başlıktaki cümle alelade birinden değil. ülkemizde karar verme yetkisi bakımından 2. sıradaki merci olan başbakan binali yıldırım'dan geliyor.
gürcistan ziyareti sonrası tobb toplantısına katılan yıldırım; “rusya'yla, domates ile ilgili kısıtlı bir imkan ortaya konuldu. çünkü rusya domates yetiştirmeyi kafasına koymuş. bir denesinler bakalım. yetiştirebilirlerse ne ala. yetiştiremezlerse biz buradayız” açıklamasında bulundu.
link
domates yüksek güneşlenme ve yüksek toplam sıcaklık isteyen bir ürün. rusya'da yetişir - yetişmez, ayrı bir tartışma konusu. ancak rusya'nın yüksek miktarlarla ithalatını yaptığı tarım ürünlerinden biri. burası önemli keza domates konusu rusya'nın cari açığını artıran, doğal olarak ekonomisini zora sokan konulardan.
bu noktada bizimle 2015'te yaşadıkları siyasi gerilim, damlayı taşıran son damla oldu. türk mallarını boykot ederken domates fiyatları rusya'da rekor kırdı. bu deneyim sonucunda da adamlar ülkece bir karar aldılar: "domates yetiştireceğiz".
en başta da dediğim gibi. iklimsel ya da tarımsal nedenlerden dolayı başarırlar / başaramazlar ayrı konu. ancak bir ülkede, yöneticisinden vatandaşına, herkesin toplu olarak bir kararın arkasında durması, ülkenin tamamını kapsayan ve ülke ruhuna işleyen bir "tarım politikası"na sahip olunması, benim nazarımda özenilesi, imrenilesi bir durum.
bu ülkece gösterilen birlik ve kararlılığın, çiftçi açısından ne kadar motive edici oluğunu bir düşünün...
ya da şöyle bir soru soralım: "ülkemizde, tarım alanında böyle bir birlik yaşandığını hatırlayanınız var mı?"
ben bilmiyorum. hiç yaşamadım. okuduklarımdan bildiğim bir tek "köy ve köylü aydınlatılmalı" ilkesi ile yola çıkan köy enstitüleri kapsamında, bir dönem benzer heyecanlar yaşanmış. sonrası yok.
ve ne yalan söyleyeyim, bu bakımdan rusya'daki çiftçileri kıskandım.
keza hep diyoruz. siyasi iradeyi yanımızda görmedik. (genelde arkamızda oluyorlar. ancak pozisyon düşündüğünüz gibi değil. destekleri derinlerde hissediyoruz. o derece. "öyle destek verdik, böyle destek verdik" nameleri çalınmaya devam etse de, tarımsal üretimde kullanılan mazottaki ötv ve kdv, voyvoda kazığı gibi öylece duruyor. tokuz yani)
--- spoiler ---
peki yetişir mi, yetişmez mi?
nasıl yapacaklar onu da söyleyeyim:
- önce saygın akademisyenlere, soğuğa en dayanıklı türleri araştırtacaklar. gerekirse soğuk iklime uyumlu yeni cinsler yaratacaklar.
- ülke sıcaklık haritasına göre en ılıman ve en çok güneş alan bölgelerde pilot sahalar seçilecek, (yağış sıkıntı değil, sulama ile giderilir ancak güneş ve sıcaklığı giderebilme şansınız yok)
- seçilen pilot bölgelerde kurulan seralarda dünya genelinden uzmanlar çağrılacak. bizim antayda'da serasına banka tarafından el konan seracıları, seraları ile birlikte ithal edebilirler.
- sonuç olarak 3 - 5 yıl sıkıntı çekecek, pahalı domates yiyecekler ama başaracaklardır.
bir düşünün. ruslar 50 yıl önce uzaya adam gönderebilen ya da ne bileyim nükleer enerji tesisi kurabilen adamlar.
sizce serada domates yetiştiremeyecekler mi?
yani olaya binali bey'in "yetiştirebilirlerse ne ala, olmazsa çay demleriz" vizyonu ile yaklaşmak komik.
yetiştirecekler. (bkz: romanov koyunu) bize düşen ise bu gelişmeye bakarak şimdiden tarımsal bakımdan uluslararası ölçekte yeni pozisyonlar üretmek, hatta belirlemek. keza çalışmaları tek domates üzerinde değil. bildiğim kadarı ile 13 farkı ürün üzerinde devam ediyor.
ha, şimdiden bunu görüp de pozisyon almazsak ne olacak?
yeni bir şey olmayacak. akdeniz'de 2-3 bin sera kapanırken faruk çelik'ten "rusya'nın ambargosunu anlamakta zorlanıyorum" açıklamalarını duymaya devam edeceğiz.
--- spoiler ---
yazar olmayanların tartışmaya katılabileceği link
.
sebazios7 profili
-
rusya domates yetiştirmeyi kafaya koymuş
-
fırat kalkanı operasyonu
ışid, bir çatışmada askeri gücünün önemli bir kısmını yitirdiğinde, yani kazanma şansı kalmadığında çekilir. artık gelenekseldir. bab'da da çekilmiş, yani yenilgiyi kabul etmiştir.
kısaca tsk ve öso için tartışmaya mahal vermeyecek derecede "net" bir zafer.
