Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. ali koç'un ramazanda su içmesi

    kesinlikle kınıyorum. konuşmacıları tehdit etmek, sesini kesmek gibi topluma örnek olacak eylemler yerine su içmesi büyük ayıp gerçekten.

    edit: imla

  • 2. uber işi bitti artık öyle bir şey yok

    teknoloji her zaman yenilik getirir. yasalar ve düzenlemeler de her zaman bu yenilikler karşısında afallar.

    mevcut düzenin rant sahipleri direnir fakat zaman onları kaybetmeye mahkum kılar. teknoloji ve yenilik her zaman kazanır. istisnası yoktur.

    uber işi bitmedi. bütün türkiye’deki taksiciler tüm gelirlerini ve oylarını bu işe vakfetseler bile kazanamazlar.

    örnek mi ?
    dünyanın dört büyük ve global müzik yapım şirketi , internetten müzik indirenlere savaş açtılar ve kaybettiler. şimdi kendileri internet üzerinden müzik dinletmek için yarışıyor.

    türkiye’de yıllarca özel televizyonlar illegal yayın yaptı. yasal düzenlemesi yoktu.

    keza internet ilk çıktığında yasal mıydı sanki ? uzun yıllar sürdü türkiye’de ilgili yasaların çıkması.

    twitter ve youtube’u yasakladı bu ülke geçmişte. youtube’u tarihinde yasaklamış 8 ülkeden biriyiz. fakat halen youtube’u en çok izleyen ülkelerden biriyiz.

    şu anda wikipedia yasaklı , paypal yasaklı , booking.com yasaklı. peki soralım o zaman : kim kaybetti , kim kaybediyor , kim bitti ?

    tanım : seçim yatırımıdır.

  • 3. ali koç

    sahada dikiş yiyen alex’e vefa göstermeyen, nisan ayında şampiyon yapan ersun yanal’a vefa göstermeyen yönetim şimdilerde sizlerden vefa bekliyor. etme bulma dünyası diyip gülesi geliyor insanın.
    unutmayın oy kullanacak kongre üyeleri “en büyük vefa 20 yıllık başkana değil 111 yıllık çınaradır.”
    ali koç başkan fenerbahçe şampiyon!

  • 4. teoman'ın tarkan kadar saygı görmemesinin sebebi

    çünkü tarkan ''oynama şıkıdım şıkıdım'' diyerek dünyaya

    teoman ''kayıp bir bavul gibiyim havaalanında, ya da boş bir yüzme havuzu sonbaharda'' diyerek bana hitap ediyor.

  • 5. 40+ yaş sözlük yazarları

    yazanlar şaka yapmıyorsa epey kalabalık bir grupmuşuz. kendimi yalnız hissetmeme gerek yokmuş.

    gerçi ben bir kaç sene içinde 50'li yaşlar grubuna dahil olacağım ama bu grup devam ederse yıllar sonra huzurevinden entry gireriz.

  • 6. o generalin apoletlerini sökeceğim

    asker siyasete karışıyor diye ağlaya ağlaya iktidara geldiniz, hatta radikal islamcıların oyunu da böyle aldınız.

    ve siz o denli namussuzsunuz ki şimdi askeri ellerinizle siyasete sokuyorsunuz, sırf menfaatiniz uğruna.
    yazık bu orduya, yazık bu askere.

    sonuna kadar destekliyorum ince' nin bu sözünü.
    orduyu lekeleyen kim olursa olsun apoleti sökülmeli ve yargı karşısında hesap vermelidir.

  • 7. ben ne ara 22 oldum hissi

    14 sene önce yaşamadığım his. yeni nesil çok hisli.

  • 8. muharrem ince'nin saçma avm tespiti

    saçma değildir, doğrudur.
    her yere patır patır açılan avm ler yüzünden markalar ya da üreticiler satışlar yetersiz olsa bile adlarını koruyabilmek adına ya da var olabilmek adına o avm ye girmek zorunda kalıp, ettikleri zararı iyi satış olan yerlerden karşılıyorlar.

    gayrimenkul yatırımcılarını zengin etmeye yönelik bir sistemdir ve buna yıllarca karşı çıktık. anlattık.

    edit: bir çok mesaj atan olmuş, “başlık sahibi aktroll” falan diye.
    evet o aktroll, ama burda da bu işin uzmanı konuşuyor. çok merak eden ve ingilizcesi olan amerikan yatırım şirketlerinin marka raporlarını inceler, gerçeği görür.

  • 9. seçimin 1. turda açık ve net biteceği görünüyor

    (bkz: t a m a m)

  • 10. bir öğretmeni cumhurbaşkanı yapmanın yanlış olması

    yine de en azından bir üniversite mezunu olmasıyla diğer adaylar karşısında avantaj sağlayabilir.

  • 11. bilinçaltınız neye takıntılı testi

    your subconscious is obsessed with the fear of letting yourself down.

    'seçtiğiniz fotoğraflar, erken yaşlardan itibaren kendinizden her zaman yüksek beklentilerinizin olduğunu gösteriyor. sen çok duyarlı ve zeki bir yetişkin olmak için büyüyen çok zeki bir çocuktun. hayatta gerçekleştirmek istediğin çok fazla hedef var ama aynı zamanda sürekli başarısızlık korkusu var.'

    doğruluk payı var ama tamamen de haklı olduğunu düşünmüyorum. yine de başarılı bir test.

  • 12. 2. ordu komutanının rte'yi alkışlaması

    bir garip turkiye manzarasi.

    rte'nin muharrem ince'yi elestirdigi konusmasindan sonra 2. ordu komutani alkisliyor.

    rte'nin sozleri:

    “çırağa dükkan teslim edilmez. siyasetin çıraklarına da türkiye emanet edilmez. siyasette hiçbir başarısı, hiçbir tecrübesi olmayanlara ülkenin yönetimini asla veremeyiz. kardeşlerim; girdiği her yarışı kaybedenlerin ne kendilerine, ne de milletimize verebilecekleri bir şey yoktur”

    ardindan gelen alkis

    vesayeti yiktik diyenlerin haline bak.

    ekleme: muharrem ince'den cevap gelmis.

    muharrem ince :"onun apoletlerini sokecegim"

  • 13. sigara içmeyi çekici kılan sinema karakterleri

    (bkz: rust cohle)

    (bkz: true detective)

  • 14. cenk tosun

    arda turan olsa: “baktım babamla bi laf dalaşı var, bi olay var. çıktım sahadan, geldim kenarıya. kestim raconu. bi yol bulsam türbüne de çıkar, verirdim küsküyü. beni eleştirenler önce adam olsunlar.”

    emre belözoğlu olsa: “benim orda evet bi sinirli anım oldu fakat çarpıtılıyor. tribüne doğru sertçe bir uyarıda bulunduk, tabi mesafe var, sesim ulaşsın diye biraz fazla bağırdım, boğazım kırçıllandı böyle. boğazımı kaşırken bazı art niyetli basın mensupları kafa kesme işareti yaptığımı iddia etmiş.”

    volkan demirel olsa: “anuna bile gorun!”

    cenk tosun: “yaptığım yanlıştı, üzerimde milli forma varken böyle hareketler yapmamalıydım, bir daha asla böyle bir hareket olmayacak, tüm türkiye'den özür diliyorum"

    o halde yapacağınız karakter kıyasını skeyim ey romalılar.

  • 15. askerlikte azar işitilen en yüksek rütbeli komutan

    tuğamiral. sigara içilmez denilen yerde sigara içiyordum, pencere açık olunca bütün duman obi odasına o da oradaymış pencereden kafasını çıkardı ben deniz sefil bilo gibi çökmüşüm. asker dedi sigarayı elim ile söndürdüm (öyle bir göt korkusu yok)
    - sigara mı içiyorsun burada
    - hayır komutanım, ağzımla yapıyorum hava soğuk biraz ( temmuz ayı)
    - seni ayağımın altına alır çiğnerdim ama koskoca amiral askerle uğraşıyor derler, defol dedi.

  • 16. m. akşener'in yolunun çöp kamyonuyla kesilmesi

    ne oluyor? ne yapıyorsunuz sayın a.k. partisi? ülkenin %55-60'ı muhalif., bu insanları aşağılayarak, ötekileştirerek çatışma dışında bir şey yaratamazsınız. neyin peşindesiniz?
    konvoydan birileri inip o kamyonu ateşe verse hakkı değil mi şimdi?

