fularlarlar6
profili

  • engelli çocuğunu öldürüp yaşamına son veren anne

    bakım hizmeti bir hak olarak değil, kadınlık vazifesi gibi görülüyor...

    burayı okuyan sevgili kadınlara sesleniyorum. eğer hamile kalırsanız ve hazır olmadığınızı düşünürseniz veya doğacak bebeğin hayatınızı çok ama çok zora sokacak bir rahatsızlıkla dünyaya geleceği kesin bilgiyse kürtaj olun. kürtaj olmak fransa'da anayasal hak statüsünde. elalemi önemsemeyin. kimin ne dediğini boş verin. istemiyorsanız doğurmayın. kendinizi mahkum etmeyin. yapayalnız kalacaksınız. vicdan satanların hiçbiri yanınızda olmayacak. gerçekçi olun. korkmayın. utanmayın.

  • arda turan

    2015 yılında "faizler düşmeli" diye beyan veren ama milyon dolarlarına yüzde 300 faiz arayışında olan bir şahıs.

    (bkz: yandaş)

  • hepimiz mehmet şimşek'e yardım etmeliyiz

    özgürcüğüm, sen et. tutan yok.

    ziraat bankası'ndan çektiği kredileri ödemeyen, vergi borçları silinen, yok yere ihale alan kan emiciler var olduğu sürece hiçbir şey yapamazsınız. bu aç köpekler ve bunların oğulları, kızları, karıları rahat rahat yaşarken kimse bana bakana yardım edeceksiniz demesin. bu hırsızların mallarını kamulaştırmadan, bizden çalınanı bize iade etmeden kimse bize ama yardım etmemiz gerekiyor demesin. erdoğan'ın çocuklarını, torunlarını, yardakçılarını beslemeye gelmedik bu dünyaya. ülke çok zor durumdaysa kasımpaşalı abimiz bizden çaldığı milyar dolarları getirip masaya koyuversin bir zahmet.

    sakin olun size seslenen yok diyenleri hafıza tazelemek için şuraya alalım (bkz: alın verin ekonomiye can verin). bu memlekette her zaman sade vatandaşın sırtına binilir.

  • tayyip erdoğan'ın yazacağı kitaba isim önerileri

    iletişim basarsa: "beton davası: müteahhitler, tuğlalar ve demirler."

    dipnot basarsa: "gönüllerin sözleşmesi."

    kırmızı kedi basarsa: "vatan hainliğinin incelikleri."

    metis basarsa: "garibanlığın laparoskopik yöntemle analizi."

    yapı kredi basarsa: "ali topa bak!"

    iş bankası basarsa: "ilham kaynağım ismet bey."

    sel basarsa: "tarihin bağırsaklarından gelen yolcu."

    büyük doğu basarsa: "prompter ve ben."

    everest basarsa: "çayın elli tonu."

    inkılap basarsa: "mitinglerdeki dev."

    hep kitap basarsa: "birinci çoğul şahıs olarak ben."

    dergâh basarsa: "beton soğukluğunda üşüyen ruhum."

    nesil basarsa: "kendini arayan beton."

  • avrupa'daki genç afgan erkeklere dair yazı

    edit: yazının 2017'de yazıldığını eklemeyi unutmuşum. aşağıda yazdığım notta belirttim, z kuşağıyla ilgili çıkarım yazıda geçmiyor, benim çıkarımım diye. zira bana kalırsa yazının temel motivasyonu abd'nin afganistan'da okul sistemi kurmak için milyarlarca dolar harcaması. ben de tüm yaptıklarının askeri yatırımlar olduğunu zannediyordum. yazıyı sonuna kadar okursanız en sonunda tüm bunları "özcü bir zihniyetle" "afganlar böyledir"e değil, buna bağladığını görürsünüz. o bağlamda yazı bir özeleştiri. zaten o yüzden anlamlı. ayrıca şunu da belirtmeliyim, yazının yayımlandığı derginin farkındayım fakat bu tür bir özeleştiri yazısı liberal bir kanatta yayımlanamıyorsa bunu da liberaller düşünsün. benim tek motivasyonum sınırlarından her gün binlerce "kayıtsız" erkeğin giriş yaptığı bir ülkede kadın olmam. kendimizi güvende hissetmek için attığımız adımların bedeli insanlığımızı ve aklımızı sorgulatmayı göze almak olmamalı. "batı sizi de sevmiyor, istemiyor" vs. diyen arkadaşlar, ben boğaziçi üniversitesi tarih mezunuyum, emin olun batı'nın motivasyonaları hakkında en az sizin kadar birikim sahibiyim. batı, olağandışı durumlar olmadıkça asimile edebileceğini düşündüğü ucuz işgücünü sever ve ister. bu yorumu yapmanızın iki sebebi olabilir ya yazıyı okudunuz ve anlamadınız ya da okumadınız. yazı "özcü" bir yazı olsaydı zaten paylaşmaya değer görmezdim. ek olarak, zizek der ki batı'yı bir zorbalıkla suçladığınızda bunu kabul edip kolaylıkla özeleştiriye girişir çünkü zorbalık tekelini elinde tuttuğu bir dünya düzenine inanmıştır. dolayısıyla, bu özeleştiri yazısı da bununla bağlantılı. tabii ki altında kendini üstün gören bir tavır ve failliği buradaki afgan genç kuşaklara pay eden ama bir yandan da "biz neye sebep olduk?" yaklaşımı var.

    edit 2: "fulfilment" kelimesini bir işi yapma diye eksik çevirmişim. bunu uzunca "içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet" diye tarif edebiliriz. ifadeyi o şekilde değiştirdim.

    edit3: @yazanbiri okumayı kolaylaştırması için metni şurada düzenlemiş tık

    yıllarca sığınmacılarla çalışmış bir uzman olan dr. cheryl benard'ın bu yazısını çok aydınlatıcı bulduğum için türkçeye çevirdim. yazar ayrıca eski abd afganistan büyükelçisi zalmay khalilzad'ın eşi.

    yazıda bana kalırsa en ilgi çekici nokta yazarın afgan gençlerini amerika'nın çocukları olarak görmesi. esasen yazıda geçmese de mesele bana kalırsa afganistan'ın z kuşağını amerika birleşik devletleri'nin yetiştirmiş olması. genel olarak z kuşağı eğilimlerini afganistan'ın sosyo-politik koşullarıyla birleştirirsek ortaya bu çıkıyor. "bu" dediğim şeyin ne olduğuna yazıda bakınız. sonda önerdiği tedbirler ise hakikaten çok mühim. avrupa yasalarında değişikliğe gidilmelidir dahi demiş.
    üşenmeyin okuyun... pişman olmazsınız.

    tık
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    ın 2014, when waves of refugees began flooding into western europe, citizens and officials alike responded with generosity and openness. exhausted refugees spilled out of trains and buses to be met by crowds bearing gifts of clothing and food, and holding up placards that read “welcome refugees.”

