Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. avis'in tehdit ve alıkoyma ile para gaspetmesi

    özet ;

    avis erzurum havaalanı şubesinden kiraladığım aracın üzerine belediyenin paralı otoparkında kar düştü. avis acentasından 2 kişi olay yerinde annem ve nişanlımın yanında üzerimize yürüdü, oracıkta para almaya kalktı. full kaskolu diyerek özellikle belirttikleri araç için uçağı kaçırmam pahasına alıkoyulma tehditi ile 800 liram gasp edildi. avis kurumsal çağrı merkezi olay esnasında ve sonrasında zerre yardımcı olmadı, ölü taklidi yaptı. polis raporları, park fişleri, kaza fotoları pos slipleri hepsi mevcuttur.

    kurumsal olduğunu düşündüğüm için her zaman avis'i tercih ederim, yine avis erzurum havaalanı şubesinden (aslında ismi başar oto'ymuş) hyundai accent araç kiraladım. alırken özellikle kaskoyu sordum, lastik ve cam harici pert bile olsa masraf çıkmayacağını söyledi. ertesi gün arabayı belediyenin park görevlesinin yönlendirmesi ile cadde üstüne park ettim, park fişim aşağıdadır.

    http://www.imgim.com/6965inciq2648715.jpeg

    bir saat sonra avisten arabanın üstüne buz düşmüş gelin diye aradılar. gittiğimde avisçiler oradaydı. adamlar geçmiş olsun demeden 800-900 lira masrafı var bunun dediler. kardeşim çıkışınca adamlar nişanlım ve annemin yanında üzerimize yürüdü, millet araya girince arabalarına bindiler, camı indirip aile olmasa size yapacağı bilirdik biz diye parmak sallayarak gittiler.

    kazanın fotoları ve polis tutanağını linkte görebilirsiniz.

    http://www.imgim.com/7900inciz4382322.jpeg

    http://www.imgim.com/3242incix1153200.jpeg

    http://www.imgim.com/2045incib6224599.jpeg

    görüldüğü gibi burada hiçbir park ihlali yoktur. gerçi olsa da bi şey değişmezdi.

    avis çağrı merkezini 3 kere aradım, adamların para istediği söyledim, ödeyip ödemeyeceğim ile ilgili hiçbir bilgi vermediler. 2 gün tavanı kaputu çökük arabayla gezdik saolsunlar. bir aramamda da meteorlojiden rapor almam gerektiğini söylediler.

    ertesi gün havaalanına arabayı teslim etmeye gittiğimde eleman siz gelmeyin diyerek arabayı kontrole gitti, yarım saat gelmedi. geldiğinde uçağın kalkmasına yarım saat vardı, adam 800 lira almadan bırakmam diyor. kasko her şeyi kapsıyor dediniz diyorum buz düşeceğini nerden bilelim diyor, halbuki aynı arabanım üzerine bir hafta önce yine buz düşmüş, teslim fişinde özellikle yazdırmıştım.

    kasko şirketi, servis vs kimse görmemiş arabayı, benim kazada zerre suçum yok, adam gözüyle hasar tespiti yapıp fiyat belirledi. buarada sesler yükselmeye başlayınca bunlar 3 kişi oldu. uçağın kalkmasına 15 dakika kala karttan 800 lira çektirdik ve ellerinden kurtulduk. yoksa uçağı kaçıracağım, adam avukatımı bile dinlemiyor, polis çağırsam derdimi anlatana kadar birgün daha erzurum'da kalacağım.

    pos fişini, faturayı ve uçuş kartını saatleri kontrol etmesi için isteyen olursa yollarım. mahremiyet için buraya eklemiyorum.

    avis çağrı merkezi ancak 2. aramam sonucu bana döndü ama şaka gibi sadece arabanın plakasını görebildiklerini hasarla ilgilerinin olmadığını ama hatalı yere park ettiğim için bu paranın alındığını söylüyorlar. bunu yazılı olarak söylemeleri için mail attım bir hafta oldu dönen yok, sözleşmede yurtiçi araç kiralamada 3 günde dönüş yapıldığı yazıyor halbuki. hatalı yere park etmediğim gibi etsem de bu onları bağlamaz.

    bu işi yanlarına bırakmam, yarın avukatıma evrakı yollayacağım. esasında bunlara en güzel ceza sosyal medyada farkındalık yaratmak ama onu başaracak yeteneğim yok, elimden sadece dilim döndüğünce buraya yazmak geliyor. umarım bir kişi bile okur ve bunlara çarpılmaz.

    edit : otokoç yetkilisi bir bayan beni az önce şahsi numarasıyla arayarak konuyla bizzat ilgineceğini söyledi. 2 kere telefon etmeme, mail atmama rağmen 10 gündür dönmemişlerdi. teşekkürler toplumun az kalan duyarlı bilinçli kısmı.

  • 2. cem adrian'ın o ses türkiye tepkisi

    müzisyen cem adrian, medya patronu acun ılıcalı'nın "o ses türkiye" isimli programına tepki gösterdi.

    programda insanların umutlarının sömürüldüğünü, gözyaşlarıyla reytinglerin kazanıldığını belirten adrian, programdaki isimler hakkında "siz onları sadece yarıştırıp, karşı karşıya getirip, kırıp döküp tüm sevdikleri önünde kaybettirip incitip bununla para kazanıyorsunuz. o koltuklarda utanmazca oturup bunu yapıyorsunuz. şu fani dünyada insanların umutlarını sömürüp, gözyaşlarıyla beslediğiniz reytinglerden kazandığınız her maddi şeyin hesabını ödemenizi diliyorum" tepkisi verdi.

    'bu kokuşmuş sistemle işim yok'

    adrian, ınstagram hesabından yaptığı açıklamanın devamında "hayatımın hiçbir döneminde medya yalakası olmadım ve olmayacağım. kariyerimin yapı taşında medya yok. işlerini ciddiye alıp yapan, küçük bir azınlık kalan arkadaşları tenzih ederek söylüyorum ki: bu kokuşmuş sistemle işim yok" dedi.

    kaynak

    edit: bazı müsveddeler "adrian juri olmadığı için laf atmış," ya da "popülist bu adam" gibi şeyler de yazmışlar. "karı gibi ses çıkartıyor" diyen cinsiyetçinin zeka seviyesini söylememe gerek bile yok...adamın dünya'da sayılı ses rengine ve 7 oktavlık sesine bakmadan kendi "oktavsız" fikriyle buralara dadanmışlar. buyrun okuyun: "televizyon zaten yalan dolan! allah aşkına bana doğru düzgün bir kanal gösterin! kültür-sanat programı yok birçok kanalda. olan kanallar da gezi direnişi’nden sonra benim için artık yoklar. dün sokaklarda kıyamet koparken, haber yapmayalım diye üç kere üst üste aynı maçı verdi bu kanallardan biri. hiç kusura bakmasınlar." cem adrian röportaj 2013

    ayrıca ekşideki acunun maaşlı elemanlarını açığa çıkarmış başlıktır. çok şey yazmak istiyorum ama sözü o tanımadıkları cem adrian'a bırakmak daha doğru. cem adrian'a saldıranların "hiçbir şey bilmedikleri" ve belki de "hiç bilmek istemeyeceğimiz insanlar" oldukları, gerçek olduklarının da az üzüntüsüyle...

