Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. yazarların cenazesinde çalınmasını istediği müzik

    stairway to heaven ile highway to hell arasında kaldım.

  • 2. türk dizilerinin ana omurgası

    10 sene boyunca 20’ye yakın dizide yardımcı yönetmenlik yapmış birisi olarak bu başlık altında içimi dökeyim.
    biz filmciler için dizi düzenli para kazanmanın yoludur. bu sebepten dizi bizim için biraz zorunluluktur. bizim için diziler ikiye ayrılır, aksiyon dizileri, teyze dizileri. aksiyon dizilerinin ekipleri orda bomba patladı, burda fünye patladı, arabaydı, beygirdi, dublördü diye diye sabahlar olmasın çalışır durur. uzun dönem bir komando dizisinde çalıştım, yağmurda çamurda dağ tepe gezdim, yardımcı oyuncuların tüfekleri, teçhizatları hiç elimden eksik olmadı, patlamaydı, çatlamaydı, fünye sesiydi, günde 20 adam vurduğumuz oldu. yönetmen olacak yavşak, tepemizde binbaşı gibi sürekli emirler yağdırdı durdu. komando muyum yardımcı yönetmen miyim anlayamadım aq. sonra bir teyze dizisinde çalıştım. konu stabil abi, zengin bi eleman var, fakir bir kız var, zengin eleman ağır saf, kız da iyi biri ama geçmişiyle alakalı mütemadiyen yalan söylemek zorunda. bunlar bir türlü kavuşamıyor. herifin holdingi var, ferrariye biniyor, villada yaşıyor ama o gecekondudaki sümüklü olmadan yaşayamıyor. fakir seviyor adam. neden çünkü izleyen de fakir. total seyirci. gençliği kayıp giderken zengin bir koca bulamamış teyzeler izleyip oh çekiyor. o fakir mahalleden çıkıp bütün zenginleri parmağında oynatan sümüklü hepsinin intikamını alıyor aslında.
    neyse ben teyze dizisi seviyorum abi, patlama yok, silahtı, çatışmaydı desen on bölümde bir olur. bölümün çoğu villada geçer, saçma saçma konuşurlar, tekrar tekrar aynı muhabbetleri yaparlar. hatta oyuncular sürekli aynı boku konuştukları için şikayet edip dururlar. muhabbetler o kadar aynıdır ki bazen ‘ biz bu sahneyi daha önce çekmedik mi lan’ diye kafaların karıştığı olur. ama iyidir teyze dizisi, villada geçer, o koltuktan kalkıp diğer koltuğa otururlar, birazda orada ağlayıp üst odaya giderler. bütün kapılar aralık kalır, herkes duymaması gereken şeyi o kapının önünden geçerken tesadüfen duyar. kimse de o kapının aralığından tarak gibi gözüken kişiyi farketmez. çünkü hep sırtları kapıya dönüktür. teyze dizisinde en önemli kural budur. çok önemli ve kimsenin duymaması gereken birşey konuşacaksan, kapıyı aralık bırakır ve sırtını dönersin. ki can düşmanın sırrını öğrenip hayatını rahat rahat sikebilsin.
    teyze dizilerinde zengin kahvaltıları da başka bir alemdir. masada herşey vardır ama kimse adam gibi yemek yemez, kısmet olmaz yemek, ya telefon çalar, ya da bir tatsızlık olur herkes hışımla kalkıp gider. sahne bitince ekip dalar o masaya. aq açları, yok lan bende dalıyorum, aksesuar yemenin tadı bir başkadır. teyze dizisinde zengin olmak zordur, emek ister, gece gündüz topuklu giyen gelin başı saçlı kadınlar, yatağa girene kadar kravatı çıkarmayan erkekler, villada girilmeyen havuz. siz hiç teyze dizisinde evin havuzuna giren gördünüz mü? havuz var ama anca başına gidip orda konuşursun. bu da önemli bir kuraldır, havuza gireni sikerler teyze dizisinde. ha birde vurulan iki gün komada yatıp üçüncü gün kalkıp gezinir. bugün sünnet, yarın deniz gibidir teyze dizisinde vurulmak. önce vurulanı camı olan bir yoğun bakım odasına yatırırlar, sevenleri gelip o camın başında sırayla ağlar. ama o komada yatan kadınsa güzelliğinden, erkekse karizmasından hiçbir şey kaybetmez. sümüğü akmaz mesela, ağzına burnuna bi metre kablo girmiş ama bana mısın demez, saçı bile bozulmaz. altına işemez, sıçmaz. ulan o pencere varsa bu herifin altını falan temizlerken kimse görmüyor mu diye sormaz kimse, bu da kuraldır çünkü. teyze dizisinde komaya giren içine doğru işer, sıçar. beğenmiyorsan siktir git izleme. ejderhaya inanıyorsun da adamın sıçmadığına mı inanmıyorsun pezevenk. şimdilik bu kadar, çok uzadı şimdi durumu olmayanlar gelir okuyamaz, aman ali rıza bey tadımız kaçmasın.

  • 3. hakan peker

    görme engelli vatandaşlar için çıktığı programda reji onu çekmediği için programı terk etmiş olan sanatçı bozuntusu

  • 4. metro vapurlarda enstrüman çalma saçmalığı

    zorunlu olmayan.
    ben bu tarz olaylara her zaman zorunlu mu, değil mi diye bakıyorum ki mantıklı olan bu sanırım.
    senin, o yüzlerce kişinin aynı yerde belli bir süre birlikte durmak zorunda olduğu yerde müzik dinlemek/yapmak istemen bir zorunluluk değil ama hasta olan, bebeği uyuyan insanların biraz sessizliğe olan ihtiyacı bir zorunluluk.
    özgürlük, başkasının özgürlük alanına girdiğin yere kadardır.

