Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. hanginizi vurayım

    babası yaşında adamla sırf para, uyuşturucu, hesap ödemeden mekanlarda eğlenme ve sosyal medyada hava atma sevdası yüzünden arkadaşlık ve samimiyet kuran 16-17 yaşlarındaki kızların hazin sonu.

    birde sıfatlara bakıyorum. şaşıp kalıyorum. bu arap pers karışımı, pörtlek gözlü ucube tipler nereden peydah oldu, anlamak mümkün değil.. bu sefer tası saç modelli mantar gibi türeyen kekolar bir araştırılsa, çoğu türk bile çıkmaz. ülkeyi istila ettiler resmen. bir de bu barzolar, böyle rapçi zenci tarzına göre giyinip, keko rap şarkıları dinlemiyorlar mı, insanın çıldırası geliyor. zencilerde gene bir sempatiklik var, sizde o da yok.

  • 2. efe aydal furkan bölükbaşı karşılaşması

    efe aydal son tweetinde istanbul' geliyorum zamanı söyleyeceğim demiş. allahınızı seviyorsanız savaş cebeci ile kaan kazganın kapıştığı çimenlikte kapışın . burası artık 1 vs 1 kavgaların kutsal mekanı olsun. çayımızı kahvemizi alıp buraya gelip izleyelim. buradaki ev fiyatları artsın , esnaf daha çok kazansın turizme katkınız olur.

  • 3. 5.5 milyon memuru 13.5 milyon emeklisi olan ülke

    abi isterse 10 milyon memur, 100 bin millet vekili, 20 milyon emekli olsun. hiç sorun değil. ben de dahil olmak üzere hiçbir şeye ses çıkaramayan mal bir kitle var. mtv'yi yılda 5 ödemeye çıkarır, kdv'yi yüzde 50 yapar, insanların mal varlıklarına gelir vergisi koyar. koyar da koyar. üretmeyen bir devlet batmaya mahkumdur. ekonomist değilim, küçük ölçekli işletme sahibiyim. mühendislik hizmeti veriyoruz. ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bu ülke 10 yıla kalmaz iflas kararı verir, at fava bekle. bu hükümet kendi yarattığı ekonomik krizi tabana yaymaya devam ederse, ki edecek gibi görünüyor; tabandakiler vergilerini, borçlarını ödeyememeye başlayacak ve o zaman göreceğim bunların götünü. tabandan para alamayınca bakalım ne yapacaklar.
    her zaman derim; bu ülkenin en büyük sorunu gelir dağılımındaki dengesizlik. eskiden bir orta kesim vardı, şimdi yok. ya zenginsin ya da fakir.
    ben 17 yıllık mühendis ve kendi işini yapan biri olarak vallahi fakirim. vergilerden başım döndü artık, çarkı nereye kadar çeviririm bilemiyorum.
    ülkeyi bu hale getiren kimin emeği varsa hakkım haramdır. allah belalarını versin ne diyeyim.

    t: tanım manım yok

  • 4. torpil yaparken yakalanan bakan yardımcısı

    bir gün meclise gitmenizi öneririm. beni bir arkadaşım götürdü, gel yanımda görmüş olursun diye, yıllar önce... gittik bizim memleketten bir milletvekilinin odasına, babasının arkadaşıymış milletvekili. bizim ziyaret hal hatır üstüne. benim etraftan gözlemlediğim, koltuğunun altına dosyasını alan kapılarda sıra bekliyor. herkes bir işini hallettirmeye gelmiş. vekiller bu tip işlerin takipçiliğini yapıyor. tahmin edeceğiniz işler, teşvik alma, ihale kovalama vs.. bu kadar saçma bir düzen görmedim ben, yetmemiş bir de kurumsallaştırmışız. teğmen çelebi örneğinde olduğu gibi, işi takip eden vekilin de; işi yaptıran adamın da vicdanları rahat, onlar doğru işler yaptıklarını, vatan için doğrusunun bu olduğuna inanıyorlar.

  • 5. alt ırksınız deyip öğrenci dövmek

    sadece dayak yok. suratına ütü basılmış, boğazı kemerle sıkılmış, bıçak ve/veya benzeri bir kesici aletle vücudu kesilmiş ve darp edilmiş. bu düpedüz işkence ve koç üniversitesi hiçbir şey yapmıyor.

  • 6. file market'te satılan muhteşem ürünler

    zeytinli baget ekmek

  • 7. berber sadakatini bitiren sebepler

    araya başkasını alması.

    sekreterini siken çayını kendi alır diye bir söz var. çok samimi olunca nasılsa bu adam sürekli geliyora bağlanıyor olay.

  • 8. arda güler

    ntvspor'da yarından sonraki haberler:

    -arda güler antrenmanda modric'i kendine hayran bıraktı.

    -ancelotti dedi ki arda güler'i izlemeye doyamıyoruz.

    -marca yazdı ki arda güler gelmiş geçmiş en büyük yetenek,falan filan.

    sonra maç günü gelir arda güler oyuna giremedi
    ama ısınırken herkesi kendine hayran bıraktı.

  • 9. fenerbahçe'nin abdülkadir selvi'yi gömmesi

    bu mecrada bu düşkünü bile savunacak birileri mutlaka damlayacaktır.

  • 10. kızını erasmus'a yollayan laik baba

    dünyanın en kalitesiz orospu çocukları bu sözlükte. milleti önce kategorize eder sonra da namusuna laf atar, herkesi kendi anası gibi kaşar, babası gibi pezevenk, kendisi gibi de sapık piç sanar.

    laik, muhafazakar, müslüman ya da kafir, milletin kızından karısından size ne orospu çocukları. ulan ne çirkin piç lanet yaratıklarsınız.

  • 11. mehmet ali erbil denince akla gelenler

    annem... bayılırdı bu herife. çarkıfelek'i dikkatlice izler, mali espri yaptığı zaman bana döner, espriyi tekrar eder, çok gülerdi rahmetli. ben de çok komikmiş gibi gülerdim. hatta kahkaha atmaya çalışırdım. ah anacım ahh...

  • 12. türklere yapılan batılılar gibi olacaksın baskısı

    bu görüste olanlarin anlamak istemedigi söyle bir olay var: 1920'de dünyanin %85'i koloni olmus, ingiltere'nin asker sokmadigi 10 ülke falan kalmis, o dönemin haritasina bakarlarsa neden baticiligin secildigi belli. kolonicilik de kapali devlet ekonomisi ve ticaret yasaklariyla beraber geliyordu, yani bati blogunda olmazsaniz dünyanin cok büyük bir kismiyla ticaret yapmayi unutmaniz lazimdi. edward said oryantalizm diyip aglayanlar hakkaten isin suyunu cikarmaya basladi: bizi ezdiler dedikten sonra gelen yardimi kabul etmek harici ne disiplin, ne egitim ne de toplum halinde yasamak, etkili organize olmak varsa biz daha ne diyelim size?

    bir de unutmayalim: 1750lerden sonra bati'da öyle bir bilim ve teknik gelisimi basladi ki, eskiden yedi kusak ayni sekilde yasayan insanlar, simdi ayni kusakta üc defa tasinir, bes defa vatandaslik degistirir olmuslardi, önceleri atla gidilen uzak mesafeleri trenle günlük git gel yaparak fabrikada calisti bu insanlar, öyle bir nüfus patlamasi ve nitelikli, egitimli nüfus patlamasi oldu ki bati'da, yer gök batili insanlarin yazip cizdigiyle doldu. o dönem osmanli da usta cirak iliskisiyle kaliteli adam cikariyordu, ama mesela 5-10 tane cikariyordu. bati'da asagi yukari ayni kalitede binlerce adam yetisti her sene! o dönem yasayanlarin cvlerine bakin: 19 yasinda hukuk diplomasini aliyor, 25 yasina kadar ilahiyat ve botanik doktorasi yapiyor, 26 yasinda kendi basina dünyanin öteki tarafina gidip nesriyat birakmaya basliyor adam - bugün dahi böyle yapabilenler cok nadirken o dönemde bu siradan bir adamdi!

