Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 31 ağustos 2020 okulların açılması

    çekin özel okullardan kayıtları gidin devlet okuluna yazdırın çocuğunuzu. kabak gibi belli uzaktan eğitim diyecekler. ha göt olursak gider ikinci dönem tekrar yazdırırsınız çocuk en fazla yarım dönem kaybeder ama diğer türlü hem bütün sene ağlarsınız paraları aldılar uzaktan eğitim oldu iade etmiyorlar diye hem de çocuk bütün seneyi kaybeder.

    ben mart ayından beri okul falan açılmayacak diyorum. öğretmen falan değilim devlette de çalışmıyorum öngörü sadece. benim gözümde açılmasının tek şartı var. sınıflar 10 kişi olacak okul 120-130 kişi olacak her teneffüs sınıflar dezenfekte edilecek var mı böyle ihtimal yok o zaman geçiniz. bir de bakan çıkmış a,b,c,d planlarımız var diyor. a planınız bile yok reis ne derse o olacak. o da riske atmaz, atamaz her gün 20 milyon çocuğun seyahat etmesini. en fazla açarlar 1 haftaya kapatırlar.açın hayat eve sığar uygulamasını bakın her taraf kıpkırmızı ne okulu anasını satayım. ha her şeye rağmen açılır siz de gönderirsiniz ne diyim çocuğunuz umrunuzda değilmiş derim.

  • 2. yabancı mankenin çeşme'de dövülmesi

    kız 3 4 fotoğraf önce türkiye için such a welcoming country demiş.

    sizin ben tipinizi sikeyim.

  • 3. 3 ağustos 2020 ankara konya yolu trafik kazası

    dorsenin altına girmişler
    allah rahmet eylesin.

    tırın arkasında bariyer ya yokmuş yada çok zayıfmış.
    sağlam bir bariyer olsa bu kadar feci olmazdı.
    o kadar vize ücreti alıp da sağlam bir bariyer yaptırtamayan tüvtürkün hiç mi suçu yok.
    dorsenin altına girdiğinde araç malesef bir şans kalmıyor.

    edit:düzeltmeler

  • 4. arabasızlık

    lanet olsundur..hep birilerine muhtac olmaktır. her ne kadar toplu taşıma veya taksi kullansan da bazi durumlarda hep birilerinden iyilik beklemektir sonunda teşekkür üstüne teşekkür etmektir.yorulmaktir vesselam.

  • 5. 73 bin tl borcu kapatmanın yolu

    al eline kalemini kağıdını.

    kabul etmek zorundasın. bir salaklık yapmışsın, bunu kapatmak için şansın var. 73bin fazla mı? evet fakat kapanmayacak borç değil.

    ayrıca bir şeyi daha kabul etmek zorundasın; bahis sana para kazandırmaz. istediğin kadar dene hiç önemli değil. zevk için bile oynamıyorum ben, gidip de 3 liradan 1500 falan kazanırım da iddaa'ya başlarım diye.

    aylık 7bin gelirle çok rahat kapanır o borç. borcu olan diğer insanlara göre çok daha şanslısın. sakın elindeki 10bin lirayı da kaybetme iddaa'da.

    kağıdı kalemi eline al ve güzel bir gelir-gider dengesi oluştur. en fazla 1.5 yıl içinde kapanacaktır o borç.

    edit: başlığın ilk entry'si silinmiş.

    edit2: hem silinmiş hem de lanetlenmiş başlık sahibi. çaylaklığa düşürülmüş. yeni fark ettim. bilginize.

  • 6. aylık geliri 10 bin lira olan erkek

    - 10 bin para mı lan it diyenler
    - 4 bin bile kazanamayan yeni mezunların iç geçirmeleri
    - birim hesabı yapan ekonomistler
    - hesabı daha da derinleştirip 10 bine yaşayabileceğini rakamlarla ispatlamaya çalışan ahmaklar
    - zengin erkek avına çıkmış çaylak kızlar
    - asgari ücret alıp kendini zengin gösteren meriçler
    - istiklal marşı
    - kapanış

  • 7. türkiye'nin buğday ithalatında birinci olması

    üst edit: lan şu entry için küfredip niye nimete küfrediyosun diyen var bu sitede mk ya. hay allah belanızı versin cahil sürüsü ya.

    ayasofya'yı ibadete açtık olm sokayım buğdaya.

    ayasofya diyorum ayasofya aloooo. ayasofya. buğday dediğin ne ki ne işe yarar yani? üzerinde namaz mı kılıcaz? ne saçma şeylere takıyosunuz.

    peşin not: kalbinizi kırdırmayın.

  • 8. 2d=3 denkleminden d=1 bulan öğrenci

    bu çocuğa 12. sınıfta limit-türev-integral anlatmaya çalışacaklar. belki problem eğitim sisteminin, öğrencilerin seviyesinden bağımsız olarak sürekli ileriye gitmeye çalışmasıdır? bunun sebebi sınıfta kalma olmaması maalesef.

    edit: 2d=3'ün nasıl çözüleceğini anlatmak 9. sınıf öğrencilerine fizik anlatan bir öğretmenin işi değil. bunu yapsaydı eğer, o sınıftaki diğer öğrencilerin vaktinden çalmış olup onların hakkına girerdi.

  • 9. kamp yapmak

    birinci şartını yazıyorum. bir kampçı asla ama asla başkasının yaptığı şeyin kamp olduğunu kabul etmez ve kamp denilen şeyi sadece kendisinin dogru yaptığını düşünür. bu kural çok önemli
    hep şu modda olun "hia, o da kamp mı yeaa. kamp yaptığını sanıyo yiaa" bunu bilirseniz gerisi kolay.

  • 10. 200 metre arayla pusuya yatan radarlar

    bayram ve tatilde yola çıkan orta direk aileleri söğüşleme aracı olarak keşfedilen yeni yöntemdir.
    e malum fakirin sadece götündeki donu kaldı, godamanlara da mecbur kaldıkları için dokunamıyorlar. kim kaldı? evet, tek eğlence ve stres atma aracı 2 günlüğüne şehirden uzaklaşmak olan beyaz yakalı. zaten çoğu muhalif ve cehapeli. o yüzden şehir merkezlerindeki tüm ekipleri 200 metre arayla çevre yollarına pusu kurdurup kasayı doldurun.

    edit: okuduğunuzu mu anlamıyorsunuz, işinize mi gelmiyor veya malum kişileri desteklemek için takla mı atıyorsunuz?

    edit2: sen de yavaş git kurallara uy, hız yaparsan ceza ye hatta öl yazan mal oğlu mallar için yazıyorum. eminim yüzde 80 inizin aracı yok hatta kullanmayı bile bilmiyor. ancak burada sosyal mesaj vererek prim kasmak veya saygınlık kazanmak istiyorsunuz biliyorum. girilen entry yi anlamak istediğiniz şekilde yani götünüzden anlıyorsunuz. içinizden araç kullananların da benden daha dikkatsiz veya kural ihlali yaptığınıza da eminim. o yüzden boşuna pm atmayın dikkate almıyorum.