  • 5. 27 mart 2018 kemal kılıçdaroğlu açıklaması

    başlığın aslı "fetö'nün 1 nolu siyasi ayağı tayyip erdoğan'dır" idi.

    fanatik akpliler dahil herkesin bildiği ancak dile getiremediği gerçek.

    bu başlık sansüre uğramazsa ben yeni türkiye ve yeni ekşi sözlük hakkında hiçbir şey bilmiyorum demektir.

    güncelleme: başlığın sansüre uğrayacacağı öngörümü boş çıkarmayan yeni ekşi sözlük yönetimini kınıyorum. fazla alçaldınız.

  • 6. her sabah kahve içen özenti tip

    dedi ,yaftacı sığır.

  • 7. yazarların hissettiği en şiddetli fiziksel acı

    (bkz: böbrek taşı)dahasını görmedim, duymadım, bilmiyorum.

    edit: imla

  • 8. fransızlar yapmış abi denilen ürünler

    (bkz: sömürgecilik)

    adamlar mütemadiyen afrika'yı sömürüyor .

  • 9. burger king vs mcdonald's

    mc donald’s ve burger king’in bir farkı olduğunu düşünmüyorum. ama 20 liraya sattıkları menüde kolayı çeşmeden koydukları için maliyetleri maksimum 50 kuruş, simsiyah yağda kızartıkları dondurulmuş patates de 50 kuruşa mal olsa 19 liraya bu kadar kötü hamburger yapmayı nasıl başarıyorlar? bu adamların işi de taksi işi gibi galiba. tonla franchising’e para ödedikleri için ürünü yapacak paraları kalmıyor.

  • 10. küre dünya modelinde yanılıyor olma ihtimalimiz

    öncelikle şu düz dünyacıların bıkmadan usanmadan savunup durdukları “ilerideki şehir 800 metre aşağıda olmalı” veya “şu dağ gözükmemeli ama gözüküyor” zırvalarına açıklık getirmek lazım ki artık sussunlar.
    bak kardeşim, senin o bölgeyi denizaşırı görmenin tek sebebi seraptır. evet evet şaşırma, bildiğin serap.
    dr. danny faulkner’ın yazısında (adam o kadar bıkmış ki bu muhabbetten) buna benzer birçok bölgeyi veya nesneyi fotoğrafladığı geçiyordu. biraz inceleyince olayı anlıyorsunuz zaten.

    serap dediğimiz şey ufkun ötesindeki şeyler yakın gösterir. normal seraplarda gün sıcak olduğunda, yerdeki yüzeyde sıcak hava tabakası oluşur. sıcak havanın yoğunluğu soğuk havadan düşük olduğu için bu iki atmosferin arasındaki yer bir lens görevi görür ve eğer çölde iseniz yere bir cismin yansıması düşer veya su birikintisi izlenimi yaratır. denizdeki seraplarda yoğun hava tabakası soğuk denize daha yakın oluğundan sıcak tabaka üstte yer alıyor. bu yüzden cisim(ler) veya bölge, deniz yüzeyinde değil denizin üzerinde yer alıyor. (burayı vurgulayalım, “denizin üzerinde”...)

    şimdi şu fotoğrafa bir bakalım. fotoğraftaki gemi büyük japon kargo firması olan nyk’nin yük gemisi. fotoğraf çekilirken havanın derecesi 50 fahrenheit (yaklaşık 10 derece) ve suyun derecesi yaklaşık 62-64 fahreheit. (16 derece civarı)
    dikkatli baktığınızda açıkça görebilirsiniz ki geminin alt tarafındaki nyk line yazısı bozuk. bunun nedenini biliyorsunuz zaten. ortada bir serap olayı olmasına rağmen geminin alt tarafı yok *
    ve gemimiz ilerliyor, aynı zamanda da güneş batıyor tabii. ama ne hikmetse geminin alt tarafındaki yazı komple kayboluyor ve gri konteynerlar adeta klonlanmış gibi denizin üzerinde yansıma yapıyor. (iki gri konteyner sırasının arasında mavi konteynerları hala görebilirsiniz)

    şu fotoğrafta da uzaklaşmaya devam eden gemimizdeki mavi konteynerlar da yok oluyor ve çift katman gri konteynerlar meydana geliyor.
    buradan anlıyoruz ki bu ışık kırılmasına bağlı olan bir serap olayıdır.

    bir diğer örnek (maersk line gemisinin serabı):
    figür 1
    figür 2
    figür 3
    figür 4

    bak bunlar ufkun altında kalması gereken gemiler ama hepsi serap sayesinde görülebilir halde.
    yani dostum, ersan juan gibi cahillerle röportaj yapmak yerine, iki araştırma yapsaydın bu ve buna benzer yüzlerce örneği kendin de bulabilir veya kendin de bir sistem kurarak inceleme fırsatı bulabilirdin.
    edit: ayrıca (bkz: düz dünyacıların tutulmaları açıklayamaması)