    simdi devran döndü para arapta, isterse ayagina cagirir uzmani yaptirir diyeceksiniz, haklisiniz. ama bakin bakalim misir'da, suudi arabistan'da, uae'de nasil projeler yapiliyor ve millet nasil da neresiyle gülecegini sasiriyor (cünkü smooth brain diktator + bi cuval para = dumb shit). danisman olarak öyle giden arkadaslarim oldu, cok güzel arap tokatlayip düzenli olarak para eziyorlar, ama bugün dahi hala teknolojinin en iyisi icin, bilimin uc noktasinda calismak icin bati'ya mi gidersiniz yoksa cöllere mi?

    akilli olun lan azicik, araplar türkiye'ye para vermeye devam eder siz merak etmeyin. bilgi neredeyse oraya gidin, teknolojinin nimetlerinden faydalanirken insanliga faydaniz olsun. seri para ezecekseniz de aldiginiz oksijenin israf oldugunu fark edin - ve kimse tarafindan gercekten sevilmediginizi. az kaldi, suudi arabistan'da da petrol bitince görürüm hepinizi zaten.

  • 13. artık yurtdışının cazibesinin kalmaması

    arkadaslar avrupa ulkelerini bilmiyorum ama 2 yildir kanada - toronto da yasiyorum, kisaca buradaki durumlari aktarabilirim. turkiye'de 5 yildizli bir otel zincirinde finans muduru olarak calisiyordum 8 - 9 yil arasinda bir tecrubeye sahiptim. esim kabin memuru olarak 8 - 9 yildir calisiyordu. buraya 2 yil once yuksek lisans egitimi ile geldim, okulum esnasinda ilk etapta sabahlari okula oglen 1 den aksam 6 ya kadar uber yapiyordum ve aksam 6 dan gece 12 ye kadar da bir restoran - bar da garsonluk yapiyordum. esim de garsonluk yaptigim yerde tam zamanli olarak garsonluk yapiyordu. bu donemde uberden haftalik 500 ila 700 kanada dolari arasi net gelirim vardi ( gunde 5 saat haftada 4 gun toplamda 20 saat haftalik). esimle beraber kazandigimiz bahsis gelirlerini havuzda topladigimiz icin kisi basi kac para bahsis gelirimiz oluyordu soyleyemesem de ayda 5000 ile 6000 dolar arasi ikimizin toplam bahsis geliri oluyordu. ıkimiz de restoranda saatlik ucret aliyorduk, esimin net saatlik geliri ayda 2500 - 2700 dolar arasinda, benimse 1000 ile 1200 dolar arasinda degisiyordu. yani bu donemde ayda ortalama net gelirimiz 10500 ile 12000 kanada dolari arasinda degisiyordu.calisma saati konusunda sorunumuz yoktu , ogrenci olarak geldigimde benim haftalik 20 saat esimin de full time yani 40 saat calisma izni vardi fakat devlet 2023 sonuna kadar ogrencilere tam zamanli calisma izni imkani tanimisti. kisacasi ben sabahlari gunde 4 saat okul + 5 saat uber + 6 saat garsonluk(uberi 4 gun yapiyordum 1 gun dinleniyordum ya da odev yapiyordum hafta ici, haftasonlarim tatil) , esim de haftalik 40 saat garsonluk yapiyordu (haftasonlari tatil). geldikten yaklasik 4 ay sonra buyuk bir bankada part time kisisel bankacilik danismanligi isi buldum (sube calisani), haftada 20 saat calisiyordum, uberi biraktim boylece ama restorana devam ettim, uber ile ayni parayi kazaniyordum uc asagi bes yukari.

    bu calisma temposu ile olan aylik gider kalemlerimiz
    toronto downtown da 1+1 condo kirasi ( elektrik ve internet haric faturalar dahil) : 2350 cad
    otopark ucreti: 250 cad
    araba kredisi : 700 cad (2020 rav4)
    arac sigortasi: 250 cad
    elektrik faturasi : 60 cad
    telefon, hat, ınternet, ev interneti : 400 cad (2 tane 13 promax almistik onlar da icinde)
    ev mutfak masrafi : 500 - 600 cad (aylik costco dan alisverislerimizi yapiyorduk)
    benzin masrafini dustum o uberdeki net gelirimin icersinde masrafini dusmustum.
    yol masrafimiz yok ikimizin de isi evimize yurume mesafesiydi.
    toplam: 4600 - 4700
    buna ilave sosyal yasam ve kisisel alisverisler icin de ayda ekstradan 1500 cad ekleyebiliriz ( hava soguk oldugu icin kislik kiyafetler ayakkabilar, teknolojik esyalar ( bazen 1500 tutmasa bile okul icin bilgisayarimi yenilemem gerekiyordu, o 2500 civari tek basina tutmustu) toplaminda ortalama olarak soyluyorum)

    toplam : 6200 cad giderimiz
    11000 cad gelirimiz vardi.

    ancak burada, egitim ile geldigim icin ilk somestr ucretini gelmeden once vermistim. 3 somestr daha odemem vardi her 6 ayda bir odeme yapiyordum, somestr basi yaklasik 9000 cad. turkiye'den tasinirken de: 9000 cad (okul) + 14100 cad (6 ay kira pesin) + 5000 cad ( ev giderleri yerlesmesi) ( yol masrafimiz cok azdi esimin isinden dolayi), ortalama 2000 cad ( vize islemleri) masraflarini yapmistik.

    yani, ilk donemde cok calisarak, fiziksel olarak yorularak duzen kurana kadar okul masraflarimizi ve turkiye'den buraya gelene kadar yapmis oldugumuz masraflari karsiladik.

    simdiki guncel durumsa:
    okuldan mezun oldum, calisma iznimi aldim.
    turkiye'de calismis oldugum ayni otel zincirinde yine toronto downtown da finans direktoru pozisyonunda calisiyorum. 140.000 cad yillik brut gelirim var, fakat vergiler burada cok yuksek oldugu icin aylik ortalama 7500 cad net civari bir gelirim var.
    esim garsonluk yaparak basladigi restoranin isletmeciligini yapiyor. aylik ortalama 7000 cad net ( bahsisler dahil) civari bir geliri var. ıkimiz de haftada 40 saat calisiyoruz hafta sonlarimiz tatil. ( esim bazen hafta sonlari gidiyor, ona gore hafta icinde tatil yapiyor)

    yani toronto da egitim yolu ile gelerek 2. yilimizda geldigimiz durum :

    hane geliri :14500 cad

    giderler: kira : 2450 (ayni ev, kira artisi normalde yuzde 1.5 tu fakat evden ve ev sahibinden memnun oldugumuz icin anlastik.)
    otopark : 275 cad
    araba kredisi: 1000 cad ( 2024 jeep wrangler)
    arac sigortasi: 270 cad
    elektrik: 60 cad
    telefon, hat, ınternet, ev interneti : 400 cad ( nisana kadar ayni, hala taksit devam)
    ev mutfak masrafi : 500 - 600 cad
    benzin masrafi: 300 cad :(
    toplam : 5400 cad

    14500 - 5400 : 9100 cad

    buranin icinden sosyal aktivite, tatil masraflari, hobi, kisel masraflar, giyecek masraflari, ekstra masraflari dusebilirsiniz.

    kanada da sifirdan baslayarak 2 yil icerisinde elimizden geldigince gelebildigimiz nokta bu. turkiye' de ayni mesleklere sahip olsak, ayni tempoda calissak neresi daha karli cikar bilmiyorum, sadece yurt disini dusunen arkadaslar icin ilk baslarin biraz daha tempolu ama sonrasinda biraz da sansiniz yaver giderse tutunulabilecegini dusunuyorum. yazim biraz uzun kusura bakmayin, sadece elimden geldigince buradaki guncel ve dogru durumu aktarmak istedim.

