ankara

  • gidenin geri döndüğü şehirdir. özellikle de ankara'dan çıkıp istanbul'a gittiyseniz ankara'ya koşarak geri dönersiniz.

  • yaşadığım şehir.

    1. aşti yani otogarda yemek yenmez, en fazla çay içilir. otogardaki börekçiler pahalıdır çünkü orası otogar, börekler lezzetsizdir çünkü orası otogar.

    2. pursaklar otobüsü otogardan kalkıyor (havaalanı otobüsü).

    3.semt olarak bilkent'i beğenmeyeni de gördük çok şükür. yök'e girerken kimlik istemişler, isterler, orası yök, hani senin televizyondan izlediğin yök, devlet kurumu yani, hatta ösym de orada, hatta oraya girerken kimlik soruyorlar hatta içeri almıyorlar bile kapıda hallediyorsunuz işlerinizi.

    4. postane arayıp bulamamak kesinlikle inanılmaz komik çünkü elinde internet var en kötü ara bul. haa bence sıhhiyedeki hicaz pastanesi en güzel ekleri yapıyor. neyse.

    5. ankara insanına adres sorun herkes yardımcı olmaya çalışır. ama otogarda sormayın, o adam ya ankaralı değildir ya da ankaralı değildir.

    istanbul'da yaşayan arkadaşların ankara'ya geldikten sonra böyle basit şeylerle dahası otogardan hareketle bir şehri eleştirmesi komik oluyor. ne kadar da burnu havada insanlar diye düşünüyorum ben. sanki istanbulu kendisi feth etmiş.

    ama deniz yok gençler.

  • tiyatro, opera, bale, cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası, bilkent senfoni orkestrası,sergiler, sinema falan hep burda. her taraf müze. nasıl bir kültürel aktivite arıyorsunuz? denk gelmedim deyin, bilmediğiniz şey hakkında yok diye yorum yapmak biraz ayıp değil mi?

  • ankara hakkında az bilinen gerçekler

    nefes aldığımız, binaları arasında kaybolduğumuz, yollarını arşınladığımız, zaman zaman sessizliğini dinlediğimiz, zaman zaman kaosunda ve griliğinde boğulduğumuz, köşe başlarını mesken tuttuğumuz ankara hakkında ne biliyoruz? fark ettim ki bunca yıldır burada yaşamama rağmen; bu kenti tanımıyorum. aşağıda okuyacağınız küçük sırları ben yeni öğrendim ve şimdi size soruyorum.

    1 – ankara’nın tarih boyunca; helenistik ve bizans dönemlerinde gemi çapası anlamına gelen angira (ankyra veya ancrya), türklerin anadolu’ya gelmesinden sonra ankara ve engürü, batı’da ise uzun yıllar boyunca angora olarak anıldığını,

    2 – ankara’nın ilk yerleşim tarihi net olarak bilinmese de, kentin paleotik çağ’dan beri yerleşim alanı olduğunu,

    3 – 19.yüzyılın ankara’nın afet ve kıtlık yüzyılı olduğunu, ilk büyük kıtlığın 1826 mayıs’ında çekirge istilasından kaynaklandığı, ikinci büyük kıtlığın 1845 yılında ‘altmışbir kıtlığı’ olarak tarihe geçtiğini ve bu kıtlık yüzünden insanların göç etmesini önlemek amacıyla, şehre fırınlar yapılıp halka birkaç ay bedava ekmek dağıtıldığını, 1873 kasım ayında yaşanan şiddetli yağmur yüzünden her yerin göle döndüğünü ve 1874 ocak ayında iki buçuk ay süreyle kar yağdığını, bu kıtlıklar ve doğal afetler yüzünden sayısı bilinmeyecek kadar kayıp verildiğini,

    4 – 1916 yılının eylül ayında sebebi bilinmeyen bir şekilde çıkan yangının 3 gün 3 gece sürdüğünü ve ankara’nın dörtte üçü’nün yandığını,

    **( raporlara göre bu yangında 11 mahallede 735 hane tamamen, 298 hane kısmen, 2 cami, 6 mescid, 7 kilise, 6 mektep, 3 hastane, erkek ve kadın hapishaneleri, polis numune karakolu, ittihad kulübü, atpazarında 130 dükkan,4 han, 2 ekmekçi fırını, arasta’da 50 dükkan, bedesten’de 300 dükkan, balıkpazarı’nda 435 dükkan ve 4 ekmekçi fırını, reji dairesi ahz-ı asker şubesi binası; evkaf dairesi katib-i adl dairesi olmak üzere 969 bina tamamen harap olmuştur)

    5 – ankara’da ilk resmi futbol maçının 21 ekim 1922 yılında ‘talimgahgücü’ ve ‘anadolu sanatkarangücü’ arasında yapıldığını ve ‘anadolu sanatkarangücü’nün ilerleyen zamanlarda ankaragücü adını aldığını,

    6 – abidinpaşa ilçesine adını veren abidin paşa’nın ankara’nın 18.yüzyıl valilerinden olduğunu ve ankara’ya suyu getiren yönetici olduğunu,