ışid neden son bireyine kadar savaşmadı?
yenilgi kaçınılmaz olduğunda, zaten azalmış olan insan kaynağını daha da kaybetmek istemediği için. şu an pyd rakka'ya çok yaklaştı, kobani'den ciddi garezi var ve şehri savunmak için adam lazım olacak.
peki el-bab'ı nasıl boşalttı?
en son tsk ile görüşmeler yürütülüyordu. ışid şehri ağır silahları ile ve güvenli şekilde terketmek istedi. bizimkiler "sadece tüfekleriniz ile çıkabilirsiniz, araba, tank, top, vs yok" dedi. son durumda ne oldu bilmiyorum ama boşaltma hızlarına bakılırsa ağır silahları bırakmışlar.
neden hepsini öldürmedik?
en baştan beri amaç bu değildi. el-bab, bzaa, kubaşin ve tadif hiç bir zaman 360 derece kuşatılmadı. güney cepheleri açık bırakıldı. buradaki amaç geri çekilmelerini sağlamaktı.
neden?
gidecek yeri olan ve olmayan iki birliğin savaşma motivasyonları hiç bir zaman aynı olmamıştır. üstüne bu adamların her biri canlı bomba olma potansiyeli taşıyan tipler. kendisi ile birlikte bizden 15 kişi götürebilme potansiyeli demek bu.
kısaca gitmelerine izin vermeseydik, son adamlarına kadar savaşacaklardı. bu da kaçınılmaz olarak daha fazla kayıp vermemiz, daha fazla sivil ölmesi ve şehrin daha fazla tahrip olması anlamına geliyor.
el-bab'ın alınması ile işid bitmeyeceğine göre, ve bizim ana amacımız ışidi bitirmek yerine şehri alarak kürt koridorunu engelllemek olduğuna göre, anacına uygun davranmak gerekiyordu.
ayrıca el-bab'dan rakka'ya giden her sağ ışid'li, daha fazla ölü pkk/pyd'li demek. (rakka'ya ilk etapta katılmayacağımız kesinleşti artık)
peki ışid neden şehri tamamı ile boşalttı?
aslında isteyerek değil. çok büyük kayıp verdiler. teyitli 1600 ölüleri var. yaralılarla kayıp 2500'ü bulur.
toplam 25.000 askeri olduğu tahmin edilen bir örgütün 10'da birini, sadece 2 ay içinde yok etmişiz.
bu kayıp küçük gibi görünebilir ancak ışid ile abd ve rusya gibi iki süper güç başta olmak üzere suriye ve ırak rejim güçleri, artı iran, ypg ve öso grupları kaç yıldır aynı anda mücadele ediyor ve buna rağmen doğru düzgün bir başarı elde edilebilmiş değildi. hatta palmira gibi bazı yen'i yerler de kaptırıldı.
ancak tsk mevcudunun 3'te 1'ini kaybetmiş, ülke ekonomisi krizde ve siyasi irade dalalet içinde olmasına rağmen 2 ayda, minimum sivil kaybı ile, üstüne meskun mahalde, ayrıca öso gibi düzenli olmayan bir birlik ile sadece 67 şehit vererek, her biri intihar bombacısı 2500 ışid militanını etkisiz hale getirmiş, üstüne şehri mutlak şekilde ele geçirmiştir.
bu büyük başarıdır. tartışılacak yanı da yoktur.
ha eksiklerimiz olmadı mı?
oldu. hem de çok oldu. ancak onun için "umarız gerekli dersler çıkartılmıştır" demekten başka bir şey elimizden gelmiyor. -
3999 ile 4000 dine inanmamak arasındaki fark
dindar bir arkadaş ile ateist bir arkadaşımın adasında geçen sohbette söz konusu olan durum. şöyle gerçekleşmiştir:
a- dünyada kaç din var?
d- 4000'in üzerinde.
a- biz 4000 diyelim. peki sen bunlardan kaçına inanıyorsun?
d- gerçek ve son din olan islama elhamdülillah. olması gerektiği gibi 1 tanesine.
a- o zaman geri kalan 3999 dine inanmıyorsun?
d- e yani, evet.
a- ha işte, "ben senden 1 fazla" dine inanmıyorum sadece... çok fark yok yani.
d- haaa (404 not fount)
deizmin anlatılması ve savunulması sırasında, sıradan bir mümine karşı bundan daha basit, anlaşılır ve etkili bir argüman görmedim şimdiye kadar.
edit: imla (öldü, yeter vurmayın) -
bir kadından duyulan en iyi iltifat
"başım omuzunda olsun. ne ekmek isterim, ne su.."
evlendik sonra. sözünün eriymiş. istemedi.
***
bugün doğum günü. şu an yan yana değiliz. internetin olmadığı bir yerde ve ben yalnızım. 2 bira açtım. tek başıma kutluyorum.
doğum günün kutlu olsun gülüm. seni seviyorum. -
osman pamukoğlu'nun chp'den aday olması
çok yakın bir tarihte, "1 kasım seçimlerinde chp'den aday olmayı düşünür müsünüz?" şeklinde yönetilen soruya:
"herhangi bir teklif gelmedi. teklif gelmeden kanuşmak doğru olmaz" şeklinde bir yeşil ışık yakmıştır.
bu adam tek başında %0.3 oy aldı. bu oylar öyle sadık oylar ki, nereye, hangi partiye giderse gitsin, oraya gidecek. buna, daha evvel "iyi adam ama vereceğim oy boşa gider"cileri de ekle. en az yarım puan.
bak. diyorum ki, bir teklif ile yarım puan oyunu artıracaksın. yok böyle bir fırsat.