    "sana bunları hiç bilmediğin bir yerden yazıyorum. ben senin görmediğin bir yerden düşüyorum. gözlerim kapalı, her yer karanlık. ben senin hiç bilmediğin bir yere yürüyorum. sana bunları hiç duymadığın bir yerden söylüyorum.. ben senin hiç olmadığın bir yerde duruyorum.. sen benim hiç bilmediğim bir yerde uyuyor… ben senin hiç bilmediğin bir yerde ölüyorum. bu gece çalmıyor, şarkılar kırgın. duvarlar simsiyah, renkler dargın. çocuklar şarkı söylerdi, artık suskun. önünde bir melek öldü. öylece durdun. hadi vur, hadi vur, hadi vur, hadi vur, hadi kır…" dinle

  • 3. burcu bakdur resmi kaldırılsın kampanyası

    olm yeter lan. içim dışım bu kadın oldu. biri der çok güzel, öteki der bunun neyini beğenmiyorsunuz:

    bunu beğenmiyoruz amk: http://hizliresim.com/nrrbdg

    yettiniz olm. 2 gündür gözlerime tecavüz ettiniz ulan! bana ne olm bu kadından. seven sever sevmeyen sevmez. sikimde değil. 10 senedir bu sözlükte takılıyorum, hayatımda görmedim bu sitede böyle bir reklam propagandası. nedir olm? kaç para verdiler size? şu gülen surat yüzünden sözlüğe giremez oldum. adres çubuğuna ekşi yazarken o surat geliyor yüzüme. iki sabahtır diyorum bugn yoktur diye yine o lan.

    kaldırın olm. lütfen diyorum bak. rica ediyorum.

    sana diyorum dürümcü.

    lütfen.

    edit: bana ne abi? bu siteyi ssg kurduğunda kaç kişiydi. insanlar geldi burayı ekşi yaptı. sen değil dürümcü! kaç paraya satın aldın umrumda değil ama daha üç günlük cv si olan hatunu 2 gün boyunca insanların gözüne sokmayacaksın! abi hangi başlığa girsem bu kadın. zorunda mıyım amk bu kadını görmeye? ben bakmıyorum bu kadının başlıklarına ama hangi entry yi okusam yine aynı resim. sinirim bozuldu amk.

    ha bir de adblock, adguard diyen arkadaşlar. kusura bakmayın. herkesin girdiği sitede bu kadını her sayfada görmemek için ben program yüklememeliyim, biraz da sorumluluğu olanlar taşın altına elini koymalı!

  • 4. 2 şubat 2016 bülent arınç açıklaması

    ahahaha birazdan paylaşacakmış. ben vereyim cevabı;
    "sayın cumhurbaşkanımızı ve partimizi yıpratmamak adına bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum, kardeşler arasında olan bir konuyu saptırmak isteyen art niyetliler var, onlara prim vermemek gerek" minvalinde bir şeyler diyecek.

  • 5. sahibinden.com devletin 9 kurumuna şikayet edildi

    azıcık hesaplayan adamlık yapıp ortalama bir orospu çocuğu emlakçının sahibinden.com masrafını ve kazancını hesaplayalım.

    senelik 200 ilan 20 bin lira.

    emlakçılar her kiraladığı evden tam olarak 1,44 aylık kira bedeli komisyon, sattığı her evden satış bedelinin %6'sı kadar komisyon alıyor. şimdi "kira komisyonu 1 kiradır" diyecek olan çıkabilir elbet. tarife altında faturasız olarak düşük komisyon alıp vergi ödenmediğini de düşünürsek, yine bunu 1,44 kira kayıtlı, beyan edilmiş komisyon geliri olarak görmekte sakınca yok. üstelik bunlar şu açıdan da iyimser rakamlar, zira zaten 1,44 kira komisyon alanlar da fatura ödemiyor.

    bir emlakçı 200 ilanla neler yapabilir? ortalama 1200 liradan yılda 150 ev kiralayıp ortalama 150 bin liradan yılda 50 ev satan orospu çocuğu emlakçı, (150*1200*1,44) + (150.000*50*0,06) = 259.200 + 450.000 = 709.200 liralık ciro elde edebilir.

    yani sahibinden.com'a yılda 20.000 lira ödeyip bu kapasitesini sonuna kadar kullanırsa, 700 bin liranın üzerinde bir iş hacmine ulaşıyor.

    peki orospu çocuğu emlakçılar neden yakınıyor? yıllık 200 ilan yetmiyorsa nasıl bir işlem hacminiz var da o 20 bin lira size çok geliyor?

    orospu çocuğu emlakçının derdi şu. sağda solda gördüğü emlak ilanlarının fotoğraflarını kendi galerisine ekleyecek, 350 bin liralık evi sahibinden portföyüne 380 bin liraya bir de o satmaya çalışacak.

    dün koyduğu ilan bugün arama sonuçlarında 6. sayfaya düşünce hemen silecek aynı ilanı noktasına virgülüne dokunmadan geri koyacak. kendi evini "kimseyi emlakçılarla muhatap etmeyeyim birilerine hayrım dokunsun" diye 1000 liraya kendisi kiralamak isteyen adamın ilanını 1100 - 1300 - 1500 şeklinde üç farklı ilana kopyalayıp kendi iletişim bilgileriyle kiralamaya çalışacak, ev sahibinin ilanı birkaç saat içinde sitenin derinlerinde kaybolurken sadece bu orospu çocuğu ve meslektaşları adamı arayıp "senin eve 1300'e kiracı buldum ne zaman gelip görelim" diyecekler.

    beter ol orospu çocuğu emlakçı. beter ol.

  • 6. john kerry'nin sinirlioğlu'na yumruk atması

    gönül isterdi ki sinirlioğlu tarafından da kerry'ye bir erojen bölgeye doğru yapılan cüccük hareketi ile mukabele edilsin ama nerde.

  • 7. 11 şubat 2016 amedspor fenerbahçe maçı

  • 8. davutoğlu'na kabe'de tezahürat yapılması

    yavuz sultan selim'in kabe'nin müştemilâtını geçtim mekke'ye yaklaşırken dahi ses çıkarmamak için atından inip yürümesi, atların nallarına bez bağlatması nere, bu garabet nere?

  • 9. o ses türkiye

    ilk kez izliyorum. hicbir yarismaciya sempatim veya garezim yok.

    adi aciklaninca topuklari gotune vurarak hadiseye kosan aziz vs adi soylendiginde kaybeden turkana sarilip alnindan open emre.

    sesten bagimsiz olarak bir fotograf cekeyim istedim size geceden...

