bok biliyor diye sinirlenmeme sebep olan söz.
kardeşim bırak 4-5 dili, sadece ingilizce'yi adamakıllı konuşan fazla kimse yok ülkemizde. rahat olun gençler, kendinizi geliştirip akıcı bir şekilde ingilizce konuşun, rahat iş bulursunuz. 4-5 dil diye diye milletin şevkini kırmayın ibneler.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. ingilizce yetmiyor artık 4-5 dil biliyor millet
-
2. 10 ağustos 2015 zekeriya öz'ün yurt dışına kaçması
-
3. karımdan güzeldi cazip geldi hem yabancı zaten
"hem yabancı zaten."
bir alman'a anlatsan bunu anlamaz, ama biz çok iyi biliriz değil mi?
ne kadar yabancı tanıdığım varsa "türkiye ya da herhangi bir ortadoğu ülkesine, özellikle kadınsan turist olarak bile gelme / çocuğun olursa da gönderme, burada güzel olan hiçbir şey yok" diyip durmakta ne kadar haklı olduğumu gösteren; hiçbir sorgulama, yargılama yapılmaksızın ve kendini savunma hakkı tanınmaksızın öldürülmesi gereken bir mezopotamya yaratığı tarafından yapılan canavarlık. o kızcağızla kıyaslanınca, düşük zeka seviyesinden cehaletine, yamuk tipinden giyimine hatta o leş kokusuna kadar nasıl iğrenç bir tip olduğunu canlandırabiliyorum, kendini nasıl suçsuz gördüğünü de, çevresi ve hatta karısı tarafından nasıl haklı bulunup destek göreceğini de kestirebiliyorum.
"ecdadımmm canlan da çamurlu eteklerine yüzümü süreyim, halifemisss" diye övündüğü herifler o kızın memleketinden kız kaçırıp seks kölesi yapmış kaç yüz yıl, savaş durumunda bu kız zaten bu acuze yaratığa güya helal inandığı küflü ve kokmuş mitolojiye göre. yabancı kadınların türk erkeğine nasıl hasta(!) olduğu ve yabancıların zaten herkese verdiğini, bir kez de kendisine verse bu nataşa için fark etmeyeceğini düşününce tecavüz etmek için milyonlarca kılıf bulmuş kendine. inanın şu yazdığınız yerde bile "hmmm kız 16 yaşında ve rus, kesin vermiştir zaten bir kez de servisçi abime verdiyse ne olacak yaa" diye düşünen binlerce türdaşı var, paralı seksten başka bir yabancıya dokunma şansı olmayan ve bunun için ülke değiştiren şeyler için yapılmış reklam bile var (bkz: ukrayna'da yanınızdayız)
önce kendi akrabaları, anası babası, eşi, sonra toplumun hatırı sayılır bir kitlesi tarafından sahiplenilecek, desteklenecek, mağdur ilan edilecek ve olayın suçlusu kız olacaktır.
ortadoğulu değilseniz, ortadoğuyu ortadoğu yapan temel problemle hiçbir alakanız yoksa, nasıl olur da çocuğunuzu, hem de kız çocuğunuzu gönderirsiniz, benim aklımın alması mümkün değil. ben eve kilitler, diplomatik kriz çıkarır, çok zorda kalırsam iki tokat atar yine de göndermem. istediğin kadar türkiye'nin iyi yerlerini duyup, "caddebostan'a gönderiyorum, bodrum'a gönderiyorum, beşiktaş'ta kalacak" diye kendini avut, sokakta, serviste, oturduğu cafede karşısına bu pislik gibileri çıkacak, keşke bilsen.
edit: tarih boyunca tecavüz suçu avrupa milletlerince de, japonlarca da işlenmiş, fakat bunların hiçbiri tecavüzü bir kültür mirası haline getirmemiştir, bugün en basitinden bu milletlerin yaşadığı ülkelerde, hem şeklen hem aklen eksik, sapık bir yaratık bir kadının yanından geçerken kadına "seni sikeyim mi?" gibi bir soru sorup bu birkaç saniyelik tacizden tatmin olmamaktadır. hiç başka bir ülkenin kadınlarının tümüne "fahişe", "verecek", "bana çok meraklı" diye düşünen, lugatında "gavur amı gibi yanıyor" gibi bir tabir olan bir millet, ırk gördün mü bu saydıklarımın arasında? turist olarak gittiği ülkede peşinde 2 karısı, yapıp sokağa saldığı 8 çocuğuyla yürürken 16-17 yaşında kızlara bakıp hiç utanmadan o pis diliyle "meeeaaşşallah" gibi şeyler söyleyen japon, alman filan gördün mü? göremezsin, çünkü onlar için taciz, tecavüz dönemsel suçlarken ortadoğulular için kültürdür, mirastır, her zaman savunucu bulur ve sıkı sıkı korunur. hiç öyle başka millet ve ırklardan örneğe gerek yok, hele hindistan gibi pislik ve tecavüzün diğer merkezi olan bok içinde bir garabeti örnek vermek sadece komik.
türkiye avrupa ülkesi diyen olmuş ahasdfds herhalde uzunköprü sınır kapısı'nın oralarda yaşıyorsunuz, gördüğünüz insanlar trakyalı ve medeni, ondan bu yanılgı? türkiye bir zamanlar bir avrupa ülkesi olabilirdi, o zamanlar bu gibi sapıklar "tecavüz ettiysem nolacağ yavv zaten gavur" diye rahat rahat gezemezlerdi çünkü tecavüzü ve tecavüzcüyü yücelten, kadını ikinci sınıf bir kuluçka makinası gören bir kültürün yılmaz savunucusu yoktu başlarında. şimdi tr avrupa ülkesidir demek için ya trakya'da ya da ege'de, oranın da lüks yazlık kısmında yaşıyor olmanız lazım geliyor. -
4. 400 geyiğinin bayması
-
5. akp'nin oy oranının %43.4'e yükselmesi
belediyeler büyük inşaatlar için ruhsat vermeyi durdurdu,
ödemeler yapılmıyor veya çok geriden veriliyor,
pek çok taşeron firma borçlarını ödeyemez durumda,
bilinçli şekilde piyasanın gırtlağına basılıyor
bunu bizzat yapan akp'nin kendisi
belediye yetkilileri alenen söylemekten çekinmiyor, oy kaybedildiği için bu şekilde davranıldığını,
herkes safını belli etsin para mı, açlık mı diyorlar
kendilerine ufacıcıkta olsa bir menfati olacaksa her türlü pisliği, kalleşliği yapan baş pislikler
pis haram paranızı kıvırıp sokun bir tarafınıza
mesele vicdan, onur meselesi...
ben onurum için para ve işimi kaybetmeyi göze aldım ve kaybettim
yine olsun yine aynı şekilde davranırım
önemli olan bu
yoksa onurumuz, haysiyetimiz, değerlerimiz olmayıp
tek amacımız hayatta kalmak ve yemek bulmak olduktan sonra
hayvanlardan geriye ne farkımız kalır!
zaten çoğunluk onurunu, değerlerini yitirdiği için hayvanlar gibi güçlünün güçsüzü yok ettiği acımasız bir ülkede yaşıyoruz ya -
6. evde erkek yok sonra gel
(bkz: bize ne amk)
-
7. deep web'de 6.seviye
internet cafede geçemediğim seviye. allahtan yanıma istersen ver ben geçeyim diyen abi yanaştı da geçti yoksa takılıp kalmıştım. gta'daki helikopter görevinden sonra geçmesi en zor bölüm bu bence.
-
8. iç çamaşırını her gün değiştiren erkek
yaz günü terleyip buram buram tşk kokmak istemeyen erkektir. normaldir. normal olmayan beyaz slip donlarını ortası sararana kadar giyen necislerdir.
-
9. sahte cv hazırlayıp iş görüşmelerine gitmek
valla bu boku yedim ben. zamanında italya bağlantılı bir şirkete internet üzerinden cv göndermiştim. yani cv'de atomu parçalamaktan uçak aerodinamiğine, akışkanlar mekaniğinden new york borsasına , mısır hiyeroglif yazısından aborjini diline kadar yok yoktu. tabi cv'yi doldururken mal mal kıkırdıyorduk geçmişi at pazarından olan arkadaşlarla. neyse zaman geçti unuttuk olayı. birgün garip numaralı telefon geldi normalde açmam digiturktü yok bankaydı diye açtık bunu niyeyse. bir kadın ''efendim şurdan arıyorum başvurunuz değerlendirmeye alındı bla bla şimdi sizi bilmemkime bağlıyorum'' dedi. adam başladı italyanca ettore la gazetta demeye benim aklım hala digiturkten arıyorlar dikkatli olmak lazım kutu kitleyecekler de. ya yok istemiyorum rahatsız etmeyin falan diyorum adam scilachi cavani diyor. hani çok zekiyim ya bunlar italyanca konuşup kutu kitleyecek şuan kayıda alıyorlar hiçbir şekilde olumlu bir kelime çıkmasın ağzımdan diye kurgulardayım. baktım olacak gibi değil yürü git diye telefonu kapattım. nasıl iş bu yermiyiz biz bunları diye kendimi tebrik ettikten sonra etrafıma da bakın böyle böyle yapıyorlar taktik değiştirmişler kitlerler valla kutuyu, kredi kartını diye öğütler veriyorum. millet aaa öyle mi? falan diyor bende evet öyle aman dikkat hata olmasın diyorum. aradan bir süre geçti tuvaletteyim aklıma geldi lan sen cv verdin italyan şirketine onlar da geri dönüş yaptı diye. utandım yemin ediyorum cv göndermekten değil işin içine digiturku karıştırmaktan ulan ne digiturku hay allah. bu da mallıkta sınır tanımayan bir anım.
