eğer bu ülke düzelecekse bunu 83'lüler (+ - 1) yapacak. hem darbe kafasının eğitim sistemiyle okudular hem ab süreçlerini gördüler hem özgür medyayı izlediler hem iyi üniversite hocalarının öğrencileri oldular hem şarkı hem garbı tanıdılar hem çalışkan hem de titizler hem gericiliği gördüler hem ilericiliği hem misket oynadılar hem de internetten dünyaya bağlanıp online oyunlar oynadılar hem sokağı biliyorlar hem evi hem dostoyevski'yi biliyorlar hem bukowski'yi hem orhan veli'yi hem nazım hikmet'i biliyorlar hem tarla biliyorlar hem fabrikayı hem ülkeyi hem de dünyayı biliyorlar...
tüm kuşaklar çatışırken bunlar tam hepsinin ortalaması türkiye'de. eğer bir gün iyi şeyler olacaksa bunlar yapacak.
hattorihanzo f88 profili
-
83 doğumlular şimdi ne yapıyor
-
6 ekim 2022 pandemi cezalarının silinmesi
yanlış hatırlamıyorsam zamanında sözlükte birisi 'türkiye' başlığına şöyle yazmıştı: "kuralına göre yaşayan insanlara son otuz yılda çok büyük bir kazık atmış ülke."
-
mustafa cengiz
her şeyi geçtim de adamın dediklerinden rahatsız olup hastalığı hakkında "boşuna o hastalığın pençesine düşmemiş. allah bilip de buna vermiş" diyecek kadar gözü dönmüşleri, vicdanını kaybetmişleri, aklını yitirmişleri bizlere gösteren başkandır.
-
aleyna tilki ile bir ömür vs 1 milyar dolar
şu başlıkları açanları uçurmayan ekşi sözlük adminlerine de yazıklar olsun
-
16 nisan 2020 anadolu ajansı'nın attığı tweet
16 nisan 2020'de devletin ajansı olan anadolu ajansı tarafından yayınlanmıştır. haber şu şekildedir;
"erken yaşta evlenen kadın eşinin cezaevinden çıkacağı günü bekliyor. tire ilçesinde yaşayan 22 yaşındaki g.ö, aa muhabirine yaptığı açıklamada, eşiyle 2011 yılında tanıştıklarını bir sene sonra da 14 yaşında dini nikahla hayatlarını birleştirdiklerini söyledi.
g.ö, evliliğe ilk zamanlarda rıza göstermeyen ailesinin şikayette bulunduğunu, devam eden süreçte şikayetin geri alınmasına rağmen eşi hakkında "çocuğun cinsel istismarı" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından kamu davası açıldığını dile getirdi.
ödemiş 1. ağır ceza mahkemesinin 30 aralık 2013'te eşi hakkında 11 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verdiğini ancak tutuklamadığını belirten g.ö, bu cezaya yargıtay'da itiraz ettiklerini anlattı.
eşi ile 18 yaşına girdiğinde 2016 yılında resmi nikah kıydıklarını belirten g.ö, 2017'de bir kızlarının dünyaya geldiğini, yerel mahkemenin kararından 7 sene sonra 2020 yılında yargıtay 14. ceza dairesi'nin cezayı onadığını ve eşinin tutuklanmasına karar verildiğini söyledi."
kaynak
"erken yaşta evlendirilen kadın" diye bir şey yoktur. pedofili vardır. yani bir kız çocuğunun tacizi söz konusudur. bu da hem anayasamıza hem de tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve yine imzaladığımız çocuk hakları sözleşmesi'ne aykırıdır. devletin ajansı bunu bilmiyorsa bu rezalettir. bilip de bu haberi yapıyorsa hem rezalet hem de suçtur!
anayasa'ya göre 18 yaşın altındaki her kız ve erkek çocuktur. oy veremiyor, sigara bile alamıyor, araba süremiyor ama evlendirilebiliyor!
ilgili kanunlar:
çocuk koruma kanunu
çocuk hakları sözleşmesi
edit: @montgomery brogan gönderdi: bunlar da aa'nın benzer rezaletleri:
1
2
edit 2: @madoath bir bilgi gönderdi: çocuk hakları ve ceza hukuku literatüründe taciz yerine "istismar" kavramının kullanılmasının taciz suçundan farklı olarak daha geniş bir kavramı ifade ettiğini belirtti.
edit 3: @downside up başka bir aa haberini gönderdi. orada emine erdoğan "çocuk yaşta evlilik en büyük şiddettir" diyor. 3 -
aysel tuğluk'un annesinin cenazesine saldırı
cenazeye saldırmak... ırkçılık bir düşünce değildir. apaçık ruh hastalığıdır ve ırkçılar tımarhaneye kapatılmalıdır...
