iş çıkışı aldığı bisküvileri tek başına gömerken entry giren yazar feryadı. ironinin dibi olmuş resmen. canım çekti şimdi, nasıl yapcaz?
kitapcik kurdu15 profili
-
yediğinden ikram etmeyen insan
-
göğüs çatalı görünce akla gelenler
o dev gibi iki memenin arasına düşen kıpkırmızı bir nargile kömürü.
bir cafede otururken, yan masadaki takım elbiseli abi ve büyük memeli(dekolteli) kadının hemen yanında nargile közü değiştirirken şekil yapmak için elindeki maşayla tavaya şak şak vuran garson, bir kömür parçasının fırlayıp kadının dekoltesinden içeri girmesine neden oldu.
kadın bastı feryadı tabi. garson panikleyip kadının göğsünden içeri elini sokmaya çalıştı. bunu gören takım elbiseli abi sinirlenip garsona yumruk attı. iki saniyede çarşı pazar karıştı amk. ardından kadın feryad figan içinde koşarak lavaboya gitmek istedi. ama sanırım cafeye ilk kez geldiğinden tuvaletin yolunu bulamayıp cafenin içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturmaya başladı. ardından takım elbiseli iri yarı abi gidip tuvalete götürdü kadını...
kadın gözyaşları içinde ön tarafı komple ıslak geldi tuvaletten. yüzündeki ifadeden ne kadar canının yandığını ben bile hissettim.
bir anlık sakarlık işte.
benim göğüs çatalına bakış açımı değiştirdi.
şimdi ne zaman(asla bakmam) istemeden bir göğüs dekoltesine gözüm çarpsa üstüme bir hüzün çöküyor. * -
agnostiklere sorulmak istenen sorular
(bkz: okumayın)
pilot kalemle, ceketle, gözlükle, kol saatiyle ateizmi çökerten adamlar şimdi de agnostisizm'i çökertiyorlar. gerçekten ayakta alkışlıyorum. an itibariyle agnostizm çökmüştür.
edit: yazım hatası. -
yaran fıkralar
mahallenin birinde işsiz güçsüz aylak bi herif varmış. bir gece mahallede çok büyük bir hırsızlık olayı yaşanmış. üstüne bu herif ertesi gün son model bir jiple gelmiş mahalleye. tabi bunu gören mahalleli karakola gidip hırsızlığı bunun yapmış olabileceğini söylemişler. polis adamı karakola götürmüş ve sorguya almış.
komiser sormuş;
-olum mahallede dün hırsızlık olmuş. sen mi yaptın?
+hayır komiserim.
-peki bugün jip alacak parayı nerden buldun?
+jipi biriyle girdiğim iddiadan kazandım.
-nasıl yani oğlum?
+komiserim ben iddiaya girerek kazanırım her şeyimi.
-saçmalama oğlum çocuk mu var senin karşında?
+vallaha billaha komiserim. mesela ben kendi dişlerimle sol gözümü ısırırım demiş.
-ısıramazsın.
+1000 lirasına iddiaya girelim komiserim.
-tamam lan.
herif çıkarmış protez olan sol gözünü ısırmış. 1000 lirayı veren komiser üzülmüş tabi;
+üzülmeyin komiserim. ben sağ gözümü de ısırırım. isterseniz 1000 lirasına daha girelim iddiaya?
komiser düşünmüş, "ulan bu herifin diğer gözü de protez olsa zaten göremez" diye karar verip yine tamam demiş. herif bu defa protez dişlerini çıkarıp sağ gözünü ısırmış. tabi komiser 2000 lira zarara girdiği için iyice sinirlenmiş.
+komiserim son bir iddiaya girelim isterseniz? benim penisim bu karakoldaki herkesinkinin toplam uzunluğundan daha uzundur.
komiser bu sefer kesin kazandım diyerek tamam lan gel ölçelim demiş. almış eline bi cetvel başlamış milletin penislerini ölçmeye. en son gelmiş tam bizim herifin penisini ölçmek için eline aldığı anda, bizimki cep telefonunu çıkarıp birini aramış ve şöyle demiş;
"olum 5000 lirayı hazırla, şu anda komiserin eline verdim." -
evlendikten sonra eşinden sıkılmaya başlamak
herkes için geçerli olmayan durum.
biz evlendikten sonra öyle mesajlaşmalarımız "eve gelirken yoğurt al" minvaline dönmediğinden bundan sıkılmamıştım ben.
tam tersi sürekli; "bana neden daha çok yazmıyorsun? seni az evvel aradım neden açmadın? bana şu mesajında neden aşkım demedin? toplantın daha bitmedi mi? bu saate kadar bu iş nasıl uzar? işe gitmek için erken değil mi? nerdesin aşkım? beni sevmiyor musun? beni özlemedin mi? kartları yatırdın mı? garantiyi ne yaptın? akşam anneme gidelim mi? kaçta gelirsin? işin ne zaman biter? toplantıda mısın? çıktın mı? girdin mi? benimle neden ilgilenmiyosun? neden erken yatıyosun? neden saz çalıyosun? neden tv izliyosun? neden rakı içiyosun? neden kitap okuyosun? neden oturuyosun? neden dışarı çıkıyosun? o arkadaşın kim? kadın da var mı orda? spora gitcen mi? kaçta çıkarsın? ben güzel miyim? bu elbise nasıl?... sorular sorular sorular. gel de sıkılma yav.
inanın ki arada cevap verecek kadar vakit kalsa, yemin ediyorum hepsine cevap vereceğim. ama bir de bu soruların hepsini kendisi cevaplıyor.
