harry tuttle65
profili

  • sen kimsin sorusuna verilecek karizmatik cevaplar

    - sen kimsin?
    + ula ben dağlar padişahı zülfü ağanın torunu, 18 köy, 5 yayla, 20 bin camış sahibi abdo ağanın oğlu bilo ağayım!

  • matematiği anlamak için yapılması gereken şey

    dört işlemin mantığını kavra, ne bileyim sayısal zeka, genetik yatkınlık, özel ders falan filan değildir. hatta şu çok söylenegelen kafadan bilmemkaç basamaklı sayıları hızlıca çarpmak filan da değildir.

    lazım olan şey; kafa yormaktır; yani odaklanmak. ama bu zihinsel eforu gösterirken de algıların açık olması gerekiyor. dolayısıyla, emek olmadan yemek olmuyor maalesef. ayrıca şunları da unutmamak lazım:

    i.) matematik, doğaya ilişkindir. matematikte gördüğünüz her şeyin doğada bir karşılığı; doğaya içkin bir anlamı olduğunu unutmayın. mesela mimari bir projede trigonometrik hesaplamalar vardır. bir radyo sinyalinde fraktallar bulunur; istatistiki analizde fonksiyon ilişkilerin önemi vardır. doğayı anlamaya çalışırken matematikten faydalanırız. bu yüzden "doğa bilimleri"ni matematik diliyle açıklarız, diyebiliriz.

    ii.) matematiği bir hesap kitap olayı olarak düşünmemek lazım. işte en önemli yanılgımız burada başlıyor bizim. teorik olarak düşünemiyoruz. her şeyin (matematiğin de) değerini pratik anlamıyla ölçüyoruz. alışverişte para üstünü hesaplarken yaptığımız işlemleri matematiğin tüm olayı olarak görüyoruz. bu yüzden farklı semboller işin içine girdiğinde, sadece karmaşıklaştırılmış bir dört işlem geliyor aklımıza. oysa burada dikkat edilmesi gereken: "dünyayı anlamak için türetilmiş bir soyut düşüncenin var olduğu" gerçeğidir.

    mesela normal dağılım konusunu ele alalım: eğer gözlem sayımız arttıkça doğal (nassim nicholas taleb'in deyimiyle vasatistan*) olaylarda merkezi limit teoremi gereği "ortalamaya yakınsama" gerçekleşmeseydi; bunu gözlemliyor olmasaydık; nasıl istatistiki analiz yapabilirdik ki?

    mesela yine bir 21 haziran tarihinde eratosthenes, güneş tam tepe noktasındayken iskenderiye’de yere bir çubuk dikti ve güneş ışınlarının çubuğa tam dik ulaşmadığını ve yerde 7 derecelik bir gölge oluşturduğunu farketti. buradan yola çıkarak dünya’yı bir daire olarak düşünen eratosthenes, iskenderiye ile siyene arasındaki mesafenin dünyanın merkez noktasında da 7 derecelik bir açı oluşturması gerektiğini düşündü. dairenin toplam açısı 360 derece olduğuna göre 7 derecelik bir açı 50 de 1 lik bir parça anlamına geliyordu.

    daha önceden iskenderiye ile siyene arasındaki uzaklığı ölçen eratosthenes bu mesafeyi yaklaşık olarak 5.000 stad olarak bulmuştu. 1 stad o zamanlar yarışların yapıldığı standart bir ölçüydü ve yaklaşık 185 metre kadardı. eratosthenes, 5.000 stadlık mesafeyi 50 ile çarparak dünyanın çevresinin 250.000 stad olduğunu hesapladı yani 46.250 km.

    peki iskenderiye ve siyene arasındaki uzaklığı nasıl ölçmüştü? çok basit; bir adam tuttu ve bu mesafenin “kaç adım” olduğunu saydırdı.

    bugün dünyanın çevresinin tam doğru ölçüsünün 40.100 km olduğunu biliyoruz.

    iii.) matematiğin kuramsal kavramsal anlamasını kolaylaştıracak kalid azad adında bir matematik entüsiastı tarafından yazılmış; bence muhteşem, şaheser, on numara beş yıldız iki kitap var aslında; oldukça basit ama çok açıklayıcı bir anlatım dili var bu kitapların:

    https://betterexplained.com/

    matematiği baştan sona anlatan muhteşem bir türkçe youtube kanalı: buders boğaziçiliden özel ders

    matematiği baştan sona anlatan muhteşem bir ingilizce youtube kanalı: eddie woo

  • bir erkeğin gerçekten sevdiğini gösteren detaylar

    i.) ilgiyle anlatılanı dinlemesi. erkekler sevmediği kişiyi; hatta hemen herkes dahildir buna, dinlememeye başlar.

