(bkz: tülay nolur geri dön)
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 14 haziran 2016 rusya'ya tebrik mesajı
-
2. ömer üründül ekranlara geri dönsün kampanyası
bugün avrupa futbol şampiyonası'nın 5. günü.
sizi bilmem ama bendeniz geçen bu süre zarfında izlediğim maçlardan pek keyif alamadım. umut sarıkaya tipi bir mutsuzlukla baktım ekrana. ne bileyim bir türlü odaklanamadım işte. hep bir şeyler eksik gibiydi. kulağım hep bir sesi, soluğu aradı. şiki şiki babasız kupon yapamayan kemal sunal gibiydim.
sanırım bizler, yani ekşi sözlük ahalisi bu sefer çok büyük bir çam devirdik. dünyanın en tatlı, en babacan insanlarından birini ekrandan uzaklaştırdık, küstürdük. çalıştığı kurumlardan tek kuruş para almayan. (hem de böyle bir devirde) yancılık, yalakalık yapmayan. yol, yemek, konaklama giderlerini dahi kendi cebinden karşılıyan bir futbol aşığına çok büyük bir ayıp ettik.
sanırım yaşlanıyoruz ve olgunlaşıyoruz. ben şu beş günde bunu anladım. dün gece oynanan italya maçını hiç unutmayacağım. zira yalçın çetin bir dünya kupası finalini sunuyormuş gibi tutkuyla anlatırken, ömer üründül'ün araya girip; "kollektif bütünlük ve bloklar arası uyum önemli" demesini bekledim hep.
ama demedi.
dedirtmedik çünkü. biz yaptık bunu. oturduğumuz yerden atıp tutarak güzel bir adamın kalbini kırdık. o da ekranlardan uzaklaştı. keşke trt kovmuş olsaydı ama öyle olmadı. duygusal bir insan olduğu için bizim tutum ve davranışlarımızdan etkilendi. hayatının belki son düzlüğüne girmiş bir insanı incittik. böyle düşününce daha çok yıkılıyorum biliyor musunuz?
sizler ersin düzen'li hırvatistan maçından keyif almış olabilirsiniz. ama ben almadım. maçta ne olacak diye merak dahi etmedim. sesini duyduğum gibi suratıma bir şaplak vurdum ve kapattım tv'yi. çünkü ben iflah olmaz bir romantiğim! ve bazı şeylerin değişmesini istemiyorum! onlar hep çocukluğumda, yakın gençlik çağlarımda olduğu gibi kalsın istiyorum.
bugün turnuva'nın 5. günü. yani daha yol yakın. gelecek 25 gün içinde oynanmayı bekleyen onlarca maç var. sonra başka maçlar, başka turnuvalar. yıllar geçiyor, ömürler bitiyor. bu duygu ve düşünceleri paylaşıyorsak eğer yapmamız gereken bir şey var.
bu trt 1'in facebook sayfası.
bu da twitter.
elbet trt'ye ben de bayılmıyorum ama yapmak zorundayız. -
3. insanla uğraşmak zorunda olunmayan meslekler
çobanlık.
babamın ağzından yazayım çobanlığı. her sabah, daha hava aydınlanmadan çıkardım. sürüyü önüme katıp o dağ senin bu dağ benim dolaşırdım hava tekrar karanlık olana kadar. şu dağlarda sırtımı dayamadaığım, gölgesinde uzanmadığım ağaç yok neredeyse. yorulurdum ama bıkmazdım hiç. ilk zamanlar büyük amcanla birlikte giderdik ama sonraları ben tek gitmeye başladım. o köpekler dostum oldu. her biri beni öyle anlardı ki babam bana kızsa onlar boynunu büker, hüzünlenirdi. bu zamanlarda neşelendirmek için şaklabanlık da yaparlardı bana. o kadar severdi köpeklerim beni. ben uyumaya ya da dinlenmeye çekildiğimde hepsi kalkar benim yerimi alırdı, ben yoksam daha bir dikkat kesilirlerdi sürüye. ben ayağa kalkmadan da dinlenmeye, gölgeye çekilmezlerdi, koşturur dururlardı sürünün etrafında. ablam, abim o köpekler kadar yakın olmadı bana. keçiler huysuzluk etmezdi pek. gariban hayvanlar, kafasına vur ekmeğini al. itiraz etmezler, kızmazlar. ne verirsen, nereye götürürsen yetinirlerdi. bir ıslığıma bütün sürü* bana döner, dikkat kesilirdi. en güzel, en taze dalları bırakıp bana bakarlardı melul melul. hadi gidelim desem niye demezler, ayak diremezlerdi. bana güvenirlerdi. ben çobandım. ben onları yeri geldiğinde uçurumdan kurtarırım, yeri geldiğinde kurttan-çakaldan, yeri gelir boğulmaktan. bunu bilirlerdi de güvenirlerdi bana. bilirlerdi ben onları derin sulara sürmem, uçurum kenarlarında dolaştırmam. tamam gidelim derler ve birlikte öteki dağa tırmanırdık ya da evin yolunu tutardık. yavrularını bir bana emanet ederlerdi. yavrular da bir analarına bir de bana sokulurlardı. başka kimseye güvenip meyletmezlerdi. anaları kıskanmazdı yavrularını. ben kucağıma alırdım onları çünkü, kucağımda geçirirdim uçurum kenarlarından, çağlayan sulardan tek tek, her birini. böyle olunca da en uysal insandan daha uysal olurdu o hırçın, inatçı bildiğimiz keçiler. keçiler daha asil hayvanlar, koyun gibi değiller. bir keçi geride mi kaldı, bırakıp gitmezler onu. bağırırlar, çağırılar yanlarına geri kalan keçiyi. keçi çalılığın içinde mahsur mu kaldı? işte o zaman daha bir gür, daha bir kalabalık bağırırlar. benden aman dilerler o zaman. ben anlarım o zaman, bir terslik var. ya bir keçi ayağını incitip geride kaldı, ya sıkıştı. böyle anlarda süprizler de olmaz değil. mucize gibi süprizler. bir de bakmışsın keçi yavrulamış. kıyıda, tenha da doğurmuş kendi kendine. kalkmıyor yerinden. yavrusunu yalıyor, hem kendi güç topluyor hem yavruya hayat vermeye, onu ayağa kaldırmaya çalışıyor. bu zaman daha çok bağırıyor keçiler. kutluyorlar belki de kendilerince. o yavru sanki hepsinin yavrusu, o kadar sahipleniciler. güzel zamanlardı. kötülük yok dağlarda. ne ağaçlar kötü ne kayalar ne de keçiler ne de köpekler. aç kalmazsın, susuz da. icabında bütün keçiler bir çeşme gibi süt verir memelerinden. kimsenin sağamadığı sürünün huysuzu bile sana huysuzlanmaz, buyur eder sütünü çanağına. yalnız kalmazsın hiç. bana gölge eden her bir ağaç, içine girip serinlediğim her bir su, kana kana içtiğim her bir pınar, önümden-arkamdan ayrılmayan köpeklerim, bir ıslıkla kususrsuz anlaşabildiğim koskoca sürü, hepsi dost hepsi arkadaş hatta sırdaş. türkü söylersin dinlerler, meleyerek alkış tutarlar. derdini anlatırsın dikkat kesilirler, hüzünlenirler seninle. yorgunsan yormazlar seni. sevmeyeceğin hiç bir şey yoktur dağlarda. hele bir yağmur yağardı, yaz sıcağında birden bastırırdı. ani ve hızlı bir yağmur. kısa yağardı ama normal uzun yağdığı zamanlardakinden az değildi düşen yağmur. öyle bir yağmur. bu yağmurda herşey dururdu. bütün sürü donar kalırdı yerinde. kaçmazdı bir yere, saklanmazdı bir ağaç altına ya da yoğun bir çalılığın içine. adım dahi atmadan düşen yağmura bırakırlardı kendini. öyle bir kendini bırakmaki bu, sanırsın yağmura tapıyorlar, hareket etmeyerek ve ses etmeyerek de yağmura ibadet ediyorlar. o kadar kendinden geçerlerdi yağmurda. ta derilerine, belki de içlerine kadar işleyen o yağmura aldırış etmezler, çinli rahipler gibi öylece kalırlardı yerinde. bir tek yavrularda hareket olurdu o yağmur anlarında, analarının altına saklanırlardı. belki korkarlardı yağmurdan, belki de üşürdü taze ve az tüylü bedenleri. yağmuru hiç bir insanoğlu o derece güzel karşılayamaz, gel buyur diyemez yağmura. ben dayanamz kaçardım ağacımın altına, keçilerin yağmura ibadetini izlerdim. çaresizce bir bekleyiş değildi bu keçilerdeki, değişik bir şeydi. hala anlatamam o anı, o duruşları ve özellikle de bakışlarını, mahsun gibi duran ama mahsun olmayan göz kırpışlarını. o anlar beni de kendimden geçirirdi, keçilerin bu tavrı. anlatılmaz bir şey. o zaman hayatı daha bir sorgulardım, sorgulardım ama daha bir severdim. bir keçi gibi onlarla orada kalakalırdım da tam anlayamazdım yine de keçilerin o halini, keçiler gibi bırakamazdım her şeyi.
babamın çobanlığı bırakması ile ilgili ayrıca (bkz: #60065979) -
4. saçı boyalı olmayan kız
kivir kivir saclari vardi. guneste altin gibi parlardi. yanaklari al al, dudaklari kirazdi. bu ne lan asdfasadaf? kendi kendisine siir yazip methiye duzeni ilk defa goruyorum.
ha bu arada ben de onlardan biriyim. cunku saclarimin rengine hayranim. guneste siyah buklelerimin arasindan yesil isiklar cikiyor.
edit: ahaha silmis entryi altin sacli dilber. keske caps alsaydim. -
5. 14 haziran 2016 itü kız yurdu rezaleti
istanbul teknik üniversitesi kız yurtlarının birinde meydana geldiği iddia edilen olaydır. iddia eden kişi bu durumu itü sosyal adlı facebook grubunda paylaşmış. paylaşılan yazıyı direkt olarak kopyalıyorum.
"merhaba arkadaşlar, sizlerle yaklaşık 5 aydır uğraştığım itü rezaletini paylaşıyorum. ne yaptıysam suçlu durumuna hep ben düştüm. bu sene yanıma yeni bir oda arkadaşı geldi. ancak, psikolojisi bozuktu; o yüzden iyi davranmaya çalıştım. kız bazı uygulamalar aracılığıyla gecelik ilişkilere uzanan şeyler yaşıyordu ki bu bizi asla ve asla ilgilendirmez; ancak geç saatte gelmesi, ses yapması, odanın içinde alkol ve ot tüketmesi ciddi sorun arz etmekteydi. en sonunda kredi kartı olmadığını ve çok sevdiği birine hediye almak istediği yalanını ortaya atmıştı; ben de iyi niyetimden kredi kartımı kullandırttım. tabi bu benim hatam; ancak bilgileri sonra alınmıştı. onu geçtim; 100 dolarlık harcama geldiğinde kızı hiç aramadım; arkadaş kırmadan kıza durumu anlatmaya çalışmıştı. kız da gece yanıma gelip "ben bilerek aldım; benim kredi kartım bile vardı. hahahaah" dedi. bunun üzerine alkol ve türevlerine devam edip skype'ta 50-60 yaşında adamlara gözümün önünde camshow yaptı. dayanamayıp dilekçe verdiğimde ise yurt müdürü çiğdem taş "sen içmesen otu nasıl anlayacaksın?" gibi kötü bir itham da bulundu ki yaklaşık 1 sene yurtdışında yaşadım. olayın çözümlenmesi için yurt-burs ofisine başvurdum. yurt ofisindeki dilekçeme ithaben kızın dilekçesi beraber içki içiyorduk oldu ki ben dilekçe verdikten sonra odada kutu dolusu içki bulunmuş; bunu da yurt çalışanı beni sevdiğinden söylemişti. ancak yurt müdüresi "yok öyle bir şey; sen bunu nerden duydun?" diye yalanlamaya kalkıştı. bu daha rezaletin başıydı, kanıtlar yok edilmeye başlanmıştı bile. dahası "tükürük analizi yaptıralım; şişelerin kimin olduğu belli olur." dedim. onu da geçiştirdiler. kızı koruyanlar vardı, belliydi. ot için de kan ve saç her ne gerekliyse vermeye hazırdım. onlar ise şişelerin sadece fotoğrafını çekip "beraber içmişler, o yüzden yönetimin haberi olmamış." yazmışlar. hakkımı arayayım dedim, sonuçta saf değilim; içki içip şikayet etmek ,onu geçtim, dilekçe verip şişeleri bulundurmak ciddi anlamda saflık. rektörlüğe gideyim dediğimde içeri alınmadım; içki içen kız gelmiş olarak nitelendirildim. not ortalamama dereceme bakın dediğimde de dalga geçildim. kütüphanede çalışmak istediğimde "yurdun kurallı var; yurt dışında bir yerde kalamazsınız kütüphane bile" denildi; ancak şikayet ettiğim kız istanbul'da yaşayıp çoğu günler ailesinin yanına gidiyordu, bu bir sorun olamazdı. yurt ofisi çalışanlarından zeynep hanım hastalığımla dalga geçerek "çok solgun görünüyorsun hhaha, sınavlardan mı?" gibi küçük gören tavrını takındı. beni telefonla arayıp "yurttan atıldın, gerekli işlemleri yap. yoksa disipline gideceksin. bu olayı çok da kovalama." dediler. annem aradığında "hangi vasıfla arıyorsunuz, sizinle konuşma zorundalığım yok." dediler. ancak kpss ile gelen bir memurun bu özgüveni ve itü öğrencisini hatta daha da önemlisi itü ailesini aşağılaması bu okulun ne denli berbat bir yapıda olduğunun göstergesi. yurdumdan ayrılma dilekçesini verdikten sonra anlaşıldı ki oyuna getirilmişim. yazılı bir belge ve suçlama olmadan o yurttan çıkarılma durumum söz konusu bile değilmiş. onların göstergesi işte "kendi isteğiyle ayrıldı, biz suçlama yapmadık" olacak. bu rezaleti her ne kadar gizlemeye çalışsalar da olayın aslı budur!" -
6. sabire meltem banko
ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin 2016/3411d. iş sayılı kararı gereğince, osurarak uyuması ve camshow yapması engellenmesine karar verilmiştir.