***
chp'nin "her kesimi kucaklıyoruz" goygoyları ile bir yere varamayacağı belli. hatta bu strateji partiye "vizyonsuzluk" yüklüyor. bugün chp'ye oy veren 100 kişinin 99'u atatürkçüdür. yani osman paşayı partiye almak, tabandan oy kaybettirmez. aksine ciddi şekilde arttırır. hele şu anki gibi terörün zirve yaptığı bir dönemde akp'den mhp'ye kaymayı düşünen, lakin mhp'nin basiretsizliği yüzünden kararsızlığa düşen seçmen için harika bir seçenek sunar. buna, doğrundan mhp içerisindekileri de ekle. sonra tabloya bak.
başta trakya ve ege'de yaşayan bu chp seçmeni içinde, mhp'ye kayan büyük bir atatürkçü kitle var. bu kütleyi çekmenin en kolay yolu da, osman paşa'nın chp içerisinde yer almasıdır.
tamam. asker kökenlidir. sivri dillidir. zor bir adamdır. hepsi doğru ama, zaman, siyasi rant mücadelelerini bir kenara bırakıp, akp karşısına olabilecek en güçlü şekilde çıkma zamanıdır.
tayyip'in 400'ünü tamamlamakla terörün bitmeyeceğini kılıçdaroğlu'da biliyor. ama sırf laf olsun diye çıkıp bunu söyleyebiliyor. goygoy olsun, torba dolsun denecek zaman değil.
bugün pkk bitirilmeden, kürt sorunu çözülmez. daha önce de söyledim. selo 2 aydır örgüte ateşkes çağrısı yapıyor. kimsenin umrunda değil. pkk var olduğu sürece, hdp meşru olamayacak. meşruiyet kazanamayacak. halk tarafından da bir kukla olarak görülmeye devam edecek.
terör ile rant sağlayan, egemenliği tehdit eden bir suç örgütünün varlığı devam ettikçe, selo ile masa başına oturup demokratik çözümler arayışına girme şansınız yok. bunu siz de biliyorsunuz.
chp terörü bitirme konusunda samimi ise, pamukoğlu'na teklif götürmeli. -
dünyanın en pahalı etinin türkiye'de satılması
başka bir başlıkta (bkz: #52647320) yazmıştım. eklemelerle aktarıyorum:
***
tanım: özellikle parasız kalınca yediğimiz ürünün "fiyatının artmış gibi" gösterilmesi durumudur. yani kabağın her zamanki gibi üreticiye patladığı durumdur.
neden "artmış" değil de, "artmış gibi"?
çünkü son 7 yıldır (en azından küçükbaşta) etin toptan fiyatı aynı. (bkz: hayaldi gerçek oldu)
(bkz: 2008 kuzu baskül fiyatı 10 lira)
(bkz: 2015 kuzu baskül fiyatı 11 lira) (bkz: hatta ocak 2015'te hala 10 lira)
ara not: hayvancılık yapanlar, parasız kaldıklarında, aç kalmamak için sürülerinden bir hayvan kesip sofralarına koyarlar. sırf yokluktan.. küçükbaş hayvancılığın belki de en güzel yanı budur. paranız bittiğinde pirzola yersiniz.
***
koyuncuyum. ete çalışıyoruz. yani pirzola dediğiniz şeyin ham maddesi kuzuyu yetiştiriyoruz. vejetaryan arkadaşlar kızacaklar ama biraz detaya inmeden durumu açıklamak zor.
önce hayati öneme sahip ve bir o kadar da basit olan soruyu soralım:
türkiye'de neden et krizi var?
türkiye'de çok et yendiği için et krizi çıkmıyor. hükümetin "gelir arttı, herkes et yiyor, durduramıyoruz" laflarına bakmayın. ortalama bir avrupalının yarısı kadar et yiyoruz. yani vatandaş gerçekten et yiyemiyor ve buna rağmen et krizi çıkıyor.
neden?
sebebi basit:
"arz çok düşük".
yani et üretimimiz o denli az ki, bu kadar düşük olan tüketimi dahi karşılayamıyor. yani asıl sıkıntı "eti üretememek".
***
peki kökeni göçebe hayvancılıktan gelen bizler, neden et üretemiyoruz? genlerimiz mi bozuldu?
evet. biraz da öyle oldu ama gerçek sebepler farklı. 2 taneler:
1-) "mera yok".
2-) hayvan ithalatı var.
ana sebepler yukarıdakiler. aşağıdakiler ise doğrudan etkili tuzu-biberi:
@-) aracıların fahiş karları (biz eti 1 yıl emek harcayıp, 18 lira maliyet ile üretip, kilosu 22 liraya aracılara satıyorum ben. aynı eti, o aracı, bir gün içinde 45 liraya size satıyor)
@-) bilinçsiz yapılan hayvancılık: öğretmenin, mimarın, doktorun, mühendisin çoban olmaya meyletmesi.
@-) hayvancılığın zor bir meslek olması: öyle bir meslek ki, 1-2 değil, yılın her günü bok temizliyorsunuz. üstelik insan boku değil. elinizi bir koyunun vajinasına sokup, ters dönmüş kuzuyu zarar vermeden çıkarıyorsunuz.
