Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. yazarlara okumayı sevdiren ilk kitap

    cengiz aytmatov - gün olur asra bedel

    15 yaşımda ailemden ayrılıp, ağır disiplin altında okuduğum yatılı okulda bilhassa geceleri, beni fiziken bulunduğum yerden alıp romanın geçtiği bozkıra, zamansız bir mekana götürdüğünü hissederdim. hep de bu duyguyu yakalamak için okumuşumdur ama koşullar değişince o hissiyatı yakalamak mümkün olmuyor.

    büyük yazarın büyük eseri,okumayanlara tavsiye olunur.

  • 2. gitgide çirkinleşen ve iğrençleşen şeyler

    işsizlik

  • 3. 23 aralık 2019 gecesi uyuyamayanlar

    her gece aynı başlık aynı muhabbet. 100 kişi uyuyamayınca özel bir şey olmuyor.

  • 4. seyahat özgürlüğü kısıtlanan sözlük yazarı

    sevgili arkadaşlar, bu başlığa entry girmiş herkesten tek tek özür diliyorum, ama, öyle mesajlar geliyor ki insanın kanı çekiliyor. asabımı daha fazla bozmamak için entryi ve bütün editleri siliyorum.

    bu ülkede belirli bir kesime mensup ve belirli bir inanca sahip (ya da bu inanca ait olduğunuzu gösteren simgelere sahip) değilseniz mağdur bile olamazsınız. kimse kusura bakmasın, ülkedeki bu karanlıkla pazarlık yapmanın bir yolu yok. ya mücadele edilecek, ya da yok olunacak.

    bütün o mesajları atan insanlık düşmanı gericilerden bir tanesi, yalan konuşuyorsun karı gibi ağlama, ispatla falan yazmış. söz konusu onun bunun çocuğuna annesi ile ilgili düşüncelerimi mesaj yoluyla ilettim. sizlerin önünde de aşağıdaki fotoğrafı paylaşıyorum. görsün bakalım kadın yanı koltuk alınabiliyormuymuş?

    <a href="https://hizliresim.com/bo3oxm"><img src="https://i.hizliresim.com/bo3oxm.png"></a>

    tanım: tren yolculuğu için bilet almaya çalışmam ama, sadece kadın yanları boş olduğu için trene binememem. kendimi mağdur sanmam. ama olamamam.

  • 5. akp çocukları

    biraz uzun yazacağım baştan belirteyim, çünkü artık benim sinirlerim kaldırmıyor bu anasını siktiğiminin akp çocuklarının nasıl hayat yaşadıklarını görünce.

    ben 30 küsür yıllık hayatımda hep şunu hedefledim; daha rahat bi yaşam, daha iyi bi iş daha fazla gelir. fakat bunu mantaliteme yerleştirdiğimde henüz 13-14 yaşındaydım ve babamın kahvesinde garsonluk yapıyordum. nitekim bi gün iki masanın hesabını karıştırmışım o arada atıyrum 1 numaranın hesabını 3'e, 3 numaralı hesabı 1'e yazmışım ve arada maksimum 4-5 çay var. çay da o zaman 25 kuruş yani bugünün parasıyla toplasan 5 lira yapar. ben o 5 lira hesabı karıştırdığım için inan yemin ederim 1 hafta uyku uyuyamadım. o hafta o iki masada oturan toplam sekiz kişiye kendi yevmiyemden çay ısmarladım ki vicdanımı en azından rahatlatayım. nitekim dediğim gibi para da değildi 5 lira ama işte o yaşlarda bu inanılmaz ağır bi suçmuş hissiyatı vermişti bana.

    başta dediğim gibi hep daha iyisini istedim ha oldu olmadı ayrı bi konu ama her çalıştığım işte de hep kapasitemin üzerinde emek vererek çalıştım. yeter ki aldığım parayı hak edeyim de aman patron demesin ki bu adam bedavadan para alıyor vs. diye.

    şimdi bu orospu çocuklarına bakıyorum, anasını bacısını siktiklerime bakıyorum. ulan bunlar düpedüz hırsız. biri de yazmış "adamlar kimseyi soymuyor, gayet şirket kurmuşlar ve devletten ihale almışlar her şey normal" diye. lan dalyarak kursana sen de o zaman bi şirket? alsana bi ihale bakalım taşşaklarını avuçluyor musun?

    yahu bi de utanmadan, arlanmadan yüzsüzce instagramda orada burada bunu milletin gözüne soka soka yapıyorlar. onu geç her şeyi siktir et parasında pulunda gram gözüm varsa sabaha çıkmak nasip olmasın da ulan sen müslümanım diyorsun orospu çocuğu seni bu millettin kanını emen sırtından hayat yaşayan ve utanmadan allah kitap deyip bi de silahlı osmanlı tuğralı fotoğraflar paylaşıyorsun.

    siz çok büyük orospu çocuklarısınız. sizin inandığınuz allah ile benim inandığım allah aynı değil bu net. siz akp dinine inanıyorsunuz, akp'nin peygamberine tapıyorsunuz ve nitekim o akp'nin peygamber olur ya es kaza tökezler falan utanmadan yüzsüzce bi de silahlı fotoğraflar paylaşıyorlar ki hani "bu hayatı bizden çalan olursa anasını sikeriz" mesajı veriyorlar. sonra küfür edince küfür etti oluyorsun. yahu bunlar düpedüz orospu çocuğu işte nasıl küfür etmeyeceksin arkadaş?

    bugüne kadar bir allah'ın kuluna 5 kuruş borcum olsa 5. dakikasında gidip veren insanım ve bu devletten kendi rızamla kyk aldım. daha doğrusu devlet bana bursu reva görmedi. olabilir, belki benden daha müşkül durumda olanlar vardır dedim ağzımı açmadım. borcumu da kabul ediyorum bak onda da sorun yok. ama bu sakalını sıfatını siktiğiminin piç kurularının böyle hayat yaşaması ve benim sadece aldığım kredinin %25'ine faiz ödeyeceğim aklıma gelince bunların inandığı dine de allah'a da kitaba da gel de sövme? çok şükür o kadar şirazeden çıkmadım ama bu adamlar orospu çocuğu abi. bu adamlar orospu evladı. bu adamlar piç kurusu. bu adamlar bu hayatları yaşarken uşak'ta insanlar açlıktan bayılıyor, istanbul'da 4 kardeş fakirlikten siyanür içip intihar ediyor, çorum'da millet açlıktan kendini asıyor.

    ya bak istersen git maymuna tap insandan azıcık vicdan olur ya. hani ben şunu da biliyorum akp gider chp gelir chp gider mhp gelir o gider tkp gelir vs vs kim gelirse gelsin devletten ihale alan grup kendi adamları olur. bak ben bunu da artık kabullendim zaten. buna da lafım yok. fakat be amına kodumunun akp çocukları ulan halka ot bok vergisi diye diye sikilecek delik bırakmadınız bu herifleri zengin de etmediniz ultra zengin ediyorsunuz ve bunu yapıyorsunuz bu orospu çocukları da milletin sırtından, senin benim paramla 500 kere dünyaya gelse yaşayamacağı hayatı yaşıyor ben öte yanda % 25 kyk faizimi nasıl öderim diye düşünüyorum.

    hayır sonra bi de bazı kansız piç kuruları çıktı "efendim muhafazakarlara zenginliği hak görmeyen bi güruh oluştu. ne yani muhafazakar zengin olamaz mı?" diye bi de duyar kasan sikikler türedi. olur kardeşim. muhafazakar da zengin olur, ateist de zengin olur, liberal de zengin olur. kimsenin parasında kimsenin gözü yok. bunu zaten anlamıyorlar. sorun şu ki bi yerde çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden baba varken, bi yerde çocuğu 50 kuruşluk cips istedi diye alamayıp gururuna yediremeyen intihar eden baba varken, bi yerde ahırdan bozma evde penceresi olmayan odada bebeğine fakirlikten süt yerine sıcak tutsun diye çay içiren ve üşümesin diye saç kurutma makinesini açık bırakıp kendini asan anne varken, bi yerde cebinde 6 lirayla intihar eden atanamamış öğretmen varken bu kitabını siktiğiminin akp çocuklarının böyle hayat yaşaması benim zoruma gidiyor.

    içlerinden en delikanlısı çıksın beni allah aşkına dava etsin bu yazdıkları için. gerçekten varsa içlerinden böyle delikanlısı görelim o sıfatına nasıl tükürüyorum o mahkemede o orospu çocuğunun. hodri meydan amına koyim. yani bunun muhafazakarlıkla onunla bununla alakası yok. bunların kanı bozuk. fıtratını siktikleriminin fıtratı bozuk. sorsan ama en müslüman onlar hepsi dava adamı.

    daha çok şey yazacaktım ama sinirlerim kaldırmıyor. ne bitmez çilemiz varmış amına kodumun yerinde ya. bu orospu evlatları lüks hayat yaşasın diye bunları doyuralım diye ne bitmez çilemiz varmış.

    son olarak; siz akp çocukları tekrar tekrar yazıyorum siz orospu çocuğusunuz. ruhunuz orospu, kanınız orospu sizin. vicdansız köpekler. haram zıkkım olsun çaldığınız her kuruş size. başka da diyecek bi şeyim yok ne yazık ki.