  • 11. hakan peker'in trt'de canlı yayını terk etmesi

    yukarıda birkaç defa "naif sanatçıydı" diye yorumlarda bulunulmuş. bir anımı anlatayım. yıllar önceydi, belki 10 yıl önce. arkadaşımla tatilden, cunda adasından dönüyoruz. tam neresiydi hatırlamıyorum ama bir yerde yol çalışması vardı, yol tek şeride düşmüştü. bir görevli yolun ortasında durmuş, belli bir süre karşıdan gelen arabalara yol veriyor, belli süre bizim tarafa. belki 50 araba sıra olmuş bekliyoruz. tabii klasik türk kurnazlığı, bazı arabalar sırayı beklemeyip, yandan hızla gelerek tüm arabaların önüne geçip yola devam ediyor. 1-2 araba böyle yapınca sinir olup, arabamı çapraz şekilde yola parkedip sıramı beklemeye başladım. amacım yandan gelen arabaları engellemek. beni gören birkaç araba da aynısını yaptı. neyse, sonra bir baktım arkadan siyah bir land rover yardıra yardıra geliyor hızla. tabii land rover olunca, arabayı çapraz koymak falan yetmedi, yol kenarında hafif eğimli olan yerlerden de geçerek tüm arabaların önüne geçti. ben tam arkasından napıyorsunuz biz sıra bekliyoruz burda falan diye bağırırken kadın şoförün yanında, yan koltukta oturan hakan peker camı açıp bana okkalı bir küfredip bastı gitti.

    zaten çok salladığım biri değildi, o günden sonra iyice gıcık oldum.

  • 12. erdoğan'ın şatafattan uzak durun çağrısı

    sayın cumhurbaşkanı acaba bu açıklamayı 1000 odalı ultra lüks sarayından mı yapmış?

  • 13. getcontact

    uygulamanın facebook'a ait olduğunu kim ortaya attı bilmiyorum ama araştırınca böyle bir bilgiye ulaşamadım.

    üstelik, iki dakikalık google araştırmasıyla, uygulamanın iki türk'e ait olduğuna dair kayıtlara denk geldim.

    getcontact llp, londra'da kurulmuş bir şirket. burak selahattin sağlık ve mustafa sevinç isimli iki türk tarafından kurulmuş. biraz araştırdım ama kendileri hakkında bir bilgiye ulaşamadım.

    ilgili kaynaklar:

    https://beta.companieshouse.gov.uk/…420032/officers
    https://suite.endole.co.uk/…oc420032-getcontact-llp
    https://www.thegazette.co.uk/company/oc420032
    http://www.bizstats.co.uk/…getcontact-llp-oc420032/

    gerçekten şahane ya, acaba kısa sürede topladıkları bu datayla ne yapacaklar? siz de muhittin topalak from kazlıçeşme esprilerine aynen devam edin, aferin :)

    edit: uygulama teknasyon isimli yerel bir yazılım firmasına aitmiş, yukarıdaki kişiler de şirketin ortaklarıymış (bilgilendirme için idiotware isimli arkadaşa teşekkürler).

    edit 2: "yha sanki cia ajanısınız yha nolacag sizin rehberi alsalar yow" diyen arkadaşlara,

    en azından bilgilerinizin kimlere gittiğini bilin, öyle kullanın. "feysbugunmuş bu uygulama, yükleyeg bari" deyip millete de "alan aldı yow sizin bilgileri nolceg" diye sığlık yapmayın yeter ki.

    kişisel olarak bu tarz işlere prim vermemeye, katkı sağlamamaya çalışan kişileri de aklınızca küçümsemeyin.

    ayrıca, sonra gelip burada "sabah akşam reklam sms'i atan firma rezaleti" diye de ağlamayın.

    ya da ağlayın, bana ne :)

  • 14. lisede statü farkı yaratan nesneler

    kinetix ayakkabı.
    herkeste adidas, nike vardı*. kinetix ile statü farkım vardı resmen. herkesten bi tık daha fakirdim.

  • 15. eskişehir'de pizzaya tüküren kurye

    bize gelen kurye de hep manalı manalı gülümsüyor. lan yoksa?

  • 16. benzinin litre fiyatı 1.5 dolarda sabitlendi

    türk halkı gelirini dolar üzerinden kazandığı için doğru olan haber. bu açıdan bakarsak son iki senede her şey ucuzlamış oluyor. dolar artmaya devam ederse ucuzlama da artacak hatta. mesela dolar 10 tl olursa sadece 10 cente ekmek alıyor olacak insanlar. süper!!!

  • 17. barış manço'nun abartılmış bir balon olması

  • 18. ekşi itiraf

    ekşi sözlüğü bırakmayı düşünüyorum. kısır başlıklar kısır yorumlar yetmiyormuş gibi karakteri oturmamış, aklı uçkurunda gezen tiplerin yuvası olmuş şu günlerde. evrimini tamamlayamamış ciddi bir nüfus içinde kadının kızın k'si dahi geçse başlıklara hücum edip beynimizin zekamızın ırzına geçiyor. şu sıralar ciddiye dahi alınmaz oldu ekşi sözlük bilmem farkında mısınız? eğer ekşi sözlük kendine gelmezse bir gün çöp olup unutulacak. yapılması gereken tek şey var. son 5-10 yıl içerisinde yazar olan kim varsa buna ben de dahilim herkesin yazarlığı askıya alınıp değerlendirmeye girsin. bu işin altına girecek biri bulunmazsa ben talibim. eminim benim gibi de çok kişi var bu hamallığa talip. ama ekşi sözlük bir değer olacak, söz sahibi olacak, ciddiye alınacaksa biri bu işe el atmalı artık...

  • 19. erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular

    ne kadar aşağılayıcı sorular..

    seksist sorulardan bahsetmiyorum, hormonlarının esiri olmuş çocuklara kızmak gereksiz, sözlüğün olmazsa olmazları zaten bunlar.

    benim bahsettiğim kadınları genelleyip, yok direksiyon sinavını kaçıncı girişte geçtiniz? septisizim nedir? 2 x2 kaç eder? tarzı soran kişinin kibirini ve hazımsızlığını gösteren sorular. sen kim köpeksin , sizin gibiler yüzünden bu soruların cevabını bilmeyen kadınlar var. kadını insan değil, başka bir formda gördüğünüz için. varlığınız insan varlığı için gereksiz, gerçekten sinirlendim.