@-) hayvancılığın sosyokultürel algısı: çoban, sığır, inek, öküz, hayvan, sürü, malak, davar, camış, koyun...... vs gibi hayvancılık ile ilgili her kelimin, türkçe'de aynı zamanda bir hakaret, aşağılama sıfatı olması vs.
konuyu açalım:
sorunun gerçekleşme şekli şekli sıralı olarak şöyle:
1-) mera yoksa" eğer, hayvanlarının açlıktan ölmemesi için beslemek zorundasın.
2-) yem fiyatları da bu memlekette (çok afedersin) kol gibi. 1 tonu 1 milyar. sen bu pahalı yemi hayvana verince, hayvanın eti de hali ile pahalı oluyor. "pahalı yem = pahalı et". dünyanın en basit denklemi bu. kaçınılmaz sonuç yani. mera yoksa, hayvana yem vermemek gibi lüksün yok. ölürler. işte tam burda çok hayati olan 3. yanlış yapıyor:
3-) et pahalı diye "ithalatı açmak". o zaman ne oluyor? o pahalı yetiştirilmiş hayvan değer kaybediyor. normal şartlar altında zaten kazancı düşük olan zor bir iş, ithal sonrası zarar ettirmeye başlıyor.
sonuç: üretici mefta. çok ciddi zarar ediyor. aldığı para ile yem borçlarını kapatamıyor. en iyi ihtimal kar etmeden kapıyor defteri. boşa hamallık yapıyor anlayacağınız. nihayetinde üretimden çekiliyor. çünkü kimse bedavaya çalışmaz. bir kimse, bir işi sevse dahi bedavaya yapmaz. ınsanların sorumlulukları var.
(bkz: 2014'de 600 bin çiftçinin üretimi bırakması)
biz mesela. aile olarak 350 yıldır hayvancılık yapıyoruz ve akp seçimi kazanırsa hayvancılığı bırakmayı düşünüyordum. kolisyon kurulmazsa bırakıcam. alınacak gocunacak bir şey yok. en azından ayıp benim değil.
üretimden her çekilen üretici, üretimin daha da düşmesine neden oluyor. ıthalatı yeniden gündeme geliyor.
ithalatla ile et sorununu çözmeye çalışmak ise, "cüzam yarasını fondötenle, pudrayla" kapatmaya çalışmak gibi. sorunu o anlık örter belki ama gerçek sorun, tam olarak orda, üstelik büyüyerek bekler.
işte bu yüzden her yıl şiddeti değişen et krizleri yaşanıyor bu memlekette. yer yıl!.. üstelik et ithalatı açık iken.
ve bakan eker çıkıp şu açıklamayı yapabiliyor: “hayvancılıkta cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık.”
güler misin, sabaha mı bırakırsın.
***
bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: “bu eti ithal ettiğimiz ülkeler nasıl bu fiyatlara satabiliyor? taa anasının örekesinden (bkz: avustralya) gemiye buralara getirerek satıyor da nasıl kar ediyor?”
hah işte! o ülkeler yukarıda anlattığım “çok önemli 3 yanlışı” yapmıyor.
1-) mera var. çünkü adamların anayasa gibi bir mera kanunu var.
bizde mera, en kolay ırzına geçilecek, çöp dökülecek, hafriyat atılacak, fosseptik boşaltılacak, gözden çıkartılacak, tarla olarak açılacak, fabrika kurulacak, imara açılacak, top sahası yapılacak, yandaşa peşkeş çekilecek yer iken (ki çoğu devletin kendi tarafından yapılan tecavüzlerdir) o adamlarda mera kutsal toprak gibidir.
o ülkelerde meraya zarar veren birine, bizde taksirle adam öldürmeye verilenden fazla ceza veriyorlar bazı durumlarda.
2-) mera varsa zaten maliyet yok. yada yok denecek kadar az. yeme ihtiyaç yok çünkü. ihtiyaç olan kadarı da zaten yine meradan temin ediliyor.
3-) doğal olarak ucuza yetiştirilen her şey gibi burada da hayvan çok yetiştiriliyor ve ithalatı edilmiyor. hatta çok yüklü ihracat yapılarak ülkeye gelir sağlanıyor.
özet: onlarla şartlarımız aynı değil.
aslında her şey ne kadar basit değil mi?
yani gerçek sorun, ucuza et ithal etmek, kurban bayramını atlatmak, anlık olarak problemi gidermek gibi küçük birşey değil. asıl sorun bu ülkenin et üretmez, hali ile et yiyemez bi hale gelmesi. eskiden en başarılı olduğu alanlardan birinde, dışa bağımlı hale gelmesi.
özetle, bu adamlar bu memleketi yönetemiyorlar. bunu söyledim diye kızanlar olabilir. onlara bir haber vereyim: uruguay'dan inek alıyoruz şu an.
