılıç yaptırınca sayıları 7'ye yükseliyor. neden bu kadar az derseniz, artık ortada valyria diye bir yer kalmadığı için derim. targaryenlerin, lavlar altında kalan ülkesi valyria, bu kılıçları yapabilen demircileriyle beraber yok olmuş durumda. yani artık bu çeliği yapabilecek kimse yok. takdir edersiniz ki bu da, valyrian kılıçlarını inanılmaz pahalı hale getiriyor. tywin lannister gibi bir adamın bile bunlardan birini satın almaya gücü yetmiyor mesela. paha biçilmez diye bir şey varsa, işte o bu.

    şimdi, bu kılıçların değerini bilen beni bu konuyla ilgili ilk kıllandıran durum, jon'un yaptığı şey ile ona verilen hediyenin orantısızlığıydı. jon, duvara geleli bir kaç ay olmuş, mormont ile muhabbeti bir iki haftadan ibaret. bir akşam, 2 tane wight öldürüyor ve mormont kendisine 400 yıllık aile yadigarını çat diye veriyor. naptın kumandan, verilir mi öyle ismet'in oniki adayı verdiği gibi? beni kıllandıran ilk olay bu zaten. sana garip gelmediyse, ned stark'ı ve starkların atalarından kalma kılıcı ice'ı düşün mesela. ned, hayatını kurtardı diye, hiç tanımadığı adama çıkarıp bu kılıcı verir mi sence? tamam hadi, spekülasyon yapmayalım ve diyelim ki, mormont çok cömert bir adam ve jon'a çok kanı ısındı, harbiden çıkardı verdi kılıcı. eyvallah. delikanlı adamsın kumandan. ama senin anlattıklarındaki tek garip nokta bu olsa, yine kıllanmayacağım.

    mormont diyor ki, "bu kılıç 500 yıldır bizim ailemizde". ben de diyorum ki, senin lordun olan ve kuzeyin en zengin ve köklü ailesi starkların kılıcı ice bile 400 yaşında, sen nasıl onlardan 100 yıl önce böyle bir kılıç edindin arkadaş? mormont hanedanı, kuzeyin nispeten fakir ailelerinden birisi. sahibi oldukları adayı bile, onlara rodrik stark hediye ediyor. yani bundan 500 yıl önce mormont ailesi var ama toprak sahibi bile değiller. sen daha lord olamadan nasıl dünyadaki en nadide kılıçlardan birini sahibi oldun bre mormont efendi? senin geçmişinde bir zenginlik yok; bir zafer yok; büyük bir ganimet yok; oturduğun adayı bile starklar, greyjoylardan kurtarıp sana hediye etmişler. westeros'un en zengin aileleri lannister, tyrell, martell, arynn, baratheon da olmayan şey, sende nasıl var? (lannisterlar ice'ı çaldılar tabi sonra)

    mormont, diyor ki, ben kılıcı oğlana verdiydim ama o sürgüne giderken kılıcı evde bırakmış. bak bak bak, sakalından utan lord kumandan. senin oğlun neden sürgüne gitti? karısı lynesse hightower'ın lüks yaşantısına parası yetmediği için elindeki haydutları köle tüccarlarına satarken yakalandığı için. yani sen bana diyorsun ki, elinde paha biçilmez bir kılıç olan jorah mormont, parasız kalınca, kılıcı satmak yerine köle ticaretine başladı. hapse girmeyi ve sürgüne gitmeyi göze aldı ama kılıcı satmadı. karısını elinde tutmak için böyle bir risk alan adam, neden önce kılıcı satmasın? o kılıçla 2 tane daha bear island alırdı kendine yahu. biz bir de bu adamın hayat hikayesini okuduk kitapta, bir kere olsun böylesine bir kılıcı olduğundan bahsetmedi.

    bir de utanmadan, "ya ben unutmuştum aslında, yangında ortaya çıktı" diyorsun bize. insan böyle bir kılıcı nasıl unutur yaw? hem de westeros'un en tehlikeli yerinde, white walker ve wildlings tehlikesinin dibinde kumandan olan bir insan, bu kılıcı neden kullanmaz? bütün valyrian kılıç sahibi aileler bunu bir gurur kaynağı gibi sergilerken, seninki neden bir kenarda atılı kalır? nedir hocam bu umursamazlık?

    kıllandınız mı?

    hala hayır diyorsanız. son bir kurşunum kaldı atacak.

    geriye kalan 7 valyrian kılıçtan sadece birisi bastard sword. o da alemlerin bastardjon snow'a denk geldi öyle mi? tesadüf mü bu yani?

    eğer sizi de kıllandırmayı başarabildiysem, buyrun teoriye geçelim.

    valyrian çeliğinden yapılma kılıçlar, çok nadir olduğu için son bir kaç yüzyılda ortalığa çıkmış olanların çoğundan haberimiz var. şu an akibeti bilinen 6 kılıç ve geçmişte kaydı olup kaybolmuş olan 7 kılıç içerisinde, sadece 2 tane bastard sword var. bunlar, jon snow'un kılıcı longclaw ve targaryen ailesinin efsanevi kılıçlarından blackfyre. teorimiz de, bu ikisinin aynı kılıç olabileceğini, yani jon snow'un, targaryen köklerine yakışır bir biçimde bir targaryen kılıcı sahibi olduğunu iddia ediyor.