  • 20. haluk bilginer

    (bkz: yürüyedur çocuk)

  • 21. 3. dünya savaşında hangi tarafta oluruz

    3. dünya savaşına mevcut iktidarla girilirse öncesinde ve savaş sırasında 7-8 defa taraf değiştireceğimiz kesin

  • 22. akp-mhp'nin baraj ittifakı yüzde 43.5'i gösteriyor

    sen onu bırak, chp kaç gösteriyor ona bak. iyi bir aday çıkaramazsan %20'yi bile bulamayacaksın. (sen de iyi bir aday değilsin)

  • 23. 27 mart 2018 migros money club rezaleti

    bu sabah 05:30'da babamın acı acı çalan telefonunun sesi ile uyandık. ramazan ayında değiliz ve henüz sabah ezanının okunmasına bile neredeyse yarım saat vardı.
    böyle saatlerde bir telefon çalıyorsa, herkes bilir ki; gelen ya bir kaza, ya ölüm, ya da acil hasta haberidir. birçok farklı şehirde de akrabamız olduğundan, babam başta olmak üzere hiçbirimiz gelen çağrıyı hayra yormadık. babam telefonunun ekranında 444 10 44 gibi, tanımadığı ve hastane numarasına benzeyen kurumsal bir numarayı da görünce, eli ayağı titrer vaziyette telefonu açtı.
    arayan migros money club müşteri hizmetleri idi ve bir bant kaydı dinletiyorlardı. banttaki ses, migros money club kartı olan babamın, money club avantajlarından faydalanmaya devam edebilmesi için kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında veri işleme ve paylaşma iznini vermesi gerektiğini, az sonra dinletmeye başlayacakları 5 dakika uzunluğundaki bant kaydını sonuna kadar dinledikten sonra onay vermesi gerektiğini, son tarih olan 6 nisan 2018'e kadar bu onayı vermezse, money club kartının hiçbir avantajından yararlanamayacağını söylüyordu.
    babam tabii ki bu kaydı daha fazla dinlemeden ve bir onay işleminde bulunmadan telefonu kapattı. işin kötüsü asabi tansiyonu ve şekeri olan 60 küsur yaşındaki adam telefonu kapatmasının akabinde ciddi şekilde rahatsızlandı. tansiyonu ve şekeri fırladı. kendisini sakinleştirmeye çalışıyoruz. tabii ki hepimiz uykumuzu alamadan sokağa çıkacağız; işimiz, gücümüz, okulumuz var. bu da cabası!

    şimdi, migros ticaret a.ş'ye bazı sorularım olacak:

    1- en erken açılan marketiniz bile sabah 07:30'da açılırken, şubelerinizin çoğunluğu sabah 09:00'da, bir kısmı da 08:00 ve 08:30 gibi saatlerde hizmet vermeye başlayıp akşam saat 22:00'de kapanırken, siz bir müşterinizi nasıl olur da sabah 05:30 gibi uygunsuz bir saatte telefonla arayabiliyorsunuz?
    2- böyle bir saatte yaptığınız bu çağrının bir müşterinizin sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini düşünemiyor musunuz? sonuçlarını göze alabiliyor musunuz? ailecek hepimizin huzurunu kaçırmaya hakkınız var mı?
    3- böyle bir saatte aradığınız bir müşterinize nasıl 5 dakikalık bir bant kaydı dinletmeyi teklif ediyorsunuz?
    4- migros money club kartı sahibi olan babam, zaten internet siteniz üzerinden 2 kez talep ettiğiniz bu izni yakın zamanda verdi, buna rağmen günlerdir izin talebi ile telefonuna mesaj atıyorsunuz. müşteriniz üzerine düşeni yapıp istediğiniz talimatı ve izni verdiği halde, neden üzerinize düşeni yapıp ilgili güncellemeyi sisteminizde yapmıyorsunuz da, günlerdir babamı mesajla ardından da bu sabaha karşı telefonla rahatsız etmeye devam ediyorsunuz? sizin sistem hatanızın bedelini müşteriniz ödemek zorunda mı?
    5- babam bahsi geçen izni vermemiş bile olsaydı, bu iznin verilmesi için koyduğunuz son tarih 6 nisan 2018. bu tarihe daha 10 gün varsa neden son günmüş gibi müşterinizi sıkıştırıyorsunuz? kaldı ki müşterileriniz bu izni vermek zorunda değil, sonuçları konusunda zaten uyarınızı yapmışsınız, bu müşterinizin kendisinin bileceği bir iştir, tercihlerine karışamazsınız.
    edit: dün gece bizimle benzer bir durum yaşayan birçok insan olmuş ve şikayetlerini şurada dile getirmişler: (bkz: 4441044)

    gündem editi: öncelikle duyarlılığınız ve geçmiş olsun dilekleriniz için teşekkürler.
    gelen yorumlarda tarafımıza cevap hakkı doğuran bir mevzu var, o konuda görüş bildireceğim. rahatsız etme modunu bu olay vesilesiyle keşfetttiğimizi sanan ya da bu modu kullanmak zorunda olduğumuzu düşünen insanlar var. bu bağlamda kabahatin kurumda değil de bizde olduğuna karar vermişler. babam bu modu kullanmıyordu. kendisini arayan kişinin 1-2 dakika içerisinde aynı numaradan çağrısını yineleyememe ihtimalini düşünüyordu çünkü. ya da aramak yerine mesaj atma ihtimalini. kaldı ki kendisi belirli bir yaşın üzerinde bir kişi, eski tip telefon kullanan ya da akıllı telefonu iyi kullanamayan biri de olabilirdi. üstelik gelen tepkileri gözlemlediğim kadarıyla akıllı telefonu gayet iyi kullanan genç insanlardan da oldukça mağdur var; demek ki insanlar bu modu kullanmayı tercih etmemişler.
    yalnızca kendimizi etkileyen bireysel bir tercih olarak "rahatsız etme modunu kullanmayan" bizler suçluyuz da, birçok insanı rahatsız eden kitlesel bir arama yapan kurumsal bir firma mı suçsuz?