    -kimse şehir içinde 120 ile veya şehir dışlarında 200 kmh ile gitmeyi savunmuyor
    -kimse de radardan sonra gaza oturanları savunmuyor
    -altımızdaki araç da zaten hız yapabilecek bir araç değil.

    peki soruyorum. 10 sene önce yerleşim yerindeki çevre yolunda, 3 km de 5 tane sabit ve ekip radarı oluyor muydu? yoktu değil mi çünkü o zamanlar kasada hala para vardı. ama şimdi tek gelir kaynağı vergiler ve cezalar kalan bir hükümetimiz var. tabii vatandaşın cebindeki paraya çökerken dahi, 'kurallara uy, hız yapma, kardeşlik iyidir...' gibi sosyal mesajlar vermeye çalışan kişiler olduğu sürece daha çok domaltırlar bizi.

  • 11. klasik ekşici profili

    - aylık 10 bin ve üzeri maaş alır.
    - öğretmenleri pek sevmezler.
    - boyları 1.90 cm ve üzeridir.
    - memurları beğenmezler.
    - çoğu tıp fakültesine gidecek puanı almıştır ama idealleri için mühendisliğe gitmiştir.
    - işsiz gençlere ''kendini geliştir'' cümlesini söylerler.
    - yks ve kpss onlar için gereksiz bir sınavdır.
    - onlar için kainattaki en iyi araba golf'tür.
    - geneli üniversite sınavında ilk 100'e girmiştir.

  • 12. ekşi itiraf

    şu zerre kitap okumayıp aforizma, kitap, sahaf edebiyatı yapan sosyal medya tavşanlarını yatırıp, en yakın yazar yardımına yetişene kadar zkmek istiyorum. müstehak bu pezevenklere.

  • 13. ensar vakfı'nın istanbul sözleşmesi açıklaması

    ensar vakfı hangisiydi? haberlere ve "hüküm verilmiş dava sonucuna" göre çocuklara tecavüz edenlerin olduğu yer mi?

    hee tamam o zaman.

    bir arkadaş rica etti "binlerce yıllık anadolu kültüründe çocuk s...k var mıydı?" sorusuna şunu ekler misin diye:

    https://youtu.be/pkb5qdvivn0

    evet gördüğünüz gibi anadolu irfanından bir demet.

  • 14. auris vs golf vs 308 vs astra hb vs focus hb vs c3

    --- spoiler ---

    golf'ü kıyaslayacaksanız bmw 3 serisi, audi a3/a4, mercedes c serisi ile kıyaslayın.
    --- spoiler ---

    fazla mütevazı olma. yaz oraya 5 serisi, e serisi. çekinme.

  • 15. kimse yaşattığını yaşamadan bu dünyadan ayrılmaz

    boş ve safça bir dilek ya da temenni olarak kalacak onlarca tespitten biri. haa!!! olsa fena olmazdı. mesela bir tiranın anasını ağlattığı milyarların; anasının önünde sıraya geçtiğini dahi görmek şahane olurdu.

    bir de bunu hazmedemeyenlerin çoğu şunu gargara yapıyor.
    "bu dünyanın üstü varsa altı da var".

    (bkz: ruz-i mahşer)

    inanç, inanmak böyle bir şey.

  • 16. 2 ağustos 2020 kazdağları'nın son hali

    çoğunluğun istediği gibi olmuştur. o yüzden ağlamak yok. türkler (kendim de türküm, çoğunuzdan daha katıksız türküm hatta, dedemin dedesi 1900lerde türkmenistandan göçmüştür), anadolu topraklarına girdiklerinden beridir yağma ve yıkımdan öte bir şey yapmamıştır. ne helen uygarlığına sahip çıkmışlardır, ne ilerici keşifler yapmışlardır, ne de bilim ve medeniyeti seçmişlerdir. haçlılar 200 yüzyıl boyunca ortadoğunun altını üstüne getirirken o muhteşem selçuklu kendi iç çatışmalarından kafasını kaldıramamıştır. osmanlıda en ümit vaat eden sultanlar gavur diye lanetlenmiş zehirlenerek öldürülmüştür. savaşmakta iyiydik ama kalanı yani doğa, yani medeniyet, yani uygarlık sikimizde olmadı ki hiçbir zaman toplum olarak..

    bakın bu tanrılar, mezarlar ve bilgeler kitabından bir alıntıdır:

    "...1867 yılında çıkan bir ansiklopedide, mezopotamya sözcüğü için şöyle kestirip atan bir cümle görüyoruz: 'bu ülke asurlular ve babillilerin egemenlik döneminde çok gelişmişti. araplar zamanında halifelerin oturdukları yer oldu ve yeniden gelişmeye kavuştu. derken selçukluların, tatarların ve türklerin saldırılarıyla göçmeye başladı, bugün bir bölümü boş bir çöldür."

    bakın, tarihte çok iyi işler yapan boyunlarımız olmuş. harika hükümdarlar çıkarmışız ki, sonuncusu mustafa kemal atatürk'tür. ama genel olarak bakınca bir sike yaramaz bir ulusuz. tarih boyunca anadolu çomarları zaten içimizdeydi. açın orhun anıtlarını okuyun amk. hiçbir şey değilmemiş. neyse, kısaca, mazisi 2-3 bin yıl öncesine gitse de, tam da bizden beklenecek bir şeydir bu. yani diyorum ki, beni şaşırtmadı. hep azınlıktık. bu katliama gönlü yananlar olarak. ve azınlık olarak kalacağız. bu ulus ezelden doğa ve medeniyet düşmanı.

  • 17. türkiye'de çamaşır kurutma makinesinin tutmaması

    elektronik eşyalar pahalı. evler küçük. tutması için bi sebep yok.

    rüzgar vs demişsiniz ama şehirde yaşıyorsanız, şehrin tozuyla kuruyor çamaşırlar. bütün çöpünü aşağı döken görgüsüz komşularınız da varsa tamam.

  • 18. muharrem ince

    az başarılı siyasetçilerin, sonradan görme rapçilerin ve cahil nba oyuncularının ortak bir noktası vardır: çevrelerinde sürekli kendilerini gaza getiren bir insan grubuyla yaşamayı severler.

    bu arkadaş(!) grubu, bu kişilerin egolarına oynayarak onlara almamaları gereken kararları aldırır ya da harcamamalarını gereken paraları harcatır. neticede siyasetçi olanları siyaset sahnesinden silinir, rapçi ve sporcu olanları ise parasal sefalete düşer.

    muharrem ince'nin sorununun da bu çevresi olduğunu düşünüyorum. bugün türkiye'de siyaseti takip eden herkes, muharrem ince'nin kendi hayal ettiği gibi bir siyasi kariyere sahip olamayacağını görür. ince'nin bir şansı vardı, kullanamadı ve şimdi onun rolünü başkaları dolduruyor. şimdi sıra başkalarında.

    ince türkiye'de bunun ilk örneği değil. sadece yakın tarihte emine ülker tarhan, ahmet davutoğlu, abdüllatif şener, öztürk yılmaz gibi isimler aynı şeyi yaşadılar.

    eminim muharrem ince sürekli etrafındaki insanlardan şunları duyuyordur:

    "başkanım siz bu ülkenin başına gelmiş en güzel şeylerden birisiniz. siz umudumuzsunuz."
    "başkanım bütün muhalefet seçmeni arkanızda. siz bir adım atın, onlar arkanızdan koşacak."
    "başkanıım bu ülkeye sizin gibi bir lider gerek. siz kurtuluşumuzsunuz."
    "başkanım gençler ağzınızdan çıkacak tek bir sözle arkanızda kenetlenmeye hazır."
    "başkanım chp mi kaldı allasen. siz bir parti kurun ilk seçimde ceketinizi koysanız %30 garanti."

    muharrem ince'nin şu anda muhalif seçmende bir karşılığı yok. çünkü muhalif seçmen kazanmak istiyor. kazanan formülü de buldu muhalefet. ve bu formülün hiçbir yerinde ince'nin adı geçmiyor.