    7 – cebeci hastanesi’nin cumhuriyetin ilanından sonra mustafa kemal atatürk’ün emriyle türkiye cumhuriyet’inin ilk tıp fakültesi olduğunu,

    8 – bayındır barajı’nın ( bugünkü adıyla mavi göl ) 11 eylül 1957’de yaşanan ve 169 kişinin ölümüne sebep olan büyük sel felaketinden sonra önlem olarak yapıldığını,

    9 – ulucanlar cezaevi’nin 1925 yılında açıldığını, 1925’den önce ‘at yetiştirmek’ ve ‘silah deposu‘ olarak kullanıldığını,

    10 – ankara’da hepimizin yakından bildiği çoğu heykelin metin yurdanur’a ait olduğunu,

    **miras ( gar-1979), eller ( abdi ipekçi parkı -1979), dayanışma (batıkent-1980), insan hakları heykeli (yüksel caddesi-1990), kaynak (atakule,1989), madenci heykeli (olgunlar sokak-1989), maliye bakanlığı anıtı (1994), dans ( cemre parkı-1991), çocukların kardeşliği (batıkent-1990) , anayasa mahkemesi anıtı (1995), duatepe anıtı (polatlı-2000), cumhuriyet anıtı (gençlik parkı-2009), berfo ana anıtı (çankaya-2013), yaşar kemal anıtı (2015), uygarlıkların ve hukuk’un beşiği anadolu rölyefi -2000)

    11 – ulus’ta sümerbank binasının yerindeki taşhan’ın arka bahçesinde açılan karpiç lokanta’sının ankara’nın ilk modern lokantası olduğunu ve ismini mustafa kemal atatürk’ün verdiğini,

    12 – ankara’nın ilk pastanesinin 1920 yılında ulus meydanı’nda açılan istanbul pastanesi olduğunu ve faruk nafiz, hasan ali yücel ve ahmet muhip dranas’ın müdavimleri arasında yer aldığını,

    13 – uzun ömür ve sonsuzluğun simgesi olan gingko biloba ağaçlarından birinin ankara garı’nda bulunduğunu ve bu ağacın 79 yaşında olduğunu,

    biliyor musunuz ?

    *fotoğraflar : www.ankaratarihi.blogspot.com / www.fotografturk.com /www.sheker.org

    *kapak fotoğrafı: burcu /devianart

    kaynak: http://lavarla.com/…-hakkinda-az-bilinen-gercekler/

  • her türlü pisliği gördüğüm, yaşadığım şehir. yolda bıçak mı çekmediler, gasp etmeye mi kalkışmadılar, bombalar mı patlamadı, uçaklardan bombalar mı yağmadı, helikopterlerle etrafı mı taramadılar, deprem mi olmadı, vb... ömrümü kararttı bu şehir.

  • karanfil sokak, anafartalar, gar, devlet mahallesi ve kızılay...
    aklıma ilk gelenler bunlar. bu bombalar niye hep ankara'da patlıyor?

    tak bugün açıklama yapmış, ankara'daki saldırıyı biz yaptık diye. cici pkk'nın adı geçmesin diye kurulan bu çakma örgütçüğün götü de yememiş açık açık yazmaya, kibarlaşmışlar, yok "güvenlik güçlerine saldırdık, sivili kayıp oldu üzgünüz, ama polis de öldürdük, demek ki suçlu devlet" bilmem ne diye. ulan ankara'nın en merkezi yerine, pazar günü, sınav sonrası gencecik çocukların olduğu saatte hem de otobüs durağına saldırı yapmışsın. neyin özgürlüğünden, hürriyetinden mücadelesinden bahsediyorsun hala? biz "barış" diye yalvardıkça ölüyoruz, siz daha neyin peşindesiniz?

    neyse asıl konum şu. iğrenç açıklamalarının içinde "faşizmin ve barbarlığın kalesi" geçiyor bir de. ankara için. dertleri bu. ankara onlar için bu ülkenin sembolü. dillerinden düşürmedikleri "emperyalist" güçleri bitap haldeyken ülkeden kovup barışı sağlamış cumhuriyetin başkenti. bu "emperyalist" güçlerin "sizi ciddiye almıyoruz" diye istanbul'a açtığı elçiliklerini bile tanımayan, tıpış tıpış kendi gösterdiği yere taşıtan mücadelenin sembolü. ağalıkları, beylikleri, sapkınlıkları, cahillikleri sürmesin diye, emeği yükselten, kadını yücelten, ülkeyi modernleştiren devrimlerin ülkesi burası. bu ülkenin üç hastalıklı zihniyetinden ikisi, siyasal islamcılar ve kürtçü teröristler, siz bu cumhuriyete karşısınız. siz bir olup teröristleri törenle tam 29 ekim'de soktunuz ülkeye. mevzu bu. intikam. siyasal islamcılar izin veriyor göz yumuyor, teröristler patlatıyor. birbirinize yaslandınız, kahramancılık oynuyorsunuz.

    lan ne yapalım biz de mi kendimizi patlatalım nedir çözümünüz yani? vallahi şu açıklamadan sonra sinirden patlayacağım ben de. haysiyetsizler! söz olsun sizden kurtulacak bu ülke bir gün. bu barış size rağmen gelecek, huzur yine geri gelecek.

    o zaman biz yine "gri ankara'ya yakışan kar"ı seveceğiz hep birlikte.
    and olsun.