    saat 11:16 itibariyle aradıkları numaraya bir özür sms'i atmış money club:
    "değerli müşterimiz, dün gece tamamen çağrı merkezi operasyon sisteminden kaynaklı teknik bir arızadan dolayı arandığınızı öğrendik. çok üzgünüz, derhal müdahale ettik, lütfen özrümüzü kabul ediniz. saygılarımızla."
    benzer vakaların daha önce de yaşandığını okudum sosyal medyada. umarım bu son olur. o zaman özrünüzü kabul ederiz.

  • 24. 30 yaşındakilerin kendini hala 20'lerde sanması

    hayatının anlamlı hale gelebilmesi için sosyal dayatmaların tümünü kabul etmek zorunda hisseden ve en acısı buna gönülden inanmış yazar beyanı. ruhun yaşlanmayacağını kabul edip arkasından saçma bir çelişki ile yaşın gerektirdiği gibi yaşanması gerektiğini salık veren tutarsız bir yaklaşım. evlenmemeyi ve çoluk çocuk sahibi olmamayı sorumsuzluk zanneden, gelenekselci ve malesef henüz yaşarken ölmüş, hayattan hiçbir beklentisi olmayan insan hezeyanı. yaşanmamışlıklar diye adlandırdığı her şeyi birer ideal kabul etmiş, genellemelerle dolu bir hayal dünyası.

    bu başlığın adı 20 yaşındakilerin kendini 30'larda sanması olarak değişmeli.

  • 25. polonya'yı türk erkek arkadaşı için terk eden kız

    olayın özetini geçiyorum ki neden bunu yaptığını anlayın!

    ablamız 1 haftalık "tek başına" türkiye tatili yapmak için geliyor, couchsurfing'den şehri gezdirmek için birini bulmaya çalışıyor. fakat çok fazla kişiden cevap geliyor ve hepsi aynı şeyi yazıyor: "gelsene, bir şeyler içelim, disco disco partizani." (are you sex? tanıdık geldi mi?)
    kadın o kadar sıkılmış ki 5., 6. mesajdan sonra okumayı bile bırakmış.

    ki zaten bu kızımızı türkiye'nin "tehlikeleri" hakkında (kimseyle görüşme, ülke tehlikeli vs.) uyarmışlar. zaten bu açıdan stresliymiş.
    fakaat. farklı "bir" mesaj varmış.
    kızımız da 2 saat halka açık bir yerde kahve içmeye ok demiş. çocuk ne zaman gidecek diye merak ederken tüm günü birlikte geçirmişler. çocuktan hoşlanmış bu süre zarfında, ama ona belli etmemiş.
    çocuk "normal" bir insan olduğu için kızımızı rahatsız hissettirecek hiçbir şey yapmamış.

    kıssadan hisse: ablamız "herhangi" bir türk erkeği ile değil, "decent" (ne diyoruz, saygılı, efendi, düzgün) biriyle beraber. bunda alınacak nice ibret var bence sevgili sözlük erkekleri, bir düşünün derim. kıps.

  • 26. türk sinema tarihindeki en efsanevi replik

    -hüsnü be, şakadan kavga dedik, bize gerçekten vurdun. gözüm hâlâ ağrıyor birader!

    +görünce kendimi tutamıyorum reşat. babam gelse çakarım. karıya hayvan gibi âşığım. kendimi bile dövebilirim.

    (bkz: yedi bela hüsnü)

    https://www.youtube.com/…tch?v=cfxumjhbnsk&t=14m16s

    bonus:

    https://i1.wp.com/…/yedi-bela-hüsnü._snapshot_5.jpg

  • 27. ak parti döneminde halkın alım gücünün artması

    birilerinin alım gücü artmıştır ama o birileri kesinlikle halk değildir

  • 28. sayısalcıların sözelcilere düşman olması

    eşit ağırlıkçı olarak keyifle okuyacağım başlık

  • 29. bekaretini 1.4 milyon dolara satan kız

    hem ingiliz hem de 26 yasina kadar bakire kaldiysa 1.4 milyon degil 10 milyon dolar bile eder. gerci ingiltere'de 100 kisiden az kisiyle yattiysa bakire sayiliyor olabilir. arastirmak lazim.

  • 30. 22 mart 2018 asliye ceza mahkemesi rezaleti

    daha önce başlığı açtım ama sanırım rezalet başlığı adı altında açmayınca pek ilgi görmedi.

    (bkz: 22 mart 2018 türk adalet sistemindeki yozlaşma)

    biraz uzun. başımdan geçen bir cumhurbaşkanı'na hakaret dosyasından çıkan kararı sizinle paylaşmak istedim.

    öncelikle merhaba olayı sıcağı sıcağına anlatmak istiyorum. şans bu ki zuhal olcay da aynı durumdan muzdarip.

    olay geçen sene müvekkilim ile iki esnaf arasında gerçekleşen bir konuşmayla başlıyor.

    söz konusu olay tarihinde müvekkilim (ki kendisi üniversitede profesördür.) ile iki esnaf arasında bir takım konuşmalar geçmiş ve müvekkilim esnafın dükkanından ayrılmıştır.

    bunun üzerine iki esnaf bimer üzerinden müvekkilimin bu konuşma sırasında cumhurbaşkanı'na hakaret ettiğinden bahisle şikayette bulunmuşlardır.