-
10. 10 ağustos 2015 zekeriya öz'ün tutuklanması
bu adam hükümete darbe yapılacak soruşturmasını yürütüyordu şimdi hükümete darbe yapıyor diye suçlanıyor.
ciddi ciddi bu kadar fitne, riyakarlık, gerçeğe, pisliğe rağmen hala insanım, müslümanım deyip akp'ye destek verenler var.
şu allahın belası olaylar somali'da olsa halk "bi dur" derdi. burada ise allahın belası muhafazakarlık güdüsü yüzüne bu adamlar yüzde 40 seviyesinde yüzüyor.
cidden delirmemek el de değil. -
11. 10 ağustos 2015 pkk'nın şırnak saldırısı
birazdan ''esker sivilleri wurii wallah''çılar düşer. terör örgütü üyeleriyle güvenlik güçlerinin çatışmasıdır. halen devam etmektedir. çok yoğun silah ve patlama sesleri olduğu söyleniyor. umarım güvenlik güçlerimizden ölü veya yaralı olmaz.
ek: maalesef korktuğumuz başımıza geldi, yine. günlerdir ''90'lara mı dönelim?'' diyenler iyi baksın, şu günlerin doksanlardan tek farkı, terör destekleyicilerinin arabalara bindirilip sorgu sırasında öldürülmemeleri.
ben artık doksanlara geri dönülsün istiyorum. ohal ilan edilip, gerekli yerlerde sokağa çıkmanın yasaklanmasını, evinde mühimmat bulunanların ortadan kaybolmasını istiyorum.
hayır kan değil adalet istiyorum, adalet kan ile geliyorsa hoş gelsin. -
12. erdoğan'ı türkiye'ye musallat eden sebep
(bkz: deniz baykal)
-
13. 10 ağustos 2015 abd konsolosluğuna silahlı saldırı
ulan insan bi günaydın der be sabah sabah ne saldırısı.
-
14. pkk zergele kampı bombardıman sonrası görüntüleri
pkk'nın öcü olmadığını, basının onu bu hale getirdiğini iddia eden cibilliyetini siktiklerimi de ifşa eden olay.
ya olum daha bugün iki saldırı ve en az 5 şehit var. vurulmuş bebekler, öğretmenler, doktorlar var. nasıl öcü değil amk ya yemin ederim alayını sikeceksin şunların. -
15. 10 ağustos 2015 ntv yayın skandalı
kaçıranlar için yazar tarafından bir kez de buradan teşhir edilmiş plaka
-
16. fernando muslera
adil futbolun oynandığı avrupa'dan, şike yaptığı için abisi ile birlikte siktir edilen ama adil olmayan türkiye'de, yüzsüzce ceza almadan oynamaya devam eden takımın taraftarı mallar tarafından beğenilmeyen kaleci.
-
17. tuborg gold
cinsiyetçi söylemlere maruz kalmış biradır. halbuki isteyen bunu içer, içmek istemeyen gider bomonti içer. ne gereği var şimdi biraya sik takıp sallandırmanın.
-
18. zlatan ibrahimoviç
(bkz: gel amına koyduğum)
-
19. ülkenin bu hale gelmesinin sebebi mhp'dir
%100 gerçek olan tespit.
- rte'nin gitmesi için gereken nedir ?
+akp'nin içinde olmadığı bir hükümet.
- akp'nin içinde olmadığı bir hükümetin kurulmasının tek engeli kimdir ?
+mhp
dağılabilirsiniz. konu kilit. -
20. ekşi yazarıyım dendiğinde gelen tepki
-
21. dünyanın en pahalı etinin türkiye'de satılması
başka bir başlıkta (bkz: #52647320) yazmıştım. eklemelerle aktarıyorum:
***
tanım: özellikle parasız kalınca yediğimiz ürünün "fiyatının artmış gibi" gösterilmesi durumudur. yani kabağın her zamanki gibi üreticiye patladığı durumdur.
neden "artmış" değil de, "artmış gibi"?
çünkü son 7 yıldır (en azından küçükbaşta) etin toptan fiyatı aynı. (bkz: hayaldi gerçek oldu)
(bkz: 2008 kuzu baskül fiyatı 10 lira)
(bkz: 2015 kuzu baskül fiyatı 11 lira) (bkz: hatta ocak 2015'te hala 10 lira)
ara not: hayvancılık yapanlar, parasız kaldıklarında, aç kalmamak için sürülerinden bir hayvan kesip sofralarına koyarlar. sırf yokluktan.. küçükbaş hayvancılığın belki de en güzel yanı budur. paranız bittiğinde pirzola yersiniz.
***
koyuncuyum. ete çalışıyoruz. yani pirzola dediğiniz şeyin ham maddesi kuzuyu yetiştiriyoruz. vejetaryan arkadaşlar kızacaklar ama biraz detaya inmeden durumu açıklamak zor.
önce hayati öneme sahip ve bir o kadar da basit olan soruyu soralım:
türkiye'de neden et krizi var?
türkiye'de çok et yendiği için et krizi çıkmıyor. hükümetin "gelir arttı, herkes et yiyor, durduramıyoruz" laflarına bakmayın. ortalama bir avrupalının yarısı kadar et yiyoruz. yani vatandaş gerçekten et yiyemiyor ve buna rağmen et krizi çıkıyor.
neden?
sebebi basit:
"arz çok düşük".
yani et üretimimiz o denli az ki, bu kadar düşük olan tüketimi dahi karşılayamıyor. yani asıl sıkıntı "eti üretememek".
***
peki kökeni göçebe hayvancılıktan gelen bizler, neden et üretemiyoruz? genlerimiz mi bozuldu?
evet. biraz da öyle oldu ama gerçek sebepler farklı. 2 taneler:
1-) "mera yok".
2-) hayvan ithalatı var.
ana sebepler yukarıdakiler. aşağıdakiler ise doğrudan etkili tuzu-biberi:
@-) aracıların fahiş karları (biz eti 1 yıl emek harcayıp, 18 lira maliyet ile üretip, kilosu 22 liraya aracılara satıyorum ben. aynı eti, o aracı, bir gün içinde 45 liraya size satıyor)
@-) bilinçsiz yapılan hayvancılık: öğretmenin, mimarın, doktorun, mühendisin çoban olmaya meyletmesi.
@-) hayvancılığın zor bir meslek olması: öyle bir meslek ki, 1-2 değil, yılın her günü bok temizliyorsunuz. üstelik insan boku değil. elinizi bir koyunun vajinasına sokup, ters dönmüş kuzuyu zarar vermeden çıkarıyorsunuz.
@-) hayvancılığın sosyokultürel algısı: çoban, sığır, inek, öküz, hayvan, sürü, malak, davar, camış, koyun...... vs gibi hayvancılık ile ilgili her kelimin, türkçe'de aynı zamanda bir hakaret, aşağılama sıfatı olması vs.
konuyu açalım:
sorunun gerçekleşme şekli şekli sıralı olarak şöyle:
1-) mera yoksa" eğer, hayvanlarının açlıktan ölmemesi için beslemek zorundasın.
2-) yem fiyatları da bu memlekette (çok afedersin) kol gibi. 1 tonu 1 milyar. sen bu pahalı yemi hayvana verince, hayvanın eti de hali ile pahalı oluyor. "pahalı yem = pahalı et". dünyanın en basit denklemi bu. kaçınılmaz sonuç yani. mera yoksa, hayvana yem vermemek gibi lüksün yok. ölürler. işte tam burda çok hayati olan 3. yanlış yapıyor:
3-) et pahalı diye "ithalatı açmak". o zaman ne oluyor? o pahalı yetiştirilmiş hayvan değer kaybediyor. normal şartlar altında zaten kazancı düşük olan zor bir iş, ithal sonrası zarar ettirmeye başlıyor.
sonuç: üretici mefta. çok ciddi zarar ediyor. aldığı para ile yem borçlarını kapatamıyor. en iyi ihtimal kar etmeden kapıyor defteri. boşa hamallık yapıyor anlayacağınız. nihayetinde üretimden çekiliyor. çünkü kimse bedavaya çalışmaz. bir kimse, bir işi sevse dahi bedavaya yapmaz. ınsanların sorumlulukları var.
(bkz: 2014'de 600 bin çiftçinin üretimi bırakması)
biz mesela. aile olarak 350 yıldır hayvancılık yapıyoruz ve akp seçimi kazanırsa hayvancılığı bırakmayı düşünüyordum. kolisyon kurulmazsa bırakıcam. alınacak gocunacak bir şey yok. en azından ayıp benim değil.
üretimden her çekilen üretici, üretimin daha da düşmesine neden oluyor. ıthalatı yeniden gündeme geliyor.
ithalatla ile et sorununu çözmeye çalışmak ise, "cüzam yarasını fondötenle, pudrayla" kapatmaya çalışmak gibi. sorunu o anlık örter belki ama gerçek sorun, tam olarak orda, üstelik büyüyerek bekler.
işte bu yüzden her yıl şiddeti değişen et krizleri yaşanıyor bu memlekette. yer yıl!.. üstelik et ithalatı açık iken.
ve bakan eker çıkıp şu açıklamayı yapabiliyor: “hayvancılıkta cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık.”
güler misin, sabaha mı bırakırsın.
***
bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: “bu eti ithal ettiğimiz ülkeler nasıl bu fiyatlara satabiliyor? taa anasının örekesinden (bkz: avustralya) gemiye buralara getirerek satıyor da nasıl kar ediyor?”
hah işte! o ülkeler yukarıda anlattığım “çok önemli 3 yanlışı” yapmıyor.