***
peki yöneticilerimiz konuya ne kadar hakim? çözüm önerileri ne?
tarım bakanımız mehdi eker, türkiye'nin et sorunun çözümünün "koyunculukta" olduğunu söylemişti.
bir koyuncu olarak hemen cevap vereyim:
öncelikle kuzu eti bir lükstür. yani "herkes et yesin" demek gayet normal ve mantıklı iken "herkes kuzu eti yesin" demek aymazlıktır. çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin kuzu eti, üretilmesi en zor, en maliyetli, en kaliteli ve en lezzetli etlerin başında gelir. seven vardır, sevmeyen vardır. birşey diyemem ama 4 aylık bir trakya kıvırcığı kuzudan usulüne uygun çıkartılmış bir kalem pirzola, abartmıyorum etçil bi insanı orgazma ulaştırmaya yeterlidir.
yani deniz mahsülleri içinde "havyar yada kalamar", bir araba olarak "mercedes" neyse, kırmızı et için de kuzu eti odur. siz uzunun "şimdi oyz bey, bu gün 350 bin liralık, 330 bin liralık bir mercedes sizce lüks müdür?" dediğine bakmayın. bildiğin lükstür.
şöyle anlatırsam daha iyi anlaşılır: "herkes deniz mahsülü yemeli". bu tamam. benim de b vitamini ihtiyacım var. canım çekince gidiyor, hamsi, istavrit, sardalya, kısaca tezgahda ne uygunsa doldurup geliyorum. benim "neden herkes havyar yemiyor" diye bağırmaya hakkım var mı? daha önemlisi, olaya böyle yaklaşarak havyarı orta malı yapmak, o havyarı üretene kadar bir taraflarından terler akmış üreticisinin sonu olmaz mı?
özetle temel kırmızı et, (avustralya ve yeni zelanda'nın özel durumunu saymazsak) dünyanın neresine giderseniz gidin, domuz ve dana, düve, inek gibi büyükbaş hayvanlardır.
***
koyun sanıldığı gibi "etinden, sütünden ve yününden" faydalanılan bir hayvan değildir. koyunun tek geliri, vardır: "kuzu".
1-) koyun, sütü çok az olan bir hayvandır. ancak kendi kuzusuna yeter. eğer o az olan sütü de siz alırsanız, kuzu sağlıklı beslenemez ve kazandığınızdan fazlasını kaybedersiniz. zarar edersiniz. ülkede (ezine peyniri için gerekli olan koyun sütünü temin edebilmek için bayarmiç ve ayvacık'ta olduğu gibi) bazı bölgelerde sütçü ırk koyun bakıldığı da olur ama bu genel toplamın %1'ini bile oluşturmaz. ayrıca alıcı olmadığı için koyun sütü ucuzdur. en kaliteli yoğurdun koyun sütünden olmasına rağmen bilinmediğinden talep düşüktür. sağım maliyetini bile kurtarmaz.
özetle koyunun sütü sizin değil, kuzusunundur. bugün koyun yetiştiriciliği yapanların neredeyse tamamı, kendi ihtiyaçları için dahi gerekli sütü ve peyniri, para ile dışardan alır. (bkz: #48923455)
2-) şu an koyun yapağısının (yününün) kilosu (sağlıksız yapay elyaflar yüzünden) 2-2.5 lira. bir koyundan "yılda" ortalama 2-2.5 kg yapağı elde edilir ve koyun başı yıllık yün geliriniz 5 lirayı bulmaz. bozdur bozdur harca.
peki kuzu eti neden pahalı olmalı?
çünkü 1 koyuna, 1 kuzu için 1 yıl bakıyorsunuz. dengeli ve sağlıklı besliyor, istisnasız her sabah ve akşam yürüyüşe çıkarıyor, stres bir hamilelik geçirmesi için özen gösteriyor, altını temizliyor, periyodik sağlık bakımlarını yapıyorsunuz (demir hapları misali) ve hepsinde önemlisi tüm zamanınızı bu işe ayırıyorsunuz. tüm bunlar birer masraf ve o kuzudan elde edilecek olan gelirin hem kuzuyu, hem koyunu, hem de sizi kurtarması gerekiyor.
peki kurtarıyor mu?
siz karar verin:
bir koyunun yıllık gideri (250 başlık bir sürü için hazırlanmıştır. sayı düştükte birim maliyet artar)
100 tl kaba yem (ot, yonca, vs)
70 tl kesif yem (buğday, arpa, hazır fabrika yemleri)
70 tl çoban
20 tl yol, yakıt, kaba kesif yem nakliyesi, hammaliye
20 tl standart sağlık giderleri
10 tl veterinerlik
1.5 tl köpeklerin giderleri.
------
291.5 tl toplam.
bir kuzunun, 4 aylık oluncaya kadarki kendi masrafı da 100 tl olur.
291.5 + 100 = 391.5 tl. bu rakam bir kuzunun size maliyetlidir. yemi kendiniz yetiştirseniz de, satın da alsanız bir şey değişmez. değeri tam olarak budur. yani kurulu bir çiftliğimizin olsa ve başka hiç bir masrafınız olmasa, maliyetiniz bu.
***
şimdi son ve en önemli kısma geldik. bir kuzudan ne kadar kazanıyoruz?