  • 10. kadınlar kıyafetleri ile erkekleri kudurtuyor

    benim anlamadığım nokta şu.
    müslüman erkeklere ve kadınlara "nefsinize hakim olun cennete gireceksiniz" minvalinde ayetler öğretiliyor.
    hatta hayatları bunun üzerine kurulu oluyor falan.
    karşılığında da cennet vaad edilmiş ve bu insanlar deli gibi cennet arzusuyla yanıyor.
    yani bu şekilde anlatıyorlar bildiğim, gördüğüm.

    eee şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
    nefsine hakim olma meselesini bu kadar aleni şekilde küçük çocuklar gibi karşı tarafa yüklemek ve kendini nefsine hakim olamamak vebalinden kurtarmak için kadını suçlamak ne demek?

    allahı kandırmaya çalışmak değil midir?
    yani her kul bildiğim kadarıyla günahından mesul iken "ama o da çok açık giyiniyordu" diye bir bahaneyi nasıl suna bileceksin tanrına? sana "o onun meselesi" dediğinde ne diyeceksin?

    yani kafalar gerçekten çok karışık. en basit öğretilerde bile milyonlarca fire veren bir topluluk.

  • 11. rte'nin bülent arınç'tan o zat diye bahsetmesi

    yarin barisirlarsa "o zat demedim, mozart dedim" der artik.

  • 12. son 30 yılın en iyi beşiktaş kalecisi

    (bkz: daniel pancu)

  • 13. yapay zekanın ilk sözü

    muhtemelen ''hello world '' olacaktır.

  • 14. bulaşık makinesi almanın anlamsız olması

    günde 3 fasıl bulaşık yıkamayanın veremiyeceği anlamdır

  • 15. evli çiftlerin ayrı odalarda yatması

    valla aynen bizde durum böyle,ama yapacak birşey yok velet öyle istiyo,2 yaşında oğlum var,her gece geliyo pezevenk baba kak diyo,ben kalkıyorum hiçç bana bakmadan direkt anasının koynuna giriyo,dur bakalım nasıl devam edicek bu iş daha,eşimle kardeş gibiyiz amk.müsade etmiyo pezevenk kardeş yapsak.

  • 16. burcu bakdur'un bikinili fotoğrafı

    o değil de adamlar nickleriyle konuşuyor başlık altinda. ilk 3 nicke dikkat.

    (bkz: nerede o eski bayramlar)
    (bkz: ne nerde) *
    (bkz: tozasor)

  • 17. italya'daki domateslerin daha lezzetli olması

    italya'daki marketlere bayılırdım. bildiğiniz süpermarketlerden bahsediyorum. "allaaam bunlar nasıl güzel kokuyor böyle" diye pörtleyen gözlerimle o domatesleri elime alıp kokladığımı hatırlıyorum, gören deli demiştir herhalde. "burada yemek yapmak zevk yahu, her şey taze, her şey mis gibi hazırlanıp veriliyor eline, insan burada daha bir zevkle yemek yapıyor," demiştim. görüyorum ki yalnız değilmişim. hatta "ben markette öyle güzel domates satıldığını görmedim" de demiştim vaktiyle. şimdi birileri ayar verme derdiyle "ooo arka bahçemdeki domatesi görün siz", "hıh çanakkale domatesi yememişlerin matah sandığı domates", "heaaa lezzetli olsun diye verimi düşük domates mi ekçeklerdi, tabii ki lezzeti verime kurban edicez halla halla" diye saçmalıyorlar.

    e be evladım, zaten burada övülen, italya'da alelade bir yerde bile mis gibi domates bulabilme ihtimalin! yoksa bence de benim babaannemin domatesleri mükemmel; babam da balkonunda cherry domates yetiştiriyor ve onlar da şeker gibi; ben de kendi bütçemden daha fazla para ayırıp cherry, organik ve pembe domateslerden alıp yiyorum nispeten düzgün şeyler yiyeyim diye, ama burada vurgu yapılan şey, özellikle yetiştirmene, bilmem kaç bin kilometre yol gitmene, pahalı organik ürünlere para dökmene gerek kalmadan, makul fiyata insanca beslenebilmen! bunu da alamıyorsa o kalın kafalarınız ben ne diyeyim ki?

    ben niye italya'da kerevizin mis gibi soyulup satıldığını (köküne kabuğuna boşa para ödemeyin diye) görünce "gavurun" ticaret ahlakı karşısında yine mest oluyorum da, burada çürük çarığı dolduran adama denk geliyorum? italyan köylüsü çok mu matah insan? hayır. ama işte bir etik anlayışı oturtulmuş, devletin regülasyonlarıyla, sübvansiyonlarıyla tarım düzenlenmiş; vatandaşının asgari bir beslenme düzeyini yakalamasını isteyen bir yapı var. basbayağı, o insanlar buna "layık olduklarını" düşünüyorlar ve devletleri de doğal olarak bu fikri yansıtıyor; burada ise toplum olarak buna "layık olmadığımızı" düşünüyoruz içten içe ve bizim devlet yapımız da bunun yansıması olan düzenlemelerle karşımıza çıkıyor. biz işi bireysel yöntemlerle çözmeye çalışıyoruz (arka bahçene ekmek, balkonunda yetiştirmek, daha kaliteli ürün için ederinin çok üstünde fiyat ödemeye razı olmak vs.). ha evet, bunları da yapalım tabii ama, ya bu imkanlara sahip olmayanlar? herkesin arka bahçesi mi var? herkes özel bir çiftlikten alınan domatesin kilosuna 8 lira ödeyebilir mi? "başkasından banane yeaa" mı diyeceğiz?

    benim sorduğum çok basit bir şey: elin devleti (italya, fransa ve rusya bildiğim bazı örnekler) vatandaşının makul fiyata düzgün yiyecek bulmasını önemsiyor da, benim devletim neden umursamıyor? elin devleti çiftçisini koruyor da, benim devletim nede korumuyor? fransa'da mahalle bostanlarında ilkokul bebeleri tarım yapıyor ve çiftçiye saygı duymasını öğreniyor da, istanbul'da 600 yıllık yedikule bostanları'na niye moloz dökülüyor? kuzguncuk bostanı acaba daha ne kadar ayakta kalabilecek? ben bu politikaların değişmesi için geçici bireysel çözümler dışında ne yapabilirim?

    gerçi bakın geçen gün bizzat çiftçilik yapan bir insan sorunlarını anlatmışken, bu insana bile "ya nolacağıdı" diyen mallar varken, bu entry'ye de "yazar burada evropalarda yaşadığını göstermeye çalışmış" diyecek mallar çıkacağına eminim. gösterilene değil, parmağa bakmayı marifet sayıyorsunuz.