1-) mera var. çünkü adamların anayasa gibi bir mera kanunu var.
bizde mera, en kolay ırzına geçilecek, çöp dökülecek, hafriyat atılacak, fosseptik boşaltılacak, gözden çıkartılacak, tarla olarak açılacak, fabrika kurulacak, imara açılacak, top sahası yapılacak, yandaşa peşkeş çekilecek yer iken (ki çoğu devletin kendi tarafından yapılan tecavüzlerdir) o adamlarda mera kutsal toprak gibidir.
o ülkelerde meraya zarar veren birine, bizde taksirle adam öldürmeye verilenden fazla ceza veriyorlar bazı durumlarda.
2-) mera varsa zaten maliyet yok. yada yok denecek kadar az. yeme ihtiyaç yok çünkü. ihtiyaç olan kadarı da zaten yine meradan temin ediliyor.
3-) doğal olarak ucuza yetiştirilen her şey gibi burada da hayvan çok yetiştiriliyor ve ithalatı edilmiyor. hatta çok yüklü ihracat yapılarak ülkeye gelir sağlanıyor.
özet: onlarla şartlarımız aynı değil.
aslında her şey ne kadar basit değil mi?
yani gerçek sorun, ucuza et ithal etmek, kurban bayramını atlatmak, anlık olarak problemi gidermek gibi küçük birşey değil. asıl sorun bu ülkenin et üretmez, hali ile et yiyemez bi hale gelmesi. eskiden en başarılı olduğu alanlardan birinde, dışa bağımlı hale gelmesi.
özetle, bu adamlar bu memleketi yönetemiyorlar. bunu söyledim diye kızanlar olabilir. onlara bir haber vereyim: uruguay'dan inek alıyoruz şu an.
***
peki yöneticilerimiz konuya ne kadar hakim? çözüm önerileri ne?
tarım bakanımız mehdi eker, türkiye'nin et sorunun çözümünün "koyunculukta" olduğunu söylemişti.
bir koyuncu olarak hemen cevap vereyim:
öncelikle kuzu eti bir lükstür. yani "herkes et yesin" demek gayet normal ve mantıklı iken "herkes kuzu eti yesin" demek aymazlıktır. çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin kuzu eti, üretilmesi en zor, en maliyetli, en kaliteli ve en lezzetli etlerin başında gelir. seven vardır, sevmeyen vardır. birşey diyemem ama 4 aylık bir trakya kıvırcığı kuzudan usulüne uygun çıkartılmış bir kalem pirzola, abartmıyorum etçil bi insanı orgazma ulaştırmaya yeterlidir.
yani deniz mahsülleri içinde "havyar yada kalamar", bir araba olarak "mercedes" neyse, kırmızı et için de kuzu eti odur. siz uzunun "şimdi oyz bey, bu gün 350 bin liralık, 330 bin liralık bir mercedes sizce lüks müdür?" dediğine bakmayın. bildiğin lükstür.
şöyle anlatırsam daha iyi anlaşılır: "herkes deniz mahsülü yemeli". bu tamam. benim de b vitamini ihtiyacım var. canım çekince gidiyor, hamsi, istavrit, sardalya, kısaca tezgahda ne uygunsa doldurup geliyorum. benim "neden herkes havyar yemiyor" diye bağırmaya hakkım var mı? daha önemlisi, olaya böyle yaklaşarak havyarı orta malı yapmak, o havyarı üretene kadar bir taraflarından terler akmış üreticisinin sonu olmaz mı?
özetle temel kırmızı et, (avustralya ve yeni zelanda'nın özel durumunu saymazsak) dünyanın neresine giderseniz gidin, domuz ve dana, düve, inek gibi büyükbaş hayvanlardır.
***
koyun sanıldığı gibi "etinden, sütünden ve yününden" faydalanılan bir hayvan değildir. koyunun tek geliri, vardır: "kuzu".
1-) koyun, sütü çok az olan bir hayvandır. ancak kendi kuzusuna yeter. eğer o az olan sütü de siz alırsanız, kuzu sağlıklı beslenemez ve kazandığınızdan fazlasını kaybedersiniz. zarar edersiniz. ülkede (ezine peyniri için gerekli olan koyun sütünü temin edebilmek için bayarmiç ve ayvacık'ta olduğu gibi) bazı bölgelerde sütçü ırk koyun bakıldığı da olur ama bu genel toplamın %1'ini bile oluşturmaz. ayrıca alıcı olmadığı için koyun sütü ucuzdur. en kaliteli yoğurdun koyun sütünden olmasına rağmen bilinmediğinden talep düşüktür. sağım maliyetini bile kurtarmaz.
özetle koyunun sütü sizin değil, kuzusunundur. bugün koyun yetiştiriciliği yapanların neredeyse tamamı, kendi ihtiyaçları için dahi gerekli sütü ve peyniri, para ile dışardan alır. (bkz: #48923455)
2-) şu an koyun yapağısının (yününün) kilosu (sağlıksız yapay elyaflar yüzünden) 2-2.5 lira. bir koyundan "yılda" ortalama 2-2.5 kg yapağı elde edilir ve koyun başı yıllık yün geliriniz 5 lirayı bulmaz. bozdur bozdur harca.
peki kuzu eti neden pahalı olmalı?
çünkü 1 koyuna, 1 kuzu için 1 yıl bakıyorsunuz. dengeli ve sağlıklı besliyor, istisnasız her sabah ve akşam yürüyüşe çıkarıyor, stres bir hamilelik geçirmesi için özen gösteriyor, altını temizliyor, periyodik sağlık bakımlarını yapıyorsunuz (demir hapları misali) ve hepsinde önemlisi tüm zamanınızı bu işe ayırıyorsunuz. tüm bunlar birer masraf ve o kuzudan elde edilecek olan gelirin hem kuzuyu, hem koyunu, hem de sizi kurtarması gerekiyor.
peki kurtarıyor mu?
siz karar verin:
bir koyunun yıllık gideri (250 başlık bir sürü için hazırlanmıştır. sayı düştükte birim maliyet artar)
100 tl kaba yem (ot, yonca, vs)
70 tl kesif yem (buğday, arpa, hazır fabrika yemleri)
70 tl çoban
20 tl yol, yakıt, kaba kesif yem nakliyesi, hammaliye
20 tl standart sağlık giderleri
10 tl veterinerlik
1.5 tl köpeklerin giderleri.
------
291.5 tl toplam.
bir kuzunun, 4 aylık oluncaya kadarki kendi masrafı da 100 tl olur.
291.5 + 100 = 391.5 tl. bu rakam bir kuzunun size maliyetlidir. yemi kendiniz yetiştirseniz de, satın da alsanız bir şey değişmez. değeri tam olarak budur. yani kurulu bir çiftliğimizin olsa ve başka hiç bir masrafınız olmasa, maliyetiniz bu.
***
şimdi son ve en önemli kısma geldik. bir kuzudan ne kadar kazanıyoruz?
şu an trakya'da kuzu baskül fiyatı 10,5 - 11 lira civarı. bunu karkas, yani et olarak düşünürseniz, bir sürü sahibi, etin kraliçesi olan kuzu etinin kilosunu 21-22 liraya cambaza/tüccara/kasaba veriyor. bakın tekrar ediyorum. ıçerisinde pirzoladan, gerdana, buttan, kadar, her kısmı birbirinden değerli olan kuzu etinin üreticiden toptan çıkış fiyatı bu. daha acı tarafı, deri ve sakatlar için (ki sakatat derken kuzu ciğerinden bagsediyoruz) için ayrıca bir ücret ödenmez. fiyatın içerisindedir. bunları da hesaba kattığınızda, kuzu etinin bizden çıkış fiyatı 20 lira/kg'ın altına düşüyor. (18.5-19 lira civarı)
yani şu an bir sürü sahibine gitseniz, kesilmiş, yüzülmüş, paketlenmiş halde, hiçbir markette bulamayacağınız lokum gibi kuzu etini, üstelik taptaze olarak 12 lira/kg baskül fiyatından alabilirsiniz. postunu da tuzlar, şöminenin önüne koyar, üstünde şarap içersiniz.
***
sonuç. 40 kg gelen 4 aylık bir kuzu (iyi ihtimal ile) 440 lira ediyor. bundan bir de %3-5 fire düşülüyor. elinize net 425 lira kalır.
425
- 391
--------
34 tl bir koyunun size sağlayacağı yıllık kazanç.
200 adetlik bir sürüden (ki büyük bir sürüdür) "yıllık" kazanacağınız para 6800 liradır. aylığı hesaplamak içimden gelmedi.
not: bu maliyete, sizin harcadığınız emek, sigorta piriminiz, çobanın sigorta pirimi, kullandığınız aracın vergi, sigorta, muayene, bakım ücretleri, ahır ve yemliklerin bakım-onarım maliyetleri, sürünün yaşlanmaması için her yıl eklenmesi gereken %20'lik yeni hayvan yatırımı, kurt-çakal-yılan saldırıları sonucu ve eceli ile ölenler, yani fireler dahil değildir. bunları eklemeniz gerekir fakat moralinizi bozulacağı için hesaplara eklemezsiniz. eklemeye diliniz varmaz.
bu para karşılığında:
- medeniyetten uzak, bir dağ başında ömrünüzü çürütme,
- tek bir gün tatil yapmadan güneş doğmadan kalkma,
- hiç bir düğüne/cenazeye/özel güne katılamama,
- yılan sokması, güneş çarpması, donma, uçurumdan düşme gibi ölüm,
- hayvan vurması, köpek ısırması gibi sakatlanma,
- yılda sadece 1 kez cebinizin para görmesi,
gibi bedelleri ödemeyi göze almanız gerekir.