    blackfyre ismini daha önce duymuş olabilirsiniz çünkü targaryen tarihindeki en büyük isyanın adı blackfire isyanı. (sözlükte maalesef bu konuyla ilgili çok doyurucu bilgi yok, ben bir fırsat bulduğumda yazarım detayını). kısaca özetlemek gerekirse. targaryen tarihindeki en boktan kral olan aegon iv the unworthy, yaşadığı sürece bir sürü piçe babalık yapıyor ve ölmeden hemen önce de, bütün piçlerini yasallaştırıp, onlara soyadını veriyor. bununla da yetinmeyip, targaryen krallarının simgesi haline gelen blackfyre'ı da, yasallaştırdığı piçlerden birisi olan daemon'a miras bırakıyor. bunu, kendisinin tahta geçmesi için bir sinyal olarak algılayan daemon, tahtta hak iddia ediyor. ancak, aegon'un meşru oğlu daeron ıı targaryen çevresindekilerin de desteğiyle tahta çıkıyor ve sonu topyekün bir ayaklanmaya dönüşecek olan bir süreç başlıyor. detayına burada fazla girmeyeceğim ama 8-9 sene devam eden gergin süreç, daemon'un meşru targaryen ailesinden olan sevgilisi ile evlenmesi engellenince topyekün savaşa dönüşür. daemon, kılıcı blackfyre'ın adını, soyadı olarak alıp, daemon blackfyre adıyla targaryenlara karşı bir ayaklanma başlatır ve blackfyre rebellion olarak anılan iç savaşı başlar.

    bu iç savaşın son muharebesi the battle of the redgrass field olarak bilinir ve bu savaşta daemon blackfyre elinde kılıcı blackfyre ile isyancı orduların başındadır. isyan ordusu için işler iyi başlar, ancak aegon'un bir başka piçi olan ve kralın meşru oğlu daeron'u destekleyen brynden rivers'ın komutasındaki okçular savaşın seyrini targaryen'ler lehine çevirir. brynden rivers, bununla da kalmaz, daemon blackfyre'ı öldürerek savaşı da sonlandırır. (ölen daemon'un kılıcı blackfyre'a ne olduğunu tarih kitapları yazmaz ve tek bildiğimiz şey bu kılıcın bir daha ortaya çıkmadığıdır. bizim teorimizin gerçek olması için de, bu noktada daemon'u öldüren brynden rivers'ın bu kılıcı aldığını varsaymamız gerekiyor). eğer bu varsayımı yaparsak, kılıç artık brynden rivers'ın elindedir.

    peki brynden rivers kim?

    bloodraven.
    three eyed crow.
    bran'ın mağarasında takıldığı ağaç adam.

    hem dizide, hem de kitapta bloodraven'ı doğaüstü güçleri olan biri olarak görüyoruz. geleceği, geçmişi, farklı yerlerde yaşananları görme, telepatik iletişim kurma yeteneği var. herşeyden bu kadar haberi olan bu arkadaşımızın, jon snow'un gerçek kimliğini bilmediğini söylemek zor olur. zaten dizinin 3. bölümünde, tower of joy sahnesini bloodraven ve bran'ın vizyonuyla izleyeceğiz. yani, eleman jon'un kimliğini de biliyor, onun duvara geldiğini de. teorimiz de, bloodraven'ın elindeki blackfyre'ı, jon snow'a vermesi için lord commander mormont'a ulaştırdığını iddia ediyor.

    bunu nasıl yaptığı konusunda sadece spekülasyon yapabiliriz ama elimizde kuvvetli ihtimaller var. bloodraven, mormont'tan 48 yıl önce duvarın lord kumandanlığını yapmış birisi. 12 yıl bu görevi yaptıktan sonra da, duvarın ötesine yaptığı bir seferde ortadan kayboluyor. yani, kılıcı duvara getirmiş olma olasılığı çok yüksek (bunu bana hatırlattığı için shot bardagi'na tesekkurler) daha sonra da kılıcı, kendisiyle birlikte duvara gelmis olan aemon targaryen'e emanet etmiş olma olasılığı yüksek. bloodraven, maester aemon'un büyük amcası. üstüne bir de, bloodraven ve mormont arasında bildiğimiz bir bağlantı da var. mormont'un konuşan kuzgunu direk bloodraven tarafından kontrol ediliyor (bu teoriyi de anlatırım bir ara). mormont, duvarın kuzeyine seferler yapmış bir komutan, bloodraven ile direk olarak karşılaşmış olabilir. hatta iş birliği içerisinde bile olabilirler. yani burada olasılıklar bol.

    son olarak, longclaw'ın kitaptaki betimlemesini yazayım,
    "kılıç, dün ışığında bile karanlık ve öldürücü gözüküyordu. karanlık dumanlı metalin üzerinde parlayan dalgalar vardı"
    bu da blackfyre'ın betimlemesi,
    "karanlık ve üzerinde alevli gibi gözüken bir kılıç"

    yani diyeceğim odur ki, mormont'un "bizim 500 yıllık kılıcımız" hikayesi tamamen uydurma olabilir ve longclaw'un, aslında targaryen hanedanının kurucusu aegon the conqueror'un westeros'u istila ederken kullandığı 2 kılıçtan birisi olan blackfyre olma ihtimali var. yani, westeros'u fetheden ve yıllarca targaryen krallarının simgesi haline gelen kılıç, şu an jon targaryen'in elinde olabilir.

    yakında belki de targaryen olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak jon için daha anlamlı bir hediye olabilir mi?

    bu konuyla ilgili son bir not ekleyeyim.
    daemon blackfyre'ın sevdiği kadının ismi ne biliyor musunuz?
    daenerys targaryen!

    alakasız not: dizi izleyicileri, "kitaplar daha iyi" diyen okuyucuları sinir bozucu buluyorlar ama kitapların daha iyi olmasının sebebi işte bu. sadece 1 kılıç üzerinden yazdığım yazının uzunluğuna bak. dizide, bu kılıcı 2 dakika gördük ama kitapta resmen buzdağı gibi mübarek. dizinin ilerleyen bölümlerinde bu konuya hiç şekilde gireceğini sanmıyorum. yalnızca diziyi izleyenler, jon'un kılıcını "white walker öldürebilen şekilli kılıç" olarak bilecek ve bütün bu tarihten yoksun kalacak. o yüzden, diziyi izleyip sevdiyseniz, kitapları mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.