-
7. 11 haziran 2016 şehremini mcdonald's rezaleti
arkadaşımın başına gelmiş hadisedir. aynen aktarıyorum:
11 haziran cumartesi çapa-şehremini mcdonalds akşam 8-10:30
online oyun alışverişi gerçekleştirmek için güvenli olacağını düşündüğümüz mcdonalds'ı seçtik. öncesinde karşımızdaki kişiler kendilerinin bir nargile kafesi olduğunu ve oraya gelebileceğimizi söylemiş, biz de tuzağa düşmeyelim ne olur ne olmaz güvenilir diye mcdonalds'ta karar kılmıştık. yemeğimizi söyledik ve alışveriş yapacağımız insanları beklemeye başladık. online bir aktarma yapacağımız için bilgisayarımız da yanımızdaydı. yemeğimizi yerken alışveriş yapacağımız iki kişi geldi ve her şey normal gözüküyordu. biz itemimizi gösterdik onlar da onayladılar ve başka bir arkadaşlarına parayı yatırmasını, "para yattı" haberi gelince de bizden itemi yollamamızı istediler. telefon geldi, parayı yatırdık, itemleri yollayın dediler ama biz telefonumuzdan banka hesabımızı kontrol ettik, para yatmamıştı biz de haliyle dekontu görmek istedik ve ortalık burada gerilmeye başladı. ortam gerilince şehremini mcdonald's da çalışanlarının da karşımızdaki dolandırıcıların arkadaşı olduğunu anladık. bizim dekont ısrarımız ile ortalık iyice gerginleşti ve bilgisayarımıza hamle yapıp aktarımı yapmaya çalıştılar. biz hemen bilgisayarın kapağını kapatıp, dekont geldiği gibi ürünü alacaklarını söyledik. bundan sonra türlü tehditler (dekont 10 dakika içinde gelecek ama siz buradan çıkamayacaksınız vb.) savurmaya başladılar. etrafımız bir anda kalabalıklaştı. mcdonalds'ta müşteri sandığımız insanlar da meğerse biz yemi yutmazsak ortalık karışırsa bize saldırmak, itemleri çalmak için bekleyen insanlarmış. tam o sırada bizimle alışveriş için gelen çocuklardan biri hemen mcdonalds'ın önünde duran kurye motorlarının oraya gelmemiz için bizi zorladı. onunla birlikte yanında gelen kırmızı gömlekli arkadaşı ve bir mcdonald's çalışanı da -kurye- bizimle geldi. biz hala dekontsuz bir işlem yapmayacağımızı söylüyorduk. "sigaramı içiyorum, o dekont gelecek ama siz de buradan çıkamayacaksınız" tarzında tehditler devam ediyordu. bu sırada arkadaşları olduğunu tamamen anladığımız 2 mcdonald's çalışanı da dışarı çıkmış ve bize karşı kapıda bulunan sandalyelerde oturuyorlardı. "dekont geliyor, içeri girelim" dediler. ben oturduktan sonrasını hatırlamıyorum. çünkü kafama bir cisimle vurulmuş ve bayılmıştım. kendime geldiğimde kafamda zımba, dudağımda yarıkla hastanedeydim. olayın devamını yanımdaki arkadaşımın anlattığı kadar biliyorum. ben bayıldıktan sonra arkadaşımı içeri itip, 5 kişi saldırmışlar. arkadaşımı dövdükten sonra kaçarken baygın halde yatan bana dahi tekme atmışlar. arkadaşım: "başına geldiğimde baygındın, yanında hiçbir mcdonald's görevlisi yoktu. çalışanlara polis ve ambulansı aramalarını söyledim ama onların sorumluluğu olmadığını söyleyip ve orayı derhal terk etmemizi istediler." ambulansı dahi arkadaşım aramış. elimde darp raporu olmasına rağmen o an hastaneye polisine şikayetçi olmadım, korktum, bir an önce kurtulmak istedim açıkçası. memleketime döndüğüm zaman olabileceğimi düşündüm fakat olayı aileme anlattığım zaman başıma bir şey gelir ve böylesine bir eşkiyalığı mcdonald's gibi bir yerde yapabilen insanların bana bela olabileceğini düşündükleri için uzak durmamı istediler. (kısaca ucuz yırtmışsın dediler.) bu olayı burada paylaşmamın asıl sebebi ise mcdonald's gibi bir firmanın çalışanlarının nasıl da şehir eşkiyalığına soyunduğunu, gündüz gözüyle, restaurantın içinde nasıl da gasp yaptığını duyurmaktır. umarım gitmesi gereken yerlere ulaşır.
edit: imla
edit: itemlerin bedeli yaklaşık 4 bin tl. -
8. çaldıklarını makatına sokan hırsız
parmağında yüzükler kıçında bilezikler.
-
9. şarap içen tek varlığın insan olması
> şarap içen tek varlık insandır
> hayvanlar şarap içmez
> o zaman şarap içmeyenler hayvandır
güzel oldu bu, namazcı amcaya iletin. -
10. snapchat'te +18 yayın yapan kadınlar veritabanı
yabancı porno yıldızları ve amatör olarak porno yıldızı olmaya çalışan kadınlar veritabanıdır.
abby cross: abby_crossxxx
abby lee brazil: k_babez24
abella danger: thebelladanger
abigail mac: realabigailmac
adria rae: adriaraexxx
adriana chechik: adrianachechik
adrian maya: adrianxmaya
aidra fox: dirtyslutaidra
aj applegate: ajsapplebooty
alby rydes: rebellefleurxx
alessa savage: alessasavagexxx
alex grey: alexgrey18
alex legend:alexlegendxxx
alektra blue: msbadgirlblue
alice march: alicemarchx
alina li: missalinaxo
alison rey: alisonreyxxx
alison tyler: sixftofsunshine
alix lynx: alixlynx
amy anderssen: theamyanderssen
anny aurora: anny_aurora
anri okita: anriokita
aria alexander: ariaalexzilla
asa akira: asaholeakira
ashley adams: msashleyadams
aspen ora: princessmdma (favorim)
aubrey gold: aubreygoldxxx
aubrey kate (trans kadın): aubreykatexxx
aubrey star: aubreystarx3
ava taylor: avataylor
bailey brooke: kayla_boobbear
bella bellz: lizabellab3
bella skye: bellaskyexo
blair williams: blairsbananas
bonnie rotten: bonnierottenx
bree olsen: racheloberlin
bridgette b: iambridgetteb
britanny shae: brittanyshaexxx
brooke wylde: brookewyldexo
brooklyn chase: msbrooklynchase
cadence lux: cadencexlux
callie cyprus: callie.cyprus
carmen valentina: clubcarmenxxx
carter cruise: cartercruise
cassidy banks: mamiflow
cassidy klein: cassasslive
cece capella: cece_capella
cherie deville: cheriedevillexx
christy mac: christymack
christie stevens: iluvchristies
cory chase: corychasexxx
courtney taylor: courttaylorxxx
daisy marie: onedaisymarie
dallas rayne: dallas-rayne
dana dearmond: danadearmond
dani daniels: camsoda suckingallthed
darcie dolce: djdarciedolce
daveney nicole: daveneynicole
dillion harper: trdillionharper
elisa dreams: elisadreams2
eva angelina: evaangelina
eva lovia: lovialongtime
eva notty: evanotty
eve marie: heyheyitseva
gia paige: giapaigexxx
gianna nicole: giannanicole09
gina valentina: trvppiv_ma
goldie rush: greensonly
harmony reigns: harmonyreignsxx
hitomi tanaka: hitomi0718
hollie mack: holliemackxxx
ısis love: therealisislove
ısis taylor: aclassicb
jade jantzen: vixennull
janice griffith: thejanicesnap
jasmine james: jasminejames207
jeanie marie sullivan: jeaniemariexxx
jenessa james: baxangel13
jenna ıvory: barbiebiiish
jenna sativa: jennasativa
jessa rhodes: missjessarhodes
jesse jane: thejessejane
jessica jaymes: jessica_jaymes
jessie andrews: bbjes
jillian janson: jillianjansonx3
juelz ventura: peepjv
jynx maze: jynxmazecutie
joseline kelly: meltmemeow
kaley kade: kaleykade
katalina mills: katalinamills
kaylani lei: kaylani_lei
kendall karson: kendallkarsonxo
keely jones: madisonn_keely
keisha grey: littlekeishxxx
kelsi lynn: kelsicharles
kelsi monroe: kelsiemonroe
kendra cole: kendracolexxx
kenzie taylor: kenzietaylorxxx
kiara mia: nunya7777
kissa sins: thesinslife
kristina rose: lafaceoakbooty
kylie kalvetti: kyliexkalvetti
kylie quinn: kyliexquinn
kymberlee anne: kymberlee_anne
lana rhoades: lanarhoadesxxx
layla london: xlaylalondonx
leah cortez: vtec_barbie
leah gotti: leahgotti
leanne crow: leannecrow88
lena paul: lenathepeach
lexi beth (trans kadın): lexiebethch
lexi belle: schadenfreude87
lexi lowe: lexi_lowe
lexxxus adams: lexxxusadams
liza rowe: lizaxrowe
london keyes: londonkeyes
lucy doll: lucydollxxxxx
lucy thai: sexydarny
luna star: lunathesnapstar
malena morgan: xmalena
makayla cox: missmcox
marley brinx: mbrinx
megan rain: littlesexbuddha
melissa may: melissamayxoxo
melissa moore: ohmelissamoore
mia lelani: mialelanixxx
mila blaze: milablaze
mila jade: milajadexxx
misha cross: mishacross
miss goldie camsoda: greensonly
molly cavalli: iammollycavalli
molly manson: mollymanson
naomi woods: naomiwoodsxxx1
natalia starr: thenataliastarr
nicole aniston: xnicoleanistonx
nicole bexley: nicole_bexley
nikki benz: benzmafia
nikki delano: nikkidelanoxxxx
niki skyler: niki_skyler
nina kayy: msninakayy
nina north: lilpornprincess
nyomi star: yummynyomix
paige turnah: paige_turnah
parker swayze: parkerswayze1
penny pax: thepennypax
peta jensen: bebe_22
phoenix marie: pmarizzle
perri piper: piper.perri
priya price: itsmisspricexxx missprice2nice
priya rai: priyarai
pocahontas jones: pocahontasjones
rachael madori: aelkal
raven bay: ravenbayxxx
rebecca love: missrebeccalove
rebecca more: rebeccamoreuk
renee roulette: samshahinian
richelle ryan: richelleryan
riley reynolds: brianomally
romi rain: theromirain
ryan riesling: ryanriesling
samantha bentley: thebadbentley
samantha hayes: samanthaxhayes
samantha rone: samantha_rone
selena kyle: stephkittypurr
sienna day: sienna.day
skin diamond: diamondrays
skye west: skyewestxoxo
skyla novea: mayleena777
skylar green: skylargreenxxx
sophia leone: sophialeonexxx
sophie dee: sophie-dee
stacy jay: stacyjay_gang
stella cox: sexystellax
teal conrad: misstealconrad
tori black: freakyqueen12
trinity st. clair: realtrinityxxx
trisha parks: trishaparksxxx
uma jolie: umajoliexxx
valentina nappi: vale_nappi
veronica rose: di1fhunter69
veronica vain: theveronicavain
kurumsal paylaşım yapan hesaplar.
