aynı zamanda dünya üzerinde en çok peygamberin indiği ildir. çünkü halkı eğitilemez. değil bir tane onlarca peygamber bile yetmemiş cahil şanlı urfa halkını eğitmeye
kindaasshole16 profili
-
aşı olma oranın en düşük ilin ş.urfa olması
-
adnan oktar'ın yeni imajı
(bkz: kobra murat)
-
ali erbaş'ın kılıcına isim önerileri
(bkz: ç.ü.k.)
çok üstün kılıç -
ak parti seçmeninin deli gibi silahlandığı gerçeği
eğer devlet o gece o videoda görülen ve görülmeyen ama mobeselerden saptanabilen tüm kişileri en kısa zamanda birer birer içeri almazsa hem kendimin yapacağı hem de çevremdekilere yaptıracağım eylem. sonuçta silah alırken kimse hangi partiye oy verildiği sorulmuyor. ben canımı sokakta bulmadım kardeşim, sokakta da kaybetmem. eli silahlı bir grup insan bana göz dağı vermeye kalkarsa cevabını anladıkları dilden de alacaktır bundan sonra.
-
muharrem ince ve danışmanlarına duyurular
istanbul mitinginin son gün ve hatta seçim yasaklarından önceki son saatlerde olması doğru kullanılırsa büyük şans, hele hele muhtemelen tüm televizyonların baştan sona canlı verecekleri düşünüldüğünde...
o yüzden istanbul mitingi için iktidarın cevap yetiştirmeye, algı değiştirmeye zamanı olmayan, iktidara oy verenlerinin içine kurt düşürcek, onları sorgulamaya itecek kuvvetli söylemler geliştirilmeli. mesela onlardan biri şu anki patates/soğan fiyatlarından yola çıkarak enflasyon oranı olabilir. "patatesin, soğanın, domatesin kilosu geçen sene 1-2 liraydı şimdi mevsimi olmasına rağmen 5-6 lira,fiyatlar 3-4 kat artmış ama hükümetin açıkladığı enflasyon %12. daha az maaş artışı yapmak için enflasyon konusunda size yalan söylüyorlar" vs. gibi.
eski merkez yeni yandaş medya genelde mitinglerinin ilk kısımlarını canlı veriyor, daha sonra yayından çıkıyorlar. bu yüzden ilk kısımda erdoğan'a laf yetiştirmeyi minimumda tutup seçmeni cezbedecek söylemleri/vaadleri bu kısma sıkıştırması daha stratejik bir konuşma akışı/planlaması olur. -
17 haziran 2018 muharrem ince tunceli mitingi
"sana rating kazandırmam" diyen erdoğan'a "senin televizyona çıktığın programlar hava durumu kadar bile rating almamış, gel benimle birlikte televizyona çık da havan olsun biraz" diyerek soktuktan sonra bir de içinde dolaştırmıştır.
-
tansu çiller'in yeni kapı mitingine gitmesi
mehmet ağar'dı, tansu çillerdi, sedat pekerdi falan derken reis 90'ların mafyasını akp çatısı altında toplamış maşallah
-
ak parti'nin güzel bir başlangıç reklamı
meşajını aldım reis, yeni sistemle güzel bir başlangıç için oyum muharrem ince'ye.
-
muharrem ince
umarım danışmanları buraları okuyordur çünkü seçimler öncesi son dönemece girdiğimiz şu günlerde çorbada biraz tuzum olsun diyerek aşağıda yazdıklarımı göndermeye çalıştım ama web sitesindeki iletişim formundan bir türlü ulaşamadım (kitleniyor, çalışmıyor). neuroscience doktorası yapmış son bir kaç yıldır da insan beyninin işleyişinin nörobiyolojisinden, farklı seçmenlerin (muhafazakar-liberal) beyin anatomisinden genetiğine her tür farklılıkları konusunda bayağı bir uluslararası literatür yalayıp yutmuş birisi olarak sayın ince'nin kampanyasındaki bazı stratejilerine yönelik seçmen psikolojisinin açıklarından yola çıkarak bir kaç kritik tavsiyem olacak.