  • 18. türkiye'den kktc'ye köprü projesi

    maliyeti hesaplandığında hiç düşünülmeden vazgeçilecek proje. bana göre ütopya.

    dünyanın en büyük deniz üstü köprüsü şanghay'ı sanayi ve liman şehri ningbo'ya bağlayan 36 kilometre uzunluğundaki köprü. maliyeti 1.7 milyar dolar. ningbo ile şangay arasında geçilen bölgede su derinlikleri maksimum 15-20 metre. çindeki işçilik maliyetinin ucuzluğu ve iki büyük kenti ve nüfus yoğunluğu düşünülde gayet rantabl proje.

    türkiye ile kıbrıs arasında en yakın mesafe anamur(türkiye) ile sadrazamköy(kıbrıs) arası olup bu mesafe 70 km. bu bölgede maksimum su derinliği 1330 metre. derinlik probleminden kaçmak istediğinizde yol 80 km'ye cıkıyor, derinlik ise 770 metrelere düşüyor.

    maksimum 1330, minimum 770 metre derinlikler düşünüldüğünde, köprü ayaklarının geleceği bölgelerde zemin gülçendirmesi, ayak uzunluğu vs. düşünüldüğünde suyun üzerinden bir köprü yapılması imkansız. hayal edemeyenler için şöyle bir örnek vereyim. dünyanın en uzun yapısı burj dubai 882 metre yüksekliğinde ve yapımı 5 yıl sürdü! bu yapı gibi yüzlerce ayak yapacaksınız!

    gelelim son seçenek olan tüp geçişe. derin sulardaki basıncı dikkate alalım ve en sığ yerden 770 metre derinliğinden geçirdiğimizi varsayalım. en az 100 atmosfer basınca dayanabilecek tüpler yapılması gerekiyor ki şuan bunu hayel bile edemiyorum! boğazın altından geçen tüp tüneller maksimum 65 metre derinlikten geçiyor.

    bu noktada en ucuz yöntem, denizi doldurarak kıbrısa bağlanmak :)))

  • 19. öğrenim kredisi geri ödemesi

    baskasinin gazina gelip odememezlik yapmayin. af ciksa da faizden indirim olur. o borcu sike sike odettirir devlet.

  • 20. 2 şubat 2016 ztk çeyrek final kura çekimi

    beşiktaş'ın daha kura çekilmeden mağdur olduğu olay.

  • 21. bitch please'e türkçe isim önerileri

    tür; hadi oradan şıllık

  • 22. doğalgazda %15.8 indirim

    aha yarra yedik!
    allahım kim bilir nerden neyi sokacaklar!!!

    olum bunlar sikmeyeceği eşeğin önüne ot vermez, nedense ben korkuyorum! keşke hiç uğraşmasalar!!!

    edit: lan bişeyden de memnun ol beeee ciler, bu olay doğru bile olsa en az iki ay ses seda gelmez bu işten, biz kışın bitmesine iki ay kala hayvani faturaları ödemeye devam ederiz, bahar da indirim olur, o da bize yaramaz, bak doğalgazı indirdik o yüzden elektriğe cüzii bir zam yaptık deyip %15 zammı götümüze itelediklerinde, ben size memnun olup olmamayı sorarım...

    aha yaz bunu da bi kenara...

  • 23. vücut geliştirme

    şu an yağlı ev böreği yiyerek okuduğum tüyolar.

    steroid falan demişler. gezegen değil miydi o ya?

  • 24. doktorla evlenme hayali kuran genç kız

    ne istediğini bilmeyen, daha doğrusu olur da istediği şeyi elde ederse nelere katlanacağının farkında bile olmayan kızdır...

    o çok özendiğiniz "doktor eşi olma" durumu aşağı yukarı şöyle bir şeydir;

    1) doktorun mesaisi hiç bitmez... icabı, nöbeti olmayan birkaç istisna branş olabilirse de, pekçok branşta doktorlar meslek hayatları boyunca nöbetler, icaplar, gece gece aranıp hastaneye çağrılmalar ya da akşam işten geç çıkma gibi durumları sürekli yaşar...

    2) bu tarz durumlar bazen fena halde can sıkıcı olabilir, dışarı bir yemeğe gidersiniz, sipariş verilir, yemekler önünüze gelir, daha bir çatal alamadan tak diye bir telefon, "canım benim hastaneye gitmem lazım, sen bensiz devam et..." veya diyelim ki özel bir gününüz (mesela evlilik yıldönümü) var, evde kral bir sofra kurdunuz, tak bir telefon, "canım beni bekleme, bir hasta geldi, ameliyata almamız lazım..." der, siz de o masa ile kalakalırsınız. bu gibi örnekler çoğaltılabilir. ana fikir adam gibi bir plan yapamazsınız, zurnanın zırt dediği yerde adamın gitmesi gerekebilir...

    3) öyle 9 günlük bayram tatillerinde işi gücü bırakıp memlekete ya da tatile gitmeyi falan rüyanızda görürsünüz, adamın illa ki ya başında ya sonunda ya ortasında bir nöbeti olur, onun haricinde de bulunduğu hastaneye göre bütün bayram boyunca "icapçı" (arandığı zaman en kısa sürede hastaneye gelmek zorunda olan kişi) falan da olabilir. o durumda o bayram il dışında bir yere gitmek olasılık dışıdır. anneniz-babanız sizi çok seviyorsa, bi zahmet onlar gelsin...

    4) bu icapçı olma durumunun bazen boku çıkar, eşiniz mecburi hizmet falan yaparken bulunduğunuz ilçede kendi branşında tek doktor falan olursa her gece icaba çağırılıp resmen hastaneye yapışık yaşar. eski çalıştığım hastanede kardiyoloji uzmanı bir arkadaş 30 çeken bir ayda 27 gün hastaneye çağırılmıştı mesela... böyle bir ortamda ne bir sosyal aktiviteniz olabilir, ne bir kadeh içki içebilirsiniz, saniyesinde şikayet ederler...

    5) daha yeni mezun falansa, tus (tıpta uzmanlık eğitimine giriş sınavı) derdi vardır, ki bu çok büyük bir derttir, nice yiğit senelerce bu yolda perişan olur, sevdiğini de perişan eder...

    6) herkes askerlik yapıyor ama doktorun kısa dönem askerlik yapma şansı yok, o askerlik bir sene yapılacak...

    7) tus biter, asistanlık başlar... türkiye'de asistan doktorlar hastanenin kölesidir, gayet cüzi maaş alırlar ama bütün iş onlara bakar. çoğu branşta günaşırı nöbet, haftasonu blok nöbet (2 ya da 3 gün üstüste nöbet) tutulur. kendi adıma, cuma sabahı hastaneye girip salı akşamı çıktığımı bilirim, dile kolay 110 saat... sabahın köründe vizitle mesai başlar, akşamın bir saatine kadar işler bitmez. 36 saat çalışıp nöbet ertesi eve gelen adam daha 25 yaşında tv karşısında uyuyakalır. gözünüz aydın, doktor karısı oldunuz...

    8) asistanlık bitti, eşiniz uzman doktor oldu. mecburi hizmet var, kura çektiniz, molotof kokteyllerinin havada uçuştuğu, hendeklerin kazılıp her gün çatışmaların olduğu bir yer çıktı, allah kabul etsin... mecburi hizmet zaten buralara da doktor gönderebilmek için var... eş durumu falan demeyin, o yasa doktorlara gelince işletilmez... dava açsan, mecburi hizmet biter, dava bitmez... ya sen gitmez eşinden ayrı kalırsın ya da oraya gidip evden fazla burnunu çıkarmadan şu mecburi hizmet kazasız belasız bitsin diye dua edersin... ben kendi adıma eşimi mecburi hizmet yaptığım savaş alanına götürmemeyi tercih ettim...

    9) mecburi hizmet demişken, doktor oraya giderken kağıt üzerinde 300-500 gün gibi bir süre için gidiyor gözüküyor ama mecburi hizmet biter bitmez öyle asker gibi polis gibi hemen batı'ya tayin hakkı olmuyor, tayin istediğiniz yer çok fazla tercih edilmeyen bir yer değilse, orada 4-5 yıl çalışıp hizmet puanı biriktirmek gerekiyor, yani ya mecburi hizmet bitince istifa edecek ya da paşa paşa o "belirsiz" süre kadar bekleyip her kurada kocanın istediğin yeri daha yüksek puanlı kimse yazmasın diye dua edeceksin...