amateur allure: amateurallure
babes: babesdotcom
bangbros: snapbangbros
billy visual (yönetmen): directordc
blacked & tushy: greglansky
brazzers: brazzerssnapz
bryan gozzling (yönetmen): bryan.gozzling
camsoda: camsodalive
holly randall: hollyrandall
naughty america: naofficial
reality kings: rkstars
redtube: officialredtube
twistys: twistystreats
tamamı reddit alıntısıdır. yenileri geldikçe ekleme yapacağım. -
11. monopoly
en karanlık masaüstü oyunu budur herhalde. düşünsene amacın agresif fiyatlama ve tekelci satın alma politikalarıyla tüm rakiplerinin iflasına yol açıp gayrimenkul tekeli olmak. üstelik hukuki olmayan yöntemler de serbest. hükümet bağlantıların sayesinde ortada hiçbir somut kanıt yokken rakiplerin tutuklanıp hapse atılıyorlar. o arada sen yeni gayrimenkuller topluyorsun. eskaza yaptığın hukuksuzluktan hapse girersen yine hükümet bağlantılarınla hapisten elini kolunu sallayarak çıkıyorsun.
kazanç diye varılan son nokta ise sektörün tamamen serbest piyasa niteliğini yitirdiği ve artık tekelin insafına kaldığı ekonominin fiilen çöktüğü an. iflas edenlerin yaşamlarını sürdürebilme şansı yok. resmen ülke çöküyor. yani oyun devam etse isyanlar iç savaş falan çıkacak buna "heyoo" diye seviniyorsun. kazanç falan değil yıkım resmen.
monopoly'de bir kazanç noktası olsa olsa bu başlangıçtaki durum olur. hatırla bak: herkes eşit miktar parayla hayata atılıyor. istedikleri yerde kalıp harcayabiliyorlar. paraları biterse devlet sabit maaş garantisi veriyor.
insani bir oyun tecrübesi için monopoly'yi tersten oynamak lazım. yani yıkılmış, ekonomisi çökmüş bir ülkeyle başlıyorsun. gelir dağılımı uçurumu tavan yapmış. insanlar aç ve işsiz. gayrimenkul fiyatları astronomik. bu durumda başlayan üç beş kişi yeniden huzur, refah ve eşitlik ortamını tesis etmek için işbirliği içinde çalışıyor. tekelin sahip olduğu gayrimenkulleri teker teker alıp kamunun kullanımına açıyorlar. sonunda herkesin eşit temel hak ve imkanlara sahip olduğu noktaya vardığında oyun kazanılmış oluyor. başarı da doğal olarak herkese ait oluyor.
monopoly'yi tersten oynarsan norveç, finlandiya gibi bir ülke elde ediyorsun. resmen bugüne kadar yanlış oynamışız. -
12. 14 haziran 2016 rte'nin ingiltere'ye sert tepkisi
şunun altına imzamı atıyorum:
"ingiliz muhalefeti "tc ab üyesi olacak, barbar türkler gelecek" diye korkutarak brexite halkı yönlendiriyor. türklere ılımlı cameron "olmayacak merak etmeyin" diyerek halkı rahatlatıyor. tc cbaşkanı da camerona sert çıkıp hem onuru kurtarıyor hem de camerona referandum yolunda dolaylı destek atıyor. (bkz: danışıklı dövüş)"
...ve ekliyorum:
iç piyasaya dönük popülizm, uzun vadede dış politikadaki oyun alanını daraltır, çünkü herkesin her şeyden haberi var artık. cameron, brexit referandumundan zaferle ayrıldıktan sonra, türkiye'ye kemik atmaya başlarsa, muhalefetin elinde koz olarak sadece kendi söyledikleri değil, rte'nin söyledikleri de olacak. 180 derece dönüşler muz cumhuriyetlerinde sorun olmaz, orada diktatör ne derse o, ama daha sağlıklı demokrasilerde maliyeti vardır, büyük siyasi kredi harcatır.
türkiye her halükarda ab dışında. iki büyük silahı var: nüfus ve mülteciler. bu iki silah da birbirine zıt. zira 2 milyon suriyeli almamak için 80 milyon türk'e kapılarını açmanın bir mantığı yok.
benim istediğim 3 şey var:
-sınırlı bir vize anlaşması olsun da vasıflı, dil bilen gençler kolayca avrupa'ya gidebilsinler.
-golden state warriors 7. maçta şampiyonluğa ulaşsın
-türkiye nükleer bir güç olmasın.
küçük diktatörlerin elinde büyük silahlar olmamalı. -
13. türk bayrağı değiştirilsin kampanyası
(bkz: entry ve nick uyumu)
-
14. ingiliz çocuğu rahatsız eden turizm çalışanı
12-13 yaşındaki çocuğu sözle ve hatta beden diliyle taciz eden turizm çalışanıdır :
https://youtu.be/cgjxy7drdo8
çocuk uyanık çıktı da icecek teklifini reddedip kurtuldu .
çalışanın söyledikleri:
çok seksi bir cocuksun
içeri gel de sana bir kola ismarlayayim
tamam o zaman bu kartım, söz ver bu gece geleceksin ve bütün içeceklerin/içkilerin benden .
ailen burada mı?
bunu sıcak kanlilik olarak yorumladiysaniz, aynısı çocuğunuza söylendiğinde ne dusuneceginizi tekrar değerlendirin.
edit: bir yazar bu sahsin facebook hesabini verdi, o restaurant in sahibiymis ve hala orayi isletiyor. linc edilmemesi icin burada paylasmayacagim. -
15. 14 haziran 2016 portekiz izlanda maçı
stadın yarısından fazlası izlanda taraftarı. hazır ülke boşalmışken işgal etmenin tam sırası
-
16. cristiano ronaldo
türk reklam sektörünün söndürdüğü bir başka hayat daha.
-
17. game of thrones
ufak bir ayrıntı var bu dizi ile ilgili, herkesin unuttuğu:
hatırlayalım, lannister dediğimiz sülale zamanında iron bank of braavos'tan epey yüklü bir borç aldı. sonra bu borcun vadesi geldiğinde cersei lannister "ödemiyorum, benim değil mi vermicem, kuruyup gitse de vermicem. hem para greyjoy'larla ve robb'dan kalanlarla savaş için lazım" gibi şeyler söyledi. akabinde stannis bu kozu kullanarak "bize yatırım yapın intikamınızı alalım, hem iron throne'i ele geçirince borçların hepsini de öderiz" söylemiyle para almaya çalıştı bu bankadan.
hasılı yedi krallık tahtının bir milyon altın dragon borcu var (kemiksiz, faizi hariç) ve iron bank hem kitapta hem dizide "herkesin korktuğu, kralların ve prenslerin önünde diz çöktüğü bir kurum" olarak gösteriliyor. bunun iki sebebi var:
1) eğer borcunuzu ödemezseniz iron bank sizin düşmanlarınıza para yağdırmaya başlıyor ve girdiğiniz savaşları kaybediyorsunuz.
2) iron bank faceless men ile birlikte çalışıyor. eğer hiçbir şekilde çözemezse gönderiyor faceless men'den suikastçileri, beyin bedava.
bağlarsak: iron bank lannister'lerden parasını alamadığı için alternatiflere girişir. bir yandan stannis'i, -muhtemelen- faith'i (high sparrow) ve euron greyjoy'u finanse eden bu banka (yoksa 1000 gemiyi nasıl yapacan la?) bir yandan da borcu ödemeyen cersei lannister'in en doğal düşmanı olan arya stark'ı faceless men vasıtasıyla eğiterek westeros'a yollar. bu kurgu tüm hikayeyi mantıklı bir şekilde çözüyor. zaten jaqen h'gar denen karakter arya stark ile ilk tanışırken onun listesini duyup iyiden iyiye etkilenmişti hatırlarsanız. yani size westeros'ta ortak paydayı paylaşacağınız ve oraları bilen bir "silah" lazım, sonra elinize en uygun aday, intikam için yanıp tutuşan arya stark geliyor. elbette bu bile planlı olabilir. sonuçta kurgular kurgular.
bitirirken, iron bank of braavos'un mottosu ile sonlandırayım:
"the iron bank will always have its due."
zaten kitabın birkaç yerinde hem tyrion hem tywinn "dont fuck with the iron bank" minvalinde konuşuyorlardı.
neyse got'a teori kasmadım da demem.
ekleme: hatta arya'nın sırf cersei'ye acı çektirmek için onun gözünün önünde tommen'i öldüreceğini düşünüyorum. hatta bence sırf bu yüzden o tiyatro goygoyunu ve cersei'nin acılarını bu kadar işlediler, arya da defalarca izledi. -
18. sahibinden.com'da kediye kızan senarist ilanı
1500 satırlık ilanda "kedi" kelimesi bir defa geçiyor. adamlar ne kediye ne de eğitmenine kızmışlar. kızdıkları yapım şirketleri . bunu geri kalan 1499 satırdan anlayabilirsiniz.
-
19. osmanlı imparatorluğu a milli futbol takımı
-
20. 2016 turizm krizi
debeye girmiş entrylerin hepsini okudum.
hortum sikenler, sırf iktidar göt olsun diye bu krizin kalıcı olmasını dileyenler, açılın olay yerinden bildiriyorum diyen turizmciler, şu an alman turist beceriyorum geçen seneye göre randıman düşük diyenler hepsini.
herkese katılıyorum.
kesinlikle bir kriz var. ancak neyi ispatlamaya, kime göstermeye çalışıyorsunuz.
turizm krizini bir akpartiliye ispat edince dur o zaman kılışdaroğluna vereyim oyumu mu diyecek? hortumunu siktiğiniz itfaiyecinin suladığı ak partili otel sahibinin çok sikinde mi zannediyorsunuz. ilk fırsatta toplanıp giderler turizm bakanına el sıkışırlar, teşvikti, zarar ertelemeydi, vergi affı/avantajıydı derken yine biz göt oluruz. rusyaya yapılanın yanlış olduğunu, bir hırs için bir ülke ekonomisinin tehlikeye atılmaması gerektiğini savunan tek bir ak partili yok. herkes ertuğrul olm. herkes fatih amk. savaştığınız şey cahillik, kendini buğday ambarında zanneden serbest gezen tavuk kafası. her yapılana bir kılıf bulan ve zerre rahatsız olmayan bir zihniyet. kendi getirdiği yasayı yine kendi kaldırırken sevinç çığlıkları atan zavallı insanlar bunlar.
trabzonda oruç tutanın götünü keserler diyen, kırşehirde kitabevi yakan, seri katille selfie çeken, devlet kanalında namaz kılmayanın hayvan yerine koyan kafa. savaştığın şey bu. sen bu kafalara sanat, estetik, vicdan, hukuk, adalet, anayasa ihlalleri, insanlık suçu gibi kavramlardan bahsediyorsun ama zerre karşılığı yok. daha önce anlattım deri tüccarı arkadaşım işlerimizin içine sıçıldı rus krizinden sonra diyor, battı batacak hıyaroğlu hıyar ama bugün olsa mecburum yine akpartiye veririm diyor. uyanın arkadaşlar. evet kriz var. yok diyenlerin yüzüne gülerek helal olsun reise diyin.
başka türlü kendimizi yormaktan, üzmekten, sinirlerimizi yıpratmaktan başka işe yaramıyor. ben niye ilaç kullanıyorum zannediyorsunuz.
(bkz: atarax kafası)
çak bi atarax, ak partiye laf edenin amına korum lan diye bağır. rahatla. arabanın arkasına osmanlı tuğrası yap. face'te profil fotonu ilk günkü gibi iştahla ve şehvetle sikin bizi yap. ruhuna yapılan tecavüzün tadını çıkart. nasıl olsa bitecek bugünler. nasıl olsa bu insanlara götümüzle güleceğimiz günler de gelecek. üzme kendini. -
21. özcan deniz'in atalay filiz'le selfie çekmesi
polisle dalga geçmek için yapıldığı bariz olan bi eylem ülkemizce doğru algılanamamıştır.
-
22. 14 haziran 2016 istanbul yağmuru
avcılar'da karşı binada oturan arap ailenin cam kenarına yığılmasıyla tebessüm ettiren sağanak yağmur.