bunlardan en önemlisi erdoğan hakkındaki stratejisi. bilindiği üzere erdoğan'ın seçmenleriyle güçlü bir bağı var. seçmenleri onu ailelerinden birisi gibi görüyor. (mesela muharrem ince’nin mitinglerde seyirciler erdoğan’ı yuhalayınca susturması bu açıdan inanılmaz doğru bir detay.) hatta akp'ye oy vermeyecek bazı seçmenlerin bile erdoğan'a oy vereceği biliniyor. bu bağı kırmak şu an imkansıza yakın, hele hele önümüzdeki kısıtlı birkaç haftalık sürede. fakat bu bağın “etrafından dolaşmanın” bir yolu var. bu yol maalesef son günlerde izlenen strateji gibi saldırmak, küçük düşürmeye çalışmak, zor durumda bırakmaya çalışmak değil. (diploma, pensilvanya vs tartışmalarından bahsediyorum) aksine bu strateji erdoğan ile seçmeni arasındaki bağı güçlendirir. haklı olunsa bile... seçmenleri, erdoğan'ı ailenin (hayali) bir bireyi gibi görüyor,.düşünün birisi gelip sizin babanıza, annenize, çocuğunuza vs. haklı olarak bile ithamlarda bulunsa, zor durumda bırakmaya çalışsa ilk tepkiniz safları sıkılaştırıp onu korumaya almak olur. temel insan doğası bu, o yüzden o tür bir stratejinin de doğuracağı sonuç bu.
bunu aşmanın yolu, ailenin (hayali) bir bireyi olan erdoğan yerine, ailenin diğer “gerçek” bireylerinin ve kendilerinin menfaatini, mutluluğunu öne çıkarmak. mesela ekonomi konusunda. "emekli maaşlarına zam yapacağım" demek çok güzel bir şey. ama somut bir vaat olduğu halde yetersiz. neden? içi süslenmiyor, kuru kalıyor. insanların vaadi özümsemesine, kendilerine ve ailelerine sağlayacağı faydayı anlama, hayaller kurma şansı vermeden hemen bir başka vaade atlanıyor ve vaadler güzel olsa da bilinçaltında istenen etkiyi yapmıyor. onun yerine "emekli kardeşim. biliyorum geçim sıkıntısı çekiyorsun. bazen torununla geziyorsun, torunun vitrinde bir ayakkabı beğeniyor, için parçalansa da alamıyorsun. ama merak etme ben geldiğimde emekli maaşlarını şu kadar arttıracam. artık torunun bir şey istediğinde gönül rahatlığıyla alacaksın. hatta her ay kenara üç-beş birşeyler atıp, torununu da alıp ailece yazları rahatça tatile çıkacağın para bile kalacak" gibi açmak maksimum 30 sn daha fazla sürer, ama kişinin bilinçaltındaki "erdoğan sevgisi" daha somut bir şey olan "torun sevgisi" ile değiştirildiği için oy kazanımı açısından daha etkili olur. ayrıca bu gibi duygulara da hitap eden söylemler çeşitlendirilerek aynı vaadle sadece 1. dereceden etkilenene değil, 2. dereceden etkilenenlere de hitap edilebilinir. “sevgili kardeşlerim. anneniz, babanız senelerce bu ülkeye hizmet etmiş. karşılığında ise şu anda sadece şu kadar emekli maaşı alıyor. biliyorsun ay sonunu zor getiriyor. hep sıkıntıdalar. durumun iyiyse belki sen de arada sırada yardım ediyorsundur, onlarda boynu bükük alıyorlardır. ben senelerce bu ülkeye hizmet etmiş emeklimin boynunu bükmeyeceğim. maaşları şu kadar olacak, ay sonunu rahat getirecekler.” vs. gibi
muharrem ince, eğitim konusundaki vaadlerinde mesela bunu bir miktar yapıyor. ama dediğim gibi yüzeysel geçiştirdiği için eksik kalıyor. eğitimi düzelteceğini söyleyip insanlara bir umut veriyor ama sonrasında söylemlerini süslendirmediği için insanlara hayal kurdurtmuyor. sadece "eğitimi düzelteceğim, daha iyi eğitim vereceğim" demek yerine" senin çocuğun en iyi eğitimi alacak. sonra doktor olacak, mühendis olacak, avukat olacak, iş adamı olacak. şimdi olduğu gibi genç işsizler arasına katılıp mahçup mahçup senin eline bakmayacak. üniversitede de o kadar iyi eğitim alacak ki mesela çok iyi bir mühendis çıktığında bu köprüleri artık japonlar yapmayacak, senin oğlun yapacak, senin kızın yapacak. sen de koltukların kabara kabara gurur duyacaksın evlatlarının başarılarıyla" gibi bir söylemle hem miting alanındakilerin hem de ekrandakilerin, kendi çocuklarının başarısının mutlulukları doğrultusunda hayal kurmasını sağlayarak bunu bilinçaltlarında "erdoğan'ın başarısının mutluluğuyla" yer değiştirmesini sağlamak sadece 30-40 saniyelik bir ek söylem...