    2014 yılında sığınmacı dalgaları batı avrupa'ya doğru akmaya başladığında vatandaşlar ve görevliler bunu cömertlik ve açıklıkla karşıladı. tükenmiş sığınmacılar trenler ve otobüslerden döküldüğünde elbise ve yemek hediyeleriyle "hoşgeldiniz sığınmacılar" yazan pankartlar taşıyan kalabalıklar tarafından karşılandı.

    this was a honeymoon that could not last. some of the upcoming difficulties had been anticipated: that the newcomers did not speak the local languages, might be traumatized, would probably take a long time to find their footing, and had brought their ethnic, religious and sectarian conflicts with them, causing them to get into battles with each other. all of these things happened but—as angela merkel promised—were manageable. “wir schaffen das.”

    bu uzun sürmeyen bir balayıydı. gerçekleşecek bazı zorluklar tahmin edilmişti: gelenler yerel dili konuşmuyorlardı, travmatize olabilirlerdi, adapte olmaları uzun sürecekti, birbirleriyle çatışmalarına yol açacak etnik, dini ve mezhep çatışmalarını beraberlerinde getirmişlerdi. bunların tamamı gerçekleşti ama angela merkel'in dediği gibi idare edilebilirdi.

    but there was one development that had not been expected, and was not tolerable: the large and growing incidence of sexual assaults committed by refugees against local women. these were not of the cultural-misunderstanding-date-rape sort, but were vicious, no-preamble attacks on random girls and women, often committed by gangs or packs of young men. at first, the incidents were downplayed or hushed up—no one wanted to provide the right wing with fodder for nationalist agitation, and the hope was that these were isolated instances caused by a small problem group of outliers. as the incidents increased, and because many of them took place in public or because the public became involved either in stopping the attack or in aiding the victim afterwards, and because the courts began issuing sentences as the cases came to trial, the matter could no longer be swept under the carpet of political correctness. and with the official acknowledgment and public reporting, a weird and puzzling footnote emerged. most of the assaults were being committed by refugees of one particular nationality: by afghans.

    ancak hiç beklenmeyen bir gelişme daha vardı ve tolere edilebilir değildi: sığınmacılar tarafından kadınlara karşı gerçekleştirilen ve artmakta olan cinsel saldırılar. bunlar kültürel yanlış anlamadan kaynaklı flört tecavüzü tarzı şeyler değildi, genç erkek çeteleri tarafından rastgele kadınlara karşı gerçekleştirilen ani, şiddetli saldırılardı. başta bu saldırılar küçümsendi veya örtbas edildi. kimse sağcıların ulusalcı hezeyanlarını beslemek istemiyordu ve bunların dışlanmış bazı küçük grupların sebep olduğu münferit olaylar olduğu umut edildi. olaylar arttıkça ve bunların birçoğu kamusal alanda gerçekleştikçe veya kamusal alandaki insanların ya saldırganı durdurmaya çalışarak ya da saldırıya uğrayan kişiye daha sonra yardımcı olarak bulaşmasını gerektirdikçe ve mahkemeler cezalar verdikçe mesele siyasi doğruculuğun altına süpürülecek durumdan çıktı. ve resmi açıklamalar ve halka açık raporlamalarla garip ve şaşırtıcı bir dipnot ortaya çıktı. saldırıların çoğu aynı milliyete sahip sığınmacılar tarafından gerçekleştiriliyordu: afganlar.

    actually afghans should not even have been part of the refugee tide, at least not in significant numbers. ıt was the syrians who were expected. afghanistan, a place of lingering and chronic conflict, is no longer on the official refugee roster—that’s reserved for acute political and military emergencies. still, european authorities and the public were sympathetic, and could understand why afghans would want to leave a country rife with suicide bombings and empty of opportunity. also, europeans held a baseline positive sentiment towards afghanistan. many baby-boomer europeans had, in their hippie days of yore, traversed that country in the legendary vw buses, and retained fond memories of friendly, hospitable people. later everyone had mourned the loss of the bamiyan buddhas and felt for the poor people suffering under taliban rule. and after that, nato had been part of the “coalition of the willing.” europeans were predisposed to be positive towards afghan refugees. but it quickly became obvious that something was wrong, very wrong, with these young afghan men: they were committing sex crimes to a much greater extent than other refugees, even those from countries that were equally or more backward, just as ıslamic and conservative, and arguably just as misogynist.

    aslında afganlar sığınmacı akışının bir parçası bile olmamalıydı, en azından büyük rakamlarla. beklenenler suriyelilerdi. kalıcı ve kronik bir çatışmanın mekânı olan afganistan artık sığınmacı listesinde değil, orası akut siyasi ve askeri acil durumlar için saklanmış durumda. yine de avrupalı yöneticiler ve toplum anlayışlıydı ve afganların intihar bombacılarıyla dolu ve hiçbir fırsat sunmayan bir ülkeyi neden terk etmek istediklerini anlayabiliyordu. ayrıca avrupalılar afganistan'a karşı temel düzeyde olumlu duygulara sahipti. birçok "boomer" avrupalı eski hippi günlerinde o efsanevi vw otobüsleriyle o ülkeye gitmiş ve arkadaş canlısı, misafirperver insanlarla güzel anılar edinmiştir. herkes bamyan buda'nın yasını tutmuştur ve taliban yönetiminde acı çeken zavallı insanlar için üzülmüştür. ondan sonra, nato irade koalisyonu'nun parçası olmuştur. avrupalılar afgan sığınmacılara karşı olumluydu. ancak kısa sürede ortaya çıktı ki bu genç afgan erkekleriyle ilgili bir şey yanlıştı, çok yanlış: diğer sığınmacılardan, hatta tıpkı onlarınki gibi veya daha geri kalmış, tıpkı onlarınki kadar islami, tıpkı onlarınki kadar muhafazakâr ve muhtemelen tıpkı onlarınki kadar kadın düşmanı olan ülkelerden gelen sığınmacılardan çok daha yüksek oranlarda cinsel şiddet suçu işliyorlardı.

    this is not an article that has been fun for me to write. ı have worked on issues related to refugees for much of my professional life, from the pakistani camps during the soviet occupation of afghanistan to yemen, sudan, thailand, ethiopia, djibouti, lebanon, bosnia, nicaragua and ıraq, and have deep sympathy for their plight. but nowhere had ı encountered a phenomenon like this one. ı had seen refugees trapped in circumstances that made them vulnerable to rape, by camp guards or soldiers. but for refugees to become perpetrators of this crime in the place that had given them asylum? that was something new. further, my personal and professional life has endowed me with many afghan and afghan american friends, and there is nothing collectively psychopathic about them. they are doctors, shopkeepers, owners of japanese restaurants, airport sedan drivers, entrepreneurs, ıt experts, salesladies at macy’s—they’re like everyone else. the parent generation tends to be a bit stiff, formal and etiquette conscious. ıt is impossible to imagine any of them engaging in the sort of outlandish, bizarre and primitive sexual aggression their young compatriots are becoming infamous for. yet here we are.