  • 21. ankara'da çukura düşen aski aracı

    düşmemiş, aksine şaha kalkmış aski aracıdır.paralelcilerin bu tür kelime oyunlarıyla öncelikle başkanımız sayın i. gökçek'i, ve sonrasında hükümetimiz ve reisimizi küçük düşürmelerine izin vermedik vermeyeceğiz.

  • 22. 16 yaşında kızı namus için diri diri yakan aşiret

    (bkz: 2023 türkiye'si)

  • 23. hayata dair gülümseten detaylar

    yıl 2011. kardeşimle alışverişe çıktık, bir alışveriş merkezindeyiz.

    - abiii. bu döner kapılar ne işe yarıyor??

    + güvenlik amaçlı. mesela avmye bir hırsız girdi ve koşar adımlarla dışarı çıkmaya çalışıyor. hırsız döner kapının tam ortasındayken; güvenlik görevlisi kapıyı durdurup, hırsızı hapsediyor ve polisi arıyor. *

    - vaaay süpermiş..

    bilmiyorum demeyi kendime yediremedim, salladım gitti..
    " babalar herkesi döver, abiler herşeyi bilir altın kuralı.. "

    yıl 2016.
    çalıştığım otele yeni bir eleman başladı geçen hafta. kendini beğenmiş, ukala bir tip..
    herşeyin en iyisini ve en doğrusunu bildiğini sanıyor..

    - müdürüm bu döner kapının kumandası nerde?

    +şalterden kapanıyor o. teknik servis bakıyor. seninle alakalı değil.

    - nasıl yani? diyelim ki acil bir durum oldu ve otele hırsız girdi. ben teknik servisi arayana kadar ohoooo. adam kaçar gider..

    +ne??

    - bu döner kapıların ne işe yaradığını biliyor musunuz müdürüm?

    + enerji tasarrufu. kapı her açıldığında içerisinin soğumaması için, içerideki havanın korunması için.

    - ne alaka? kapıyla tasarruf mu olur? güvenlik için o kapılar. dışarı kaçmaya çalışan birini ortada hapsedip, polis gelene kadar kaçmasını engellemek için.

    + namık kemal lisesinde mi okudun sen?
    -evet.

    + onur'u tanıyor musun?
    - kıvırcık olan mı?

    ne güzel söylemiş mark twain..
    "gerçek ayakkabılarını giyene kadar, yalan dünyayı 3 kere dolaşır."

  • 24. my reis shot me down

    son zamanların gözde şarkısı.

    "i was hoca and he was reis,
    we rode on akape made of sticks
    he wore ekose and ı wore takım
    he would always win the fight
    bang bang, he shot me down
    bang bang, ı hit the ground
    bang bang, that awful sound
    bang bang, my reis shot me down"

    ulaşabildiğim çıkış noktası: #60328085

  • 25. motosiklet sürücülerine duyulan antipatinin sebebi

    kaldirimindan yayalarin ustune surerek gitmeleri. isine gelince ben motorlu tasitim bana saygi gosterin, isine gelince kaldirima cik insanlarin uzerine surup korna calarak dat dat dat diye git.

    motorlu tasitsan kaldirimda isin ne orospunun evladi??

  • 26. joffrey baratheon vs ramsay bolton

  • 27. otelden ayrılırken bütün eşantiyonları alan tip

    bazen benim bu. gerçi "tüm eşantiyonlar" denmiş o zaman ben olmuyorum. işime yarayanları alırım, öyle bedava diye yük taşıyamam. bitmiş olsa da şampuan kutusunu alırım, evden yanıma bir yıkamalık şampuan almam gerektiğinde kutusu çok işime yarıyor. 3-5 iplik 1 iğnesi olan minik dikiş setini, bir de varsa tek kullanımlık havlu terlikleri alırım. mini sabunları almam mesela hiç işime gelmiyor.
    bu arada havlu eşantiyon değildir ve almak hırsızlıktır, alabileceğinize izin veren bir otel varsa başka.

  • 28. 6 şubat 2016 yılmaz özdil yazısı

    yılmaz özdil düşmanlarını ışığa gelen böcekler gibi toplayan başlık...

    ülkenin durumuna üzülün eşşoğlueşşekler, ne kadar düştüğümüze bakın, binali yıldırım gibi bir adamın adı başbakanlık için geçiyor, şirketim olsa hademe yapmayacağım adam şu anda bakan, hem de bilgi çağında teknolojiden falan sorumlu, bir de bu adam başbakan olacak diyorlar...

    gelişmiş bir ülkede olsa millet buna fıkra diye kıçıyla güler, adam da kısa yazmış belki ama bunu söylemiş, çıkmış ülkenin halini eleştireceğinize ampır ampır konuşuyorsunuz, pes vallahi...

  • 29. mustafa varank

    bir kullanıcı, tweet'ine "senin eşin sana böyle sahip çıkar mıydı?" diyerek thug life 'ını çıkarıp masaya vurmuş.

  • 30. fatih terim

    başımıza sardığı 6 şampiyonluk, 1 uefa kupası belası vardır.

  • 31. 6 mayıs 2016 can dündar'a 5 yıl 10 ay hapis cezası

  • 32. vodafone arena'nın önüne konan böcek heykeli

    tolga'dan çok daha fazla güven veren bir duruşu var.