  • 17. bir kadına söylenebilecek en ağır söz

    "hayatımda böyle 'sorun'olacaksan ben artık görüşmek istemiyorum."
    duyduğum en ağır cümle bu oldu.sevdigim adam tarafından sorun olarak görüldüğümü o ana kadar bilmiyordum.
    çok acıttı, hala acıtıyor.

  • 18. muharrem ince'nin de yabancı dil bilmemesi

    tuh ya. madem o da ingilizce bilmiyor, bari oyumuzu gidip trump'tan yana kullanalim. ingilizce biliyor ne de olsa.

    edit: imla

  • 19. eski sevgilinin başkasıyla sevişiyor olması

    gelecekteki sevgilinin de şu aralar başkasıyla sevişiyor olmasıyla kapışır.

  • 20. mini etekli bir kızın arkasından merdiven çıkmak

    baka baka çıkmakla sonuçlanmalıdır.

    nitekim, bakmasanız da baktı derler.

  • 21. bedelli askerlik

    seçim sonrası demek hiçbir şey için söz vermiyoruz demek. buna inanıp oy verenlerin referandum öncesinde kandırılan kitleden farkı kalmaz. bu yasa için seçim sonrasını işaret etmek bekleyenleri tedirgin etmekten öte bir anlam taşımıyor.

    oyunuzu ona göre verin. elinde yetki varken çıkarmıyorlar. bekleyenlerin gazını almaya yönelik açıklamalar bunlar.

  • 22. bedelli askerlik yapıp erkeğim diye dolaşmak

    kendini bilmez birinin yaptığı zırvalama.

    illaki yasamak mi gerekiyor birseyleri bilmek ya da istemek icin. ailesel durumu zor olan var. 5,5 - 6 ay olsa bile bulunduğu muhitten ayrılmaması gereken var. nedir askerlik ? askere gidince ne oluyor da kız veriyorsunuz ? izmarit toplamayı öğrenince mi veriliyor bu kız ? bir cok insanın ailesine bakması gerekiyor. bir cok insanın işini bırakmaması gerekiyor, bırakırsa is bulması zorlasiyor.

    askerlik yapmayan kisi adam olamaz ?? bok olamaz. sen 13 yasından beri ailenden uzak kaldın mi ? devlet yurtlarında elalemin ayak kokusunu, bok kokusunu cektin mi ? kendini bilmez müdürlerden dayak yedin mi ? ac yattın mi ? parasız kaldın mi ? birileri gezerken sen çalışmak zorunda kaldın mi ? adam
    olmak nedir, acı çekmek nedir, zorluklarla basa çıkmak nedir bi tek askerde mi öğreniliyor. bos yapmayın abicim, salak salak yorumlarınızı gidin kahvede okey oynadığınız arkadaslarınıza anlatıp birbirinizi gaza getirin. klavye kahramanları sizi.

    lan sizin yuzunuzden ülke gelismiyor.

    ben matematik öğretmeniyim. 12-13 yasından veri ailemden uzak yasıyorum. annem babam 60-65 yaslarında ve abim de polis. bugune kadar ailemin yanında abim vardı ve ailemle o ilgileniyordu. fakat ataması yapıldı ve ailemden uzaklaşacak. dolayısıyla aileyle ilgilenecek kisi benim ve askerlik yapmak yerine, ailemle olmayı tercih ederim cunku devletin degil ailemin bana ihtiyacı var. annem beni bekliyor, babam benden biseyler umuyor. gidip de senin sictigin boku temizleyeceğime askerde, burda anne babamın bokunu yerim daha iyi. ağzınız bar konuşuyorsunuz, bos yapmayın artık. hepiniz erkeksiniz amk biz erkek değiliz. memleketin 450 bini erkek degil, bi erkek sizsiniz.

    erkeğim benimmm. beline kuvvet aslanim, hadi simdi gidin sağda solda birilerinin karisina kızına sarkinti olun da erkekliğiniz daha da gelissin.

    zaten kimse de senin gibi düşünen birinin kızını almaz, senin gibi düşünen biriyle de evlenmez.

    edit : imla.

  • 23. 24 haziran'da hdp'ye oy veriyoruz kampanyası

    normal bir seçim sürecine girmiş olsak eski bir seçmenleri olarak oyumu hdp'ye vermezdim. beni ikna edemediler. kasım seçimi öncesi pkk iktidara hayat öpücüğü verirken seyirci kalmış olmalarının hala hiçbir açıklamasını göremiyorum. zaten kimse göremiyor ki, güneydoğu'da iki sene önce gerçekleşen ve aşağıda açıklayacağım üzere hala süre giden onca zulme rağmen barajı aşamama tehlikeleri var. kimse hdp buraları süpürecek diyemiyor, göreceğiz.

    beri yandan ne zenofobik ince, ne korkak chp, ne şeriat dede, ne beyaz toros v2.0 beni ikna etmiş değiller. normal bir seçime gitsek huzurla boş oyumu atardım.

    fakat bu seçim normal bir seçim değil. bu seçimi normal olmaktan çıkaran ohal ve ohal uygulamaları. bu ohal uygulamaları kapsamında her muhalefet partisi kendi payına düşen adaletsizliği yaşıyor ama hdp'nin yaşadığı adaletsizlik ölçülemez boyutta. bir parti genel başkanını tutuklu yargılamak için, tutukluluğu bir cezalandırma biçimi olarak kullanmaktan öte nasıl bir gerekçe olabilir? bir parti başkanının türkiye'den kaçabileceğine, ya da onlarca yayın örgütünün arşivlerinde var olan delilleri karartabileceğine inanan bir kişi var mı? güneydoğu'da onlarca belediyede, vatandaş oy verip belediye meclisini seçmişken, soruşturulmak/yargılanmak için görevden alınan belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasını kim nasıl açıklayabilir? hdp yasal bir siyasi parti olarak seçime giriyorsa, hdp'nin çoğunluk olduğu belediye meclisleri kendi belediye başkanlarının yerine neden yeni bir belediye başkanı seçemiyor da kayyum atanıyor? 90'dan fazla belediyede oy kullanmış milyonlarca insanın oyu yok sayılıyor. böylesine bir adaletsizliğe göz yumulabilir mi? yıldırım türker dün en güzel şekilde ifade etmiş, "bu adaletsizliği taşıyan vicdanlardan bir millet çıkmaz."

    o yüzden, sırf uğradıkları bu adaletsizliğe sessiz kalamayacağım için, haysiyetim için, gelecekte bir gün adil ve onurlu bir birarada yaşama ümidi için ben hdp'ye oy vereceğim. bana göre hangi politik hataları yapmış olurlarsa olsunlar, yaptıkları hataların bedelini seçmen olarak benim sormam gerekirdi. bu hataların bedeli başkanın tutuklu yargılanması ya da seçmenin siyasi iradesinin hiçe sayılması olamaz. bugün böyle bir yargısız infaza sessiz kalmanın bedelini, yaşanacak kutuplaşmayı yarın kuşaklarca bütün ülke çeker. tıpkı geçmişteki zulümlere sessiz kalmanın bedelini hala ödediğimiz gibi.

  • 24. 1 haziran 2018 star tv seçim özel

    terleten sorularla devam eden program. "yoğun tempoda nasıl yorulmuyorsunuz" dedi, sonra da hiç acimadan "torunlara vakit kalıyor mu" diye de yapıştırdı. bu kadar sıkıştırılmaz ki insan, gazeteci ablamız çat çat tokat gibi soruyor soruları.