  • 19. 3 ağustos 2020 covid 19 vakasının 233.851 olması

    999.5 vaka mümkün olsa, olacak

  • 20. türk triatletin hatay'da defalarca bıçaklanması

    hattında olay çıkan tüm dolmuş ve taksilerin plakasını ve çalışma ruhsatını iptal edeceksin. bu işin tek çaresi budur
    inlerine gireceksin o kadar

  • 21. filistin'deki enteresan kurban bayramı kutlaması

    (bkz: israil'i sevmek için 37 neden) düşündüm de filistin kudüs falan iyi ki toprağımız değil. 45 kişi toplanıp bir ineği linç edip kanını yüzüne sürünce kendini erkek hisseden orospu çocuklarıyla aynı vatandaşlığa sahip olmak üzücü olurdu. filistin'i seven sayan da ayrı bir ahmaktır. mesajdan din kardeşimiz muhabbeti yapacak kekolar için de peşinen söyleyeyim, isterse gerçek kardeşim olsun bu terörist kırması piçlere asla iyi niyetli yaklaşmam.

  • 22. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    baslikla ve nickler arasinda belli korelasyonlar olduguna inandığım nadir basliklardan. adamlarin nicklere bak aq.hic profili incelemeden zaten direkt tecavüze ugruyosun:)görsel

  • 23. lif aldığı kadınla tanışmak isteyen sezai

    atlamayın hemen, kadın kolpa yapıp sizleri acindirarak soguslemek istiyor. yukarıda linkte deliliyle ispatiyla her şey ortaya dökülmüş. yoksa mal gibi paraları bayilacaktiniz.

    bizim sitenin önünde yağmurlu bir kış günü simitcinin biri aniden dusup bayildi. simitlerin büyük kısmı çamur oldu. gittim, 200 tl verip sinirlerinin tümünü satın aldım git evine dedim. hatta ayıp olmasin diye temiz kalan bir tanesini de alıp yemeye çalıştım taş gibiydi. soğukta beklemiş galiba dedim. içim ferahlayip eve gittim, arkadaşla telefonda konuşurken bahsettim. bizimki uyardı ama iş işten geçmiş. meğer tipik bir dolandırıcılık yontemiymis. fırından satılmayan simitleri alıp bayılma numarası yapiyorlarmis. pezevenk 200 kağıt tokatladı beni.

    t: dolandırıcı bir kadının kolpasi.

    not: kadının başka fakr hikayelerini de tespit etmişler. allah'tan böyle araştırmacı insanlar var yoksa böyle karılar acindirarak donumuza kadar alırlar.

  • 24. iki çocuk annesi olarak belki de son mesajım

    bu ve benzeri yardım çağrıları devletin, adaletin, polisin ayıbıdır. devlet bir kadını korumaktan aciz ise biz niye seçim yapıyoruz, niye vergi veriyoruz? tüm sorumlulara yazıklar olsun.

  • 25. james hetfield

    özellikle şimdiki nesil çok kullanır bu kelimeyi. hangi kelimeyi? efsane kelimesini. offf efsane yemek, efsane mekan, efsane dizi vs. hah işte o kelimenin güzelliğini mahvettiniz. efsane öyle ota boka kullanılmaz.

    işte size bir efsane. ister beğenin ister beğenmeyin sonuçta efsane. neden geveliyorum çünkü bu efsanenin bugün doğum günü. iyi ki aynı zaman dilimine denk gelmişiz iyi ki doğmuşsun büyük usta. yaşayan efsane.

    efsane demiş miydim?

    gerek yok ama yine de tanım: metallica kurucularından, vokalisti, ritim gitaristi.

  • 26. sırada kudüs-ü şerif var

    kardeşim siz emevi camiinde cuma namazı kılacağız da dediniz önce onu halledin 8.5 yıl oldu. hadi namazı geçtik süleyman şah türbesini taşımak zorunda kaldık. adam ömrü hayatında bu kadar yer değiştirmemişti sayenizde gezgin bir seyyah oldu. mezarında bile rahat bırakmadık adamı. hayallerde yaşamak güzel olsa gerek.

    ayrıca kime ne faydası var veya olacak, buradan çok oy çıkmaz maymun gözünü açtı artık, cebindeki paraya bakıyor.

  • 27. gökhan gönül

    isteyen gelmesini destekler, istemeyen desteklemez. ama gerçek fenerbahçeli bence unutmaz, unutmamalı. çünkü biz gökhan'ı çok sevmiştik. boş mukaveleye imza atacak kadar bizi seviyor zannederken, sembol oyuncumuz derken, menejerine uyup, ezeli rakiplerimizden birini tercih edip, yıllarca oraya hizmet etti.

    ben transferini desteklemiyorum. hem bize yaşattıkları, hem de ilerlemiş yaşı dolayısıyla, son derece saçma bir transfer.

    ali koç, kendince, eski sembolümüzü yeniden kulübe kazandıracağını düşünmüş olabilir. ona yanlış yapıldığını düşünmüş de olabilir.
    ama bu işte gökhan'ın da sorumluluğu olduğunu gözden kaçırmamaları gerekirdi.

  • 28. patlayan fişek fabrikasında isg uzm. tutuklanması

    isg uzmanının varoluş sebebi zaten budur. iş yerinde olan bir kazada patrona hesap sorulamayacağı için birinin başının yanması gerekiyor. bu yanacak kişide isg uzmanıdır.

  • 29. baklavanın yanında giden içecekler

    her türlü şerbetli tatlının yanına bol demli şekersiz çay diyorum.

  • 30. süper lig tarihinin en iyi frikikçisi

    pierre van hooijdonk

  • 31. erdoğan ist. sözleşmesini çöpe atmazsa sonu gelir

    kol kırılsın yen içinde kalsın zihniyetinin aileyi aşırı yüceltmesi durumu.
    bir aile düşünün kadın her gün dayak yiyor, çocuklar bu dayağın ortasında büyüyor, belki aile içi istismara uğruyor. böyle aile çöksün amk.
    bu adamların derdi bu kol kırılsın yen içinde kalsın, kadın, çocuk ses çıkarmasın dayağını yesin yesin otursun ortamlarda adına aile densin.
    türk aile yapısını yüceltmek için yıllardır suçun ve suçlunun üstü örtülmeye çalışılıyor. aile içi şiddet mağdurlarına sen sus bu yapılanlar hiç türk aile yapısına uyar mı, örfümüze adetimize uygun değil deniyor.