  • 33. serkan inci

    ssg olucam derken yanlışlıkla melih gökçek olan adam.

  • 34. eve gelen sevgiliye biyroooon demek

    ben bunu yaptım lan, vallaha da billaha da yaptım.

    ilk defa evime gelecekti. o aralar da şimdiki gibi mutfakla az çok aram iyiydi. gel sana yemek yapayım dedim. tavada biftek, makarna ve fırında sebze yapacaktım. bir gün önceden pasta da yapmıştım. malzemelerle birlikte şarap da aldım ve gelmesine yakın girdim mutfağa işe koyuldum.

    normalden biraz erken geldi. o esnada makarna pişiyordu, biftekleri kızartmak üzereydim ve fırında sebzelerim vardı. bilgisayardan kaliteli bir müzik açmış, artistlik olsun diye de tezgaha bir kadeh şarap koymuş, arada bir içiyordum. "böyle de lord bir insanım, yemek yaparken bile şarap yudumlar, müziğimi dinlerim" mesajı vermekti amacım. kız evi gezip kediyi falan sevdikten sonra yardım etmek için mutfağa geldi. ben o gelene kadar heyecandan iki üç kadeh falan şarap içmiştim. bayağı bayağı mutfakta şarabı gömüyordum.

    sonra bir an geldi. bir yandan fırından sebzeleri çıkartıyorum, bir yandan makarnayı süzüyorum, bir yandan da biftekleri çevirmem gerek. bir an geldi... kendimi o kadar mutfağa kaptırdım ki bir büfeciye dönüşüverdim ve biftekleri çevirmek için kullandığım maşayı tabağa çıkırt çıkırt vurarak "biyron biyron biyroooooonn" diye haykırdım. hızımı alamayıp "biyorsanlar efendim et var tavuk var biyroooooooooooon" diye devam ettim. kendimi durduramıyordum. stresten patlama yaşamış, şarabın ve maşanın da etkisiyle bir dayıya dönüşmüştüm.

    bir ömür gibi gelen beş saniyelik sessizliğin ardından ikimiz de dağıldık. sevgilim olayı "off ya slk şey" modunda bir tepkiyle karşıladı. o ana dek hiç bu kadar yakınlaşmamıştık belki de. resmen maskemi çıkarmıştım, çırılçıplak karşısındaydım artık. "ben aslında bu adamım" demiştim. ben "biyron" demekten zevk alan o adamım.

    iyi ki de demişim.

    "işte o çocuğun adı aynştayndır" klişesi olacak belki ama sonra o kızla karı-koca olduk biz. ve ben ne zaman mutfakta hararetli bir şekilde yemek yapsam maşayla "biyron biyron biyrooooon" diye bağırıp evi çınlattım. o da her defasında ilk kez duyuyormuş gibi güldü.

    demem o ki gençler, özünüzü gizlediğimiz maskelerden sıyrılın ve içinizdeki büfeciye karşı koymayın. çıkacağı varsa, bırakın çıksın. inanın hayat daha iyi akacak.

  • 35. konya medyasının davutoğlu manşetleri

    olası manşet şu şekildedir:
    "evine dön sincap adam!"

  • 36. kötü söz söyletilen kavanoz

    tübitak'ın tasfiye edildiği ve kalitesiz insanlara tübitakta makam verildiği bir hakikat. ancak işin aslını öğrenmeden bu saçma sapan deneyin bütün sorumluluğunu da tübitaka yıkma taraftarı değilim.

    anladığım kadarıyla tübitak, okullarda 5-12 sınıflar arası çocukların fen ve teknoloji, fizik, kimya biyoloji dersi öğretmenlerine (belki diğer branşlar da vardır bilemiyorum) bilim fuarı açma yetkisi ve üzerine finansal destek hakkı vermiş: http://bilimiz.tubitak.gov.tr/bilimfuari.htm

    türkiye genelinde de 4007 okul bilim fuarı/bilim şenliği ilan etmişler bu destek sayesinde. bu konuda tübitak'ı destekliyorum ve takdir ediyorum: https://www.tubitak.gov.tr/…-senligi-cagrisi-acildi

    ancak;

    1- eğer bilim şenliğini okulunda açan öğretmenler sergileyecekleri bilimsel projeleri ve deneyleri tübitak'a onaylatmak zorunda iseler ve onaylatmışlarsa tübitak'ın böyle bir projeye onay vermiş olması rezalettir.

    2- eğer bilim şenliğini okulunda açan öğretmenler projelerini ve deneylerini tübitak'a onaylatmak zorunda değillerse bu deney o okulun fen ve teknoloji ya da biyoloji/fizik/kimya (olayın içinde küflenme var ona biyoloji desek; yukarıda bazı ekşiciler de "kuantum var oğlum siz anlamazsınız" demişler hadi ona da fizik diyelim. tam bilimin hangi dalına giriyor bu amk?) öğretmeninin bilim düşmanlığı/ ideolojik takıntısı/ islamcılığı ya da bir boktan habersiz olması ile açıklanır. ötesinde de öğretmenlere milletin vergisinden para verip de bilim şenliği yapan tübitak'ın bu öğretmenlerin nasıl projeler yaptıklarını denetlemeyişi sorunu var. eğer denetlemediyse tübitak'ın rezaleti var ancak doğrudan değil dolaylı yoldan.

    her iki durumda da öncelikli olarak o okuldaki fen öğretmenleri suçlu. çünkü metafiziği bilim diye çocuklara öğreten ve ötesine de geçip metafizik bir olguyu bilim şenliği standına dahil eden onlar. o yüzden o öğretmenlere iki çift lafım var:

    öncelikle kavanozun içinde pamuk mudur pirinç midir göremedim her neyse işte onun kötü söz karşısında küflenmesi tam olarak bilimin hangi alanına girmektedir? biyolojiye mi? bazı ekşici einsteinların dediği gibi kuantuma mı? yoksa metafizik denilen narkoz türünü "bu kuantum aga siz anlamazsınız" ayağına vatandaşa yutturmaya mı kalkıyorsunuz? böyle kuantum deneyi mi olur? atomaltı parçacıklardan nerede bahsediyor mesela? eğer "kötü sözün ses şiddetindeki bilmem ne atomaltı parçacıklarda kuarkların hareketine şu yönde bir ivme katar bu da küflenmeye neden olan bakterinin nükleik asidine ışık hızında şu şekilde etki eder küflenmeyi hızlandırır gibi (çok saçma oldu) bir nedensellik ve detaylandırma olsaydı hadi kuantum falan filan biz anlamayız derdik de "kuranda yazıyor" şeklinde savunma yapmak ney lan? manyak mısınız sapık mısını oğlum bu mudur gerçek kuantum? kuantumu ne hallere düşürdünüz vay mk.

    sevgili yobaz öğretmenlerim. siz prostat ya da meme kanseri olduğunuzda kuranı mı açıp bakıyorsunuz yoksa bize gavur avrupalıların hediyesi olan tıp eğitiminin, bilimsel kanser araştırmalarının peşinde mi koşturuyorsunuz? niye kurana bakıp da billurlarınızı oradan kendi kendinize tedavi etmiyorsunuz oğlum? siz niye böylesiniz lan? fizik, kimya ve matematik üzerinden icat edilmiş cep telefonunun, otomobilin, uçağın neden bilimsel metodla değil de kurana ve sünnete bakarak metafizik metodla alternatiflerini bulmuyorsunuz lan?

    "götüm ağrıdığında fizik (gerçek bilim) kullanırım ama çocuklara da metafizik (sahte bilim) öğretirim."

    yok öyle yağma

    işte bu yüzden iki yüzlüsünüz.

    metafizik efsanedir, inançla ilgilidir bu dünya ile ilgili değildir. metafizik ile kendi evinde kim ne istiyorsa onu yapar; sevmesek de saygı duyarız ama kamusal alana milletin vergileri ile sokulduğu zaman da bizim bunu yapanlara embesil, ruh hastası ve iki yüzlü deme hakkımız var. metafiziğin onu kullanıp da siyasi ve ekonomik çıkar elde edenlerin dışında kimseye beş kuruş faydası yok.

    laiklik bir sopa olarak kullanıldı diyorlar. evet laiklik çocuklara bu tür bilgiler öğretecek öğretmenlerin kafasına vurmak için kullanılan bir sopadır. gerçek laiklik budur. çünkü bu öğretmene bu devlet bir dünya eğitim verdi yatırım yaptı bir de üzerine maaş ödüyor. sonuç ne? kötü söz kavanozda küflenmeye neden oluyormuş. laiklik böyle adamları normal insana çevirmek için bir sopadır. çünkü bu insanlar ideolojilerini, dogmalarını, naslarını kamusal alana sokmaya çalışıyorlar. sonra da bunu eleştiren, bu durumdan şikayet eden normal insanlara diyorlar ki: "asıl siz ideolojilerinizi kamusal alanlara dayatıyorsunuz". böyle hurafeler yerine normal bilimsel deneylerin, mesela fasulyenin çimlenmesinin falan gösterilmesi gerektiğini düşünen adamlara "bize diyorsunuz ama asıl siz dayatmacısınız, siz laiklikle kafamıza vurmaya çalışıyorsunuz" diyorlar. oğlum o laiklik elbette vuracak senin kafana. senin gibilerin kafasına vurmayacaksa laiklik başka ne işe yarar? laikliğin en temel işlevi bu: kötü söz söylenen kavanozun kuran ayeti referanslı küflenmesini bilimsel deney adı altında aynı toprakları paylaşmak zorunda olduğum insanların çocuklarına öğretenlerin kafasına vurmak. laiklik kul hakkını savunmak için var. siz bunları öğreterek 80 milyonun hakkını yiyorsunuz, milli serveti imam hatiplere hocalara vaizlere benim ve ben gibi milyonların hakkına tecavüz ederek akıtıyorsunuz. örneğin şu olayda bile bana doğrudan zararınız var çünkü sizin eğittikleriniz benim sosyal çevremi orta çağa dönüştürüyor, ülkemi daha yaşanmaz ve daha karanlık yapıyor. fasulyenin çimlenmesi bütün dünya genelinde bilimsel bir deney ama sizin gösterdiğiniz sadece müslüman ülkelerde olabilecek din yüceltme amacıyla haksızca onursuzca aldatarak insanları aptal yerine koyarak yapılmış bir saçmalıktır. oysa it gibi biliyorsunuz asla öyle bir küflenme biçimi olmayacağını. fasulyenin çimlenmesini göstermek ideolojik değil bilimseldir. sizin bu gösterdiğiniz kendinize ait inancınızın teşhirini yaparak manevi mastürbasyon elde etmektir. bu noktada kimin ideolojik anlamda haksız ve ahlaksız olduğuna aklı ve vicdanı olan insanlar zaten akıllarını ve vicdanlarını kullanarak karar vereceklerdir. ve bu kararı kendini kandırmadan, dürüstçe verenler laiklik sopasının kullanılmasının ne kadar gerekli olduğunu da anlayacaklardır muhtemelen.

    kamusal alanlar bir toplumun namusudur. o alanları koruyan iki ilke de sekülerizm ile pozitivizimdir. biri vicdanı diğeri aklı özgürleştirir. sekülerizm vicdanın haysiyet kazanmasıdır. pozitivizm aklın doğru sanılan oysa bilimsel metot ile sınanmamış hiçbir dogmanın baskısı altına giremeyeceğini garanti eder. kamusal alanlar üzerinde benim de senin de onun da hakkı olan alanlardır. bu alanlara tecavüz etmek bu alanlarda dogma reklamı yapmak kul hakkı yemektir. kamusal alanlarda kul hakkı yenmesinin önüne geçen yegane ilkeler bunlardır arkadaşlar. bütün islam alemine duyurulur.

    bu arada öğrenciler o kadar uğraşmış. türkçe anlayabilen kavanoz icat ettikleri için kutluyorum kendilerini.

