sana vurana sen de vur diyen ebeveyn

  • sana vurana sende vur demedim oğullarıma. sana vuranı doğduğuna pişman edin diye tembihledim.

    bu bir zorbalık değil, anti zorbalıktır.

  • akran zorbalığı'na maruz kalmanın berbat bir şey olduğuna inanıyorum.
    çocukken dayak da yesem hep karşılık verdim. bir karşılık verdim iki dayak yedim ama üçüncüsü hiçbir zaman olmadı.

    dövmekten çabuk mu bıktılar yoksa bir gün dayak yemekten mi çekindiler bilmem:)

    öte tarafta hep korkan, çekinen arkadaşlar vardı. bu baskı, onların üzerinde yıllarca sürdü. şu anda bile etkileri var bence üzerlerinde.

    çocukların masum olduğuna; yaşlıların bilge olduğuna inanmam.

    tabii ki çocuğunuza önce öğretmen ile iletişime geçmesini tembihleyin ama onu bir pısırık olarak yetiştirmeyin.

    yoksa ilkokul, lise, askerlik, iş hayatı derken özgüvensiz bir birey olur.

    burada bazıları, bu çocukların ileride barzo olduklarını söylemiş ama öyle bir durum yok! çocuk kavgaları, bir dönem sürer ve biter. sizin burada karar vereceğiniz şey çocuğunuzun geleceğidir.
    ya hakkını korumayı bilen ya da her zaman hakkı yenen biri olacak.

    hiçbirimizin babası anası john dewey değildi tabii ama " sana vurana sen de vur! " cümlesi harika şekilde kurulmuş bir cümledir!

    durduk yere kimseye vurma fakat sana vuranın karşısında da sessiz kalma!

  • hayatın öğrettiği en acı ve sade kurallardan biridir. biri canını yakıyorsa, onun canını yakman gerekir. alttan alınca büyüklük sende kalmıyor. karşındaki mütevazılığını eziklik, korkaklık olarak görüyor. o yüzden en şiddetli yumruğu, birine karşılık verdiğinde atman gerekir.

  • insan, hayatını devam ettirebilmek adına yazılı olmayan bazı kurallara uymak zorundadır. çok saf olursanız kandırılırsınız, pısırık olursanız zorbalığa uğrarsınız, sürekli fedakarlık yaparsanız bu görevinizmiş gibi muamele görür sömürülürsünüz. bu kuralları çocuklar bilemez, henüz masumdurlar. o yüzden anne babanın öğretmesi gerekir. herhangi bir işin şiddetle çözülemeyeceğini, konuşmanın anlayıp dinlemenin önemini, güzelliğini, fakat; karşınızdaki insanlar size zarar veriyorsa eğer pısırıklaşmadan hak ettiklerini göstermeyi öğretmeliler. çünkü her şeyin temelinde çocukluk yatar. kişi çocukluğunda ezilip büzülür, zorbalığa hakarete maruz kalırsa ömrü boyunca o ezikliği hisseder. haliyle çocuğunuza şiddeti ilk başlatan kişi olmanın ne denli yanlış olduğunu anlatırken, öte yandan da şiddete maruz kalırsa şiddetle karşılık vermesinin doğal olduğunu öğretmeniz gerekir.

  • bunu liseden bir örnekle anlatayım.

