aöf öğrencilerinin alenen kopya çekmesi

  • çan eğrisinin uygulandığı bir sistemde kopya çeken bir insan, kul hakkından falan bahsetmesin. ama bu kul hakkı mevzusu açıköğretimde daha bir geçerli. çünkü mezuniyet notu, örgün öğrenime geçebilmek açısından çok önemli.

    uzun bir entry olacak, sıkılacak olan okumasın. izin almadan anlattığım için fazla ayrıntıya girmiyorum, kişi ve bölüm ismi de vermiyorum. bunu bilerek okuyun lütfen:

    iş yerinde deyim yerindeyse "abilik" yaptığım bir genç var. 20'li yaşlarının başında daha. çay ocağında çalışsa da, bir nevi joker konumunda. cehennem gibi bir ailede yetişmesine rağmen, temiz ruhunu koruyabilmiş. kafa zehir gibi... ama okuyamamış. zaten zar zor devam ettiği okulu, sekizinci sınıfta bırakmak zorunda kalmış. liseye başlayacağı zaman çalışma hayatına atılmış. yine de yılmamış, açıktan bitirmiş liseyi. iki kez üniversite sınavına girmiş, barajı da geçmiş ama temel zayıf olduğundan ve mat-2'si hiç olmadığından tutturamamış istediği bölümü.

    tanıştığımız dönemde öğrendim ben bu hikâyeyi. üçüncü kez girmeye hazırlanıyordu sınava. aklına bir kurt düşürdüm: "madem barajı geçiyorsun, iki yıllık açıköğretime başvur, bitirdikten sonra dgs'yle geçersin istediğin bölüme." yapılmamış şey değil; her yıl yüzlerce öğrenci dgs ile ön lisanstan lisansa geçiyor.

    dediğim şey aklına yatmış olacak ki, tercih listesinde baştan aşağı o en çok istediği bölümü yazıp en sona da açıköğretim ön lisansı ekledi ve oraya yerleşti. sonuç belgesini gösterdiğinde, kardeşim üniversiteye yerleşmiş kadar sevindim. kendisi de çok mutluydu ve okullar açıldıktan sonra derslere sıkı sıkıya sarıldı. örgün öğretimde okuyan gençler bile bu kadar sarılmıyordur derslerine! otobüste, öğle aralarında, fırsat bulduğu her boşlukta dersleri takip ediyordu. ozalitçiden ders notlarını bastırıp, fosforlu kalemlerle üstünden geçiyordu. çalışmalarının mükafatını da aldı. ba'dan düşük notu yoktu. bir tek yabancı dilde çuvallıyordu...

    üniversitede yüksek notlar alması önemliydi, çünkü dgs'den çok yüksek bir puan alamayacaktı muhtemelen. ancak mezuniyet ortalaması yüksek olursa, dgs'den yüksek almasa da istediği yere yerleşebilirdi.

    her aşamada yüreklendirdim, cesaretlendirdim ve destekledim. hatta söz verdim dgs'ye bizzat çalıştıracağıma... helal olsun, o da bu desteği ve güveni boşa çıkarmadı ve çok iyi bir ortalamayla 4. dönemine kadar geldi. geçen dönem, yani 2019-2020 bahar yarıyılı onun son dönemiydi.

    bildiğiniz üzere kovih-19 patlak verince, sınavlar okullarda değil de internetten yapılmaya başlandı. birkaç hafta önce finaller gelip çattığında, "abi" dedi, "vizelerde çok kopya çekmişler, finalde de öyle olur mu? çalıştıklarım yetecek mi?".

    her ne kadar karşımdaki güzel ahlâklı ve erdemli bir insan da olsa, bunun bir nevi meşruiyet arayışı olduğunu hissettim. kopyaya yeşil ışık yaksam, kopyaya tevessül edecekti demek istemiyorum. ama bu konuşma, iradesini güçlendirme ihtiyacıydı belki de.

    cevaben söylediklerimi, az önce söylemiş kadar net hatırlıyorum: "tek tük sütübozuklar her yerde var. bu bir vicdan meselesi. gece yatağa yattığında iç ferahlığıyla uyuyamayacağın hiçbir şeyi bile bile yapma. ve için rahat olsun, dürüstler her zaman kazanır".

    "abi merak etme, benim üçkâğıtla işim olmaz, kimsenin hakkına girmem. bugüne kadar hırsızlıkla değil, kendi hakkımla geldim" dedi.

    hırsızlığa atıf yapması, ona olan güvenimin zedelendiğini düşündüğünü hissettirdi. çünkü sülalesinde suça bulaşmış çok insan vardı ama o kendini o dünyadan koparmış ve kendine apayrı bir yol çizmişti. bu sözleriyle "ben hırsız değilim" diye meydan okuyordu adeta.

    "sana güveniyorum" dedim, "elinden gelenin en iyisini yap ve mezuniyetini kutlayalım".

    neyse lafı fazla uzatmayayım. yoğunluktan fazla görüşememiştik. dgs'ye başvurmuş bu arada. finallere de kendi hakkıyla girmiş. iyi geçtiğini söylemişti. sınavlar açıklandıktan sonra geldi yanıma. "mezun oldum abi" dedi ama yüzü düşmüştü. mutsuzluk bir his değil de fiziksel bir hâle bürünse, onun suratındaki ifadeden başka bir şey olmazdı herhalde. ben onu tebrik ederken, "abi, hani dürüstler her zaman kazanırdı?" dedi. anlam veremedim ilkin... olayın aslını öğrendiğimdeyse üzüldüm, çok ama çok üzüldüm ve kızdım, çok ama çok kızdım.

    notlarını gösterdi. puanları iyi fakat ortalaması resmen çakılmış... normalde en kötü bb gelecek olan dersler, cc gelmiş, hatta cd gelmiş. nasıl olur dedim. çan eğrisi ortalamalarını gösterdi ve şaştım kaldım. 95 ortalama alsan bile aa gelmeyen dersler varmış. internetten geçen senenin ortalamalarına baktık. geçen sene aa alınan puanla, bu sene cb bile ucu ucuna alabiliyorsun. düşün artık gerisini...

    forumlarda gezindikçe gördüm ki, sınav internetten yapıldığı için millet resmen teşkilat kurmuş. kopyayla öyle puanlar almışlar ki, çan eğrisini ezip geçmişler. sınavın kantarı bozulunca, yaptığı bütün ölçümler de yanlış olmuş. sınava hakkıyla giren, kopya çekene yenilmiş.

    "abi" dedi, "ben bu ortalamayla hiçbir yere giremem ki". nitekim o moral bozukluğuyla dgs'ye bile doğru dürüst hazırlanamadı... girmek istediği bölüm hayal oldu. şimdi dgs'ye çalışması için şevklendiriyorum ama bütün azmi, isteği kırılmış durumda. ne için? göz göre göre, bile isteye, gönlü ve vicdanı el vere vere başkasının hakkına giren kopyacılar yüzünden.

    şimdi gel de kopya çekmenin masum bir şey olduğunu düşün! sınav başarınızın başkalarının başarısını doğrudan etkileyeceği bir sistemde, kopyaya tevessül etmeyin arkadaşlar... sayısını bilemeyeceğini kadar çok kişinin hakkına giriyorsunuz. varlığından haberinizin bile olmadığı insanların hayatını karartıyorsunuz.

  • nurcu örgütlenmesine benzeyen girişimdir.

    okuyucular grubu,
    yazıcılar grubu,
    kurdoğlu grubu,
    fethullahçılar.