  • 6. 24 aralık 2019 fatih terim tweet'i

    meali şudur:

    fenerbahçe başkanı ali koç, tff başkanı nihat özdemir ve merkez hakem kurulu başkanı zekeriya alp, zorlu holding'e ait, tff'nin olmayan bir binada gizli bir görüşme yaptılar. ve erman toroğlu bu gizli görüşmeyi ortaya çıkardı. taraflar da kabul etmek zorunda kaldı...

    bugün de tff fatih terim'i yine sebepsiz pfdk'ya sevk etti.
    sayın imparator fatih terim de bu gizli 3'lü görüşmenin zorlu binasında olduğuna atıfta bulunuyor.

    ince mi görmüş? bence muhatapları için epey bir 'kalın.'

  • 7. masterchef türkiye

    şu güzideyle ilgili anlatacaklarım vardı, bugünkü saçmalığa denk geldi.

    instada ilk başlarda eklemiştim, beğeniyordum kendisini. hikayeleri falan izliyordum. takipçi sayısı azken; görümcemin havalı yürüyüşü.. gocamın hediyesi.. ani gelen misafire ikram (bildiğin hamur kızartma- şekersiz lokma yaptığı) vs. varoşluk içeren fotoları vardı, takipçisi artınca uçurdu hepsini. birden pek bi elit, pek bi şef oldu. aniden eve gelene hamur! kızartan şef adayından bahsediyoruz..

    neyse konumuz bu değil.
    takipteyim kendisini, ne kadar minnoş ya diyorum. ne kadar doğal. giydiklerini bile paylaşıyor. lcw den aldım diyor, halkım ben yani diyor. gocunmuyor. yatılı yardımcım yok diyor. zaten biz bu evi oturmak için değil, yatırım için aldık diyor. iki odasını kullanıyoruz valla diyor. hep açıklama, hep bi savunma hali.

    sonracıma "arkadaşlar çok sordunuz, tuniğimi şurdan aldım, "pantolon burdan" diye kendisine sorulan sorulara içtenlikle cevap vermeye devam ediyor. reklam için para almadan.. öyle diyor. canım ya başkası olsa bedava söylemez, nasıl yardım ediyor etrafındakilere diyorum.
    insta takipçisi durur mu, saldırıyorlar. herşeyi soruyorlar. birden diyorki "iki tekstil firmam var" e hani estetisyendin? yoo diyor aslında peyzaj okudum. ama tekstille uğraşıyorum. araya sıkıştırdığı ürünler kendi markasının ürünleriymiş meğer. programda giydikleri. iyi güzel..

    sonra yetmiyor, "cildine ne sürdün" diye soranlara kullandığı ürünü uzun uzun anlattığı hikayeye denk geliyorum. iyi ki denk gelmişim. ürünü anlatışı, bu markanın ürünlerini çok sevdiğini anlattığı. öve öve bitiremiyor. merak edip sipariş veriyorum, eh işte. ortalama bi bakım ampulu işte. ama takipçi durur mu. soruyorlar "güzide reklam için kaç para aldın?! "bak gerçekten işe yarıyor mu, reklam mı?"
    "kesinlikle reklam için bi ücret almıyorum, kendi kullandığım ürün, tavsiye ederim" diyor güzide kızımız.
    izliyorum ben bunu kulaklarımla duyuyorum.
    ve bomba; haftalar sonra yeni bi hikaye ekliyor "arkadaşlar ben reklam için paylaşmıyorum herhangi bir ücret almıyorum demiştim, evet almıyorum çünkü ben kozmetik şirketinin kar ortağıyım! ahhaahhhh. çok komiksin güzide.

    korkarım master şef programının telif hakkını da almışsındır güzide!
    ikiyüzlüsün güzide..
    tıpkı kendi taifen gibi. size güvenen inanan insan aldanır. net. bunu bi kere daha gösterdiğin için teşekkür ederiz.
    sen kim master şef olmak kim allah aşkına?
    gözümüz görmüyor mu sence?!

    şimdi git parayla, torpille sana verecekleri ödülü al güzide. sizin gibi sahtekarlara bu yakışır.

    bu saçmalığa uyan şeflere de yazıklar olsun.
    şimdi programınızı alıp s.ktirp gidebilirsiniz.

  • 8. kezbanların okuduğu kitaplar

    dostoyevski yazılmış, oğuz atay yazılmış, insanlar bu yazarları okumayacak da kimi okuyacak.

  • 9. lüks cip görünce akıldan geçenler

    "lüks cips görünce" okudum. pringles düşündüm. sonra "haa, cipmiş" dedim, hayallerim bile fakir

  • 10. hayatı boyunca tek golle hatırlanan futbolcu

    (bkz: hasan kabze)

  • 11. kanal istanbul'a karşı gelenler gayri millidir

    valla içeri atarlar mı bilmem ama bir proje nedeniyle beni gayrı milli ilan eden insan da şerefsizdir, aşağılıktır, bayağıdır.

    yıllarca oku mühendis ol. az çok ülkene katkıda bulunmaya çalış, stepnenin biri çıksın "sen milli değilsin" desin. yavşak ya!

  • 12. bana ne lan yapacam kanalı

    avrupa avrupa diye çıktım yollara
    kerizler uyuyunca kırdım dümeni şam'a
    katar emiri önüme koydu peşin parayı
    bana ne lan yapacam bu kanalı

  • 13. kanal istanbul'u yapacağız yapacağız yapacağız

    bugün markette 600 gram peynir üzerinde 49 lira etiket vardı. kanal senin neyine?

  • 14. ümraniye'de kız arkadaşını dövene atılan dayak

    geyik yiyen ejder, alabalik yiyen piranadan sonra mutluluk veren video.

  • 15. red alert 2 oynamış efsanevi nesil

    lanetli olduğunu düşündüğüm oyunlardan biri. nedenine gelecek olursak, bu oyunları bir kere oynarsan; bilgisayarı olan herkes belirli dönemlerde kurup oynar, siler, tekrar kurar.. lanet, kısır döngü şeklinde devam eder.

  • 16. yerli otomobile isim önerileri

    “imza”; hatta tanıdığım vatan millet sevdalısı bir melek bir yatırımcı da var cüzi katılımlarınızla bu projeyi hayata geçirebilecek

  • 17. kıymanın çürümesi videosu

    "bizi kıyma çekmeyeceklerine göre kurtlanmamız daha uzun sürebilir" diyen olmuş. hayır kıymanın bozulması daha uzun sürer.

    bu deneyi örneğin bir hayvan cesediyle yapsaydık daha kısa sürede bozulup çürürdü. kıyma saf etten yapılan nispeten bakteri oranı düşük bir ürün. asıl çürümeyi başlatan bağırsak floramızda yaşayan bakteriler. insan cesedi çok çabuk çürür. bu sebeple ölü bekletilmez hemen gömülür. çürüme bağırsak ve mide kısmında başlar tüm bedene yayılır. diğer canlılarda da durum aynı.

    benim asıl merak ettiğim kapalı cam bir fanusa kıyma koyulsa ve vakumla havası boşaltılsa durum nasıl olurdu acaba? böyle videolardan korkmayın bunlar bilimsel deney.

  • 18. şener şen'in en efsane rolü

    serkomiser ziver'i içermediği için geçersiz bir ankettir.

  • 19. 23 aralık 2019 trabzon orman yangınları

    bildigim kadariyla 3000 yillik bir tarihte doğu karadenuz ormanlarinda yazin bile yangın olmamışken son birkaç senedir bu ormanlar kışın cayır cayır yanıyor ve rantiyeye dönüyor.

  • 20. suriyeli nefretinin asıl sebebi

    acil servisleri istila etmeleri. herhangi bir devlet hastanesi aciline gidin kendi milletimizden çok onlar var. ilaç bedava, muayene bedava.

    az evvel bir tanesi ilaç vermedim diye resmen bana atar yaptı. “ ben suri, para yok” deyip duruyorlar. iyice piştiler, bundan sonra şiddet uygulamaya başlayacaklar, öyle eminler kendilerinden.

    (bkz: 2019 uyuz salgını)
    (bkz: bit salgını)

    zaten bitlenicem, uyuz falan olacağım diye ödüm patlıyor, dezenfektan kullanmaktan fenalık geldi. bir de gelmiş parasız ilaç vermiyorum diye trip atıyor. o kadar rahatlar ki sanki biz sığınmacıyız onlar ev sahibi.

    sabah sabah edit büdüt: gece ne yazdığıma baktım, sabah yine karanlıkta yollara düşmeden bir daha nefret ettim. şimdi bana atar yapan suriyeli kardeşim evde muhtemelen fosur fosur uyuyor ama ben işe gidiyorum. neden? o bedava ilaç alsın, alamayınca da bana kızsın diye. böyle aşkın çok afedersiniz ızdırabını seveyim. biz neden onlara bakıyoruz ya, onlar çalışıp bize baksın. kış saati uygulaması ayrı deli ediyor beni, bir de surilerle uğraşıyorum. üstüme toprak atasım var bu sabah. *

  • 21. 120 bin suriyelinin türkiye sınırına dayanması

    erdoğan seçimleri kaybedecekse sırf bu suriyeliler yüzünden kaybedecek. ne vergiler ne zamlar. sırf suriyeliler yüzünden.