yani vaadlerinizin açılımını herkesin yüreğine dokunan, olumsuz olarak şu an yaşamış olduğu/olabileceği durumdan olumlu olarak nelere dokunacağına dair güncel hayattan öyle örnekler verip bir hayal kurdurun ki, seçmen sandığa gittiğinde "erdoğan mı yoksa muharrem ince mi" diye tercih yaptığını düşünürken aslında bilinçaltında "torunum mu erdoğan mı", "oğlum/kızım mı yoksa erdoğan mı", "babam mı yoksa erdoğan mı" seçimini yapsın.
yukarıda bahsettiğim gibi seçmenindeki erdoğan sevgisini şu şartlarda erdoğan'a direk saldırarak azaltmak pek mümkün değil ve ters tepecek bir strateji. fakat bunu dolaylı yolla bilinçaltlarında başarmak mümkün.
erdoğan'ın seçmenleri, en azından menfaat çemberine girmemiş seçmenleri, arasında en zayıf olduğu nokta yandaşlara para yedirmesi. hatta 1 taşla 3 kuş vurulabilecek bir alan bu. sayın ince daha önce bir programda buna değinmişti ama sonra pek dillendirmedi(son bir kaç mitinginde de kamu ihale kanunundan bahsediyor ama çok fazla detaylandırmadan, onu da daha net rakamlarla detaylandırabilir): metro yapımındaki izmir-istanbul farkı örneklemesi. rakamları tam hatırlamıyorum ama izmir metroyu 50 milyon liraya yaparken istanbul metrosunun 150 milyon lira maliyetle olması gibi bir söylemdi. bu ve benzeri örnekler üzerinden giderek mesela "erdoğan bunlar projeleri durdurur bir çivi çakmaz diyor ama yanılıyor. biz yapacağız ama onun gibi 50 milyon maliyeti olan şeyi 150 milyona yapmayacağız. 50 milyon liralık yatırımı 50 milyon liraya yapacağız, birilerinin cebine giden o 100 milyon lirayı farkı da yandaşa değil vatandaşa dağıtacağız. emekliye vereceğiz, öğretmene vereceğiz, çiftçiye vereceğiz, esnafa vereceğiz, eğitimi güçlendireceğiz, vs." gibi bir söylem hem ekonomik vaadlerin kaynağının nereden geleceği konusunda akp seçmeninin kaygılarını giderir, yapılmayacak boş seçim vaadiyken rahat yapılabilecek dolu bir vaat olur (birinci kuş), hem o seçmenin "chp'liler proje yapmaz ülke kalkınmaz(!)" gibi bir ön yargısını yıkar (2 kuş) hem de bilinçaltlarında "bu kaynakları vatandaş yerine yandaşa harcayan erdoğan" algısıyla kişileri erdoğan'dan bir nebze uzaklaştırır(3. kuş). sadece ihalelerde yandaşlara yedirilen paralar değil, örtülü ödeneğinden makam arabalarına, şatafata kadar seçmenleri rahatsız eden, örneklemede kullanılabilecek bir çok kalem var.