  • 25. muharrem ince

    umarım danışmanları buraları okuyordur çünkü seçimler öncesi son dönemece girdiğimiz şu günlerde çorbada biraz tuzum olsun diyerek aşağıda yazdıklarımı göndermeye çalıştım ama web sitesindeki iletişim formundan bir türlü ulaşamadım (kitleniyor, çalışmıyor). neuroscience doktorası yapmış son bir kaç yıldır da insan beyninin işleyişinin nörobiyolojisinden, farklı seçmenlerin (muhafazakar-liberal) beyin anatomisinden genetiğine her tür farklılıkları konusunda bayağı bir uluslararası literatür yalayıp yutmuş birisi olarak sayın ince'nin kampanyasındaki bazı stratejilerine yönelik seçmen psikolojisinin açıklarından yola çıkarak bir kaç kritik tavsiyem olacak.

    bunlardan en önemlisi erdoğan hakkındaki stratejisi. bilindiği üzere erdoğan'ın seçmenleriyle güçlü bir bağı var. seçmenleri onu ailelerinden birisi gibi görüyor. (mesela muharrem ince’nin mitinglerde seyirciler erdoğan’ı yuhalayınca susturması bu açıdan inanılmaz doğru bir detay.) hatta akp'ye oy vermeyecek bazı seçmenlerin bile erdoğan'a oy vereceği biliniyor. bu bağı kırmak şu an imkansıza yakın, hele hele önümüzdeki kısıtlı birkaç haftalık sürede. fakat bu bağın “etrafından dolaşmanın” bir yolu var. bu yol maalesef son günlerde izlenen strateji gibi saldırmak, küçük düşürmeye çalışmak, zor durumda bırakmaya çalışmak değil. (diploma, pensilvanya vs tartışmalarından bahsediyorum) aksine bu strateji erdoğan ile seçmeni arasındaki bağı güçlendirir. haklı olunsa bile... seçmenleri, erdoğan'ı ailenin (hayali) bir bireyi gibi görüyor,.düşünün birisi gelip sizin babanıza, annenize, çocuğunuza vs. haklı olarak bile ithamlarda bulunsa, zor durumda bırakmaya çalışsa ilk tepkiniz safları sıkılaştırıp onu korumaya almak olur. temel insan doğası bu, o yüzden o tür bir stratejinin de doğuracağı sonuç bu.

    bunu aşmanın yolu, ailenin (hayali) bir bireyi olan erdoğan yerine, ailenin diğer “gerçek” bireylerinin ve kendilerinin menfaatini, mutluluğunu öne çıkarmak. mesela ekonomi konusunda. "emekli maaşlarına zam yapacağım" demek çok güzel bir şey. ama somut bir vaat olduğu halde yetersiz. neden? içi süslenmiyor, kuru kalıyor. insanların vaadi özümsemesine, kendilerine ve ailelerine sağlayacağı faydayı anlama, hayaller kurma şansı vermeden hemen bir başka vaade atlanıyor ve vaadler güzel olsa da bilinçaltında istenen etkiyi yapmıyor. onun yerine "emekli kardeşim. biliyorum geçim sıkıntısı çekiyorsun. bazen torununla geziyorsun, torunun vitrinde bir ayakkabı beğeniyor, için parçalansa da alamıyorsun. ama merak etme ben geldiğimde emekli maaşlarını şu kadar arttıracam. artık torunun bir şey istediğinde gönül rahatlığıyla alacaksın. hatta her ay kenara üç-beş birşeyler atıp, torununu da alıp ailece yazları rahatça tatile çıkacağın para bile kalacak" gibi açmak maksimum 30 sn daha fazla sürer, ama kişinin bilinçaltındaki "erdoğan sevgisi" daha somut bir şey olan "torun sevgisi" ile değiştirildiği için oy kazanımı açısından daha etkili olur. ayrıca bu gibi duygulara da hitap eden söylemler çeşitlendirilerek aynı vaadle sadece 1. dereceden etkilenene değil, 2. dereceden etkilenenlere de hitap edilebilinir. “sevgili kardeşlerim. anneniz, babanız senelerce bu ülkeye hizmet etmiş. karşılığında ise şu anda sadece şu kadar emekli maaşı alıyor. biliyorsun ay sonunu zor getiriyor. hep sıkıntıdalar. durumun iyiyse belki sen de arada sırada yardım ediyorsundur, onlarda boynu bükük alıyorlardır. ben senelerce bu ülkeye hizmet etmiş emeklimin boynunu bükmeyeceğim. maaşları şu kadar olacak, ay sonunu rahat getirecekler.” vs. gibi

    muharrem ince, eğitim konusundaki vaadlerinde mesela bunu bir miktar yapıyor. ama dediğim gibi yüzeysel geçiştirdiği için eksik kalıyor. eğitimi düzelteceğini söyleyip insanlara bir umut veriyor ama sonrasında söylemlerini süslendirmediği için insanlara hayal kurdurtmuyor. sadece "eğitimi düzelteceğim, daha iyi eğitim vereceğim" demek yerine" senin çocuğun en iyi eğitimi alacak. sonra doktor olacak, mühendis olacak, avukat olacak, iş adamı olacak. şimdi olduğu gibi genç işsizler arasına katılıp mahçup mahçup senin eline bakmayacak. üniversitede de o kadar iyi eğitim alacak ki mesela çok iyi bir mühendis çıktığında bu köprüleri artık japonlar yapmayacak, senin oğlun yapacak, senin kızın yapacak. sen de koltukların kabara kabara gurur duyacaksın evlatlarının başarılarıyla" gibi bir söylemle hem miting alanındakilerin hem de ekrandakilerin, kendi çocuklarının başarısının mutlulukları doğrultusunda hayal kurmasını sağlayarak bunu bilinçaltlarında "erdoğan'ın başarısının mutluluğuyla" yer değiştirmesini sağlamak sadece 30-40 saniyelik bir ek söylem...

    yani vaadlerinizin açılımını herkesin yüreğine dokunan, olumsuz olarak şu an yaşamış olduğu/olabileceği durumdan olumlu olarak nelere dokunacağına dair güncel hayattan öyle örnekler verip bir hayal kurdurun ki, seçmen sandığa gittiğinde "erdoğan mı yoksa muharrem ince mi" diye tercih yaptığını düşünürken aslında bilinçaltında "torunum mu erdoğan mı", "oğlum/kızım mı yoksa erdoğan mı", "babam mı yoksa erdoğan mı" seçimini yapsın.

    yukarıda bahsettiğim gibi seçmenindeki erdoğan sevgisini şu şartlarda erdoğan'a direk saldırarak azaltmak pek mümkün değil ve ters tepecek bir strateji. fakat bunu dolaylı yolla bilinçaltlarında başarmak mümkün.

    erdoğan'ın seçmenleri, en azından menfaat çemberine girmemiş seçmenleri, arasında en zayıf olduğu nokta yandaşlara para yedirmesi. hatta 1 taşla 3 kuş vurulabilecek bir alan bu. sayın ince daha önce bir programda buna değinmişti ama sonra pek dillendirmedi(son bir kaç mitinginde de kamu ihale kanunundan bahsediyor ama çok fazla detaylandırmadan, onu da daha net rakamlarla detaylandırabilir): metro yapımındaki izmir-istanbul farkı örneklemesi. rakamları tam hatırlamıyorum ama izmir metroyu 50 milyon liraya yaparken istanbul metrosunun 150 milyon lira maliyetle olması gibi bir söylemdi. bu ve benzeri örnekler üzerinden giderek mesela "erdoğan bunlar projeleri durdurur bir çivi çakmaz diyor ama yanılıyor. biz yapacağız ama onun gibi 50 milyon maliyeti olan şeyi 150 milyona yapmayacağız. 50 milyon liralık yatırımı 50 milyon liraya yapacağız, birilerinin cebine giden o 100 milyon lirayı farkı da yandaşa değil vatandaşa dağıtacağız. emekliye vereceğiz, öğretmene vereceğiz, çiftçiye vereceğiz, esnafa vereceğiz, eğitimi güçlendireceğiz, vs." gibi bir söylem hem ekonomik vaadlerin kaynağının nereden geleceği konusunda akp seçmeninin kaygılarını giderir, yapılmayacak boş seçim vaadiyken rahat yapılabilecek dolu bir vaat olur (birinci kuş), hem o seçmenin "chp'liler proje yapmaz ülke kalkınmaz(!)" gibi bir ön yargısını yıkar (2 kuş) hem de bilinçaltlarında "bu kaynakları vatandaş yerine yandaşa harcayan erdoğan" algısıyla kişileri erdoğan'dan bir nebze uzaklaştırır(3. kuş). sadece ihalelerde yandaşlara yedirilen paralar değil, örtülü ödeneğinden makam arabalarına, şatafata kadar seçmenleri rahatsız eden, örneklemede kullanılabilecek bir çok kalem var.