  • 37. 5 mayıs 2016 palmira konseri

    siyasal islamcılara sokulmuş keman yaylarını görebileceğiniz etkinlik olmuştur. bunlara bundan daha büyük hakaret edilemezdi. kim düşündüyse tebrikler.

  • 38. ya burak çalışmıyor prompter

  • 39. survivor 2016

    biraz evvel fragman'da efecan'ın memiç'i üzdüğünü gördüm. memiçimiz çok kırılmış ağlıyordu. efecan ona sarılıyor ama memiçimiz elini omuzundan atıyordu efecanın... kıyamam sana ya. sana ufacık ses yükseltilince böyle düşecekmisin sen? bu mu survivor?

    öyle kerimoğlu'na sallamak kolay işte. kızcağız gibi tek başına 1 dakika duramazsın sen. önce nihal'le takıldın sonra nihal gidince arkasından salladığın tiplerle yalnız kalmamak için birlikte oldun. yani zayıf bir karatersin bu çok açık artık.

  • 40. battlefield 1

    atatürk ile oynayabilecek miyiz diye merak ettiren oyundur.

  • 41. biz yolumuza gidiyoruz sen de yoluna git

    tutarsız açıklama.
    ab ile ne diye anlaştın? mültecileri alacağım ama sen de bana vize serbestisi ve 3 milyar euro vereceksin.
    ab de dedi ki, tamam 72 kriteri yapın isteklerinizi verelim.
    hatta 72 kriteri yapmaya da başladı türkiye. 67 kriteri yaptı da. cumhurbaşkanı bu 72 kriter içinde terörle mücadele yasasının değiştirilmesi başlığını bilmiyor muydu yani? yoksa yine mi kandırmışlar?!
    e kardeşim, bu 72 kriterde senin ilkelerine aykırı olan maddeler vardı madem, mülteci anlaşmasını neden imzaladın?

  • 42. memur olup sıradan bir hayatla geberip gitmek

    son siniftayken annem memur olmam icin kpss'ye girmemi istedi. yav, dedim. he he. oldu. tek derdim de buydu. o kadar isimin gucumun, mezun olma telasimin, okul bitince yapacagim mukemmel seylerin hayalleri arasinda kpss'ye hazirlanayim bir de. memur olacak kadar kafayi yedim cunku. zaten tum gun cay icip oturuyorlar, meslegi unutuyorlar. bir insan sonucta memur olacaksa neden okusun ki? ben onca emegi onun icin mi verdim? ıdealistim, dunyalari kurtaracagim, bana kalkip memuriyet diyorsun, dedim. neyse alttan girdi ustten cikti, calisma sozunu vermis bulundum anneye. gorev bilinciyle kastim epey. puani da alip cebe koydum. yil 2014.

    okul bitti, daldim ozel sektore. canim cikiyor ama kuslar, cicekler, lan her sey bu kadar guzel olabilir mi ya? nasil mutluyum, nasil da aptalim... gel zaman git zaman sadece canim cikar halde buldum kendimi. aksamlari elimde tabakla koltukta uyuyakaliyorum, bos vakitlerimde duvara bakiyorum falan. bir is gununden en buyuk beklentim cikisa yakin kotu durumda bir hastanin gelmemesi olmaya basladi. cunku yorgunum anasini satayim. eve gidesim var. gidince bir ton sey yapmam lazim, gidesim de yok bi yandan. hani mutsuzluk degil de bikkinlik diyeyim adina. hayvanla ugrasmak hobim zaten de insanla ugrasmak benim yutabilecegim lokma degilmis.

    maddiyat desen yerlerde. sadece hayatta kalabiliyorum. birikim yapmak, kendine bilgi olarak yatirim yapmak icin ortada bi sey kalmiyor. bugunum yok da yarinim var mi sanki? emekli olsam asgari ucretten maas aliyorum. niye? e piyasa boyle cunku herkes boyle calisiyor. ha tamam o zaman ya. herkes boyle calistigi icin dogru olan da bu sonucta.

    manevi kismi ayri dert zaten. anne bi taraftan bastirir "ben seni eleman ol diye mi okuttum, yaziklar olsun" diye. hayir serseri olsam yine de evladimdir diye bagrina basacak kadin, gece gunduz telefonda ozguvenimi itinayla yok etti. diger taraftan haftada bir gun tatil yapiyorsun. dinlensen gezmedigine, gezsen dinlenmedigine, ikisinden birini yapsan evdeki isleri halletmedigine yaniyorsun. ayda yilda bir facebook'a giriyorsun, sinif arkadaslarin orada burada gezmede. evlenip coluk cocuga karismislar coktan. ben iki yil uzatmayla mezun oldum, uzatmayanlarin cogu piyangodan cikan dehset bir atama sayisiyla devlete girmisti. bakiyorsun, birbirlerine yemege gitmeler, sofra fotograflari girla... ben en son ne zaman bir arkadasimla bulusup disarida takildigimi unutmusken icime oturuyordu acikcasi. "ee ne yaptin bakalim?" diye soran olacak endisesi apayri...