  • 32. erkeklerin reddedilince yaptıkları

    "ok" deyip takipten çıkmak veya numarasını silmektir. bizim kezo türk kızında bir huy var. hem reddedeyim hem de "ya selam nasılsın "diye sorayım. aklınca ego tatmini yapıyor. sizi reddettiği için acı çektiğinizi görmek isteyip egosunu tatmin etmek istiyor. sakın ola ki bu kezbanların ağına düşmeyin.

    hemcinslerime söylüyorum. dışarıda bir sürü kadın var. değerli zamanınızı ve paranızı bir kezbanı mutlu etmek için harcamayın. ekstra bir şey, siz umursamaz olduğunuz zaman kudururlar :). 'yaa hani beni çok seviyordun nasıl vazgeçtin hemen :((' moduna girerler. basın tekmeyi iki kez zevk alın.

  • 33. 2 ağustos 2020 muğla akyaka'daki izdiham görüntüsü

    bunlarin cogu luppo alan adama çemkirmiştir.

  • 34. murat övüç'ün yeşim salkım'a hakaret etmesi

    o nasil bir varos ortam oyle. sizin vizyonunuzu sikeyim .

  • 35. 2 ağustos 2020 sarayda test skandalı iddiası

    testlerin ilk çıktığı zamanlarda erdoğan'ın akrabalarının ellerinde geziyordu bu testler. 2 gün eleştirdik, hiçbir aksiyon alınmadı. bir de günlük covid başlıklarında "veriler doğru, hökümete göven tam" yazan beyinsiz çomarlar vardı, onlara noldu?

  • 36. modern tıbbın zayıflama ilacı bulamaması

    hakli isyandir. hayat kalitemizi bundan daha cok arttiracak ilac yoktur.

    "az yiyeceksin, spor yapacaksin ne var bunda" diyenlere laf anlatmaya calismak bosa kurek cekmektir cunku o insanlar sizin gercekten nasil bir his ile bas etmeye calistiginizi, bu kadar basit gorunen seyleri uygulamanizin onundeki fiziksel ve psikolojik sebepleri hic bir zaman goremeyeceklerdir.

    yemekten zevk alan insan icin az yemek demek hayat boyu devam eden bir iskenceye maruz kalmak demektir.

  • 37. 3 ağustos 2020 fatsa altın madeni fotoğrafı

    bu sabah çektiğim ve kamuoyu oluşturmasını dilediğim fotoğraf. görüntüdeki yerleşim alanı fatsa ilçe merkezi, üstündeki çıplak alan ise siyanürle altın aranan maden bölgesi. fotoğrafı perşembe ilçesi sınırı yakınlarından çektim. yani madene kuş uçuşu 25 km uzaklıktan.

    görsel

    altın madeni her gün büyümeye devam etmekte ve bölgede geri dönüşü olmayan tahribata yol açmakta.
    ordu il sağlık müdürlüğü tarafından bölgeden alınan numuneler sonucunda suya ağır metallar karıştığı ve içilmemesi gerektiği yönünde karar verildi.
    yine bölgede kirlenme yüzünden fındık başta olmak üzere tarım ürünleri daha dalında olgunlaşamadan dalında çürümeye başladı.

    şimdiye kadar ne ordu bb başkanı sayın hilmi güler'in, ne de fatsa belediye başkanı sayın etem kibar'ın bu konda eyleme geçtiğini görmedim.
    yine iktidar partisi milletvekillerimiz maalesef bu konuda çok sessiz kaldılar.

    akil adam olan ve doğma büyüme fatsalı değerli sanatçımız kadir inanır, kaz dağları için tepkisini ortaya koymuştu. kadir bey sizin köyünüze de çok yakın olan bu altın madeni için neden sessiz kaldınız?
    malum kaz dağlarında olduğu gibi ünlü isimlerin fatsa'da yazlıkları yok. o yüzden onların neden sessiz kaldıklarını çok iyi anlıyorum.

    her fırsatta fındık üreticisinin yanında olduğunu söyleyen ordu milletvekili cemal enginyurt, sizin sosyal medya gücünüz çok yüksek. bu konuda tepki göstermenize ihtiyacımız var.

    devlet adamlığını çok beğendiğim bir isim olan ve ordu'ya yeni atanan vali tuncay sonel'den bu konuda harekete geçmesini istiyorum.

    son olarak siz değerli sözlük yazarlarının desteğini bekliyorum.

    saygılarımla....

    "fatsa'nın üstü, altından daha değerlidir!"

    #fatsa

    edit: bazı arkadaşlar siyanürle altın arama mevzusuna takılmış. haklı bulmadım değil. siyanür çok küçük parçalar halindeki altının sulu bir çözelti içinde çözdürülmesinde kullanılır. yani o maden sahasında üstü açık olan havuzlarda kullanılıyor. fatsa gibi sürekli sel felaketinin yaşandığı bir bölgede o havuzların ne kadar büyük bir tehdit olduğunu umarım anlamışsınızdır.

    ama konuyu sadece siyanüre çekip tartışma ortamı yaratmak isteyenleri de hiç samimi bulmadığımı ekleyeceğim. bölgenin içme suyu kirleniyor, tarım ürünleri zarar görüyor, doğa katlediliyor, hayvanların yaşam alanı elinden alınıyor vs. bunlara neden değinmiyorsunuz?

  • 38. insan ilişkilerinden çıkarılmış en önemli ders

    sevmediğin-sevilmediğin öyle hissettiğin ortamları hemen terket ya da hiç bulunma.

  • 39. volvo xc90 ve range rover'ın yaptığı kaza

    araçların önünün hasar alması kazalarda istenen bir durumdur zaten. böylece enerjiyi araç içine minimum aktarır

    edit: tabi bu şekilde range roverın xc90 dan daha sağlam olduğunu iddia etmiyorum fakat muhtemelen aksi durumda da xc90ın önü benzer şekilde hasar alırdı

  • 40. 200 km/s ile giderken dinlenecek şarkılar

    (bkz: yasin)

  • 41. umrecilere tepki gösterenlerin plajlarda sürtmesi

    inançsız bir birey olarak sonuna kadar katıldığım tespit.

  • 42. nazan öncel'in de dediği gibi

    bu baharda gidilmez.
    yağmurlarda gidilmez.
    aslında hiç gidilmez.

  • 43. mimarlık bölümünü seçmemek için geçerli sebep

    hayaller ve hayatların tamamen farklı olması.

    bu başlığı gözlerinde kalplerle bölüme girmiş, mezun olduktan sonra kazın ayağını görmüş bir 'sözde mimar' olarak açmak istedim.

    meslek seçerken genellikle bir sarhoşluk hali oluyor. insan bir anda bir çok seçeneğin ortasında kalınca afallıyor. açık büfede yemek seçmek gibi. aranızda hala kalpli gözlerle mimarlık seçmek isteyen varsa onları ayıltmak istedim.

    uzun ve karamsar bir yazı olacak. ama dört yıl sonra siz de böyle döşenmek istemiyorsanız okuyun derim.