"beni seviyor musun? bence sevmiyorsun"
"kaçta gelirsin? bence geç gelirsin"
gerçekten delirmemek işten değil. bırak sıkılmayı..
ekleme: ay valla böyle başlıklar görünce içim şişiyor, şimdi buraya dökülcem ya;
şu sorulan soruya kendisinin cevap vermesi durumu kadar lanet bir şey ben ömrümde görmedim arkadaş. ya karşındakine bir soru sorarsın, sonra cevap beklersin. bize böyle öğrettiler yani.
-bu elbise güzel mi?
-neyse sen beğenmedin galiba.
bir de bunun bir üst versiyonu var; cevabı verdikten sonra yine kendi bildiğini yapmak. şöyle ki;
-bu elbise güzel mi ya?
+çok güzel.
-yok ya bence güzel değil. çıkarıyorum.
+tamam sen bilirsin.
-dedim ben işte güzel değil. sen de beğenmedin.
+olur mu ya çok güzel ama sen beğenmediysen değiştir.
-yok yok sen beğenmedin.
+tamam beğenmedim başka giyin.
-neyse bunu giyeyim tamam.
hatta daha üst versiyonu da sizin sorduğunuz sorulara cevap vermemesidir.
+bu takım güzel mi?
-sen bilirsin hayatım.
+yani yakıştı mı?
-bilmem ki sen beğendiysen sorun yok.
+bak şu şarkıyı nasıl çaldım?
-bilmem ki.
+ya nasıl bilmem, bildiğin şarkı işte.
-ne bileyim ben hiç anlamam gitardan.
sonra sıkılıyorsun...
ulan bi dur nefes alalım, sonra sıkılırız. sıkılmaya bile vakit bırakmadın be. bir insan günde 38 kere neden telefon açar ki ya? 3 kere ararsın 5 kere ararsın eyvallah. 38 nedir yani. evet evet saydım ben. 38 iyimser rakamlardandır.
söyleyince de kötü olursun. bilemiyorum.. her şey karışık. -
evlenilen kadının yatakta mutlu etmemesi
4 dakika için uğraşmaya değmez diye düşündüğündendir.
-
rakı içerken dinlenebilecek 202 türkü
normalde 250 yapmayı planlamıştım ama rakı bittiği için 202'de kaldı. olsun o da olumlu. bir şişe rakı içtim şu listeyi bitirene kadar. amme hizmeti yaptım.*
listeye aklıma gelenleri koydum, atladıklarım varsa youtube'dan bulursunuz.
aşık veysel - güzelliğin on para etmez
aşık veysel - benim sadık yarim kara topraktır
aşık veysel - uzun ince bir yoldayım
aşık veysel - anlatmam derdimi dertsiz insana
aşık veysel - sen bir ceylan olsan
arif sağ - insan olmaya geldim
arif sag - deli gönül
arif sağ - yol ver dağlar
arif sağ - güzel seni çok özledim
arif sağ - kirpiğin kaşına değdiği zaman
mahzuni şerif - mevlam gör diyerek
mahzuni şerif - çeşmi siyahım
mahzuni şerif - buldular beni
mahsuni şerif - nem kaldı
mahzuni şerif - sarı saçlım mavi gözlüm
ali ekber çiçek - unutursun
ali ekber çiçek - gezdim şu alemi
ali ekber çiçek - şu yüce dağları
ali ekber cicek - nasil yar diyeyim
ali ekber çiçek - haydar haydar
musa eroglu - yine karlar yagdi gonul dagima
musa eroglu - tellı turnam
musa eroğlu - halil ibrahim
musa eroğlu - yolun sonu görünüyor
musa eroglu - felek cakmagini üstüme cakti
neşet ertaş - yalan dünya
neşet ertaş - şu garip halimden
neşet ertaş - gönül dağı
neşet ertaş - neredesin sen
neşet ertaş - cahildim dünyanın rengine kandım
erdal erzincan - dost bildiğim ele döndü
erdal erzincan - öyledir deli gönül
erdal erzincan - al mendil
erdal erzincan - deli gönül melûl olup ağlama
erdal erzincan - şikayetim vardır
sabahat akkiraz - kerbela
sabahat akkiraz - değme felek
sabahat akkiraz - yar aşkıyla
sabahat akkiraz - eski libas gibi
sabahat akkiraz - seni seven sevmesini bilmemis
cengiz özkan - deli gönül feryat etme boşuna
cengiz özkan - bir ay doğar
cengiz özkan - munzur dağı silelenmiş
cengiz özkan - benim adım dertli dolap
cengiz özkan - kar mı yağmış yüce dağlar başına
abdal - ervah-ı ezelde
abdal - pınar başından bulanır
abdal - yalancısın inanamam
abdal - altın yüzüğüm kırıldı
abdal - nasıl yar diyeyim ben böyle yare
tolga sağ - benim şikayetim
tolga sağ - hitabı eleste
tolga sağ - dilo
tolga sag - karam
tolga sag - nazlı yare doymadım
belkıs akkale - yollar seni gide gide usandım
belkıs akkale - dağlar seni delik delik delerim
belkis akkale - leylide leyli
belkıs akkale - seher yıldızı
belkıs akkale - yeşil ördek gibi daldım göllere
özlem özdil - yürü be haydar
özlem özdil - gül düşer gülün üstüne
özlem özdil - uzakların türküsü
özlem özdil - kainatın aynasıyım
özlem özdil - yollarına kar mı yağdı
erkan ogur - mecnunum leylamı gordum
erkan oğur - bülbülüm altın kafeste
erkan ogur - zülfü kaküllerin amber misali
erkan oğur - mamoş türküsü
erkan oğur - karşıda görünen ne güzel yayla
hasret gültekin - bir insan ömrünü neye vermeli
