hayt ipi1
profili

  • beşiktaş

    türkiye’deki spor organizasyonunu değerlendirmek için istatistiksel verilere bakmak yeterli. avrupa’nın en yaşlı futbolcu grubuna sahibiz. avrupa’nın en çok para harcayan ülkelerinden biriyiz. buna karşılık, vitrine çıktığımızda, elde edilen bir enternasyonal başarı yok. avrupa’nın adı sanı bilinmeyen birtakım kulüpleri, ligin kalburüstü takımlarını daha ağustos ayında elemeye başlıyor. bu yıl eleme maçı oynayıp elenmeyen takımımız olmadı. bu tablo içerisinde doğru yolda ilerleyen kulüpler de var. şüphesiz ki bunların başında beşiktaş geliyor. lakin bu yolun doğruluğundaki temel etken, akıl ve strateji değil. beşiktaş’ın başka gidecek yolu yoktu. yanlış yollara sapa sapa yolları tükenmişti. fıfa’daki dosyalar, avrupa kupaları’ndan men, altından kalkılması mümkün olmayan borç, üretime değil, tüketime yönelik transfer hamleleri. yol bitti, ya iflas ya da “isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, şimdi usul usul yürü” dendi ve beşiktaş o yolda yürümeye başladı. bu yolun simgesel adına da “feda” dendi zaten. o nedenle bugün beşiktaş’ı değerlendirirken sadece bir oyuncuya veya bir teknik direktöre bakıp değerlendirme yapamayız. 2012’de başlayan inşaatın finaline doğru gidiyoruz.

    süreç samet aybaba’yla başladı. bugün beşiktaş takımının ana figürleri arasında değerlendirilen oğuzhan özyakup ve olcay şahan onun zamanında cüzi ücretlerle takıma katıldı. aybaba gitti, bilic geldi; takıma tolga zengin, gökhan töre, atiba hutchinson, jose sosa eklemeleri yapıldı. şenol güneş döneminde de andreas beck, luis rhodolfo, mario gomez takviyeleriyle 4 yılın sonunda çok net bir 11’e ulaşıldı. zaten kadroda bulunan necip uysal, veli kavlak, ersan gülüm, ismail köybaşı’ya, dışarıdan alınan cenk tosun, tolgay arslan, kerim frei gibi oyuncular da eklenince, ana oyuncu grubu ortaya çıktı. bu oyuncu grubunun toplam maliyeti, rekabet ettiği galatasaray ve fenerbahçe’yle mukayese edildiğinde, cüzi miktarlarda kalmakta. hatta trabzonspor’dan bile çok daha az harcama yapıldığını söylemek mümkün.
    bu süreçte, bu takım -henüz- elle tutulur hiçbir başarı kazanmadı. peki ne kazandı? beşiktaş bugün avrupa’nın takibinde olan genç bir oyuncu grubuna sahip. oğuzhan özyakup, gökhan töre ana iki figür. avrupalının türkiye’ye baktığında ilk gözüne çarpan takım “artık” beşiktaş. çünkü onlar da anladılar, burada tüketen değil, üreten bir kulüp varsa, o da beşiktaş. geçtiğimiz yıl ilk defa, transfer alım satımından kâra geçildi. atınç nukan’ı almanya’ya gönderen, sadece kendi potansiyeli değil, beşiktaş’ın futbol değerleri üretmeye başladığı algısıydı belki de. bunun devamı gelecektir...