    lise akran zorbalığının zirve yaptığı dönemlerdir. sınıfımda bir kız vardı. o aralar liseler arası tekvando turnuvasında türkiye 1. si olmuştu. aman allah ım o havalar, afralar tafralar. öğretmenler de sürekli gaz verirlerdi buna. yok uçan tekme at, yok şu hareketi yap, vay efendim nasıl vurulur. derslerin bir kısmı bu goygoyla giderdi. ben de ergen ve salak olduğum için yeter dedim bıktım bunun goygoyundan. bir ingilizce dersinde kendisiyle dalga geçtim.
    her şey böyle başladı. kız beni düşman belledi. böyle insanların yanında avaneleri de vardır. kız bildiğin okulda mafya gibi gezerdi. önde bu arkada 7-8 tane daha. onlar da tekvando yapıyordu. okulun en popüler işi tekvandoydu. babasının da tekvando kursu vardı. onun da avrupa şampiyonlukları vardı.
    düştüğüm ölüm grubunu düşünebiliyor musunuz?
    çevremde arkadaş kalmadı. insanlar benimle gezmeye korkar oldu. bu kişi kendini bana denk görmediğinden yarenlerinden biri ikisini bana yollayıp dövdürmeye çalışıyordu.
    ağzım biraz laf yapması ve korkudan strateji dehasına dönüşmemden tüm tartışmalar bir şekilde bir idareci ya da öğretmene denk geliyor ve son anda dayaktan kurtuluyordum.

    kavgayı hocalar ayırdığı için kuyruğu dik tutuyordum ama geceleri kabuslarımda senkronize dayaklar yediğimi görüyorum.
    karşımdakini bakışlarla, sözlerle dövüyordum ama fırsat bulup bir tane çaksalar tüm havam kaybolacaktı.
    bu arada başka dayaklar da duymaya başladım. bunlar okulu haraca bağladı. geleni geçeni dövüyorlardı. millet korkudan şikayet bile edemiyordu ama kulaktan kulağa destansı dayakları anlatılıyordu.
    bu arada bilinen en meşhur düşman olarak dayak yememiş olmak beni daha da popüler hale getiriyordu. ödüm kopuyordu.

    bir derste hiç unutmam bu kızla laf dalaşına girdik ve iki sıra öteden uçarak üstüme geldi. tüm sınıf ve öğretmen kızı zor tuttular. sonra dedi ki seni ben dövüceğim ve gerekirse okuldan atılacağım. ama seni sakat bırakacağım.
    kardeşlerim diz bağlarının çözülmesi nedir bilir misiniz? ben olduğum yerde çöktüm kaldım. insanlar bu tehdidi ciddiye almadım zannetti ama ben ayaklarım tutmadığı ve dilim lal olduğu için olduğum yerde öylece kaldım.

    teneffüste çatı katının penceresine gittim. ciddi ciddi kendimi aşağı atmayı düşünüyordum. pencereye de çıktım. o an bu işten kurtulmanın en doğru yolu intihar gibi görünüyordu.

    işte akran zorbalığı budur. çocuğu yeri gelir intihara sürükler. bir bk yersin, geri de dönemezsin, çıkışın da olmaz.
    o zaman tüm okulun önünde hunharca dayak yemektense ölmek çok daha mantıklı geliyordu.

    neyse sonra arkadaşlar beni buldu. zaten bu ergen mafyasından canları da yanmıştı. gel hep birlikte kavga edelim, biz daha kalabalığız korkma dediler. işte beni ipten alan nokta burası oldu. o an intihar düşüncesinden uzaklaştım. bu arada karşı taraftan öğle arasında kavga teklifi geldi. şimdi düşünce salakça geliyor ama o an yeniçerilere karşı kurulan nizam ı cedid ordu kumandanı oluvermiştim. bunlar teneffüslerde bahçede antrenman yapıyor, bize göz dağı veriyorlardı. ben de askerlerimle bahçede turluyordum.

    dayak zamanı geldi çattı. hepimiz dayak yiyeceğimizi biliyorduk ama bu onurlu bir kaybediş olacaktı. mağrur mağrur olay mahalline giderken bir de ne göreyim. sap gibi tek başıma kalmışım. evet, evet o bana gaz veren, benden bir ordu kumandanı yaratan arkadaşlarım beni cılız bir fidan gibi yapayalnız bırakıp kaçmıştı.
    üstelik artık geri dönüş de yoktu. okul resmen çekirdeğini almış, sumo güreşçileri arasında kalan vitaminsiz fukaranın ütopik dayağını yemesini bekliyordu.