(bkz: arap kızı camdan bakıyor) -
23. 14 haziran 2016 twitter'da hakarete uğramam
iyi de bize ne amk?
yav rezalet tarafı olsa rezalet tarafı yok, haber desen haber niteliği yok, politik bi atışmadan küfürleşmişsiniz.
dets ol beybi. fir mahkemeye kurtul. -
24. survivor 2016
takımları eşitlemek için acun yunus'u harcadı. dünya üzerinde ibrahim'in yunustan fazla oy alacağına inanan insan olduğunu zannetmiyorum.
-
25. facebook'taki tuhaf sayfa
abi tamam sayfa saçma, kötü ve ergen işi rezalet bir şey de,
hala bu toplumun %99'unun müslüman olduğunu sananlar var ona yanıyorum asıl.
%99u nasıl ölçtüler hala bilmiyorum. -
26. çocukken çok isteyip de aldırılamayan oyuncaklar
(bkz: akülü araba)
kocaman oldum hala olsun isterim -
27. cüneyt çakır
portekiz - izlanda maçında otoritenin karekökünü oluşturmuş hakemimiz. lan adam olay yerine bir koşuyor bütün futbolcular sus pus :) normalde itişme kakışma olacak pozisyon, rakip oyuncular birbirine girmek üzere derken cüneyt çakır bir koşuyor, bir yüz ifadesi var adamda o sırada, sanırsın hepsini falakaya yatıracak öyle sert. futbolcular da götüm götüm dağılıyor onu görünce :)
hayır itiraz etmeye götü yiyen futbolcu göremedim daha. ilk yarı bi ronaldo itiraz eder gibi oldu bir pozisyonda o kadar.
- faul!
- tamam abi sen öyle diyosan :(
collina ile birlikte gördüğüm en otoriter hakem. türkiye gibi rezil futbola sahip bir ülkeden böyle bir hakemin çıkması büyük şans. -
28. emlak balonunu patlatmak için yapılması gerekenler
merak ettiğim şeylerdir.
birey olarak yada topluca hareketle ne yapabiliriz de bu balon gümler? ulan götü boklu 1+0 dairelere 300 bin fiyat çeken bir hal almış ülke, herkes bir dünya kira ile balkonu penceresi olmayan yeri geldiğinde kot 4 te ışıktan havadan mahrum bir şekilde yaşamaya çalışıyor. bu mudur amk? sahibindende çatısı olmayan ev gördüm amk dünyanın parası.
vatandaş ne yapsın? ne yapmalı ki başını sokabileceği güneş alan evleri ederi fiyattan alabilsin?
yanlış anlaşılmasın tutup bi villa iki milyon dolar olur mu arkadaş demiyoruz, 1+1, 1+0 lar 300 bin 400 bin lira olmamalı diyoruz.
siktiğimin yerinde her boka dünyanın vergisini veriyoruz, en pahalı benzin en pahalı araba en pahalı ev en pahalı hayat. 10 binlira ve üstü paraya kazalı hurda tofaş satan memlekette kot 4 bile 1000 lira.
edit: biri de çözüm olarak demiş ki sen fakirsin.
ulan zaten fakir olmasak (bkz: bugatti veyron sürerken zevkten boşalmak) gibi bi başlık açar orda yazardım. hıyar. -
29. makyaja hayır hareketi
bu hareketin kadınlar arasında yayılması halinde erkek halimle zengin koca bulabilirim.
-
30. iş yaşamında yapılan en büyük hatalar
bir değil bin tane var ama ben birine yoğunlaşacağım çünkü ben uzun zamandır bunu yaptığım için layığımı buldum;
arkadaşlar, yöneticiniz ile hakkınız olan şey için konuşun, kariyerinizin nasıl şekilleneceğini, mutlaka konuşun . öyle yılda 1 defa değil, yılda 3-4 defa konuşun.
size bir yol çizmesini, ne zaman terfi vereceğini belirlemesini mutlaka sağlayın, o sizden iş için bitirme saatleri tarihleri ister ya, siz de ondan kariyer yolunuz ile ilgili yapılacak çalışmalar için bitiş tarihi isteyin.
ben yapmadım; saygılı olayım, gidip ağlamayayım, habire şikayetlenen bir konuma düşmeyeyim dedim. onlar zaten anlar benim hakkım olanı verirler dedim. bu beni insan olarak yüceltti ama beni onların gözünde "daha iyi çalışan" yapmadı.
aksine isteksiz olduğum için operatif biri olarak göründüm belki.
diyeceğim o ki, vaktim yok konuşamamlara kanmayın, sen daha yenisin neyin terfisilere kanmayın, çünkü bendeniz çok köklü çok kurumsal bir şirkette çalışmama rağmen 2 senede 2 terfi alıp hiyerarşik olarak üstüme basan insanlar gördüm. ben ise 2 sene de bir konuşup bana ne zaman terfi vereceksin diye soran bir insandım. demek ki bu arkadaşlar senede 4 defa konuşmuş, gitmekle tehdit etmiş. ben hiç tehdit etmedim, saçma bulurdum ama bir çok iş arkadaşımın gitmekle tehdit ederek maaşlarını arttırdığını öğrendim.
bu pis dünyada başka türlü iyi maaş almak ve hatta ayakta kalmak zor. -
31. tüm zamanların en iyi spiker repliği
"her yerinden öpüyorum rüştü"
"yok artık lebron james"
"çabuk kalktı dikkat edersen"
"gol olur"
"kerem tunceri, kerem tunceri, kerem tunceri............."
"haydi oğlum popescu"
"semih, semih, semih, semih, semih"
"hem penaltı hem gol"
gibi olan repliklerdir.
her birinin hissiyatı, heyecanı farklıdır. -
32. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
az önce twitter'da ekşi şeyler sayfasında paylaşılan dün yazılmış "dünya sinema tarihine ilkleri yaşatan filmler"entarisine denk geldim.
link
(bkz: #61109449)
yeminlen kanım dondu. arkadaşa bok atmak istemiyorum ama içinde çok ciddi yanlışların bulunduğu bir liste olmuş. ilk film "race horse" asla değildir, ilk uyarlama film "frankenstein" hiç değildir. sinemada gösterilen ilk film diye bir cümle var zaten o koca bir fail! onu yazabilmek için cidden sinema bilmiyor olmak gerek.
madem bu kadar sinema ilklerine meraklısınız, size olabildiğince belgeleri ile sinema ilkleri hakkında bilgi vereyim. en başta "sinemanın kilometre taşlarını koyan 25 isim" adlı yazım ile başlamak istiyorum:
(dipnot: uzunt metraj filmlerin linklerini koymuyorum. legal olmayacağı için. çoğu internette var ama ben koymayacağım, sadece imdb sayfalarını koyacağım)
--- sinemanın kilometre taşlarını koyan 25 isim ---
1) thomas edison
mucit olan thomas edison yer yüzünde video çeken ilk kişidir diyebiliriz. kendisi icat ettiği kamera ile birçok görüntü kaydetti ve bunları insanlara ‘para’ karşılığında izlettirerek tarihe geçti. video dediğimiz şey, thomas edison ile başladı. lakin ortada şöyle bir sıkıntı vardı: edison çektiği videoları toplu bir şekilde gösteremiyordu. çünkü kinetoskop aynı anda sadece bir kişinin izleyebileceği bir aletti. bunu düzeltmek başkalarına kalmıştı.
* edison’un gösterdiği kinetoskop görüntüeri:
https://youtu.be/686y7bzyava
kinetoskop tam olarak nedir
* keza thomas edison, amerika'daki ilk film stüdyosunun kurucusudur:
https://en.wikipedia.org/wiki/edison's_black_maria
2) lumiere kardeşler
lumiere kardeşler cappucine bulvarındaki grand cafe’de yaptıkları özel gösterimde ‘sinemayı’ keşfettiler. edison’un kinetoskop’una level atlatıp sinematograf’ı icat ettiler ve küçük bir kalabalığa çektikleri videoları bir yere yansıtmak vasıtasıyla izlettiler. sinematografın icadı için buraya bakabilirsiniz: bkz. lumiere kardeşler böylece ilk toplu gösterimi yani sinemayı keşfetmiş oldular ve bu keşifleri dünya tarihini değiştirecekti. onlar bu gösterimi yaptıktan sonra yanlarına biri geldi ve sinematograf makinesini kaça satacaklarını sordu. lumiere kardeşler ne kadar enteresandır icat ettikleri makinanın ömrünün uzun olmayacağını sinemanın tutmayacağına inanıyorlardı ve bu sebeple gelen kişiye makinelerini satmadılar. yalnız gelen kişi red edildiği için hırs yaptı ve sinemanın gidişatını inanılmaz bir şekilde değiştirdi.
* lumiere kardeşlerin ilk görüntüleri:
https://youtu.be/4nj0veo4q6s
3) george melies
evet, lumiere kardeşlerin red ettiği adamın adı: george melies idi. melies red edilmenin hırsıyla kendi kamerasını icat etti ve sokaklara düştü. görüntüler çekmeye başladı. sonra bir şey oldu ve kamerası tutukluk yaptı, ardından tekrar çalıştı. görüntüleri izleyen melies şans eseri bir şey keşfetmişti: kesme kurgusu! görüntüde sokakta ilerleyen insanlar bi anda kaybolmuşlardı. bunu gören melies hemen bu tekniği kullanmaya başladı. melies, kesme sayesinde pelikül üzerinde ilk efekt yapan insan oldu. kendisi o kadar hayalperestti ki canavarlı, yaratıklı filmleri ilk çeken kişi oldu. 1902’de aya yolculuk filmini çekti. ilk bilimkurgu filmini de, ilk korku filmini de o çekti. hatta ilk konu anlatan kişi melies oldu. diğerleri gibi sadece görüntüler çekmedi; konulu filmler yaptı. melies bu sebeple sinemanın ‘vaftiz babası’ olarak adlandırılır. şuan yapılan bütün efektlerin temeli ona aittir. yalnız melies’in de yapamadığı bir şey vardı. onun filmlerinde kamera hep sabitti ve kendisine ait olan tiyatroda çekim yapardı. filmleri tiyatronun perdeye yansıtılmış hali gibiydi biraz da. onun akıl edemediğini bir başkası akıl etmişti.
* george melies’nin aya yolculuk filmi. bu film hem ilk bilimkurgu filmidir hem de "bildiğim kadarıyla" ilk uyarlama filmdir çünkü jules verne'in aya sehayat ve h.g. wells'in aydaki ilk insanlar eserinden uyarlanmıştır:
https://youtu.be/_frdvdklxuk
* keza george melies de avrupa'da ilk film stüdyosu kuran kişidir. kendisi stüdyonun çatısını saydam yaptırmıştır ki doğal ışıktan yararlanabilsin.
link
4) edwin s. porter
sinemada ilk pan hareketini yapan, ilk defa sokağa çıkıp gerçek bir film çeken kişi edwin s. porter’dır. çektiği the great train robbery ile ilk western filminin de sahibi olup ilk defa düzgün, olay örgüsü olan, mekanların değiştiği bir film çekmiş de oldu. onun bu çalışması birçok kişiye ilham kaynağı oldu. artık sinema sadece görüntülerden oluşan ya da 4 duvara sıkışan bir şey değildi. çok daha fazlası olacaktı. keza edwin s. porter, sinemada ilk açı değiştirerek çekim yapan kişidir. devamlılık kurgusu onunla başladı. bunu ilk keşfettiği filmi life of an american fireman filmdir. merdivenden yukarı çıkan itfayeciyi bir de odanın içinden çekmeyi akıl ederek hem binanın dışında hem de içinde hayat olabileceğini kanıtladı.
* edwin s. porter’ın the great train robbery filmi:
https://youtu.be/bc7wwomeggy
* life of an american fireman'ın devamlılık kurgusuz versiyonu. dikkat ederseniz itfayecinin kurtarışını önce içerden sonra dışardan çekmiş. sonra "bak aklıma ne geldi" diyerek bunları birleştiriyor ve devamlılık kurgusunu keşfediyor:
https://www.youtube.com/watch?v=6ym7-qw_gwo
5) cecille b. demille
esasında bu adamın burada olmasının tek bir sebebi var: hollywood. bu adam hollywood denen yeri bulan kişidir. hollywood keşfi de epey bir şans eseridir. hava şartlarının sürekli iyi olduğu, rahat rahat platoların kurulup çekim yapılabilecek yeri arayan cecille b. demille tesadüfen şuanda hollywood’un olduğu topraklara gelir ve bu keşfettiği yer şu anda dünyanın sinema merkezidir. kendisi de hollywood’da ilk ‘uzun metraj’ film çeken yönetmendir: amerikan kızılderili adam.