    şimdiden belritmekte fayda duyuyorum ki; bu esnaflar şikayelerine iş yerlerinde bulunan kamera görüntüsünü falan eklememişler düz yazılı bir şikatte bulunmuşlardır.ne hikmetse 3-4 aşamalı bimer şikayetini yapmak akıllarına gelmiş ama kamera kayıtlarını almak akıllarına gelmemiştir.

    neyse konu bimer tarafından iç işleri bakanlığına, oradan adalet bakanlğına oradan merkez il savcılığına intikal etmiş, savcılık müvekkilim hakkında iddianame hazırlamış, yetkili asliye ceza mahkemesi bunu kabul etmiş ve kovuşturma aşamasına hızlıca geçilmiştir.

    kovuşturma aşamasında bu iki esnaf gelip mahkemece dinlendi, yine şikayetlerini tekrarladılar hatta abarttılar. biz ise yazılı- sözlü esasa ilişkin tüm savunmalarımızı sunduk. iki esnafın beyanı dışında (birisi orta okul diğeri lise mezunu.) herhangi bir delil olmadığını, bu şekilde verilecek hükmün hakkaniyete aykırı olduğunu, halen mümkün ise maddi gerçekliği ortaya çıkarmak adına kamera kayıtlarının varsa ortamdaki ses kayıtlarının getirilmesini istedik ancak silindiği bahanesiyle hiçbir delile ulaşamadık.

    cidden de diğer cumhurbaşkanı'na hakaret olaylarında en azından bir twitter gönderisi, bir facebook paylaşımı veya medya üzerinden yazılı veyahut görsel bir delil oluyordu. bizim dosyamızda ise hiçbiri yoktu. sadece iş yeri sahibinin ve yanında çalışanının beyanları mevcut.

    bu arada cumhurbaşkanı'nın avukatları dosyaya vekalet sundu.

    şahsi görüşüme göre kimi kaygı ve korkular içinde olan hakim bu olayda müvekkilimi sadece iki tanığın ifadesine göre suçlu buldu. (tck 299'un çıkış noktası olan tck 125'de düzenlenen ihtilat olaylarını falan geçtim hukuki bir yargılamayla karşı karşıya değiliz çünkü.)10 ay hapis cezasına hükmetti, hükmün açıklanmasını geri bıraktı, bir celse duruşmaya bile gelmeyen cumhurbaşkanı'nın avukatına, 2.180,00 tl karşı vekalet ücretinin müvekkilimce ödenmesine karar verdi. yargılama giderleri de cabası.

    ayrıca istinaf yolu kapalı hagb istediğimiz için.

    şimdi dönüp baktığımda şu olay herhangi bir avrupa ülkesinde olmuş olsa direkt takipsizlik kararı çıkması kesindir. dün fransa sarkozy'nin ifadesini aldı. biz ise nelerle uğraşıyoruz.

    takdir sizin. benim anlatacaklarım bunlardan ibaret. herhangi bir yorum yapmayacağım. rezalet puanlarınızı bekliyorum.

    edit : aşağıdaki bir iki arkadaş neden hagb istedin demişler, müvekkil üniversitede prof. olarak çalışmakta. üniversite tarafından uygulanan bir baskı da mevcut. davadan haberleri olmuş rektörlüğün. ayrıca üniversite rektörlerinin cumhurbaşkanı tarafından atandığını da düşünürsek mesleki kaygılarımız da had safhadaydı. burada anlatmak istediğim ya da tartışılmasını istediğim avukatın ne yapması gerektiği değil, amacı maddi gerçekliği ortaya çıkarmak olan ceza yargılamasında yapılan usulsuzluklerdir.

    edit 2: şikayeti yapanların (esnafın) eğitim durumunu belirtmeme takılanlar olmuş, belirtme amacım şüphelinin prof. oluşu üniversitede sabah akşam fizik dersleri anlatan birisinin tanımadığı, tahsili olmayan bir esnafla cumhurbaşkanı hakkında ileri geri konuşmasının hayatın olağan akışına ters olduğunu anlatmak istememdir. ayrıca siz de yüksek tahsilli olsanız, eğitimsiz insanlar tarafından iftiraya uğrasanız bunu belirtmek istersiniz.

    edit 3: çok bilmiş arkadaşlar hemen tetkik hakimi kesilmiş dosyaya. anlamadığım ortada apaçık bir haksız yargılama varken ve ben yapılan savunma içeriğine istinaden herhangi bir şey söylememişken ahkam kesebiliyorlar. yok hagb istemek hakim için can simidiymiş vs. vs. yok iyi avukat adamı ipten alırmış. yok ahimden tazminat alırmış. spesifik dosya içeriğini bilmeden yapılan bu yorumlar boş laftan öteye gitmeyen laflardır.
    edit4: gelen mesajlar ve yazılanlara istinaden son açıklamam. olay aynen anlattığım şekilde olmuştur. ekstra benim kattığım veya uydurma olan bir kısım yoktur. burada kimsenin eğitim düzeyiyle dalga geçmedim. olayda nasılsa öyle yazdım. kimsenin eğitim düzeyini belirtmek suç değil ki dalga geçer bir ifade de kullanmadım. neyse buradaki esas konu eğitim düzeyi veya hagb istemek değil (hagb'nin yasal metnini okursanız daha açığa kavuşacak çoğu kişi için.). olay adalet denilen kavramın içinin boşaltılmasıdır. masumiyet karinesi neydi? şüpheden sanık yararlanır ilkesi neydi? kimse suçsuzluğunu ispat etmeye zorlanamaz ilkesi neydi? ...

    umarım yarın bir gün bu durumlara düşmezsiniz. çünkü o günler geldiğinde sizin için sesini çıkarabilecek olanlar çoktan gitmiş olacak.