burada da defalarca yazılmış, erdoğan’ın en çok istediği 2 şey var. biri seçim propagandasını karşılıklı saldırmaya dönüştürüp kendi seçmenini konsolide etmek. kılıçdaroğlu ile senelerdir yaptığı ve senelerdir başarıya ulaştığı bir taktik bu. muharrem ince’nin bu tuzağa düşmemesi gerekiyor, ki gördüğüm kadarıyla da bu konuda az çok başarılı. erdoğan saldırırsa tabii ki de her zaman sessiz kalmamalı, altta kalmamalı (çünkü bu seçmen bilinçaltında zayıflığa işaret eder) bu yüzden hazırcevaplığıyla cevabını vermeli ama uzatmamalı(mesela kırıkkale mitinginin yarısını erdoğan’a ayırdı. hem gereksiz, hem yanlış). yukarıda bahsettiğim gibi kendisi de erdoğan’a direk saldırmaktan mümkün olduğunca uzak durmalı. bu tür saldırmalar bizi (kendi seçmenini) gaza getirir, içimizin yağını eritir, sosyal medyada gündem olur, paylaşılır, ses getirir ama bu ses getirme yanıltıcı olur çünkü sadece kendimiz çalıp kendimiz oynamış oluruz. biz oyumuzu muharrem ince’ye zaten vereceğiz, önemli olan bu tür söylemlerin akp seçmenindeki etkisi. mesela muharrem ince “erdoğan pensilvanya’ya icazet almaya gitti” diyor ama akp seçmeni bunu zaten biliyor. fetö’yü devlete rte’nin yerleştirdiğini bildiği halde gidiyor rte’ye oy veriyor. 15 temmuz sonrasında bile başkan olsun diye gitti referandumda anayasa değişikliğine oy verdi. diploması yok diyor ama akp seçmeni bunu da biliyor. diploma tartışmasının en hararetli olduğu dönemde bile %52 ile cumhurbaşkanı seçti. çünkü rte’yi yukarıda bahsettiğim gibi ailesinden birisi görüyor. bu tür söylemleri sadece seçmenini rte’ye daha çok yaklaştırır, uzaklaştırmaz; uzaklaştırmadı da. o yüzden rte hakkında bir söylem oluşturulurken, erdoğan’ı karşımızdaki seçmenin abisi, babası, kardeşi vs. gibi düşünmek, direk saldırıp o seçmenin tepkisini çekmemek lazım. erdoğan’a saldırarak değil, neden ince’nin erdoğan’dan daha iyi olduğu anlatılarak, araya da erdoğan’ın yanlışları serpiştirilerek, ikna edilmeli.
erdoğan’ın istediği 2. şey ise muharrem ince ile cehape zihniyetini (ve erdoğan’ın senelerce bir oya işler gibi işleyerek seçmenleri için karikatürize bir canavar olarak yarattığı kılıçdaroğlu’nu) özdeşleştirmek. senelerce bu iki algı karşısında seçmenini konsolide ettiği, saflarını sıklaştırdığı için bunu yapmak, muharrem ince’yi de oraya ekleyip eskisi gibi rahat bir galibiyet almak, istiyor. çünkü muharrem ince karşısında yeni bir figür olduğu için seçmeleri için bir düşman değil, önümüzdeki bir kaç hafta da da “düşman” yapma olasılığı yok denecek kadar zayıf. o yüzden en kolaya kaçmak, ince’yi halihazırda senelerce nakış gibi işleyip düşmanlaştırdığı algıya oturmaya çalışmak en çok istediği, en kolayına gelen, en realist yaklaşım. anladığım kadarıyla ilk turdaki stratejisi de bunun üzerine. bu doğrultuda önce çorlu mitinginde ekrana muharrem ince’yi getirip doğrudan saldırdı, muharrem ince benzer şekilde videolu cevap verince bu sefer malatya mitinginde ssk hastaneleri ile kılıçdaroğlu’na chp’ye saldırdı, muharrem ince tuzağın bu ikinci ayağına da düşüp buna cevap verseydi bunu böyle devam ettirecekti bu böyle ping-pong maçı gibi devam ettikçe de böylelikle seçmenlerinin bilinçaltında muharrem ince ile kılıçdaroğlu’nu özdeşleştirecekti. ki muhtemelen bu yolu çeşitli varyasyonlarla hala deneyecektir. bu konuda muharrem ince dikkatli olmalı.