6) d. w. griffith
bu adam tüm sinema kanunlarını değiştirdi. çektiği 3 saatlik the birth of a nation filmi sinemadaki ilk paralel kurgu kullanılan filmdir; o güne kadar yapılmış en prodüksiyonlu film ünvanını da taşır. aynı anda 2 farklı hikayeyi paralel bir şekilde anlatan griffith filmin içinde kullandığı teknikler ve çekimler ile dünyayı resmen sarsar. griffith, sinemada yeni bir milat oluşturdu. işin hüzünlü yanı the birth of a nation’da gösterdiği ırkçı tavırları yüzünden daha sonra ıntolerance‘ı çekmiştir ama bir daha hiç the birth of a nation’da elde ettiği başarıya yaklaşamamıştır. ırkçılık kötü bir şey!
* the birth of a nation:
http://www.imdb.com/title/tt0004972/
* ıntolerance:
http://www.imdb.com/…itle/tt0006864/?ref_=tt_rec_tt
* ıntolerance'ın seti:
http://www.filmreference.com/…s/sjff_01_img0237.jpg
* şimdi burada büyük bir detay var. d.w. griffith tarihin ilk büyük prodüksiyonlu işini yapan adam olarak geçer. bunun sebebi filme kattığı yeniliklerdir. fakat gerçek şu ki, ilk devasa set işi cabiria'ya aittir:
http://www.imdb.com/title/tt0003740/
7) friedrich wilhelm murnau
hikaye anlatmak, kamera hareketleri derken sinema gelişiyordu. sonra bu arkadaş çıktı ve değişik bir film çekti. adı the cabinet of dr.caligari olan film sinemadaki ilk dışavurumcu filmdi. dışavurumculuk tabii ki onun keşfi değildi. dışavurumculuk zaten var olan bir sanat akımıydı fakat murnau bunu isteyerek-istemeyerek sinemaya aktarmayı başardı. çekimlerden çok sahne dekorlarının önemli olduğu, karanlık ve iç karartıcı temalara sahip dışavurumcu filmler murnau sayesinde akım haline gelir. distopya, canavarlar, korkunç mekanlı filmler bir anda furya haline geldi. nosferatu (ilk dracula fakat ilk zombi filmi değil), metropolis (ilk distopya) gibi filmler bu akımla beraber yapıldı. ilk korku filmi george melies’e ait olsa da korku sinemasını günümüze sokan kişi murnau ve onun başlattığı akım ile film yapanlardır.
* the cabinet of dr.caligari:
http://www.imdb.com/…tle/tt0010323/?ref_=fn_al_tt_1
8) dziga vertov ve robert j. flaherty
bu 2 adam sinemada yeni bir yapı taşı oluşturdular: belgesel! flaherty çektiği kuzeyli nanook ile belgesel sinemanın temelini attı. günümüzde izlediğimiz o aslanlı belgesellerin temeli bu adama ait. lakin kendisi inceden sahtekardı. kuzeyli nanook belgeselinde, eskimo ailesine kendi istediği şeyleri yaptırarak ‘doğal yaşam’ süsü vermişti. kamera arkasında istediklerini yaptırmasına rağmen her şeyi doğal yaşam olarak gösteriyordu. vertov işte bu konuda flaherty’den ayrılıyor. vertov herkese, her şeye karşıydı. kamera-göz denen bir şeye inanıyordu ki bu inanışı ileride birçok insanı etkilemiş, akımların öncüsü olmuş, ders konularına girmiştir. ona göre kamera bizim göremeyeceğimiz şeyleri görürdü. gene ona göre ‘konu’ olmamalıydı. kamerayı alıp sokağa çıkmak ve ne bulursak çekip montajlamak esas belgeseldi, esas doğallıktı. kamera-göz ya da kino pravda ileride görsel algının en önemli konularından biri olur.
* vertov’un kameralı adam‘ının bir bölümü:
https://youtu.be/oc5mg_6raum
* kuzeyli nanook
http://www.imdb.com/title/tt0013427/?ref_=nv_sr_1
9) sergei eisenstein
her şey harika ilerliyordu. sinema tam yeni bir kıvama oturmuştu ki bu adam çıka geldi ve ‘dramatik kurgu’ adını verdiği bir montaj tekniği ile “siz bi durun” dedi. görüntülerle anlam oluşturma üzerine kurulu bu teknik sinemanın temel taşlarını bir daha değiştirdi. çektiği potemkin zırhlısı filminde uyguladığı bu teknik sonrası artık görüntüler öylesine seçil-e-meyecekti. her görüntünün bir anlamı, bir önceki planı destekleyen bir manası olacaktı. eisenstein ile montaj önemli bir hal almıştı. bu da artık sinemacıların bu anlamsal yapıya dikkat ederek film çekmesi gerektiğini gösteriyordu.
eisenstein’ın çektiği potemkin zırhlısının meşhur odessa merdivenleri sekansı:
https://youtu.be/laj_1p-py2k
10) charles chaplin
nam-ı değer charlie chaplin. peki dönemin en önemli palyaçosu neden burada? buster keaton ya da harold lloyd da dönemin komedyenlerindendi. ama onlar listede yoklar. chaplin komedi sinemasında bir devrim yaptı demek doğru olabilir ama chaplin’i farklı kılan şey, dünyanın ilk en ünlü oyuncusu olmasıydı. insanlar onu görmek için setlerine geliyor, onun oyuncaklarını satın alıyor, onla yatmak için her şeyi yapıyorlardı. bir dönem neredeyse dünyanın en ünlü insanıydı. sinema ilk süper ünlüsüne chaplin ile kavuştu. onun oluşturduğu bu hava ileride birçok şeyin değişmesine sebep olacaktı. sinema git gide çok daha büyük bir sektör olmaya doğru ilerliyordu. tabii komedi sineması deyince de akla ilk chaplin gelir.
11) alan crosland ve warner bross.
alan crosland ve warner bross. öyle bir şey yaptılar ki tüm sinema kuramları değişmek zorunda kaldı. resmen sinemaya reset attılar. birçok kişiyi işsiz bırakıp, birçok şirketin batmasına sebep oldular. onların yüzünden durduk yere herkes para harcamak zorunda kaldı. ne mi yaptılar? sesi buldular! warner bross.’un geliştirdiği vitaphone tekniğini ilk kullanan kişi alan crosland’dir. çektiği the jazz singer, tamamı sesli olmasa da tarihteki ilk sesli film olarak geçer. tabii insanlar sessiz filmlerden bir anda sesli filme geçince etkilendiler. duyduklarından hoşlandılar ve daha fazlasını istediler. sesin sinemaya gelmesi demek, çekim tekniklerinin değişmesi, sinema salonlarının değişmesi, sesi kötü oyuncuların sinemayı bırakması demekti. tam bir milat oldu kısacası. bu konuyu işleyen bir film vardır ki bu film 2012 yılında oscar almıştır: the artist.
* the jazz singer'dan ufak bir kesit:
https://www.youtube.com/watch?v=uyoy8dkhtpu
* tamamı sesli çekilen ilk film ise:
lights of new york
12) will h. hays
will h. hays bir yönetmen değil. bir yapımcı da değil. oyuncu mu? o da değil. peki bu adam neden burada? bu adam: tarihin ilk sansürcüsüdür. bu adam yüzünden amerika’da koca bir kaos yaşandı. onun getirdiği kurallar sebebiyle artık filmler sansürleniyordu, sansürlemeyi bırakın, onun getirdiği kurallar sebebiyle filmler ‘aynı şekilde’ bitmek gibi belirli ve zorunlu kurallar ile çekiliyordu. misal; kötü adam hep cezasını bulmalıdır. asla kötü adam kurtulamaz. sevişmek yok. devlete laf sokmak yok. bu adam amerikan sinema tarihinin kara lekesidir ve sinema tarihindeki yeri ‘kötü’ bir şekilde büyüktür. koyduğu kurallara karşı gelen yönetmenlerin hikayesi ise ayrı bir film, yazı konusudur.
13) orson welles
orson welles bir buluş yapmadı ya da yeni bir kuram yazmadı. orson welles bir film çekti, adı citizen kane olan, film sinema tarihine ister istemez yön verdi. çünkü orson welles filmi öyle güzel çekmişti ki içinde onlarca yeni çekim tekniği, değişik açılar vardı. filmin içerisinde denediği çekim açıları ya da kadrajlar zaten vardı ama welles bunları anlamlandırmayı başarmıştı. keza filminde ‘alan derinliği’ adında bir çekim tekniği kullanarak ilerideki sinemacılara yeni bir kapı açmış oldu. orson welles sadece 1 filmle, birçok yönetmeni düşüncelere itti. filmi şimdi izleseniz belki sıkıcı bulursunuz ama çekim açısından tatmin olacağınız kesin. konu olarak değil, çekim olarak bir şaheser oluşturdu.
* citizan kane:
http://www.imdb.com/title/tt0033467/
14) walt disney
bu adamın kim olduğunu hepiniz biliyorsunuz. animasyon dünyasının tarihi bu adam ile yazıldı. çok fazla anlatmama gerek yoktur sanırım. mickey mouse ve bilimum karakteri ile walt disney animasyon dünyasının kapısını ilk açan kişi olmuştur. lakin şunu belirteyim: mickey mouse’un yaratıcısı bu adam mickey fare kadar tatlı değildir. walt disney tarihin en pis, en çirkin, en kötü insanlarından biridir. çalışanlarına zorbalık yapan bir patrondur. animasyon tarihine altın harflerle yazıldı ama hiçbir zaman iyi bir insan olamadı.
* mickey farenin ilk görüntüleri:
https://youtu.be/bbgghnqf6e4
* tarihin ilk animasyon filmi:
https://www.youtube.com/watch?v=wgh6man4l2i
15) joseph raymond mccarthy
listedeki bir diğer ne yönetmen ne de yapımcı olmayan isim. bu adamın da burada yer almasının sebebi hiç hoş bir sebep değil. amerikan sinema endüstrisine bir darbeyi de joseph mccarthy vurmuştur. dönemin cumhuriyetçi parti senatörü olan mccarthy ülkede birçok kişiyi komünist olmakla suçlamıştır. durduk yere suçladığı insanlar ile bir cadı avı başlatan mccarthy’den sinemacılar da payını aldı ve birçok kişi sinemadan uzaklaşmak zorunda kaldı. amerikan sinema endüstrisi için mccarthy dönemleri darbe niteliğindedir. zamanında sansür ile mücadele veren sinema bu sefer de komünizm safsatası ile mücadele vererek darbeye uğramıştır.
16) roberto rossellini
bir dönek olmasına rağmen rossellini muhteşem bir dönüş yaparak sinemada tarih yazmayı başarmıştır. italyan yeni gerçekçiliği diye bir şey duydunuz mu hiç? işte onun başlamasına sebep olan adam rosselini’dir. çektiği roma, citta aperta adlı film ile kocaman bir akım başlattı. rosselini kamerasını aldı ve stüdyodan çıkıp dışarıda doğal ışıklarla film çekti. stüdyolara muhtaç olmadıklarını söyledi ve sokaktaki insanları gerçek hayatlarını perdede gösterdi. bu bir isyandı. ve onun başlattığı isyan dünyanın her yerine yayıldı. devletin yalanlarına karşı başlayan bu akım sinema tarihinin en önemli meyvelerini vermiştir. sağolasın rossellini!
* italyan sineması hakkında detaylı bilgi:
(bkz: #37841734)
17) alfred hitchcock
bu tombiş abiyi tanıyanınız var mı? bu adam gerilim ve korku sinemasının özellikle de gerilim sinemasının temellerini atan, her zaman da gerilim sineması deyince akla ilk gelecek olan kişidir. çektiği polisiye gerilim filmleri ile birçok kişiye ilham kaynağı olmuştur. ayriyeten de vertigo effect denen çekimi bulan kişidir. alfred abi sonrası gerilim filmleri onun filmlerine bakılarak şekillenmiştir. birçok yönetmen alfred hitchcock’u milat olarak belirlemiş, ona göre film çekmiştir.