    10) diyelim ki eşin istifa etti, özelde çalışırsa çoğu yerde cumartesi günü çalışmaya dahildir, gözün aydın tam ailecek rahata erdik dediğin anda haftasonlarınız piç oldu...

    11) yıllar biter, yollar biter, doktorun vatan borcu bitmez... olur da kocan uzmanlığın üzerine bir de yan dal yapmaya falan kalkarsa, başlarım böyle aşkın ızdırabına deyip, hiç acıma iki tokat at... bir kez daha 3 seneliğine asistan maaşına düşecek, sonra bir daha mecburi hizmete gidecek demektir...

    12) bunların haricinde doktorun iş stresi çok fazladır, özellikle mesleğin ilk yıllarında azımsanmayacak kadar çok kişi o stresle baş etmekte zorlanır, çevresine yansıtır, akşam eve gelir ama sinir küpü olmuştur. o siniri sizden çıkarabilir. "ya hanım bir çay koyuver" dediği zaman, "kalk kendin koy, ben senin hizmetçin miyim?!" falan diyeceksen, şimdiden iyi bir boşanma avukatı bul kendine...

    13) bu olaylardan illa ki çocuklar da etkilenecek, plastik cerrahi uzmanı bir arkadaşın küçük bir kızı var, kıza 3 tekerli bir bisiklet almışlar, bisiklete binerken çocuğa nereye gidiyorsun diye sorunca kızcağız "hastaneye gidiyorum" diyor, büyüyünce ne olacaksın deyince "icapçı" diyor. kız icapçılığı meslek sanıyor... kaynağı belirsiz bir doktor fıkrasında da beyin cerrahisi asistanı gün aşırı nöbet tuttuğu hastaneden çıkıp eve gider, kapıyı çocuğu açar, sonra annesine seslenir, "anneeeee, yine o adam geldi!.."

    14) son tahlilde, evet pekçok doktor türkiye ortalamasının üzerinde para kazanır ama onun keyfini sürecek, ailesi ile güzel vakit geçirecek vakti olmaz

    o yüzden bu doktorla evlenme hayalini çok da abartmayın, seviyorsanız evlenin tabii de, sırf doktor diye evlenecekseniz saçmalamayın derim...

    son söz;

    doktorun parası pul, karısı duldur derler...

  • 25. 2 şubat 2016 ankara şehiriçi ulaşım zammı

    boğazımı düğüm düğüm eden haberdir. ankarada okuyan bir öğrenci olarak aylık olarak yaklaşık 12.5 lira zarar edeceğimi gösteriyor. o parayla ben 9 kere okulun yemekhanesinde yemek yiyebiliyorum.

    (bkz: fakirlik)
    (bkz: hesaplayan adamlar)

  • 26. amedspor'a seyircisiz oynama cezası verilmesi

    yavşaklıktır!
    hem de bir fenerbahçeli olarak söyleyeyim, yavşak oğlu yavşaklıktır! ulan ışık hızında ceza mı olur? bırakmıyorsunuz insanlar oynasın birileri izlesin, lan sonra herkese eşit haklar, herkese özgürlükler.
    bu tamamen ibneliğine yapılmış bir olaydır, aynı ceza fener'e verilmiş olsaydı kupa maçının finaline denk getirmek göt isterdi!
    yapılan ne olursa olsun yanlış, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!

    edit: beyler bırakın şimdi terörist seviciler falan, geçin bunları, buradaki çifte standarda bi bakın ya, bu maçın seyircisiz oynanması ile ülkedeki sorunu bitirebilecekseniz helal olsun size, amedsporu komple liglerden men edelim amk! ayıptır yapılan, kaçıncı ligde top oynayan adamlar spor toto 2. ligden geliyor ve fenerbahçe ile karşılaşacak ulan bi müsade edin? herifler ne şartlarda nerelere kadar gelmişler, bi de seyircisiz maç oynatacaksınız.
    olum herkes sizinle aynı düşünmek zorunda değil lan, o adamların benimsediği isim erdoğan değil arkadaş, herkes erdoğan'a tapacak diye birşey yok onların şartları, onların yaşadıkları ve gördükleri bizimkilerden çok farklı olabilir!
    bu olayı farklı yerlere çekip oradan futbol ile bağdaştırıp " haklı bir karar " falan demeye gerek yok.

    amedsporun yerinde fenerbahçe yada başka bir büyük kulüp olsa da bu maçı anında verilen kararla seyircisiz oynatabilirler miydi?

    edit 2: biri sporu terörize etmek demiş, işte buna katılıyorum, bursa maçında terör, cinayet, tecavüz, katliam hepsi vardı valla, futbolu unutup tribünden takım yenebileceğini zannedenlere o 2-1in terör kadar koyması normal!

    edit3la kardeş anlatamıyoruz heralde, ceza almasın demiyoruz, korkmayın bi ceza alınacaksa herifler cezayı işkenceyi, otu boku bizim tahayyül dahı edemeyeceğimiz kadar yaşamış yıllarca, sorun böyle bir maç öncesi cezanın uygulanması, ulan birleştirici bir aktivite olsun, diyarbakırlı fenerbahçe'yi sahada izlesin, anıdır ulan anı! bunu bile çok görmenin ne manası var? bu maçtan sonra ver ne veriyorsan ceza, çeksinler amk ama şu maça bu gölgeyi düşürmenin manası ne ? çok mu gerekliydi amk?
    ulan hala diyorum şu muamele biz 4 büyüklerden birine yapılmaz arkadaş, yapılamaz yalansa yalan deyin...

  • 27. türkiye üçe bölünecek

    bir çok insanın hayalinin dile geldiği cümle.

    ben kendi adıma akp'lilerle aynı havayı solumak istemiyorum. bu adamların seçtiği adamlar tarafından yönetilmek de zoruma gidiyor. demokrasi maalesef fos çıktı. ülkenin çoğu cahil, paraya tapan, hırsız, diktatör sevici. bunun bu saatten sonra geriye dönüşü de yok. o yüzden bu ülke umarım üçe bölünür herkes kafasına göre yaşar. 3 günlük dünya amk benim sinirlerime, psikolojime yazık değil mi çomarlar yüzünden geriliyorum.

    edit: kluvert81 ve rich peach nickli iki ak çomarı üzen cümle. ne oldu lan? siz gözümüzde insan değilsiniz diyoruz, bir punduna getirsek boğazınıza yapışacaz diyoruz, sizin zihniyetinize, kendinize, ailenize her gün küfür ediyoruz adam hala bizimle yaşamak istiyor? lan siktir git çomar istemiyoruz olm sizi. ne yüzsüz adamlarsanız amk. sıkmabaş sevgilini, bacını bizim taraflara getiremeyeceksin diye mi üzülüyorsunuz? duygusal çomar he? yok öyle yağma, sevgilini, karını kendi bacısına, kızına musallat olan adamların yanında gezdireceksin aslanım. siz bunu hak ediyorsunuz çünkü!