özet: pirzola 50 lira mı olur, 60 lira mı olur bilemem. pek de ilgilenmiyorum.
sürü satılık. ılgilenenler yeşillendirsin.
***
ekleme:
konuyu toparlayalım. çünkü en önemli yer burası. şu anki durumumuzun çok çok basit bir özeti:
"meralar yok edildi"
en ucuz et kaynağı mera, yani "ot"tur. bedavadır ve her yerde yetişir. siz bu otun yetişmesi için ayrılan boş bölgeye dahi göz dikerseniz, olabilecek en doğal sonuç ortaya çıkar.
hayvan aç kalır. hayvan açsa, et yok.
kuzu etini mezbahada canbaz bizden (şu an) 22-24 liradan satın alıyor. bu etin bize net maliyeti 18-20 lira civarında.
maliyetin net %70'i yemdir. devlet meraları ona buna peşkeş çektiği, çöp döktüğü, imara açtığı, yani gerçek amacının dışına çıkarttığı için hayvanların mera diye bir şey kalmadı. bu nedenle ülkede hayvancılık beslemeye dayalı.
hayvanın temel besini olan, üstelik bedava bir yem olan "ot" (yani mera) olmadığı için, üreticinin maliyeti artıyor.
mera olsa, o etin kg maliyeti 7-8 liraya düşer. herkes alır. ama mera yok.
mera yok.
bakın tekrar ediyorum. eskilerin deyimi ile, bırakın hayvanı, "dişinizi karıştırmaya çöp yok"
***
bizden 22-24 liraya alınan et, 2 aracıdan geçtikten sonra size, yani tüketiciye ulaştığı fiyat 45 lira.
ben "bir yıl" emek harcayıp kendimi parçalıyorum. her türlü riskin altına yatıyorum. kazandığım para 1 kilogram ette 4 lira. aracıların bir günde kazandıkları 22 lira!
en en en özet hali (beyinlere kazınsın diye subliminal mesaj dahi verebilirim)
mera
aracı
bu kadar basit.
***
son söz: şu an her şey doğru yapılmaya başlansa, her adım doğru atılsa, bu ülkede et sorununun rayına girmesi "minimum 4 yıl" sürer.
ve şu an her atılan adım yanlış. işte bu yüzden gayet rahat bir tahminde bulunabiliyorum.
"bugünler iyi günlerimiz" -
22. 10 ağustos 2015 hdp'nin özerklik ilan etmesi
tedas kessin hemen elektrikleri o zaman. madem tanimiyorsun madem kendin yonetecen uret bi taraflarindan elektrigi.
-
23. buzdolabından hiç eksilmeyen esrarengiz maden suyu
yumurtalıkta yarım halde bekleyen bir limon değildir.
-
24. big bang'in ateizm ve agnostismi geçersiz kılması
"ateistler şunu bunu iddia ederler" diye başlayan müslüman cümlesi.
ulan bir kere de bizim adımıza beyanda bulunmayın arkadaş. -
25. dünya'nın geoit şekli
kuran'da bulunan, farklı yöne çekilebilecek cümlelerden ittire kaktıra anlam çıkartmaya çalışan cahiller bilmez ama, dünyanın geoit olarak olmasa bile, dairesel şekli kurandan çok çok önce biliniyordu, hatta eratosthenes, m.ö.3 yüzyılda dünyanın yarıçapını 46,620 km olarak hesaplamış ve bunu iskenderiye kütüphanesinde kayıt altına almıştır.
bu arada bu buluş için yazdıklarından devekuşu yumurtası yuvarlaması gibi notlardan falanda öyle bulmuş diye çıkarım yapılmıyor, 2 şehirin birbirine uzaklığından ve bu iki şehirde günbatımında gölgelerin aralarındaki açı farkından bu hesabı yapıyor. bilimsellik böyle bir şey cahiller, öyle devekuşu yumurtası gibi ama yuvarlatılmış manasınada gelebilir, şeklinde yapılmaz.
pek çok antik medeniyet, yunanlılardan, mısırlılara, dünyanın dairesel olduğunun gayet farkındaydı, ama ilber hocanın dediği gibi cahillik zor iş. -
26. esenler otogarı tuvaleti
(bkz: esenler otogarında 100 lira çıkartmak)
ben 20 lira çıkartırken tedirgin oluyorum lan. her an biri gelip cüzdanı kapıp gidecekmiş gibi geliyor. sizde yine iyi göt varmış. -
27. avustralya türklerin olsaydı olabilecekler
garibim koalalar avcılar tarafından ağaç gövdelerinde zbam zbam vurulurdu.
tazmanya canavarı dövüşleri yapılırdı.
ağaoğlu kıtanın ortasına "ağaoğlu my çöl" dikerdi. -
28. sadece askerde karşılaşılan olaylar
usta birliğindeki görev alınacak karakola daha yeni geçilmiştir. toplamda maksimum 20 asker vardı bizimle birlikte. biz 4 adet kısa dönem asker olarak 2. veya 3. günümüz henüz tam olarak hangi görevde olacağımız belli olmamıştı. karakol komutanı neden bilinmez beni seçti dedi ki;
- sen karakolda asayişte kal koçum burda bi tane kısa dönem asker olsun
+ emredersiniz komutanım
neyse bi kaç gün geçtikten sonra karakolun yazı işlerinden sorumlu olan komutanı hemen beni yanına çağırır;
normalde kendi işi olan olayların bilgisayarlı ortama geçirilip arşivlenmesi işinde ona yardım etmemi ister. bana hemen dedi ki;
-bak adamım , olaylar bilgi sistemi falan filan bak şunu şöyle giriyosun bunu böyle giriyosun
+ emredersiniz komutanım. (ulan bi bok anlamadım, çok uzun işlemler bi de her olay için uzun uzun giriş yapıyosun, nasıl yapıcam lan ben bunu?)
- anladın dimi koçum?
+ komutanım anladım da, şimdi siz f klavye kullanıyosunuz, ben hayatta f klavye kullanamam, adımı bile zor yazarım valla, işlerin benim yüzümden aksamasını istemem açıkçası (ne kadar da çakal bir erkek)
-haa problem değil adamım (elini çekmeceye uzatarak) bende fazladan q klavye var sen çalışırken onu takarsın, akşam işin bitince de bi yere saklar diğerini takarsın tekrardan.
+em..redersiniz komutanım. (ne bok yiycem lan ben)
şimdi ulan sadece veri girişi yapıyosan kolay diyeceksiniz ama öyle değil. daha yeni gelmişim, komutanlardan birinin çocuğuna ingilizce dersi veriyorum, bi yandan nöbet tutuyorum, bi de karakol'da asayişte olduğumdan devriyelere de çıkıyorum. bi de üstüne bu angarya iş. kafamı kaldıramıyorum anlayacağınız. bi de bunun üstüne bana kendi işini yaptıran komutan da, bunun rahatlığıyla sürekli dışarıda çay sigara keyfi yapıyor.
arkadaş bu işten nasıl sıyrılmam gerek diye günlerce düşündüm düşündüm, sonra karakolda birinin yasak bir şey yakalatmasını bekledim. beklediğim gibi de oldu dingilin biri 2 gün sonra telefon yakalattı. bizim bölükte biri bir şey yakalattığı zaman, 1 gün sonra sabah içtimanın ardından mutlaka koğuşta arama yapılırdı. buna güvenerek bana verdiği q klavyeyi normalde fazladan kürdan bile durmaması gereken kendi dolabımın tam ortasına yerleştirdim. öyle mal gibi kablosuyla beraber duruyo. tahmin ettiğim gibi sabah arama da oldu. şimdi biz içtimadayız. bölük komutanı ve 2 astsubay da koğuşta arama yapıyor. biz de binanın tam altında dizilmişiz. bunlarda koğuşta telefondur şarj aletidir çakıdır, esrardır bir sürü şey bulup topluyolar. sonra bölük komutanı camdan bize bakarak elinde tuttuğu telefonu gösteriyo;
- kimin lan bu telefon!??
+ (ses yok)
-bu bıçak kimin lan?? onu yakalarsam var ya
+(tabiiki ses yok, bıçağı kim sahiplenir ki?)
- ulan hepsini anladım da bu klavye kimin lan!!??
+(ses etmedim)
-19 numaralı dolap kimin oğlum söylesenize
+binim kımıtınım (bir adım öne gelip, hiç dünyadan haberi yokmuşçasına, sevimli bir modda)
- oğlum senin dolabında klavyenin ne işi var?
+ııı kımıtınım x komutanım bana dedi ki, sen şu şu işleri yap, f klavye kullanamadığımdan da bana q klavye verdi, ben de yanlışlıkla orda unutmuşum, özür dilerim komutanım bir daha olmaz.
- lan x !! sen askerlere kendi işini mi yaptırıyosun? (bi anda çok sinirlenerek)
x de hemen şok içerisinde,"ııı komutanım hayır arkadaş bana yardım ediyodu, işleri ben yapıyorum aslında." bunun üstüne bölük komutanı da rütbelilere dönerek;
-bir daha askerlere kendi işinizi yaptırdığınızı görmiycem !!!
o sırada fonda şu müzik çalar ve ben hariç kimse duyamaz.
o günden sonra karakoldaki hiç bir komutan çakmak bile istemedi ya lan benden, bütün gün devriye yoksa gazinoda oturmaya başladım, bırak beni diğerlerinden de bi şey istememeye başladılar. dışarıda çay sigara yaptık sürekli. askerliğim daha rahat geçmeye başlamıştı. insan zorda kalınca kafa entrikaya çalışmaya başlıyo. onlar da benim damarıma basmasaymış. -
29. bomonti
başlığı altında %9 alkol oranlı xtra shot'tan 4 tane içip %36'lık alkol aldığını sanan, yüzde kelimesinin anlamını bilmeyen gerizekalıları ortaya çıkarmış olan biradır.