    bu, benim için yazması eğlenceli bir makale değil. profesyonel hayatımın çoğunda afganistan'ın sovyet işgali sırasında pakistan kamplarından yemen'e sudan'a tayland'a etiyopya'ya cibuti'ye lübnan'a bosna'ya nikaragua'ya ve ırak'a sığınmacılarla ilgili konularda çalıştım ve onların durumuna dair çok derin bir sempati besliyorum. ancak böyle bir olguyla hiçbir yerde karşılaşmadım. içinde bulundukları koşullar nedeniyle kamp korumaları ya da askerler tarafından tecavüze maruz bırakılan sığınmacılar gördüm. ama onlara koruma sağlayan yerde böyle bir suçun faili olan sığınmacılar mı? bu yeni bir şeydi. dahası, kişisel ve profesyonel hayatım bana birçok afgan ve afgan-amerikan arkadaş kazandırdı ve kolektif olarak psikopat filan değiller. doktorlar, esnaflar, japan restoranı işletiyorlar, havalimanında şoförlük yapıyorlar, girişimciler, uzmanlar, satışçılar, herkes gibiler. ebeveyn nesli daha katı, resmi ve etiketlere duyarlı. onları genç yurttaşlarının ün salmakta oldukları garip, tuhaf ve ilkel cinsel saldırganlık hâlinde hayal etmek imkânsız. ancak işte buradayız.

    a few weeks ago, the austrian city of tulln declared a full stop to any further refugee admissions. as the mayor made clear, that decision was aimed at afghans, but for legal and administrative reasons it could only be promulgated in a global way. that had not been the city’s intention—to the contrary, it had just completed the construction of an expensive, brand-new facility for incoming asylum seekers, which would now, the mayor declared, be given over to another purpose. his exact words: “we’ve had it.” the tipping point, after a series of disturbing incidents all emanating from afghans, was the brutal gang rape of a fifteen-year-old girl, snatched from the street on her way home, dragged away and serially abused by afghan refugees.

    birkaç hafta önce avusturya'daki tulln şehri sığınmacı alımını durdurdu. belediye başkanının açıkladığı gibi bu karar afganları hedefliyordu ama legal ve yönetimsel sebeplerle küresel dile uygun bir şekilde duyuruldu. bu, şehrin niyet ettiği şey değildi, hatta tam tersiydi çünkü yeni gelen sığınmacılar için pahalı ve yepyeni bir tesis henüz inşa edilmişti ki belediye başkanı artık orayı başka amaçlarla kullanacaklarını açıkladı. sözleri tam olarak şöyleydi: "artık yeter." afganların sebep olduğu birçok olaydan sonra taşması noktası 15 yaşındaki bir kızın eve giderken yoldan kaçırılıp sürüklenmesi ve afgan sığınmacılar tarafından ciddi şekilde darp edilerek toplu tecavüze uğramasıydı.

    and that was just one in a string of outrage-inducing occurrences, all of them going to the account of afghans.

    ve bu sadece afganların yol açtığı öfke uyandırıcı bir dizi olaydan sadece biriydi.

    a while before, in vienna, a young female turkish exchange student had been pursued into a public restroom by three afghan refugees. they jammed the door shut and proceeded to savagely attack her. grabbing her by the neck, they struck her head repeatedly against a porcelain toilet bowl to knock her out. when that failed to break her desperate resistance, they took turns holding her down and raping her. the young woman required a hospital stay, after which—too traumatized to resume her studies—she fled home to turkey, where she continues to be depressed and miserable, unable to process what happened and unable, in a conservative muslim society, to talk about her experience to anybody except one best friend and confidante.

    bundan bir süre önce viyana'da türk bir kadın erasmus öğrencisi üç afganlı tarafından tuvalete kadar takip edilmiş. tuvaletin kapısını kapatıp vahşi bir şekilde saldırmışlar. boynundan yakalayıp bayıltmak için başını defalarca porselen klozete vurmuşlar. direncini kıramayacaklarını anlayınca sırayla tutup tecavüz etmişler. genç kadın hastaneye kaldırıldı ki okuluna devam edemeyecek kadar travmatize olmuştu, sonrasında, ne yaşadığını işleyemeyeceği ve başına gelenleri en iyi arkadaşı ve sırdaşı dışında kimseyle paylaşamayacağı, bunalıma devam edeceği müslüman ve muhafazakâr bir ülke olan türkiye'ye kaçtı.

    ıt took a while for the pattern to be recognized because, until recently, western european media deliberately refrained from identifying an assailant’s refugee or asylum status, or his country of origin. only when the correlation became so dramatic that it was itself newsworthy did this policy change. at that point, it became clear that the authorities had known about, and for political reasons had deliberately covered up, large-scale incidences of sexual assault by migrants. for example, a gang of fifty afghans who terrorized women in the neighborhood of the linz train station had been brushed off by a government official with the remark that this was an unfortunate consequence of bad weather, and that once summer came the young men would disperse into the public parks and no longer move in such a large, menacing pack. the public was not amused.

    örüntünün fark edilmesi zaman aldı çünkü yakın bir zamana kadar batı avrupa medyası bir saldırganın sığınmacı veya iltica durumu veya ülkesi hakkında bilgi vermekten kaçınıyordu. ne zaman ki korelasyon dramatik bir hâl aldı ki bunun kendisi başlı başına bir haber değeri taşıyordu, bu politika değişti. bu noktada otoritelerin sığınmacılar tarafından gerçekleştirilen büyük çaplı cinsel şiddetten haberdar olduğu ve üstünü örttükleri anlaşıldı. örneğin, linz tren istasyonu civarında kadınları korkutan elli kişilik bir afgan çetesi devlet görevlisi tarafından kötü hava koşulları nedeniyle gerçekleşmiş bir talihsizlik şeklinde baştan savıldı ve yaz geldiğinde bu genç adamlar halka açık parklara dağılacak ve artık böylesine büyük, tehditkâr bir sürü hâlinde hareket etmeyeceklerdi. halkın hoşuna gitmedi.

    ı could write the same report about sweden, germany, or any other country of asylum in europe, but ı am focusing on examples from austria because that’s the european country ı come from and know best. so let’s take a look at the austrian press. this from österreich, the daily newspaper distributed for free on public transit and thus read, basically, by almost everyone. front page: afghan (eighteen) attacks young woman at danube festival. “once again there has been an attempted rape by an afghan. a twenty-one-year-old slovak tourist was mobbed and groped by a group of men. she managed to get away, but was pursued by one of them, an afghan asylum seeker who caught her and dragged her into the bushes. nearby plainclothes policemen noticed the struggle and intervened to prevent the rape at the last moment.” page ten: “a twenty-five-year-old afghan attempted to rape a young woman who was sitting in the sun in the park. four courageous passersby dragged the man off the victim and held him until the police arrived.” page twelve: “two afghans have been sentenced for attempting to rape a woman on a train in graz. the men, who live in an asylum seekers’ residence, first insulted the young woman with obscene verbal remarks before attacking her. when she screamed for help, passengers from other parts of the train rushed to her aid.”

    aynı haberleri isveç, almanya veya avrupa'daki diğer sığınmacı alan ülkeler için yazabilirim. ancak avusturya'ya odaklanacağım çünkü orası hem benim geldiğim avrupa ülkesi hem de en iyi bildiğim yer. o yüzden önce avusturya basınına bir bakalım. bu österreich'ten, toplu taşımada dağıtılan ücretsiz bir gazete, yani herkes tarafından okunuyor. ön sayfa: afgan (on sekiz) tuna festivali'nde genç kadına saldırdı. "yine bir afgan tarafından tecavüz girişimi. yirmi bir yaşındaki slovak turist bir grup erkeğin saldırısına uğradı. kadın kurtulmayı başardı ancak bir sığınmacı tarafından takip edildi ve çalılıklara sürüklendi. yakınlardaki bir sivil memur mücadeleyi fark edince müdahale etti ve tecavüzü son anda önledi." onuncu sayfa: "yirmi bir yaşındaki afgan parkta güneşin altında oturan genç bir kadına tecavüz etmeye kalktı. yoldan geçen dört cesur kişi adamı kurbanın üstünden aldı ve polis gelene kadar zaptetti." yirminci sayfa: "iki afgan graz treninde bir kadına tecavüz etmeye yeltendiği için cezalandırıldı. sığınmacıların tesisinde kalan iki adam saldırmadan önce genç kadına müstehcen kelimelerle sözlü sataşmada bulundu, trenin diğer yerlerinde bulunan yolcular kadının yardımına koştu."