    burada da defalarca yazılmış, erdoğan’ın en çok istediği 2 şey var. biri seçim propagandasını karşılıklı saldırmaya dönüştürüp kendi seçmenini konsolide etmek. kılıçdaroğlu ile senelerdir yaptığı ve senelerdir başarıya ulaştığı bir taktik bu. muharrem ince’nin bu tuzağa düşmemesi gerekiyor, ki gördüğüm kadarıyla da bu konuda az çok başarılı. erdoğan saldırırsa tabii ki de her zaman sessiz kalmamalı, altta kalmamalı (çünkü bu seçmen bilinçaltında zayıflığa işaret eder) bu yüzden hazırcevaplığıyla cevabını vermeli ama uzatmamalı(mesela kırıkkale mitinginin yarısını erdoğan’a ayırdı. hem gereksiz, hem yanlış). yukarıda bahsettiğim gibi kendisi de erdoğan’a direk saldırmaktan mümkün olduğunca uzak durmalı. bu tür saldırmalar bizi (kendi seçmenini) gaza getirir, içimizin yağını eritir, sosyal medyada gündem olur, paylaşılır, ses getirir ama bu ses getirme yanıltıcı olur çünkü sadece kendimiz çalıp kendimiz oynamış oluruz. biz oyumuzu muharrem ince’ye zaten vereceğiz, önemli olan bu tür söylemlerin akp seçmenindeki etkisi. mesela muharrem ince “erdoğan pensilvanya’ya icazet almaya gitti” diyor ama akp seçmeni bunu zaten biliyor. fetö’yü devlete rte’nin yerleştirdiğini bildiği halde gidiyor rte’ye oy veriyor. 15 temmuz sonrasında bile başkan olsun diye gitti referandumda anayasa değişikliğine oy verdi. diploması yok diyor ama akp seçmeni bunu da biliyor. diploma tartışmasının en hararetli olduğu dönemde bile %52 ile cumhurbaşkanı seçti. çünkü rte’yi yukarıda bahsettiğim gibi ailesinden birisi görüyor. bu tür söylemleri sadece seçmenini rte’ye daha çok yaklaştırır, uzaklaştırmaz; uzaklaştırmadı da. o yüzden rte hakkında bir söylem oluşturulurken, erdoğan’ı karşımızdaki seçmenin abisi, babası, kardeşi vs. gibi düşünmek, direk saldırıp o seçmenin tepkisini çekmemek lazım. erdoğan’a saldırarak değil, neden ince’nin erdoğan’dan daha iyi olduğu anlatılarak, araya da erdoğan’ın yanlışları serpiştirilerek, ikna edilmeli.

    erdoğan’ın istediği 2. şey ise muharrem ince ile cehape zihniyetini (ve erdoğan’ın senelerce bir oya işler gibi işleyerek seçmenleri için karikatürize bir canavar olarak yarattığı kılıçdaroğlu’nu) özdeşleştirmek. senelerce bu iki algı karşısında seçmenini konsolide ettiği, saflarını sıklaştırdığı için bunu yapmak, muharrem ince’yi de oraya ekleyip eskisi gibi rahat bir galibiyet almak, istiyor. çünkü muharrem ince karşısında yeni bir figür olduğu için seçmeleri için bir düşman değil, önümüzdeki bir kaç hafta da da “düşman” yapma olasılığı yok denecek kadar zayıf. o yüzden en kolaya kaçmak, ince’yi halihazırda senelerce nakış gibi işleyip düşmanlaştırdığı algıya oturmaya çalışmak en çok istediği, en kolayına gelen, en realist yaklaşım. anladığım kadarıyla ilk turdaki stratejisi de bunun üzerine. bu doğrultuda önce çorlu mitinginde ekrana muharrem ince’yi getirip doğrudan saldırdı, muharrem ince benzer şekilde videolu cevap verince bu sefer malatya mitinginde ssk hastaneleri ile kılıçdaroğlu’na chp’ye saldırdı, muharrem ince tuzağın bu ikinci ayağına da düşüp buna cevap verseydi bunu böyle devam ettirecekti bu böyle ping-pong maçı gibi devam ettikçe de böylelikle seçmenlerinin bilinçaltında muharrem ince ile kılıçdaroğlu’nu özdeşleştirecekti. ki muhtemelen bu yolu çeşitli varyasyonlarla hala deneyecektir. bu konuda muharrem ince dikkatli olmalı.

    muhafazakar seçmende beynin amigdala kısmı daha büyük ve aktiftir. o yüzden bir karar verirken bilinçaltlarında bu amigdala kaynaklı korku/kaygı daha etkindir. rte muhafazakar seçmenin bu zaafını çok iyi kullanan bir insan. “terör azar”dan tutun, “istikrar bozulur”a, chp gelirse yatırımlar durur”, “beni asarlar”, “başörtüsü yasakları” vs. gibi seçmenlerini bilinçaltlarında korku ve kaygıya yönlendirecek bir çok söylemin çeşitli varyasyonlarını çeşitli zamanlarda etkin bir şekilde kullandı, hala da kullanmakta. muharrem ince, erdoğan’ın “beni asacaklar” söylemine ve “başörtüsü” konusunda çok net çıktı, rte seçmeninin o kaygılarını (bence) giderdi. yargılama konusundaki söylemlerinde biraz daha dikkatli olması gerekiyor sanki. adil bir yargı sistemi kurulduğunda hepimiz kimlerin yargılanacağını zaten biliyoruz. hukukta adaleti getirip yargıyı bağımsızlaştıracağını haykırarak söylemeli ama işin ucunun kimlere dokunabileceği konusunda ima yoluyla da olsa (habertürk röportajında olduğu gibi) söylemlerden mümkün olduğunca kaçınmalı. erdoğan seçmenini “oy vermezsem erdoğan’ı hapse tıkar bunlar” gibi bir kaygıya itmemeli. bizim içimizin yağı eriyor bunları duyunca ama erdoğan’ı aileden birisi gibi seven seçmeni için ters tepki yaratır. erdoğan seçmeninin giderilmesi gereken bir diğer kaygısı, ki muhtemelen en önemli kaygısı, istikrar. çünkü özellikle eskiden erdoğan’a oy vermiş, ama artık bıkmış muhalefete oy vermeye en yakın seçmen, belki de sandık başına gidene kadar kararsız kalan erdoğan seçmeni -ki bu da en az 2-3 puanlık bir seçmen-, kabinin içine girince eli başka bir seçeneğe vermeye gitmiyor. “işler iyi değil, ama üç aşağı beş yukarı yuvarlanıp gidiyoruz. ya bunlar gelince daha kötü olursa? şu halimizi biliyoruz, en azından daha kötü olmasın. biz bildiğimizden şaşmayalım” diyor, istemeye istemeye de olsa o bilinçaltındaki kaygı yüzünden son dakikada erdoğan’a basıyor. adı üzerinde “muhafazakar”, çok canı yanmadığı sürece bilinçaltında iyi-kötü var olanı bir şekilde muhafaza etmenin yeni şeyler denemekten daha hayırlı olduğuna inanıyor. o yüzden istikrarın bozulmayacağına, aksine ekonominin daha iyi olacağına dair içi doldurulan, ikna edici söylemler geliştirilmeli. o insanların bilinçaltındaki kaygı giderilip, umut aşılanmalı. (hatta, muhafazakar seçmenin amigdalasının baskın olmasından yararlanılıp üzerine oy kazanılmak isteniyorsa, erdoğan kalırsa neden ekonominin daha kötüye gideceği ikna edici bir şekilde anlatan argümanlar geliştirilmeli)

    sadece sandık başında kararını değiştirenlere değil kendisine oy vermeyecek ama sıcak bakan seçmenin bilinçaltlarına umut aşılayarak oy verdirmeye yöneltmenin en kolay ve garanti yolu adım adım hayal kurdurup bu hayali muharrem ince ile ilişkilendirmektir. çünkü ilkel beynimiz hayal ile gerçeği ayıramaz. ikisine de aynı tepkiyi verir, biz sadece mantıklı düşündüğümüzde bunu ayırabiliriz. hayaller ne kadar gerçeğe yakın resmedilirse o ayrım belirginsizleşir. özellikle seçim zamanına yakın, televizyonda ve mitinglerde seçmenlere muharrem ince ile güzel bir türkiye hayali kurdururken bunu o yüzden adım adım anlatarak sandık başına gittiklerinde bilinçaltlarında otomatiğe bağlamalarını sağlamak çok önemli. “seçim günü evden çıktın. oy vereceğin okula gelip, sınıfa gittin. kimliğini seçim kuruluna verip oy pusulasını aldın. kabine girdin. oy pusulasına baktın ilk sırada muharrem ince. dikkatlice bastın mühürünü muharrem ince’ye, pusulayı zarfa koydun, zarfı sandığa atıp eve döndün. ertesi güne yeni bir türkiye’ye, daha güzel bir türkiye’ye uyanacaksın. çünkü….. (gene insanların duygularına dokunan, umut veren dolu vaadler)” gibi aynı bir tatbikat yapar gibi bilinçaltında otomatiğe bağlatacak şekilde adım adım ve sonrası umut dolu bir söylem o son dakika tereddütünü minimuma indirir.