  • 28. 2 şubat bahisklavuz ve grandbetting skandalı

    son zamanlarda enteresandır bu skandallar benim başımı bırakmıyor. ülkede herkes dolandırıcı olmuş bir biz safız. olsun ben burdan sesimi olabildiğince duyurayım da bahis oynayan suserlar hareketlerine dikkat etsin.

    bahis oynayanlar bilirler bahisklavuz diye bahis severlerin takıldığı bir site vardır. forumlarda pickler paylaşılır, iyi muhabbet döner. ben buranın 3 yıldır üyesiydim. +10 yıl dır da bahis oynarım. oynadığım ağırlıklı büro tempobettir. tek sebebi diğer bürolara göre daha güvenilir olmasındandır.

    türkiye gibi iddianın devlet tekelinde olup müşteri söğüşlediği bir ortamda illegal bürolara üye olmak kaçınılmazdır. bu ayrı bir tartışmanın konusudur.

    neyse bu bahisklavuzda bazı bürolar gelir destek başlığı açar. genelde bunlar reklam da verirler. sitenin sahipleri burdan parayı götürür. karşılığında reklam sattığını sanardık. meğerse aynı zamanda kullanıcılarının parasını da peşkeş çekiyormuş haberimiz yokmuş.

    birkaç gün evvel grandbetting adlı hırsız site burda bir destek açtı. bahisklavuz üyelerine özel 300tl ye 300 tl bonus verdi. birçok kişi gibi ben de deneyeyim dedim. 300 tl benim bahis skalamda ufak bir miktar olunca riske ettim. 300 tl birkaç gün içinde 3200 tl oldu. çekim talebi verdim.

    "sayın x y,

    risk birimlerimizin yapmış olduğu değerlendirmeler neticesinde grandbetting hizmetlerini suistimal etmeye yönelik davranışlarda bulunduğunuz için hesabınız süresiz olarak kapatılmıştır. çoklu hesaplarla işlem yapmaya devam ettiğiniz takdirde bunlar tespit edilerek kapatılacaktır. verilmiş olan karar nihaidir ve tarafınıza daha fazla bilgi aktarılmayacaktır.

    grandbetting risk birimi"

    yine bahis oynayanlar bilirler çok tanıdık bir mesaj. özeti şu; paranızı vermemek için hesabınızı kapatıyoruz. siktirin gidin. ama tanıdık olmayan şey bahisklavuzun bu adamları savunması. destek başlığa yazdığım şeyler silindi. üyeliğime ceza verildi. hakkımı aramak için almaya çalıştığım yeni hesaplar banlandı. asıl hesaplar da banlandı.

    ben gittikten sonra granbetting destek başlığında büronun hırsız temsilcileri bir ip capsi koyarak 5 farklı hesabım olduğu yalanını ortaya atıp daha fazla kullanıcının para yatırmasını sağlamaya çalıştılar. muratti denilen hırsız sevici yavşak admin onu destekleyici mesajlar attı.

    ben de sesimi duyuramayıp bu büyük tiyatroyu izlemek zorunda kaldım.

    ulan hırsızlar 21.yy da vpn kullanmayan mı kaldı. vpn datalarımı kullanıp bir yalan uydurup bunu utanmadan söylüyorsunuz. yetmiyor bahisklavuzun adminleri de üyelerini savunacağına, hadi onu geçtim en azından onları dinleyeceğine sahtekar büroalarla beraber oluyor. konuşma hakkı bile vermiyor.

    sonuç: ekşisözlükte bahis oynayan büyük bir kitle var. siz siz olun bu forumlar aracılığıyla hiçbir büroya para yatırmayın. türkiye'de güvenilir olarak gördüğüm bir iki büro var. tempobet, artemisbet gibi. ama oradaki kazancınızı bile alacağınızın garantisi yok. çünkü her şey illegal. bu muratti ve tayfası gibi bir kaç hırsız düzeni kurmuş, danışıklı dövüşle işinde gücünde olan oyuncuların parasını alıyorlar.

    isteyenlere daha fazla detayı özelden de yazarım.

    saygılar.

    not: bahisklavuzda üyeliği olan suserlar bu başlığı oraya taşırlarsa memnun olurum.

  • 29. ekmek arasına konulabilecek muhteşem şeyler

    karnıyarık harcı.

  • 30. bülent arınç

    yeni başlayanlar için bülent arınç :

    1) b.arınç sessiz moddadır.
    2) b.arınç bir tv programına katılır ve hükümet aleyhine şeyler ima eder, eleştiri yapar.
    3) hükümet ve troller bülent arınç'a laf söylerler
    4) b.arınç "bakın konuşurum haa" der
    5) hükümet susar.
    6) b.arınç bir sonraki açıklamaya kadar(5-6 ay) sessiz kalır.

    ne ayaktır, amacı nedir anlamak güç.

  • 31. emre sertkaya

    hadise yine sertkaya'ya çarptı.

  • 32. sulh manço

    eastblood manço tarafından önerilmiş sanırım.
    (bkz: sebebi neydi ki)
    barış, barışı anlatan en güzel kelime zaten.

  • 33. emlak balonu

    meslek icabı ekonomi ile yakından ilgiliyim. gayrimenkul piyasasına hakim değilim.
    ama sırf bu başlık altına girilen entrylerden anladığım birkaç şey var.

    birincisi; ev alanlar veya ev sahibi olanlar emlak balonu olmadığını, ev sahibi olmayanlar ise bu balonun patlayacağını savunuyor.

    bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. balon olmadığını iddia eden adam iki satır altına ev sahibi olduğunu anlayacağımız şeyler yazıyor.

    ikincisi; gün geçtikçe balon olmadığını iddia eden yazıların sayısının, olmadığını iddia eden yazıların sayısına oranı artıyor. bu da demek oluyor ki, insanlar ev alıyor. balona binen sayısı artıyor. binen adam da, bindiği için veya artık balonun içinde olduğundan ve balonu göremediğinden olmadığını iddia etmeye başlıyor.

    gün geçtikçe balon büyüyor. patlar patlamaz orasını bilemem.

    ama bildiğim iki şey söylemek isterim;

    ortada emek yoksa, beşeri bir sermaye yoksa, parlak bir fikir yoksa, ama sonunda kazanılan milyonlar varsa; burada balon olsun veya olmasın patlayacak bir şey vardır. sistem; parlak olana değil kurnaz olana, dürüst olana değil kaypak olana, akıllı olana değil aptal olana rant sağlıyorsa, bu sistemin sürdürülebilir olduğu söylenemez. ister ekonomiye inan, ister yaratıcının varlığına ama burada ters giden bir şey olduğu kesin.

    ikincisi; hiçbir şey üretmeyen (tarım bitti, hayvacılık bitti, teknoloji zaten yoktu) sadece tüketim üzerine kurulu bir ülkenin ayakta kalması kısa vadede mümkün olsa da, uzun vadede olası değil.

    inşaat yapılmasın demek değil bu. yanlış anlaşılmasın. ama sadece inşaat üzerine kurulu bir düzen olmasın, olmamalı.

    ya hepsini geçtim, ülkenin en medyatik iş adamı inşaatçı. hiçbir şey olmasa bu bittiğimizin göstergesi.

    daron acemoğlu'nun why nations fail kitabından bir bölüm hatırlıyorum. amerika ile meksika'nın zenginlerini karşılaştırmıştı. biri carlos slim, diğeri bill gates. bu bile sistemlerin ne üzerine kurulu olduğunu anlamaya yeterli.

    son olarak, bu konu üzerine kitap yazılacak konu. ondan dolayı yazı biraz dağınık oldu, affola.