    özet olarak, mimarlık maalesef maddi getiri ve çalışma şartları olarak hiç beklediğiniz gibi bir meslek değil. hayaller ve hayatlar çok farklı. ilerleyen kısımlarda da genel olarak bu konular üzerinde duracağım.

    başlayalım o zaman;

    dışarıdan baktığınızda mimarlık, yapmak isteyeceğiniz bir meslek. wikipedia'ya göre "fiziksel çevreyi uygun ölçülerde tasarlama ve inşa etme sanat ve bilimi" mesela. 'sanat ve bilim'. mimar dediğinizde aklınızda oluşan resmi tahmin edebiliyorum. hayran hayran baktığınız yapıların orkestra şefi. küçük bir hareketiyle yer yerinden oynuyor.
    tamam ne gerekiyor bunun için diyorsunuz, mimarlık diploması, diyorlar. puanınıza bakıyorsunuz, tutuyor, oldu o zaman bu iş. yazdınız, geldi. hayırlı uğurlu olsun. "eh, mezun olunca en az 2 asgari ücret maaşım olur heralde" diye düşünüyorsunuz. (burada müzik bir anda yavaşlasın) arkadaşlar acı tabloyu gösteriyorum:

    bölümü dereceyle bitirdiniz diyelim. okulda da bayağı aktiftiniz. bekliyorsunuz ki 4.000-5.000 başlangıç maaşım olur, tam maaştan yatan sigortam, yan haklar, bir ton güzellik vs. değil mi?

    değil.

    (fonda 'neredesin ay yüzlüm' girsin)
    etiketi olan bir mimarlık bürosunda işe başlarsınız, sizi iki aylık deneme süresi diyerek maaşsız çalıştırırlar, deneme süresi bitince de asgari ücretin bir tık üstünü teklif ederler. günlük 10 saat mesai, haftasonu yarım veya tam gün çalışma, yemek yok. (dikkat: buradaki kişi ve kurumlar tamamen gerçektir) yalnız, işe girmeniz derece yapmanız durumunda biraz daha kolay. tabi her büro maaşsız çalıştırmıyor ama 'gidersen, gelmek isteyen zibilyon tane adam var, kapı orada' lüksleri var. yedeğiniz çok. kıymetiniz az. fazla mesailerden, kuramadığınız iş-hayat dengesinden bahsetmiyorum.

    bakın maddi getirisi tatmin etse çalışma şartlarını "zaten sevdiğim işi yapıyorum" diyerek gözardı edebilirsiniz. çalışma şartları iyi olsa yine "sevdiğim işi yapıyorum, para da ileride gelir artık" diye avunabilirsiniz. ama üç ayaktan ikisi olmayınca tek ayakla en ufak bir rüzgar yıkıyor.

    sizinle aynı üniversiteden mezun olan bilgisayar mühendisi bir arkadaşınızı ele alalım. bir de derece yapmış olsun. arkadaşlar bu kişi, mezun olmadan (muhtemelen savunma sanayiinden) iş teklifi alır ve en az, mimara teklif edilenin iki veya üç katını havada kazanır. daha da fazlasını kazansın, gözümüz yok, yalnız dört yıl önce aynı çizgide başladığınız arkadaşınızın dört yıl sonunda size tur bindirmesi ağırınıza gider.

    direk "mezuniyet sonrası maddiyat" diye başladım. bölümde okuması rüya gibi geçiyor çünkü. hem keyifli, hem de çok hızlı. zaten sizi okul hayatınızla ilgili uyarmak için yazmıyorum. serengeti düzlüklerinde hayat nasıl, onu göstermek istiyorum.

    bölüme girerken isteyerek tercih eden herkes büyük hayallerle giriyor. (hababam sınıfı film müziğinin hızlı bölümü) kendi tasarladığınız bir binanın içinde dolaşmak, insanlara tasarımlarınızla dokunmak, dikili bir eser bırakma ihtimali... bu hayaller şimdi bile düşündüğümde bana heyecan veriyor. ama karın doyurmuyor. (yavaş bölümü) bu acı gerçekle mezun olduktan sonra karşılaştım. tokat gibi çarptı.
    üstüne bir de inşaat sektörü patladı. mesela yüksek lisansı biten arkadaşım iş bulamıyor. (belki iki yıl olmuştur) başka bir arkadaşım geçen sene çalıştığı büroda bir kaç aylık maaşının içeride kaldığını söylemişti. sonradan alabildi mi bilmiyorum. 10+ yıllık tecrübesi olan bir tanıdık aylarca işsiz kaldı. geçenlerde bir yerle anlaşmıştı, işe başladı mı bilmiyorum. ben şu anda çalıştığım yerden çıksam iş bulmam bayağı zor. maaşımı hiç sormayın, dışı sizi içi beni yakar.

    maddi boyutun bu olduğunu gördükten sonra hayal dünyasından gerçek dünyaya inerek devlete gireyim dediniz. bu sefer acı bir şekilde görüyorsunuz ki devlet diğer bölümlerden kiloyla alım yaparken sizin bölümden hassas teraziyle alıyor. hal böyle olunca devlette mimar olarak çalışmak altın kıymetine biniyor. kpss'den 90 ve üstü alabilirseniz, bir de mülakat iyi geçerse bir ihtimal atanabilirsiniz. yalnız özelde öyle canınız yanıyor ki bu ihtimale dört elle sarılıyorsunuz. kaldı ki, devlete girdiğinizde bahsettiğim hayallerinizi buzdolabına kaldırmanız gerekiyor. maalesef hayaller yine karın doyurmuyor. öte yandan; madem devlete girip mimarlık yapamayacaktınız, niye mimarlık okudunuz? bu da ayrı bir çarpıyor işte.

    peki derece yaptınız ve o etiketli büroda işe başladınız diyelim. hayal ettiğiniz mimarlığı yapabilecek misiniz? maalesef hayır. işvereninin müteahhite verdiği sözü tutması için bir aracısınız sadece. işveren şöyle çiz diyor, çiziyorsunuz. şurası şöyle olacak diyor, peki diyorsunuz. ileride o hayali yaşayabilir misiniz peki? ihtimal.

    nasıl bir ihtimal?
    şu anda türkiye'deki oyuncuları ele alalım. kaç kişiler? konservatuar öğrencileri, tiyatro toplulukları, devlet tiyatroları, sanat okulları, bu işe gönül verenler, amatörler vs. epey bir topluluk oluştu. bununla ev geçindirebilenler? bayağı daraldı. iyi para kazananlar? daha da daraldı. ünlüler? işte hayal ettiğiniz mimarlığı gerçekleştirebilenlerin oranı bu tüm oyuncu camiasındaki ünlülerin oranıyla aynı.
    ünlülere bir çok iş gelir, arasından seçerler. bazı işler olur, sadece onlar için yazılmıştır, yapımcılar-yönetmenler "şöyle oynayacaksın" diyemez onlara. çünkü adamlar ağzının içine bakıyor. tamamen arz talep meselesi.

    bu tarafta da müteahhitler var. mesela bir bina yapılacak. bu binayı işini görecek halde yapabilecek yığınla mimarlık bürosu var şu anda. bu müteahhit onlardan herhangi birine gidip "şöyle şöyle istiyorum, şöyle olacak, ncık beğenmedim, değiştirelim" vs. diyebilir. bu büro sahibi mimar, işi kaçırmamak için adamın isteklerine son raddeye kadar uyar. bu ne demek? o işi alan mimarın bürosunda çalışan mimar (ki bu durumda biz oluyoruz) müteahhitin habire değiştirdiği fikirleriyle geçirir vaktini.