    let’s leave aside the reprehensibility of this conduct for the moment and focus instead on its logic or lack thereof. can these men possibly expect that their attempts will be successful? do they actually think they will be able to rape a woman on the main street of a town in the middle of the day? on a train filled with other passengers? ın a frequented public park in the early afternoon? are they incapable of logical thought—or is that not even their aim? do they merely want to cause momentary female hysteria and touch some forbidden places of a stranger’s body? ıs that so gratifying that it’s worth jeopardizing their future and being hauled off to jail by scornful and disgusted europeans? what is going on here? and why, why, why the afghans? according to austrian police statistics, syrian refugees cause fewer than 10 percent of sexual assault cases. afghans, whose numbers are comparable, are responsible for a stunning half of all cases.

    olayın kınanması gereken kısmını bir kenara bırakalım ve mantığına ya da bariz bir şekilde bunun yokluğuna odaklanalım. bu adamlar eylemlerinin başarılı olacağını düşünebilir mi? gerçekten bir kadına gün ortasında şehrin göbeğinde tecavüz edebileceklerini düşünüyorlar mı? birçok yolcuyla dolu bir trende? sürekli kalabalık olan bir parkta, gündüz vakti? mantık yürütmeden mi yoksunlar veya böyle bir amaçları zaten yok mu? kadınlara anlık bir histeri mi yaşatmak istiyorlar yoksa yabancıların yasaklı bölgelerine mi dokunmak? geleceklerini tehlikeye atmaya ve küçümseyici ve mide bulandırıcı avrupalılar tarafından hapishâneye tıkılmaya değecek kadar tatmin edici bir şey mi bu? burada olan şey ne? ve neden, neden, neden afganlar? avusturya polis istatistiklerine göre suriyeli sığınmacılar yüzde 10'dan daha az cinsel şiddete sebep oluyor. sayılarla onlarla kıyaslanabilir durumdaki afganlar şaşırtıcı düzeyde tüm vakaların yüzde ellisinden sorumlu.

    type two words into google—afghane and vergewaltigung—and a cornucopia of appalling incidents unfolds before you. the mentally retarded woman in linz, kidnapped, dragged to an afghan refugee’s apartment and raped until she was finally able to escape into his bathroom, lock herself in and, as he battered at the door, crank open the window and scream for help. ıncidents like that one point to a cold-blooded predator, with planning and premeditation.

    iki kelimeyi google'a yazın, afgan ve vergewaltigung ve dehşet verici olaylar bol bol önünüze serilsin. linz'de zeka geriliği olan kadın kaçırıldı bir afgan sığınmacı dairesine götürüldü ve sonunda kendini banyoya kilitleyene kadar tecavüze uğradı, o kapıyı yumruklarken pencereyi açıp yardım istedi. böyle olaylar planlı ve bunu önceden tasarlamış soğukkanlı bir saldırgana işaret ediyor.

    others are merely baffling. public swimming pools are confronted with epidemics of young afghan men who think it a good idea to expose themselves, whipping off their pants and standing there until tackled by the lifeguards and removed from the premises with orders to never return. let’s be charitable: let’s assume that at some point, one or two of these young men might have heard stories of nudist beaches and thought to join in. but that’s hardly an explanation. seriously; in a foreign country where your legal standing is tenuous, wouldn’t you cast a quick glance around to ensure that you are not the first and only man thus flaunting his ornamentation, before engaging in conduct that your entire upbringing has taught you to consider unthinkable? come on!

    diğerleri sadece şaşırtıcı. halka açık havuzlar çamaşırlarını hızlıca çıkarıp cankurtaranlar tarafından bina dışına çıkarılıp bir daha gelmemeleri emredilene kadar dikilerek teşhircilik yapmanın iyi bir fikir olduğunu düşünen genç afgan erkeklerle dolu. hadi şefkatli olalım, farz edelim ki bir veya iki afganlı erkek çıplaklarla dolu plajların hikâyelerini duymuş ve ona katılmayı istemiş olabilir. ama bu bir açıklama olamaz. cidden, yasal statünüzün kırılgan olduğu yabancı bir ülkede, tüm yetiştirilme tarzınızın size düşünülemez olarak kabul etmeyi öğrettiği bir davranışta bulunmadan önce, süsünü sergileyen ilk ve tek erkek olmadığınızdan emin olmak için etrafınıza hızlıca bir göz atmaz mıydınız? hadi ama!

    plus, within hours or days of their arrival, the afghan-refugee grapevine educates newcomers as to the ins and outs of navigating the country: what offices to go to and what to say when you get there, where to apply for additional aid, where to find free housing and so on. ıf they can learn all of that, they can figure out the dress code.

    artı, varışlarından sonraki saatler veya günler içinde, afgan-mülteciler yeni gelenleri ülkenin giriş ve çıkışlarına dair tüm ayrıntılarıyla eğitir: hangi kurumlara gidileceği ve oraya vardığınızda ne söyleneceği, ek yardım için nereye başvurulacağı, nerede bedava konut bulunacağı vb. bunların hepsini öğrenebiliyorlarsa kıyafet kurallarını da çözebilirler.

    so again: what’s going on? why is this happening? and why the afghans? a few competing theories are in circulation.

    yani yine: neler oluyor? bu neden oluyor? ve neden afganlar? etrafta dolanan birbiriyle rekabet hâlinde birkaç teori var.

    first: “they get drunk.” one of my interlocutors, a diaspora afghan who has lived in vienna for decades and works as a certified court translator and advisor, and thus is intimately familiar with these cases and the persons involved, dismisses this explanation out of hand. rather, he says, word has gotten out that claiming to have been mentally incapacitated during the commission of a crime—including from alcohol or drugs—counts as an extenuating circumstance. often, he relates, the defendants will have been inadequately briefed and will put this excuse forward ineptly. for example, they will say that they drank two beers and from these blacked out, remembering nothing of their subsequent actions. this theory also does not explain why afghans should be more prone to alcohol-induced sexual aggression than other young refugee men from comparable backgrounds.

    birincisi: "sarhoş oluyorlar." on yıllardır viyana'da yaşayan ve yeminli bir mahkeme tercümanı ve danışman olarak çalışan, dolayısıyla da bu tür olaylarla çok fazla içli dışlı olan afgan diasporasından bir muhatabım bu açıklamayı ilk elden reddetti. dahası bir suçun işlenişi sırasında zihinsel yetinin alkol veya uyuşturucu nedeniyle yerinde olmadığını iddia etmenin hafifletici unsur olduğuna dair bir söylenti olduğunu, sanıkların yetersiz bilgilendirildiğini ve bu bahaneyi beceriksizce ileri süreceğini söyledi. örneğin, iki bira içip kendilerinden geçtiklerini, sonraki hiçbir şeyi hatırlamadıklarını söyleyeceklerdir. bu teori alkolün neden afganlarda benzer arka planlara sahip diğer sığınmacılara kıyasla cinsel saldırganlığa yol açtığını açıklamıyor.