  • şu deniz muhabbetinin gerçekten baygınlık verdiği şehir. aminakoyim sanki herkes istanbul'da boğazın dibindeki yalısından denize bakarak viskisini yudumluyor. lan 20 milyon insan yaşıyor şehirde hayatının yarısı trafikte geri kalanı da çalışmakla geçiyor ama adam gelip ankara'da deniz yok bok gibi diyor. senin şehrin de var da sen görebiliyosun sanki.

    en azından bizim hayatımızın yarısı trafikte geçmiyor. metrolara binmek için hindistan'a dönmüyor duraklar. kışın götün donduğunda diğer soğukları siklemez oluyosun yazın da sıcaktan bıkıp tatile giderek denizden; senin şehrinde olmasına rağmen daha fazla yararlanıyoruz.

    bi tepeye arabayı çekip ankara'yı izlemek yerine deniz olsa emin ol daha fazla zevk almayız. kışın ortasında, gecenin 1'inde taksicinin biri yanında durup, ' nereye gidiyosun ' sorusunun ardından yolumun üstü gel üşüme diyerek para almadan bıraktığı şehirdir ankara. vicdanlı olmanın da denizle alakası yok yani. al bozkırın ortasındaki insanlığı gör. 25 yıldır melih gökçek'in başkan olmasına rağmen hala güzeldir ankara.

    şimdi 20 milyonluk her yerinden insan fırlayan, hayatını trafikte geçiren sikik şehrine tekrar dön bi bak ve ankara'yı da bize bırak. zaten siz sevmeyin ankarayı.

  • ankaralı olmayan biri olarak şu kadarını söyleyebilirim.

    bursalıyım, istanbul'da yaşıyorum, 6 sene ankara'da yaşadım.

    7 senedir ailemden ayrıyım, ailemi çok seviyorum. hem anne baba abla üçlüsünü, hem anneanne dayı yengeler teyze falan topluluğunu. annem babamdan ayırt edemeyeceğim kadar çok seviyorum hepsini.

    ben son 7 senede bir kez olsun ailemi özlediğim için ağlamadım. ama ankara'yı özlediğim için ağladım. şu an istanbul'da yağmur yağıyor ve ben istiklal'in yağmur yağarken görünen kalabalığını izlemek istemiyorum mesela. ayrancı'da, şimşek sokakta olmak istiyorum. bakkal mehtap ablanın sokağın başında beni görüp "kuzum dükkana koş sıcak çikolata yapıyorum" demesini özlüyorum.

    insanların deniz olmaması sayesinde boş boş denize bakmak yerine birbirlerine bakıp, birbirlerini tanıyıp geçirdiği vakitten keyif almasını özlüyorum. gençlik parkındaki otobüs durağı karmaşasını özlüyorum. karanfilde her sokakta başka bir dünyanın olmasını özlüyorum. bir sokakta fal baktıran liseli gençler, bir sokakta rakı sarhoşu insanlar, bir sokakta metal müziğin dibine vurmuş insanlar, bir sokakta el ele yağmurda yürüyen çiftleri özlüyorum.

    o her başka şehirlinin "bu muydu kuğulu park denen yer yeeea, minicik bir yer burası. bu mu abartılıyormuş ahahah" dedikleri, dedikleri an ağızlarına kürekle vurma isteği uyandıran o insanların ağzına bile yakışmayan kuğulu parkı çok özlüyorum. kışı da yazı da bir başka oranın ama, her mevsimde orada türk kahvesi içmeyi özlüyorum.

    iş arkadaşlarımı özlüyorum. insanların burada kibarlıktan kırılmaya çalıştıkları, sürekli "kınıştıklırınızı dikkıt idin bıyın vır bırda" dedikleri iğrenç yapmacıklıkta boğulmak yerine, onların "naber la amınakoduğum" samimiyetlerini özlüyorum.

    orayı sevmek için oralı olmaya, orada okumaya falan gerek yok. sevmemek için de. bir şeyi ya seversin ya sevmezsin. sebepler herkese göre değişir.

    ankarada uzun dönem yaşamamış kimse ankarayı çözdüğünü iddia edemez. kaldığım 6 senenin ilk 6 ayında ergenliğe geri dönüp her gün rimellerimi akıta akıta "bu şehirden nefret ediyorum" diye ağladığımdan biliyorum.

    ben bursalı olup "nerelisin" sorusuna "ankaralıyım" cevabı verecek kadar çok seviyorum o şehri.

    tanım: türkiye'nin taşşehiri.