    bu durumu şöyle tarif edeyim; birisi geldi size, dedi ki 'kağıttan bir gemi istiyorum, çalıştığın dakika başı para vereceğim'. peki dediniz, gemisini yapıp verdiniz. ama o da ne? adam öğrenmiş ki gemiler uçamıyor? aldı sizin gemiyi, sağını solunu yırtarak, katlayarak size öğrendiği uçağı tarif etti, böyle olacak dedi, ve özene bezene yaptığınız geminizi de buruşturup çöpe attı. şimdi sakince 'olur tabi' diyerek sıfırdan uçak yapıyorsunuz. niye? e zaten dakika başına paranızı alıyorsunuz? adam için önemli olan o. mantık olarak da doğru. sonuçta siz çalışan olarak yaptığınız işin karşılığını alıyorsunuz. e ama emek verdiğiniz gemi çöpte?
    evet, mimarlık dünyasına hoşgeldiniz. beton dökmüyorsunuz ya, çiziverin tekrar?
    maddi olarak doyuruyor olsa bu durum bile başlı başına insanı yoruyor.

    yanlış anlaşılma olmasın. ben işi süper bildiğimi iddia etmiyorum. yani "ben çok iyi bir mimarım da kıymetim bilinmiyor" gibi anlaşılmasın. meslek erbaplarına göre yolun başındayım. bu yoldaki sürecin bu olduğunu da okulda benimsedim zaten. ama aynı dönem mezun olduğum arkadaş benim iki veya üç katım maaş alıyor. öyle olunca da n'oluyor diye sormadan edemiyorum.

    mimarın; müteahhitin isteklerine son raddeye kadar uyması gerekiyor dedik, çünkü kendi gibi yüzlerce büro var. eve ekmek götürmesi gerekiyor. 'olmaz arkadaşım' dese anında rakibe gidebilir. kaldı ki, işi teslim etti diyelim, peki parasını tahsil edebilecek mi?
    patronun bazen telefon konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. koskoca kalantor adamlardan hak ettiği paranın sadece bir kısmını alabilmek için uzun uzun dil döküyor. alabiliyor mu peki? bilmiyorum. (banka hesaplarına mı bakayım takdir edersiniz.)

    ha ama müteahhit isim yapmış biriyle çalışmak istiyor. işte o isim yapmış mimar hayalini kurduğunuz mimarlığı yapabilen, sayıları ünlü oyuncular kadar olan azınlık. kalanı maalesef müteahhitle kazanacağı para arasındaki bir engel.

    mimarlığı saltanata benzetebiliriz. babadan oğula geçiyor. o azınlık mimarlar sultan. kalanların azınlığı yeniçeri, kazasker, kalan %95' lik bölüm de bizim gibi köylüler.

    gerçi ben de öyle süper bir öğrencilik geçirmedim, ama 'bu söylediklerim sadece benim başımdan geçenler' de diyemiyorum. hatta buyrun size canlı iki örnek :

    https://m.youtube.com/watch?v=ncczvtaoa-m

    https://m.youtube.com/watch?v=d9cbryvjkyw

    bölüme girdiğimde inşaat sektöründe çark dönüyordu. öyle olunca mimarlar da iş bulabiliyordu. ama şu anda bina yaptırmak bir risk yatırımcı için. elinde patlayabilir. bu sefer de yedeği çok olan mimarlık bürolarına iş gelmiyor. gelmeyince onlar da eleman çıkarıyor. e iş yapamayan mimar tecrübe kazanamıyor. tecrübesiz mimarı da maalesef kimse istemiyor.

    kendimi şu anda yıllarca ürün ekmiş, biçmiş depolamış ve hasadını umduğunun yarısına bile satamayan bir çiftçi gibi hissediyorum. kendi açımdan durum bu şekilde.

    peki mezun oldunuz, çarkların arasına girdiniz, büküle büküle kaytan oldunuz, iş yapabilen bir büro sahibisiniz. artık o hayalinizdeki mimarlığı hayata geçirebilin değil mi?

    değil.

    geçirebilme ihtimalinizi şöyle açıklayım; dolaşmaktan keyif aldığınız bir bölgede bir saat kadar dolaşın, gördüğünüz yapılara alıcı gözle bakın, kaçta kaçı sizde bir heyecan uyandırdı? işte o kadarı hayata geçirebiliyor. müteahhit diyelim ki sizi serbest bıraktı, uçup kaçmak istiyorsunuz, bu sefer belediyelerin inşaat yönetmeliği tuttuğu gibi sizi yere çekiyor, ondan kurtardınız, uygulamak istediğiniz şeyi yapabilecek, hakkını verebilecek, size beddua ettirmeyecek bir usta bulup ona tasarımınızı uygulatabilecek misiniz? ihtimal..
    inşaat mühendisiyle atışmalar var daha. mimar ister ki tavan havada dursun, mühendis de gelir en güzel yere kolonu diker. al birimizi vur ötekine.

    bu arada 'iş yapabilen bir büro sahibi olma' gereklerini açayım biraz;
    esnaf olmanız gerekiyor arkadaşlar. iş alabilmek, müşteriyi hoş tutabilmek, işi teslim edip ücretinizi tahsil edebilmek ve bu çarkı döndürebilmek için esnaf olmanız gerekir. esnaflık zordur. çekirdekten yetişmediyseniz okulda veya stajda öğretmezler. devleti, belediyeyi, müşteriyi ve elemanlarınızı aynı anda hoşnut tutmanız, en önemlisi çevre oluşturmanız ve çevrenizi sürekli genişletmeniz gerek. eleman çalıştırmak, insan yönetmek bambaşka bir konu zaten. müşteriyi hoş tutmaksa tam bir sabır işi.

    ünlü bir mimarın (emre arolat olması lazım kaynağım yok ama) şöyle bir sözü var: "mimarlık başkasının parasıyla kendi hayalini gerçekleştirebilmektir." şimdi para müşterinin olduğu için insiyatif de büyük oranda onun oluyor. siz o ünlü oyuncu değilseniz, projede o kadar da söz hakkınız olmuyor. mesela geçen sene bir müşteri geldi. patron 'adama projesi için üç tane öneri hazırlayalım, arasından seçsin' dedi. ben de 'uygulanmış projelerden örnek gösterelim ki önce kafasından geçeni öğrenelim, ne tarz bir şey istediğini netleştirip ona göre bir tasarım yapalım' dedim. 'olsun, önerileri de o arazi için özel tasarlayalım', dedi. şimdi ideal bir dünyada böyle olması gerekiyor aslında ama, bir de ama'sı var işte... peki dedim, (biraz daha renkli geçen konuşmaların özeti) üç tane ön proje hazırladık. yani mekanlar binanın içinde nasıl yerleşiyor, bina neye benziyor, araziye nasıl oturuyor bunları tasarladık. diğer arkadaş modelledi. patron da müşteriye sundu. sonuç? adam örnek bir proje gösteriyor, "ben böyle bir şey istiyordum" diyor. n'oldu? iki günlük emek ve heves adamın bir sözüyle rafa kalktı. patrona da bir şey diyemiyorsunuz, kriz zamanı müşterinin gönlünü hoş tutmak istiyor, müşteriye de bir şey diyemiyorsunuz, adamın parası. işin güzel tarafı bu işin "doğası" bu. insan genelde ne istediğini gözüyle görmeden bilemiyor. ama doğasının bu olması acınızı dindirmiyor. suyun dibinden yüzeye kadar çıkıp nefes almaya çalışıyorsunuz, bir tokmakla tekrar suyun dibine giriyorsunuz. başınızın acısı bir yana, nefessiz kalmaya devam etmek bir yana. seçin beğenin..