* vertigo effect:
https://www.youtube.com/watch?v=skjetaieldm
* alfred hitchcock, cameo mantığını oturan ilk isim de diyebiliriz. filmlerine kendini bir şekilde sokan yönetmen, bir filminde kendini sokacak yer bulamayınca, gazetede bir ilan olarak karşımıza çıkar:
https://www.youtube.com/watch?v=_ybaokimirq
18) jean luc-godard
kimi sinema tarihçileri şunu söyler: sinema lumiere’ler ile başladı, melies ile gelişti ve godard ile öldü. godard harbiden sinemayı öldürdü. o, sinema teröristiydi. bütün sinema kuramlarına ve kurallarına karşı gelerek çektiği filmler ile muhteşem bir başarı elde etti. kendi kafasına göre koyduğu kurallar ile filmler yaptı ve kendince bir üne kavuştu. çektiği serseri aşıklar filmi de fransız yeni dalgasının ilk filmi olarak kabul edilir. onun bu kuralsızlığı, başına buyrukluğu da ileride birçok çöp filmin yapılmasına ve öğrencilerin yaptıkları çöp filmlere anlam kasabilmesine sebep oldu.
dipnot: ilk film yakışıklı serge‘dir ama serseri aşıklar ilk olarak kabul edilir.
* serseri aşıklar:
http://www.imdb.com/title/tt0053472/
19) andrei tarkovsky
bu adam sinema tarihine ne kattı? şunu kattı: farklı bir bakış açısı. tarkovsky sonrası sinemaya bakış açısı tamamen değişti. bu birçok yazarın ve sinema tarihçisinin de düşüncesidir. çektiği filmler ile birçok sinemacının gözünü açmış, sinemaya da yeni bir bakış açısı getirmiştir. onun gibi yönetmenler yok muydu? vardı. ama en etklisi tarkovsky oldu. şuanda sinemacıları ayırıyorsak bunun sebebi bu adamdır. tarkovsky sinemacısı ile godard sinemacısı gibi. tarkovsky sonrası sinema bir yol ayrımına girdi. sanat sineması ve gişe sineması ayrımı zaten yapılıyordu fakat tarkovsky sonrası bu ayrım netleşti. artık bir tarkovsky vari film yapanlar vardı bir de amerikan vari.
20) george lucas
george lucas da öyle çok büyük bir şey yapmadı canım. sadece star wars gibi bir film yaptı ve bilimkurgu sinemasını altüst etti. onun bu şaheseri sonrası yapılan bütün filmler önce star wars’a bakıyordu ondan sonra filmlerini şekillendiriyordu. hadi hepsini geçelim, uzay deyince akla ilk gelen isim george lucas’tır.
21) george a. romero
şimdi doğruya doğru: george a. romero’yu herkes bilmez. hatta sinema tarihi derslerinde bile adı geçmez. lakin bu adam sinemada milat oluşturan isimlerden biri. kendi cebinden arttırdığı parayla çektiği the night of the living dead filmi, ilk akılda kalan zombi filmi olarak tarihe geçti. hayatı boyunca zombi filmi çeken romero zombi filmleri furyasının temelini atmış kişidir. şuan izlediğimiz the walking dead onun attığı temelin eseridir. yürüyen ölüler, zombiler, insan yiyenler, vampirler önce dışavurumculardan sonra da bu abiden sorulur.
* the night of the living dead fragmanı (gülme garantili):
https://youtu.be/0tagtiqvebs
* daha önce zombi filmi yok muydu? vardı. ama kimse onlara zombi muamelesi yapmadı. white zombie adlı film mesela adında zombi içermesine karşın vodoo büyüsü ile etki altına alınmış kişiler filmiydi. romero, ilk adam akıllı insan yiyen zombileri bize sundu. kendi de hiç zombi demedi ama olsun.
22) steven spielberg ve sakallılar devri
spielberg’ü eminim ki hepiniz tanırsınız ama ne yaptığını gerçekten bileniniz var mı? bakın anlatıyorum, toplanın hele: 70’lerde hollywood’da bir film krizi yaşanmaya başladı. bir türlü düzgün film çıkaramıyorlardı. yapımcılar hangi filme el atsa tutmuyordu. sonra spielberg ve diğer sakallılar: brian de palma, martin scorsese ve francis ford coppola geldi. dediler ki: biz eğitimli yönetmenleriz film çekmek istiyoruz ve hiçbir yapımcıyı başımızda istemiyoruz. zaten krizde olan hollywood ne kadar ıkınsa da en sonunda bu adamlara tam sorumluluk vermekten başka çare bulamadı. tam sorumluluğu alan spielberg, jaws‘ı çekti ve dünya yıkıldı! blockbuster denen kapalı gişe deyimi jaws ile ortaya çıktı. jaws o kadar sevilmiş ve izlenmişti ki filme gitmeyen kalmamıştı. hele hele filmin çekildiği denizde insanlar denize girememeye başlamış, yeni bir paranoya konusu olmuştu. ardından diğer sakallıların çektiği taxi driver, the godfather ve scarface gibi başyapıtlar gişeleri yerinden oynattı. spielberg ve diğer sakallılar sayesinde ‘yapımcı tabanlı’ sistem çöktü ve sinema resmen yönetmenlerin konuştuğu bir sektör haline geldi. yani anlayacağınız eskiden oyuncuların hangi saatte yatıp kalkacağına karar verin eli paralı yapımcılara güle güle dendi ve sinema gerçek sahibi olan yönetmen ve ekibine teslim edildi.
23) quentin tarantino
peki tarantino’nun bu listede işi tam olarak nedir? tarantino çektiği reservoir dogs ve pulp fiction ile sinemayı altüst etmeyi başarmıştır, bu bir gerçek. fakat şöyle bir durum var. tarantino 2 şeyi net olarak sinemaya getirmeyi başarmıştır. birincisi, sinema okumadan sinemacı olunabileceğini. tarantino’nun bu çıkışı birçok genç yönetmen adayına ve içinde sinema tutkusu olan insana örnek olduğu kesindir. ikincisi de tekrar filmlerinin gün yüzüne çıkması. esasında tarantino resmi bir hırsızdır. filmleri izlediği filmlerden referanslar ile bezenmiştir. izlediğiniz ve beğendiğiniz çoğu sahne başka bir filmden referans alınmış olabilir. tarantino sonrası açık bir şekilde eski filmleri yeniden gündeme getirme furyası başlamış oldu. bu tartışılabilir. fakat böyle bir ihtimal ve gerçek de ortada var.
24) daniel myrick ve eduardo sánchez
ne yaptıklarının farkındalar mıydı bilmiyorum ama kesinlikle sinemaya çok ama çok büyük bir yenilik getirdiler. bu adamlar the blair witch project‘in yönetmenleridir. yani tarihin ilk tamamı el kamerası ile çekilmiş filmin sahibiler. filmi, oyuncunun elindeki kameradan izlettirerek kimsenin akıl edemediğini akıl ettiler. bu adamların kullandığı teknik sonucunda paranormal activity yapıldı ve el kamerası filmleri bir anda patladı gitti, önünü alamadık.
* the blair witch project:
http://www.imdb.com/title/tt0185937/
25) james cameron
titanic mi? hayır tabii ki de. james cameron çektiği avatar ile sinemanın şimdiki son temel taşını koydu. muhteşem görsel efektlere sahip olan film daha önce var olmasına rağmen 3d‘nin farkına varmamızı sağladı. avatar sonrasında 3d filmlerde inanılmaz bir patlama oldu. james cameron sağolsun sinemada bizden 3 tl fazla alıyorlar artık. teşekkürler!
--- sinemanın kilometre taşlarını koyan 25 isim ---
****
şimdi gelelim diğer ilklere:
ilk yakın plan çekim: sick kitten-george albert smith
ilk hayalet çekim(kameranın bir aracın önüne bağlanarak çekim yapılması): a kiss in the tunnel - george albert smith
ilk gerilim filmi, ilk öznel çekim, ilk dikiz aynası çekimi, ilk ekranın üçe bölündüğü film: suspense-lois weber
ilk pelikül boyanarak yapılan renkli film: pantomime lesbienne-alice guy blache (george melies'in de yaptığı iddia ediliyor)
bir köpeğin gerçekten rol yaptığı ilk film olabilir: the whole dam family and the dam dog
ilk stop motion film: the humpty dumpty circus (internette mevcut değil)
ilk korku filmi: the haunted house-george melies(türkçesi: şeytanın 400 şakası)
ispanya'da çekilen ilk film: rina en un cafe
sinema tarihinin ilk kadın yıldızı: mary pickford falan değildir, florence lawrence'dır.
sürrealist ilk film(kitaplara göre): un chien andalou - luis bunuel ve salvador dali
fotolu versiyonunu görmek isteyenler siteden bakabilirler. reklam olmasın diye hepsini buraya fazla fazla koydum ama isterseniz siteden de okuyabilirsiniz: link
(bitirme notu: bir ara da türk sinemasının ilklerini yazarım. yazmak vaktimi alıyor, üşendim, onu başka zamana koyarım.)
(son not: daha var da yoruldum. edit ederek birkaç tane daha ekleyeceğim.) -
33. 19 haziran 2016 lgbti yürüyüşüne katliam çağrısı
gerçek islam bu değil, şaka lan şaka tam olarak bu.
-
34. yeni anayasada atatürk'e atıf yapılmayacak
siz kimsiniz ki,
mustafa kemal'i ve değerlerini yok etmeye çalışıyorsunuz ?
siz;
yobaz sürüleri,
kadın düşmanları, pedofili aklayıcıları,
ayakkabı kutusu saklayanlar;
siz kimsiniz,
bu ülkeden mustafa kemal paşa adı altında aslında cumhuriyet 'i ve laikliği ve kadını koruyan hangi hak varsa onu yok etmeye çalışıyorsunuz?
(bkz: nah yaparsınız) -
35. sadece askerde karşılaşılan olaylar
nato aco yerleşkesindeki devasa marketin müdavimi olmak. öyle bir carrefour ki 29 üye devletin yerel marketlerindeki her ülkeden her ürünü getirmeye çalışıyorlar ki yurtdışı görev yapan nato personeli evlerini daha az özlesin. bu kadar farklı çeşitte her ülkeden ürünü klasik market raf sistemiyle çözmek zor olacağı için yanyana aynı ürünü koymuyorlar bile. tam bir eu + amerika + kanada marketler karması. burayı gez gez bitirememek.
yine bir gün gezerken nerden geldiği belirsiz bağrışmalar yükselmesi. aha alliance birbirine girdi diye düşünürken kavganın içinde türkçeye benzer bir tını yakalamam. kulak kabartınca genç bir sesin "neeamuğa koyim yaa" gibi hayret + rahatsızlık karışık bir şekilde bağırdığını duymam. sepeti arabayı bırakıp sese doğru yardırmam.
olay yerine vardığımda çok ilginç bir enstantane görmek. amerikalı zenci insan azmanı bir asker birkaç kişi tarafından tutuluyor ve aynı anda "thats racist!" diye ortalığı velveleye veriyor. diğer tarafta eşofmanlarıyla alışverişe gelmiş -görünüşe göre de saldırıya uğramış- türk astsubayın olaylara anlam verememesi. avusturyalı taş gibi kasiyerle gözgöze geliyoruz o gün gülmüyor bana :( insanlar da arbede görünce toplanmaya başlıyor. sonradan kafama dank ediyor lan bizim astsubay racist olabilecek ne yapmış olabilir ki??
tam dönüp ne yaptın diye soracakken zenci bir hamle yapıp kasada banttaki bir paketi alıp havada sallıyor ve "yo fuckers.." ile başlayan amansız bir tirada girişiyor. bunu burda satamazsınız sattırmam falan diyor herif. elindeki paketle bir an gözgöze geliyoruz ve o anda her şey yerli yerine oturuyor:
eti negro
sonra ayıklıyoruz pirincin taşını.
ertesi hafta da gymde yine türklerle zenci brolar birbirine giriyor. bu sefer sebep türk subayın ordu demirbaşı kara kuvvetleri komutanlığı siyah terlikleriyle halter basmaya kalkması. kkk harflerini yanyana görüp ku klux klan sanan zenciler yine ayaklanıyor. -
36. atalay filiz
dün brain games'in bi tekrar bölümünde katılımcılara önce antika bir kalem gösterildi ve bunun eisenstein'a ait olduğu söylendi. haliyle herkesin ilgisi daha bir arttı bunu öğrendikten sonra. sonra bir hırka gösterildi ve bunu da bütün katılımcılar ellerinde evirdi çevirdi ilgiyle. hatta sorulduğunda giymek, denemek isteyenler çıktı içlerinden. muhtemelen bu da çok mühim bir isme aittir düşüncesiyle. ama sonra söylendi ki bu hırka amerika'da büyük bir katliamın failine aitmiş. o hırkayı ilgiyle elinde evirip çevirenlerin suratı düştü, hırkayı parmak uçlarıyla tutmaya, hala denemek istiyor musunuz diye sorulunca yok kalsın bakışı fırlatmaya başladılar. neyse ki sonradan hırkayı gösteren bilim insanı hırka benim ehehe dedi de rahatladılar.