hasret gültekin - derman sendedir
hasret gültekin - sevgi kuşun kanadında
hasret gültekin - çeke çeke
hasret gültekin - gönül çalamazsın
güler duman - yarsız çekilmiyor
güler duman - vefasız
güler duman - öl deseydin ölmezmiydim
güler duman - ayaz yarim
güler duman - güle yel değdi
mustafa özarslan - esti seher yeli
mustafa özarslan - sen giderken
mustafa özarslan - ömrüm
mustafa özarslan - ne tez yaprak döktün ömrüm
mustafa özarslan - göçem felek
ismail altunsaray - kız senin
ismail altunsaray - derde düştüm
ismail altunsaray - var git ölüm
ismail altunsaray - candan ileri
ismail altunsaray - emirdağı birbirine ulalı
kardeş türküler - bahçada yeşil çınar
kardeş türküler - darıldım ben sana canım
kardeş türküler - ötme bülbül
kardeş türküler - çocuk haklı
kardes türküler - ala gözlü nazlı pirim
ahmet kaya - söyle
ahmet kaya - hep sonradan
ahmet kaya - nerden bileceksiniz
ahmet kaya - ayrılığın hediyesi
ahmet kaya - o mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız
ilkay akkaya - gidemem
ilkay akkaya - ah sensiz
ilkay akkaya - fırtınada gemim
ilkay akkaya - adıyaman türküsü
ilkay akkaya - mevlam bir çok dert vermiş
grup yorum - uğurlama
grup yorum - sevda türküsü
grup yorum - uçurtmayı vurmasınlar
grup yorum - deniz koydum adını
grup yorum - kayıpların ardından
kubat - gesi baglari
kubat - yar yarası
kubat - otme bulbul
kubat - bağa gel bostana gel
kubat - yeşil başlı gövel ördek
aytekin ataş - mecnunum leylamı gördüm
arzu görücü - kevengin yollarinda
arzu görücü - dam üstünde çul serer
aynur dogan - bir gönüle aşk girince
yavuz bingöl - suzan suzi
erkan oğur - dersim dört dağ içinde
erkan oğur - kerpiç kerpiç üstüne
erkan oğur - zeynebim
sabahat akkiraz - yoruldum yorgunum
zara - hastane önünde incir ağacı
zara - ötme bülbül
hüseyin turan - beyaz giyme söz olur
neşet ertaş - acem kızı
sukriye tutkun - arda boyları
tolga çandar - ah bir ataş ver
kardeş türküler - çeşm-i siyahım
erkan oğur - neden geldim istanbula
güler duman - türkülerle gömün beni
neşet ertaş - zahidem
salkım sögüt - iki dağın arasında kalmışam
salkım sögüt - leyli
zülfü livaneli - sevda değil
ilkay akkaya - nesini söyleyim
grup yorum - eftelya
gülay - ellerini çekip benden
selda bağcan - dostum dostum
oğuz aksaç - kirpiğin kaşına değdiği zaman
oguz aksac - asagidan gelir omuz omuza
nurettin rencber - eski yara
ali asker - şu metrisin önü
edip akbayram - merdo
kubat - karadır kaşların
şevval sam - bir fırtına tuttu bizi
gülay - altın hızma mülayim
kardes türküler - yaniyorum
neşet ertaş - zülüf dökülmüş yüze
türküler sevdamız - bilmem ağlasammı
türküler sevdamız - gömdüm oğul
türküler sevdamız - mor koyun
erkan oğur - bir derdim var bin dermana değişmem
koray avcı - pirlere niyaz ederiz
zülfü livaneli - yiğidim aslanım
hakan yılmaz - le hanım
hakan yılmaz ?– üç kız bir ana
sukriye tutkun - uyan sunam uyan
tolga çandar - evlerinin önü mersin
tolga çandar - bodrum hakimi
kazım koyuncu - gelevera deresi
kazim koyuncu - hey gidi karadeniz
kazım koyuncu - karşıya çifte çamlar
kazım koyuncu - denizde karartı var
kazım koyuncu - tsira
aytekin ataş - ha bu ander sevdaluk
aytekin ataş - mecnunum leylamı gördüm
aytekin g.ataş - üryan geldim
ahmet aslan - susarak özlüyorum
ahmet aslan - minnet eylemem
ismail hakkı demircioğlu - ben denizde bir gemi
ahmet kaya - ay gidiyor
neşet ertaş - ben melanet hırkasını
neşet ertaş - hata benim
kardeş türküler - bahçada yeşil çınar
erkan oğur - nilüfer
cengiz özkan - o yâr gelir
kubat - bağa gel bostana gel
yavuz bingöl - kara tren
neşet ertaş - ahu gözlerini sevdiğim dilber
kubat - al fadimem
onur akin - geceyi sana yazdim
onur akın - seviyorum seni
tolga çandar - çalın davulları
erdal erzincan - ogul giderim van'a dogru
erkan oğur - pencereden kar geliyor
erdal erzincan - girdab -i mihnet
erdal erzincan - bülbüller düğün eyler
zülfü livaneli - nefesim nefesine
zülfü livaneli - odam kireç tutmuyor
zülfü livaneli - karlı kayın ormanı
erdal erzincan bağlama orkestrası - gül yüzlü sultanım
zülfü livaneli - gözlerin
tolga sağ - şu sazıma bir düzen ver
tolga sağ - niyaz ehlindeniz
tolga sağ - çektiğim cevr-i cefayı
ahmet kaya - sen yanma diye
ahmet kaya - tedirgin
umut altincag - aci
edit: güzel tepkiler gelirse 202 tane daha ekleyeceğim. söz.