  • 34. 2 şubat 2016 eyüp kahvehane baskını

    dün kürtlerin mahallesinde kürtlerin gittiği bir kahve, bugün büyük osmanlı sosyal yardımlaşma ve kültür derneği.

    kullanılan silahlar da aynı çıkarsa tamam olduk.
    yok olmadık. bi de şöyle kadıköy-beşiktaş civarında potansiyel chp'lilerin gittiği herhangi bi yer de olursa tamam olur.

    santiago nasıl reis. senin afiyetin bozulmasın da, anası sikilsin bu ülkenin.

  • 35. b. arınç ve a. gül'ün parti kurması gerekliliği

    muhaliflerin bile tek umudunun dinciler olduğunu gösteren gereklilik.
    bu ülkede fazla yaşanmaz.

  • 36. bernie sanders

    adam resmen demokratik sosyalistim diyerek 0'dan baslayip caucus'da %49.6 oy almis, hala gelip bu capulcunun aday olma ihtimali yok deniliyor. su adamin dediklerine, dunyaya neler getirecegine bir bakin sonra gelin tartisalim, oyle bos bos yeaaa bu capulcuuuuu demeyle olmuyor. obama'nin 2008'de clinton'a karsi bir anda yukselmesine de bakabilirsiniz. cekemeyenler icin #feelthebern
    edit: sunu da suraya koyalim, tam bir sene onceki sonuclar. farki gorun https://scontent-fra3-1.xx.fbcdn.net/…d&oe=57263314

  • 37. 25 kadını öldüren seri katilin çizdiği resim

    binlerce kişiyi öldüren katilin çizdiği daha ilgi çekicidir.

    link

  • 38. trafik cezası

    vay amk adam sahil yolunda 90'la makas atıp utanmadan yediği cezaya isyan ediyor. sol şeritte 40'la gitmek diye bir kural ihlali yok. ama aşırı hız yapmak diye bir kural ihlali var bildin mi?

  • 39. şahin sucukları'nın pazarlama bütçesi

    köküne dinamit koymak istediğim bütçe.
    evde, radyoda, bilbordlarda her yerde var herifler.

    artık bokunu çıkarıp sinemalarda film öncesi blok reklam koyuyorlar, aha bitti derken başka reklamı başlıyor.

    kırk yıllık mangalcıyım, sucuktan soğuttular.
    brokoli çöp şiş yapıyorum şu anda.

  • 40. guardiola'nın 259 milyon lira kazanacak olması

    bazen diyorum ki,

    tamam bunlar büyük şirketler, büyük paralar, büyük ekonomi, sektör vs. tamam da, arkadaş bu adamların yaptıkları işlerin değeri harbiden bu ücret mi?

    eğer yanlış hesaplamıyorsam 259.000.000 tl/1095(3 yıl)=236.529 tl yapıyor lan günlük. günlük! hadi onu da saate böldük, 9855 lira lan! teknik olarak adamın 1 saatte kazanacağı para.

    yani, adamın iş dışında yeme, içme, uyuma, seks yapma gibi aktiviterinde bile her saatte işleyen para bu düz bakıldığı zaman. ondan sonra bizim gibi adamlarda hayatı sorgulamak vs başlıyor. keşke hesaplamasaydım lan..

  • 41. atatürk'ün bozkurtla çekindiği fotoğraf

    bari düzgün photoshop yapın be dediğim fotoğraftır. o nasıl bir quick mask o nasıl bir feather edge radius'tur. fotoyu edit'e alıp exposure ayarlarıyla oynayınca yapıştırılan atatürk'ü kabak gibi de görebilirsiniz. komik olmuş mu? bence olmamış.

    ilk başta yazarken atatürk'ü diye kurdu yazmıştım, bir wiseass arkadaş laf koydu düzeltiyorum.

  • 42. 1200 tl maaşla geçinmenin yolları

    1241 tl maaş aldığım dönemlerde ekşi sözlük'te bir bir anlatmıştım bu yöntemleri. sonrasında adım mezarcıya, forum donanımhaber ölücüsüne kadar çıkınca vazgeçtim. çalıştım çabaladım; iş değiştirdim eski işime geri döndüm. şimdi çok şükür kemiksiz 1400 tl temiz maaş alıyorum. keyfim gıcır. naza etmeyin ne olur; çalışın sizin de olur.

  • 43. çocuklarla girilen komik diyaloglar

    mete ( yaş beş).
    markette kasadan geçerken kasiyer kız mete ile konuşmaya çalışıyor.
    - adın ne senin?
    +.....
    - okula gidiyor musun?
    +.....
    - konuşmayı bilmiyor musun?
    +öğretmenim yabancılarla konuşma dedi. sen yabancısın.
    kız bir şaşırdı ama konuşmaya devam etmedi.işimiz bitti. kasiyer aldiklarimizi posetlememize yardim etti. teşekkür ettim ve mete araya girdi. bağırarak:
    + yardımların için teşekkürler yabancı. seni unutmayacağız..
    market iptal..

  • 44. renk körü olmanın zorlukları

    ehehe bu ne renk?

    hayatınız boyunca en çok duyacağınız şey bu olacaktır.

    30 yaşındayım kime renk körü olduğumu söylesem, kırmızı olan bir nesne göstererek;

    - ehehe bu ne renk?

    ulan renk körüyüz gerizekalı değiliz. domatesin kırmızı olduğunu biliyoruz.

    ciddi ciddi bizi gerizekalı sanan insanlar var, bir kere renk körü olduğumu söyledim bir ortamda, adam cebinden yirmi tl çıkardı;

    - ehehe peki bu kaç para? dedi.

    senin sıfatına sıçayım dedim yüzüne yüzüne.

    bu hastalığı çocukken fark ederseniz şanslısınızdır, ama hüzünlü hikayeleri vardır bu çocukların. benim hikayem mesela;

    annem tarafından domates almak üzere markete gönderilmiştim, 2 kilo domates aldım eve geldim. aldığım domatesleri gördüğünde annem beni tekrar markete gönderdi ve en kırmızılarını seç oğlum diye tembihledi. en kırmızı domateslerle eve döndüm. annem suratıma sanki gerizekalıymışım gibi bakarak babamı çağırdı. durumu anlattı.

    babam: oğlum canın turşu mu istiyor?
    ben: yoo
    babam: peki neden o zaman turşuluk domates alıyorsun?
    ben: turşuluk domates ne?
    babam: oğlum neden yeşil domates alıyorsun?
    ben: en kırmızılarını aldım baba.

    işte bundan sonra trajikomik hikayem başlıyor. peder yeşil domatesi alıp bu ne renk lan diye sorduğunda;

    babam: bu ne renk lan?
    ben: kırmızı.
    babam: lan ne kırmızısı?

    annemle birbirlerine bakıyorlar, peder buzdolabından bir kivi çıkartıyor. ortadan ikiye kesip tekrar soruyor;

    babam: bu kivi ne renk?
    ben: kırmızı.
    babam: uydurma lan!