    ii.) bir şeyler vermek. hani kediler sahiplerine bi çeşit hediye gibisinden bir şeyler getirip ayak uçlarına bırakırlar ya; erkeklerde de böyledir. sürekli bir şeyler vermek isterler. yediklerini bölerler; avucunu aç deyip çekirdek dökerler; bir şeye yardım etmek isterler filan.

    iii.) arada sırada ne olduğu anlaşılmayan dalıp gitmeler yaşamak. seven erkek, sevdiği kişi ile kaldığında ara sıra dalıp gider. burada çeşitli hayaller ve kurgular içindedir. bu reklam aralarını hissetmemek olanaksızdır. genelde sevdiği kızın bir sorusuyla irkilerek geri dönerler.

    bunlar olduğunu zannediyorum temel olarak.

  • sevgilinin yanında 50 kuruş yere düşse alır mısın

    ben sevgilime derim, alsana şunu diye. hatta yuvarlanırsa koş lan koş derim.

  • doğada matematik diye bir şey olmaması

    matematik bir dildir. bu dil ile doğayı ve dolayısıyla evreni anlamaya çalışırız. mesela "kalem" kelimesi, nesneyi işaret ettiği sürece bir anlam ifade eder. bunun dışında "kalem" diye bir şey doğada bulunmamaktadır. yani "kalem" bir sözcük olarak sadece zihnimizde yaşar; başka nerede yaşayabilir ki?! zaten öyle olmasaydı varlığı bize bağlı olmaz; kendinde var-olan olurdu. insan olmadığı sürece kalem diye bir şey olamaz.

    peki, matematik ne işe yarar? bu dile neden ihtiyaç duyarız?! nasıl ki bir dili ve o dildeki kuralları öğrendiğimiz, anladığımız sürece iletişim kabiliyetimiz artıyorsa, nasıl ki dil, düşüncenin evi ise, işte matematik dilini de iyi öğrendiğimizde doğa ve evrenle iletişimimiz kuvvetlenir.

    bir insan anlamak için dili ve dilin çalışma prensiplerini iyi bilmelidir. eğer arzularınızın nesnesi değil iseniz, eğer yaşamınızda anlamak ve parçaları birleştirmek önemli ise bu dili öğrenmek icap eder.

  • kişinin kendinde fark ettiği en ilkel özellik

    otobüsteki ikram servisinde heyecanlanmak. sandviç ikramı olursa coşmak. misafirlikte ikramlardan çokça yemek istemek; ikramı çok sevmek. mesela dondurmadan çok, üzerindeki fındıklı çikolatalı sosa bayılmak. restoranda bir sürü ıslak mendil almak. eşantiyon olarak verilen beleş usb, laptop çantası, ajanda vs. neredeyse bunlar için yaşamak. ben var epey ilkel olmak.

  • milli piyangodan 80 milyon tl çıkarsa yapılacaklar

    yalan yok ben kimseye zırnık koklatmazdım. huyum bu. hatta paraların üstüne kapaklanırdım. lan sen ne biçim insanmışsın diyenlere de aldırmazdım. hadi beni rahat bırakın, işinize gidin, derdim onlara.

    sonra paramı da bankaya yatırıp, ufak ufak çekip afiyetle ezerdim. günde en az 500 defa hesap bakiyemi kontrol edip gururlanırdım. fazla göze batmamak için lüks araca binmez; ipin ucu kaçmasın diye de asortik mekanlarda takılmazdım. ancak olabilecek en uzun vadede güzel güzel çıtır çıtır o paraları yerken de hiç acımazdım.

    benim bu tavırlarımdan ötürü çevremde kimsenin kalmayışını bile umursamazdım. paralarımla harbiden mutlu olurdum. ama kimsen yok, sen yalnız adamsın diyenlere pffıfıfıf, diye gülüp geçerdim.

    gerçekten, dürüstçe konuşmak gerekirse kalbimden geçenler hep böyle olmuştur.

  • hiçbir vasfı olmayanların yapabileceği işler

    (bkz: ekşi sözlük yazarlığı)

    yazarlığa alınırken bile bekliyorsun. yani hiçbir şey yapman gerekmiyor.