  • 31. istanbul'a bakarken hissedilenler

    çok şükür artık kendisine bakınca hiçbir şey hissetmiyorum.

    arada bir şöyle bir his geliyor ama: iyi ki kurtuldum lan senden!

  • 32. cambridge üniversitesi zeka testi

    o kadar kasmama rağmen 58 puanla bitirdiğim yeni test.

    daha evvelden başka bir testten de 60 almıştım.

    sanırım ciddi manada gerizekâlıyım.

    olsun, gerizekâlılara imtihan yok, ondan bari yırttım.

    evet, yırttım.

    bilemedim...

  • 33. türkiye'de 10 çalışandan 7'si işe gitmek istemiyor

    “çalışmak güzel bir şey olsaydı üstüne para vermezlerdi” desturunun ne kadar haklı olduğunu gösteren istatistik.

  • 34. istenirse cumhurbaşkanı adayı olurum ve kazanırım

    ben bile cumhurbaşkanlığı için daha uygun bir adayım.

  • 35. mehmed bir cihan fatihi

    diyalogları kim yazıyorsa helal olsun, yıl 1450’ler ama konuşulan türkçe türkiye türkçesi.

    “mevzu büyüyecek” nedir allah aşkına, bağcılar’da mı geziyor dönemin insanları.

  • 36. boromir vs faramir

    faramir; gandalf, sam, aragorn ve galadriel'le birlikte orta dünya'da tek yüzüğü reddedebilmiş (yüzüğün üstlerinde güç sahibi olduğu yaratıklar arasında) 5 kişiden biridir. 250 gram yürek, 800 gram taşak sahibidir.

    edit: alttaki iletilerde de, özel mesajlarda da "tom bombadil'i niye saymıyorsun" manasında şeyler söyleyenler olmuş da, parantez içinde yüzüğün üstünde güç sahibi olduğu yaratıklardan bahsettiğimi belirtmiştim. yüzük tom bombadil üstünde güç sahibi değil. tom, yüzükten etkilenmiyor. dolayısıyla tom'un yüzüğü reddetmesi, alkol bağımlılığı olmayan birinin alkol ikramını reddetmesi, eroin bağımlılığı olmayan birinin eroin ikramını reddetmesi, eşcinsel bir erkeğin çırıl çıplak soyunup yatağına giren güzel bir kadını reddetmesi gibidir. bir erdem, bir iradi tavır yok tom'un yüzükle ilişkisinde. tom için tek yüzük, alelade bir yüzük.

  • 37. 1968 yılı taksim meydanı'nda çekilen fotoğraf

    yilina gore cok kaliteli bir fotograf hem pixel olarak hem gorsel olarak. bir avuc yesillige, daha az insan trafigine susamis birisi olarak beni cok etkiledi.

    ayrica nostaljik arabalarin guzelligi <3 ben

    edit: ek kaynak

  • 38. rte'nin atatürk'ten daha uzun süre görevde kalması

    atatürk'ün o koltukta otururken kurduğu fabrikaları, rte aynı koltukta aynı sürede otururken sata sata hala bitirememiştir.

  • 39. ateist olduktan sonra yapılan ilk şey

    duş alırken iğne ucu kadar su değmemiş yer bırakmak.

  • 40. erkeklerin bekarete takma sebepleri

    sevişmek eylemini , duygusal ve fiziksel bir paylaşım olarak değil de , içinde gezdirmek , ağzına vermek , tokmaklamak olarak gören barzoların takılacağı durumdur.

    evet , modern insanlar '' eş'' ister , sahibi olacakları bir meta değil.

  • 41. çukur (dizi)

    tamam aylecek beğenerek izliyoruz diziyi fakat dizideki ana karakterlerin malesef çok yetersiz ve etkileyicicilikten uzak kaldığını söylemeliyim.

    bir kurtlar vadisi’ndeki tilki andrei karakterine bakıyorum bir de çukur’daki elvis karakterine. arada dağlar kadar fark var.

    tilki andrei ceketinin iç cebinde taşıdığı konyak şişesiyle, sardığı sigarasıyla, votka içme içirme rajonuyla, karizması ve konuşmasıyla komple bir karakterdi.

    çukur’daki elvis karakterinde ise sadece saçma sapan bir konuşma şekli var başka da bir şey yok.

    16-17 sene önceki yapım olan kurtlar vadisi’nde karahanlı, kılıç, laz ziya, testere necmi ve birçok sayamayacağımız her biri efsane olan karakterler varken, 2018 yapımı çukur’daki karakterlere bakıyoruz emrah amir, beyefendi, aliço, paşa, emmi gibi tırt karakterler.

    dolayısıyla kurtlar vadisi gibi bir dizinin yanında bu çukur dizi falan değildir. ha izliyoruz o ayrı ama izleyici olarak daha kaliteli bir yapım beklemek hakkımız kimse kusura bakmasın.

  • 42. 21'in asal sayı olmaması

    sabahtan gördüm seni
    çok asal geldin bana

  • 43. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    akıtın gelsin.

  • 44. sözlükte 1.85'in altında erkek yazar olmaması

  • 45. ufak tefek cinayetler

    eğer yaşım 13 olsa büyüyünce hedefim taylan olmak olurdu. yorulana tatil, darlanana tekne, kafası karışana bahçede mangal, ne yiyelim abi, ne içelim baba he ne diyosun.

    en güzel taylancılık abi kesin diyorum bak.