  • 22. hayatı boyunca tek rolle hatırlanan oyuncu

    tolga karel - oğuz

    (bkz: yaprak dökümü)

  • 23. facebook'a 2007'de katılmış biriyle çıkmak

    amına koduğumun kancıkları hepiniz 2010 doğumlu falan mısınız?

  • 24. o kadar mühendis var teknolojide neden geriyiz

    cünkü ufak bir linkedin arastirmasiyla göreceginiz üzere, mühendislik mezunlarinin yüzde 90'i; satin almaci, satis mühendisi*, tekstil firmalarinda merchandiser, sigara/akaryakit firmalarinda, saha müdürü*, fmcg firmalarinda bebek bezi product manager tarzinda, ekonomistler tarafindan bullshit jobs olarak tanimlanan, deger yaratmaktan uzak ve sirket hiyerarşilerinde suni olarak ortaya cikan gereksiz * talepleri karsilamak üzerine dizayn edilmis islerle mesguldür.

    yazilim ve savunma sanayinde dise dokunur isler yapan kalan 5% lik kisim da, linkedin'de saga sola saldirarak yurt disina kapak atma telasindalar*.

    hocasi kara tahtada sayfalarca denklem yazarak genclere mühendislik ögrettigini zannederken, ögrencisi de fotokopi ezberleyip sinavdan aa ile gecince kendisini elon musk zannediyor iste ülkede. stajlari da naylon yapinca; ondan sonra yallah elinde elektrik mühendisligi diplomasiyla bankalarin management trainee mülakatlarina.

  • 25. kişinin 17 yaşındaki haline vereceği öğüt

    15 sene sonrasından sana verebileceğim hiç bir öğüt yok. çünkü hiç kimseyi dinlemediğin gibi beni de dinlemeyeceksin. seninkisi ergenlik değil. seninkisi boşluk. o zamanlar adını koyamadığım şeyin karşılığı hiçlik. neyse siktir et sana bir şey söyleyeyim mi? sigarayı bıraktık haberin olsun.

  • 26. yaani mail

    attığınız bütün maillerin kimler tarafından okunacağını biliyorsunuz di mi söylemeye gerek yok

    edit 3: düzeltme yapıldı

  • 27. ekşi itiraf

    5 ay süren işsizlik, borç harç yaşamaya çalışırken 2 ay ödenemeyen kira ve bingo: kiralık odamın sahibi hacıdayının akşama kadar süre vermesi ve elim kolum bağlı şekilde sokağa doğru dakikaları saya saya gidiyor olmam. neler yapmadım ki; açtım google'dan haritayı şirketlerin tek tek mail adreslerini bulup sanal dilencilik yaptım (tek geri dönüş dahi yok), mağazaları, işyerlerini gezip dilendim, tık yok, sözlükte durumumu belli ettim bir öğretmen hanım sağolsun 100 lira harçlık gönderdi ve birkaç kişinin tavsiyesindenden başka bir şey yok. eş dost desen 3 5 kişi var, onlardan da hayır yok.

    akşama evsiz olacağım, alın size itiraf. 1200 lira bulamadığım için bu havada nereye gideyim, ne bok yiyeyim bilmiyorum.

  • 28. beşiktaş'ın var kayıtları açıklansın talebi

    bence tüm maçlarda var kayıtları acıklansın, tek bir maclık değil. bakalım ne konusuyorlar. özellikle geçen sene kadıköy’de fb gs macında fenerin attıgı golden önceki faulün konusmalarını cok merak ediyorum. ne konustular pozisyonda ayagına basarken neden faulü vermedi, ayagı kırması gerektigi konusunda hem fikirmi oldular.

    edit: bazı yazar arkadaslar yeşillendiriyor, bende xxx macının acıklanmasını istiyorum gibisinden, yani gs lehine sonuclanan bazı macları belirtiyor, ulan zaten ben tüm maçlar acıklansın demişim, kişisel olarak bir maçın üzerinde durmusum, neden mesaj atıyorsunız varsa fikriniz entry olarak girin.

  • 29. beyaz show'un yeniden başlaması

    tutmayacaktır. yeni nesil kendi showmenlerini yetiştiriyor.

  • 30. the witcher (dizi)

    uyarlama yapmak zor bir iştir. çünkü kitap uyarlamalarında herkes daha öncesinde kendi hayal gücü ile o hikayeyi yaşadığı için siz ne yaparsanız yapın beğenilme ihtimali düşüktür. çünkü okuyucu kitabı düşlerken sınırsız imkana sahipken siz bütçe, oyuncular, yapımcıların beklentileri gibi şeylerle boğuşursunuz. benzer bir durum oyun uyarlamaları için de geçerlidir. hatta bir oyun uyarlaması daha zordur çünkü oyuncular bire bir o evrene dahil olduğu için sizin karakter üzerinde verdiğiniz kararları eleştirmeye daha meyilli olurlar.

    bu yüzden ben de dizinin tutmayacağını düşünüyordum. çünkü öncesinde insanlar hikayeyi farklı platformlarda yaşamış ve bu işlerin kalitesi nedeniyle beğeni standartları çok yükselmişti. bunun üzerine cast hakkında yapılan ağır eleştiriler ve witcher evreninin ağırlığının netflix için fazla olması gibi nedenlerden dolayı beklentimi düşük tutarak izlemeye başladım. ancak ilk bölüm bittiğinde yüzüm gülüyordu çünkü dizi beklediğimden çok daha iyiydi. şimdi bu işi nasıl başarmışlar spoiler ibaresi koyup inceleyelim.

    --- spoiler ---

    dizinin izleyici karşısındaki asıl handikabı şurada; witcher evreni öncesinde 7 kitaplık bir seri ile başladı. ardından üç oyun ve bir dlc ile devam etti. bu da demektir ki evrenin ana fikrini aktarabilmek için yazarın ve oyun yapımcılarının elinde çok fazla zaman vardı. örneğin kitabın bir bölümünde geralt'ın ne kadar yalnız ve dışlanmış bir karakter olduğunu anlatamazsanız elinizde hala yüzlerce sayfa var. ve belli temaların üzerinden tekrar tekrar geçebilirsiniz. ancak dizi için böyle bir durum söz konusu değil. bu yüzden dizinin zaman konusunda daha ekonomik, anlam konusunda da daha net olması gerekiyordu. bunu yapabilmek için de hikayenin temeli oyuncular, yapım ekibi, yönetmenler ve senaristler tarafından çok net anlaşılmalıydı.

    öncelikle witcher evreninin temaları nedir onları konuşalım. birincisi geralt'ın dünyası gayet sert bir yer; gasp, hırsızlık, cinayet gibi pek çok kötü olayı hikayenin her bir köşesinde görebilirsiniz. çünkü burası bildiğiniz fantezi evrenlerinden değildir. elf'ler ormanda şarkı söylemez, insanlar tarafından yerlerinden edildikleri için açlıktan ve hastalıktan ölürler. eğer biri size içki ısmarlıyorsa amacı ya sizi maniple etmektir ya da sızmanızı bekleyip eşyalarınızı çalacaktır. mesela renfri'nin hikayesi pamuk prensesin bu evrene uyarlanmış halidir ve her anı acı doludur.

    dizi bu temayı anlatmak konusunda yüzde yüz başarılı değil belki ancak elindeki zamanla iyi iş çıkardıklarını söyleyebiliriz. çünkü mesela kitapta renfri hikayesini anlatmak için çok daha uzun zaman buluyordu. burada ise kısa zamanda da olsa hikayesinin özünü ve yaşadığı acıları izleyiciye aktarmayı başarmış. aynı şekilde elf'ler de normalde ne kadar kötü durumda olduklarını göstermek için daha fazla zamana sahipti kitapta. burada ise yine kısa zamanda en azından genel durumlarını anlatmayı başarmışlar. ayrıca dizi sert temalardan da kaçınmamış. mesela bir dizi ne kadar sert olursa olsun yapımcılar ölü bir bebeği göstermekten çekinirler normalde. burada ise birden fazla planda bu bebek gösteriliyor ve neden öldüğünü bildiğiniz için evrenin ne kadar pis bir yer olduğunu hissediyorsunuz izlerken.