-
30. akan kanda hdp'ye oy verenlerin parmağı var
ülkede son 10 yılda yaşanan bütün pisliklerde parmağı olan adamlardan birinin beyanatı. katılmamak mümkün.
-
31. göğüslerini birbirleriyle çarpıştıran kızlar
videoyu izleyen 77. kişi olarak söylüyorum; beyin sikecek halimiz yok. giderleri var.
-
32. düzgün erkeklerin hepsinin kapılmış olması
herşeyden önce, erkeğin düzgünü olmaz. yani olur da işte onu da kızlar beğenmiyor.
önce yakışıklı olacak mesela. e iyi de, yakışıklı erkeğe ortalama haftada bir asılan hatun çıkar. bir, üç, beş kendini tutar ama altıncı hatun da asıldığında aldatır. bu artık sadakatten bağımsız bir durum, o da hormon salgılayan bir organizma en nihayetinde ve elinde olmayan bir durum haline geliyor bu. niye seviştim lan ben bununla dediğim hatunlar oldu, beğendiğimden falan değil, vücut resmen "sikerim senin yapacağın işi, ekmeğimle oynatmam ulan" diyerek kontrolü ele alıyor.
üstüne zengin de olacak. şimdi yakışıklılık kızların %30'unda etkiliyse, zenginlik %90'ında etkili, istediğin eş birden 18-99 yaş kitlesinin ülke çapında aradığı kişi haline geldi. bak fakir ve yakışıklı olsaydı maksimum %30'du, sen olayı %100'e çıkardın. eğer bu erkek babadan kalan evlerin kiralarını toplamıyorsa, kendi işi varsa, haftanın 6 günü dışarıda olacak, bir sürü farklı insanla tanışacak, yurt içi/yurt dışı gezileri olacak, ve elbette aldatacak.
zeki olacak bir de tabi. e zeki adam en tehlikelisi, çirkin ve fakir zeki adamlar, yani ekşicilerin büyük çoğunluğu, internetten konuşarak birisini tavlayıp sevişebiliyor. sen şimdi oradan çirkin ve fakiri çıkartıp zengin ve yakışıklıyı koyuyorsun, ve adam sadık olsun diyorsun. ablacım bak adriana lima bile çirkin, salak ama zengin adamla evlendi, o bile aldatıldı, sen neyin peşindesin? senin tamamın adriana'nın bir bacağına tekabül etmezken, daha iyi koca arıyorsun, bulabilir misin sence?
ha hem zeki, hem yakışıklı, hem zengin, hem de aldatmayan erkek yok mudur? elbette var. adı bruce wayne. geceleri kıyafet giyip adam dövmeye gidiyor. çünkü o kadar varlık içinde yokluk çekmenin bir patlama noktası olması lazım.
düzgün erkek, yüzüne bakınca miden kalkmayacak fizikte, matematik falan anlayan ama 15 dakika içinde muhabbetin futbola bağlandığı, sosyal zeka fukarası, aylık 8-10 bin lira maaşı olan erkektir. aldatmak için para harcaması lazım, ama aldığı para ne açtırır ne soldurur, zaten türk kızı olarak o parayı adama da yar etmezsiniz. var öyle bir arkadaşım, eşi çok mutlu. geçen ay kendisine playstation 4 hediye etti bizim sığır da çok mutlu oldu. ayda 6 tane bundan alacak para kazandığım halde niye bir buçuk sene boyunca alamadım ben bunu diye düşünmedi mesela, eşim bana ps4 aldı yea diye nispet yapıyor bir de sığır, işte bu adam ideal eş. hem yakışıklı, hem zengin, hem zeki adam bir noktada sizin kıskançlığınızdan bile bıktığında, sırf heyecan olsun diye aldatır. bu adam ise eline 100 dolar ve adres vermediğiniz sürece evde oturur öyle.
ha bir de bu düzgün adamın libidosu ancak ayda 1 çıkartır, hele evlilikten sonra üç aylar sizin için daha trajik bir anlam kazanır, ama yapacak bir şey yok. hem çıkarmadan beş olsun hem de o adam o libidoyla sadece sizinle yetinsin istiyorsanız kusura bakmayın da, yukarıda adriana lima örneği var tekrar oku orayı.
tl/dr: düzgün adam sizin işinize yarayan bir şey değil. çevrenizdekinin kalbine işlemediğiniz sürece, aldatılacaksınız. düşün bak pavyon dediğimiz olay niye sadece türkiye'de var? erkek sevildiğini hissetmiyor çünkü, sadece ihtiyaçları karşılayan bir görev adamı durumunda, pavyonda erkek kendisini değerli hissediyor, o da biliyor o hatunun ona aşık olmadığını ama hatun adama bunu yaşatıyor. gavur hatunlar erkeğe bunu evinde hissettirdiği için orada pavyon işi tutmaz, tutmuyor, orada sadece seks satabilirsin, pavyonda ise duyguyu satıyorlar ve o kadar çok buna ihtiyacı olan erkek var ki. -
33. true detective
-
34. 10 ağustos 2015 pkk-kck açıklaması
(bkz: sen kimsin amın oğlu)
-
35. tayyip erdoğan ak kadınların kocasıdır
koca demek sadece seks mi diye birde kezban tribi atmıs.
evet karı koca demek seks demek.
çünkü zor durumda kalırsan ailenin tüm bireyleri(baba, kardeş,amca,teyze ve çocukları) bakabilir. hatta komsuların dahi sana bakabilir.
bu sayılan kişiler seninle dostluk kurabilir, dertlerine ve sevinçlerine de ortak olabilirler.
evet gerizekalı! sana diyorum. kocan haricinde dinen ve de ahlaken kimseyle seks yapamadıgın için, gerdek denen o gecenin o kadar sölenle kutlandıgını hatırlatarak sana söylüyorum, karı koca olmanın en önemli aktivitesi sekstir.
o yüzden tayyip erdoğan bizim kocamızdır demen ahlaksızlıktır.
bu arada
kocanın agzına sıçayım ki, halen seni kadını diye evde barındırıyor. -
36. kocişi askere kendini abi ile tatile atan hostes
entryde yazanları anlamak için bir dil bilimci, bir arkeolog bir de hostes tuttum. dördümüz ancak anlayabildik.
-
37. iş makinelerini hayranlıkla seyreden insanlar
evet arkadaşlar.
bundan sonra boş boş izlemeyelim bu makineleri, neyin ne olduğunu bilelim, her boka kepçe demeyelim. biz inşaatcılar bu duruma çok üzülüyoruz, keza makinelerimiz de.
işte sırf bu sebeple sağda solda sıklıkla gördüğümüz makinelerin bir dökümünü yaptım.
kimse bana bundan sonra kepçeyi gösterip "aa dozer" diye gelmesin.
hadi bakalım,
1) greyder.
bu dostumuz genelde yol işlerinde kullanılıyor, kökeni grade'den (seviyeleme, kademeleme) geliyor, toprağı, alttemel, temel gibi yolun katmanlarını oluşturan zeminlerin serilmesinde kullanılıyor. ayrıca kışın karla mücadelelerde de çalışabiliyor. hayati organı, yolun üst eksenine paralel biçimde görülen bıçak. bu dostumuzun caterpillar, komatsu ve champion markalıları günümüzde en tutulanları.
2) yükleyici.
bu arkadaşımızın da adından anlaşılacağı üzeri yaptığı iş yüklemek. load kökenli loader'dan geliyor ismi. bu da allah ne verdiyse taş, toprak, agrega gibi her türlü zımbırtıyı kamyona ya da başka bir yere yüklemekle görevli.
caterpillar, volvo ve kawasaki piyasada en çok tutulan markalar.
3) finişer.
yani bitirici, paver da deniyor bu dostumuza gavur ellerde. yollarda bsk (bitümlü sıcak karışım), pmt (plentmiks temel ve alttemel) ve de havaalanlarında pist betonu ( bu biraz daha değişik) serim işlerinde kullanılıyor. sağlı sollu 2 adet duyargası var bu arkaşın. yolun kenarlarına çekilen ofset (kot) hattı üzerinden istenen yüksekliğe göre serim yapabiliyor. çalışma prensibi ise ön kısmına kamyon yanaşıyor, makinenin içerisine malzemeyi boşaltıyor. bu dostumuz da arkasındaki tabla vasıtasıyla istenilen yükseklik ve eğimlerde yolun tabakalarını serebiliyor. vögele en çok tutulan marka.
4) asfalt kazıma makinesi.
türkiye'de asfalt frezesi olarak da adlandırılan, yıpranmış, eskimiş asfaltları istenilen yükseklikte elmas uçları sayesinde ufalayarak bom dediğimiz konveyörlü bantla önündeki kamyona aktaran bir alet. kendisi deli gibi motorin yakmakta olup ufaladığı malzeme de daha sonradan yol altyapılarında kullanmaya idealdir. bu arkadaş çalışırken ufak ufak ilerler. bu yüzden önündeki kamyon ile uyum içerisinde çalışmalıdır. wirtgen bu konuda liderdir.
5) toprak silindiri.
yol terasman tabakalarının, dolgularının, temellerinin ve toprak dolgu baraj kademelerinin sıkıştırılmasında kullanılan bir gürültülü arkadaşımız bu. genelde arka kısmı 2 adet dişli tekerlekten ön kısmı da tandem'den oluşmakta. vibrasyonla beraber 25-30 tona kadar sıkıştırma yapabiliyorlar. bomag, hamm ve dynapac en beğenilenleri.