    erdoğan’a saldırmadan seçmeni gözünde değerini düşürmenin bir yolu da övündüğü şeyleri değersizleştirmektir. mesela en çok övündüğü şey önceki iktidarlar pek yatırım yapmazken yol yapmak, köprü yapmak vs. muharrem ince hem 4. köprü söylemiyle, hem de paraları betona gömdüler söylemiyle güzel bir argüman yakaladı. fakat gene eksik kalıyor. neden eski iktidarların bunu yap(a)madığı da bilal’e anlatılır gibi anlatılmalı. mesela 2002 yılındaki toplam vergi gelirleri 41 milyar dolarken şimdi arabadan benzine ötv’sinden mtv’sine şusuna buyuna her şeye vergi koydukları için 150 milyon dolar(?)’a çıktığı, bunun üzerine bir de oradan buradan borç aldıkları, bir de elde avuçtaki her şeyi sattıkları falan anlatılmalı. fakat bu söylemler net rakamlar verilip güven aşılandıktan sonra halkın anlayabileceği, kendine yakın bulacağı örneklere de indirgenmeli. asgari ücretle geçinen birisi için mesela milyon dolarlar milyar dolarlar büyüklük olarak dikkat çekse de çok anlaşılabilen, kafalarında canlandırılabilecekleri rakamlar değildir. o yüzden mesela net rakamlar verdikten sonra “eskiden 1500 tl gelirin varken şimdi 6000 tl gelirin olmuş. doğal olarak eskiden ayda bir kere restorana giderken şimdi her gün gider olmuşsun. zamanında diğer hükümetlerin de o kadar parası olsaymış onlar da o kadar yatırım yaparmış, (yani o kadar restorana gidermiş). ama sana yetmemiş, sen her gün restoranda yemek yerken ağam paşam diyen garsonlara da 100’er 200’er bahşişi bol keseden dağıtmışsın, o da yetmemiş tarlayı satıp üzerine de komşudan borç alıp evine altın klozet yaptırmışsın. ne gerek var altın klozete? tarla gitti tarla!bir de üzerine dünya kadar borcun var vs.”. gibi insanların bağlantı kurabilecekleri örnekler vermek daha etkili olacaktır.

    bu tür açıklamalar hem kişilerin yapılanların değerini sorgulamasına yardımcı olur hem de seçimlerde muharrem ince için kahvedeki arkadaşından oy isteyecek mehmet abi’ye, işyerindeki arkadaşından oy isteyecek mustafa’ya, anasından babasından oy isteyecek emel’e karşısındakini ikna etmede yardımcı olacak argüman verir. öbür türlü, ikna edilmek istenen “ama eski hükümetler hiç bir şey yapmadı bunlar yol yaptı” dediği zaman tartışma tıkanır. unutmayın mitingler, televizyon vs. size 1 seçmen kazandıracaksa, size inanan kişilerin çevrelerindeki insanları ikna etmesi daha kolay olacağından belki de 3 oy kazandırır. yeter ki - ister twitterdan, ister mitinglerinizdeki, isterse de televizyonlardaki konuşmalarınızda- onlara ellerini güçlendirecek, karşılarındakinin argümanlarını çökertip ikna edecek basit, anlaşılır, net materyalleri verin.

    erdoğan’ın ikinci turda stratejisi tahminim kendi oylarını konsolide ettikten sonra iyi partiye (akşener’e) ve ince’ye kaymış milliyetçi ve bir miktar muhafazakar oylardan bir kaç puan kendine çekmek. bunu da muhtemelen hdp üzerinden yapacak. şu anda hdp’nin millet ittifakında olmamasından dolayı bu stratejiyi izleyemiyor ama hdp’lilerin ikinci turda ince’yi desteklemesinden ve ince’nin 3 başkan yardımcısından birisinin muhtemelen hdp kökenli olma olasılığından dolayı böyle bir strateji izlemesi çok olası. çünkü hdp, hem erdoğan’ın muhafazakar seçmeninde, hem milliyetçi hem de aşırı ulusalcı seçmende tepki çeken bir parti. muharrem ince’yi hdp ile yan yana göstermek, hdp ile ilişkilendirmek erdoğan için bu seçmenlerin bir kısmını kendi yanına çekmek için bulunmaz fırsat olacaktır., bir kısmının da sandığa gitmemesine sebep olacağı olasılığı düşünerek bence hem alternatif stratejiler (ve bahsettiğim olasılıkları bertaraf etme yöntemleri/argümanları) oluşturulmalı/konuşulmalı hem de hdp kökenli bir başkan yardımcısı olduğu ve olmadığı durumlardaki oy oranlarına yönelik anketler şimdiden yapılmalı. mesela eğer başkan yardımcısı hdp’li olursa milliyetçi-muhafazakar oyların ne kadarı kaçar, hdp’li olmazsa kürt oylarının ne kadarı kaybedilir gibi…

    gecenin bu saatinde yazdım, mümkün olduğunca öz ve kısa yazmaya çalıştım ama yazılacak o kadar çok şey var ki gene de biraz uzun o yüzden biraz dağınık olmuş olabilir. kusura bakılmasın.

    tanım: geleceğin cumhurbaşkanı

  • 26. hem chp'li hem de namazlı abdestli olmak

    (bkz: hem hırsız hem müslüman olmak)

  • 27. canikli'nin muharrem ince'ye apolet yanıtı

    generalin alkışladığı konuşma cumhurbaşkanının değil, ak parti genel başkanının muharrem ince'yi eleştirdiği konuşmadır.

    cumhurbaşkanı kimliği ile yaptığı herhangi bir konuşmayı alkışlamasında bir beis yoktur fakat muhalefeti eleştirdiği bir cümleyi, devletin generali alkışlayamaz.

    canikli bunu bilmiyor mu? elbette biliyor ama laf olsun torba dolsun işte.

  • 28. muharrem ince ve danışmanlarına duyurular

    l ü t f e n

    t a y y i p

    e r d o ğ a n

    i l e

    k i ş i s e l

    p o l e m i ğ e

    g i r m e y i n

  • 29. vergi kaçakçısı meslekler

    -taksiciler yıllık 2.220 tl,
    -halk otobüsü işletmeleri yıllık 1.004 tl,
    -kuyumcular yıllık 1.602 tl vergi ödüyor.

    ödemesi gerekenin 200'de birini ödeyen meslekler bunlar. bu çakallara meydanı bırakmaya devam edecek adamı iktidara getirmeyin arkadaşlar, çoluğunuz çocuğunuz varsa getirmeyin.

  • 30. 16 yıllık ak parti iktidarının en itici 3 figürü

    bekir bozdağ
    melih gökçek
    recep akdağ

  • 31. aziz yıldırım

    ben hapsite olmasaydım, galatasaray burada kupa kaldıramazdı diyen yaratık. ne demek lan bu? mafya mısın sen? nesin olum sen?