    ikinci tema ise yalnızlık ve dışlanmışlıktır. normal bir fantezide karakter gelir, köyü kurtarır ve kahraman ilan edilir. burada ise farklı olana karşı keskin bir ön yargı vardır. bütün insanlar, geralt'a ihtiyaç duyana kadar onu dışlarlar, ona ihtiyaç duyduklarında onu kazıklamaya çalışırlar, onunla işleri bittiğinde de bir an önce ortadan kaybolmasını isterler. geralt ve diğer witcher'lar bu duruma aldırmaz gibi görünür, çünkü geralt geçirdiği mutasyon sayesinde göründüğünden çok daha yaşlıdır aslında ve insanların nasıl olduğunu gayet iyi bilir. ancak yine de yalnızlık çeker çünkü herkesin inandığı şekilde duygularını kaybetmemiştir aslında.

    bu kısım da gayet net bir şekilde aktarılmış ekrana. mesela geralt aldığı bir kontrat ile uğraşırken atını ve eşyalarını çalmaya çalışan iki adam bu konuyu gayet net bir şekilde gösteriyor bize. burada eksiklik ise yan hikayelere çok girememeleri. özellikle oyunlarda geralt'ın hikayeyi ilerletmeyen ve sadece witcher'lık yaptığı kısımlar vardır. burada insanların ona bakışını daha net anlayabilirsiniz. dizide ise zamandan kazanmak için yaptıkları bir çıkarma bu temanın zayıflamasına neden olmuş. normalde kitapta renfri, stregobor'u kuleden dışarı çıkarmak için bütün köyü rehin almayı planlıyordu. geralt da stregobor'un köylüleri umursamadığını ve dışarı çıkmayacağını bu nedenle insanların zarar göreceğini bildiği için renfri ve çetesine saldırıyordu. daha sonra kurtardığı insanlar tarafından taşlanıyordu ve kaçmak zorunda kalıyordu. bu rehin alma kısmını tam anlatmadıkları için bu tema eksik kalmış ama mesela geralt'ın kaer morhen'dan çıktıktan sonra bir kızı kurtardığı hikaye de yine görsel olmasa da duygu geçişi olarak temayı güzel bir şekilde desteklemiş. o yüzden bazı eksiklikler olsa da bu tema da başarılı bir şekilde aktarılmış.

    serideki en önemli temalardan biri de seçimlerin ağırlığıdır. witcher'ların normalde seçim yapmaması, olayların akışına karışmaması ve sadece işini yapması gerekiyor. çünkü seçim yapan bir witcher'ın ileride kendi çıkarları için çalışmaya başlamayacağının garantisi yok. diğer insanlardan daha avantajlı olan bir witcher kendi çıkarı için çalışmaya başladığında zamanla insanların öfkesine sebep olacak ve zaten topluma zar zor tutunan witcher'ların üzerine daha çok nefret çekecek diye düşünüyorlar sanırım. en azından basit bir temel bu diye düşünüyorum ben. ancak her ne kadar uzak kalmaya çalışsa da özellikle oyunları oynayanların hatırlayacağı üzere geralt sürekli seçimler yapmak zorunda kalıyor. buradaki asıl problem ise geralt'ın önüne gelen her iki seçeneğin de birbirinden kötü olması. mesela dizide dediğim gibi biraz zayıf kalmış ancak geralt normalde renfri'ye karşı çok büyük sempati besliyor. ancak insanları kurtarmak için bir seçim yapıyor ve sonunda hem değer verdiği bir insanı öldürüyor hem de kurtarmaya çalıştığı insanlar tarafından "butcher" olarak anılıyor. ancak dizi daha evrenini yeni kuruyor. yapısı da ilk kitabın derleme hikayeleri gibi. o yüzden bu seçim temasına henüz yoğun bir şekilde girmemesi anlaşılabilir de bir durum.

    bu serinin benim en sevdiğim teması "asıl canavar kim?"dir. dediğim gibi bu farklı bir hikaye ve klasik şekilde insanlar iyidir geri kalan her şey kötüdür mantığına sahip değil. geralt da mesela bir yaratığı öldürmeden önce onunla bir şekilde anlaşmaya çalışır sürekli. çünkü kendisini insanlardan çok, türünün diğer üyeleri öldürüldüğü için yalnız kalan yaratıklara yakın bulur. mesela bir köprünün başında bekleyen ve kimsenin geçmesine izin vermeyen troll'ü öldürmekten ziyade derdinin ne olduğunu anlamaya çalışır. ki bu tip durumlarda problemin asıl kaynağının insanlar olduğu anlaşılır hep. dizide yedi kitaplık bir seri kadar olmasa da buna benzer işaretler var. mesela geralt'ın torque'u ya da striga'yı öldürmemesi, urcheon'a yardım etmesi gibi konular bunlara işarettir hep. ayrıca sir eyck'ın karnı aç olan yaratığı öldürmesinin sebebi sadece gösteriş merakı değil. temelde tüm insanların davranışı bu. yoksa dünyada sınırlı sayıda kalan bir canlıyı öldürmek için ekip kurup dağ başlarında gezmekle kim uğraşır?

    serinin bir diğer dikkat çekici noktası da politikadır. geralt'ın hiçbir şeye karışmamaya çalıştığı dünyada geri kalan herkes, herkesin işine burnunu sokar. özellikle brother of sorcerers bu konuda bir numaradır. yaptıkları plan ile dünyayı yönetimleri altına alıp güçlerini arttırmayı amaçlayan bu ekip kendi yollarına çıkan insanları da bir takım ayak oyunlarıyla sindirme konusunda çok başarılıdır. ayrıca sürekli krallar ve lordların yanında oldukları için casusluk, dedikoduculuk, insanları istekleri doğrultusunda yönlendirme ve buradan çıkar sağlama konusunda da çok iyidirler. dizide bu temayı ise biraz kısıtlı gördük. ancak henüz olaylar başlamadı aslında. daha phillippa eilhart ve dijkstra'yı bile görmedik ancak bu gibi karakterlerin yaptıklarını henüz başlayan bir dizide anlatmaya çalışmak atılmaya çalışan temeli karıştıracağı için en iyi tercihi yapmışlar sanırım. bunun yerine brother of sorcerers kimdir, necidir, ne işler yapar gibi soruların cevaplarını vererek daha sağlam bir temel atmışlar burada.

    gördüğünüz gibi temalar böyle ve dizi temel ruhu yakalamak konusunda genel olarak başarılı. dediğim gibi bazı konuları yeterince yoğun işleyememişler ancak bunun ayrımına da varmak zor. çünkü bunu bilebilmek için oyun ve kitapların hiç var olmaması gerekiyordu. ancak o zaman sıfırdan yaratılan temaları anlatmayı başarıp başarmadıklarını söyleyebilirdim. ancak bu haliyle de dizi hikayenin temelini anlamış ve aktarmayı başarmış diyebilirim.

    bundan sonra tabi ki çok tartışılan oyuncu seçimini konuşmamız gerekiyor. burada önemli olan nokta şu; bir insanın güzel olması ya gözlerinin ne bileyim badem şeklinde olması gerçek hayatta belki ikili ilişkilerde işine yarar. ve bir insana güzel değilsin derseniz bu kaba bir davranıştır. ancak oyuncular için durum farklıdır. tüm burun,çene, saç, gözler bir oyuncu için ancak enstrüman olabilir. yani bir oyuncu zayıf uzun boylu ve sivri burunlu ise bu insana hayatını bilgiye adamış bir büyücüyü oynatabilirsiniz rahatlıkla çünkü oyuncunun enstrümanı buna uygundur. bu dizide ise geralt of rivia, dandellion, tissaia, stregobor ve mousesack dışında rolüne yakışan oyuncu sayısı gerçekten az. özellikle elflere ve sorcerer'lara hiç özenmemişler. birincisi elflerin insana benzememesi lazımdı. yani sadece kulak taktım al sana elf derseniz o işi kabul etmez izleyiciler. çünkü bu evrendeki elfler genelde ormanda yaşayan ve hayatta kalmak için sürekli mücadele eden karakterler. bu yüzden hepsinin zayıf ve ince yapılı olması gerekiyordu. ayrıca insan değiller dediğim gibi ve ses tonları, konuşmaları da farklı olmak zorunda normal insanlardan. bunun en iyi örneğini lord of the rings ve hobbit serisinde görebilirsiniz mesela. şimdi cate blanchett evet gerçek hayatta da çok güzel bir kadın ama galadriel insan ötesinde ilahi bir havaya sahipti. hobbit serisinde de lee pace için de buna benzer bir durum söz konusu. orada lee pace ilahi görünmüyor ancak mimikleri, bakışları bir insandan çok daha donuk ve limitli. çünkü bilmem kaç bin yıl yaşayan birini normal insan mimikleriyle oynayamazsınız.