6) lastik tekerlekli silindir.
bu görev arkadaşımızın diğer adı da vabil. bsk ve pmt karışımların sıkıştırılmasında ana sorumluluk bu dostumuza düşüyor. genelde 4 önde ve 4 arkada sadece düz ve lastik tekerleklerden oluşmakta. hamm ve ammann bu sektörde koçbaşı.
7) asfalt silindiri.
kendileri tandem ya da çift bandajlı olarak da bilinen silindir çeşidi. genelde 10-15 ton arasında olup vibrasyonla bunu 2-3 katına çıkarabilmektedirler. bsk işlerinde vabilden sonra ütüleme maksadıyla kullanılmaktalar. çalışma esnasında hem ön hem de arka bandajlara su püskürten ve sıcak asfaltın bandaja yapışmasını engelleyen bir sistemi de vardır. hamm, bomag, dynapac ve ammann en tutulan markalardır.
8) dozer.
çamur, toprak, taşlı arazilerde kullanılan asıl amacı itmek olan ve arkasındaki riper sayesinde de taşları kanırtabilen bir kardeşimiz bu. yalnız bu kardeşimiz de aşırı gürültücügillerden. hani hem motor sesi, hem de o paletlerin viyk viyk cayırdaması insanın ömründen ömür alıyor. yanında durmayı en sevmediğim alettir kendileri. caterpillar ve komatsu dozerlerin lideridir.
9) ekskavatör.
hem paletli hem de lastik tekerlekli olabilen bu dostumuz da yarma, kazıma, temel açma, teraslama işlerinde en büyük yardımcımız. kendi ekseni etrafında ana şasesinin üzerinde 360 derece dönebilir, izlerken de adamın başını döndürür. genelde bu oynak arkadaşımızın arkasında da "makine çalışırken 25 metreden fazla yaklaşma" yazar. çünkü bu dönmeli dostumuz iş kazasına en yakın makinedir. ayrıca bu arkadaş kendisine takılan kırıcı ile taş ocaklarında da çok iş görür. caterpillar, komatsu ve son zamanlardaki atağı ile az yakan hyundai piyasada en çok görülenlerindendir.
10) beko loder.
şehirlerimizde, ilçelerimizde hatta köylerimizde fink atan bir makinedir kendileri. yani bu dostumuz bir çay demleyemez. imkan verilse belki onu da yapar ama her türlü işe koşulur kendisi. kanal açar, dolgu yapar, asfalt yamasında iş görür, temizler, tesviye eder, temel açar. yani al evlen, o derece. bu dostumuza da halk arasında her kağıt mendile selpak denildiği gibi jcbdenir ki aslen jcb bir marka olup bu makinelerin kralını yapar. case, volvo ve hidromek de piyasa tutulanlarındandır.
11) mini yükleyici.
tepesinden basılmış gibi görülen bu boyunsuz arkadaşımız da çok işe yarar. genelde tranşe ve asfalt yama kazılarında arkadan vız vız böcek gibi koşuştur. sağı solu temizler. hatta bu şerefsiz kamyonun arka tekerleklerine doğru tırmanıp o cüce boyuna bakmadan dampere yükleme bile yapabilir. yine selpak gibi buna da bobcatde denir ki bobcat bu zımbırtıyı üreten ilk firmadır. sevimli bir şeydir kendileri.
12) beton pompası
yüksek kotlardaki ya da betoniyerin girmesinin mümkün olmadığı yerlerdeki hazır betonun aktarılması amacıyla kullanılan bir alettir kendileri. kocaman bom'u vardır. aha bu da katlanık hali. görüldüğü üzre kıçında bir hazne var. hazır betonu taşıyan betoniyer buraya yanaşır. bu da allah ne verdiyse dağa taşa betonu basar.
işte sokaklarda genelde görüp izlenilen makineler bunlar.
bir de asfalt plentleri, plentmiks plentleri, konkasörler vardır ki bunlar sokağınıza gelemez, çünkü kocamanlar.
esen kalın. -
38. sürekli genişleyen bir evrende yaşamak
bu uzun ama anlaması kolay bir kritik düşünme alıştırması, bir popüler bilim veya anti-islam yazısı değil.
böyle örnekler bu iş için biçilmiş kaftan, çünkü açık seçik iddiaları ve varsayımları var, demogoji az. bu iddiaları çürüterek bir dindarı ikna etmek, bir demogogu ikna etmek kadar zor ama maksat o değil, başka konulara da uygulanabilecek bir düşünce şeması oturtmak.
1. adım: iddia ne?
(bunu kendi kelimelerinle tekrarlamak yapılacak en önemli iş. bir sürü gereksiz yanlış anlaşılmayı engeller, kafayı berraklaştırır).
kuran'da öyle şeyler var ki, ancak doğaüstü bir varlık tarafından yazılabilir, dolayısıyla huzur islam'da.
***
2. adım: mantık akışı doğru mu?
(mantık akışı yanlış olan iddiaların vardıkları sonuç doğru olabilir, ama tartışma yapmak manasız olur. bunun testi şu: varsayımlar ve kanıtlar şayet doğruysa, varılan sonuç da doğru olmak zorunda mı?)
bu mantıken "büyük oranda" geçerli bir iddia. tam değil, çünkü tek gerçek din aslında hristiyanlık olabilir ve kuran'daki "mucizelerin" kaynağını müslümanlar çarpıtmış olabilirler. yani ayetlerin mucizevi olması ve kuranda yer bulmaları doğru olsa bile, huzur islam'da çıkarımı tek çıkarım değil. zaten islam'ın diğer dinlere yaptığının aynısı bu. ama bu tartışma için mantık akışı "yeterince" doğru diyelim.
***
3. adım: bu varsayımları kanıtlamanın yükü kimde?
(günlük tartışmalarda iki tarafın sorumluluğu da genelde birbirine yakın. fakat olağanüstü iddialar olağanüstü kanıtlar gerektirir ve asıl yük iddia sahibinindir).
bu olağanüstü bir iddia, hem mecazi hem de kelime anlamıyla. iddiayı destekleyen kanıtları çürütmek yeter de artar bile, negatifi kanıtlamaya (kuranın insan yapısı olduğunu kanıtlamaya) gerek yok.
***
4. adım: kanıt, destek, varsayımlar neler?
(olayın özü bu. temel iddiayı destekleyen en az bir düşünce akışı olmalı (a), bazen de destek veren paralel akışlar).
a1) kuran evrenin genişlediğinden bahsediyor
a2) bugün bunun doğru olduğunu biliyoruz.
a3) bunu ilk defa kuran söylüyor. öncesinde dinamik evren anlayışı yok.
a4) kuran bilime 1200 sene fark takmış. hubble'ın 1900'lerdeki teleskopundan 600'lerdeki muhammed'de olamayacağına göre, bu bilginin kaynağı allah olmalı.
***
5. adım: ek argümanlar var mı?
(doğrudan iddiaya yönelik olmayan ama dolaylı yoldan iknaya yönelik şeyler. mesela gelebilecek eleştirileri önceden tahmin edip, önlem alınmış olunabilir).
b) muhammed'in bunu uydurması için bir neden yok, böyle gözle görülemeyecek tahminler ancak karşıtlarına koz vermeye yarardı. dolayısıyla bu sureler doğrudan allah'tan gelmiştir
c) kuran'da konuyla ilgili detay yok çünkü o gidişatı göstermez, yani fizik kuramlarını veya teleskop tasarılarını vermez, sadece doğrudan sonucu verir.
d) bu benzersiz mucizeye rağmen inanmayanlar olacaktır, kuran bunu da öngörmüştür. insan psikolojisinin bu inkarcı yönünü de açıklayarak bir mucize daha göstermiştir.
***
6. adım: seek and destroy
(test evresi. temel zincirin sadece bir halkasını kırarak iddiayı çökertmeye çalışmakla yetinmeyeceğim, her zincirin her halkasını kırmayı deneyeceğim (bülent başgaaan). dini iddiaların hepsi bu analize tabi değil, bazıları sırf metafizik. örnek: allah vardır, ruhumun derinliklerinde hissediyorum. e napalım, hayrını gör).
a1) yeterince net değil.
bunun bir değeri olması için gerçekten net bir şekilde ortaya konması lazım. yoksa iyice eğip bükeceksek, nostradamusu da peygamber ilan ederdik. nitekim burada ilgili tüm ayetlerin değişik yorumları ve arapça mealler incelenmiş . "sürekli genişleyen" bir evren bahsi yok. en iyi ihtimalle "genişlemiş" bir evren bahsi var, ve bu yorumlar da bu sefer başka konularda çelişkilere neden oluyor.
a2) yeterince isabetli değil.
a1 doğru olsaydı bile, bugün bildiklerimizi "mucizevi" bir isabetle doğruluyor olmazdı. zira bugün bildiklerimiz, 7.yy insanlarının anlayabileceği dilde şu: maddenin içinde bulunduğu boşluk sürekli ve ivmelenerek genişliyor, uzaktaki kısımların ivmeleri çok daha fazla o yüzden anca yakını gören sizler bunun etkisini bilemezsiniz, bu genişleme evrenin başından beri aynı şekilde süregelmiyor. fakat hayal meyal bir genişlik kavramından bahsetmekle bugünkü kozmoloji bilgimiz arasındaki fark, antik yunan mitolojisinde görünmezlikten bahsedilmesiyle bugünkü optik bilgilerimizin ve görünmezlik kıyafetlerimizin arasındaki fark kadar.
a3) bu doğrultudaki ilk iddia olmadığı kesin gibi.
lucretiusun konu hakkındaki düşünceleri refere edilmiş yukardaki linkte. bence ondan da 1000 küsur sene eski olan hindu kozmolojisinde evrenin sürekli yaratılıp, doğması, büyümesi ve yokolması da bu şekilde yorumlanabilir. tabii bunlarda da mucizevi bir netlik yahut bir isabet yok. sadece bu düşüncelerin yaygın olduğunu gösteriyor.