    a second theory hypothesizes confusion caused by a clash in cultural values. these young men, the theory holds, come from a country where women are mere dark silhouettes completely hidden under pleated burqas. confronted with girls in tank tops and short shorts, they lose their grip on sanity and their hormones run away with them. this theory, in addition to being borderline blame-the-victim offensive, does not hold water. again, the same reaction should then also be shown by other young men from strict ıslamic societies where gender segregation is the norm; why would only the afghans react this way? and how does it explain cases such as that of the seventy-two-year-old pensioner, out walking her dog when attacked, beaten and raped by a young afghan? or the schoolboy, kidnapped and gang-raped in sweden by a group of afghans?

    ikinci bir teori kültürel çatışmadan kaynaklı bir kafa karışıklığını varsayıyor. teoriye göre bu genç adamlar kadınların büzgülü burkaların altına saklanmış sadece karanlık bir silüet olduğu bir ülkeden geliyorlar. göbeği açık kısa şortlu kızlarla karşılaşınca kendilerini kaybediyorlar ve hormanları da onlarla birlikte alıp başını gidiyor. bu teori mağduru-suçlamanın yanısıra kulağa mantıklı gelmiyor. yine, aynı tepki cinsiyet ayrımının norm olduğu katı islam toplumlarından gelen diğer genç erkeklerde de olmalı; neden sadece afganlar böyle davransın? ve genç bir afgan tarafından köpeğini gezdirdiği sırada saldırıya uğrayan ve tecavüz edilen yetmiş iki yaşındaki pansiyoncu kadının vakasını nasıl açıklayabilir? ya da isveç'te bir grup afgan tarafından kaçırılıp toplu tecavüze uğrayan erkek öğrencinin vakasını?

    ındeed, if we review the pattern of the attacks, we can soon dismiss this theory. typically, the preferred targets are not what stereotype might imagine, provocatively dressed young women that a confused muslim from the ultraconservative hinterland misinterprets as promiscuous. no; often, the victims are mothers with small children. ı am guessing that to a predator, they appear to be easier targets, because it is assumed they will be handicapped in their ability to fight back, but there may also be some more freudian dimension that ı am missing.

    doğrusu saldırıların örüntüsünü incelersek bu teoriyi hemen reddedebiliriz. tipik olarak tercih edilen hedefler klişelerin öngördüğü değil: aşırı muhafazakâr bi bölgeden gelen kafası karışmış bir müslümanın rastgele herkesle yatan bir kadın olduğunu düşündürecek provokatif bir şekilde giyinmiş genç bir kadın. hayır, mağdurlar genelde küçük çocuklu anneler. öyle tahmin ediyorum ki saldırganlar için kolay hedef görünüyorlardır çünkü karşılık vermeleri zor ama belki benim kaçırdığım freudyen bir boyutu da vardır.

    ın one recent case that raised a huge public outcry, a woman was out for a walk in a park on an elevation above the danube. with her she had her two children, a toddler plus her infant in a baby carriage. out of the blue, an afghan refugee leapt at her, threw her down, bit her, strangled her and attempted to rape her. ın the struggle, the baby carriage went careening towards the embankment and the infant almost plunged into the river below. with her second child looking on aghast, the woman valiantly fought off her assailant, ripping the hood off his jacket, which later made it possible for an austrian police dog to track him down.

    halkta büyük bir tepki uyandıran bir olayda bir kadın tuna nehri üstündeki bir yükseltideki bir parkta yürüyordu. yanında iki yaşında ve yeni doğmuş iki çocuğuyla. birden üstüne bir afgan sığınmacı atladı, onu yere savurup ısırdı, boğmaya ve tecavüz etmeye çalıştı. mücadele anında bebek arabası sete doğru fırladı ve bebek nerdeyse nehre düşecek duruma geldi. diğer çocuğu donup kalmış vaziyetteyken kadın cesurca saldırganın ceketinin kapüşonunu sökerek onu alt etti ki bu sayede avusturya polisinin köpeği onun izini bulabildi.

    ın another incident, two young women were on a midday stroll in the pedestrian zone of a small austrian town, pushing their babies in prams before them, when they were abruptly attacked by several afghan refugees, who lunged at them and ripped off their clothing but were apprehended before they could do further damage. ıt’s clear that such events antagonize the general public. ıt’s also clear that we can dismiss the “they were drunk and didn’t know what they were doing” theory, as well as “they thought the women were asking for it.”

    diğer bir olayda iki genç kadın avusturya'nın bir kentinde yayalar için ayrılan bölgede gün ortası yürüyüşünde bebek arabalarını iterken birden birçok afgan erkeğin saldırısına uğradılar. birden saldırıp kıyafetlerini yırttılar ama daha fazla ileri gidemeden yakalandılar. bu olayların halkı kışkırttığı açık. "sarhoşlardı ve ne yaptıklarını bilmiyorlardı" teorisiyle "kadınlar kendileri istiyordu" teorisini reddedebileceğimiz de açık.

    this brings us to a third, more compelling and quite disturbing theory—the one that my afghan friend, the court translator, puts forward. on the basis of his hundreds of interactions with these young men in his professional capacity over the past several years, he believes to have discovered that they are motivated by a deep and abiding contempt for western civilization. to them, europeans are the enemy, and their women are legitimate spoils, as are all the other things one can take from them: housing, money, passports. their laws don’t matter, their culture is uninteresting and, ultimately, their civilization is going to fall anyway to the horde of which one is the spearhead. no need to assimilate, or work hard, or try to build a decent life here for yourself—these europeans are too soft to seriously punish you for a transgression, and their days are numbered.

    bu, bizi daha zorlayıcı ve rahatsız edici üçüncü bir teoriye götürüyor, mahkemede tercümanlık yapan afgan arkadaşımın ileri sürdüğü teoriye. geçen yıllarda bu genç adamlarla profesyonel hayatında gerçekleştirdiği yüzlerce etkileşim sonunda onları motive eden şeyin batı medeniyetine karşı duydukları bitmek tükenmek bilmeyen nefret olduğunu keşfettiğini düşünüyor. onlar için avrupalılar düşman ve onların kadınları onlardan alacakları diğer şeyler gibi meşru ganimet: evleri, paraları, pasaportları. kanunları bir şey ifade etmiyor, kültürleri ilgi çekici değil, sonunda da medeniyetleri öyle ya da böyle çökecek. asimile olmaya, çok çalışmaya veya itibarlı bir hayat kurmaya gerek yok. bu avrupalılar seni herhangi bir ihlalin için ciddi bir şekilde cezalandırmak için fazla yumuşak ve günleri de sayılı.

    and it’s not just the sex crimes, my friend notes. those may agitate public sentiment the most, but the deliberate, insidious abuse of the welfare system is just as consequential. afghan refugees, he says, have a particular proclivity to play the system: to lie about their age, to lie about their circumstances, to pretend to be younger, to be handicapped, to belong to an ethnic minority when even the tired eye of an austrian judge can distinguish the delicate features of a hazara from those of a pashtun.

    ve arkadaşım sadece cinsel suçlar değil diye not ediyor. toplumun duygularını en çok onlar kışkırtabilir ama refah sisteminin kasten ve sinsi bir şekilde suistimal edilmesi de bir o kadar önemli bir sonuç. diyor ki, afgan sığınmacılar sistemle oynamaya çok yatkınlar: yaşları hakkında yalan söylemeye, koşulları hakkında yalan söylemeye, daha gençmiş gibi davranmaya, engelliymiş gibi, hatta avusturyalı bir hakimin yorgun gözleri hazarlarla peştunları ayırt edebilecekken azınlık bir etnik gruba dahilmiş gibi davranmaya yatkınlıkları vardır.