    bu durum sorcerer'lar için daha belirgin. şimdi sorcerer'lar dizide de anlatıldığı üzere kusursuz güzelliğe sahip olmak için belli bir süreçten geçiyorlar. kitapta bu dönüşüm dizideki kadar ağır anlatılmıyor. kendileri bile yapabiliyorlardı sanırım bu büyüleri ve her büyücü etrafındaki insanları etki altına alabilmek ve rakibi olan diğer büyücüleri geçebilmek için insan üstü bir güzelliğe sahip. burada ise bir kızın saçına maşa yaptılar diye bu sürecin başarılı olduğunu düşünmemizi istiyorlar ki bu durum istenilen amaca ulaşamıyor. çünkü dediğim gibi ister cgi kullanın ister makyaj yapın ister aklınıza gelen daha bir çok metot olsun bir sorcerer'ın diğer insanların arasındayken dikkat çekici olması gerekiyor. bu da hikayenin bir gerekliliği ve eğer sorcerer'lara bakarken bütün izleyicilerin dibi düşmüyorsa yanlış bir tercih yapılmış demektir burada.

    mesele sadece dış görünüşten de ibaret değil. mesela yen, normalde çok karizmatik, etkileyici, zeki ve alaycı bir karakter. seride yer almasının sebebi de geralt'ın aşamayacağı bir karakter olması zaten. ki geralt'ın onu zaman zaman terk etmesinin sebebi de bu aşırı kontrolcülüğü ve yanında duran kimseye nefes alacak alan bırakmaması. yen'i canlandıran oyuncunun ise böyle bir havası yok. dizi öncesi fotoğraflarına falan da bakarsanız gayet sempatik bir insan kendisi. o yüzden kızdığı ya da bağırdığı zamanlar gerçek yen kadar korkutucu olmuyor.

    triss konusuna ise gerçekten hiç girmek istemiyorum. burada meseleyi sığ tutup oyuncunun triss'e benzemediğini söylemeyeceğim. buradaki asıl sıkıntı dizideki triss'in gerçek triss karakteriyle alakasız olması. evet kendisine çok az yer verildi ama triss, yen'in aksine insanlarla arasını iyi tutan bütün önemli insanları tanıyan ve ayak oyunlarını iyi bilen bir karakter. ayrıca güçlü de bir büyücü. ama burada kendisini bir kere falan dövüşürken görüyoruz onda da meşaleyle yakıyorlar kendisini. ki bu triss gibi bir karakterin asla başına gelmeyecek bir şey. çünkü dediğim gibi bu kadar zeki ve büyü konusunda yetenekli bir insanı üç beş tane asker köşeye sıkıştıramaz normalde.

    etkileyicilik demişken witcher serisi normalde sağlam feminist bir bakışa sahiptir. hikaye pek çok güçlü kadın karakter barındırır. ana kahraman geralt olmasına rağmen genelde bu kadınlara karşı (yen, triss, nenneke vs.) gelemez. burada ise kadın karakterlerin karizmasında büyük eksiklikler söz konusu. mesela calanthe'de de görebilirsiniz bunu. calanthe normalde cintra'nın komutanı, lioness, kontrollü, lider ruhlu, gözünü budaktan sakınmayan, baya tywin lannister'ın kadın versiyonu gibi bir karakter. burada ise yazmışlar bir şeyler ancak oyuncu size bunu iletemiyor. gerçi bunu yapabilmek için kaşesi baya yüksek biriyle anlaşmanız gerekiyordu ama sanırım dizinin bütçesi ve imkanı biraz kısıtlı o yüzden böyle oyuncular bulamamışlar.

    peki henry cavill, geralt rolünü nasıl oynamış? normalde ben bu rolün mads mikkelsen'in hakkı olduğunu düşünüyordum. ki yaş ve yüz yapısı olarak çok da iyi bir geralt olurdu ancak henry cavill de rolün hakkını vermiş. geralt ilk kitapta da bu şekilde donuk, pek bir şey anlatmayan, suskun ve alaycı bir karakterdi. ciri'yi bulduktan sonra asıl dönüşümü başlıyordu. şimdilik henry cavill, bu ilk kısımdaki geralt'ı yansıtmayı başarmış. kafamda oluşturduğu imajı hikayenin ilerisi için düşündüğümde de bir sakillik oluşmuyor. o yüzden hikaye dönüştükçe henry cavill'in de karakteri sıkıntı yaşamadan ilerleteceğini düşünüyorum.

    son olarak dizinin teknik kısmından bahsetmek istiyorum. şimdi serinin ilk kitabı bu şekilde birbirinden kopuk öykülerden oluşuyor. zaman atlaması gibi durumlar da sık yaşanıyor. o yüzden ilk okumada biraz dağınık bulmuştum ben kitabı. burada ise orijinal materyale sadık kalmak adına diziyi de bu şekilde yapmışlar ancak daha yeni tanıtılan karakterlerin hikayesinde bu kadar atlama sıçrama olunca insanlar haliyle karışık bulmuş diziyi. burada ekibin biraz inisiyatif alıp daha derli toplu bir akış belirlemesi lazımdı sanırım. çünkü hikayeleri insanlar teker teker okuyabilir. kafaları çok karıştığında da bir köşeye bırakıp kitabı üzerine düşündükten sonra devam edebilirler ancak bir dizi ya da film akışa bağlıdır ve eğer izleyiciniz bölümün ortasında durdurup başka işlerle ilgileniyorsa bu sizin için iyi bir şey değildir. bu yüzden her ne kadar kitapları okuyanlar için problem olmasa da evrene buradan başlayan insanlar için hayli zorlu bir tercih yapmışlar.

    dizide teknik anlamda dikkatimi çeken bir diğer nokta da çapraz açılar oldu. bunu bilirsiniz mesela masada bir şey vardır, ayakta da bir insan duruyordur. bu iki figürü aynı ekranda göstermek için kadrajı düz değil de çapraz kurarsınız. bu kusurlu bir teknik değil aslında ancak şuan pek kullanılan bir şey teknik diyemem. o yüzden bende 2019 yılında kasetçalar ile müzik dinleyen bir insan görmüşüm gibi bir his yarattı bu durum. evet olabilir, ama dönemimiz için hayli sıra dışı bir tercih. çünkü şu dönemde yüze yakın, asimetrik portreler kullanılıyor daha çok ve gözümüz ona alıştı artık sanırım.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak dizinin belli kusurları var. bütün temalar da bütün potansiyelleri ile aktarılmamış ancak beklediğimiz kadar da kötü bir dizi değil bu. özellikle henry cavill, karakteri gayet iyi çalışmış ve ekrana yansıtmış. evrenin temel birkaç kuralı ile oynasalar da genel havayı da vermeyi başarmışlar. ki bu kadar çok hayranı olan bir evreni başka bir platforma taşımak cidden büyük cesaret. dizi de daha yeni başladı zaten. temeli de fena olmayan bir şekilde attı. ki child of surprise gibi bir konsepti anlatmak zor bir durum. bunları da iyi bir şekilde yapmış. o yüzden ikinci sezon için şimdiden heveslendim diyebilirim.

  • 31. baklava ve ayran

    denemeyenlerin bok attığı muhteşem lezzet. o boğazdan geçerken şerbet ile ayranın karışmasıyla oluşan tadın ne kadar muhteşem olduğunu bir bilseniz böyle konuşmazsınız.

  • 32. kanal istanbul

    rant, vurgun ve soygun kanalin siyasetle ic ice gecmis tartismali ekonomik boyutu. isin daha onemli
    ekolojik boyutu var ki kanal istanbul projesinin yol acacagi ekolojik zararin telafisi asla mumkun degil. 70 milyar harcayip acilan o kanal 170 milyar harcanip kapatilsa bile geri donusu olmayan bir “felaket” soz konusu...

    buyrun bilimsel gerekce;
    bundan altı yıl önce yeşil düşünce derneği’nin düzenlediği çılgın projeler konferansı’nda hacettepe üniversitesi’nden deniz bilimci prof. dr. cemal saydam çok etkili bir sunumla kanal istanbul’un neden ve nasıl bir ekolojik felakete sebep olacağını açıkca anlatmıştı. konferansta yapılan sunumlar daha sonra tarafından kitaplaştırıldı.

    konu tekrar gündemdeyken cemal saydam’ın 2013 yılında yaptığı konuşmayı tekrar hatırlayalım
    (kaynak yesilgazete.org)

    “her fırsatta yazdığım gibi, eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz. hata yaptık kapatalım deseniz dahi olmaz. sistem bir kez anoksik (oksijensiz) koşullara döndü mü geri dönüşü sonsuza kadar olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren ama ülkemiz de uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer.”

    kanal istanbul ile ilgili olarak bir görüş ortaya koyabilmeniz için akdeniz, karadeniz ve marmara denizi hakkında detaylı bilgi sahibi olmanız gerekmektedir. aksi halde böyle bir fikir cazip gelebilir ve de dünyadaki diğer örneklere bakarak neden bizde de olmasın yaklaşımını öne sürebilirsiniz.

    yokuş yukarı karadeniz

    sonuçları beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama denizleri konuşturmak benim işim. diyelim ki istanbul boğazı‘nda bir yere oturdunuz ve boğaz’ın o eşsiz manzarasını seyrediyorsunuz. dikkatli bakarsanız gözlerinizin önünde akan devasa bir nehir oluğunu fark edersiniz. gözünüzün önünden de bir iki gemi geçmiş ise bir tarafa giden gemilerin daha yavaş, diğer yana gidenlerin de neredeyse koştuğunu fark edebilirsiniz. normal koşullarda marmara’dan gelip karadeniz’e giden bir gemi 30 km uzunluğundaki boğaz boyunca en az 30 cm yokuş çıkmak zorunda kalır. nedeni de basit: karadeniz, marmara’ya göre ortalama en az 30 cm yüksektir. eğer poyraz varsa ve de aylardan haziran ya da temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur; 70-80 hatta 1 metreye kadar çıkabilir. hatta yol boyunca tuzluk da azalır suyun kaldırma kuvveti azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır. iyi de neden acaba? işte türk boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğinin nedeni karadeniz’e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır. karadenizdeki tatlı su girdisinin ana kaynağı da tuna, dnyeper, dnyester ve don nehirleridir.