edit 2: mazlum çimen - feryadı-ı isyanım çaylak harbiden nick yok'a göz kırpıyorum. -
araplaşmanın öcü gibi gösterilmesi
(bkz: şerefsizliktir)
"bkz bir üst entrynin son soru cümlesine cevaben yazılmıştır" *
tanım: kendi etnik kimliğini reddedip başka bir kimliğe geçiş yapmak isteyenleri değil, zaten öyle bir toplum varken gidip orada yaşamak yerine, kendi yaşadığı toplumun tamamını o yaşam biçimine empoze etmek isteyenleri üzmektedir. -
kocasını karısı yapan kadın
edit: gelen mesajlara ve girilen entrylere istinaden bir kaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. "karısı yapmak" cümlesi cinsiyetçi bir yaklaşım gibi görünebilir ancak, biz 4-5 kişilik bir arkadaş grubu olarak bu cümleyi bir espri minvalinde kendi aramızda kullanırdık. yani işin şaka tarafı bu. yani burada durum "karısı yapmak" cümlesinin kötülüğü değil. bir insanın eşi olmak, karısı olmak kötü değildir. bir insanın karısı olmak bütün bu muameleyi hakettiği anlamına da gelmez. keza öyle olsaydı, roller başından beri tam tersine olurdu. evet, başlık şu şekilde olabilirdi. "kocasını kölesi yapan kadın" ama böyle oldu işte.
türlü türlü hayallerle evlenip karım olacak dediğin kadının sizi kölesi yapması durumudur.
bi ton tribe girip geline çarşı alışverişi yaparken edilen kavgalardan ve bir dünya düğün masrafından sonra;
"hadi ev alalım"
"hadi daha büyük ev alalım"
"en büyük evi alalım"
"araba da alalım"
gibi taleplerin hepsini yerine getirdiğiniz zaman sonuçta iş şuna dönüyor;
"bence sen maaş kartını bana ver"
sikerler lan öyle işi diyemiyorsanız karınızın kölesi olmuşsunuzdur, hayırlı olsun.
artık bekarlıktan kalan eşyalarınızın bulunduğu kutuyu açıp fularınızı çıkartma ve tozlu kitap raflarınızdaki freud'un kitaplarına saldırma zamanı gelmiştir.
tabi hatun kitap okumanıza izin verirse...
durun lan bekarlar yuh demeyin, daha neler anlatcam ben *.
artık öyle bir paranoya oluşmuş ki, şunları yazarken bile tesirgin oluyor ve görürse götümden kan alır diye korkuyorum.
şöyle bir evlilik hayal edin;
eve geldiniz, eşinizle görüştünüz, beraber sofra hazırladınız, sohbet muhabbet yaptınız, "dışarı çıkalım mı veya yapmak istediğin bir şey var mı?" diye sormuşsunuz, sofrayı birlikte toplamışsınız, bulaşık yıkarken erotizm yaratmışsınız falan filan, sonra birlikte uzanıp film izlemişsiniz, bir akşamın bütün ritüelleri yerine getirildikten sonra, eşiniz dandik türk dizilerinden birini açmış, siz de ya ben bunu sevmiyorum diyerek diğer odaya geçip, gerekse emek verdiğiniz gitarı veya bağlamayı elinize almışsınız, ya da bir kitap açıp okumaya karar vermişsiniz ki, aradan beş dakika geçmeden odanın kapısında belirip size şöyle söylüyor;
"her akşam gelip kendine vakit ayırıyorsun"
"benimle hiç ilgilenmiyorsun"
"gel benim yanımda otur"
kalkıp tekrar yanına gidersiniz, aman kavga çıkmasın diye sürekli kavgalar edilen saçma dizileri izlersiniz, sonra kakanız gelir tuvalete gidersiniz.. tuvalete giderken telefon yanınızda olursa laf yersiniz, halbu ki siz klozete oturup candy crush oynamaktasınızdır.
tuvalette (ben saat tuttum) takribi 8 dakikadan fazla kalırsanız, kapıya gelip çıkmıyor musun der. kadının tuvaleti geldi galiba diye çıkarsınız, ama o tuvalete girmez.
durun durun yeni başlıyoruz ya, sakin...
sürekli aldatıyormuş gibi muamele görürsünüz, aslında hiç aldatmamış olsanız da öyle görünürsünüz.
arkadaşlarınızla gündüz konuşmalarınızı akşam eve gelirken telefondan silmek zorunda kalırsınız.
sosyal medya hesaplarınızı, profil fotoğrafını ikimiz yap baskısından dolayı kapatırsınız.
sabahları daha erken çıkmaya, akşamları daha geç gelmeye çalışırsınız, ancak bundan dolayı yine kavga edersiniz...