    kardeşlerim vallahi sallamıyorum. bu mecrada anlattığım hiçbir olayı uydurmadım. vurmayın, trol değilim. yemin ederim anlattıklarımda eksik var fazla yok.

    karşılıklı yürüyoruz. onlar kendi aralarında konuşup gülüşüyor kafamda tek bir ses var “keşke intihar etseydim.” içimden ılık ılık bir şeyler akıyor, ömrümde ilk kez avuçlarımın terlediğini hissediyorum.

    biri geldi sonunda bana bir omuz attı.
    fakat aptal ve kibirli olduğumdan- ki aslında kibir hak edilen bir şeydir- benden bu kadar mı korkuyorsunuz? nedir bu kalabalık, nedir bu tantana dedim.
    sevgili dostlar, siz yüzdeki o yavşak gülümsemeyi korumak ne zordur bilir misiniz? içiniz kan ağlar, ayaklarınız titrer ama ama gülümseme size psikolojik bir üstünlük sağlar.
    demiştim, korku beni strateji dehası yapmıştı.
    bunlar bir bozuldular, mırın kırın ediyorlar ama o zoraki yavşak gülümsemeye karşı da bir şey diyemiyorlar. aslında direkt dövseler hiç sorunları kalmayacak. sonra asıl unsur olan tekvando birincisi sınıf arkadaşım öne çıktı. bu benim kişisel meselem kimse karışmasın dedi ve bana bir tek salladı. can havliyle ben de bir tane vurayım dedim ama denk geldi mi inanın bilmiyorum.
    işte o an, hikmetinden sual olunmaz rabbimin mucizelerinden biri daha oldu. ibrahim in çocukları için koç yollayan allah bana da nöbetçi öğretmeni yolladı.
    nöbetçi öğretmen elindeki sopayla bir ona bir bana vurdu. nasıl ki ibrahim ateşe atıldığında gül bahçesine düştü, hoca bana sopayla vurdukça sanki üstüme ipek şallar, kaftanlar atıyordu.
    bu kavga böylece nihayete ermiş oldu. ne mağluptum ne de galiptim. artık eşittik. sonra idareye gittik öpüşüp barıştık.
    kız da hakkımı teslim etti. helal olsun, son ana kadar kaçmanı bekledim dedi.

    uzun uzun yazmışım konudan da kopmuştum. kusura bakmayın, fazla ısrar mesajı gelince hepsini yazayım dedim. hakkınızı helal edin.

    özetle akran zorbalığı çok tehlikelidir ve çocuklar kendilerini korumayı bilmelidir. çocuklar arasındaki ilişkiler gerçek hayatın simülasyonu gibidir. çocuğunuza biri vuruyorsa o da vursun. korkan, sinen çocuk pısırık olur. ensesini vurup lokmasını alırlar. haklarını hududunu savunmayı bilsin. sonra idareye falan şikayet edersiniz.

    edit: devamı istendi diye yazdım. uzun ve bağlamdan kopuk diye beni dövmeyin.

  • çocuğuna kendi hakkını savunmayı öğret ki kendini ezdirmesin. kendini savunmayı bilmeyen, “sen diğer yanağını çevir çocuğum” ekolünden bir çocuk yetiştirirsen ömrü boyunca senin korumana muhtaç pasif bir çocuk yetiştirdin demektir.

  • once kendini koru,

    sonra ogretmenine soyle,

    baktin devam ediyor, sen de vur yumrugu agzinin ortasina.

    bu siralama bence en iyisi.

  • bizimkiler ama yazık yazık diyerek bizi sümsüğün teki olarak yetiştirdi. ensesine vur ekmeğini al insanı olmaktansa vurun gitsin lan.

  • haklıdır.
    dayak yiyip yaralarını ömür boyu ruhunda taşıyacağına kendini savunsun.

  • burası türkiye sen de vurmazsan sana daha çok vururlar.