    (bkz: kuyruk acısı)

  • 32. ahlat ağacı (film)

    filmi yaklaşık 2 senedir bekliyorduk. kurgusunun çok uzun sürdüğünü, bir türlü son halini alamadığını duyduk. cannes film festivali dönemi ise iyiden iyiye konuşulmaya tartışılmaya başlandı.

    ben bir nuri bilge ceylan hayranı olarak filmin cannes macerasını yakından takip etmeme rağmen ilk kez sinemada izleyeceğim bir filmle ilgili ne bir yazı okudum ne de filmin fragmanını izledim. filmle ilgili tek bildiğim şey yazar olmak isteyen bir gencin ailesinin yanına dönmesi ve memleketinde yaşadıklarıydı.

    haliyle daha fazla geciktirmeden bugün ilk fırsatta da gidip izledim ve salondan burnumda acı bir sızıyla çıktım.

    filmle ilgili yapacağım en kısa yorum şu şekilde olur: nuri bilge ceylan'ın waking life'ı. (ilerde bu yorumumu açacağım)

    --- spoiler ---

    film nuri bilge'nin önceki filmlerinden farklı konumda. kendisinin özellikle üç maymun sonrası dönemde yavaş yavaş diyaloga yöneldiği aşikar. özellikle kış uykusu ve ahlat ağacı'nı burada bir kenara ayırmak gerek çünkü bu iki film direkt diyalog üzerinden işliyor.

    görebildiğim kadarıyla filme getirilen en büyük eleştiri filmin teknik konuda yaşadığı aksaklıklar ve yetersizlikler olarak sunulmuş. örnek olarak da kış uykusu'nda sağlanan büyüleyici görsel dil verilmiş. benim görüşüm kış uykusu'nun diyalog -veya monolog- yapısının görselliğe büyük olanak sağladığı yönünde. orada ana karakterimiz yaşlı bir tiyatrocuydu ve tartışmalar sıklıkla uzun tiratlara deviniyordu. o nedenle de bu tiratlar atılırken kamera camdaki yansımaya, dışarıdaki kara veya odada bulunan cisimlere odaklanabiliyordu. burada ise ana karakterimiz sinan üniversiteyi henüz bitirmiş, kendince belli doğruları olan ve bunları pervasızca söyleyebilen biri. ancak burda diyalogların yapısı daha 'git gel'li yani bir o karakterin bir karşısındakinin konuşması şeklinde görülüyor. bunun sebebi belki sinan'ın karşısındaki kişide aydın kadar saygı uyandırmıyor oluşu olabilir. bazen iki bazen üç kişinin aktif olarak dahil olduğu diyalog sahnelerini bu yüzden görsellikle süslemek biraz zor olmuş olabilir (ki ben bu konuda bir sorun görmüyorum). dikkatimi çeken tek sıkıntı yerel edebiyatçı (serkan keskin) ile tartışma sahnesinde birkaç yerdeki kesmelerin çok göze batması oldu.

    bazıları diyalogların kış uykusu kadar iyi ve yetkin olmadığını düşünmüş. orada herkesin çok sevdiği kısımlar genelde aydın-necla arası veya bir şekilde aydın'ın dahil olduğu diyaloglardı. bunda aydın'ın hitabet yeteneğinin çok kuvvetli olmasının (tiyatroculuktan gelen) ve haluk bilginer'in inanılmaz oyunculuğunun büyük etkisi var. burda ise tamamen taşra insanı üzerine kurulu bir film. o nedenle kış uykusu'ndaki derin anlamlı cümleleri beklemek absürt olur. ki buna rağmen din üzerine, edebiyat üzerine ve siyaset üzerine nuri bilge'nin daha önceki filmlerinden çok daha fazla eğiliyor bu film.

    benim filmle ilgili en çok hoşuma giden nokta hikayenin anlatılış biçimi oldu. yukarda dediğim gibi film richard linklater'ın waking life'ına çok benziyor bu yönden. o filmde ana karakter uykuya dalıyor ve rüyasında soyut görüntüler eşliğinde din, bilim, evrim, hayat üzerine farklı farklı karakterlerle tartışıyordu. burada da yapı aynı şekilde kurulmuş.

    sinan köyüne geliyor ve farklı insanlarla farklı konularda uzun uzun tartışıyor. hatice (hazar ergüçlü) 'yi görüyor, onunla gelecekten ve hayattan beklentiler hakkında; aşk hakkında konuşuyor. yazar süleyman'ın yanına gidiyor taşra ve edebiyat hakkında konuşuyor. arkadaşıyla telefonda konuşuyor; onun hayatı ve kendi geleceği hakkında. imamlarla karşılaşıyor; dini, tanrı'yı, inanç kavramını ve ona duyulan ihtiyacı tartışıyor. kardeşiyle para mevzusunda tartışıyor. annesiyle onun geçmişte verdiği kararları, pişmanlıkları tartışıyor. film boyunca tartışmadığı tek kişi babası. bir yerde babası parayı onun çaldığını ima etmesi için sinan'ı zorluyor ama sinan orada bile tartışmak yerine arkasını dönüp gidiyor. bu iki şekilde okunabilir: ya babasını kırmak istemiyor ya da ondan öyle vazgeçmiş ki onunla yapacağı tartışmanın buna değmeyeceğini düşünüyor. belki de bi noktada babasına dönüşmekten korktuğu için onu görmezden gelmeyi yeğliyor. o yüzden de hep bir şekilde mesafeli duruyor babasına -dediklerini yapmıyor, söylediklerini ciddiye almıyor vs. ta ki filmin sonuna kadar. filmin sonunda kendisi için çok önemli olan kitabını sadece hiç kale almadığı babasının önemsediğini görüyor ve kendi içinde belki de onu bağışlıyor.

    hikayenin anlatış biçiminin yanı sıra sisli atmosferler; kurumuş, dökülen sarı yapraklar; karlı dağlar; öyküden bağımsız gösterilen hiçbir karakterin olmadığı sessiz ve şiirsel sahneler (özellikle köpeğin yer aldığı) filme dair sevdiğim görsel detaylardı.

    --- spoiler ---

    nuri bilge ceylan hala iyi olmayan bir film çekmedi ve bizi bir kez bile olsun hayal kırıklığına uğratmadı. kendisine bizi bu kadar güzel anlattığı için çok teşekkür ediyorum.

    not: biraz dağınık bir yazı olduğu için buraya kadar okumuş olanlardan özür dilerim.

  • 33. geceye güzel bir hayal bırak

    "yanımda yürüyordun milena. düşünsene yanımda yürümüştün"

    franz kafka

  • 34. türkiye'nin asla düzelemeyecek olmasının sebebi

    çok net islamiyet ve arap kültürüdür. ne yazık ki asimile olmuş bir toplumuz. herşeyin temelinde bu var. o cehalet vs. hepsinin temeli bu.

  • 35. survivor 2018 all-star

    hala turabi denen zırto’ya adamsın diyenler var bu halk akıllanmaz.
    neymiş çok iyi konuşmuş oğlum insanlara en son öğüt verecek yaratık bu zat neyin kafasını yaşıyorsunuz amk.

  • 36. ekşi itiraf

    *al pacino ile robert de niro’yu yan yana koysalar her seferinde kim kimdi diye karıştırırım.

    *allahless bir birey olmama rağmen garip bir şekilde dincilerle(burası önemli) iyi anlaşıyorum. hemen bana ısınıyorlar.

    *mercimek çorbası hazırlanırken ilk başlarda çok kısa bir süre boklu bebek bezi gibi bir koku geliyor.

    *bu zamana kadar bir yemekten kıl çıkması itirazına en iyi cevabı kardeşimin çalıştığı şantiyedeki aşçı vermiş: “benden düşmüştür...”

    *”hayatında ilk kez çikolata yiyen kakao emekçileri” ilk yedikleri çikolataya nasıl tepki veriyorsa ben de yediğim çikolatalara her seferinde aynı tepkiyi veriyorum.

    *reklamcı bir arkadaşım tarif etmeye çalıştığı bir kızın gözlerinden bahsederken “053 oracal mavisi” diye kod verdi ve araştırıp buldum. gözleri hakikaten güzelmiş.

    *işi bıraktığımda bana ”ee başka iş buldun mu?” diye soru soruyorlar. olanı zaten bırakmışım, neden başka iş bulayım ki?

    *bu millete “küçük meme elitizmi” diye dayatmada bulunup büyük meme sevenleri zevksizlikle suçladılar. bakın arkadaşlar hepimiz kardeşiz ve bu yolda beraber yürüyeceğiz.

    *rihanna'nın eski halini değil de şimdiki besili halini daha hoş buluyorum.

    *ilkokul dönemlerimde kardeşimin gözüne tel; arkadaşımın alnına kalem saplamıştım. ikisi de hastanelik olmuşlardı. kardeşime yaptığım yanlışlıkla oldu ama…

    *anneanne evlerinde görülebilen eski tip uzun yastıkların mutlulukla bir ilgisi var mı acaba… o yastıkta yatan insanlar hiç boşanamazmış gibi gelir bana.

    *bir yerden bir yere gitmek için en sevdiğim ulaşım şekli: birinin gelip beni alması.