    ı see his point. ın the course of my research, ı encountered thirty-year-olds with family in austria who were passing themselves off as “unaccompanied minors.” ı met people misrepresenting an old traffic injury as proof that they had been tortured. ı learned of an afghan family that had emigrated to hungary two decades ago. the children were born there and attended hungarian schools. when the refugee crisis erupted, enticed by news of all the associated benefits, this family decided to take on a new identity and make their way to sweden on the pretense of being brand-new refugees. claiming to have lost their papers during their “flight,” they registered under new assumed names and reduced the ages of their children; the mother declared herself a widow. now ensconced in comfortable free housing along with their hale, hearty and very much alive father—whom they pass off as an uncle—with a monthly welfare check, they are smug parasites leeching off the gullibility of sweden’s taxpayers.

    onun ne demek istediğini anlıyorum. araştırma sürecimde avusturya'da otuz iki yaşında olup kendilerini "refakatsiz küçükler" olarak göstermeye çalışanlarla karşılaşmıştım. eski bir trafik kazası yarasını gösterip işkence gördüklerini iddia edenlerle tanıştım. yirmi yıl önce macaristan'a göç eden bir afgan aile duydum, çocuklar orada doğmuş ve macaristan okullarına gitmişler. sığınmacı krizi çıkınca yardımların haberleriyle baştan çıkarak yeni bir kimlik üstlenip tamamen yeni sığınmacılar gibi isveç'e gitmişler. belgelerini uçuşta kaybettiklerini iddia ederek yeni isimlerle kaydolmuş, çocukların yaşlarını küçültmüşler; anne kendisinin bir dul olduğunu belirtmiş. artık ücretsiz bir evde amcaları diye kaydettirdikleri capcanlı babalarıyla ve aylık sosyal yardımlarla isveçli vergi mükelleflerinin saflığını sömüren şık giyimli parazitlerdir.

    western legal systems are meticulous and procedural, operate on the basis of rules and rights and forms and documents, and consider you innocent until proven guilty. ıt didn’t take the refugees long to figure out how to leverage this to their advantage. “they’ll stand right there, balding, grey at the temples, and insist that they’re eighteen,” an exasperated austrian prosecutor told me. having “lost” their documents, the only way to refute even the most patently absurd such claim is through expensive lab tests. ıf you have no documents and no shame, you can assert just about anything and then lean back and wait for the system to try and prove otherwise. ıf you are rejected, no problem: you can launch multiple appeals. once you have set foot in europe, it will be almost impossible to get rid of you; indeed, you can literally commit murder. ıf a court finds you guilty of rape, you need only argue that if you are sent home, your conservative society will kill you for the dishonorable act—then you can’t be shipped out, because eu law forbids extradition if doing so puts the individual’s life at risk. and murderers cannot be sent back to countries that have the death penalty or a judicial system known to be harsh.

    batılı yasal sistemler kılı kırk yaran prosedürler gerektirir ve kurallar ve haklar, formlar ve belgelere dayalı işler ve suçluluğunuz ispat edilene kadar sizi masum sayar. sığınmacıların bunu kendi lehlerine nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri fazla zaman almadı. öfkeli bir avusturyalı savcı bana, "orada, saçsız, şakaklarında grilerle duracak ve on sekiz yaşında olduklarında ısrar edecekler" dedi. belgelerini "kaybettikleri" için bu tarz en saçma iddiayı bile reddetmenin tek yolu pahalı labaratuvar testleridir. eğer belgeleriniz yanınızda değilse utanmayın, her şey hakkında bir şey uydurabilir ve arkanıza yaslanıp sistemin bunun aksini ispat etmesini bekleyebilirsiniz. eğer reddedilirseniz sıkıntı yok: birden fazla başvuruda bulunabilirsiniz. avrupa'ya bir kere ayak bastıysanız sizden kurtulmak imkânsız olacaktır. doğrusu kelimenin gerçek anlamıyla cinayet işleyebilirsiniz. eğer mahkeme sizi tecavüzden suçlu bulduysa eğer ülkenize geri gönderilirseniz orada muhafazakâr ülkeniz tarafından bu suç için öldürüleceğinizi iddia edebilirsiniz, o zaman geri gönderilmezsiniz çünkü avrupa hukuku yaşamını tehlikeye atacaksa suçlunun ülkesine iadesini yasaklar. ve katiller idam cezası ya da sert bir yargı sistemi olduğu bilinen ülkelerine geri gönderilemez.

    but we are still left with a mystery. welfare fraud is one thing: it makes a certain kind of sense, if you have no regard for rule of law or fairness and you are lazy. but why is this current cohort of afghans making its mark as sexual predators . . . and inept, stupid ones at that? ın search of an answer, perhaps we should take a closer look at the victims. we have eliminated improper attire and an unwittingly seductive manner, but might they have any other traits in common to shed light on why they became the targets of such madness? reviewing them, one word comes to mind: fulfillment. a turkish exchange student, happy to be advancing her education in industrial design at a good university in vienna. a girl in a park, enjoying the sunshine. two friends, taking their babies for a walk. a mother, enjoying a summer stroll with her two children. a contented old lady, out with her pet. attractive, accomplished, happy, normal people . . . an unbearable sight, perhaps, to—and here ı must agree with president trump—losers. that is what he proposed we should call terrorists, and he is right. these young men, even minus a suicide vest, are losers, which has inspired them to become social terrorists.

    ancak hâlâ bir gizemle baş başayız. refah sistemini kandırmak bir şeydir: hukukun üstünlüğüne veya adalete saygınız yoksa ve tembelseniz, bu belirli bir anlam ifade eder. ama neden bu mevcut afganlar neden damgalarını cinsel saldırganlar olarak-hem de beceriksiz ve aptal olanından- vuruyorlar... cevabı ararken belki de mağdurlara bakmamız gerekli. uygunsuz giyim ve farkında olunmayan baştan çıkarıcılığı eledik ama böylesi bir deliliğe hedef olmalarına yol açanın ne olduğunu gösterecek başka bir özellikleri olabilir mi? onları incelerken bir ifade akla geliyor: içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet. viyana'da iyi bir üniversitede endüstriyel tasarım alanında ilerlediği için mutlu olan bir türk erasmus öğrencisi, güneşin tadını çıkaran bir kız. bebeklerini gezdiren iki arkadaş. yazın dolaşmanın tadını çıkaran iki çocuklu bir anne. köpeğiyle dışarda, kendinden emin bulunan yaşlı bir kadın. çekici, başarılı, mutlu normal insanlar... kaybedenler için -burada başkan trump'la aynı fikirdeyim- katlanılamaz bir manzara. terörist dememiz gerektiğini söylediği şey buydu ve haklı. bu genç adamlar, olmayan intihar yeleklerinin sosyal terörist olmaları için onlara ilham verdiği kaybedenlerdir.