    ‘doğal arıtma sistemi’

    marmara denizi etrafındaki onca yapılaşmaya kirlenmeye karşı bunca zaman direnmesini, direnebilmesini yine belki dünyada sadece bu denizimize has su bütçesi ile direnmiş görünüyor.

    iki tabakalı bir yapıya sahip olan marmara denizimizin ilk 25 metresi karadeniz suyu ile doludur ve bu su marmara’nın toplam 3378 km3 hacminin sadece 230 km3 kesimini kaplar.

    geri kalan 3148 km3 yoğun akdeniz suyu ile doludur. yani marmara denizi’nin sadece %7 lik bir kesimi etrafındaki yerleşim yerlerinin atıkları ile boğuşmak durumunda idi. yapılan çalışmalar ile neredeyse %95 doğruluk oranı ile marmara denizi’nin su bütçesi çıkarılmış ve karadeniz’den gelen suyun marmara denizi üst tabakasını üç ayda bir değiştirebildiği; akdeniz’den gelen suyun ise marmara denizinin %93’nü oluşturan alt tabakayı yedi senede bir değiştirebildiğini göstermiştir.

    işte bu nedenle marmara denizi üst tabakası yakın zamana kadar hiçbir arıtıma tabi tutulmadan yüzeye verilen kirliliğin geri dönüşümü olmayan kötü etkilerinden kendini kurtarabilmişti. artık istanbul metropolünün atık suları arıtılmakta ve arıtılmış sular marmara denizi’nin alt tabakasına verilerek boğazlar aracılığı ile karadeniz dip sularına taşınmaktadır.

    marmara denizi 12000 sene önce bir tatlı su gölü idi. keza aynı şekilde karadeniz de o dönemlerde göldü. akdeniz ise her zaman olduğu gibi yoğun tuzlu bir deniz idi. iklimsel değişimlerden dolayı yükselen karadeniz göl suları önce boğazlar aracılığı ile marmara’ya daha sonra da akdeniz’e ulaşınca tuz dengesinin sağlanması amacı ile de akdeniz yoğun suları alt taraftan karadeniz’e kadar ulaşmıştır. bu son hali, son 3000 seneden beri oluşmuş olan hassas bir dengedir. işte bu nedenlerden dolayı akdeniz ve karadeniz’in yapısal özelliklerini bilmek marmara denizinin anlaşılmasında çok önemlidir.

    akdeniz ile karadeniz’in farkı

    akdeniz dikey karışımın çok olduğu ve bu nedenle de atmosferik oksijenin en diplere kadar taşınabildiği; binde 38,8 tuzluluğa sahip 15 ila 30 derece arasında sıcaklıklarda değişim gösteren bir denizdir. güney tarafındaki çöl misali de içerisinde hiçbir şey barındıramadığı için denizin çölü olarak tabir edilen bir haldedir. bu hali elbette güney sahillerimizdeki turizm sektörü için hayati öneme haizdir ancak balık açısından da belirli nehir önlerinin haricinde neredeyse ekonomik balıkçılığın olmadığı olamayacağı bir denizimizdir.

    öte yandan karadeniz ise dikey karışımın olmadığı; belirli yoğunluk tabakalarının hem balık yaşamını hem de anoksik alt tabakayı belirlediği; dünya denizleri içerisinde sadece kendine has pek çok özelliği barındıran bir denizimizdir.

    doğal olarak denizlerin oksijen kaynağı atmosferdir ancak bu marmara denizi’nde sadece ilk 25 metre için geçerli bir durumdur. tabakalaşma nedeni ile atmosferik oksijen alt tabakaya geçemez; bu nedenle marmara denizine oksijen sağlayan sular sadece çanakkale boğazı’nın altından gelen sulardır. buradan giren sular da ancak çanakkale boğazı marmara birleşmesine kadar etkili olabilmekte ve marmara içerisine girince hemen balık yaşamını destekleme sınırının çok altında seviyelere inmektedir.

    dolayısı ile marmara denizinin alt tabakasındaki oksijen eksikliğinin nedenlerini anlamak marmara denizinin dinamikleri ve kanal istanbul’un olası etkilerini incelemek açısından çok önemlidir.

    marmara denizi oluşumu öncesinde en derin yeri 1400 metre olan kapalı bir göl havzası idi ve bu nedenle dip kesimlerde organik madde birikimi ve doğal bozunma sonucu oksijen tükenme noktasına gelmiştir. deniz koşullarının oluşumu sonrasında ise ekoloji tamamen değişmiş ve son 3000 seneden bu yana da marmara denizi’nin alt tabakası balık yaşamını desteklemekten çok aşağıdaki seviyelerde ve de özellikle istanbul tarafında oksijensizlik sınırına yaklaşan seviyelere inmiştir.

    bütün sistem birbirine bağlı

    oksijenin istanbul tarafında tükenme noktasına gelme nedeni de istanbul şehri ile değil; boğaz çıkışında mevcut olan “jet akımı”na bağlıdır. bu jet akışının nedeni de istanbul boğazı’ndaki su dinamikleri ile belirlenmektedir. görüleceği gibi sistem birbiri ile ilintili, her birinin ardında bambaşka nedenler ve özellikler olan karmaşık bir yapıdadır. bu jet akımının nedeni ise boğaz’aa 60-70 metre kalınlığında giren karadeniz suyunun boğaz boyunca hisarlar önünde ve salacak önlerindeki iki hidrolik kontrol noktasından geçmesi ve marmara denizine 15 metre kalınlığında girmesine dayanmaktadır. bu akımın tam tersi yönde olan ve marmara’nın altından gelen yoğun akdeniz suyu ise 30-40 metre kalınlıkta başladığı boğaz serüvenini sadece en altta birkaç metre kalınlıkta tamamlamakta ve karadeniz’in dip suyuna doğru akmaktadır.

    bu jet akımı, marmara’nın bugünkü oksijen fakirliğinin ana unsurudur. buna detaylı girmeden önce bu jet akımının uydulardan nasıl izlendiğine bir bakalım.

    istanbul boğazı’ndan marmara denizi’ne çıkan su, hayırsız ada‘ya çarpınca nasıl ikiye ayrılmış. sanki bir gemi suyu yarıyor gibi. bu olay marmara için çok ama çok önemli. bu su, marmara’ya doğru sanki bir hortumun ucunu sıkmışçasına hızla çıkarken çok önemli bir olaya neden oluyor ve marmara’nın tuzlu alt tabakasından önemli ölçeklerde suyu emiyor ve yüzeye taşıyor.

    kapalı döngü

    bu su çıkışını takiben marmara denizi’nin alt tabakasında bulunan ve başka türlü yüzey suyuna karışma olanağı olmayan ve en önemlisi de besin tuzları açısından çok ama çok zengin olan alt tabaka suyu, yüzey suyu ile karıştırmaktadır. işte bu karışım sonrasında da yüzey suyunda organik madde çoğalması izlenmektedir. karadeniz suyunun marmara denizinde yarattığı en önemli olay bu “jet” çıkışı sonrası oluşan organik yüktür. yüzeyde balıklar için besin kaynağı oluşturan ve marmara’nın balık açısından zenginliğinin nedeni olan bu akım, daha sonra oluşan maddelerin dibe çökmesi ile alt suya oksijen yükü bindirmektedir. marmara denizi’nin orta ve batı kesiminde oluşan bu yük, dip suya batışını takiben de akdeniz’den gelen ve çanakkale boğazı’nın altından geçerek marmara’nın dip çukurunu dolduran su ile birlikte bu sefer karadeniz’e doğru yaklaşmaktadır. yani kapalı bir döngü oluşmakta ve organik maddelerin parçalanması sonrası tükenen oksijen doğal olarak marmara’nın kuzeydoğusunda yoğunlaşmaktadır. marmara denizi yüzeyinde oluşan organik madde oluşumlarını bu uydu resminden de görmek izlemek mümkündür.

    uydu verisinden de görüleceği gibi boğaz’dan daha koyu renkte çıkan karadeniz suyu zaman içerisinde marmara’daki daha yeşil renkle karışmaktadır. burada renklerin daha yeşil olması daha yoğun alg patlaması anlamına gelmektedir. bu yoğun alg patlamaları marmara denizi’nin kısıtlı oksijen girdisi nedeni ile istanbul önlerinde oksijeni sıfırlama noktasına kadar getirmiştir.