şu an trakya'da kuzu baskül fiyatı 10,5 - 11 lira civarı. bunu karkas, yani et olarak düşünürseniz, bir sürü sahibi, etin kraliçesi olan kuzu etinin kilosunu 21-22 liraya cambaza/tüccara/kasaba veriyor. bakın tekrar ediyorum. ıçerisinde pirzoladan, gerdana, buttan, kadar, her kısmı birbirinden değerli olan kuzu etinin üreticiden toptan çıkış fiyatı bu. daha acı tarafı, deri ve sakatlar için (ki sakatat derken kuzu ciğerinden bagsediyoruz) için ayrıca bir ücret ödenmez. fiyatın içerisindedir. bunları da hesaba kattığınızda, kuzu etinin bizden çıkış fiyatı 20 lira/kg'ın altına düşüyor. (18.5-19 lira civarı)
yani şu an bir sürü sahibine gitseniz, kesilmiş, yüzülmüş, paketlenmiş halde, hiçbir markette bulamayacağınız lokum gibi kuzu etini, üstelik taptaze olarak 12 lira/kg baskül fiyatından alabilirsiniz. postunu da tuzlar, şöminenin önüne koyar, üstünde şarap içersiniz.
***
sonuç. 40 kg gelen 4 aylık bir kuzu (iyi ihtimal ile) 440 lira ediyor. bundan bir de %3-5 fire düşülüyor. elinize net 425 lira kalır.
425
- 391
--------
34 tl bir koyunun size sağlayacağı yıllık kazanç.
200 adetlik bir sürüden (ki büyük bir sürüdür) "yıllık" kazanacağınız para 6800 liradır. aylığı hesaplamak içimden gelmedi.
not: bu maliyete, sizin harcadığınız emek, sigorta piriminiz, çobanın sigorta pirimi, kullandığınız aracın vergi, sigorta, muayene, bakım ücretleri, ahır ve yemliklerin bakım-onarım maliyetleri, sürünün yaşlanmaması için her yıl eklenmesi gereken %20'lik yeni hayvan yatırımı, kurt-çakal-yılan saldırıları sonucu ve eceli ile ölenler, yani fireler dahil değildir. bunları eklemeniz gerekir fakat moralinizi bozulacağı için hesaplara eklemezsiniz. eklemeye diliniz varmaz.
bu para karşılığında:
- medeniyetten uzak, bir dağ başında ömrünüzü çürütme,
- tek bir gün tatil yapmadan güneş doğmadan kalkma,
- hiç bir düğüne/cenazeye/özel güne katılamama,
- yılan sokması, güneş çarpması, donma, uçurumdan düşme gibi ölüm,
- hayvan vurması, köpek ısırması gibi sakatlanma,
- yılda sadece 1 kez cebinizin para görmesi,
gibi bedelleri ödemeyi göze almanız gerekir.
özet: pirzola 50 lira mı olur, 60 lira mı olur bilemem. pek de ilgilenmiyorum.
sürü satılık. ılgilenenler yeşillendirsin.
***
ekleme:
konuyu toparlayalım. çünkü en önemli yer burası. şu anki durumumuzun çok çok basit bir özeti:
"meralar yok edildi"
en ucuz et kaynağı mera, yani "ot"tur. bedavadır ve her yerde yetişir. siz bu otun yetişmesi için ayrılan boş bölgeye dahi göz dikerseniz, olabilecek en doğal sonuç ortaya çıkar.
hayvan aç kalır. hayvan açsa, et yok.
kuzu etini mezbahada canbaz bizden (şu an) 22-24 liradan satın alıyor. bu etin bize net maliyeti 18-20 lira civarında.
maliyetin net %70'i yemdir. devlet meraları ona buna peşkeş çektiği, çöp döktüğü, imara açtığı, yani gerçek amacının dışına çıkarttığı için hayvanların mera diye bir şey kalmadı. bu nedenle ülkede hayvancılık beslemeye dayalı.
hayvanın temel besini olan, üstelik bedava bir yem olan "ot" (yani mera) olmadığı için, üreticinin maliyeti artıyor.
mera olsa, o etin kg maliyeti 7-8 liraya düşer. herkes alır. ama mera yok.
mera yok.
bakın tekrar ediyorum. eskilerin deyimi ile, bırakın hayvanı, "dişinizi karıştırmaya çöp yok"
***
bizden 22-24 liraya alınan et, 2 aracıdan geçtikten sonra size, yani tüketiciye ulaştığı fiyat 45 lira.
ben "bir yıl" emek harcayıp kendimi parçalıyorum. her türlü riskin altına yatıyorum. kazandığım para 1 kilogram ette 4 lira. aracıların bir günde kazandıkları 22 lira!
en en en özet hali (beyinlere kazınsın diye subliminal mesaj dahi verebilirim)
mera
aracı
bu kadar basit.
***
son söz: şu an her şey doğru yapılmaya başlansa, her adım doğru atılsa, bu ülkede et sorununun rayına girmesi "minimum 4 yıl" sürer.
ve şu an her atılan adım yanlış. işte bu yüzden gayet rahat bir tahminde bulunabiliyorum.