[bu noktada klasik islam iddiası devreye girebilir: "biz her kavme mesajımızı ilettik, o yüzden onlardan da bunu bilenler çıkacaktir". bu a2'deki eleştiriyi karşılamadığı gibi, kendi içinde de zayıf. tabii ki metafizik bir iddia olduğundan ne kendisini ne aksini tamamen kanıtlayabiliriz, ama salt metafizik değil, toplumlara bir yansıması var. yani öyle bir bozulma olacak ki, dinin en temel, en yoruma kapalı iddiaları tanınmayacak hale gelecek (yaratılış miti, monoteizm, ahiret) ama önemsiz olan ve yoruma, dahası arapçanın detaylarına bağlı konularda benzerlikler olacak. halbuki değişim/bozulma aynı ağaçtan çıkan farklı dallar gibi olur (mezhepler, ibrahimi dinlerin farklılıkları), gövdeleri kilometrelerce ötedeki ağaçların bazı ince dallarının birleşmesi çok zor.
a4) kuran'da bahsedilenle bilimin öğrendikleri bambaşka şeyler.
muhammed'in yaptığı, en iyi ihtimalle, bir kavramdan bahsetmek. hubbleın yaptığı ise gözlemlemek, bir model oluşturmak, ve tahminler yaparak o modeli test etmek. bu ikisinin arasında 1200 sene olması doğal. daha iyi bir örnek var: demokritos maddenin atomlardan yapıldığını, hem de kuran'da olmayan bir netlikle (zamanla değişen yorumlara, dilbilimciliğe gerek kalmadan), modern bilimden 2300 sene önce söylemişti. ama ne bugün, ne de 1800'lü yıllarda, kimse ona kutsal bir insan muamelesi yapmamakta çünkü dalton'un, rutherford'un, bohr'un buldukları şey kavram değil test edilebilir modellerdir.
b) tabii ki bunları uydurmak için dünyevi sebepler düşünebiliriz:
- bu ayetlerin amacı, evrenin büyüklüğü yoluyla allah'ın kudretini anlatmak. örneklerin bilakis gözlemlerden uzak, test edilemeyecek bir halde verilmesi gerekiyor ki allah insanın hayalgücünde iyice büyüsün. yani tek açıklama bunların ilahi gerçekler olması değil, insan psikolojisi düşünüldüğünde epey etkili olmaları...hele ki zaten hayatın her alanının batıl inançlarla kaplı olduğu bir toplumda.
-bunun bir ekstra yararı, muhammedin çağdaşları tarafından yanlışlanamayacak olması (gerçi bu konuda pek başarılı sayılmaz, örneklerini sonda verdim).
-apayrı bir ihtimal de, muhammed'in her ayetin her suresini de planlamadığı. dolayısıyla "başkasına koz verecek" iddialarda bulunmasının bir nedeni disiplinsiz olması olabilir, bugün bir sürü siyasinin kendi çıkarına ters açıklamalarda bulunması gibi.
c) kuran'da detay olmamasının kötü bir savunusu.
-"kuranda sadece sonuç vardır" diye tekrarlamak manasız, zaten eleştirilen şey o. yani "neden bir teleskop çizimi yok" gayet normal bir soru, "çünkü yok da ondan" gayet geçersiz bir cevap.
-ama bunun bir önemi yok, çünkü sonuç kısmını da zaten a2 ile çürüttük. yani sorun verilen o sonuçların da bir kısmının düpedüz yanlış, kalanının da tatmin edici olmaması.
-dahası b'de bahsettiğimiz gibi, bu sonuçları kuran'a serpiştirmekte de tutarsızlık var. bunun en basit hali, bunları anlayacak çağda yaşamayanlara haksızlık olması.
d) bunun amacı iddiayı güçlendirmek değil, gelecek eleştirileri ad hominem yoluyla sindirmek.
-bu kendine güvensizliğin bir ifadesi. eğer argümanın yeterince kuvvetliyse, ikna olmayacakların karakterine saldırmakla vakit harcamazsın. düşünsene böyle bir bilimsel makale yazıldığını: "..sonuç olarak gördük ki tavşanların taşakları küp şeklindedir, qed. artık buna da karşı çıkanlara ne desek boş, bunların olayı inkar, bunların tüm derdi tayyip erdoğan başkan olmasın da ne olursa olsun".
-kaldı ki bir iddiaya karşıtlık olacağını tahmin etmek çok doğaüstü bir yetenek değil. bunun kuran'da yer alması bir öngörü değil, o tarihlerde de mevcut olan basit bir propaganda tekniği. romada retorik denen nanenin mastırını yapmışlardı çoktan.
bonus:
i) öne sürülen iddialar kadar, öne sürülmeyen ama ilgili olan iddialar da önemli. çünkü algıda seçicilik çok kullanılmışsa, bu asıl iddiayı da zayıflatır dolaylı yoldan. nitekim kuran'da, çok da uzağa gitmeden, aynı konudan bahseden diğer surelerde de istikrarlı bir netlik ve isabet beklemeliyiz. lakin orada göğün yaratılışının yeryüzünden ayrılmasıyla olması, yahut semanın 7 katlı olması gibi şeylerden bahsediliyor. bunlar kavram olarak sıradan, model olaraksa abuklar. hatta ikincisi tevrat yoluyla sümer mitolojisinden geçmiş. yani bu kadar muğlak, sembolik veya yanıltıcı bir bağlam içinden, eli yüzü görece düzgün bir iki sureyi cımbızlamak zaten tutarlı değil, ama zaten onlar da yetersiz kalıyor.
ii) dahası aynı ayetlerde evrenin küçülmesinden de bahsediliyor (bkz: big crunch), tabii benzer bir yorumsal esneklikle bakarsak. şu andaki bilgimiz bunun tersi yönünde, evren hızlanarak genişleyecek. algıda seçicilik için bir örnek daha.
iii) bu ilk maddeyi genişletirsek, işimiz daha da kolaylaşıyor. yoruma açık bir surede mucize görenler, yoruma kapalı bir miras suresindeki basit matematik hatasını açıklayamazlar. yahut şurada düzinelercesi listelenen hataları. yine yorumlarla bunların bir kısmını bükmek mümkün olmalı ama bir noktada insanın genel gidişatı görmesi lazım.
iv) bu mantığı sadece kuranın kendisine bakarak değil, ona uygun yaşayan toplumlardaki inanışlara bakarak da kurmak mümkün. yani konu hakkında hiç bir ayet bilmeseniz bile (dolayısıyla a1, a2 eleştirileri olmasaydı bile) şu mantığı yürütmek mümkün:
evrenin genişlemesi ileri derece bir konu, bunu bilen bir kitap elbette ki dünyanın evrenin ve güneş sisteminin merkezinde olmadığını da biliyordur ve net biçimde anlatmıştır (aslen onu bile yapmıyor, yukardaki listede var). öyleyse, kuranın dilini konuşan insanlar, neden 1000 sene boyunca en basit kozmoloji gerçeği olan heliocentrismi benimsemediler de gidip ptoleme modelinde ısrar ettiler? hem de güneş merkezli sistem düşünceleri başka kültürlerden islam dünyasına geçmişken, yahut gözlem yoluyla biruni gibi bazı müslüman bilimadamları ptolemy modeline kuşkuyla yaklaşmışken? bu soruları bir çok konu için sorabiliriz tabii. yani artık "kuran neden bu konularda yanlış"tan çıkıp, daha geniş bir konu kümesi içinde, "kuranı bilen toplumlar niye bu konularda yanlış"a geçiş yapıyoruz.
***
7. adım: fanatizm kontrolü
karşı iddiayı çürütürken, kendimizi fazla kaptırmamak için en sonunda şunu sormalıyız: hangi şartlar altında bu iddiaya inanırım? yani bizi tatmin edecek bir varsayım ve kanıt kümesi düşünelim ve olabilecek en ufak küme olsun bu.
-olası bir küme a2'de bahsedilen bir ayet + sonradan yazılmadığına dair kanıtlar + (opsiyonel) iii'de listelenen yanlışlara getirilecek açıklamalar olabilir.
-yahut muhammed'in zamanında "test edilebilir" bir astronomi tahmini yapmış olması (kuyrukluyıldız veya güneş tutulması zamanı gibi.. zira burdaki mucizeler listesi sağlam değil) + bu tahminlerini başka arşivlerin doğruluyor olması + tahminlerin doğru çıktığını birbirinden bağımsız kaynaklardan öğrenmemiz olabilir.
bu aslında gayet makul bir standart, daha fazlası bile olması lazım. dediğimiz gibi, olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar.