    kanal istanbul panama’ya süveyş’e benzemez

    işte bu nedenlerden dolayı kanal istanbul’u bir panama kanalı’na bir süveyş’e benzetmek denizlerimizin özelliklerini hiç ama hiç bilmeyen anlamayan kişilerin öne süreceği bir şekilsel benzetmeden öteye gidemez.

    sistemin çalışma prensipleri ile ilgili olarak bu gerçekleri sıraladıktan sonra şimdi gelelim olası bir “kanal istanbul”lu senaryoya. her nerede yapılırsa yapılsın, diyelim ki açıldı ve karadeniz suyu bu insan yapımı ve aslı hakkında hiçbir şey bilmediğimiz için basındaki hurafelere göre dibi dümdüz ve 25 metre derinlikteki ikinci kanaldan marmara’ya doğru hızla akmaya başladı. akmaya başladı diyorum çünki bu kanal açılsa da açılmasa da karadeniz ile marmara arasındaki su seviye farkı aynı kalacaktır. yani dzkk seyir hidrografi dairesi tarafından yapılan ölçümlere göre olan su seviye farkından dolayı bu ikinci kanalda da su bu sefer boğazdaki derinliklere tümseklere çarpmadan olduğu gibi marmara’ya akacaktır. karadeniz ve marmara arasında belirli bir zaman döneminde dahi 65 ila 15 cm arasında değişen yükseklik farkı nedeni ile kanaldan geçecek olan su tuzluluğu hiç değişmeden aynı boğaz çıkışı gibi marmara’nın kuzeyinde bir yerde jet akımı ile marmara’nın üst suyu ile buluşacak; ama bu sefer hem bol besinli üst tabakadan ve belki de yoğun tuzlu alt sudan da su kapacak ve sistemin alışık olmadığı yeni bir yem fabrikasının çalışmasına neden olacaktır. bu seviye değişimleri kanalı panama benzeri kapaklar ile idare ederiz şeklinde düşünenlerin bir kez daha düşünmesi için elzem olan değişimlerdir.

    planlanan kanal, basındaki haberlere göre istanbul ile tekirdağ arasında bir yerden marmara’nın üst suyuna taşıyacaktır. işte bu yeni fabrikanın üreteceği organik yük, ilk önce marmara’da yaratacağı ikinci organik yük nedeni ile balık üretimine belki de katkıda bulunacaktır. ama zaman içerisinde meydana gelen organik yük, sonuç olarak alt tabakaya geçecek ve yine oksijen tüketerek parçalanma sürecine katılacaktır. işte bu olay zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak binecek ve oksijen bakımından sınırda olan alt su eninde sonunda ama mutlaka bir şekilde oksijensiz kalacaktır.

    hidrojen sülfür tehlikesi

    tüm dert de bu aşamadan sonra başlamaktadır. sistem bir kere oksijensiz kaldı mı bu sudaki kimyasal dengeler tamamen değişecektir. oksijensiz ortamda alt suyun besini daha da bol hale gelecek ve her iki fabrika daha çok organik madde üretmeye başlayacaktır. bu da üst tabaka için daha fazla organik madde üretimi anlamına gelse de alt tabaka için ilave oksijen yükü demek olacak ve alt taraftaki kimyasal yapı çok daha kötüleşecektir. bir başka olumsuz etki de oksijensiz suyun denizin dibine temas ettiği yerde bu sefer çok daha değişik koşullar oluşacak ve 25 metredeki tabakalaşma sınırında çok ince mangan oksit parçacıkları ile dolmaya başlayacaktır. bu, zamanla tüm marmara’yı kaplayacak ve 25 metrenin altına zaten zor ulaşan güneş ışığı artık hiç geçemez olacaktır. bu senaryolar birleşince alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacaktır. lodos rüzgarları güneybatılı olduğu için bu hidrojen sülfür kokusu istanbul’a doğru taşınacak ve tüm şehir zamanla artan bu kötü koku ile kaplanacaktır. zamanında haliç’teki veya izmir körfezi‘ndeki koku misali… oksijensiz alt tabakadaki suyun eninde sonunda izmit körfezi’ne dolması ile körfez’de deniz dibinde ve su tabakasındaki deniz yaşamı kesinlikle sona erecektir. sadece lodos değil bu sefer doğudan esen her rüzgar ile ilk etapta körfez’in tamamı çürük yumurta kokusu ile dolacaktır.

    bu işin ilk aşaması, eğer sistem anoksik koşullara dönüşür ise hidrojen sülfürlü bu su istanbul boğazı’nın altından karadeniz’e doğru giderken salacak’ta veya hisarlar önünde yine üst su ile karışacak bu sefer de karadeniz suyunun kimyasal yapısını etkilemeye başlayacak ve boğaz çıkışındaki suyun yapısal özellikleri de değişecektir. mesela hisarlar önlerinde veya kuleli askeri lisesi önlerinde zaman zaman dipten kaynayan sular veya girdaplar şeklinde beliren değişimler bu sefer alt tabakadaki hidrojen sülfürlü yani çürük yumurta kokusunu da beraberinde taşıyacak ve boğaz yaşanmaz hale gelecektir. ama buradan çıkan su sadece koku taşımayacak bol da besinli olacak ve bu da yine organik yükün artması anlamına gelecek ve marmara’nın altı sürekli olarak şok üstüne şok dalgaları ile bombalanacak; ama sonuç olarak her lodos ile daha da artan kesafette ama aynı nefasette olmayan hidrojen sülfür (çürük yumurta) kokulu hava istanbul’u kaplayacaktır. zaman içerisinde istabul’un kanalizasyon deşarj projesi de bu anoksik sudan etkilenecektir. boğaz boyunca üst su ile karışım noktalarında da suyun kalitesi bozulmaya başlayacak ve marmara’nın üst suyunun da kalitesi hızla bozulacaktır.balık yaşamı ne olur derseniz boğaz balıkların göç alanı olmaktan çıkacak ve geride kalanlar ya karadeniz’de ya da akdeniz’de yerleşecek ve bir daha asla marmara’ya girmeyeceklerdir.bu da göç etme alışkanlığına sahip türlerin yepyeni davranışlar geliştirmesine neden olacaktır.

    bütün senaryolarda sonuç: felaket

    bunlar benim uzmanlık alanlarım ile ilgili bildiklerimin üzerine geliştirebildiğim senaryolar. bu işe beraber emek sarfettiğim diğer kişiler ile de görüşünce hep aynı olguya ulaşıyoruz: felaket. tam uzmanlık alanım değil ama dahası da var. kanal istanbul’u yaptınız ve devasa bir ada oluşturdunuz. bu adanın yeraltı sularını besleyen ıstranca (yıldız) dağları’ndan gelen tatlı suyun önünü de, açtığınız 25 metre derinliğindeki kanal ile kestiniz. yeraltındaki doğal su depoları (akiferler) tatlı su doldurmayınca, bu sefer zamanla bu yeni adadaki tüm yeraltı tatlı su kaynakları deniz suyu ile dolacaktır. yani bu ada zaman içerisinde kuyularından sadece deniz suyu çıkan bir ada haline gelecektir.yani bu adada yaşayacak kişilere sonsuza kadar su taşımak zorunda kalacaksınız. burada oluşan yağmur suyu ve kanalizasyon atıkları da ayrı bir tablo elbette. kanala verirseniz marmara’ya gidecek ve orada etki yapacak. kanalın alt akıntısı da olmayacağı için çare tüm kanalizasyonu toplamak ve karadeniz’e vermek; hem de devasa borular ile. nedeni, burada oluşacak ve orta boylu bir devlet sayısına ulaşacak insan sayısı. onca masraf ile bu kanalizasyon suyunu tam arıtımdan geçirseniz dahi boşaltacağınız yer yine karadeniz. diyelim 50-60 metre derinliğine verdiniz, iyi de bu su az sonra istanbul boğazına girecek. yani yeni ada eski boğaz’ın katili olmaya namzet. bol besinli su karadeniz’in zaten bol besinli suyu ile birlikte boğaz’a girerse, zaten besinden dolayı şok üstüne şok yaşayan marmara, bunların altından kalkamaz.

    konunun bir başka boyutu daha var elbette. benim bildiklerimi ukraynalı ve rus bilim adamları da biliyor. böyle bir projenin uzun zaman sürecinde kendileri için ne anlama geldiğinin elbette farkındalar. neden ses çıkartmıyorlar acaba? nasılsa olmaz diyecekler ama boşa harcanacak her para bizim zarar ama onların da kar hanesine yazılacak.

    vatanımı seven ve doğru işler yapılmasını isteyen bir bilim adamıyım. işim de deniz bilimleri yani kendi işimi yapıyorum ve de uyarıyorum: bu bir daha asla geri dönüşü olmayacak projeyi lütfen unutun diyorum. her fırsatta yazdığım gibi, eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz. hata yaptık kapatalım deseniz dahi olmaz. sistem bir kez anoksik koşullara döndü mü geri dönüşü sonsuza kadar olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren; ama ülkemiz de uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer.

