"22 yaşımda mezun olurum, 25'te evlenirim 27'de de ilk çocuğumu doğururum. üç çocuğum olur bence."
38 yaşındayım, koca da yok çocuk da.
pompido13 profili
-
çocukken hayali kurulan evlilik yaşı
-
uraz kaygılaroğlu'nun oje sürmesi
ojeleri değil de, şu güno tüno müko gibi kelimeler beni öyle sinirlendiriyor ki, isterse komple kendini boyasın umurumda olmaz. yeter ki şu salak salak lafları yayıp durmasın şu ünlüler.
-
17 eylül 2022 bisküvi çalan çocuğun dövülmesi
baş hırsız da aynı tepkiyi alır umarım bir gün.
-
türklerin dünyanın en az gülümseyen milleti olması
oh çok iyi haber! ben de depresyondayım zannediyodum. ülkenin normali buymuş meğer.
-
27 ekim 2020 iskenderun yangını
gözden çıkaran tanrı değildir.
başkasıdır. -
çocukken alınan tadın alınamadığı şeyler
aile buluşmaları
ben işin eğlencesinde olduğum için ne işten haberim olurdu, ne gerginlikten. ailenin en küçüğü ve en sevimlisi olduğum için de herkes beni severdi, ben de keyfimi çatardım. ne kadar kalabalık olursak o kadar mutlu olurdum. yazın sıcağında sıkış tepiş yatmak bile çok eğlenceli gelirdi. şimdi baba evi dizisi gibi her evde ayrı dram var. ailemizin erken kayıpları, yaşanan ekonomik sıkıntılar, dolandırıcı dayılar, psikolojik deliler derken işin tadı iyice kaçtı. artık hiç gitmek istemiyorum bir yere, kimse de gelmesin. watsaptan görüntülü konuşuyoruz işte. -
ekşi itiraf
hiçbir şeye çok sevinmiyor ya da çok üzülmüyorum. kimseyi çok özlemiyorum. kimseyi gerçekten dinlemiyor, anlatılanları aklımda tutmuyorum. duygularımı kaybettim ve bundan oldukça az rahatsızlık duyuyorum.
-
ekşi itiraf
yuvasını düzenini kurmuş, hayat arkadaşını bulmuş, eşi veya sevgilisiyle tatile gelmiş insanlara bakınca içim cız ediyor. her yer minik güzel çocuklarla ve onlarla ilgilenen sevimli babalarla dolu. çocuk doğurmak gibi bir amacım yoktu ama şuan ona bile imreniyorum. kıskançlık ve gıpta arasında, zor bir yerdeyim.
hadi çocuk doğurmayı geç, zaten bu fikre hep mesafeliyim ama hayalimdeki aile kavramına hiç yaklaşamamış olmak bir kaç gündür canımı sıkan hatta değirmende ezilen un gibi içimi ezen bir durum.
olmadı. hayalimdeki hiç bir şey benim olmadı. dünyayı kurtaracak kadar ya da insanlığa katkı yapacak kadar azimli ve çalışkan değildim hiç bir zaman ama iyi bir aile kuracağımdan çok emindim, güzel bir yuvam olacaktı, emindim ya... yanlış tercihlerimden dolayı çok pişmanım. yıllarca boşa kürek salladım, şimdi ise kıyıya olanca uzaklıktayım. -
ekşi itiraf
hayat öyle değişik ki; bazen bütün boklukları üst üste yolluyor, bu saçmalıklara üzülüyorsun, kalbin kırılıyor ve vazgeçiyorsun her şeyden çünkü yoruluyorsun. ama sonra öyle güzel bir mükâfat veriyor ki sana, dünyanın en güzel tesadüfü senin gülümseme sebebin oluyor. mutluluk doluyor ciğerlerine nefes yerine. vay anasını sayın seyirciler...
-
güzel bir kadını çirkin gösteren şeyler
(bkz: sevgisizlik)
iki anlamda da.. sevilmeyen kadın güzelliğini, ışıltısını, güler yüzünü yitirir. aynı şekilde eğer sevmiyorsanız bir kadını güzel bulmazsınız, her şeyi batar. konuşması, gülüşü, her zaman hoşunuza giden ama o an ağzına vurma hissi yaratan bir mimiği... batar da batar. -
ekşi itiraf
çok güzel bir gelinliğim var. satmak için ilan verdim ancak kendimden de pay biçerek kimsenin ikinci el gelinliğe para vermek istemeyeceğine kanaat getirdim ve aklıma başka bir fikir geldi.