-
94 ışık yılı uzaktan gelen çok güçlü sinyal
uzaylılar, kendi yıldızlarının enerjisi ile uzayı büken bir alet geliştirmiş olsun...
varsayalım bu alet sayesinde 1 ışık yılını yani 9.460.800.000.000 km.'yi 1 günde alabiliyorlar.
bu uygarlık bunu yapabildiğine göre teknolojik olarak bizden yüzyıllarca ilerde diyelim. doğal olarak hastalıkları bitirmiş, ömürleri bin yıla yakın, enerji teknolojileri sayesinde bizdeki gibi doğalgaz, petrol savaşları yapmıyorlar. kaynaklar herkese yeterince verildiği ve iletişim son seviyede olduğu için ırk, etnisite, din ve ayrımcılık kalmamış. bu nedenle herhangi bir orduları yok. doğa ile sonsuz uyum içindeler...
diyelim ki bu uygarlığın adı "barış" olsun. ve buraya iniş yaptılar. birleşmiş milletler, nato, g-20 ve diğer bütün örgütler toplanmış olsunlar. silahlar teyakkuzda, herhangi bir durumda hangi nükleer bombayı kullanalım tartışmaları, birtakım uzaylı fanatik örgütlerinin eylemleri, kutsal mekanların dolup taşması, ekonominin çöküşü, evlere ekmek un yığmalar ve anarşi başlıyor...
tabi bu arada bazı aklı başında bilim insanları ve sanatçılar daha barışçıl yollarla ne yapılabilir? uzaylılarla temas nasıl sağlanmalı? gibi sorular soruyor ve çareler arıyor. ülkelerin tamamında tanklar ve savaş uçakları fink atıyor aynı esnada. 94 ışık yılı uzaklıktan teknolojileri sayesinde 94 günde gelebilen bir uygarlık karşısında dahi tank ve bomba kullanmayı amaçlayabilecek insanlık...
'barış' uygarlığından gelen ve etrafında bizim tanımadığımız ve tanımlayamadığımız ışık ve enerji alanı olan gemi yeniden hareket eder ve atmosferimizden aşağı doğru inişe geçer. filmlerde olduğu gibi new york ya da paris'e değil...siz böyle bir medeniyet olsaydınız 'kıçı kırık' gökdelenlerin olduğu yere mi inerdiniz? muhtemelen cevap bu olmazdı. yüksek ve ormanlık bir alan. oksijen seviyesi yüksek. doğal yaşam bozulmamış. mesela himalayalar ya da peru machu picchu olabilir. 'barış' medeniyetinin gemisi böyle bir alana iner. ve uygarlık 'varlıkları' dingin ve sakin bir şekilde etrafa bakarlar. buradaki varlıkların illa oksijen almasına gerek olmayabilir. geliştirdikleri nötrino yakalayıcılarıyla uzayın kara delik hariç her bölgesinde yaşabiliyor olsunlar.
bu arada bizim efrat da toplanmış, abd ve rusya başta olmak üzere birçok milletten oluşturulan heyet bölgeye gider.
ilk teması kim kurmalıydı?...hangi insan olmalı bu? bu dahi birçok tartışmaya neden olurdu.
abd'liler - 'biz dünyanın patronuyuz. bizden birisi bunu yapmalı!'
ruslar - 'konuyu g-7'de tartıştık. çin'in de desteğini aldık. eğer bizden birisi olmazsa silahlarımızı geri çekeriz!'
avrupalı'lar - ' biz birçok gelişmiş ülkeyi temsil etmekteyiz. avrupa konsensusu bu iş için uygun. zaten ilk sinyali biz aldık!'