"bugünler iyi günlerimiz" -
2015 tmo buğday alım fiyatı skandalı
rezalet deyip basitleştirmek istmediğim olay. kısadan anlatacağım.
ne kadar?
skandala söz konusu olan rakam: 14.478.000 lira (ondörtmilyondörtyüzyetmişsekizbin türk lirası)
kim?
mağdur: ülkenin buğday üreten çiftçileri.
mağduriyeti yaratanlar: toprak mahsülleri ofisi + hükümet.
nasıl?
tmo nedir, müdehale alım fiyatı nedir, fiyat açıklaması nedir gibi konular hakkında bilgi almak isteyenler için bilgilendirme niteliğinde (bkz: #50635030)
buğday ile ilgili geçen yıl yapılan yanlış ve yanlı politikalarından dolayı tepki çeken akp hükümeti, tek başına iktidara gelememe, artı erken seçim ihtimali ile oluşan baskı nedeni ile bu yıl, buğday için müdehale alım (taban) fiyatı açıkladı.
fiyat, 1 ton buğday için 862 lira. (kilogram fiyatı 86.2 kuruş)
ilgili ağızlardan açıklamalar:
başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü bülent arınç'ın açıklaması
gıda tarım ve hayvancılık bakanı mehdi eker'in açıklaması
tmo'nun fiyat açıklaması
tmo fiyatlandırma baremleri
hepsi aynı şeyi söylüyor. açıklamalara göre buğday için taban fiyat 862 tl/ton + kaliteli buğdaya %7'ye kadar ilave fark verilecek. bu ilave fark, desteklerle birlikte 127 liraya ulaşıyor ve toplam fiyat 989 liraya çıkıyor!
fiyat, maliyet açısından iyi olmasa da, mevcut hükümetin şu ana kadar açıkladığı (açıklamak zorunda kaldığı) hemen hemen en iyi fiyatı. çiftçi umutlandı hali ile.
peki gerçek?
şu ana kadar tmo'ya 3 kez ürün teslim ettim. ürünler, istenilen baremleri karşılamakla kalmayıp, artı olarak %3 ile 5 arasında ilave fiyat verilmesi gereken birinci sınıf, kaliteli ürünlerdi. lakin hiçbir ürün, (ilaveleri ile birlikte) taban fiyat olan 862 liraya (yani taban fiyata dahi) ulaşmadı, ulaştırılmadı.
ürünleri tahlil eden eksper ile konuşarak nedenini sorduğumda, "fiyatları biz belirlemiyoruz, merkez'den belirleniyor" açıklaması geldi. aklıma yatmadı keza ürün fiyatları ilgili eksperde belirleniyordu. kafama takılan bu durumun peşini bırakmadım. fiyatlandırma ve analiz raporlarını inceledim. ve aleni olarak fiyatın düşük tutulduğunu gördüm.
eksper ile yaptığım ikinci görüşmede, kanuni itirazda bulunacağımı, bilmem gereken birşey var ise, şimdi söylemesi gerektiğini beyan ettim. nitekim benim malımın fiyatı (açıklanana göre) 895 lira olması gerekirken, 858 lira fiyat verilmişti. arada olan ve benim cebimden alınan ton başına 37 lirayı kim iç ediyor?
durumun ciddiyetini anlayan eksper, durumu tüm çıplaklığı ile açıkladı.
ürünlerin hesaplanmasında kullanılacak fiyatın, hükümetin bin bir reklam yaparak kasıla kasıla (çok iyi diye) açıkladığı 862 lira değil, 840 lira olarak uygulandığı gerçeği ortaya çıktı. elimde bulunan teslim fişlerini 840 lira üzerinden hesapladığımda, eksperin beyanının doğru olduğunu anladım.
konu üzerine ne yapabilirim diye araştırırken, mevcut haksızlığa uğrayan kişinin sadece ben olmadığımı anladım. ülke genelinde durumu farkeden bir çok çiftçi, ton başına 21 lira olan otomatik bir kesintinin olduğunuzdan bahsediyorlar ve isyan ediyorlardı.
olay tam olarak ortaya çıktığında, tmo'ya mal teslim etmiş tüm çiftçilerde durumun aynı olduğu anlaşıldı.
kısaca göz göre göre ülkede yaşayan tüm çiftçiler kaldırılıyordu. 1-2 kişi değil. ülkenin tüm çiftçileri.
tabi olay bu kadar ile kalmamış. kaliteli mahsüle verilmesi gereken %7'lik fiyat farkı da en az %50 oranında tırpanlanmış. teknik detaylara girip başınızı ağrıtmak istemem. lakin en kaba hesap ile ton başına en az 8-10 liralık da bir vurgun da burada meydana gelmekte.
özet, çiftçinin yetiştirdiği her 1 ton buğday için en az 28, en çok 41 liralık bir vurgun gerçekleşmekte.
tmo bu yıl 570.087 ton bupday alacak. ortaya çıkan tablo, en iyimser rakamla 14.5 milyon liranın, çiftçinin cebinden cımbızlanacağı. en kötü rakamı hesaplamak istemedim.
taraflar ne yapıyor?
çiftçiler: durumun farkında değil. farkında olan da ne yapacağını bilmiyor.
hükümet: bir yandan verilen fiyatı kalem oyunları ile aşağı çekerken, diğer yandan iyi fiyat verdik diye reklam yapıyor.
tmo: vaziyeti çaktırmamaya çalışıyor. ülkedeki tüm eksperlere "fiyatları merkez belirliyor" cümlesi ezberletilmiş. hepsi ketum.
ziraat odaları birliği: gaflet ve dalalet içinde uyuyor.