  • 46. göğüs çatalına bakmayacak olgunluğa erişmek

    valla bir kadın olarak ben bile bakıyorum.

    evin karşısında apartlar var. kızlar yazı erken getirdi. çocukları sokakta oynatırken birine iltifat bile ettim. "bir erkekten duymayı tercih ederdik" dedi biri valla:)

    kasmayın o kadar. bakmak istiyorsanız bakın geçin işte.

  • 47. soğan ve sarımsak yemeyen insan

    herhangi bir rahatsızlığı olmadığı halde soğan ve sarımsak yemeyen insan ağzının tadını bilmeyen insandır.

  • 48. 5 tl'lik kulaklıkla müzik dinleyen insan

    müzik hayatımda önemli bir noktada oldugu icin elimden geldiğince kaliteli kulaklıklar almaya çalışıyorum. ama gidip insanların maddi durumunu bilmeden, bilsem bile onların aldığı kararın yanlış olduğunu düşünecek kadar aptalca öneriler vermiyorum. bi salın şu insanların neler yapıp yapmayacağını amınakoyim kimse sizin genel gecer doğrularınıza göre davranmayacak

  • 49. bunlar misyoner diyerek müzisyenlere saldırmak

    yobaz takkeliye diyecek bir şeyim yok, allahı belasını vermiş zaten de; şu vapurdaki müzik dinletisini şikayet edenlerden şikayetçiyim.

    bak müzik istemez arkadaşım. vapurlarda bu müzisyenlerin işlerini icra ettikleri yerler bellidir. eski vapurlarda vapurun arka tarafındaki alt arka bölümde müziklerini icra ederler. bu bölümün iki kapısında da "bu bölümde müzik dinletisi yapılmaktadır" yazar. müzisyenler herkesten tek tek dilenerek para toplamaz, önlerindeki enstrüman çantalarına isteyen gönlünden geçtiği bir kaç bir şey atar.

    gayet mümkün, başın ağrıyor olabilir, moralin bozuk olabilir, hasta olabilirsin; icra edilen müzik türünü sevmiyor olabilirsin; o zaman vapurun müzik dinletisi yapılmayan diğer 3 kapalı bölümünde yolculuğunu geçirebilirsin. alt kat ön bölüm ve üst katta müzik dinletisi yoktur. hatta istersen balkonlara da çıkarsın. orada da yok.

    yeni vapurlarda, vapurun merkezinden geçen baca kompleksinin hemen önünde çalar müzisyenler. yine müzik dinlemek istemiyorsan vapurun arka tarafına gidebilirsin; geniş bir alan olduğu için uzaktan gelen ses rahatsız edici olmaz. ya da pek tabii üst kata çıkabilirsin.

    şimdi bu kadar opsiyonun var, istediğin yerde oturabiliyorsun. lakin sen çıkmış diyorsun ki şu gri istanbul'a son yıllarda gelmiş en güzel şey olan vapurlarda izinli müzik dinletisi yapılmasın diyorsun. bütün bir vapur insan kalabalıktan ve ölüm gürültüsünüden uzakta evine, işine giderken günde 20dk birlikte müzik dinleyebiliyor, güzel bir şeyi takdir edebiliyor, yüzü gülebiliyor ve sen bu olmasın diyorsun.

    kusuruma bakma ama hassiktir diyorum ben sana. epey koca bir hassiktir diyorum.

  • 50. 3 saniye geç kalanı yok yazan ezik akademisyen

    bazi akademisyenler, eskilerin kanaat notu dedikleri seyi ogrencinin cabasi, sorumluluk bilinci ve derse devamiyla verirler. bu noktada ogrencinin derse gelip gelmemesi onem kazanabilir. gecme notunu 60 olarak belirlediyse, bir ogrenciye o iki puani bu noktalari degerlendirerek verebilir. adil midir, tartisilir... fakat genel olarak bu akademisyen tipi devamsizliktan ogrenci birakmaz.
    ote yandan hem devamsizlik takintisi olan, yani ogrenciyi devamsizliktan birakan, hem de biraz gec kalani aninda devamsiz yazan akademisyen de en nefretlik duygularin insanidir ki bence sayilari azdir. zaten cogu da bu devamsizlik isleriyle ugrasmak istemez fakat pek cok universitenin bu tur kurallari da vardir.
    sadece sunu goz onunde bulundurmanizi istiyorum.
    ozellikle uygulamali ya da odevi olan derslerde, akademisyen devamsizlik gozetmiyor olsun, ogrenci de hicbir derse gelmemis olsun. bu ogrenci o derse ayrilan sure icinde gereken emegi harcamis akademisyeni dersin saatinde dinlememeyi tercih etmesine ragmen, odev teslimi oncesinde akademisyene gelip ne yapacagini sorabilir mi? akademisyen bu ogrenciye dersin disinda vakit ayirmak ( derse devam edip soru soran ogrencilere ayrilan vakti disarida tutmak sartiyla dusunun) zorunda midir?
    yani akademisyen sinavinda butun donem anlattigi seylerin tumunu soramayacagi ya da sorsa da pek cok ogrenci kalacagi icin, ogrencinin devam etmesini istemek hakkidir. istemeyen yonetimle bu konuyu tartismalidir. ote yandan bir universite hocasinin gec kalan ogrenciyi derse almama tavri nahos olsa da, eger bu isi sıkı tutmazsa ogrencinin dersi istedigi saatte girerek dingonun ahirina cevirecegi de nettir.