    *bu sitede erkek olduğumu belirtmeme rağmen bir erkek tarafından “yalarun” mesajı aldım.

    *küçükken bize alınan kaykaydan zerre haz alamadık. beton kaplı oyun alanımız olmadığı için çakılın üzerinde kaykaya oturup birbirimizi sırtımızdan ittirdik anca. kaykaya da ayıp oldu.

    *sınır karakolunda görev yaptığım dönemde sınırda çıkan yangına araç komutanı olarak itfaiye ile müdahale etmeye gitmiştik. gece karanlığında yolu bulamayıp askeri kendimce yönlendiriyordum. çok geçmeden bölük komutanımız arayıp sınırı geçtiğimiz için bi ton fırça çekip bağırıp çağırdı. eğer o telefonu açmasaydım “rum sınırına itfaiye ile dalıp darbe yapan komutan” olarak anılacaktım ama ben ve şu yanlış zamanda açtığım telefonlarım…

  • 37. egm kimliği belirsiz cesetler sayfası

    her şey sizin ılık götünüzün rahatı için değil gençler. kimliği belirsiz cesetler sayfası türkiyenin her yerinde, kimi zaman aylar, yıllar önce kayboldu bilinen kişilerin türkiye'nin herhangi bir yerinden bulunabilmesi içindir. emniyete koy bir sistem millet baksın ne demek lan? paşa beyimiz kendi isteği ile, binbir uyarı dolu linke tıklayacak, sonra "piskolocim bozuldu n'olmasss kaldırın bunuuu!" diyecek. çok basit bir şey diyorum sana koçum. madem çok empati sıçıyorsunuz ya;

    ananı kaçırdılar. üç ay, beş ay ses seda yok. yakın komşundan dayına, babana hatta kendine bile şüpheyle bakıyorsun. şehrin altı üstü taranmış, mobese şu bu her bi halt var. ama anan yok. yok. gitti kadın. bulamadın izini. ne olduğunu da bilmiyorsun. en son belki 43214134 sene önce çektirdiği bir fotoğrafı kalmış elinde. ya da altı gün önce evde suratsız haliyle yakalayıp çektiğin bi selfie falan. iyi, git bastır ilanları. dağıt tüm şehirde. merkezdeysen 2-3 ilçe belki, değilsen o bile olmaz.

    gelelim işin aslına... annen o gün evden üzerinde mavi çiçek desenleri olan, uzun basma bir etek, onun üzerinde pembe bir gömlek, onun üzerinde pardösü ile çıkmış olsun. ayağında ise rugan görünümlü, zincir detaylı bir ayakkabı vardı diyelim ki. sen görmedin. yan komşun görmedi. akrabaların görmedi... ama belki yan mahallede annen bir arkadaşına uğradı ve o gördü. o gün anneni sokak arasında bir yerde kaçırdılar. aynı gün, 200 kilometre mesafede başka bir şehirdeki bir ilçeye bağlı bir köyde tarlaya gömdüler. belki gömmeden önce kısmen yaktılar bile. aradan beş ay geçtikten sonra belki iki yıl... ceset bulundu. üzerinde iz yok, kimlik yok, çanta yok, cüzdan yok... ee üzerinden zaman da geçmiş. kayıp eşgalleri için arşiv aratsalar, hadi çevre illere de baksalar, verilecek eşgal yok... napacaklar? yapamayacaklar. kimsesiz. bitti.

    hah işte belki biri hatırlar da emniyete bilgi verir diye var o fotoğraflar. şimdi, sen bu yazıyı buraya kadar okuyabildiysen şunu diyeceksin; ulan annemi o gün gören tek kişi olan yan mahalledeki bilmem kim teyze, girip her gün kimliği belirsiz cesetler sayfasını kontrol edip, annemin o gün giydiği her şeyi hatırlayıp, iki yıllık cesetten annemi çıkartıp, polisi mi arayacak?

    haklısın... düşük bir ihtimal.

    peki sen bu ihtimale bir şans verilmediği için annenin mezarının bile olmamasına tahammül edebilecek misin, benim minik ılık götlü sözlük ergenim?

    ha? o hassas amerikan liberalliği doldurulmuş götçüğün buna müsaade edecek mi?

    hadi git şimdi yat.

  • 38. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    karı kız düşürmek için tüm 'meriç'lerin toplandığı veritabanıdır.

  • 39. uçan tanka recep tayyip erdoğan'ın tepkisi

    rte’nin “seçilmeyip isveç’e balıkçı kasabasına mı yerleşsem lan acaba” diye düşündüğüne bahse girerim.

  • 40. bir erkeğin seksten daha çok hoşuna giden şey

    seks de iyidir;
    ama siz hiç 6 aydır üzerinde çalıştığınız tasarımın projesinde son 3 haftanızı dünyadan soyutlanarak geçirip, son gün gece 11:59'a kadar göndermeniz gereken teslimi gece 11:43'te gönderdiniz mi?

    projeyi göndermek için farenin sol tuşuna bastığım anda etrafımdaki dünyanın kristal zerrelere dönüştüğünü ve uzay boşluğuna düştüğümü hissettim.
    bedenim fiziksel evrenden ayrılıp, farklı bilinç düzeylerine erişti ve gerçeğin ötesinde süzülmeye başladım.
    ardından dev bir kuzey afrika bataklık kertenkelesi yaklaştı ve kulağıma eğilip "bitti evlat" diye fısıldadı...

    herhangi bir seks deneyimi bana bunu yaşatamamıştı şu ana kadar.
    teşekkürler, ispanyol granit tasarım yarışması...

  • 41. erkek kankayla güreşirken için birden hoş olması

  • 42. kilo verirken iradeyi en çok zorlayan yiyecek

    ben hiçbir diyete ve programa bağlı kalmadan 2,5 ayda 16 kilo verdiğim rejimimde bitter çikolatadan ayrı kaldığım kadar hiçbir şey koymadı.kokusunu bile arıyorum.

    bitter çikolata beyni uyuşturuyor bana göre.sadece tek olarak da değil türk kahvesi ,nescafe,viski ile de gayet güzel gidiyor.

    bu arada kilo vermek istiyorsanız 10 yıla yakın bir zaman diliminde spor ile beraber başladığım hiçbir programda başarılı olamadım.bu stres daha çok kilo almama sebep oldu.şeker ve ekmeği hayatınızdan çıkarmazsanız iş çok zor.öncesinde bunu başaramamıştım.

    şeker ve şekerli her türlü gıdayı beslenme düzeninizden çıkartın.1 kaşık,1 kare aldatır.uzaklaşamazsınız.emin olun sonrasında her zamankinden daha az yorgun ve daha dinç hissedeceksiniz.hemde spor yapmadan...

    bitter çikolatayı şekersiz,kalorisiz yapan bir firma var mıdır acaba...

  • 43. evde dolarları yakan dayı

    (bkz: düğün doları 200 adet 9,9 tl)

  • 44. bakan fakıbaba'nın çok da şeyimde değil demesi

    hahahahaha.

    ulan ülke resmen dingonun ahırı gibi. bakan çıkmış çok da şeyimde değil diyor.

    olum nasıl bir ülke la cidden.yarın bir gün mitinglerde 'la akıllı ol sikerim yapacağın işi' 'hassiktir lan sen kimsin 'bekliyorum ben artık.

  • 45. 2 haziran 2018 lgs sınavı

  • 46. 2 haziran 2018 erdoğan'ın akm yıkıntısını ziyareti

    bölemeyecekler bizi ve içimizi acıtanlar da yaptıklarının sonuçlarıyla yüzleşecek. evet istanbul'a ve değerlerimize ihanet ediliyor. elimizden gelen provokasyonlardan etkilenmemek, sakince oyumuzu kullanmak ve olası hilelerin önüne geçmek.

    arkadaş olay ayrı can sıkıcı, yapılan yorumları okumak iç karartıcı. dinini seven, sahip çıkan lidermiş. gezicilere oh olmuşmuş. bu adam uyumuyormuş din nöbeti tutuyormuş. ben müslümanım ama bu insanların inandığı dine inanmıyorum. benim kıblem ak parti, peygamberim tayyip değil. tüküreyim siyasetinize de , insanlığınıza da. kısa zamanda silinip gidin ki yaralarımızı sarmaya başlayalım. evet canımız acıdı lanet olası kan emiciler. ülke değerlerini yok sayan baş vatan hainleri. göbek atın, cahil sürüsü. ama bu ülkeyi birbirine düşürüp bölemeyeceksiniz. esas provokatörlüğü ülkenin başındaki hepimizi hain ilan eden kişi yapıyor. yazıklar olsun...
    edit: "o zaman pkk'ya destek ver kardeş" ve "kes lan paralel" mesajlarını atan aktroll arkadaşlara teşekkür ederim. çok doğru konuştuğumu kanıtladıkları için.