uzun kavga ve tartışmalarla sürerken bir askerin mi yoksa bir bilim adamının mı temas kuracağı kavgası da başka bir kavga konusudur...
bu kavga sürerken, uzaylıların indiği bölgede çobanlık yapan esmer ve zayıf bir çocuk elindeki odun ile onlara yaklaşır...gelen varlıklardan saçları duygu durumuna göre değişen ( üzüldüğünde siyah, hüzünlendiğinde kahverengi, neşelendiğinde mor ve kızdığında kızıl olan ) ve dişil enerjiye sahip olduğu belli olan varlık çocuğun alnına nezaketle parmak uçlarıyla dokunur...çocuk hızlıca gözlerini açıp kapar ve siyah gözleri birçok renge bürünür ardından eski halini alır...
uzaylı varlık çoçuğa ait tüm bilgileri, önce onun kullandığı dili, dnası sayesinde diğer bütün evrimleşmiş türleri ve insanlığın bilgisini alır. bu olurken saçlarının rengi de yer yer değişir....
çocuğun teması cnn ve uluslararası televizyonlarda verilmeye başlanır. insanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardır. bölgeye yakın kurulan kriz üssünde tartışma yaşayan heyet alelacele uzay gemisinin yanına yaklaşır. abd ve rusya başta olmak üzere oluşturulan asker ve bilim adamlarından oluşan heyet ortamdaki sakinlik ve çocuğun güven içerisinde onlarla birarada olmasından cesaret alarak iyice yaklaşırlar.
abd'li astronot söze girer:
- merhaba. gezegene hoş geldiniz.
rus asker - 'kendinizi tanımlayın hemen!'
uzaylı kadının saç rengi hızlıca değişir. bir kızıl bir siyah...ardından çocuğun elindeki kuru odunu alarak onu toprağa sevgiyle diker. boynundaki madalyonu güneşe tutarak oduna yansıtır. odun hızlıca köklenir, filizlenir ve kocaman bir ağaç olur bir dakika içinde. bunu gören dünyalılar hem şaşkın hem korkmuştur. korku ve bilinmezlik duygusu ile bizimkiler konuşmaya başlarlar:
- şu anda bir nato ülkesinde bulunuyorsunuz!
- derhal kendinizi tanıtın yoksa ateş edeceğiz!
-bizim nükleer bombamız var! atarsak yedi sülalenizi yok ederiz!
-birleşmiş milletler karar aldı. herhangi bir saldırı durumunda dünya üzerindeki tüm ordular size karşı harekete geçecek.
vs....vs....vs....
uzaylı kadın yaklaşır yavaşça...madalyonunu yeniden takar boynunda. ağzından çıkan her cümle dinleyenin diline otomatik olarak çevrilmektedir. ve sorulaa cevap verir...
-şu anda nato ülkesinde değil, kainata ait olan bir yerdeyiz.
-evrimin geliştirilmesiyle oluşmuş bir uygarlığız. kendimizi tanımlarsak sizi ötekileştirmiş oluruz...ama birbirimize ait parçalardanız..sadece bunu söyleyebilirim şimdilik...
-nükleer bombalarının dünya üzerinde şu anda 2800 tane olduğunu saptadık. daha önce hiçbir evrimsel türün bu kadar yok edici araç gereçlere sahip olmak için çabaladığına rastlamadık.
- birleşmiş milletler mi?! biz buraya sizleri 'kainat birliği' adını verdiğimiz ve içinde 43 tane uygarlığın olduğu birliğimize davet etmeye geldik. artık birbirinizi petrol ve doğalgaz için öldürmenize gerek yok. sadece samanyolu galaksisinde 200 milyar yıldız var. hepsi karşılık beklemeden enerjisini size vermeye hazır. dünyanızda günde 38 bin insanın açlıktan öldüğünü görünce hepimiz çok hüzünlendik...biz de... enerji sorununuzu çözmeye ve bunun yollarını size aktarmaya geldik...
dünyalılar söze girer....
- iyi de bahsi geçen 'kainat birliği' kimlerden oluşuyor?
- bahsi geçen birliğe abd en fazla delegeyi göndermeli.
- bu arada yıldızların enerjisini kullanabilen aletler sadece g-7 ülkelerinde olmalı!!!