şimdi bunu niye anlattım ben? çünkü bu anlattığım normal olanı. bizim son bir kaç gündür şahit olduğumuz selfieler ise ciddi ciddi sosyologlar, psikologlar tarafından incelenmesi gereken vakalar. katilin birine çok normalmiş gibi ünlü muamelesi yapılması bence toplumun içinde bulunduğu sapkın halin bir yansımasından başka bir şey değil. işin kötüsü kimse bu durumu düzeltmek için uğraşmıyor, uğraşmayacak.
bu yüzden atalay filiz toplumu okumamız açısından muhteşem bir yardımcı oldu. -
37. erdoğan'a rağmen türkiye'yi sevme rehberi
(bkz: gel buraya aptal)
-
38. denizli'de ramazan davulcusunun vurulması
yaratacağınız algıyı öpeyim dedirten haber. belli ki birileriyle husumeti varmış ki evine dönerken ilgili şahıs vurulmuş; cinnet getirtecek kadar birilerini sinirlendirse davul çalarken vurulurdu muhtemelen. lafı başka yerinden anlayabilecekler için de belirteyim; herhangi bir sebeple bir insanı vurmak, gaddarca olduğu kadar saçma bir harekettir.
ramazan ile ilgisi yoktur ancak çomarland sakinlerinin ileride birini oruç tutmadı veya iftar öncesi orucu bozacak hareketler yaptığı gerekçesiyle dövmelerinden sonra "ama ramazan davulcusunu vurdular" diye sığınacakları yeni bir liman olacaktır. -
39. bir erkekten duyulan en iyi iltifat
geçenlerde 4.5 yaşındaki oğlumu uyutuyordum. yanına uzandım. dikti gözlerini, yüzüme uzun uzun baktı ve en sonunda şöyle dedi:
anne, sen neden oluştun, sevgiden mi? -
40. recep tayyip erdoğan
ataturk'u sevmemesinin bir nedeni de onu kiskaniyor olmasi. oldukten sonra ondan daha buyuk bir lider olarak anilmak istiyor. anadolu'yu dusman isgalinden kurtaran hareketin oncusu ataturk karsisinda kiyaslama yapilacak tek zaferi var. o da bir avuc topragi, bir avuc teroristten koruyamadigi gibi bombalayip kacmasidir. tabii "ataturk ne yapmis ya?" diyenler bunu zafer olarak goruyorlar.
tanim: korler ulkesinin tek gozlu krali -
41. yarım ekmek arası en güzel şey
salatalık turşusu domates dana kasap sucuk kekik hafif
biber salçası ve kaliteli kaşarla yapılan tost
yada
domates peynir
oğlum euzü mübarek günde oruçluyuz ayıptır ya -
42. akp atatürk'ü yokederse kemalistler silahlanır mı
bir de bu soruyu tersinden soralım bakakım, velev ki kemalistler iktidar oldu ve akp'yi silmeye kalktı. o zaman akp'liler silahlanır mı yoksa rüzgar yön değiştirdi deyip hepsi kemalist mi olur? 28 şubattan sonra o türbanları nasıl çıkardığınızı, erbakan haketti yea orduyla ters düşmemesi gerekiyordu diye kıvırmalarınızı, malatya'da aczmendi cübbelerini nasıl rafa kaldırdığınızı gördüm de. ulan 28 şubatta bile sizi sizden çok kemalistler savundu hıyarlar.
daha 16 aralık'a kadar yere göğe sığdıramayıp neredeyse peygamber ilan ettiğiniz fethullah gülen'e 17 aralıkta nasıl hain dediğinizi cümle alem gördü de. bu omurgayla bırak silahı, kemalistlerden daha radikal kemalist olup, bize de "bunlar kemalizm düşmanı" diye kulp takacağınızdan adım gibi eminim. kraldan çok kralcısınız siz.
kemalistleri kendiniz gibi sanmayın. onlar rüzgarı değil, hakikati takip ederler. -
43. dinle dalga geçince modern oldum sanan zavallı
dini toplumsal yaşam biçimi haline getirirsen hayat standartların asgari geçim seviyesi altında kalır. avrupanın ilerlemesinin baş sebebi martin luther tarafından ''cehennemi satın aldım ve kimseyi içeri almayacağım'' ile başlayan reform hareketidir. 550 yıl önce avrupada cennetten tapu satılırken şimdi durumun ne olduğu ortadadır.
din ve televizyon fakir afyonudur. sen uyuyacaksın cahil kalacaksın ki birileri seninle kazancını paylaşmasın. sen karşılığını cennette alacaksın. inancın tam olsun kimseye zararı yok, ama beynini kullanmak yerine topluca cennete gideceğini sanarak yaşamak ve asgari ücretinle akbil basarken birileri seni sikerek mercedeslere biniyor, sana fetva verip senin ay boyunca yiyemediğini bir gecede yiyor. illa cehennemi satın alıp sizleri içeri almayacak bir adam bekliyorsanız bu coğrafyada olmayacak bu iş. adamlar işe uyandıktan sonra haçlı seferi yapmak yerine bu coğrafyayı içeriden karıştırmanın daha kolay olduğunu öğrendiler. uyanın artık inanç içten gelen bir durum. üç dürzü bir araya gelip sana fetva verecek ve sende sorgulamadan allah buyurdu diyeceksin. akıl ve mantığını kullan ! sana cennet vaadi veren kavatlar hayatlarını nasıl yaşıyorlar önce ona bak. -
44. bir kadına en çok yakışan iç çamaşırı
(bkz: hiç çamaşırı)
-
45. izlanda milli futbol takımı
biraz önce portekiz-izlanda maçını seyrederken, son günlerin gözde spikeri yalçın çetin'in aktardığı bilgiyle bir anda aydınlandım. efendim, yalçın çetin'in söylediğine göre, izlanda milli takımı kalecisi hannes por halldorsson, aynı zamanda müzisyenmiş. üstüne üstlük yönetmenmiş de. hatta izlanda'nın 2012 yılında (yılı yanlış hatırlıyor olabilirim), eurovision şarkı yarışmasına katıldığı parçanın klibinin de yönetmeniymiş.
eskiden, böyle küçük ülkelerin milli takımlarıyla maç yaparken, bizim spikerler muhakkak vurgularlardı. ''sayın seyirciler. rakibin sağ beki günlük hayatında aslında itfaiyeci. ön liberosu kereste fabrikasında çalışıyor. forveti sigortacı vs.'' şeklinde. biz de küçümserdik. 'vahh yazıııık. tabii adamlar futboldan para kazanamayınca mecburen ek iş yapıyorlar.' diye içlenirdik.
şimdi anlıyorum ki, aslında sebep geçim derdi falan değilmiş birader. adamların o kadar az nüfusu var ki, mecburen her vatandaşa birden fazla iş düşüyor. 15-20 kişi futbol takımına ayrılırsa, ekmeği kim pişirecek, park cezasını kim yazacak, öğretmenliği kim yapacak, haberleri kim sunacak di mi ama? adamların, adamsızlıktan ordusu bile yok.
bu arada 1 puanı da cukkaladılar. bastırın vikingler! -
46. inşallah kelimesini kullanan ateist
benim.
bir cenazeye gittiğimde, "allah rahmet eylesin" de derim. çünkü bu sözler, karşı tarafa iyi niyet, destek göstermek için söylenenler. acısını bağrına basan ve inandığına sığınan birini, ay'ın ikiye bölünmediğine ikna etmeye çalışmaktır asıl ahmakça olan.
"hayırlı işler" de diyorum, "mazal tov" da. "mazal tov" dediklerim, bizim "hadi" dediğimiz şeye "yallah" diyor. israil'in yahudi başbakanı "ya allah" diyorsa; japonya'nın ateist başbakanı, kur'an okunurken ellerini açıyorsa, burada iki rekat düşünmemiz gerekiyor.
bu sözler kimisi için bir dua olabilir. ama çoğunluk için bir kültürün parçası. amacınız insanlarla anlaşmaksa, bunların hepsini, karşınızdakini ve kendinizi yargılamadan, içtenlikle söylersiniz.
bir ateistin "inşallah" kelimesini kullanması, emin olun güzel bir şey. dünyanın yarısı, "allahuakbar" diye bağıran birini duyunca, kaçacak delik arıyor. kafaya takacağınız bir şey varsa, o da bu olmalı. -
47. lebron james
ah be spark'ım... yani şu çarpık mantığı bir yerde bırakmamız gerek.
lebron çok iyi oynadı ama kyrie 41 sayı atmasa maçı alamazlardı.
elbette doğru. 41 sayı ne demek, her babayiğidin harcı değil 41 sayı atmak.
fakat lebron da 41 sayı atmasa bu defa kyrie maçı alamazdı. bunun da ötesinde ısınmaya çıkmasından itibaren top eline geldiğinde yuhlanan, hakarete uğrayan lebron'du değil mi? o baskıyı kaldırmak öyle her babayiğidin harcı değil.
şu maçta lebron'un böyle bir hayvanlık yapmadığını düşünsenize. şu an bu başlık bok çukuruna dönmüştü.
ama oracle arena gibi bir ortamda şöyle bir oyunla cevabı bir başkası verse, şu an koyacak yer bulamıyor olurdu herkes. lebron'a gelince standartlar değişiyor, pusulalar şaşıyor. başkaları olunca ise hemen mazeretler sıralanır, sakattı, şöyleydi, böyleydi, takım oyunuydu falan filan.
yani demek istediğim, böyle bir mantık olabilir mi?
basketbol sadece golden state warriors oynarken mi takım oyunu oluyor? lebron'un takımları oynarken lebron'un çıkıp 95 sayı 73 ribaunt mu alması lazım maçı kopardı diyebilmeniz için? adam düşman bir ortamda şov yaptı bu sabah, bunu takdir etmek niye bu kadar zor ki? neyi ispat edeceğiz yani, bunca çaba niye onu anlamıyorum.
bir de rica edeceğim. şu adamların kişiliklerini tartışmayı bırakın. bunlar melek değiller, melek olmak zorunda da değiller. bunlar çok büyük paralar kazanan adamlar ve emin olun mikrofon uzatıldığında ettikleri laflar sponsorlarının söylemelerini istedikleri laflar. gerisi bir çoğunun umrunda bile değil. popülaritelerini korumak için ortaya yemi atıp gidip arka tarafta mankenlerle düzüşüyorlar. bu adamlarla neye göre yakınlık kuruyorsunuz anlamıyorum.
hepsini geçtim, lebron'un oldukça etkileyici bir hayat hikayesi var benim ona olan sevgimin bir temeli de bu zaten. babası annesini terkediyor, devlet borçlarını ödeyemedikleri için evlerine el koyuyor, bir süre eski bir arabada yatıp kalkıyor, sonra yeteneğini farkeden bir basketbol koçu kucak açıp evine alıyor, oğluyla birlikte büyütüp yetiştiriyor ve sonrasında yeteneği duyuldukça ergenliğinden itibaren basının radarına giriyor. fizik ve yeteneğiyle tarihin gördüğü en iyilerden biri olacağı düşünülüyor ve yıllarca sırtında bu baskıyla mücadele ediyor bu adam. buna rağmen yine de nba yıldızlarının çoğundan daha düzgün bir hayatı var. karısı liseden kız arkadaşı, üç çocuğuyla birlikte skandallardan uzak düzgün bir aile hayatı var, toplumsal bütün olaylarda mazlumun yanında tepkisini açıkca koyar, the decision ile bile yardım kuruluşlarına iki buçuk milyon dolarlık bağış toplamış bir adam. daha dün okudum, şu an yaptıklarının haricinde, gelecek sene tam 1200 yoksul öğrencinin eğitim masraflarını karşılayacakmış. kendi şehri içinse ekonomiyi tek başına yürütüyor neredeyse. bir de bu adama loser diyen ergenlerimiz var. yapmayın çocuklar, çok ayıp...
adam lan işte. mis gibi, yokluktan gelmiş, yerini unutmamış bir adam. hepimiz gibi hatalar yapmış, hatalarının cefasını da kendisi çekmiş bir adam. oyunun da gördüğü özel adamlardan biri olduğu apaçık ortada. daha ne abi? final kaybetmiş, saçma sapan bir açıklama yapmış, kaşının üstünde gözü varmış. bunlar güzel, eğlenceli... bak adamlar oturmuş ne güzel şeyler yapmışlar, izledikçe karnıma ağrı giriyor gülmekten. bu sınırı aşınca iş tuhaflaşıyor ve hiç bir şey bu adamın tutulduğu çifte standartları açıklama yetmiyor.
valla ben basketboldan keyif alan bir adamım. lebron'u kafanızda nereye koyarsınız ona diyecek lafım yok. ister jordan ile karşılaştırın, ister mo williams ile. sözlük zaten maşşallah warriors lokaline dönmüş durumda. warriors'un nba tarihinin en iyi takımı olduğunu iddia edip curry'i jordan ile kıyaslıyorlar. ama her nasılsa lebron warriors'u, yani iddialarınca nba tarihinin en iyi takımını yenemiyor diye yerin dibine sokuyorlar. nereden baksan tutarsız, tuhaf tipler. şöyle ezikmiş, böyle losermış. ama ilk taşı da lütfen hayattan hiç tokat yememiş olanınız varsa o atsın bir zahmet.
her geçen gün lebron başlığına baktığınızda bir kısım trollün yemi atıp kaçtığını, kekoların da arkadan gaza gelip lebron james'e bin bir türlü hakaret ve aşağılama dolu entryler yazdıklarını görebilirsiniz.
ben zaten bu oyunda tek bir "en iyi" kavramının olmadığını düşünüyorum. bana göre hayatın hiç bir alanında en iyi yok, en iyiler var, mücadele var ve şartlar var ve bu şartlara göre değişen sonuçlar var. (bkz: contingency theory).
yani lebron'u kiminle karşılaştırdığınız tamamen sizin keyfinize kalmış, bana saygı duymak düşer.
fakat benim gözümde bu adam hayat hikayesiyle, yaptıkları ve yapamadıklarıyla, her gün mücadele etmek zorunda kaldığı anlamsız nefretle özeldir. ve ben bu adamı izleyebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. -
48. donald trump
eksisozluk'ün enteresan bir yer olduğunu kanıtlayan kişi.