    sonra uyanamamaya basladim. uyansam da agir bir enfeksiyon geciriyormusum gibi hissediyorum kendimi. mumkun degil cikamam yataktan. ne zaman ki isyerini arayip gelemeyecegimi soyluyorum, vucut toparlamaya basliyor kendini. bir, iki, on... sebebi sonradan anliyorum. ısyerindekilerde de saglam sabir varmis ki ufak tefek sitemlerin disinda ciddi bir cikis olmuyor. oluyorsa da anlamiyorum zira umrumda bile degil. ısimi kaybetsem ne yirmi yil ayni yerde calissam ne. fark etmiyor ki.

    kendimi sucluyorum surekli. neden boyle oldu, onca emegimin karsiligi bu muydu? nerede yanlis yaptim? patronlarimi sucluyorum. bu sartlarda calisarak hayatimi harcadigimi gormuyorlar mi? neden beni dusunmuyorlar? annemi sucluyorum. neden benden hic memnun degil? neden surekli elestirmek yerine yardimci olmuyor? bu sorular kadar onemsiz cevaplari da. bi seyler bi seyler olmus, sonuc da bu olmus iste. simdi ne olacak, esas soru o.

    sen neye karar verirsen arkandayim, diyen sevgiliden kaynak alan bir guvenle istifa ettim. birkac gun kafami dinledim. ne istiyorum, nasil ulasirim dusunup durdum. fark ettim ki hayallerim degismis. son siniftaki heyecanli kizin yerinde yel bile esmiyor. hayalim ev, araba degildi zaten hic. sokak hayvanlari icin bir rehabilitasyon merkezi kuracaktim. ozellikle sakat olanlar icin. git once don al kendine dememisim hic aynaya bakmamisim meger. o isler oyle degilmis. bir hayalin pesinde kosacak param olmadigi gibi belki de o kararlilik, zeka, kabiliyet adi her neyse iste yokmus demek ki icimde. hani o copten buldugu gazoz kapagini bile degerlendirerek amacina ulasan muhtesem insanlar var ya ben onlardan degilmisim ve bir basari hikayem de olmayacakmis. bunu hazmetmek, yazmak kadar kolay olmadi.

    sonucta gercekler aci. yirmi altima basmak uzereyim ama ilkokulda tema vakfi sayesinde diktigim agac haricinde pek de bir sey katamadim sanki mavi gezegene. dislerimi fircalarken suyu kapatiyorum bir de o var. bilime tek katkim soyle ciddisinden bir hastaliga sahip olursam eger kobaylik veya en azindan istatistiklere bir ilave olabilirmis gibi duruyor. henuz kesfedilmis ozel bir yetenegim de yok. harcaniyor degilim yani aslinda. nerede calisirsam calisayim onemi yok. sabah git, senin gibi binlercesinin yaptigi seyleri yap, aksam gel, ertesi gun basa sar. ise, meslege "deger katmak"tan anladigim sey bu degil. en fazla isletmenin cirosuna deger katiyoruz o kadar. maddi manevi tatmin oldugum yok.

    peki ne istiyorum? cok agir sartlarda calismayayim, elime gececek para yetsin, tatilim olsun, vaktim olsun, cocuklarim olsun, hamileyim diye isten atilma stresim, hamileyken eger negatifsem toksoplazma kapip dusuk yapma, sakat bebek dunyaya getirme endisem, sonrasinda is hayatina donme derdim olmasin, soyle rahatca ayaklarimi uzatip keyif yapabilecegim bir hayatim olsun, iki lafimdan biri is olmasin istiyorum. bu da ancak devlet memuru olmakla mumkun.

    buna karar verdikten sonra onun da hic oyle kolay olmadigini gordum. bir yandan kpss calisirken diger yandan atanmanin puandan cok alim sayisiyla alakali oldugunu fark ettim. ya sansin olacak okudugun bolumden her yil duzenli alim olacak ya torpilin. siradan bir hayatla geberip gitmek icin bile mucadele vermen lazim. hayvan gibi osmanli tarihi calissan da "voynuk nedir?" gibi bir soruyla eleyip geciyor seni osym. hicbir sey olamadim bari memur olayim, degilmis. ama su var ki bu saatten sonra ekmek arasi mermer de yesem ozel sektore donmeyecegim. bu sinava yeterince hazirlanamadim, gerekirse iki yil dersaneye gidip 2018'deki sinava girecegim. olmadi 2020'dekine. sinav mi kalkti, hic giremedim mi, ev hanimi olurum, ev kizi olurum ne var?

    gecenlerde bir haber geldi. dediler ki bakanlik 2014 puaniyla son bir atama yapacak. simdiye kadar sadece 100 kusur kisi almis sanirim. neyse kac kisi alacagi aciklandi. siralamama baktim, tutuyor. duzgun bir tercih listesi yaparsam ataniyorum. basladik neresi kac kisi alacakmis beklemeye. sonunda acikladilar ama sanki veteriner degil de ozel harekat aliniyormus gibi hakkariler sirnaklar havada ucusuyor. bati kontenjani kapanin elinde kalacak kadar. suriye merkez olsa yazip gidecek bi dunya insan var gerci. merkez yuksek kapatir, uzak ilcesini yaz sen, diye fikir verecek insanlar birbirine. son tercihimi yuksekova secerken elim titredi. dedim ya yuksekova yuksek kapatirsa, semdinli veya cukurca daha mi mantikli acaba...