    the young afghan attackers are saying, yes, that they have no impulse control, that their hormones are raging, and that they hate themselves and the world—but most especially, that they will not tolerate women who are happy, confident and feeling safe in public spaces. they are saying that they have no intention of respecting law, custom, public opinion, local values or common decency, all of which they hate so much that they are ready to put their own lives, their constructive futures and their freedom on the line for the satisfaction of inflicting damage.

    genç afgan saldırganlar dürtü kontrollerinin olmadığını, hormonlarının alıp başını gittiğini ve kendilerinden ve dünyadan nefret ettiklerini-özellikle de mutlu, kendinden emin ve kamusal alanda güvende hisseden kadınlara tahamülleri olmadığınını söylüyorlar. kanunlara, geleneklere, kamuoyuna, yerel değerlere veya genel ahlâka saygı duyma niyetlerinin olmadığını söylüyorlar. bunların hepsinden öyle nefret ediyorlar ki kendi hayatlarını, geleceklerini ve özgürlüklerini zarar vermek uğruna tehlikeye atıyorlar.

    established middle-class diaspora afghans are understandably upset and embarrassed to see their nationality thus disgraced by these uncouth newcomers. and yet they are part of the problem. many of their actions and reactions, however natural or unintended, amount to complicity. they cover up, make excuses for, advise on best ways to wriggle out of consequences, and even directly abet the deceptions, illegal acts and disgraceful manners of friends, relatives and random unknown fellow afghans.

    yerleşik orta-sınıf afgan diasporası anlaşılır bir şekilde kendi milliyetleri bu yeni gelenler yüzünden lekelendiği için üzgün ve utanmış durumda. ancak onlar da sorunun bir parçası. davranışlarının ve tepkilerinin çoğu doğal ve kasıtsız ama suç ortaklığına eşit. örtbas ediyorlar, bahaneler üretiyorlar, sonuçlardan kurtulmanın en iyi yollarını tavsiye ediyorlar ve hatta arkadaşlarının, akrabalarının ve rastgele afganların aldatmalarına, yasadışı eylemlerine ve yüz kızartıcı davranışlarına doğrudan yataklık ediyorlar.

    the reasons for this are many-layered. there is the perceived obligation to be loyal to friends and relatives and countrymen. ı think there is also a certain lack of true identification with western notions of bureaucratic and biographic fact; many, if not most, afghans currently living in the west have some lies of necessity in their past. whichever of them arrived first—a father, an older brother—generally had to make up a supposed family name and a birthdate on the fly, because back home, until one generation ago most people did not have a last name and birth dates were not recorded. ı know respectable, law-abiding afghan families where everyone’s birthdays are implausibly sequential—june 1, june 2, june 3 and so forth, because the family member who filled out the immigration paperwork had to make up birth dates and thought it would be easier to remember them this way.

    bunun sebebi çok katmanlı. arkadaşlara, akrabalara ve hemşehrilere sadık olma gerekliliği var. bence batılı bürokratik ve biyografik gerçekle özdeşleşememe sorunu da var: avrupa'da yaşayan afganların çoğu değilse de birçoğunun geçmişinde ihtiyaçtan yalanlar var. önce gelen kimse -baba veya abi- genellikle uçuşta bir soyadı ve doğum tarihi uydurmak zorundaydı. çünkü memleketlerinde bir jenerasyona öncesine kadar birçok insanın soyadı yoktu ve doğum tarihleri kaydedilmiyordu. tanıdığım kanunlara saygılı, itibarlı bir afgan ailesinde herkesin doğum günü peş peşe geliyor: 1 haziran, 2 haziran, 3 haziran diye devam ediyor çünkü göçmenlik başvurusunu yapan kişi doğum tarihi uydurmak zorundaydı ve böyle hatırlamak daha kolay olur diye düşündü.

    ıt is also possible that this diaspora community, given the weakness of state institutions in their country of origin, the arbitrariness of its corruption-riddled administrations for centuries, and a certain lack of rootedness that comes from being dropped into someone else’s culture and way of doing things, is fine with a bit of finagling of welfare benefits. they don’t, of course, endorse rape, but here embarrassment kicks in and inspires them to make excuses. “they’re young.” “they’re confused.” “they grew up in ıran, where one learns bad behavior.” others just disavow them altogether and want nothing to do with them. that’s regrettable, because afghans who have already made respected lives for themselves abroad are in the best position to discipline and teach the delinquent newcomers, to know what combination of sanctions, pressures and encouragement will be effective.

    bu diaspora topluluğunun menşe ülkelerindeki devlet kurumlarının zayıflığı, yüzyıllardır yozlaşmış yönetimlerinin keyfiliği ve bir başkasının kültürüne ve yaşam tarzına küt diye bırakılmaktan kaynaklanan bir köksüzlükten dolayı sosyal yardımları birazcık hileyle elde etmeye olumlu bakıyor olabilirler. elbette tecavüzü desteklemiyorlar ama burada utanç duygusu onları bahaneler üretmeye sevk ediyor. "gençler." "kafaları karışık." "iran'da büyüdüler, orada insan sadece kötü şeyler öğrenir." bazısı onları tamamen reddedip hiçbir alakaları olmadığını söylüyor. bu üzücü çünkü yurtdışında kendileri için saygın bir hayat kurmuş olan afganlar, suçlu yeni gelenleri disipline etmek ve öğretmek, hangi yaptırım, baskı ve teşvik kombinasyonunun etkili olacağını en iyi bilecek konumdalar.

    complicated problems, to be sure, but why should they concern us here in the united states, beyond mere anthropological curiosity? well, first of all, these young men are “ours.” they grew up during the years in which we were the dominant influence and paymaster in afghan society. since 2001, we have spent billions on an afghan school system that we like to cite as one of our greatest accomplishments. these young men either attended these schools, in which case the investment in their education has been worse than useless, or did not have access to a school, in which case the money must have been fraudulently diverted. we have also invested many, many millions of dollars on gender programs and rule-of-law programs to convey notions of female equality and human value, and regard for law and order. we have funded radio programs and entire tv stations devoted to this goal, launched poster campaigns and sponsored at enormous cost a large number of civil-society groups purporting to disseminate these values. and here, now, are our “graduates,” rampaging across europe like the worst sort of feral beasts.

    karmaşık sorunlar, kesinlikle ama bizi burada birleşik devletler'de antropolojik bir merak dışında neden ilgilendirsinler? öncelikle, bu genç adamlar "bizim." onlar bizim afgan toplumunun dominant figürü ve veznedarı olduğumuz yıllarda büyüdüler. 2001'den bu yana en büyük başarılarımızdan biri olarak referans vermek istediğimiz afgan okul sistemine milyar dolarlar harcadık. bu genç adamlar ya bu okullara gittiler ki bu durumda onların eğitimine yaptığımız yatırım faydasız olmaktan daha kötü veya okula gidemediler ki bu durumda bu para hileli olarak dağıtıldı. kadınların eşitliği ve insani değerler kavramlarını ve hukuk ve düzeni gözetmeyi aşılamak için ayrıca cinsiyet eşitliği, hukukun üstünlüğü programlarına milyon dolarlar harcadık. sadece bu hedefe odaklanmış radyo programlarını ve tv şovlarını fonladık, afiş kampanyaları başlattık ve bu değerleri yaymaya çalışan çok sayıda sivil toplum gruplarına muazzam bir maliyetle sponsor olduk. ve işte şimdi, "mezunlarımız" en kötü vahşi hayvanlar gibi avrupa'nın dört bir yanına dağılıyor.