  • 14. kazıklanmanın kaçınılmaz olduğu yerler

    "menümüz yok ben yardımcı olayım efendim"le başlayan garson repliklerinin olduğu yerler.

  • 15. 4 ocak 2024 ankara'da köpek saldırısı

    köpekseveriyle ünlü çiğdem mahallesinde gerçekleşen hadise. burası öyle bir yer ki abartısız köpek cehennemi. adım attığın yer köpek. belediye aşılama maksadıyla bir köpek alsa bile mahalleli seferber oluyor. aynı mahalleli dışarı çıkarken de köpek korkusundan yanına iki metrelik değnek alıyor. yürüyüş yapanların alayının elinde sopa var.

  • 16. adana'daki paranormal cinsiyet belirleme partisi

    bebeklerden birini pompalı tüfekle vuracaklar diye bekledim.

    edit1:böyle saçma bir olayın gündem olacağını düşünmemiştim. bari bir işe yarasın. acil kan ihtiyacı olan varsa buradan edit geçerim.

  • 17. ağıla girip koyunlara değnekle işkence yapan adam

    tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı...

    böyle ülkenin ta anasını sk3yim.

  • 18. yargıcın üstüne atlayan tutuklu

    amerika'da 2 kez mahkemeye çıktım.
    araç kullanırken telefon elimde olduğu için dava tarihi verdiler.
    cezayı ödeyim çıkayım dedim ama genel trafiği tehlikeye soktuğum için (telefon elimde suç bu) hakim karar verecek senin durumuna dediler ve avukatla gittim saatine 300 dolar ödeyerek neyse “yaptığım hatanın farkına vardım bir daha yapmayacağım efendim, aklım başıma geldi” dediğim için 320 dolar cezayla bırakıldım.
    bu yaşıma kadar onlarca makam mevki gördüm amerika'da hakimelere duyulan saygının bir benzerini görmedim.
    amerikan sisteminde bu adamın bir daha iflah olma şansı yok arkadaşlar.

  • 19. öğretmen maaşının 48 bin tl olması

    başlık hatalı yazılanlar ondan da beter..

    emekliliği gelmiş ortalama 25 yıllık öğretmenin (baş öğretmen) ek ders ile 48 bin tl almasını sanki tüm öğretmenler 48 bin tl alacakmış gibi yazmak, “sansasyon yaratayım da ilgi çeksin” şebekliğinden başka bir şey değil. böyle yazarlık da yerin dibine batsın.

    neyse;

    şu öğretmen maaşını dert edinen kesimin halen görev yapan emekli milletvekili maaşından haberi var mıdır? sanmam..

    230 bin tl..

    haberi varsa ve hala öğretmen maaşını eleştiriyorsa,
    “ben niye az maaş alıyorum” diye ilk önce patronunun, seçim zamanı da iktidarın yakasına yapışsın. hatta başlık açsın, destek olalım.
    başkasının maaşını diline dolamak kadar gereksiz ve abuk bir olay yok.

    ezcümle;

    türkiye'de öğretmenlik bu paralara yapılmaması gereken bir iştir.

    çocuk bakıcıları daha fazla alıyor.
    yemeği yoktur, servisi yoktur. ailesinin terbiye veremediği piçlerle günün büyük bölümünü geçirmek zorundadır. eve iş getirmesi gerekir vs vs. zor meslek. keşke daha çok alsalar.

  • 20. 14 ocak 2024 chp tandoğan mitingi

    burada kendisine "muhalif" deyip, anayasanın üstünlüğünü savunan "muhalif" bir eyleme muhalif olan pek sayın arkadaşlar;

    "lütfen siz muhalefet yapmayın, gidin tv dizilerini falan eleştirin. daha faydalı ülke için."

  • 21. üçgenin alanını hesaplayamayan mühendis

    evrenin değişmeyen gerçeği: ustaların yanlış bildiklerini doğru pazarlamaları ve diğer ustaları kötülemeleri.

  • 22. boşanmış bir kadınla evlenen erkek

    ne kadar iğrenç insan varsa başlığın altında toplanmış. sizin kalbinizin ucu yenmiş kusura bakmayın da. insanlar anlaşamayıp boşanabilir. önemli olan karşınızdaki kişinin kültürel seviyesi, hayata bakış açısı, karakteri, duruşudur. sizin varoş ve seviyesiz çevrenizde olaylara bu şekilde bakılmıyorsa suç boşananların değildir.

  • 23. fuckbuddy aramak

    bir sürü ipsiz sapsız toplanmış. bir erkeğe on erkek düşüyor. sikin birbirinizi. sözlük de bi rahat etsin.

  • 24. kedi köpekle konuşan insan

    sokak kopeklerine selam vermek
    adam olmaya çeyrek var demektir.
    ben demiyorum (bkz: sadri alışık)abim diyo.

  • 25. endüstri mühendisi neyin mühendisi sorunsalı

    mezunu olarak diyebilirim ki hiçbir sikin mühendisidir.

    çoğu üniversitede makine dersi de adam gibi verilmez. istatistik ve ekonomi dersleri alırlar; üniversitesine göre ya çok kebaptır ya da hardcore. ben bunları hardcore aldım; işletme okuyan adam mikro-makroyu, muhasebeyi "din kültürü" sınavı kıvamındaki sorulardan oluşan 20 soruluk testle geçiyordu.
    herif alan dersini testle geçerken bizim fakültede muhasebe sınavında oturup 7 sayfa doldurup 100 üzerinden 05 aldığımı bilirim ahahahah.

    kendi meslektaşlarım hakkında şu çıkarımı o kadar dürüst yapabilirim ki -dürüstlüğüm sayesinde hiçbir sik olamadım zaten- endüstri mühendislerinin %98,9'u üç kağıtçı, az çalışıp çok çalışıyor gibi görünen, dili aşırı kıvrak ve yalama, iş yerindeki en kolpa adamlardır.

    verimlilik diye ağladıklarına bakmayın, çoğu ay sonunu bile hesaplayamaz durumda eblehlerden oluşur. erp programı kullanmayı bilen herkes aşağı yukarı bunların yaptığı planlamaların çoğunu yapabilecek seviyededir. "ımı yalın üretim, kaizen, kanban, toyota just in time ühühüh" diyenlerine de bakmayın. kafası çalışan herhangi bir makinecinin de okuyup en fazla 1-2 haftada çözebileceği ezber işlerdir. yok hayat tarzıdır, yok zırttırı vıttırıdır derler de alakası yok. rol büyütmekte endüstri mühendislerinin üstüne yoktur demiş miydim?

    hele ki türkiye gibi "patronun iki dudağı" arasından çıkan kelamla iş çevirilen yerlerde o çok övündükleri "verimlilik" işlerinin v'sini yapamazlar zaten. "patron şurada darboğaz var, şuradaki üretimi kısıp şuraya 2 işçi koyalım" desin bakalım ahahah. türkiye'de her şeyin en iyisini patron bilir ve hiçbir şey teorideki gibi çalışmaz. yani yabancı ortaklığı olan bir şirkette çalışmıyorsa endüstri mühendisinin herhangi bir önerisi veya tespiti de siklenmez.

    evet ben de bir endüstri mühendisiyim.
    (bkz: girit paradoksu)

    düdüt: tc standartlarına göre endüstri mühendisliği bölümü iyi bir yerden mezunum (en azından yukarıdaki tespitleri yapabilecek kadar alana, işe hakimim ahah). hayatta tutunamamamın yegane sebebi "askeri okul" geçmişimin bana verdiği lüzumsuz dürüstlük ve anti-yalaka tutumum, bölümle alakalı bir sıkıntım yok. çoğu sınıf arkadaşım iyi yerlerde.