    diyelim ki bir büroda sebat gösterdiniz, yükseldiniz, patron iş alıyor, siz de proje müdürüsünüz. işler tıkırında. hala mı umut yok?
    okulda bir gün dersteyiz. tam bu bahsettiğim rütbede bir hocamız var. içeri girdi, sinirden sesi titriyor. "arkadaşlar bir dakika bakar mısınız" diyerek konuşmaya başladı. söylediklerini kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama müşterinin bir sözüyle projesi takla atmıştı. yani emeğinin büyük bir kısmı çöpe gitmişti. onunla ilgili bize içini döküyordu. o serzenişleri bana ne kadar uzak gelmişti halbuki. onun başına gelmişti ama benim başıma gelemezdi...
    bahsettiğim hoca da en az 20-25 yıllık mimar, bir yandan okulda bize kritik veriyor (kritik vermek: projenizin gelişmesi için eleştirmek veya tavsiye vermek) bir yandan da büyük bir büroda proje müdürü gibi bir konumda. sinirden sesi titriyor, ama elinden de bir şey gelmiyor.

    proje bürolarından sıtkınız sıyrıldı, şantiye dediniz,
    öncelikle şantiye için inşaat yapılabiliyor olması gerek. diyelim ki var, ve girebildiniz.
    kaba inşaat bitene kadar geceniz gündüzünüz karışır. iki haftada bir gün tatiliniz olur.
    proje bürosuna göre artı yanı maaşınız daha iyi olur, eve iş getirmezsiniz, bir de uyku probleminiz olmaz. iflahınız yeterince kesildiği için yatar yatmaz bebekler gibi uyursunuz.
    tabi mimarlık yapmıyorsunuz burada, yapılmış olanı gerçek hayata geçiriyorsunuz. ama artık umurunuzda bile olmuyor. çalışabiliyorsunuz sonuçta.

    mimarlığın, hem işimi sevebileceğim, hem de para kazanabileceğim bir meslek olduğunu zannettim. ama para kazanamayınca o kadar da sevemediğimi farkettim. maalesef mimarlık artık para sıkıntısı olmasa iştigal edilecek mesleklerden biri benim için. kendi kendime bir şeyler tasarlayıp kendimi avutabileceğim bir hobi.

    hobi demişken; arkadaşlar bir işi hobi olarak seviyor olabilirsiniz. yeteneğiniz vardır, güzel resim yapıyor olabilirsiniz. evde hobi olarak bir şeyler tasarlıyor olabilirsiniz. bunlar güzel şeyler. ama bunu meslek olarak yapmak çok farklı bir şey.
    yine kendimden örnek vereyim; resim derslerini severdim ben. angarya değildi benim için . o derslerde çöp adam çizenlerden değildim.arkadaşlarım ve resim öğretmenlerim de beğenirlerdi. tasarıma ve yapılara da ilgim vardı. heyecanlanırdım hatta. demek ki ben mimar olmalıydım değil mi? (değilmiş) yine de tercih yapmadan gidip mimarlık fakültelerindeki hocalarla konuştum. (çok bilinçliyim) büro işleten bir mimarla sohbet ettim. hepsi de gazı verdi. sonuçta güzel bir okul hayatı geçirdim ve diplomayı aldım. eee? nerede iş? nerede o güzel apple'larla dolu rengarenk büroda güleryüzle gösterdiğim çalışmam, patronun onaylayan ifadesi ? nerdesin yıllar yılı dost bildiğim haftasonu? arkadaşlar hobisini meslek edinenlere gıpta ile bakıyorum, 'yok öyle bir dünya' demek fazla cüretkâr olur, ama mimarlıkta ben bunu pek göremedim. sizden rica ediyorum, "onda olmamış, bende olur, ben çok farklıyım" diye atlaya atlaya gelmeyin.

    üzülürsünüz.

    başkasının parasıyla kendi hayallerimizi gerçekleştirmek dedik. yalnız şöyle bir durum var; para sahipleri, onlara daha fazla para kazandırmanız için size geliyor. hayallerinizi gerçekleştiresiniz diye değil. artık gerçek dünyadasınız. öyle olunca hobiyken geniş geniş tadına vararak yaptığınız şeyler bir anda teslim tarihi olan, müteahhitin isteklerini ve belediyenin yönetmeliklerini aynı anda sağlayan, sürekli acelesi olan bir telaşeye çevriliyor. geniş zaman isteyen ve zaten sancılı olan 'tasarım' sürecinin bir de sınırlı zamana sıkıştırılması bile başlı başına bir mesele. bakın estetik kaygılarınıza, kullanıcı dostu düşüncelerinize, sizi heyecanlandıran inceliklere gelemedik bile. halbuki size keyif veren şeyler bunlar değil miydi?

    bu arada hocalarla ve büro sahibiyle konuştum dedim ya, sonraları dank etti: o hocalar devlet memuru ve memleket şartlarına göre iyi bir maaşları var, diğeri büro sahibi, işleri tıkırında. bu insanlar mimarlık mesleğinden maddi doyum alabilen insanlar. tabii ki tavsiye edecekler. gidip bir de asgari ücrete çalışan birini bulsaydım? çok mu nadirdi asgari ücretin altında çalışan bir mimar? ama duymak istemiyordum ki? vazgeçip tekrar bir belirsizliğe düşme ihtimali beni terletiyordu. lütfen siz terleyin. o zamanki akmayan ter şimdi gözyaşı oldu.

    böyle demek yanlış gerçi ama, belki yazılımcı olup sevmeden para kazansam ileride sevebilirdim bile.(lütfen yazılımcılar "sevmeden olmaz, çok zor, herkes yapamaz" vs. gibi tetiklenmesin, yazılım sektörü inşaattan kat kat iyi durumda, sadece onu kastediyorum) kendimi tanıyorum , yapamayacağım bölümler var, ama yazılımla ilgili bir bölüm okuyabilirdim. belki 6 senede biterdi ama biterdi. yani para kazandıracak herhangi bir bölümü okumak gerekli demiyorum. fakat, okuyabileceklerimin arasında maddi getirisi yüksek olan bir tane varsa, kalkıp az olanı daha çok seviyorum diye onda inat etmezdim. kaldı ki yazılımla da insanlara dokunabilirim. parçası olduğum yazılımı insanların kullanması da hoş bir düşünce. yani karnımı doyurursa bir şekilde sevilecek taraflarını da bulabiliyorum gördüğünüz gibi.

    tüm bunlara rağmen mimarlık okuyup babadan kalma çevresi olmadan tırnaklarıyla kazıyarak bir yere gelebilen yok mudur? olabilir. belki ben yeterince tırmalamamış olabilirim, belki çevrem böyle olumsuz örneklerle dolu olabilir. yani bunların bir kısmı kişisel görüşüm olsa da türkiye'de inşaat sektörünün şu anda bir darboğazda olduğundan haberiniz vardır. en basit haliyle, demir ithal ediliyor. ve dövizin durumu ortada. demir olmadan inşaat olmuyor. ileride sektör açılır da mimarlara ihtiyaç olur mu? bilmiyorum. ihtiyaç olsa nasıl bir iş ortamı ve maaş sizi bekliyor, onları da anlattım.

