kusurlu düşünüş sonucu ortaya çıkan bir fikirdir.
bu kusurlu düşüncenin kaynağı öğrenim sürecini tek başına öğretmenin gerçekleştirmesine inanılmasıdır. basitçe öğretmenin “öğret”mesi beklenirken öğrencinin “öğren”mesi beklenmez.
hakim kanı bir öğrenci derse girmişse (ki dersi dinlemesi dahi beklenmez) ve ingilizce öğrenememişse bunun tek sorumlusunun öğretmen olmasıdır. ekşi sözlük’le öğretmenler konusunda aynı fikirlere sahip ensonhaber isimli internet sitesinde de bir haber şu manşetle çıkmıştı:
görsel
yayımlanan araştırmaya göre türkiye ingilizcede 100 ülke arasından 79. sırada yer almış (doğrusu 69) ve haber sitesi de öğretmenlere neden olmadığını sorarak aslında ingilizce öğretemediklerini ima etmek istiyor.
esasında paylaşılan araştırmada türkiye’nin neden iyi durumda olmadığından bahsedilmiş ama nedense haberde bunların sözü edilmemiş.
tabi ki avrupa ve özellikle de kuzey avrupa başarılı. bunun nedenleri kabaca şöyle açıklanmış:
— bu başarı ulusal eğitim bakanlarının ve ab’nin onlarca yıldır çok dilliliği teşvik çabalarının yansımasıdır.
— avrupa’daki hızlı ve kolay iletişim avrupalıların bağlarını güçlendirmiştir.
— avrupa birliği içerisindeki bilgi paylaşma ağı en iyi yöntemlerin üye ülkeler arasında hızla yayılmasını sağlamıştır.
biz ne ab’ye ne de schengen’e dahil olduğumuzdan ne bu bilgi ağından yararlanabiliyoruz ne yabancı dil eğitimi teşvik ediliyor ne de bu ülkelerle etkileşime geçmek için kolay olanaklarımız var.
raporun bir kısmında iskandinav ülkelerinde öğrencilerin okul dışında da ingilizce’ye maruz kalmasının olumlu etkisinden bahsedilmiş.
türkiye’yle ilgili ise şöyle deniyor: bu yıl toparlansa da geçtiğimiz 5 yıl boyunca türkiye’nin ingilizce yeterliliği düştü. çünkü türkiye’nin ab’ye katılma hayali soldu ve başka öncelikler ortaya çıktı. okullardaki ingilizce eğitimi pratik iletişim becerilerinden ziyade içeriğin çoğunlukla türkçe sunulduğu dilbilgisine ve çeviriye odaklanıyor. — ef english proficiency ındex, sf. 22
raporda avrupa’da türkiye 33. sırada iken azerbaycan 34. ve son sırada. bundan hiç bahsedilmemesi ise bana inanılmaz geliyor; çünkü avrupa dil aileleri haritası aşağıdaki gibi.
görsel
örneğin “bu bir kitaptır” cümlesi sırasıyla ingilizce, fransızca ve almanca’da bu şekilde söyleniyor:
this is a book.
ceci est un livre.
das ist ein buch.
(zamir + yardımcı fiile yani cümlenin zamanını - bir - kitap)
türkçe’de ise zamir - bir - kitap - zaman şeklinde cümle kuruluyor. bu tarz benzerlikler ve farklılıklar da dil öğrenimine etki edecektir, hem de büyük oranda.
kullanılan materyaller, öğrenci, sorumluluk duygusu, veli, merkezi sınavlar, yöneticiler, ders saatleri, hükümetlerin bakıç açıları vb. her şeyin bu sürece etkisi var.
öğretmenlerimiz kusursuz da demiyorum. benim de iyi öğretmenlerim kötü öğretmenlerim oldu. hatta sevmediklerimden birkaçı ingilizce öğretmenlerimdi. nihayetinde ingilizce öğrenmeye karar vermiştim ve oldukça da iyi öğrendim. yds’den bir yanlış yaptım, telaffuzum da şaşıracağınız kadar iyidir. ancak ne eğitimli ne de varlıklı olmayan bir ailenin hiç yurtdışına çıkmamış ve devlet okullarında okumuş çocuğuyum.
nihayetinde öğretmenler yatıyor, bilmiyor, öğretemiyor bakış açısından kurtulamazsak hem vatandaşlarımızın hem de ülkemizin çok seneleri yitip gidecek. bu sürecin diğer paydaşları üzerinde de en az öğretmenler kadar düşünülmeli.
(bkz: ingilizce öğretmenlerinin sızlamayan vicdanları)
(bkz: ingilizce öğretmenlerinin ingilizce bilmemesi)
(bkz: ingilizce öğretmenlerinin niteliksiz olması)
(bkz: öğretmen küçümseyerek şahlanan ülke)
balanezer1 profili
-
ingilizce öğretmenlerinin ingilizce öğretememesi