  • 26. asla yemem denilen yemekler

    büyük konuşmak istemem, kıtlık falan olursa hayatta kalabilmek için yerim belki ama benim için karalahana ezmesi

    töbeler olsun, rengi de bir tuhaf.

    karalahana dövmesi olarak da bilinmekle birlikte, orijinal tarifinde haşlanan karalahanalar kol gücüyle dövülerek ezilir ve mısır ekmeğiyle birlikte servis edilir.

    ben ki yemek ayırmam ama hayatımda böyle korkunç bir şey yemedim yahu! yemeğin tadını ne mısır ekmeği ne de üzerine boca ettiğim tuz ve baharatlar güzelleştirebildi. yerken keyif almak şöyle dursun, "hadi karnım doysun, tat almasam da olur." bile diyemedim.

    allah biliyor ya nankör biri de değilim. nimetin arkasından atıp tutmam. önüme ne koyulduysa onu yerim, lakin bu yenecek bir şey değil ayol! karadenizlilerin bu kadar gergin tipler olmasının nedeni kesinlikle bu yemek. başka açıklaması olamaz.

    lezzetli bir yemeğin sakinleştiremeyeceği insan yoktur. binbir özenle kurulan yemek sofraları, iş toplantılarının yapıldığı, en özel tekliflerin edildiği, neşe içinde aile yemeklerinin yendiği, küslerin barıştığı önemli bir ortak değerdir. leziz yemekler güzelleştirir ortamı. insanlar daha mutlu, daha hoşgörülü olur.

    karalahana ezmesinin seveni varsa da küstürmek istemem. belki ben tat almayı becerememişimdir, bilemedim.

  • 27. eyfel'de fotoğraf çektirmek isteyen bencil türk

    (bkz: kezban paris'te)

  • 28. bir köyün olmazsa olmazları

    (bkz: deli)

  • 29. hilafet ilan edilirse yapılacaklar

    kimse götünden element uydurmasın.türklük var olduğu sürece bu ülkeye hilafet tekrar gelemez.
    olmayacak bi şeyin yolunu yapmaya çalışan oksijen israfı münafıklar ayaklarını denk alsın,çok istiyorlarsa afganistan'a defolup gölge etmesinler.

  • 30. kişinin 5 yıl önceki halinin bugüne söyleyecekleri

    beklemezdim senden bunu.

  • 31. 25 aralık 2023 peugeot türkiye rezaleti

    çok büyük rezalettir ama asıl rezalet artık firmalar burda vatandaşın sahipsiz olduğunu biliyor başka ülkelerde yapamadıklarını burada yapıyor hatta bazı firmalar bunlarla uğraşmaya bile değmez diyip ya pılı pırtıyı toplayıp gidiyor ya da hiç gelmiyor.

    artık kötünün en kötüsüne kalitesizin en kalitesizine hazır olmak lazım zira bizi şu durumlarda bile savunan kimse yok.

    suçlusu ne peugout ne de varandaştır. suçlusu adaleti ortadan kaldırıp vatandaşı akbabalara yem eden hükümettir.

  • 32. hiç düzgün vücutlu türk kızı olmaması

    benim ne suçum var ben evde televizyon izliyorum

  • 33. mossad ajanlarının ensar çıkması rezaleti

    şimdi bunların tutuklandığı fotoğrafları alırlar, devlet başörtülülere zulüm etti diye ileride kullanırlar.

    90larda devlete sızmaya çalışan fetöcüler tutuklanınca bakın devlet başörtülüleri müslümanları tutukluyor diye propaganda yapılmıştı, sonra ne oldu? darbe girişimi.

  • 34. 4 ocak 2024 sabiha gökçen havalimanı kavgası

    kılıçdaroğlu olmasaydı bunu ayrı köylüsünü ayrı dövecektik be

  • 35. memurlara yapılacak %50 zammın infial yaratması

    sadece bir seneliğine pilot uygulama yapsa devlet, değeri ölçülemeyecek ve tüm kamuyu ilgilendiren hizmetler için (asker, yargı, diplomat, denetçiler, uzmanlar ve birtakım zorunlu genel idare giderleri) %5-10 gibi cüzi bir vergi belirlese. (şimdi %40'a kadar çıkıyor) diğer bütün vergileri kaldırsa.
    ancak tüm kamusal hizmetleri de bedel karşılığı verse. yani çocuğunu okuttuğun öğretmenden, gittiğin hastaneye, çöpünü alan belediye işçisinden, kapına gelen polise, çağırdığın ambulanstan bilmem neye işte. devletle ne işin olursa memura ücretini sen veriyorsun. aldığın hizmet kalitesi muhakkak yükselecektir. devlet memura maaş falan vermiyor haliyle. dolayısıyla hizmet almak istediğin memuru da sen seçiyorsun.
    iddia ediyorum, (bir tek imamlardan emin değilim) şimdiki maaşından daha az kazanan tek bir memur olmaz. hani konuşuyorsun ya esnaf olarak benim vergimle besleniyorsun diye, normalde yıl içinde ödediğin tüm verginin bir ambulans çağırmaya yetmediğini fark ettiğinde görürsün ebenin nikahını işte. bak ben anasınıfı öğretmeniyim. bir öğretmenin aylık maaşı 48 bin tl oldu. bu yaklaşık ayda 120 saatlik ücret. şimdi sen buna çemkirirsin hadi öğretmeni asgari ücrete çalıştıralım. 17 bin verelim. bu öğretmenin de temsili 17 tane öğrencisi olsun. sadece öğretmen maaşı için ayda 1.000 tl verecek misin? e bu çocuklar okulda eğitim görecek, okulun giderleri için de en az 500 lira yaz. çocuk başı 1.500 tl. senin kaç çocuğun var eğitim gören? 2-3-4? 2 çocuğun varsa ayda 3.000 tl'den 9 ay eğitim desek 27.000 tl net vergi ödemen gerekiyor. senelik 3.000 tl aidatı ödemediğin düşünülürse kalbine inmiştir herhalde.
    27.000 tl vergi için neredeyse 100 bin tl matrahının olması lazım. sen ne kadar matrah beyan edeceksin bu sene? 1.000 tl mi? yoksa ne matrahı zarar beyan edeceğim mi diyorsun? senin iki çocuğunun her şeyi asgariden sayarak eğitim masrafı yılda neredeyse 30 bin tl. daha kendinin, eşinin aldığı hizmetler, çocuklarının aldığı diğer hizmetleri sayınca safi zararsın lan sen. sen kimsin de memur besliyorsun haddini bil. sakın bana kalkıp da kdv, stopaj falan deme, onlar senin mükellef olduğun vergiler değil. işçinin brüt maaşından kestiğin vergiyi, müşteriden tahsil ettiğin kdv'yi sorumlu sıfatıyla vergi dairesine yatırıyorsun sadece. hatta onu bile yapmıyorsun, müşterinin götür gelecek ay benim adıma yatır dediği parayı yok naylon fatura kullanarak yok aslında işletmede kullanmadığın şeyleri gider yazarak yok fatura kesmeyerek cebine atıp çalıyorsun. bu ülkenin doyuramadığı bir kesim varsa o da esnaflar. karları %1 düşse zırlarlar, memur-beyaz yaka sikerek hayatta kalırlar buna rağmen memura kin kusarlar. bir memura aldığın hizmetin gerçek değerini ver de öyle göreyim boyunun ölçüsünü.
    hele ki bir de asgari ücret veya bir tık üstü ücret alıp da memur besliyoruz diyen tipler var. asgari ücrete kadar gelir vergisi istisna amk sen ne vergi ödüyorsun da memur besliyorsun? kdv'yi ötv'yi falan diyorsan onu memur da ödüyor zaten. yani bütçeye sıfır katkın olduğu halde devletten hizmet alan sensin asıl. memur hem sana kamu hizmeti sunuyor hem de kendi ödediği vergiyle sana sunulan hizmeti finanse ediyor. bir daha düşün istersen.

  • 36. eczacılar ne iş yapar sorunsalı

    chp genel başkanlığı.