    dedik ya, gidilecek bütün yanlış yollar tüketildiği için, geriye sadece doğru olan yol kaldı diye. bu, ilk yol ayrımına kadar böyle. sezon başında bu manada bir yol ayrımı yaşandı ve beşiktaş yine yanlış yoldan gitti; ricardo quaresma. feda öncesi dönemin bütün özelliklerini taşıyan quaresma transferi, belki de beşiktaş yönetiminin taraftara gönderdiği, “ feda bitti, sefa başladı” mesajıydı. tamamen de hatalı bir mesajdı. beşiktaş’ı 4 senedir var eden futbol değerlerine tersti. fenerbahçe ve galatasaray’la yapılacak olan “büyüklük” yarışına beşiktaş’ı tekrar dahil ediyordu. “biz de dünya yıldızı alırız”, “bizim aldığımız oyuncu da havaalanında karşılanır”, “biz de havalıyız”... beşiktaş yönetimleri şunu anlamalı, beşiktaş tarihin hiçbir döneminde bu alanlarda fenerbahçe ve galatasaray’la rekabet edemedi. beşiktaş’ın artık yeni bir büyüklük tanımı yapmasının zamanı gelmiştir. tam da fenerbahçe ve galatasaray’ı bir tarafa iten ve kendini bir başka alanda konumlandıran... zimbabwe’den, izlanda’ya, her dünya vatandaşında bir duygu oluşturabilecek bir değer. bu, emek olabilir, yardımlaşma olabilir, paylaşma olabilir. bunların tamamı pozitif değerlerdir ve sporun ana ögelerinden bazılarıdır. beşiktaş’ı tanımlayan sporcu olcay şahan’dır, tüm tatavasına rağmen ricardo quaresma değil.

    beşiktaş’ın geçtiğimiz hafta bursaspor’a attığı golün üzerinde durulmalı. maçın son dakikalarında, takım zaten yorgun ve psikolojik olarak güçten düşmüş durumdayken. tam 7 farklı oyuncunun topa temas etmesiyle atılan kusursuz bir golden söz ediyoruz. bu golde çalışma var, paylaşma var, yardımlaşma var, sakinlik var ve bunları bir araya getiren; akıl var. bu sportif ögeler, bırakın bir pozisyonu, bir ligde, bir sezonda kaç takımın organize edip uygulayabildiği değerler? benim gördüğüm; hiç. ismail, cenk, olcay, gökhan, atiba, oğuzhan. goldeki 6 oyuncu. şan, şöhret, hava satacaksan bu sporcularla işin yok, bu sporcular sana saf sportif değer sunuyor. ister misin?

    işte beşiktaş’ın diğerleriyle farkı, bu gol. bu golü atabilmek için uzun süredir bir arada oynuyor olmanız gerekir, sahaya bir ortak akıl koymanız gerekir, o oyuncu grubunun bu organizasyon içerisinde teknik-taktik yetersizlik içerisinde olmaması gerekir. tam da bu yüzden milyon avrolar yatırıp beşiktaş’ın uyumunu satın alamıyorsunuz. tam da bu yüzden milyon avro yatırım yaptığınız oyuncudan oğuzhan özyakup verimi alamıyorsunuz. zira oğuzhan genç, oğuzhan aç, oğuzhan daha kariyerinin ilk basamaklarında ve o kariyeri tırmanırken tutup aşağıya çekeceği grup, kendinden daha şöhretli olanlar, daha doymuş olanlar, daha zengin olanlar. oğuzhan’lar yükseldikçe beşiktaş da yükselecek.
    bir spor müsabakası izlediğinizde, salt sportif bir aktivite izlemezsiniz. o aslında bir filmdir, bir şarkıdır, bir romandır... her skorun dokunduğu bir duygu ve bir anlam vardır. beşiktaş’ın samet aybaba döneminden bugüne getirdiği bir hikayesi var. bugün kaç kulübün güncel bir hikayesi var? o da yok.

    beşiktaş yeni stadyumuyla kupalar almaya, şampiyonluklar kazanmaya başlayacak mı acaba? soru bu. peki, sezon başından beri 1-2 maç dışında her maç pozitif futbol oynayan, taraftarını hop oturtup hop kaldıran, “keşke bitmese” diye dakika saydıran takıma ne demeli? doğruyu yanlışı, kazanıp kaybetmeye endeksleyeceksek, ligdeki 17 yanlış 1 doğruyu da götürmez mi?

    beşiktaş şampiyon olacak mı, bilemem. bildiğim tek şey, beşiktaş’ın kendi hikayesine uygun davranması ve -zorunluluktan da olsa- girdiği bu yolda devam etmesinin doğru olduğudur. sonuç ne olursa olsun, “bu” beşiktaş galiptir. 2008’de şampiyon olduğu halde, esasında mağlup olduğu gibi...

    bursaspor maçından sonra oğuzhan özyakup ve olcay şahan röportaj veriyor. oğuzhan tam “şansımız yaver gitti, kazandık” diyecekken, olcay fısıldıyor; “şans değil”. o kadar şey anlatıyor ki...

    gürcan ulusoy/evrensel