    secondly, the relevance to u.s. refugee policy is sadly obvious. ıt will require rigorous vetting indeed to weed out such deeply disturbed, degenerate young males whose willingness to be deceptive is so pronounced and whose motives are so irrational.

    ikinci olarak, birleşik devletlerin sığınmacı politikasıyla ilişkisi üzücü bir şekilde ortada. aldatıcı olmaya merakları çok belirgin ve motivasyonları bu kadar mantıksız olan bu kadar derinden rahatsız, yozlaşmış genç erkekleri ayıklamak gerçekten de titiz bir inceleme gerektirecektir.

    which brings me to a final theory being vented in austria: that these destructive, crazed young men are being intentionally infiltrated into western europe to wreak havoc: to take away the freedom and security of women; change patterns of behavior; deepen the rifts between liberals, who continue to defend and find excuses, and a right wing that calls for harsh measures and violent responses; to inflict high costs and aggravation on courts and judicial systems and generally make a mess of things.

    bu da beni avusturya'da dolanan son bir teoriye taşıyor: bu yıkıcı, çılgın genç erkeklerin kasten batı avrupa'ya sızıp ortalığı kasıp kavurmak; kadınların özgürlüğünü ve güvenliğini ortadan kaldırmak; davranış kalıplarını değiştirmek; savunmaya ve mazeret bulmaya devam eden liberallerle sert önlemler ve şiddetli tepkiler talep eden bir sağ kanat arasındaki uçurumu derinleştirmek; mahkemelere ve yargı sistemlerine yüksek maliyetler getirmek ve ağırlaştırmak ve genellikle ortalığı karıştırmak için avrupa'ya kasıtlı olarak gönderildiler.

    for the record, ı am not convinced that there is a deliberate plan behind this, but ı do agree that angry and unstable young men are susceptible to destructive paths. those paths can lead to ideological extremism and terrorism, or to the formation of gangs and packs that attack, harm and destroy. as we have seen, presently many of their attacks are inept and easily blocked by random civilian passersby. but they will get more skillful over time, and europe had best develop a defense against them.

    kayda geçsin, ben bunun ardında kasıtlı bir plan olduğuna inanmıyorum. ama öfkeli ve dengesiz genç erkeklerin yıkıcı yollara başvuracaklarına katılıyorum. bu yollar ideolojik aşırılığa ve terörizme veya saldıran, zarar veren ve öldüren çetelerin ve sürülerin oluşumuna yol açabilir. gördüğümüz gibi, şu anda saldırılarının çoğu yoldan geçen sıradan rastgele siviller tarafından kolayca engelleniyor. ama zamanla daha ustalaşacaklar ve avrupa'nın onlara karşı bir savunma geliştirmesi en iyi yol olacaktır.

    what to do? the necessary measures, ı think, are obvious.

    ne yapmalı? gereken tedbirler sanırım açık.

    anyone convicted of a felony or any kind of sexual crime should be immediately deported, and that consequence should be made known to new arrivals as part of their initial orientation. this is the only way to stop the accelerating problem. (doing so will, of course, require changes to european law.)

    bir suçtan veya herhangi bir cinsel suçtan hüküm giymiş her kimse derhal sınır dışı edilmeli ve bu sonuç, yeni gelenlere ilk oryantasyonun bir parçası olarak bildirilmelidir. giderek artma sorununu durdurmanın tek yolu budur. (bunu yapmak, elbette, avrupa yasalarında değişiklik yapılmasını gerektirecektir.)

    every arriving refugee and asylum seeker must be subjected to rigorous fact-checking of their story, including validation of their asserted age by lab testing if there is any doubt. yes, it’s troublesome and costly, but not nearly as troublesome and costly as letting the wrong people in, or putting hundreds of thousands of foreigners permanently or semipermanently on the dole with benefits they are not entitled to. and european countries must share the resultant data with each other, and identities must be linked to fingerprints, not to documents of dubious authenticity or no documents at all.

    her gelen mülteci ve sığınmacı, herhangi bir şüphe varsa, iddia edilen yaşlarının laboratuvar testleri ile doğrulanması da dahil olmak üzere, hikâyelerinin titiz bir şekilde doğrulanması sürecinden geçirilmelidir. evet, bu zahmetli ve maliyetli, ancak yanlış insanları içeri almak veya yüz binlerce yabancıyı kalıcı veya yarı kalıcı olarak hak etmedikleri yardımlarla donatmak kadar zahmetli ve maliyetli değildir. ve avrupa ülkeleri, elde edilen verileri birbirleriyle paylaşmalı ve kimlikler, gerçekliği şüpheli belgelerle veya herhangi bir belgeyle değil, parmak izleriyle ilişkilendirilmelidir.

    members of the relevant diaspora communities must make very clear to the refugees that they do not approve of and will not assist them with their false claims, cheating, bad behavior or crime. they should instead emphasize by their own example, as well as by direct outreach, that a good and fulfilling life is possible in their new homes with hard work, a sincere effort to fit in and a cooperative attitude.

    ilgili diaspora topluluklarının üyeleri, mültecilere, yalan beyanları, hileleri, kötü davranışları veya suçları konusunda onları onaylamadıklarını ve onlara yardım etmeyeceklerini açıkça belirtmelidir. bunların yerine, yeni evlerinde iyi ve tatmin edici bir yaşamın sıkı çalışma, uyum sağlamak için samimi bir çaba ve işbirlikçi bir tutumla mümkün olduğunu kendi örnekleriyle ve doğrudan iletişim yoluyla vurgulamalıdırlar.

    finally, the left has to do a bit of hard thinking. ıt’s fine to be warm, fuzzy and sentimental about strangers arriving on your shores, but let’s also spare some warm, fuzzy and sentimental thoughts for our own values, freedoms and lifestyle. girls and women should continue to feel safe in public spaces, be able to attend festivals, wear clothing appropriate to the weather and their own liking, travel on trains, go to the park, walk their dogs and live their lives. this is a wonderful western achievement, and one that is worth defending.

    son olarak, sol biraz düşünmek zorunda. kıyılarınıza gelen yabancılara karşı sıcak, yumuşak ve duygu dolu olmak güzel ama değerlerimize, özgürlüklerimize ve yaşam biçimimize karşı da biraz sıcak, yumuşak ve duygu dolu olalım. genç kızlar ve kadınlar kamusal alanlarda güvenli hissetmeyi, fesitvallere katılmayı, havaya veya kendi zevklerine uygun giyinmeyi, trenlerde seyahat etmeyi, parka gitmeyi, köpeklerini gezdirmeyi ve hayatlarını yaşamayı sürdürmeli. bu batı'nın muhteşem bir başarısıdır ve savunmaya değer olanındandır.

  • anne babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik

    geçimsizlik ve şiddet ortamında tek ebeveynin emeğiyle yetişen bir çocuk varsa kesinlikle boşanmaktır.