    elindeki egzotik meyve ile yaratana bakıyor ve bismillah çekerek tekrar soruyor;

    babam: ne renk lan bu?
    ben: kırmızı.

    kivinin rengi yüzünden babanız ağladı mı hiç?

    işte bu vesile ile öğreniyoruz renk körü olduğumu.

    zordur renk körü olmak. babam bile yıllarca kendisiyle taşşak geçtiğimi düşünmüştü.

    renk körü olduğunuz için zamanla paranoya başlar, insanlara kolay kolay güvenemezsiniz.

    mesela;

    ortaokul ikinci sınıfta tam bir ergenim, din kültürü hocasının;

    ''yüzündeki sivilceler bile yüce allah'ın takdiri ve ispatıdır''

    lafından sonra allah'a isyan edip, game of thrones'daki jon snow gibi siyahlara bürünüyorum. hani yaz günü bile postal giyip, siyahtan başka renk kullanmadan sürekli heavy metal dinlediğiniz satanist dönemler.

    hiç unutmam odamda kreator - phobia dinleyip kendi kendime kafa sallayarak takıldığım bir anda babannemin aniden odama girip beni o halde görmesiyle içime cin girdiğini düşünerek eüzü besmeleyi çakıp ayetel kürsi okumaya başladığında;

    - yea babanne çok banalsın! yeaa!

    dediğim olmuştu.

    neyse konuya dönelim, son sınıfta en satanist takıldığım dönemlerde henüz keçiören'de slayer dinleyen biriyle karşılaşmadığım için hiç yoktan iyidir diyerek haluk levent dinleyen bir kızla yakınlaşmıştım okuldan.

    mezuniyet balosu yaklaştığında;

    - balo'da simsiyah giyinmeyeceksin değil mi? hadi alışverişe gidelim! demişti.

    mavi kanvas pantolon ve gri gömlek almıştık.

    devlet su işleri misafirhanesi yemekhanesinde balo başladığında;

    peder kulağıma eğildi;

    babam: pembe gömlek, mor pantolon aynı rober hatemo gibisin evlat.

    dedi.

    rober hatemo yüzünden babanız kahkaha attı mı hiç?

    babanızın kahkahasıyla güven duygunuzu kaybettiniz mi?

    zordur renk körü olmak.

    göğüs ucunu gösterip;

    eheheh bu ne renk?

    diyen manyak kadınlar girdi mi hayatınıza?

    okey oynarken; yere okey atıp, çayınızı yudumladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsediniz mi ortağınıza?

  • 45. deniz naki

    kürdüm ve aleviyim diyerek kimliğini beyan ediyor.

    birileri geliyor diyor ki "hayır kürt ve alevi değilsin. çünkü kürt alevi olmaz."

    alfdkjaldkakdşakd lan ne mal adamlarsınız.

  • 46. 180.000 tl sermaye ile kurulabilecek en karlı iş

    akli olan bu memlekette imalat falan yapmaz. olm dunya teknolojiye yatirim yapiyor. saglam bir apple applicationi falan kurmaya kasin. corap uretmek guzel de, elin cinlisi o corabi bilmem kac sente imal ediyor.

    ya da illa imalat yapayim diyorsan da katma degerli imalat yapacaksin.

    olm su sozlugu bir yatirim sayfasina cevirmediginiz kalmisti.

  • 47. ananıskiyim saat kaç olmuş lan oha

  • 48. aziz kiraz

    acun medya+ hadise+ kötü ruhlu insanlar bakın şunu yaptınız.

    bu ilk geldiği gün söylediği araftayım şarkısı : https://www.youtube.com/watch?v=n76efvptmmi

    bu da dün gece söylediği araftayım şarkısı: https://www.youtube.com/watch?v=mairaokkt-o

    enerjisi, keyfi kaçmış, özgüveni azalmış, benim için kötü bir şeyler yazarlar mı diye elini kolunu mimiklerini kontrol etmeye çalışan bir çocuğa dönüştürdü bu yarışma onu. daha 18 yaşında. keşke katılmasaymış bu yarışmaya. o pırıl pırıl özgüvenli çocuk gitti, endişeli tutuk bir aziz geldi yerine. tebrik edin kendinizi.

  • 49. fenerbahçe

    bordo bereli gibi takımız yemin ediyorum. rusya'da sorun var gittik lokomotiv moskova ile eşleştik, doğu'da sorun var amedspor geldi. aklıma düştü;

    “fenerbahçe spor kulübü’nün kuruluş amacı; vatan gençlerini, vatanın korunmasına ve askeri seferberliklere hazırlamaktır”

    harbiden öyleymiş, cenke dur ya allah!

  • 50. beşiktaş

    transfer döneminin hemen başında şöyle bir girdi girmiş ve renkli kevaşelerden bol miktarda küfürlü özel mesaj almıştım. hatta financial fair play konusunda uzman olduğunu iddia eden bir arkadaş ile de uzun uzun mesajlaşmış ama kendisini, galatasaray’ın zor durumda olduğu konusunda ikna edememiştim.

    öngörülerimden galatasaray kısmı gerçekleşti, uefa kendilerine hele bir soluklan yeğenim dedi; çok büyük ihtimalle avrupa'dan men cezası alacaklar. fenerbahçe kısmı da beşiktaş’ın şampiyonluğu halinde sezon sonu gerçekleşecek, onlarda galatasaray kadar olmasa da ciddi yaptırım altında kalacak. yönetimleri de bu durumun farkında ki orta sahada kreatif oyuncu eksikliği bulunan, forvetine takviye ihtiyacı hissedilen şampiyonluk yarışındaki takıma bir çoğunuzun ilk kez gördüğü üzere (şike nedeniyle avrupa’dan men yedikleri sezonları saymıyorum) ara transfer döneminde takviye yapamadılar. yapmadılar değil, yapamadılar. zira uefa enselerinde, avrupa gelirleri hâlihazırda dondurulmuş durumda. ffp’nin etkin şekilde uygulamaya konması, tam kendilerinin şike nedeniyle avrupa’dan men dönemlerine denk geldiği için, ülkede bu gerçek ile yüzleşmemiş tek büyük kulüp kendileri. yıllardan beri yöneticilerinin ceplerinden ödeyerek döndürdükleri çark sezon sonu şampiyon olmamaları halinde tıkanacak. bu sene çok büyük sözleşmeler ile büyük yük altına girdiler, bu yükten kurtulup ivme kazanmaları için tek çıkar yol şampiyon olmaları. bu nedenledir ki beşiktaş’ın önüne kesmek adına masa başı oyunlar başladı. erteleneceği kabak gibi ortada iken iki saat öne çekilemeyen maçlar, oyuncuları üzerindeki asılsız ve afakî transfer söylentileri, başkanımız aleyhine yazılı ve görsel medya ile sosyal ağlarda başlatılan karalama kampanyaları ile kulübün balansı bozulmaya, algı başka yöne çekilmeye çalışılıyor.

    uyanık olalım, gerekli tepkiyi her mecrada vermemiz lazım. yukarıda linklediğim girdiyi mutlaka okuyun, güzel günler çok yakın.