  • 37. ayla algan

    geçen ay ayaküstü konuşma fırsatımız olmuştu yeşilköydeki çocuk kursunda. kurs kendisine ait ama yaşından dolayı çok uğrayamıyordu sanırım.

    fotoğraf çekilmek istedik ama kıyafetinin uygun olmadığını süslenmeden çekilmeyi sevmediğini belirten ufak bir espiri yaptı, daha ileri tarih için söz verdi. sempatik şirin bir nineydi kendisi.

    çocukları çok seviyor hepsine tek tek halhatır soruyordu.

    allah rahmet eylesin

  • 38. alperen şengün

    21 yaşında yabancı bir ülkede gösterdiği liderlik ve özgüven takdire şayan. sağlam mentalite varmış arkadaşta. ailesini de tebrik etmek lazım.

  • 39. çirkin erkeklerin güzel kızları elde etmesi

    çirkin demeyelim de yanında gezilen adamın, dişiden daha hoş görünmesi nahoş açıkçası. kısacası rol çalmamalı, güzellik, zariflik her zaman dişiye teslim edilmeli....
    bu yüzden, er kişisi dişiden 2-3 puan geride olsun bir zahmet.

    ayrıca bu coğrafyada yakışıklı erkeklerin tıpkı güzel kızlar gibi ebleh olma oranı daha yüksek oluyor.
    hem yakışıklı , hem akıllı olursa zaten ivy league olup, aklı başında kadında doz aşımı yaratıyor.

  • 40. 3 ocak 2024 yargıtay'ın aym'yi ilga etmesi

    hukuk devleti, haysiyet rejimidir. haysiyetli insanlar, haysiyetli kurumlar gerektirir. her bireyin, toplumda yaptığı iş vesilesiyle dahil olduğu meslek grubunun saygınlığını, statüsünü dert edinmesini; kendi meslek grubunun çıkarlarını önemsemesini ve önceliklendirmesini gerektirir. kendi meslek grubuna veya kurumuna haksızca bir hakaret geldiği zaman, kimden gelirse gelsin karşı durmasını gerektirir. icabında, ibni haldun'dan ilhamla denilebilir ki, bir meslek asabiyyesi geliştirmeyi gerektirir.

    bu meslek dayanışması, meslektaşını haksızlık yapmasına rağmen ne pahasına olursa olsun korumayı değil, bir bütün olarak mesleğinin aşağılanmasına yol açan hiçbir tavra müsamaha göstermemesini gerektirir. bu toplumda taksicilerdeki dayanışma kimsede yok belki, ama onların dayanışması da şer ortaklığı resmen. yani bizdeki dayanışma, mesleğin aşağılanmasını dert edinmekten ziyade, sadece rekabetten muaf tutulmuş kazanca odaklı bir dayanışma oluyor en fazla. beyaz yaka mesleklerde o bile yok doğru düzgün, görece pek çok meslek grubuna göre daha iyi denebilecek avukatların hali bile ortada.

    yargıtay'ın bu kararı, sadece aym'yi değil, bir bütün olarak anayasayı ve tbmm başta olmak üzere bütün kurumları ilga etmek, aşağılamak, hiçe saymak demek. bu bir "hukuksuzluk" değil, burada "hukuka aykırı" bir karar yok, daha öte bir şey var. yani şimdiye kadar yıllardır bahsettiğimiz hukuksuzlukların yeni bir örneği değil bu, artık başka bir aşamaya geçtik. hukukçu olmayan kaç tane insan durumdaki saçmalığı ve özgünlüğü ne derece idrak edebiliyor bilmiyorum, hukukçular açısından bile adını koymak kolay değil, çünkü geçtim bu ülkeyi, dünya hukuk tarihinde bir örneği olduğunu pek sanmıyorum, bir ülkede temyiz mahkemesinin anayasa mahkemesi kararına "uyulmamasına" dair bir yüksek mahkeme kararı ilk kez veriliyor olmalı, bu açıdan dünyada bir ilk gerçekleşti muhtemelen. yani böyle bir karar türünü literatüre geçirmek de bir başarı addedilebilir belki.

    bakın gerçekten abartmıyorum, durumun vahametini düşündürmek için olduğundan azıcık bile olsa büyük göstermeye çalışmıyorum.

    hukuk, nihai tahlilde, oynadığımız bir oyun. bir sürü hayvanı olarak, bir arada yaşayabilmek için ürettiğimiz, ve işe yaraması için hep beraber inanmamız gereken bir mit. teknik olarak, futboldan çok bir farkı yok. futbolcular faul yapabilirler veya oyun kurallarına aykırı olarak topa elle dokunabilirler, hakem bunu engellemek için var. hakem de yanlış bir karar verebilir, ve fakat bu durumda bile kararları bağlayıcıdır, yan hakem kalkıp da "hakemin kararına uyulmamasına" dair bir karar veremez. yan hakemin arkasına siyasi bir irade alıp böyle bir karar vermesi, oyun kurallarına aykırılık değil, oyunu tümden iptal etmek demek, oyunun temelini dinamitlemek demek; kendi iktidarının da anayasal meşruiyetini tamamen ortadan kaldırmak pahasına oyunu artık hiç, zerre kadar umursamadığını dosta düşmana, kendi kitlesine, muhalif kitleye, bütün dünyaya ilan etmek demek. yani hiçbir zaman bu oyuna inanmamış olsa bile, artık oyunun en azından bazı temel kısımlarını yalandan bile olsa umursuyormuş gibi görünme zahmetine dahi artık tenezzül etmiyor olmak demek.

    aym kararlarının bağlayıcılığı, anayasa 153/6 uyarınca tartışılabilir bir şey değil. yani yargıtay da dahil olmak üzere herhangi bir mahkeme veya devletin herhangi bir kurumu, aym'nin yanlış, hukuka aykırı, saçma sapan bir karar verdiğini düşünse bile, yapabileceği hiçbir şey yok, herkes aym kararına uymak zorunda. öncelikle bunu netleştirmek lazım. buna aykırı bir şey söyleyen hiç kimse hukukçu olamaz, bakın çok açık ve net söylüyorum, size ömürlük garanti veriyorum, aym kararına uyulmayabileceğini iddia eden, yargıtay'ın haklı ve doğru bir karar verdiğini iddia edebilen hiç kimse hukuken ciddiye alınamaz. yargıtay'ın kendisinin dahi sürüyle kararı vardır, aym kararlarının bağlayıcılığını vurgulayan. girin yargıtay karar arama sitesine aratın.

    eğer aym kararı beğenilmiyorsa, ortada ciddi bir sorun olduğu düşünülüyorsa, hukuk oyununun sürdürülmesi için yapılması gereken tbmm'nin anayasayı veya ilgili kanunları değiştirmesidir. bu durumda bile, mesela can atalay aleyhine bir mevzuat değişikliği yapılması durumunda, geriye yürüyemez ve aym kararını ortadan kaldıramaz, sadece ileriye yönelik etki yaratabilir.

    bu konuyu netleştirdiysek, gelelim aym kararının hukuki tartışmasına. yani bu karar yanlış da olsa uyulmak zorunda dedik, yargıtay bu kararın yanlış olduğunu ileri sürerek uyulmamasına dair bir karar veremez dedik, bu açıdan yargıtay kararının ciddiye alınabilir hiçbir tarafı yok, ama yine de bu garabetin nasıl ortaya çıkabildiğini merak eden, soran arkadaşlar var, aym kararı hukuken yanlış mıdır, buna dair de bir şeyler söyleyelim.

    yargıtay'ın bu kararı sadece aym'ye değil, yasama organına da bir küfür niteliğinde. niçin böyle olduğunu tane tane anlatmaya çalışayım.

