the last dance

  • izlediğim en iyi şeylerden biridir.

    jordan, pippen, rodman, kerr, phil jackson. larry bird, paxson, magic johnson, reggie miller. ve tam şu an aklıma gelmeyenleri. ama en çok jordan. en çok o.

    yetmedi. ben anlamadım. evet izlediğim en iyi şeylerden biriydi ama ben hala bir insan nasıl bu kadar iyi olabilir bilmiyorum. en ufak bir fikrim yok. bu bir yetenek değil, doğuştan gelme saf yetenek bullshitlerine inanmıyorum ben. böyle bir şey yok. bu adam spor tarihinin en iyisi olabilmek için nasıl savaştı, nasıl yaralandı, nasıl devam etti, her şeyden öte o motivasyonu nasıl buldu her defasında? bu nasıl bir hayat? ben bunu bilmiyorum, ben bunu çözemedim. evet mükemmel. ama nasıl?

    phil jackson. en çok bu adamı merak ettim. nasıl bu kadar iyi bir takımı lead etti. ya bu çok zor olmalı. jordan için liderlik ve bully'lik kolay çünkü ondan iyisi zaten yok. tabii lead edecek. ama phil jackson, spor tarihinin en iyi takımına koçluk ederken onların saygısını nasıl bu kadar kazandı? nasıl bir mentalitesi vardı, neydi yaklaşımı? evde her gece uyumadan ne düşünüyodu, sabah nasıl hissederek uyanıyordu? ben bunları bilmiyorum, ben bunları merak ediyorum. bana başarıyı göstermeyin, bunu zaten biliyorum, bana nasılı gösterin.

    scott pippen, bir insan ancak bu kadar güzel ikinci insan olabilir bir takımda. başka bir takımda olsa parıl parıl parlayacakken, jordan'ın gölgesinde kalmayı istedi onca zaman. bunun arkasındaki mind set nedir mesela? insan hiç mi öykünmez? başlarım size de topunuza da demez? ve böyle iyi bir oyuncunun bu kadar underrated kalması ve bunu da herkesin ta o zamanlarda kendisi dahil bilmesi? nasıl devam ettin be adam? nasıl bi zen moddur bu, nba tarihinin en iyi oyuncularından biri olduğunu bilmen ve en az para kazananlardan biri olduğunu bilmen ve bunu tüm dünyanın bilmesi ve oyuna devam etmen? buradaki motivasyon nedir?

    kerr, muazzam bir gölge. jazz’le yapılan o maçta, son anda, attığı sayıda yemin ederim havaya zıpladım öyle sevindim. tam olarak tek sebebi, tam 10 sn önce, 'i’ll be ready, i’ll be ready!" diyerek jordan'a kendini kanıtlama çabasıydı. ve grant park'ta yaptığı konuşma da çok eğlenceliydi. "that is my story and i'm sticking to it." :)

    rodman, çok eğlendim. muazzam bir sönen yıldız hikayesi, kendi kendini bitirdi yeşilçam filmi konusu olabilecek hayat yaşamış. ama devam etmiş o sahada yine de devam etmiş. ya bırakırsın, boğulursun ya devam edersin yükselmeye. aralarda kaybedip kendini, nasıl gelebildi tekrar geri? -who needs practice?

    jordan... “someway, somehow, he scores” jordan...

    o kadar iyi olmak ki, emekli olup döndüğünüzde kaldığınız yerden devam etmek. jordan seviyesinde iyi olmak.

    izlediğim en iyi şeylerden biriydi ve tekrar tekrar izleyeceğim en iyi şeylerden biri olacak.

    peşin not: diğeri de kobe'ninki olur umarım.

    edit: kerr’in utah jazz’e attığı basketti o tabii ki pacers’a değil. teşekkürler uyaranlara.

  • majestelerinin motive olmak için sürekli osuruktan nem kaptığını gördüğümüz belgesel. adama selam veren de vermeyen de borçlu çıkmış. böylesi bir rekabetçilik ve her şeyi kazanma hırsı inanılır gibi değil gerçekten.

    --- spoiler ---

    belgeselin bir bölümünde şikagoya karşı 37 sayılık iyi bir maç çıkaran washington bullets çaylağının maçtan sonra majestelerine gidip "nice game mike" dediği anlatılıyor. jordan bu sözlere öylesine bileniyor ki sonraki maç çaylağı kendisi savunup adama potayı göstermiyor ve daha ilk devrede bullets potasına 36 sayı bırakıyor. yalnız sonradan öğreniyoruz ki çaylak aslında hiçbir zaman jordan'a "nice game mike" dememiş. jordan olayı tamamen mabadından uydurmuş.

    --- spoiler ---