- ölen çocuklar için yardım baloları düzenliyoruz zaten!
- bu çin ve rusların burada ne işi var!
- asıl sizin ne işiniz var?
kavga devam eder. olaylar nato toplantısına ve g - 20 zirvesine sıçrar. ülkeler, herkese yetecek enerji teknolojisine rağmen bu teknolojinin kimde olacağına dair savaşın eşiğine gelir. ülkeler bu defa silahlarını yine birbirine çevirir.
sevgili uzaylı dostlarımız durumu görür. hüzünlenirler... uzaylı kadının saçları sonbahar yapraklarının rengini alır...
arkasındaki diğer uzaylı parmağıyla dokunarak 'hala hazır değiller...' der...
uzaylı kadın esmer küçük çocuğa bakar. gözünden bir damla yaş düşer. düştüğü yerde bir papatya filizlenir...
debe editi : yurtta barış, dünya'da barış... -
cem adrian'ın o ses türkiye tepkisi
müzisyen cem adrian, medya patronu acun ılıcalı'nın "o ses türkiye" isimli programına tepki gösterdi.
programda insanların umutlarının sömürüldüğünü, gözyaşlarıyla reytinglerin kazanıldığını belirten adrian, programdaki isimler hakkında "siz onları sadece yarıştırıp, karşı karşıya getirip, kırıp döküp tüm sevdikleri önünde kaybettirip incitip bununla para kazanıyorsunuz. o koltuklarda utanmazca oturup bunu yapıyorsunuz. şu fani dünyada insanların umutlarını sömürüp, gözyaşlarıyla beslediğiniz reytinglerden kazandığınız her maddi şeyin hesabını ödemenizi diliyorum" tepkisi verdi.
'bu kokuşmuş sistemle işim yok'
adrian, ınstagram hesabından yaptığı açıklamanın devamında "hayatımın hiçbir döneminde medya yalakası olmadım ve olmayacağım. kariyerimin yapı taşında medya yok. işlerini ciddiye alıp yapan, küçük bir azınlık kalan arkadaşları tenzih ederek söylüyorum ki: bu kokuşmuş sistemle işim yok" dedi.
kaynak
edit: bazı müsveddeler "adrian juri olmadığı için laf atmış," ya da "popülist bu adam" gibi şeyler de yazmışlar. "karı gibi ses çıkartıyor" diyen cinsiyetçinin zeka seviyesini söylememe gerek bile yok...adamın dünya'da sayılı ses rengine ve 7 oktavlık sesine bakmadan kendi "oktavsız" fikriyle buralara dadanmışlar. buyrun okuyun: "televizyon zaten yalan dolan! allah aşkına bana doğru düzgün bir kanal gösterin! kültür-sanat programı yok birçok kanalda. olan kanallar da gezi direnişi’nden sonra benim için artık yoklar. dün sokaklarda kıyamet koparken, haber yapmayalım diye üç kere üst üste aynı maçı verdi bu kanallardan biri. hiç kusura bakmasınlar." cem adrian röportaj 2013
ayrıca ekşideki acunun maaşlı elemanlarını açığa çıkarmış başlıktır. çok şey yazmak istiyorum ama sözü o tanımadıkları cem adrian'a bırakmak daha doğru. cem adrian'a saldıranların "hiçbir şey bilmedikleri" ve belki de "hiç bilmek istemeyeceğimiz insanlar" oldukları, gerçek olduklarının da az üzüntüsüyle...
"sana bunları hiç bilmediğin bir yerden yazıyorum. ben senin görmediğin bir yerden düşüyorum. gözlerim kapalı, her yer karanlık. ben senin hiç bilmediğin bir yere yürüyorum. sana bunları hiç duymadığın bir yerden söylüyorum.. ben senin hiç olmadığın bir yerde duruyorum.. sen benim hiç bilmediğim bir yerde uyuyor… ben senin hiç bilmediğin bir yerde ölüyorum. bu gece çalmıyor, şarkılar kırgın. duvarlar simsiyah, renkler dargın. çocuklar şarkı söylerdi, artık suskun. önünde bir melek öldü. öylece durdun. hadi vur, hadi vur, hadi vur, hadi vur, hadi kır…" dinle