    1. can atalay hakkında, gezi davasında tck 312'den 18 yıl hüküm verildi. bu zaten apaçık hukuksuz bir karardı, ama bu kısmı geçelim, mevzu açısından bir önemi yok. karar yargıtay'ın önündeyken, can atalay vekil seçildi, bunun üzerine yasama dokunulmazlığını düzenleyen anayasa 83. madde kapsamında durma kararı ve tahliye talep edildi, bu talep reddedilince de aym'ye bireysel başvuruda bulunuldu. (ilgili anayasa ve kanun maddelerini kopyalayıp yapıştırmak zor geliyor şu an kusura bakmayın lütfen, bir yan sayfaya anayasayı ve tck'yı açıp oradan bakıp dönerek ilerleyebilirsiniz)

    2. başvuru aym önündeyken yargıtay cezayı onadı ve kesinleştirdi, bir ay sonra da aym hak ihlali kararı verdi. 6216 sayılı kanunun 50/2 maddesi kapsamında, ilk derece mahkemesine yeniden yargılama yapıp durma kararı vermesi ve tahliye etmesi için dosyayı gönderdi. istanbul 13. ağır ceza mahkemesi, aym kararını açıkça hiçe sayarak yani anayasayı ihlal ederek topu yargıtay'a attı, yargıtay da malum kararları verdi iki defa üstüste.

    3. peki neye dayanarak verdi? mevzunun özü şu: anayasanın 83/2. maddesi, yasama dokunulmazlığının iki istisnasını sayıyor, bak bunu kopyalayayım: "ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır."

    4. peki 14. madde ne diyor? hadi onu da kopyalayayım:

    "anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

    anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

    bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir."

    5. son fıkrada ne diyor? bu hükümlere aykırılığın müeyyideleri, kanunla düzenlenir. bu aynı zamanda, anayasa'nın 13. maddesinde de vurgulanan bir ilke:

    "temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. bu sınırlamalar, anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

    6. şu an belki bütün hukuk fakültelerinin anayasa ve idare hukuku derslerinde kitapları okutulan kemal gözler hocanın da sık sık vurguladığı gibi, hukukun en temel ilkelerinden biri: hürriyetin kaide, sınırlamaların istisna olmasıdır. kaideler geniş, istisnalar dar yorumlanır. yani aksi kanunla öngörülmedikçe bütün davranışlar serbesttir. davranışları sınırlayan kanun maddeleri de, mümkün olduğu kadar dar yorumlanır, yani kapsamı daraltılır. yine bu sebepten, ceza hukukunda kıyas yasağı vardır; yani açıkça yasaklanmayan bir fiil, yasaklanan bir başka fiile benzetilerek yasaklanamaz. mesela "sokakta emeklemenin cezası üç aydan bir yıla kadar hapistir" diye bir tck maddesi olsa, bu maddeye dayanılarak sokakta amuda kalkarak yürümeye ceza verilemez, "ha emekleme ha amuda kalkma" diye kıyas yapılamaz. hürriyetleri sınırlandıran kanunlar, bu yüzden alabildiğine dikkatli bir şekilde, tamamen öngörülebilir hazırlanmalıdır.

    7. işte bu yüzden aym, daha önce ömer faruk gergerlioğlu ve leyla güven kararlarında, anayasa 83. maddenin gönderme yaptığı 14. maddenin kapsamına giren suçların açıkça belirlenmesi için bir kanun yapılması gerektiğini, bu konuda bir kanun boşluğu olduğunu tespit etti. dedi ki, anayasanın bu maddesinin öngörülebilir olması için bir kanuna ihtiyaç var, zaten maddenin kendisi de bunu belirtiyor, kanunla düzenleyin beni diyor.

    8. yargıtay'ın kendisi de daha önceki kararlarında bu aym kararı doğrultusunda karar vermişken, can atalay dosyasında birden fikir değiştirdi, anayasanın 14. maddesi açısından kanun boşluğunun yargı kararlarıyla doldurulabileceğini iddia etti.

    9. bu bir kere 14. maddenin kendisini ihlal, çünkü tekrar ve tekrar söylemek gerekirse, maddenin kendisi kanunla düzenlemeyi emrediyor. "tbmm bu konuda bir kanun yapmadı, bu durumda teröristler bu maddeden yararlanabilir, öyleyse ben bu boşluğu inisiyatif alarak doldurabilirim." diyemezsin, yok böyle bir hakkın ve yetkin. çünkü anayasa 6. madde diyor ki:

    "egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
    türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
    egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."

    yani anayasanın sana vermediği bir yetkiyi, sen inisiyatif alarak kendine hak göremezsin. eğer senin bu hakkın varsa, ben de dahil herkes, her kurum, kafasına göre boşluk gördüğünü iddia edip hukukun etrafından dolanabilir, yeni delikler açabilir, kendisine hukuki bir temeli olmayan hak ve yetkiler bahşedip herhangi bir durumda inisiyatif almaya kalkabilir. yani oyunu bitirmiş olursun, kamu düzenini, bizzat devletin kendisinin varlık zeminini tamamen ortadan kaldırmış olursun. mızıkçılık yapmayı, bütün oyun arkadaşlarına hakaret etmeyi norm haline getirmiş olursun.

    10. yargıtay kararı bak bir başka anayasa maddesini daha ihlal ediyor: bir de 13. madde vardı, temel hak ve hürriyetleri ancak kanunla sınırlayabilirsin diyen. yani suçta ve cezada kanunilik ilkesi olmadan bir hukuk düzeni kuramazsın, bırak hukuk devleti olmayı, kanun devleti bile olamazsın. nitekim değiliz.

    11. yargıtay bu ilkeyi ihlal ederek sadece aym'ye değil, meclise de hakaret ediyor dedim, nasıl ediyor? aym kararına uyulmamasına dair verdiği ve üstüne aym üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabildiği kararında, meclise de talimat veriyor, "sen benim kesinleşme kararıma rağmen hala gereğini yapıp can atalay'ın vekilliğini düşürmedin, şimdi hemen yolluyorum tekrar ivedilikle yerine getir." diyor.

    12. hukuk haysiyet rejimidir dedik, işte burada devreye girmesi lazım: tbmm başkanı'nın çıkıp kürsüye vurması lazım, iktidar ortağı partilerin vekilleri de dahil olmak üzere bütün milletvekillerinin ayaklanması lazım, yargıtay'a "sen kimsin yahu?" demesi lazım açıkça, "sen kim oluyorsun da kendi başına anayasa mahkemesini ilga edip, bana da tebliğ ediyorsun? bırak ben kendi kararımı vereyim değil mi? anayasayı ihlal etmeye karar vereceksem bile, buna senin zorunla değil, bırak kendi irademle karar vereyim." demesi lazım bir nevi. sen aym kararlarının bağlayıcı olmadığına hükmettin ok, ama şimdi benim önümde hem senin kararın var hem aym kararı var, ben hangisine uyacağıma bırak da kendim karar vereyim demesi lazım en azından.

    13. elbette tbmm'nin de yapması gereken, hiç tartışmasız bir şekilde, anayasanın 153/6. maddesinin kendisini de bağladığını gözeterek, aym kararına uymaktır. ve derhal anayasa 14. maddenin içeriğini öngörülebilir kılmak için kanun yapmaktır. eğer aym kararının yanlış olduğunu düşünüyorsa bile yapması gereken budur, bu yanlışlığı düzeltmenin başka hukuki bir yolu yoktur.

    14. tbmm dışında derhal bir şeyler yapmakla yükümlü olan iki kurum daha var: hsk ve yargıtay başkanlar kurulu. istanbul 13. ağır ceza ve yargıtay 3. daire üyeleri hakkında şimdiye kadar çoktan soruşturmaları başlatıp bitirmiş olmalılardı.