  • geceye bir astronomi bilgisi bırak

    astronomi biliminin astroloji* zırvasıyla karıştırılmadan bahsedilmesi gerektiği gerçeğini hatırlatarak;

    i.) güneş sistemindeki tüm gezegenler dünya ile ay arasına sığabilirler;

    dünya ve ay arasındaki uzaklık: 384,400 km

    gezegenlerin çapları:

    merkür: 4.880 km
    venüs: 12.104 km
    mars: 6.780 km
    jüpiter: 139.822 km
    satürn: 116.464 km
    uranüs: 50.724 km
    neptün: 49.244 km
    gezegenlerin toplamı: 379.418 km
    kalan uzay boşluğu: 4.998 km

    ii.) venüs kendi etrafında oldukça yavaş dönen, güneşin etrafında ise nispeten daha hızlı dönen bir gezegen. venüs'te bir gün, 243 dünya gününe eşitken; bir yıl 225 dünya gününe eşittir. dolayısıyla pazartesi hiç bitmiyor venüs'te ve cuma günü mesai bitimi bir hayal. nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatla geçiyor anlayacağınız.

    iii.) güneş diğer yıldızlar gibi bir plazmadır. yani öyle katı bir şey değildir. ekvatoruyla kutupları arasındaki dönüş hızı farklıdır. ekvator 25 gün, kutuplar 35 günde döner. anlayacağınız güneş bir alev topudur* . güneşi oluşturan yüklü parçacıklar çok kuvvetli bir biçimde birbirlerine bağlıdırlar. bu da güneşi birlik ve beraberlik içinde yüksüz göstermektedir.

    iv.) dünya ile ay arasındaki mesafe 384,403 km'dir. dünya'dan güneş'e olan yaklaşık mesafe 149.597.887 km'dir. eğer bu iki sayıyı bölersek, yaklaşık olarak 389 elde ederiz. güneş'in çapını (1,4 milyon km) ay'ın çapına (3,474 km) bölersek, 403 elde ederiz. bu iki sayı oldukça yakındır. bu yüzden ay ve güneş gökyüzünde aynı büyüklükte gibi görünmektedirler. yani bu iki gök cisminin çapları oranı ile dünyaya olan uzaklıkları oranı arasındaki yaklaşıklık; tutulmaları enteresan kılmaktadır.

    v.) eğer güneş aniden yok olursa 8,5 dakika daha ışığından faydalanmaya devam edeceğiz; aynı zamanda çekim kuvveti de yaklaşık bir 8 dakika daha sürecek. sonrası ise kaos. tüm ışıklar sönecek; güneşin ışığını yansıtan ay kaybolacak; diğer gezegenler de karanlığa gömülecek ve uzay boşluğunda korkunç çekimlerin etkisi altında farklı sistemlerin boyunduruğu altındaki kaderine razı olmak adına sürüklenecek her bir şey. unutmayalım ki, gezegenlerin bir sistem içinde neredeyse değişmez orbital hareketler göstermesi ile kastedilen şey; belirli bir sistemin yaşlanıp ölmesi gibi doğal bir sürece ait kararlılıktır. temelli bir kararlılık yoktur.

    vi.) bizden yaklaşık 150 milyon km. uzakta olan güneşin ışıkları bize 8,5 dakikada ulaşırken; bize en yakın galaksi olan andromeda galaksisinin görüntüleri yaklaşık 2,5 milyon yıl öncesine aittir.

    güneş ile dünya arası mesafe: 0,00001581 ışık yılı

    andromeda galaksisi ile dünya arası mesafe: 2.537.000 ışık yılı

  • dönerci olarak yaşayıp ölmenin anlamı

    kör topal bir eğitim aldıktan sonra askere gidiyorsun. sonra dönerci oluyorsun. tamam belki öncesinde de birkaç ufak tefek başka işler yapıyorsundur. ama sonuçta dönercisin. döner kesip duruyorsun.

    günler geceler böyle geçiyor. az buçuk yıllık izinlerinde yaşamaya çalışıyorsun. geceleri düşündüğün tek şey toplumun geldiği nokta. gündüzleri ise 1 m2 alanda döner başındasın. gören gözler, işiten kulaklar, milyarlarca nöron ne için?

    bazen bir taşa imreniyor insan. arzularını hiçe sayan bir organizmanın yalnızca yaşayıp ölmesi en korkunç varoluş masalı değilse ne?!