gelincik kişisi sadece bir gece için gelinlik almak istemiyorsa veya alacak durumu yoksa -en az 250 lira olmak kaydıyla- lösev, ali ismail korkmaz vakfı ya da çağdaş yaşamı destekleme derneğine yapılmış bir bağış karşılığı gelinliğimi (tacı, duvağı, tarlatanı hatta numarası uyarsa hiç kullanılmamış ayakkabısıyla birlikte) ödünç vermek istiyorum. gerçekten ilgilenen ya da çevresinde bu fikre sıcak bakacak birisi varsa mesaj atabilir, fotoğraf gönderirim, eğer beğenirse denemeye gelebilir, severek yardımcı olurum. -
anne olmak istemeyen kadın
30 yaşında iki yıllık evli ve çocuk doğurmak istemeyen bir kadınım.
yazılanların bazılarına şaşırdım, doğurmak istemeyene kızan, hatta salak diyen bile olmuş.
hormonlar... sürekli hamile kalmamı söyleyen, hamilelikte sürülen sefanın bebek doğduktan sonra da devam edeceğini ve herşeyin bebeği kucağına aldığın ilk an gibi muhteşem keyifli, agucuklu gugucuklu, eğlenceli oyunlu, kahkahalı çok neşeli olacağını sürekli fısıldayan hormonlar... bu hormonlar uykusuz geceleri, hastalığı, yardım etmeyen zahmet edip uykusundan uyanmayan babayı, çocuğa bir gelecek vermenin çok ama çok büyük bir sorumluluk olduğunu ve esas sorumluluğun annede olduğunu söylemez.
gerçekler... evliliğin sancılı ilk yılları, on yıllık ev kredisi, eve giren iki maaş ama lüks merakımız ya da gereksiz harcama huyumuz olmamasına rağmen birikmeyen bir para, doğum için 20.000 iyi bir anaokuluna 60.000 lira paha biçildiğini bilmek, bu hedefe ulaşmanın imkansızlığı, bu paranın çok ama çok azını kazanmak için aslında sevmediği bir işte çalışan ve sekizde servise binip akşam tükenmiş bir şekilde eve gelen bir kadın.. bunlar iç nedenler. bir de dış faktörler var. kötü yönetilen, ekonomisi kötü, şehirlerinde bombalar patlayan, savaşın eşiğine getirilmiş bir ülke. kreşten başlayan bozuk eğitim sistemi. küçücük yaşta intihar eden, tacize tecavüze uğrayan, kaçırılan öldürülen, açlıktan yokluktan ölen çocuklar. gözümün bebeği çocuğumun rakibinin küçük bir imam/imame olacağı gerçeği.
okumayan, okusa da anlamayan bir nesil içine çocuk doğurmak cesaret ister. üç çocuk az beş çocuk doğurun talimatıyla patır patır doğuranlara karşı benim bir çocuğum? yok ya.
öyle atıp tutmakla olmaz o iş. sorumluluğu ağır bulan, cesareti olmayan, korkuları olan, imkanı olmayan, geleceğe umutla bakamayan, çocuğu veren rızkını da verir kolaycılığına kaçmayan, sırf annelik duysunu tatmak için doğurmaya yeltenmeyen kadınları kınamak kimseye kalmadı. teşekkürler lütfen. -
evde tost yapıp işyerine getiren varoş kız
bu başlığı açan münasebetsiz ve onun kuyruğuna takılan hadsizler, hepinize selam.
tost yapıp iş yerine getiren kız benim, peki varoş olduğuma nasıl karar verdiniz? ben her sabah evde kahvaltımı hazırlıyorum, tost olur, yumurta olur, sandviç olur, simit peynir olur, her gün bi çeşit. çünkü evde yapmaya vaktim yok ama iş yerimde açıyorum bilgisayarımı, koyuyorum çay ya da kahvemi, büyük bir zevkle yiyorum. çünkü evde yesem aceleye gelir, tadını çıkaramam. öğle yemeğim de yanımda bu arada, güzel kaplarım var, aklınıza gelebilecek her yemeği iş yerine getirmişliğim var*****
her sabah ve her öğlen dışarda yemek yiyecek param yok dostum anladın mı? belli bir gelirim, ona karşı sorumlu olduğum bir eşim, bu hayat pahalılığında karşılamaya çalıştığım ihtiyaçlarım ve önümüzdeki 8 buçuk yıl boyunca ödeyeceğim bir ev kredim var. siz tutmuş yok varoş, yok kaçın uzaklaşın yok bilmem ne!! bütün bunlar benim normal bir insan olduğumu hatta belki de bazılarına göre şanslı olduğumu gösterir çünkü benim bu yaptıklarımı yapamayıp aç yatan insanlar var, bir tostu bulamayacak kadar darda olan, başını sokacak bir evi olmayan insanlar var.
insaf be insaf! artık ağzınızdan s.çmayın, g.tünüzle düşünmeyin. yettiniz ha!