sonra şöyle şeyler yazmaya başlarsınız;
şu anda, salonun orta yerinde duran halının bütün desenlerini ezberden bir kağıda çizebilirim. sürekli oturduğum üçlü koltuktaki hafif söküklerden çıkan, parmakla tutulabilecek uzunluktaki bütün iplikleri, bir kaç ay önce on liraya alınıp karşı duvara asılmış klişe "mutlu aile" tablosundaki her karakteri, televizyonun kumandasının tuşlarındaki bütün soyulmuş yerleri, orta sehpanın halı üzerindeki simetrik konumunu ve buna benzer pek çok detayı en ince ayrıntısına kadar anlatabilirim.
salonundaki duvarda "mutlu aile tablosu" asılı olan bir evde en fazla ne kadar mutsuzluk olabilirki diye kendimi avuttuğum bu dönemde, görmezden gelmeye çalıştığım bütün mutsuzluklar, günde defalarca kere edilen kavgalar, yükseltilen ses tonları ve her tarafından yapmacıklık damlayan bu ev hali, beynimin koku alma bölümündeki nöronlara lağım, rutubet, çürümüş et ve kusmuk kokusunun karışımı olarak tecavüz ediyor. mide bulantısı o kadar sebepsiz ve çekilmez bir hale geliyorki; sanki kusarsam o kustuğum şeyi gerisin geri yemek zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum ve bunu düşündükçe daha çok midem bulanıyor. kapatıldığı zaman, "ulan amma kafa sikiyormuş be" dediğin, fakat açıkken farkında olmadığın sesler vardır. bu seslerin düzinelercesi benim güzelim örs, üzengi, çekiç gibi aletlerimi lavın içinde eritiyor. bu günlerde beş duyu organımın dördünü eve girerken kapatıyorum. bütün bu çirkinliklerden, gösterişlice edilmiş laflardan bıktım.
biraz evvel bahsettiğim üçlü koltuğa her oturtulduğumda ve, "geç şuraya otur konuşacağız" cümlesini her duyduğumda halıda yeni bir desen daha ezberliyorum. ya da "mutlu aile" tablosunda, yerde duran tencerenin içine damlayan suyun ne zaman taşacağı konusunun muhasebesini yapmaya başlıyorum.
o koltukta otururken;
avusturalya'da aborjinlerin kendi aralarında ettiği kavgadan ben sorumluyum dostlar. kutuplarda bir eskimo iglo yaparken beceremediğinde bundan ben sorumluyum. üst komşu gece gece, kavga ettiğinde, bizim katı kiraladığım için suçluyum. munzur dağının tepesindeki erken erimiş kardan ben sorumluyum. mağazadan alındığında küçük gelen kadın ayakkabısından, elektriklerin kesilmesinden, kombinin suyu yeteri kadar ısıtmamasından ben sorumluyum. bütün bunların üzerine, hediye olarak aldığım ve çiçek açmayan orkideden, ötmeyen muhabbet kuşundan, lezzetli olmayan yemekten, zam yapılmayan şirketten ben sorumluyum. güzel çıkmayan sinema filminden, bozuk yürüyen merdivenden, kalabalık düğünlerden de ben sorumluyum. olan, olmayan her şeyden ben sorumluyum. bütün bu konular beynimin içinde bahsettiğim sesler gibi yankı yaparken, tam karşı koltuğumda sürekli ağlayan ve sürekli konuşan bir kadın otururken böyle şeyler ezberliyorum işte. okuduğum tüm o sikindirik entelektüel dergiler, kitaplar, izlediğim bütün o sanat filmleri, dostlarımla yaptığım kuantum mekaniği, higgs bozonu muhabbetlerinin hepsi bir anda sürekli konuşan kadının ağzından dökülen o iğrenç, sıradan, mahalle karılarının kullandığı kelimelerin altında kalıp yok oluyor.
orada giyinmiş olduğum o insan kıyafetini üzerimden çıkarmamak için, ne kadar sabırla halıyı da incelesem, tabloyu alıp götüme de soksam, orta sehpanın simetrisini kafamın içinde alıp başka bir açıya da koysam, halıyı yerden kaldırıp çıplak zeminde striptiz bile yapsam, karşınızda bu kadar tepkili yada tepkisiz kalmanızı umursamadan sürekli ağlayan ve sürekli konuşan bir insan varsa, o giyinmiş olduğunuz insan kıyafetini üzerinizden çıkartıp, aynı lokasyona kadar tüm kişiliğinizi indirgiyor ve sonunda yine haksız çıkıyorsunuz. çünkü konuşmazsam suçluyum, konuşursam suçluyum, gönül almaya çalışırsam suçluyum, kendimi savunursam yine suçluyum. bizler o herkesin parmağıyla gösterip işte "piç" orada dediği savunmasız görünen, ancak olayın saçmalığının farkında olduğu için tepkisiz kalmayı yeğleyen yaratıklarız.
bu devinim saat 03:00-04:00 sularına kadar her gece kendini tekrar ediyor. sabah uyanıp işe gitme hazırlığı yaparken ilk iş olarak dün gece çıkarıp portmantoya astığım insan görünümlü kostümümü giyiyorum. evden çıkmadan önce "dün gece için özür dilerim" gibi bir cümle ufaktan da olsa bir umut ışığı yaksa da, ben bir süper kahramanım ve işe gidiyorum. hoşçakal tek kanatlı meleğim.
sonra boşanmak istersiniz, kendimi öldürürüm der boşanamazsınız..
evlilik güzeldir gençler evlenin ve bir kadının karısı olun.
bir kaç şey daha eklemek istedim. belki daha anlaşılabilir olsun diye, bilemiyorum.
insana insan olduğu için değer vermek temelleri üstüne bir yaşam biçimi belirlemiş bir birey olmaya "çalışarak" geçirdim ben hayatımın büyük bölümünü. toplumun hiçbir kesimine ayrımcı bir tavır ile yaklaşmadım. lakin kadın erkek ilişkileri çok zor ve çok büyük bir kumar. evlilik çok daha büyük bir kumar..