***
8. adım: sonuç
biz neyi bulduk, neyi savunduk?
burada allah'ın olmadığını kanıtlamadık, kuran'ın mucizevi olduğuna dair bir iddiayı çürüttük. bunu yaparken kuranın dünyevi olduğuna işaret eden bir takım kanıtlardan da bahsettik ama kuran mucizeviliği yönündeki tüm iddiaları cevaplamadık. dahası kuran'da mucize olması gerekmediğini, ama buna rağmen inanmak için nedenleri olan insanların görüşlerini incelemedik. yani iyi iş çıkardık, bir düzineden fazla karşı-argüman bulduk, ama pek de fazla havaya girmemek lazım. -
39. ozan tufan
-
40. tayt giydim 3 araba beni takip etti
--- spoiler ---
18 yaşında 168 boyunda zayıf uzun bacaklı dolgun ve dik kalçalı ince belli bir kızım.
küt kısa sarı saçlıyım beyaz tenli dolgun dudaklıyım gözünüzde olayı canlandırın diye söylüyorum bunları
--- spoiler ---
tamam da kafamızda batı'nın ahlaksızlığını değil olayı canlandıraydık eyiydi. -
41. 4 yıldız 3 kupa 2 renk 1 aşk
0 şike ile bitmesi gereken cümle.
edit: normalde böyle rakip takıma laf sokmam ama yukarıda birileri "karakter" dersi vermeye kalkışınca dayanamadım. -
42. dinlenen ilk yabancı müzik
bunu hatırladığını iddia eden kişi ağır yalancıdır.
yemeyin oğlum bizi. insan böyle bir şeyi nasıl hatırlayabilir ki? ne yani "aa bu benim şimdiye kadar dinlediğim ilk yabancı müzik. bunu ömrümün sonuna kadar unutmayacağım!" mı dediniz kendinize?
helal olsun vallaha. -
43. akp ve hdp'nin ülkeye verdiği zararlar
o konuda hdp'ye ben de çok kırgınım. normalde insan hakları filan öyle müspet şeyler savunmak istiyorum ama savunamıyorum çünkü hdp savunuyor. o yüzden çinli diye koreli dövmekten başka yol bırakmıyorlar bize. neyse ki reyiz "bunların hepsi çekik gözlü, gençler nasıl ayırsın hangisi çinli" diyerek içimizi rahatlattı. ama yani ben de isterdim böyle kadın hakları filan savunayım, ne biliyim böyle daha insansı şeyler yapayım ama hep kapmışlar önceden. öyle insansı şeyleri savunmaya kalktığımız zaman bizi de törörcü filan zannedebilirler, işte bundan çok korkuyorum. yoksa bana bıraksalar savunurdum hep insanları filan. ama k*rtlerin anadil hakları filan hariç tabi. yani k*rtler kendini savunmasa ben onları da savunurdum belki. bilirsiniz atsız atamız da k*rtlerin insan olarak kabul edilebileceğini beyan etmiştir yeri geldiğinde.
nasip kısmet tabi hep. insan haklarını savunmak isteyip fırsat bulamayan ülkücüler olarak çok mağduruz, devletimiz bu konuda bir şeyler yapmalı. -
44. selamünaleykümü duyunca bozulduğunu belli eden tip
bildiğin (islamdan en az 1000 yıl eski din olan) yahudi orjinli şalom alehem'i; ki anlamı "sağlık üzerine olsun", hala daha 2015 yılında "allah'ın selamı" zanneden mal değneklerini bir kez daha görmemizi sağlayan tiptir.
allah razı olsun, anadolu çomarlarıyla bağımızı sağlıyor kendisi. aksi halde bu gerizekalılara kendi sosyal çevremizle ulaşmamız mümkün değil.
ps-ek: google götünüze girsin. -
45. 10 ağustos 2015 akp-chp ortak açıklaması
görüşmelere katılmayan biri olarak aşağı yukarı bu açıklamaları yapabilirdim.
-
46. ateist
tüm verisi sözde tanrı tarafından indirildiği kuran olup onu bilim kitabı zannedenler tarafından anlaşılamayan normal bir tür.
(bkz: dünya'nın geoit şekli) (bence rezil bir başlık neyse özet geçersek)
teist: dünya geoit bak kuranda "hele hele" yazıyor. bunun tevsiri geoit demek.
ateist: lan kuran geoit şeklini nerden bilsin o tanımlama sonradan bulundu.
teist: "hele hele" demek deve kuşu yumurtası demek. deve kuşu yumurtası nasıl olur geoit. o zaman ayet demek istiyor ki dünya geoit.
ateist: ??????????? hadi yazdığını farzedelim ki sen yorum diyorsun bu bilgi zaten m.ö. 500 de pisagor tarafından bulunmuştu. hatta dünyanın çevresini bile güneş ışığından hesapladılar.
teist: ya sus ayet var işte. allah var taaam mı?
ateist: ayette varsa ok o zaman.
tartışma burada biter abi. adam allah'ın varlığını allah'ın indirdiği kutsal kitapla ispatlıyor. bundan sonrası bilim değil felsefe işidir. bi bakarız sandalye var, bir bakarız sandalye yok. -
47. galatasaray
türkiye liginde verilmiş son 12 kupanın 8 tanesini almış olmasını, 3 temmuz sürecine bağlamak biraz da ironik olmuyor mu? şimdi kast edilen 3 temmuz süreciyle galatasaray'ın ezeli rakiplerinin darbe alması ve kupa yarışlarından kopması. ama 3 temmuz süreci bize gösteriyor ki, belki bu şike işleri yaşanmasaydı galatasaray 3 temmuz sürecinden önce de bayağı bir kupa alacaktı. çünkü şike yapan takımlar, besbelli ki, kendilerine çıkar sağlayan ve rakiplerini parayla, şunla bunla egale eden kulüplerdir. hem şike süreci sadece takibin olduğu son 1-1,5 yıllık bir süreci kapsamıştır. belki bu takımların şike işleri daha önceki yıllara da yaygındır; kimbilir?! rakiplerin haksızca gittikleri şampiyonlar ligi'nden, uefa'dan; galatasaray'ın ikinci, üçüncü olmakla filan zararı olmuştur belki. yani ben derim ki, keşke rakiplerimiz şike yapmamış olsaydı da, gerçekte 12 de 8 kupa değil; belki 24'te 18 kupa filan yapsaydık. rakiplerimiz şike yapmamış olsaydı, belki galatasaray bugün daha da ilerideydi.
-
48. tuncay şanlı
şimdi de hindistan'a transfer olmuş . hayırlı olsun . erasmus yapar gibi transfer olan eski kaptanimiz .
-
49. metro prenses ve 19 yavşaklar
9 ağustos 2015 günü akşam saat 17:30-18:30 sularında tem avrupa otoyolunda silivri-mahmutbey gişeler yönündeki mahşeri trafikte, kendini çok zeki sanan toplam 20 adetini fotoğraflayabildiğim bit yavrularıdır.
bu zavallı yaşam formları ille amına koduğumun şehrine gelmekte ısrar eden, adam gibi pastoral yaşamlarını terkedip cümle alemin yaşamının orta yerine sıçan ahlaksız asalaklar, geriye kalan onbinlerce araba gibi bu boktan şehirleşmenin, dolayısıyla aslında kendilerinin yaşattığı trafik cehennemine girmek yerine, emniyet şeridinden yardırmayı seçerek yüzsüzlük ve aymazlığın zirvelerinde gezmiş, umarım da şarampole yuvarlanıp ölmüşlerdir.
ama tabii ki, hepsinin parası arabayla şehre girmeye yetmediğinden asıl bu parazitleri toplu olarak şehre sokan ülkemizin en prestijli ve ahlaklı otobüs firması metro turizm vardır ki; kraliçe arı gibi öncülük eder bunlara. onu en tepeye koyuyorum.
şimdi bunları nereye şikayet ediyoruz?
http://s28.postimg.org/4ljqv9159/dsc_0242.jpg - 34 df 9648 (metro prenses)
http://s28.postimg.org/tk1njbgul/dsc_0234.jpg - 34 gcn 15
http://s28.postimg.org/q1pnmxfyl/dsc_0236.jpg - 34 yj 9730
http://s28.postimg.org/9zn4gjg99/dsc_0238.jpg - 34 vh 0441
http://s28.postimg.org/bq65i0xsd/dsc_0239.jpg - 34 kb 5403
http://s28.postimg.org/jlgowu7f1/dsc_0240.jpg - 34 gt 1197
http://s28.postimg.org/hxhji6tjh/dsc_0243.jpg - 34 kb 7094
http://s28.postimg.org/yzadka8el/dsc_0244.jpg - 34 eg 1110
http://s28.postimg.org/pss2x0365/dsc_0245.jpg - 34 yk 5927
http://s28.postimg.org/tqfcmepzh/dsc_0246.jpg - 06 fd 2560
http://s28.postimg.org/4yfqf68st/dsc_0247.jpg - 34 gl 1888
http://s28.postimg.org/63edyaknh/dsc_0248.jpg - 16 kkt 41
http://s28.postimg.org/xcprcslql/dsc_0249.jpg - 34 cpz 91
http://s28.postimg.org/u8f3g04y5/dsc_0250.jpg - 34 gj 8548
http://s28.postimg.org/pg5a4kaa5/dsc_0251.jpg - 34 hj 374
http://s28.postimg.org/dyoxd3ua5/dsc_0253.jpg - 34 bk 7963
http://s28.postimg.org/wfjc3xa8d/dsc_0255.jpg - 34 va 4268
http://s28.postimg.org/cnh64myod/dsc_0256.jpg - 35 ey 481
http://s28.postimg.org/tzhiq2s5p/dsc_0257.jpg - 75 ab 754
http://s28.postimg.org/wxehjrzt9/dsc_0258.jpg - 34 er 3450
not: höhöhö plakam tam görünmüyo diye sevinen lanet yavşaklar sevinmesin, fotoğrafların asıllarının çözünürlüğüyle onların o sikik köy kahvelerine amerikan siding yaparım. -
50. 10 ağustos 2015 sultanbeyli patlaması