    14. ama hiçbir kurum artık görevini yapamıyor, yapmıyor. hiçbir kurum, hiçbir meslek asabiyyesi göstermiyor.

    bugünlere bir anda gelmedik elbette, aym'nin bizzat kendisinin de verdiği sürüyle yanlış karar ile geldik. her şeye rağmen, türkiye'nin geçtim hukuk devleti olmayı, kanun devleti olmakla arasındaki bağı yalan yanlış dahi olsa tutmaya çalışan tek kurum aym idi. o da uzun zamandır can çekişiyordu, bir şey değişmezse yakın zamanda tamamen hakkın rahmetine kavuşacak. stallone abimizin bir dağcılık filmi vardı, filmin başında bir arkadaşını uçuruma düşmekten kurtarmak için tek başına çırpınıyor ve sonunda kaybediyordu, aym tam şu an o halde bir nevi.

    yani aslında aym meclis'i savunuyor, meclisin hakkını, statüsünü savunuyor, bir bütün olarak devleti savunuyor, hukuk oyununu ayakta tutmaya çalışıyor; yargıtay ise meclisi aşağılıyor, meclis nezdinde tüm devleti, tüm vatandaşları, hepimizi, anayasaya uymakla yükümlü olduğu iddia edilen biz fanileri aşağılıyor. yasamanın yani güya millet iradesini temsil eden kurumun üstünde hadsizce bir tahakküm kurarak, aym'yi itham ettiği jüristokrasinin, yargısal aktivizmin tillahını yapıyor.

    peki bundan sonra ne olur? hiçbir şey öngörmek mümkün değil tam olarak, ama aym vefat ettikten sonra, etkili iç hukuk yolu olmaktan çıkacak, bütün dosyalar aihm önünde yığılmaya katlanarak devam edecek, aihm kararlarını sallamayarak nereye kadar avrupa konseyi üyesi kalabileceğiz, zaman gösterecek.

    bu mevzu vatandaşı ilgilendirmeyen, aym ve yargıtay arasında bir kavga değil. aym ve yargıtay iki farklı ve dikkate alınmaya değer bakış açısını, iki farklı ideolojiyi temsil etmiyor. biri mantık ilkeleri üzerine kurulu pozitif hukuku, insanlığın binlerce yıllık deneyimlerinin ve birikimiyle aydınlanma sürecinden bu yana adım adım inşa edilen ve ikinci dünya savaşından sonra hızla gelişen bir hukuk medeniyetinin temel ilkelerini, türkiye'nin uluslararası toplumun saygın bir üyesi olması ve güvenliği için bir parçası olduğu uluslararası kurumları ve sözleşmeleri savunuyor. diğeri ise mantığı reddediyor, mantık üzerine kurulu ilkeleri reddediyor, bizi insan aklının ürettiği en son teknoloji ürünler yerine, çağdışı bir dünyaya götürmeye çalışıyor. hepimize zorla merdaneli çamaşır makinesi kullandırmaktan çok daha korkunç bir şey yapıyor. pozitif hukukun halihazırda normlar hiyerarşisinin tepesine koyduğu anayasayı hiçe sayıp, kararını kafasındaki bir ideal hukuka dayandırıyor bir nevi yargıtay. o ideal hukuk da, insan aklının, insan mantığının ışığında tarih boyu deneyimlerimize bakarak inşa ettiğimiz evrensel ilkeleri tümden çöpe atan bir hukuk.

    bu iş batıcılık doğuculuk işi değil, avrupacılık avrasyacılık mevzusu değil, dünyanın neresine giderseniz gidin, bir toplum olarak huzur ve refah içinde yaşayabilmek, uyuşmazlıklarınızı çözebilmek için bir hukuk oyunu kurmak ve oynamak zorundasınız, önünüzde de yalnızca iki ihtimal var: bu oyunu mantık üzerine kurmak veya mantıksızlık üzerine kurmak. dünyanın neresine giderseniz gidin, her neye inanırsanız inanın, hangi dili konuşursanız konuşun, eğer insanı sonsuza kadar birbiriyle anlamsızca savaşmaya mahkum sıradan bir maymun türü olmaktan çıkarıp başka bir anlam yüklemek isterseniz, bizi sonsuza kadar grup lideri alfa erkeğin ve etrafındaki güçlülerin tahakkümü altında maddi manevi sefalet içinde yaşamaya mahkum maymunlardan daha fazlası olarak tahayyül etmek isterseniz, dönüp dolaşıp suç ve cezanın kanuniliği ilkesine ulaşmak zorundasınız, suç ve cezanın şahsiliği ilkesine ulaşmak zorundasınız, suçsuzluk karinesini kabul etmek zorundasınız.

    ya insanın evrensel hukuki ilkeler geliştirebilme potansiyeline saygı duyup bunu gerçekleştirmesini ideal edineceksiniz, ya da bu potansiyele ihanet edip, hepimizi sonsuza kadar grup çıkarlarını uzlaşmakta değil savaşmakta bulan mantıksızlığa mahkum edeceksiniz.

    yani artık gerçekten bir insanlık milliyetçiliği geliştirmemiz gerekiyor, bunu da yalnızca bir uzaylı istilasına veya yapay zekanın bize savaş açmasına borçlu kalarak geliştirebileceğiz gibi görünüyor. sadece türkiye değil, batı başta olmak üzere tüm dünya geriye gidiyor, 20. yüzyılın başlarındaki gibi bir atmosfere döndük, aklı başında herkes önümüzde bir heyula gibi dikilen felaketlere karşı endişeli olmalı.

    friends'in bir bölümünde, joey "bamboozle" adında bir tv oyununun sunuculuğunu yapma teklifi alıyordu, bunun üzerine chandler ve ross'u alıp prova yapıyordu. dizinin en muhteşem bölümlerinden biriydi bence, dur onu da linkleyeyim.

    rahmetli matthew perry, muhteşem oyunculuğuyla bir noktada dayanamayıp bağırıyordu: "this game makes no sense!"

    artık hepimizin böyle bağırması lazım, ama görünen o ki hiçbirimizin bağıracak mecali ve cesareti kalmadı. bu ülkedeki hiçbir kurumdan ve hiçbir muhalefet kesiminden artık kısa vadede bir umudum yok. açıkçası, artık tek ümidim, erdoğan'ın yanında belki hala hukuk oyununu göstermelik bile olsa sürdürmenin önemini idrak eden üç beş kişinin kalması, bir şekilde erdoğan'a seslerini duyurması. bu iş akp mhp kavgasına indirgenerek okunabilecek bir mevzu değil, ama şu an tünelin sonunda görünme ihtimali olan tek ışık bu kavga olabilir. evet ciddiyim, bu ihtimali diğer tüm ihtimallerden olası görüyorum, o ihtimalin varlığı üzerine, bu kavganın bizi bir tık daha hayırlı bir yere taşıyabilme ihtimali üzerine konuşmaya değer mi ona da emin değilim. türkiye'nin bu durumdan çıkması cidden zor görünüyor.

    aman kimseye ümitsizlik pompalamayalım gibi bir hassasiyet gözetecek kadar dahi umudum yok artık, özür diliyorum. bundan sonra hukuk ve siyaset üzerine yazmak ve hatta düşünmek bile istemiyorum, ne kadar dayanabilirim göreceğim. tabii ki dayanamayacağım. bu ülke öylesine kaderimiz oldu ki, bu siyasi ahvalle öyle bir zehirlendik ki, kendimizi hala ülke üzerine düşünmekten, kafa yormaktan alıkoyamıyoruz.

    belki de her şeyi bir kenara bırakıp haysiyet üzerine düşünmeliyiz. insan, toplum içindeki saygınlığını önemseyen bir varlık, milliyetçilik de millet olarak dünyadaki saygınlığı önemsiyor güya; peki herkesin milliyetçi olduğunu iddia ettiği bir ülkede, herkesin milliyetçilikte yarıştığı, herkesin bayrağı bir ucundan tutup çekiştirmeye çalıştığı bu ülkede kendimizi bu kadar rezil bir hale nasıl düşürebiliyoruz, bu rezilliğin nasıl farkına varamıyoruz, sadece para kazanmaya odaklanarak bu halden çıkamayacağımızı niye idrak edemiyoruz, bunun üzerine düşünmemiz lazım. bu idrake tek başına varılmıyor, yalnız başına haysiyet peşine düşmek gitgide daha irrasyonel hale geliyor. haysiyet mi, rasyonalite mi dersen, etiğin en zor problemi bu belki de.