  • yazarların favori ressam ve eseri

  • kütüphanelere at sokulmamasının mantıklı nedeni

    kütüphanelere at sokulmamasının nedeni, basit olarak, at sokulmasının bir nedeni olmamasından kaynaklanır. mesela durduk yere götüne şunu sokmamanın nedeni nedir, desem cevap veremezsin. çünkü sokmamalısın. sokmasan iyi olur. ama ilhan irem'in de dediği gibi "yine de sen bilirsin".

  • haluk bilginer

    (bkz: yürüyedur çocuk)

  • çocukken zenginlik belirtisi sanılan olgular

    rıdvan dilmen’inki gibi, ortadan ikiye ayrılmış, sürekli kenarlardan amerikan tıraşı ile kesildiği için, ipek gibi dalgalanan, savrulan erkek çocuk saçıdır. böyle çocuklar hep zengin olurdu ua da zenginlerin çocuklarını böyle traş ettirdiklerini sanırdım. hele bazen, bir tutam kuyruk saç olurdu bu arkadaşlarda, direkt uçardı gözümde.

    ben berbere gittiğimde makine girmezdi saçıma. koyun kırpma makinesi gibi manuel bir şeyle traş ederdi berber. işlem sonunda tostoparlak çıkan 3 numara kafama bakarken ben, fakir olduğumu anlardım.

  • yüzde yüz yerli whatsapp kurduk

    kimse oralı olmamış ama “platform gözetleme-dinleme yapmamaktadır” lafı çok acıklı. herkes birbirini tanıyor bu ülkede. kader, kimseyi böyle açıklama yapmak zorunda bırakmasın.

    ayrıca bir tek dileğim var; whatsapp kullanımına kısıtlama getirmeyin de ne yaparsanız yapın.

  • kendisinden hoşlanıldığını anlamayan erkek

    kendisinden hoşlanılmadığını anlayamayan kıza tekabül eder.

  • halk oyunları ekibinin macaristan'a iltica etmesi

  • bozulan psikolojinin asla düzelmeyeceği gerçeği

    bozulan psikoloji ancak ve ancak idare edilebiliyor sanırım. tam anlamıyla bir düzelme olmuyor. bir eşik atlandığında oradan artık geçmiş oluyorsunuz ve geçmiş olsun; çünkü geri dönüşü yok.

    neden nörotisizm daha yaygın ve neden hayat, bir bombanın patlamasının etkileri gibi saçılarak devam ediyor ve hissedilenin, yaşananın önüne geçilemiyor?!

    bu ilaçlar filan nörofizyolojiye hitap ediyor ve kalıcı değil. psikoloji ise birikimli yönelimli bir şey sanki. yani geçmişin derin dehlizlerinden alıyor karakterini. dolayısıyla bozulan bir psikolojiyi düzeltmeye çalışmak, geçmişin derinliği ve ağırlığı karşısında oldukça kısa kalan bir gelecekte; sanki çok hızlı bir trenin makas değiştirip yönünü tamamen değiştirmeye çalışması gibi acıklı bir yöntem. spin atıyor insan sonra.

  • erkeklerin kadınlarda baktığı ilk yer

    nasıl yazılmamış hayret. sol el yüzük parmağı.

    (bkz: ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca)

  • türk insanının kavga çıksın ister gibi konuşması

    bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama sanki müşteri temsilcisi veya satış elemanı değilse, yani üstününastı konumda bulunmuyorsa, iletişime geçtiğimiz her tip medeni cesaretten yoksun, devamlı kompleksli bir şekilde ters yapmasıdır.

    - ne yani kardeş biz godoş muyuz?

    - anlamadım kardeş, yani sen dinsiz misin tövbe haşa?!

    sürekli terslemeler. birader kafan basmıyor herhalde; sana kaç defa anlatacağız vs... bu ve buna benzer laflar. canımı sıkmasınlar bilmemne. trafikte de böyle mesela. yol boyu herkes yayalara ve birbirine sövüyor. gündelik yaşam sürekli restleşmeyle devam ediyor. herkes sinir küpü. herkes kompleksli. nasıl konuşuyon sen birader... yalnız erkekler de böyle değil. sürekli aşağılamalar; kalk oradan sen; çekil kenara; ben yapacağımı bilirim...

    her şey diken üstünde anlayacağınız.