üst satırlarda yazanlar olayın ince ama etkileyici taraflarıydı. işin ciddiyet kısmına bakarsak yaşadıklarımın yanında bunlar sadece komik bir "trajedi"den ibaret. o kadar ciddi şeyler yazarak burada daha fazla moral bozmak istemiyorum. çünkü görüyorum ki, benimle benzer şeyleri yaşayan pek çok insan var.
kadın erkek olayını bir kenara bırakarak şunu izah etmeye çalışıyorum. evlilik birlikte bir hayat geçirmek kurumudur. ancak birlikte bir hayat geçirecek olmak, ne sizin hayatınızı onun üzerine kurmanız, ne de onun sizi bütün hayatı haline getirmesi değil. her bireyin kendine özgü bir alanı ve kendine ait bir hayatı olmalı. değil evlilik ilişkisi, hiçbir ilişki insana karşısındakinin hayatına tecavüz etme hakkı vermez.
güvenmiyorsanız söyleyin. belki güveninizi kazanmak için birşeyler yapar.
bazı tavırlarından hoşlanmıyorsanız söyleyin, belki sizin için değişiklikler yapar.
kısacası bir insan seviyorsa karşısındaki insan için pekçok şey yapar.
ama partnerinizi rahat bırakın. rahat olan bir insan, emin olun en az hata yapan insandır.
ben her şeyi konuşarak, anlatarak çözmeye çalıştım. her geçen gün bir önceki günden daha güzel olacak dedim. her sabah uyandığımda kafama format atıp "bugün herşeye yeniden başlayacağım" dedim. tüm bu yaşananlara rağmen evliliğimiz süresince karıma saygısızlık etmedim. küfür etmedim. vurmadım. aşağılamadım.
ama olmadı. bir şekilde işler hep sarpa sardı. anlatacak çok fazla şey var. ama ne benim buna enerjim var ne de burada o kadar alan..
ikimiz de eğitimli ve iş güç sahibi insanlardık. yaşlarımız küçük değildi, çok büyükte değildi. tam gezecek, dolaşacak, eğlenecek çağlardaydık. çok güzel bir hayat yaşayabilecekken birbirimizin hayatını mahvedip bir kenara attık.
durum sadece benim için mi zor sanıyorsunuz? durum onun için de zor.
sonuç olarak -evlilik olması şart değil-, hiçbir ilişkide dominant bir taraf, kontrolcü bir taraf olmamalıdır bence.
belki günümüz evliliklerine biraz ışık tutabilmişimdir. global çağ değişiyor. ailelerimizden gördüğümüz gibi değil artık evlilikler.
benim babam hayatı boyunca annemi elinden tutup bir yemeğe götürmemiş bir adam. en yakın dostumun annesi hergün kocasından dayak yiyip ağlayarak eve gelirdi. ben böyle olmayacağım dedim. bu ilkeyle evlendim. herşeyimi evliliğime verdim. ama olmayınca, olmadı.
not: tüm bunları yazarken tabi ki ruhu düzgün kadınları bu klişelerin dışında tutuyorum. ama evlilik böyle bişey be. ya biraz daha az, ya da biraz daha fazla.
belki bir kadın penceresinden bakıldığında itici görünüyor olabilir. ama dediğim gibi, güzel ve düzgün kadınların varlığına hala inanmaktayım. en ince nokta şu ki, bunların hepsini çekmeye değer. yeter ki, karşınızdaki kadının da size tahammülü olsun..
ikincil olarak yaşananlar gerçektir. ama gerçekleri anlatmak için bazen sadece gerçekler yetmez.
son olarak, boşanıyorum evet. ya da boşanamıyorum diyelim. yani dava bir türlü ilerlemiyor. sırf şu süreçte yaşadıklarımı yazsam o da apayrı bir hikaye olur. aynı evde yaşamıyoruz bu arada.
bir ekleme daha; ne kadar fazla böyle evlilik olduğunu direk görmeme sebebiyet verdi bu entry. mesaj atan tüm arkadaşlara, bir parçacık moral vermeye çalışan herkese teşekkür ediyorum. -
facebook kullanmayan insanların daha mutlu olması
ben de bunlardan biriyim. bazen metrobüste ya da sabah toplantıda facebook'a girip komik videolar izleyen insanlara imrenerek baksam da genel olarak mutluyum evet.
ilk kapattığım günlerde sanki bir gözümü kaybetmişim gibi hissettim. ardından instagramı, swarm'ı ve twitter'ı da kapattım. bir süre yalnızlık çektim, sahillere vurdum kendimi, durduk yere martılara hamburger atmaya filan başladım. aslında ne kadar yalnız olduğumu, aslında kimsenin umurunda olmadığımı farkettim. halbuki yaptığım en dandik paylaşıma en az 15 beğeni gelirdi. hatta iyi günlerde 70 beğeniyi bile görmüşlüğüm vardı. neredeydi şimdi bütün bu insanlar? neden kimse umursamamıştı sosyal medyadan bir anda silinişimi...