    pazartesiden bu yana sonuclarin aciklanmasini bekliyorum. cok stresliymis. birkac sayfa okuduktan sonra aslinda okumadigini fark etmenin de otesindeyim. yarim saattir izledigim seyi meger izlememisim. kafa gidik. bence televizyon kanallarini gercekten arayan insanlar var. hani seyirciler telefonlari kilitledi size sunu soruyorlar yalani var ya. o gercek olabilir. aksama kadar osym'yi ve bakanligi arayanlari gordum. siz boyle dediniz, bakanlik soyle diyor diye telefonda kavga edenler mi dersin, bimer'e dilekce yazanlar mi, memurlar.net ve facebook gruplarinda cikan kavgalari hic sayma... "duyum alabilen insan karizmasi" diye bi sey var bu ortamlarda. ne zaman aciklanacak, ne olacak, boyle seylerin duyumunu alabilen adeta fenomen olmus insanlar var. timarhane gibi lan. boyle sanki herkes sabahtan bonzaisini, tinerini cekip oyle geciyor internetin basina. oysa uhu koklamak en iyisidir. hem masaya bi damla dokup kalemin arkasiyla pit pit pit karistirinca minik bir top da yapabiliyorsun uhudan. zaman geciyor...

  • 43. evliyaların kilis'i korumaması

    müslümanları derin düşüncelere sevk eden bir gerçek.
    hepimizin bildiği gibi bursa şehrimizi canlı bombaya karşı evliyalar korumuştur. nedense bu evliyalar kilisi korumakla pek ilgilenmiyorlar.
    bu noktada suçu biraz kilislilerde aramak gerekli diye düşünüyorum.

  • 44. recep tayyip erdoğan

    koca ülkeyle oyuncak gibi oynayan adam. oysa 7 haziran'dan sonra günlerce konuşmadığı günler ne güzeldi. ulan bahçeli.

  • 45. 6 mayıs 2016 ankara'ya düşen dev meteor

  • 46. mario gomez

    bıkmadılar bu adamın üzerine oynamaktan. lan oğlum adam alman etkilenmiyor işte daha neyi kasıyorsun. habere bak:

    "mario gomez karar verme süresini 30 mayıs’a kadar uzattı. ancak fenerbahçe’nin golcü yıldıza teklif yapması üzerine beşiktaş yönetimi paniğe kapıldı. beşiktaş kafası karışan gomez'e, "biz seneye de seninle devam etmek istiyoruz" dedi. alman yıldız bu konudaki son kararını sezon sonu verecek"

    ilk okul terk misiniz nesiniz , bu nasıl sikko bir haberciliktir. siz nasıl bir meslek etiğinden yoksun kağıt paçavralarısınız anlamadım ki.

    aha bu da kaynak, takvimmiş

  • 47. prompter'a türkçe isim önerileri

    prompter'ın türkçesi, metin ekranı olmalıdır. çünkü bu cihazı daha güzel anlatabilecek başka bir kelime olduğunu düşünmüyorum açıkcası.

  • 48. fridanin parcalanmis omurgasi

    kendisi sağ olsun yakın zamanda izlediğim avrupa yakası'nın ilk bölümlerinden birini aklıma getirdi. özetle; ata demirer 9 ayrı kitabın rastgele yerlerini birleştirip bir kitap yapıyordu. sonra da ortalıkta yazarım diye geziniyordu. kendisinin yaptığının bundan tek farkı "rastgele" yerlerden kopyala-yapıştır yapmamış olması tabii. yani, yaptığı akademik dilde intihal, bizim halk dilinde de hırsızlık. başka bir şey değil.

    işin daha vahim kısmı ise kendisinin yaptığı hırsızlıktan ziyade, burada bu hırsızlığı savunan tiplerin sayısının baya' bir fazla olması. daha da kötüsü de var; bu -en hafif deyimiyle- yapılmış ayıbı savunma şekillerinin bizim "hüloooğğ"cu tayfanın akp'yi savunma şekilleriyle tamamen aynı. hiçbir farkı yok. "ekşi'de herkes survivor, bakınızlı espri falan paylaşıyor" bildiğin "başka adam mı var oy verecek"ten farksız. "çalıyor, ama bilimsel şeyler yazıyor" da "adamlar yiyor ama çalışıyor"un birebir aynısı. "çalıyorsa çalıyor, size ne? biz okuyoruz" da "adam çalıyorsa benim paramı çalıyor, sanane" gibi. daha da çok çoğaltılabilir muhtemelen, ama aklıma gelen şimdilik bunlar.

    velhasıl, ülkenin "aydın, modern, vb. sıfatlarını" kendine layık gören insanları bile bu halde. şu anadolu çomarı diye bir kavram var ya; tamamen osunuz siz de. sadece onun biraz daha okumuş hali. "eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır" atasözümüzü eşeklerden özür dileyerek de paylaşmam çok yerinde oluyor haliyle. bilimin en büyük ayıbı olan intihali "bilim okuyoz yha" diyerek savunmak nasıl bir dalyaraklık hali aklım almıyor. bunu "ben bilim insanıyım, aydınım, hepiniz cahilsiniz" şeklinde yapan bu arkadaştan da daha ilginç bir vaka yani.

  • 49. hüsnü çoban

    hassıktır lan sozlukte arka sokaklar takip eden var spoiler diyor adam ulan tek derdin arka sokaklardan spoiler yemek olsun be kardesım ozendım valla.

  • 50. camel pink floyd'dan daha iyi diyen kazma

    cidden kazmadır. müzik gruplarını ve müzisyenleri kıyaslamaya çalışmak zaten başlı başına kazmalıktır. hayır ikisi de orgazmik gruplar, sen yine sevdiğini dinle de, diğerine neden bok atarsın. sanırsın gilmour'la latimer beşerli penaltı çekişiyor. hayret bir şey.