  • 33. whatsapp grup isimleri

    (bkz: los galacticos)
    halı saha ekibi

  • 34. ekşi sözlük 1.80 ve üstü boyda erkekler veritabanı

    beyler birakin bunlari lutfen. kuduruyorum, am istiyorum diye yazin acik acik. kimse sizi ayiplamaz, aksine takdir eder acik sozlu oldugunuz icin.

    buraya gelip "1.83848283 ile katildigim grup. ne ise yarayacaksa artik:)))" diyerek, gizlice am avina ciktiginizi sanarak kendinizi rezil edeceginize, yeri gogu inletin am istiyorum diye.

    istirham ediyorum bak.

  • 35. veda ederken 2019'a bir not bırakmak

    sen de herkes gibiydin 2019. hiçbir farkın yoktu. 2020 nin de bir farkı olmayacağı gibi.

  • 36. evli ile bekar erkek arasındaki en bariz fark

    evli erkekler kilolu, bekarlar daha zayıf olur.

    evlenip de kilo almayan erkek görmedim.

    daha 3 ay önce, kraker lakaplı gencecik arkadaşımızı evlendirdik. adamı bir gördüm krakerden, pop keke evrilmiş. şimdi pop kek diyoruz.

    edit 1: evlenip; eşiyle birlikte kilo verip, sağlıklı forma kavuşanlar; lütfen kafa karıştırmayın. evlilik kötü işte, bize de ısrar etmeyin alla alla.

    edit 2: evlenip; hiçbir şey yapmadan stresten zayıflayanlar... size yorum yapamıyorum. ne bileyim yani, ne diyeceksin. ne diyeceğine, deyip demeyeceğine, hiçbir şeyine... ne kimse kimseyi dinler, ne bir şey anlatabilirsin, ne dinleyenler olur...

  • 37. 24 aralık 2019 fenerbahçe açıklaması

    gayet yerinde ve güzel bir açıklamadır. burada derbi maçtaki hakem hatalarını "abdullah avcı maç sonu hakem hakkında bir şey demedi", "karius maç sonu açıklamasında bir şey demedi demek ki pozisyonlar penaltı değil" diyerek normalleştirme çabası içine giren bir takım fenerlilerin sesi kesilir umarım.

    sürecin başından itibaren beşiktaş fenerbahçe'yi suçlamadı fenerbahçe de beşiktaş'ı suçlamıyor. tek suçlu mhk ve hakemler, iki kulüp de var kayıtlarının yayınlanmasını istiyor. tff bu saatten sonra nasıl kıvıracak merak ediyorum.

  • 38. erkekle ciddi ilişki kurmanın aşırı zorlaşması

    gidip nargile kafelerde fink atan, kavgacı olan, her iki sözünden biri eyvallah olan, serseri olan kim varsa onlara gittiğiniz için sizi gerçekten seven erkekleri de kaçırıp burda dert yanıyorsunuz. sorunu önce kendinizde arayın.

    ciddi ilişki erkeğini her zaman gördüğünüz yerde bulamazsınız. o erkekler yalnızdır. ya kitapçıda, ya deniz kenarında müzik dinlerken, ya da iyi konusu olan bir filmin yayınlandığı sinema salonunda yani sanatın içinde bulabilirsiniz.

    sanattan ve insan ruhundan anlamayan erkeklere gittiğinizde de “hepsi seks için birlikte olmak istiyor” diye de ağlamayın burada.

  • 39. kitaplıktaki en kıymetli kitap

    tezim. uykusuz geçen her gecemin sessiz çığlığı.

  • 40. kemalistlerin istek vakfı olayında suspus olması

    aaa yaşasın yaşasın, orda da olmuş, orda da bak gördün mü? yaaaaa, na'ber, sesiniz çıkmıyo, sesiniz çıkmıyo işte , na'ber , na'ber!!!

  • 41. hiç elif şafak okumamış insan

    pek fazla bir kaybı olmayan insandır. eğlencelik olarak alınıp okunabilir de okunmayabilir de. size bir şeyler katar mı, yeni bir şey öğretir mi bilemem. ancak öğretirse de taraflı, yanlış bir şey öğretir. bunu yemek için de yeni yetme olmanız gerekir.

    not: vakti zamanında aşk, baba ve piç, mahrem kitaplarını okudum.

  • 42. system of a down'ın en güzel şarkısı

    tabiki wake up grabalittlepisofşitabov wake up

  • 43. aldatan kadını affeden erkek

    uzun yıllar önce anadolu’nun bir ilçesinde torba mahkeme içinde, boşanma davası bakan bir hakimdim. davayı açan kadındı. kocasından boşanmak istiyordu. kocasını sevmediğini, başka bir erkekle beraber yaşadığını söylüyordu. duruşmaya da sevgilisiyle gelmişti.

    davalı erkek de duruşmaya gelmişti. davaya cevap vermemişti ama duruşmaya gelerek eşini çok sevdiğini söylerken ağlamaya başladı.

    hukukumuzda tamamen kusurlu tarafın bir boşanma davası açması mümkün ama boşanma kararı alması mümkün değil. hiç değilse davalıya atfedilecek bir parça dahi olsa kusur olmalı. yoktu. davayı reddettim. davalı koca sevinmişti.

    kadının adamın yüzüne tiksinerek baktığını ve içimin ezildiğini hatırlıyorum. yaptığım meslek bana kimseyi kınamamayı, herkesin bir öyküsü olduğunu, o öykünün içinden geçmeden onları yargılama hakkımın olmadığını öğretti bana.

    zihnimde yer tutacak ve yıllar sonra dahi aklımdan çıkmayacak bir anı bıraktı bu adam bende. adamın hıçkırarak ağlamasını unutamadım. insan, her şeyi yapar. her şekle girer. her şey insan için neticede. o kadar aciz bir o kadar da zavallıyız. etten ve kemikteniz. ölüyoruz. utanç, ayıp, gurur, hırs...hepsi toprak altında çürüyüp yok oluyor. büyük büyük laflara sözlere lüzum yok.

  • 44. izmir su kesintisi

    izmir dışında olup banyosunu kullanmama izin verecek yazarlar yeşillendirsinler lütfen. uçakla aynı gün gidip geleceğim. o ayki su masraflarını da öderim. öküz değiliz o kadar.

    edit: “gel de seni çeşme hortumuyla yıkayayım” diyen kadınların olduğunu öğrenmek çok acayip lan. millet kafayı yemiş.

  • 45. en güzel bira

    benim için cevabı tartışmasız olarak weihenstephaner olandır.

  • 46. yemeksepeti'nin müşterilerine hiçbir şey vermemesi

    yüzyıllardır kullanıyoruz şu dümdüz siteyi. ya ben anama babama bu kadar sık uğramıyorum. adamlar sırtımızdan zibilyon para kazandı. kimse gelip iyi hizmet, kolaylık falan demesin. mevzu daha derin.

    insaf aç gözlü nevzat, 1000'de 5 de olsa bir puan ver (nakit amk fasülyeden puan değil şimdi verdiğin gibi) ne bileyim müşterilerini gör biraz. sadık müşterilerine bir içecek ne bileyim bir zeytinyağlı ekle hediye. azıcık bir rakibin çıksa anında seni sallamaya hazır bir müşteri kitlen var.

    hadi bizi geçtim, restoranlardan aldığı marjlar da cabası. joker indirimi denen şey önce bindirim sonra indirim, çoğu da tırt restoranlarda. telefonla sipariş verince artık daha ucuz menüler sunuluyor. ayrıca müşteri servisi denen robot chat de doğrudüzgün çalışmıyor yarım saat bekliyorsun. "sizi bir dakika bekletebilir miyim restoranla görüşüyorum" deyip 10 dk cevap vermiyorlar. yalandan "siparişiniz yolda" mesajı atıyorlar.

    çekiliş diye kaktırılan markalar da hediye verebilmek için üstüne para ödüyorlar yemeksepetine.

    çok kinliyim sana yemeksepeti. oysaki önceleri böyle miydik?

  • 47. erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular

    sorularına cevap veren hanımların kendisiyle sevişeceğini sanan umutlu erkeklerin buluşma noktası olan başlık. bol şans beyler.

  • 48. prens philip'in taburcu olduğundaki korkunçlu yüzü

    98 yaşındaki adamın yüzüyle taşak geçmenin nasil bir espri olduğunu anlamadım.

    ha espri değilse de bundan bize ne. sen 98 yaşına gelebilirsen dicaprio gibi mi görüneceksin?

  • 49. tatil parasını acun ile guido'ya paylaştırıyorum

    kadın resmen `dünya kadar malın olacağına fındık kadar pussyin olsun` lafının ete kemiğe bürünmüş hali.

    üstüne üstlük bu kadın kitap yazdı, nasıl parazit olarak yaşanır diye.