metrobüste giderken instagramdaki fotoğrafları beğenerek ortasından kalp çıkaran insanları gördükçe, sabahları şirkette facebooktan komik videolar izleyip gülüşen arkadaşlarımı gördükçe ve özellikle de dayımın zırt bırt twitterdan komikli paylaşımların ekran görüntüleri atması yüzünden, bir süre anksiyete bozukluğu ve şizofreni belirtileri yaşadım. hesapları kapatmıştım ama uygulamalar hala telefonumda duruyordu. ara ara sosyal medya klasörünü açıp, o inanılmaz iconlara dalıp gidiyordum. sol baş parmağım iconu okşuyordu ama tıkladığım zaman "lütfen giriş yapın" ibaresini gördükçe içimde bir volkan patlıyordu.
günden güne alıştım. kimsenin umurunda değildim. taa ki bi gün sabah kıymalı börek yerken tesadüfen oraya gelip karşıma oturan bir arkadaşımın "ya epeydir seni feyste görmedim kapattın mı yoksa?" diye sorduğu ana kadar.
evet. işte. birileri vardı. birileri umursuyordu. demekki orada olmadığımın farkında olan başkaları da olabilirdi. ama direndim. girmedim. gmail hesabıma facebook'tan gelen "filanca kişiler seni çok özledi" içerikli mailler her ne kadar yüreğimi dağlasa da, artık alıştım.
her ne kadar arada sırada toplu taşımada filan telefonun ekranına bakıp kahkahalar atan insanlara imrensemde, kulağımda kulaklığım, ekranda parasını bastırıp aldığım spotify uygulamam, arka planda çalışan ekşi sözlük hesabım, hafif kırık los angeles aksanım, biçimli vücudum ve çekici dövmelerimle rock müziğin tadına varıyorum(evet rock fm dinliyorum* belki metehan abimiz görür de bi el uzatır). kitapların kapaklarını paylaşmak yerine içini okuyorum. sinemada check in yapmak yerine filmlerin hakkını veriyorum. otobüste like yapmak yerine haberlere bakıyorum.
sanki tüm bunlar bana fazladan 1 puan yazıyormuş gibi. yine manita yok, yine yok.
şimdi nerede bir hamburger yesem, nerede güzel bir selfie çeksem, ne zaman bir sinema, tiyatro ya da konsere gitsem, elim cep telefonuma gidiyor. ne kadar da paylaşılası şeyler bunlar. kimsenin sikinde olmasa da. -
tc'nin batısına gidildikçe penis boyunun kısalması
-
oğluna hayat kadını ayarlayan baba
benim babamdan daha enteresan babalar olduğunu görmeme vesile olan haber.
17 yaşıma girdiğimde bir akşam babam salonda rakı içerken beni yanına çağırdı. gel bakalım otur şöyle dedi. dedim aha siki tuttuk yine okul muhabbetinden kafa açacak. neyse. hiç bir şey konuşmadan aldı sigara paketini bana uzattı. al bakalım iç bir tane dedi. dedim baba ben sigara kullanmıyorum(o zaman gerçekten kullanmıyordum). neyse başka bişe konuşmadı. biraz efkarlandı, yaktı bi sigara ve konu kapandı.
aradan bir yıl kadar geçti. bir gün çatıda mangal yapıyoruz yine bana sigara uzattı. al oğlum iç bir tane dedi. yine kullanmıyorum dedim(hala kullanmıyordum). sonra askere gidene kadar bir daha sormadı.
askerde sigaraya başlamıştım. izine geldiğimde çilingir sofrası kuruldu, millet yedi içti gitti, en son biz kaldık yine masada. hem beni özlediğinden, hem rakının verdiği duygusallıktan, al oğlum bir sigara dedi. içmiyorum baba dedim. sonra bu herifin hayatta duyduğum en garip sözleri döküldü ağzından. "ben hayatım boyunca babamın yanında sigara içmedim. bir kere evin arkasında beni sigara içerken gördü. askılıktan eline aldığı pantolonla sigara içiyorum diye bana vurdu. pantolonun cebinde bozuk para kalmış, kafam kanadı. benim hayatta en çok istediğim şey oğlumla karşılıklı sigara içmek. eğer kullanıyorsan al yak bir tane, bir sigara iç benimle karşılıklı." resmen şoka girmiştim. bir insanın oğlu ile ilgili tek hayali nasıl karşılıklı sigara içmek olur lan?
şimdi bu bizim için bir ritüel haline geldi. bazen yanına gidiyorum. sigara uzatıyor. oo 2000'mi alırım bi dal diyip alıyorum. seviniyor herif. ben de seviniyorum. belki de hayatımız boyunca paylaştığımız en değerli şey bu sigaralardır.
ben hayatım boyunca babama sarılamadım. aşırı disiplinli ve soğuk bir insan olduğundan, hiç bir zaman şakalaşma ve arkadaş gibi olma şansı bulamadım. şimdi hayat ikimizi de başka başka yerlere savurdu. ikimiz de bazen farklı, bazen aynı dertlere yakıyoruz sigarayı. bir iki tane sigara bizi birbirimize bağladı belki. belki bir şaka, belki bir kucaklaşma şekli oldu. bilemiyorum. enteresan.