  • 47. güzel götlü kız vs güzel gözlü kız

    ailem vasıtasıyla bir arkadaşla tanıştırıldım. bir nevi birbirimize emanet edildik ama aslında oğlanı ben emanet aldım diyebilirim öyle yav.ak bir tipti. dershanede birlikte takılıyorduk ve ortak arkadaş gruplarımız vardı. bunlardan birinde de benim yakın arkadaşım bir kız vardı, kızın adı x olsun. neyse bizim emanet çocuk xden hoşlanıyor ama banada iş atıyordu, bende tabi türk kızlılığımı gösterip yav.ak emanetten hoşlanıyordum ama durumunda farkındaydım. duygularımı kontrol ederim diye düşünüp x ile arasını yaptım ve çıkmalarını sağladım. ama bizim emanet çocuk benide yedekte tutma çabalarına devam ediyordu. neyse efendim bir gün bu ikilemden sıkılıp hayırdır diye sorduğumda senin gözlerin xin dudakları güzel, senin fiziğin güzel xin saçları güzel, senin gülüşünü xin konuşmasını seviyorum, x kaliteli giyiniyor sen ucuz, x zengin sen fakir vs gibi uzunca bir sıralama yaptı. sıralamayı duyduktan sonra tepki vermedim ve yakın olan arkadaşlık ilişkime mesafe koydum. tabi bu sırada bana gelip derslerinde yardım istediğinde kabul ettim, saklanacak şeyleri ailesinden sakladım, parası bitti ben verdim vs vs. xle ilişkileri yalnızca bir ay sürdü. iliskileri bitincede ilişki anlamında mesafemi korumaya devam ettim. ama bu defa onda çabalar başladı. iki yıl boyunca benimle sürekli iletişim halinde oldu ve ailemle konuşacak kadar ileri gidip evlenmek istedi. tabi ben kabul etmedim ve suan eşim olan adamla ilişkim başladı, ilişkimin 6. ayında mesaj attı tercihini yap dedi, bende kıyas sıralamamı yaptım ve uzunca bir mesaj attım. mesajda iyilikten zekaya, paradan insanlığa kadar giden kıyaslamalar mevcutt. benim için yıllardır içimde biriktirdiğim o kıyaslama o gün son buldu. kıyaslanacağım şeyin tamamen fiziksel ve maddi olması zaten benim açımdan kabul edilemezdi. intikam alma niyetim olmaksızın intikam almış oldum. hala beni gördüğünde bakışları zamanında yanlış kıyas yaptığını ima eder gibi oluyor. siz siz olun kimseyi kimseyle kıyaslamayın. şartlar eşit değil hiçbir zaman. fiziksel kıyaslama ise tamamen metalaştırma. maddi kıyaslama ise zaten zavallılık.

  • 48. erol mütercimler

    arkadaş, bu adam strateji uzmanı. üniversitelerde yıllar yılı çalışmış, işin bilimsel kısmına hakim, geçin askerliğini... tarihi verilere ve deneylere dayanarak konuşup yorum yapmak bu adamın mesleği.

    adam almanya'daki bir fon şirketinin anketini özellikle paylaşmış. amacı dikkat çekmek. hoşunuza giden şeyleri söylemek gibi bir görevi yok, aksine seçimin her iki tarafını da sürekli uyarmak için çabalıyor. bunun meltem tv'yle, yandaşlıkla, emekli bir asker olmakla alakası yok, madem dinliyorsunuz odaklanın, bir işi de odaklanarak yapın şu hayatınızda. "niye çabalıyor" derseniz, ölçme-değerlendirme denen bir olgu var, adamın mesleğinin kapsamında. hem uyarıyor hem de gelen tepkilerden edindiği verilerle deney yapmış oluyor. diyoruz ya, mesleği bu yani.

    yüzde elli bir nokta bilmem ne oranı kendisinin değil, bahsettiği araştırmanın sonucu. kendi tahmini farklı. uyduruk haber sitelerinde ya da şu sözlükte iki cümlecik görüp, hemen akabinde koşup atlıyorsunuz şuraya. etraf zaten satılmış yandaş dolu, e haliyle polemik havuzunun içerisine düşüyorsunuz hemen. bir durun, sakin.

    gelmiş yazmış şuraya, diyor ki: "bir haftada ne oldu da erdoğan'ın oyları arttı? neye dayandırarak tahminini değiştiriyor?" e oturup en başından dinlesene adamın ne dediğini! mütercimler'in dayandığı nokta şu: avrupalı bankalar ve fon/finans şirketleri, yatırımlarının bulunduğu ülkelerde yapılacak seçimlerden önce araştırmalar yaparlar/yaptırırlar. bu bilinen bir şey zaten, adamlar paralarını güvenceye alabilmek için gerçekleşme ihtimali olan her tür olasılığı hesaplamak zorunda. bu yüzden titiz çalıştıklarını ve yandaş mandaş değil bağımsız olduklarını söylemek mümkün. e haliyle tahmin oranları çok daha reel, gerçek sonuçlara yakın olabilir. çoğu zaman da sonuçları "tutturduklarını" belirtmiş zaten.

    şimdi bu ihtimaller üzerine akp'nin koşar adım ingiltere ziyaretleri silsilesi ve merkel'in 24 haziran sonrası erdoğan'ı almanya'ya davet etmesi meselesini de hesaba katarak bir teori üretiyor mütercimler ve veri olarak da bu %51.3 oranını paylaşıyor. yukarıda dedik, amacı uyarmak, uyandırmak, tepki yaratmak ve bunu ölçmek... hile olur hurda olur, yanlış hareket olur hata olur, adamı bağlamıyor. elde bir veri var, olasılıklar var, paylaşmış. bakın tekrar yazıyorum: pay-laş-mış. kendi tahmini değil yahu, daha da konuşmam diyor zaten. dediğimi dedim, uyarımı yaptım, şimdi siz düşünün demiş. işi bu zaten, adamın mesleği strateji yazarlığı. tahmin uzmanı olsa böyle salak saçma politik işlere girişmez, kıytırık bir gazetenin ganyan ekini yazar, hatta yazmasına gerek yok direkt bahsi kendi oynar köşeyi dönerdi.

    adama kızmanın alemi yok, sakin olun.

    çok lazımmış gibi tanım: strateji uzmanı, yazar ve akademisyen. meltem tv'de akıl oyunu programının daimi konuğu, aynı isimde bir de kitabı var. sunucu selim kotil'le birlikte her hafta muhtelif konularda tartışıyorlar, her programdan sonra her kesimden ve fikirden insanın illa ki duymak istemediği bir şeyler söyleyip bir çuval küfür yiyorlar. ayrıca kel ve gözlüklüdür, şık giyinir.

  • 49. uber muber diye bişey çıkmış

    uber çıkınca taksi plakası fiyatları 1.2milyona düştü. uber'e karşı yönetmeliğin çıktığı gün tekrardan 1.75 milyona fırladı. aynı gün.

    bu iş gariban taksicilere yaramıyor. plaka sahiplerine yarıyor. bir komşumuz var, babadan taksi plakası kalmış. 20 senedir tanırım, 1 gün çalıştığını görmedim. neden çalışsın ki enayiler onun yerine çalışıyor. adam da krallar gibi yaşıyor.

    anlatmaktan dilimizde tüy bitti. o gariban taksicilerin biraz kafası çalışsaydı biraz sermaye bulup uber sistemine geçerlerdi. onlar köleliği savundu. şimdi doya doya kölelik yapsınlar bakalım. biz mi, biz taksiye ayda 10 kere bineceksek 2 kere bineriz. bize koymaz, ama siz mimlendiniz bir kere. şimdi kara kara düşünmeye başlayın bakalım "uber yasaklandı, neden hala işler artmıyor?" diye.

  • 50. kayıp yusuf özcan'ı buluyoruz

    umarim su an cadirinda uyuyordur bizim onu aradigimizdan habersiz.