    "ben akademide yükselmek istiyorum" derseniz onu pek bilmiyorum. kendimde o ışığı göremiyorum, o yüzden onu da pek araştırmadım. piyasanın içinde olmak istiyordum ben, piyasanın durumundan haberdar değilken tabi. ama ha deyince de akademisyen olunmuyor. her şeyden önce kadro açılması gerekiyor. açılmadı mı orası da tıkandı. yani yüz kişinin girdiği bölümde bir veya iki tane akademisyen belki çıkar.
    kalanı yine yukarıda bahsettiğim deryada boğulur. o gemiyi bekleyen ismail abi gibi bekler durursunuz. tabi türkiye'de akademi de maddi rahatlığı dışında zorlu bir yol. o konuda merakınız varsa işini sevmeyen bir akademisyenden yardım alabilirsiniz. işini seven zorluklarını görmez genelde.

    hala ikna olmamış olabilirsiniz. sizden ricam, 3 tane iş arayan yeni mezun veya asgari ücretle çalışan, 3 tane de iş yapamayan büro sahibi mimar bulun, oturun yüzyüze konuşun. (maalesef bulmakta pek zorlanmazsınız.) "yüzyüze" kısmı önemli yalnız. lütfen youtube'a "yeni mezun mimar" veya google'a "mimar maaşı" yazmayın. konuşun, sorun, içlerindeki yangını hissedin. ileride onlardan biri olmanız maalesef ihtimal dahilinde. buna rağmen istiyorsanız, yolunuz açık olsun.

    aynı durum başka bölümlerde de var diyebilirsiniz. yazılımcı olup işsiz kalanlar da var muhakkak. bölüm kalmadı o zaman? burası tamamen farklı bir konu aslında. sonuçta her bölümün benim durumumda olan mezunu da var, yükselen mezunu da var. ben gördüklerimi anlatabiliyorum ancak. onlar da kendi gördüklerini anlatsın.

    evet, aşağı yukarı hayatlar bu şekilde.
    söylediklerimi yanlışlayan birileri çıkarsa memnun olurum. bana 'mimarlık böyle bir meslek değil, bu söylediklerin sadece sana özel' deyin, 'on mezundan dokuzu bir ay içinde iş bulabiliyor' deyin, sevinirim. umut ışığı varmış demek ki derim. kaç yıllık emeğin bu kadar değersiz olmadığını görmek isterim.

    kapanışı da merhum orhan veli yapsın o zaman:

    küçüktüm, küçücüktüm,
    oltayı attım denize;
    bir üşüşüverdi balıklar,
    denizi gördüm.
    bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
    kuyruğu ebemkuşağı renginde;
    bir salıverdim gökyüzüne;
    gökyüzünü gördüm.
    büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
    para kazanmak gerekti;
    girdim insanların içine,
    insanları gördüm.
    ne yârdan geçerim, ne serden;
    ne denizlerden, ne gökyüzünden ama...
    bırakmıyor son gördüğüm,
    bırakmıyor geçim derdi.
    oymuş, diyorum, zavallı 'mimar'ın
    görüp göreceği.

  • 44. rambo okan'ın ali koç'tan makas alması

    rahmi koç: keşke dışarı....

  • 45. vasat adamdan nasihat dinlemek

    bir insanın başına gelebilecek en kötü olaylardan biri olabilir. hele karşındaki kırmaman gereken bir insansa çok daha kötü, düşman başına.

  • 46. doların 1.2'den 7 liraya çıkmasının gerçek sebebi

    mevcut iktidardır.

    karşısında güç tanımayan, her geçen gün koltuk uğruna devletin önemli kurumlarına hatta özerk kuruluşlara dahi zarar veren iktidardır.

    cumhuriyetimizin 100. yılı yaklaşırken hala siyasal islamcılık yapıp gelişmiş ülkelere rest çekerek ekonomiye zarar veren, bunu da sanki övünç kaynağıymış gibi benzer vizyona sahip seçmenine sunan iktidardır.

    ülkesinin geleceği olan gençlerin önünü açmak, onlara imkan sunmak yerine; rant sağlayacak yandaş kurumlara vergilerimizi yediren iktidardır.

    onlarca kalifiyesiz üniversite açıp mesleklerin değerini düşürdükten sonra, iş bulamayan mezunları askerliğe, polisliğe, bekçiliği yönelmek zorunda bırakıp kolluk gücünü arttırıp vatandaşına baskı yapan bu totaliter iktidardır.

    üretimini desteklemek üreticinin belini büküp ithalatı hat safhaya çıkaran, dış ticaret açığını zirveye taşıyan ve ülkeyi dışa bağımlı hale getiren iktidardır.

    tarih sizi en kara harflerle yazacak.

  • 47. 3 ağustos 2020 who direktörü açıklamaları

    "bizden size hayır yok, başınızın çaresine bakın" anlamı taşıyan açıklamalardır.

    zaten başımızın çaresine bakıyoruz amk! ne diye açıklama yapıyorsun ki?

  • 48. 3 ağustos 2020 atilla özmumcu covid-19 tweetleri

    yazilanlarin hicbiri yanlis degil ama dogrunun tamami da degil. covid beyin kanamasi yapiyor mu? evet yapiyor, boyle bir tane hastam oldu, ama ben 1000 tane hasta izledim? olduruyor mu? evet olduruyor ama herkes olmuyor. korku imparatorlugu kurmanin anlami yok. yapilacak sey cok basit, maskenizi takip sosyal mesafeyi koruyup, inanciniza gore dua edeceksiniz ya da evrene pozitif mesaj yollayacaksiniz ve hayatinizi "yeni normal"ler dogrultusunda devam edeceksiniz. bu hastalik istatistiklerde yazdigi kadar olduruyor/surunduruyor. ne fazlasi ne de azi. ne basit bir grip ya da zaturre, ne de basiniza gelebilecek en kotu sey. 3 ayda gececegi kesin olsa ya da kapar kapmaz hayatiniz kararacak olsa, herkesten once biz doktorlar siginaklara saklaniriz. bu olay basimiza geldi ve bununla cebellesmek zor. suru bagisikligi, asi, dogal immunite hepsinden biraz var. ama tek bir dogru cevap yok.

  • 49. güzel insanlar biriktirmek

    -en güzel iyikim
    -yine mi güzeliz yine mi çiçek
    -çok eğlendiğimiz doğrudur
    -kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı
    -baba candır.

    gibi instagörl klişelerinden biridir.
    şahsen tiksiniyorum bu tabirden. hatta hatta hepsünden hepsünden.