adam oğluna kadın şekli yapmış. ne düşünsem bilemedim. kınamalıyım aslında ama, bu olaylar olmasa oğluna sigara içirmek isteyen bir babayı da kınardım. -
ilişkinin 7. yılında sevgilinin kezbana dönüşmesi
7 yıllık ilişkiyi sikip atar.
gaziosmanpaşa halk kütüphanesinde entelektüel birikimimizi arttırmak adına sikindirik felsefe kitapları okurken tanıştık. ilk yılımız hep böyle fular, belgesel, jazz, camus filan sohbetleri ile geçti. herkes discman ile ajda dinlerken, biz walkman ile vivaldi dinlerdik. herkes lahmacun yerken, biz bir şey yemeye paramız olmadığından genelde aç gezerdik. gaziosmanpaşadaki cafeler de çok dandikti hem, ne işimiz vardı bizim cahil cühelayla, biz hep denize bakmalıydık. götümüz donarken eminönü sahilde, bazen halka karışıp simit yediğimiz olurdu(ya da o gün fazladan 1 liramız olduğu içindir.).
sinemaya burun kıvırır tiyatroya giderdik. daha fazla emek harcandığına inandığımızı söylerdik ama genelde bedava çocuk oyunlarını neden seçtiğimizi bilmiyorum.
özgürlük ve feminizm ile ilgili sohbetlerimiz gaziosmanpaşa'dan sultançiftliğine kadar devam ederdi. sırf bu sohbeti yapabilmek için karda kışta eski edirne asfaltı boyunca yürürdük. en geç 7'de evde olmalıydın. yoksa baban belanı sikerdi.
sonra işe başladık.
starbucks girdi önce hayatımıza. 4.yılımızda sohbetlerimiz azalmıştı giderek. artık dize kadar fermuarlı botlar giyiyor, daracık kot pantolon ve imitasyon deri ceket giyinip saçlarını at kuyruğu yapıyordu. bense rakçı olmaya karar vermiştim. çoktan gitarla haluk levent şarkıları çalmaya başlamıştım ortamlarda.
aynı eve çıkmaya karar verdiğimizde birer tane cep telefonu edinmiştik. 6. yılımızda artık sadece sosyal medya paylaşımları ve komik video izlemek üzerineydi ilişkimiz. sürekli instagrama yediklerinin fotoğraflarını koyuyordu. d&r dan tonla paraya alınan dandik yayınevi kitaplarının fotoğraflarını atıyordu facebook'a. "şunlara para veriyoruz, bari oku" dediğim zaman, şakayla karışık küfür ediyordu.
7. yılımızda iki yumurta kır desen sanki kafasını kırmışsın gibi sinirleniyor, aman canım dışardan söyleriz diyordu. ayda bir saç boyatıyor, sonra beğenmeyip rengini açtırıyordu. ne kadar egzotik parfüm varsa hepsini alıyorduk. bütün aşklı dizileri izliyorduk. 27 çift ayakkabısı varken her hafta sonunu ayakkabı bakarak geçiriyorduk.
her şeyi sineye çektim ama, bi şu dandik pazar donlarını, bir de saçın bozulmasın diye 3 günde bir duş almanı sineye çekemedim.
ayrılma mesajın bile götüm gibiydi;
"bz artk olamayz iyigünler"
edit: derdini sikeyim cascas ne işler açtın başıma * -
istanbul trafik sorununu akp'den bilmek
e-5 in ortasından 4 şerit kesip metrobüsü babam yaptı zaten.
lale ekeceğim diye, istanbulun en işlek yerlerine anasının nikahı kadar kavşakları da eltim yaptı.
göt korkusundan yine istanbulun en işlek yollarını her gün trafiğe kapatan da dayım.
topkapı-habipler tramvay hattının yarısını yer altına, yarısını yer üstüne yapan, yetmezmiş gibi duraklarını da çok affedersin yarrak gibi caddenin ortasına yapan da bacanağım.
3. havalimanı, 3. köprü yapacağım diye istanbulun yarısını çamur içinde bırakıp yol kenarlarına kütük yığan da eniştelerim.
emiönü-kazlıçeşme sahil hattında ne bok yediği belli olmayan iş makinaları yüzünden trafiğin ta anıtmezardan, balattan, floryadan başlamasının nedeni de küçük baldızım.
haydarpaşa banliyosunu tadilat diye kapatıp 3 yıldır bir çivi bile çakmayan ise yakın arkadaşım kendim ettim baskasi buldu adlı yazar.
okçu tekkesiydi, bilmem ne camiisiydi, antin kuntin yerlere kentsel dönüşüm projeleriydi vs vs yüzünden tarfiğin anasını ağlatan terör kamyonlarını da bizzat ben kullanıyorum.
bu sebeplerden istanbul trafiğinden akp değil, ben ve sülalem sorumluyuz. -
garip bir şekilde tatmin eden ayak videosu
kardeş senin seviyene düşmek istemiyorum ama senin ben insanlığını sikem dedirten videodur.
edit: vay arkadaş cumartesinin bütün büyüsü bozuldu ya, izlemeyin.
edit 2: çok sinirlendim.
edit 3: içimde bir şey öldü amk.
edit 4: tam arabayı kapıya çekmiştim, sözlüğe bakayım eve öyle çıkayım dedim. eve çıkıp üstümü değiştirip kumkapıya rakı balık yapmaya gidecektim. arkadaşlar beni bekliyor, ben evde tv8 izliyorum şu an.