  • 41. jeffrey epstein

    dosyalar da (çok uzun) inanılmaz şeyler var

    önemli edit: hawking ile alakalı iddialar şuan için belirsiz, adada ki varlığı reddediliyor.

    okudukça edit geçeceğim

    edit: prens andrew, anlatılana göre reşit olmayan bir kızla ilişkiye girmiş, yanındaki üçüncü bir kişi kıza bazı talimatlar verip ilişkiye zorlamış.

    edit ii: epstein'ın ünlü avukatı alan dershowitz, john doe namıyla belgede anılıyor, anlatıya göre adaya birçok kez gitmiş ve grup ilişkilere katılmış, netflix belgeselinde bunu inkar etmişti.

    edit iii: pedofili jean blunel'e reşit olmayan kızları köle olarak satmışlar.

    edit ıv: george lucas'ın adı birkaç bölümde geçiyor ancak maxwell “hayır, o yoktu” minvalinde cevaplar vermiş.

    edit v: epstein'ın bir arkadaşı, stallone'u adaya “bir boks” maçı için davet etmek istemiş. stallone “benim ailem var, başımı belaya sokmayın” diye cevap vermiş. maxwell ise “stallone gelmedi ama menajeri cast ajanımız olarak çalıştı” diye gizli tanığa bilgi vermiş.

    edit vi: clinton'ın adanın müdavimi olduğu kesin, iğrenç diyaloglar var.

    edit vii: gizli tanığın söylediğine göre, epstein yaklaşık 45 tb değerinde video arşivine sahipmiş, zamanı geldiğince kullanırım diye milleti tehdit ediyormuş.

    edit viii: hyat otellerinin icra kurulu başkanı thomas pritzker, özel evi için bir kızı köle olarak almış, 11 yaşında bir çocukla!! ilişkiye girmiş.

    edit: şu ana kadar okuduğum en creepy bölüm, başka bir gizli tanığa göre, bölge ismi vermediği bir evde snuff film çekilmiş, internet üzerinde pazarlanmış.

    edit: beklediğim gibi oprah'ın ismi konuşmalar da geçiyor.

    edit: üniversitelerden kızlı erkekli gruplara para karşılığı porno film çektirmişler, erkekler gitmiş ama kızları bir süre daha tutmuşlar, çoğu yetimmiş.

    edit: eski bir mossad ajanı, mahkemeye gizli tanık olarak ifade vermiş, epstein için “mossad adına kız toplayıp politikacıları bağlıyordu” diyor.

    edit: imla

  • 42. zafer partili avukatın adnan oktar'a dans etmesi

    başlığı açan "heykellere üfleyen adam" adlı hesap, furkan bölükbaşı'nın hesaplarından bir tanesi.

  • 43. seni kırmışlar müsaade et düzelteyim diyen erkek

    erkek psikiyatrist değilse bu cümleyi kurmamalı. çünkü hikayenin sonunda kendini bir psikiyatri kliniğinde kurabiye yaparken bulabilir.

  • 44. fahri trafik müfettişi

    delilsiz ceza yazma işinin durdurulması lazım. fotoğraf veya video olmadan ceza yazılmamalı. kendisine yol vermeyen arabaya sinirlenen ftm bir sebep uydurup basıyor cezayı, hadi şimdi siktir git uğraş diyor. kötüye kullanıma çok açık bir durum.

    fakat ftm olduğum gün sapasağlam delillerle özellikle de kaldırıma park edenlerle ve ters yöne girenlerle bizzat mücadele edeceğim. her şey delilli ve ispatlı olacak. istersen aihm'e git amk. ftm olduğum an bütçe açığının %10'unu tek başıma kapatmayı vadediyorum. meclisten ek bütçe geçirmenize gerek kalmayacak. kabak gibi girilmez tabelasını görmesine rağmen bile bile girenler, kendini zeki zanneden çakallar hepinizi delirteceğim.

  • 45. kabak tatlısı

    ben eskiden ağzıma sürmezdim. tahinle buluşturduğumdan beri kopamıyorum. farklı tariflere açığım.

  • 46. 4 ocak 2024 fenerbahçe beko maccabi playtika maçı

    ruslara gelince savaş hayırrrrr şovu,
    maccabi'ye gelince özel saha.

    iki yüzlü yavşaklar.

  • 47. aşk acısı çekenlere tavsiyeler

    yas süreciyle benzer tepkilerin ortaya çıkmasına neden olan durum. tabii ki aşk acısından kastımız bir ayrılık ise.

    ölüm ve ayrılık birbirine benzer. ölen kişiyi istesek dahi göremeyiz ancak ayrıldığımız kişinin yaşadığını biliriz, görmek istesek dahi göremeyiz. görmekten kastım uzaktan görmek değil, oturum sohbet etmek.

    kurduğumuz bağ bir anda sona ermez, özlemeye devam ederiz. ölen kişiyi nasıl özlüyorsak bizden ayrılan kişiyi de özleriz. özlem azalarak sona erer. un-ufak ederek unuturuz. yavaş yavaş. önce sesi gider, sonra yüzü. kör makasla kesilen bağ (ayrılık) can yakar.

    ölen kişi bilerek ve isteyerek ölmez (intihar etmediyse eğer), ancak ayrılan kişi bilerek ve isteyerek vazgeçer. vazgeçilebilir olduğumuzu fark etmek bu nedenle çok acıtır.

    yas süreci büyütür, ayrılık da büyütür. olgunlaştırır. ama can yakar.

    tavsiyem; yas'ınızı yaşayın. üzülün, gerekirse ağlayın. geçecek mi diye sormayın. elbet geçecek. başkasını sevemem artık demeyin, sike sike seveceksiniz. behzat ç değilsiniz siz. o anca dizilerde olur.

  • 48. survivor 2024 all-star

    bilmeyenler için: doğukan 2013 yılında ikinci, 2015'de ise yedinci olmuştur.

    2013 yılında acun efendi atışı iyi olanın kazandığı parkurlar dizayn etmek yerine çoğunlukla hızlı olanın kazandığı veya el becerisi iyi olanın kazandığı daha sade ama aynı zamanda daha eğlenceli parkurlar dizayn ediyordu. e doğukan'da hem hız hem de el becerisi olduğu için o yıl prime dönemini yaşamıştı.

    2015 yılında acun efendi atış muhabbetini ilk olarak bu sezonda tam olarak uygulamıştı ama bu atışlar günümüzdeki atışlar kadar zor, kabız ve gıcık değildi o yüzden doğukan 2013'deki kadar olmasa da öyle ya da böyle yine sayılar alıyordu. ayrıca bu yılda bazı parkurların sonunda el becerisinin öne çıktığını söyleyeyim bu tarz parkurlarda doğukan hiç kaybetmiyordu zaten.

    bu yılki ise malum.. birbirine benzeyen ve kısa sürede biten sıkıcı parkurlar yarışmacıların hızlı olma gereksinimini tamamen yok etti; artık parkurda yürüyerek gelen birisiyle koşan birisi arasında hiçbir fark yok resmen. yarışmacıların tek yapması gereken 5-10 tane garip şekli devirmek sadece.

    doğukan hiçbir zaman atışlarda iyi değildi ne 2013'de ne 2015'de ne de şimdi. emin olun günümüzdeki saçma sapan atış muhabbeti 2013'de olsaydı o yıl prime dönemini yaşayan doğukan maksimum 2. haftada elenirdi. yarışmacıların zekasını, gücünü, el becerilerini, hızını resmen dalga geçer gibi yok sayıp sadece atış becerilerinin ön plana çıktığı aptalca bir programa dönüştü survivor ve bunun da tek sorumlusu atış konusunda kafayı yemiş olan acun efendidir.

  • 49. bedelli askerlik ücretinin 182 bin 608 tl olması

    erkek olmanın bedeli ağır olmaya başladı.

  • 50. burçlara inanan bir kadınla sevgili olmak

    başlığı okurken tansiyonum 17 oldu.