(bkz: #61125781)
adam 10 paragraf yazı yazıyor, amerika'nın 30 yıllık ortadoğu projesini analiz ediyor. ama gel gör ki amerika birleşik devletleri'ndeki başkanlık süresinin 4 yıl olduğundan haberi yok, 5 yıl zannediyor.
türkiye'nin geneli böyle, herkes ezbere konuşuyor. trump gelecekmiş de, savaş açacakmış da, ortadoğu kan gölüne dönecekmiş, o yüzden amerika'da lobiler destekliyorlarmış vs.
başkanlık yarışını hiç takip etmeden, çıkarımlar varsayımlar yapılıyor.
trump'ın başkanlık yarışının başından beri söylediği şeyleri de dinlememişler, yazıyorlar da yazıyorlar.
- "adam başından beri rusya ile ortadoğu'da ittifak yapacağız, ışid'i bitireceğiz" diyor.
- "diğer ülkelerdeki savaşlara harcadığımız parayı, kendi alt yapımızı geliştirmeye harcayacağız. havaalanlarımız 3. dünya ülkesi havaalanında farksız" diyor.
- "nato harcamalarını azaltacağız, diğer üyeler paylarını daha fazla ödesinler. aptal gibi bütün parayı biz veriyoruz" diyor.
- "diğer ülkeleri karıştıracağımıza kendi ülkemizi korumalıyız, truva atı gibi binlerce mülteci alıyoruz. bu kadar gerizekalılık olmaz artık" diyor.
trump'ı lobiler destekliyormuş, alakası bile yok. medyanın %90'ı trump'ın karşısında; msnbc, washington post gibi demokrat parti yayın organlarını bir kenara koyuyorum; senelerin cumhuriyetçisi fox bile trump'a tam destek vermiyor.
trump amerika'da savaştan beslenen ne kadar kesim varsa karşısına almış durumda, neo-con ve şahin cumhuriyetçiler son ana kadar 3. parti için her yolu kovaladılar ve yılların cumhuriyetçi parti bağışçılarından bazıları hillary'e bağış yapmaya başladılar.
kısacası üniversite kampüsünde 15 yıl önce öğrendiğiniz "amerika'da cumhuriyetçiler savaş sever, demokratlar barışçıdır" ezberinizden farklı bir yarış oluyor şu anda, bilgilerinizi güncelleyin lütfen. şu anda savaşı destekleyen hillary.
hillary seçilirse ortadoğu'da istikrarsızlık sürecek, mülteciler gelmeye devam edecek, suriye ve ırak en az 3'er 4'er devlete bölünecek.
trump arka planda kalmayı, savaşı sadece ışid'e yöneltmeyi ve rusya'yla ortak harekat yapmayı vaadediyor. yani trump seçilirse rusya-abd oyun alanı olmaktan çıkacak ortadoğu. -
49. bakü'de yaşamak
ekonomik açıdan istanbul'dan çok daha iyi
döviz kuru
1 manat = 1.91 tl
1 dolar = 1.52 manat
manat simgesi
ulaşım
metro ve otobüsler 20 qepik [gepik okunur] . 1 manat 100 qepik. bizdeki 1 liranın 100 kuruş olması gibi. bakü'de metro ve otobüsler 38 kuruş.
20 manat (yaklaşık 38 lira) dolduruyorsun 100 kez metro veya otobüs kullanabiliyorsun. bizde otobüs ve metroyu 100 kez kullanabilmek için 230 tl ödemek zorundasın.
metrobüs konusuna hiç girmiyorum.
sigara
çok fazla sigara çeşidi yok. içen de çok yok.
camel 3 manat (5.73 tl), bizde 8 tl
parliament 4 manat (7.64 tl), bizde 11.5 tl
kent 3 manat (5.73 tl), bizde 10 tl
görüldüğü üzere sigara konusunda da öndeler.
alkol
fiyatlara henüz detaylı bakmadım. fakat şarab evleri denilen bir olay var. bizdeki tekel bayilerinin benzeri. 24 saat açıklar ve zibilyon tane içki satıyorlar. özellikle rus içkileri revaçta. şöyle bir foto çekmiştim. yalnız çektiğim bu foto, gördüğüm içki şişelerinin sadece birkaçı. tamamı değil.
3 litrelik bir şarap fıçısını 9.5 manata (yaklaşık 18 tl'ye) sattıklarını biliyorum. şarabın tadı da fena değildi. azerbaycan köylerinde üretiliyor diye biliyorum.
kırmızı et
bu fotoyu bizdeki migros benzeri bir avm'de çektim.
azn manat'ın, yani azerbaycan para biriminin uluslararası alandaki kısaltması
dana kıyma 7.29 manat (13.92 tl). bizde yaklaşık 32 tl.
kuzu kıyma 9.95 manat (19.02 tl), bizde yaklaşık 40 tl.
özetle bakü'de kırmızı et baya baya ucuz.
gezilecek yerler
isim olarak çok bilmiyorum; fakat metronun sahil veya gençlik duraklarında inerseniz şahane yerleri gezebilirsiniz.
hemen belirteyim. metro'da kapılar kapanırken "kapılar bağlanıyır" anonsu yapılıyor. "kapanıyor" yerine "bağlanıyır" diyorlar. bazen gülmemek için kendimi zor tutuyorum.
şöyle bir fotoğraf albümü takdim edeyim. şu ana kadar gezdiğim yerlerden...
en gözde mekanlarda zemin pırıl pırıl. henüz çöp ve izmarit görmedim. gün içinde yerleri temizleyen görevlileri de görmedim. azeriler kendi şehirlerinin kıymetini bizden daha iyi biliyor.
dil sorunu
başlarda azeri lehçesini nasıl öğreneceğim diye kaygılarım vardı. fakat kısa sürede bu sorunun da üzerinden geldim. nereye gitsem kendi ülkemdeymişim gibi türkiye türkçesi kullanıyorum. azeriler de türkiye'den geldiğimi anlıyor ve yardımcı oluyor. yalnız bazı şeyleri hiç anlamıyorlar. örneğin; bakkaldan alışveriş yapıyorum ve "bunun fiyatı 4 buçuk muydu?" diye soruyorum. "4 elli" diyor büfeci amca. "buçuk" kavramı burada geçerli değil.
geçen gün de ev arkadaşım istanbul'a dönecekti. şirketin taksi şoförünü aradı. telefonda konuşuyorlar. "5'i çeyrek geçe aşağıda olabilir misiniz?" diye sordu. taksici de durumu anlamadı. meğersem "beşe on beş daqiqe işleyib" demesi gerekiyormuş. "çeyrek" kelimesini de bilmiyorlar.
arada böyle tatlı anlaşmazlıklar da olmuyor değil.
taksiler, trafik ve araç fiyatları
taksilerin renkleri genellikle beyaz. bizdeki gibi sarı değil. modelleri de farklı. mercedes marka çok fazla taksi var.
patlıcan taksi dediğimiz taksiler ise en sıradışı olanı. şehri gezerken sohbet etme fırsatı bulduğum bir taksi şoförünün anlattığına göre patlıcanları 2012 eurovision şarkı yarışması için satın almışlar.
trafik konusu...
istanbul gibi uzun kuyruklar ve saatlerce beklemeler görmedim. dikkatimi çeken tek nokta jip kullanan insan sayısının çok fazla olması. nereye gitsem çeşit çeşit jipler görüyorum.
birgün arabayla şehri gezerken azeri arkadaşıma önümüzde ilerleyen toyota land cruiser'ı gösterdim ve fiyatını sordum. "60 bin manata alırsın." dedi.
şimdi sitesinden baktım. bizde 2.8 litre land cruiser 145,900 € + 3,249 tl (~ 480,000 tl). azerbaycan da 3.0 litre land cruiser 66,300 manat (~125,000 tl).
bizde neredeyse 500,000 tl. azerbaycan'da 125,000 tl.
kaynak (tr)
kaynak (az)
yaya geçitleri
ister inanın ister inanmayın ama yaya geçidine adımınızı attığınız anda araçlar duruyor. hem de 6 şeritli bölünmüş yolda araçlar vızır vızır geçerken. sadece şu olay için bile bakü'de yaşamayı türkiye'ye tercih ederim.
başlarda neden yayalar için trafik ışığı yok diye kendi kendine soruyordum. daha sonra yaya geçidi olayını öğrendim.
beni en çok etkileyen olay...
akşamüstü iş arkadaşımla evlerimize dönüyorduk. dört şeritli yolu karşıdan karşıya geçecektik. yaya geçidi de 50 metre uzağımızdaydı. geçite doğru yönelmek yerine yol boşalınca geçmeyi planladık ve yolun yarısına kadar yürüdük. o sırada hızla yaklaşmakta olan araçları fark ettik. yolun ortasında beklerken jip kullanan bir sürücü bizi gördüğü anda dörtlüleri yaktı ve geçmemiz için durdu. arkasından gelen diğer araçlar da aynısını yaptı. "oha noluyor lan" derken arkadaşım uyardı ve yolun karşısına geçebildik.
internet hızı
şu an kullandığım internet 16 mbit. upload hızı da 16mbit. geçenlerde youtube'a video yüklerken upload hızı ağzımın açık kalmasına sebep olmuştu. buradaki genel fiyatları bilmiyorum; fakat türk telekom gibi kalitesiz olmadıklarına eminim. henüz hiç internet kesintisi yaşamadım.
connect adlı firmanın tariflerine göre bireysel kullanımlarda 16mbit download/16mbit upload fiber internet aylık 35 azn (~67 tl)
bir de ttnet'in fiyat tarifelerine bakalım.
16mbps ultranet limitsiz plus tarifesi 93 tl. üstelik upload hızını tarifede belirtmemişler. yetmezmiş gibi 100 gb diye kafalarına göre kota koymuşlar. ttnet'in kesintilerinden söz etmeyeceğim bile. azerbaycan'da kota derdi yok.
sosyokültürel durum
insanların çoğunluğu müslüman; fakat kimse radikal değil. herkes birbirine saygılı. kavga dövüş görmedim.
sokaklarda bas bas bağıran seyyar satıcılar, ne dediği anlaşılmadan duyuru yapan belediyeler, "hanımların dikkatine! overlok makinesi ayağınıza geldi." anonsları ile wtf detirten overlokçular, megafonlarla sarımsak satmaya çalışan kamyonetler, gürültülü bir şekilde hız yapan motorlar ve arabalar, iki de bir kornaya basan ruh hastaları, pkk'lı terörist sevicileri, ışid sempatizanı sosyopatlar, gösteri yapıp diğer insanları rahatsız eden holiganlar ve siyasi gruplar bakü'de yok.
imkânım olsa ömrümün kalanını burada geçirmek isterdim; fakat ekonomik zorunluluklar yüzünden hayatımı bir süre daha türkiye'de devam ettirmek zorundayım.
azerbaycan güzel memleket -
50. 13 haziran 2016 gs warriors cleveland cavs maçı
kyrie irving'in namaz kilmadigini goz onune seren karsilasma. hayvanlasmaya basladi zira. simdilik 41 sayida. bitime 5 dk var.