ülke tarımı: bok içinde
***
sözlükte bildiğim kadarı ile iyi hukukçular var. ne yapılır, ne edilir bilmiyoruz. telaffuz edilen rakam büyük ve bu haksızlığa dur diyecek avukata ekmek çıkar. en az 14.5 milyon lira.
not 1: ürün teslim fişlerini, üzerinde kişisel bilgiler bulunduğundan entry'a dahil etmedim. ısteyene gönderilir.
not 2: bu kesintinin üzerine, hammaliye, banka kesintisi, bilmem ne gideri, şuna-buna katkı payı adı altında ikinci bir kesinti uygulanıyor. yani verilen rakam zaten net ele geçecek rakamlar değil. tekrar kırpılacak. lakin ikinci kesinti kitabına uydurulduğu ve çok uzun zamandan beri uygulandığı için artık yalama olduk. alıştık yani, acıtmıyor. kısaca isyan ona değil. sorun, bu yıl başlanan ve göz göre göre yapılan aleni haksız vurgun.
not 3: şu an tarladayım. akşama ilk işim, elimdeki ürün teslim fişlerini mesaja eklemek olacak.
akşam editi: ilgilenenler için resmi kanıt. tmo'dan alınmış imzalı teslimat ve analiz fişi
not: resmi kanıt dediğime bakıp zor bulunan birşey sanmayın. ülkedeki hemen her çiftçinin elinde bol miktarda örneği var.
analiz fişi ile ilgili özet bilgilendirme:
buğdayın türü: 1270 kodlu anadolu kırmızı sert buğday (1. sınıf)
buğday cinsi: tekirdağ (862 lira taban fiyatı verilen cins. yukarıdaki alım bareleri linkinde görülebilir)
proteyin: %13 (yüksek olduğu için %1.5'lik ilave fiyat)
rutubet: %11.6 (düşük olduğu için %1 daha ilave fiyat)
yabancı madde: %1.3 (%1'in üzerinde olduğu için %0,30'luk kesinti)
sonuç:
fişte belirtilen buğday, kalitesinden ötürü %2.2'lik ilave fiyat artışı almış ve fiyatı 0,858 tl/kg ulaşmış!
dikkat! taban fiyatı 862 lira olan ürünün ilaveli fiyatı, 858 liraya ulaşmış!
olması gereken 880 lira. kayıp 22 lira.
abra kadabra!
(daha bariz örnek)
örnek analiz fişi 2
bu buğday yukarıdaki ile atnı tür ve cinste. (1270 kodlu tekirdağ cinsi kırmızı sert buğday)
verilen fiyat artışı: %0.3
ve bu fiyat artışından sonra verilen fiyat: 0,842 tl/kg!
taban fiyatı tonu 862 lira olan buğdayın ilaveleri ekli haldeki toplam fiyatı 842.5 lira!
ton başına en az 20 lira yok. şu an biryerlerde birikiyor ama nerede bilmiyoruz. tek bildiğimiz olması gereken yerde değil.
tekrar ediyorum. ülkede tmo tarafından alınmış tüm buğdaylarda bu uygulama yapılıyor. rakamı siz hesaplayın.
not: istediğiniz kadar kesinti yapılmış tmo fişi paylaşabilirim. limitte sıkıntı yok. hepsinde tırpan mevcut.
ekleme:
çiftçinin tek gelir zamanı olan harmanda yine güzel oyunlar oynamakta.
bazı arkadaşlar "tmo sadece 500.000 ton mu buğday alacak?" diye sormuşlar. haklılar. ülkede bu yıl üretilen buğday 22.5 milyon ton. yani tmo'nun alacağı buğday, ülkede üretilenin %4.5'i civarında.
kısaca çiftçilerin sadece evrakları tam, limitleri yeterli olan %5'lik kesimi tmo'ya mal verebilecek. tüm yaygara da bunun için. yani yukarıdaki anlatılan haksızlığa uğraydıysanız, o çok şanslı %5'lik kesimin içindesiniz demektir. zaten çiftçilerin de bu vurguna ses çıkartmama sebebi bu. ölümü gördüler çünkü. hastalığa dünden razılar.
ülkede düzen öyle bir hale geldi ki, sömürülebildiğinize seviniyor, sömürülebilmek için gönüllü oluyorsunuz.
peki geri kalan %95 ne yapacak?
ayvayı yiyecek.
şöyle ki, bugün 2 tane tüccarı arayıp fiyat sordum. verilen fiyatlar 680 tl/ton ve 690 tl ton. geçtim dünya borsalarını, net olarak maliyetin altında.
peki neden böyle? cevap basit. ımam-cemaat ilişkisi. tmo bunu, yani ilk mesajdakini yapıyorsa, cemaat neler yapmaz.
olayın bir de diğer yönü var. tüccar akıllıca davranıyor. "tmo nasıl olsa ülkedeki malın çok çok %5'ini alacak. geri kalan %95 hapırsa da, köpürse de kucağımıza oturacak" hesabında. haklılar da. borcu olan adam, 1 kuruş da verilse o malı satmak, sattığı ile borcunu ödeyip evine ekmek götürmek zorunda.
hani satrançta "açmazda kalmak" deyimi var ya. işte o. şahı vermemek içim veziri feda ediyor.
peki çiftçinin suçu ne?
sadece üretmek. ülkenin ihtiyacı olan 18 milyon tonun üzerinde (22.5 milyon ton) buğday ürettiği için hep bu muamele. 10 milyon ton üretseydi, kral oydu şimdi.
yemeye ekmek bulamayacaksınız ya, ben çocuklara acıyorum.