muhafazakar seçmende beynin amigdala kısmı daha büyük ve aktiftir. o yüzden bir karar verirken bilinçaltlarında bu amigdala kaynaklı korku/kaygı daha etkindir. rte muhafazakar seçmenin bu zaafını çok iyi kullanan bir insan. “terör azar”dan tutun, “istikrar bozulur”a, chp gelirse yatırımlar durur”, “beni asarlar”, “başörtüsü yasakları” vs. gibi seçmenlerini bilinçaltlarında korku ve kaygıya yönlendirecek bir çok söylemin çeşitli varyasyonlarını çeşitli zamanlarda etkin bir şekilde kullandı, hala da kullanmakta. muharrem ince, erdoğan’ın “beni asacaklar” söylemine ve “başörtüsü” konusunda çok net çıktı, rte seçmeninin o kaygılarını (bence) giderdi. yargılama konusundaki söylemlerinde biraz daha dikkatli olması gerekiyor sanki. adil bir yargı sistemi kurulduğunda hepimiz kimlerin yargılanacağını zaten biliyoruz. hukukta adaleti getirip yargıyı bağımsızlaştıracağını haykırarak söylemeli ama işin ucunun kimlere dokunabileceği konusunda ima yoluyla da olsa (habertürk röportajında olduğu gibi) söylemlerden mümkün olduğunca kaçınmalı. erdoğan seçmenini “oy vermezsem erdoğan’ı hapse tıkar bunlar” gibi bir kaygıya itmemeli. bizim içimizin yağı eriyor bunları duyunca ama erdoğan’ı aileden birisi gibi seven seçmeni için ters tepki yaratır. erdoğan seçmeninin giderilmesi gereken bir diğer kaygısı, ki muhtemelen en önemli kaygısı, istikrar. çünkü özellikle eskiden erdoğan’a oy vermiş, ama artık bıkmış muhalefete oy vermeye en yakın seçmen, belki de sandık başına gidene kadar kararsız kalan erdoğan seçmeni -ki bu da en az 2-3 puanlık bir seçmen-, kabinin içine girince eli başka bir seçeneğe vermeye gitmiyor. “işler iyi değil, ama üç aşağı beş yukarı yuvarlanıp gidiyoruz. ya bunlar gelince daha kötü olursa? şu halimizi biliyoruz, en azından daha kötü olmasın. biz bildiğimizden şaşmayalım” diyor, istemeye istemeye de olsa o bilinçaltındaki kaygı yüzünden son dakikada erdoğan’a basıyor. adı üzerinde “muhafazakar”, çok canı yanmadığı sürece bilinçaltında iyi-kötü var olanı bir şekilde muhafaza etmenin yeni şeyler denemekten daha hayırlı olduğuna inanıyor. o yüzden istikrarın bozulmayacağına, aksine ekonominin daha iyi olacağına dair içi doldurulan, ikna edici söylemler geliştirilmeli. o insanların bilinçaltındaki kaygı giderilip, umut aşılanmalı. (hatta, muhafazakar seçmenin amigdalasının baskın olmasından yararlanılıp üzerine oy kazanılmak isteniyorsa, erdoğan kalırsa neden ekonominin daha kötüye gideceği ikna edici bir şekilde anlatan argümanlar geliştirilmeli)
sadece sandık başında kararını değiştirenlere değil kendisine oy vermeyecek ama sıcak bakan seçmenin bilinçaltlarına umut aşılayarak oy verdirmeye yöneltmenin en kolay ve garanti yolu adım adım hayal kurdurup bu hayali muharrem ince ile ilişkilendirmektir. çünkü ilkel beynimiz hayal ile gerçeği ayıramaz. ikisine de aynı tepkiyi verir, biz sadece mantıklı düşündüğümüzde bunu ayırabiliriz. hayaller ne kadar gerçeğe yakın resmedilirse o ayrım belirginsizleşir. özellikle seçim zamanına yakın, televizyonda ve mitinglerde seçmenlere muharrem ince ile güzel bir türkiye hayali kurdururken bunu o yüzden adım adım anlatarak sandık başına gittiklerinde bilinçaltlarında otomatiğe bağlamalarını sağlamak çok önemli. “seçim günü evden çıktın. oy vereceğin okula gelip, sınıfa gittin. kimliğini seçim kuruluna verip oy pusulasını aldın. kabine girdin. oy pusulasına baktın ilk sırada muharrem ince. dikkatlice bastın mühürünü muharrem ince’ye, pusulayı zarfa koydun, zarfı sandığa atıp eve döndün. ertesi güne yeni bir türkiye’ye, daha güzel bir türkiye’ye uyanacaksın. çünkü….. (gene insanların duygularına dokunan, umut veren dolu vaadler)” gibi aynı bir tatbikat yapar gibi bilinçaltında otomatiğe bağlatacak şekilde adım adım ve sonrası umut dolu bir söylem o son dakika tereddütünü minimuma indirir.
erdoğan’a saldırmadan seçmeni gözünde değerini düşürmenin bir yolu da övündüğü şeyleri değersizleştirmektir. mesela en çok övündüğü şey önceki iktidarlar pek yatırım yapmazken yol yapmak, köprü yapmak vs. muharrem ince hem 4. köprü söylemiyle, hem de paraları betona gömdüler söylemiyle güzel bir argüman yakaladı. fakat gene eksik kalıyor. neden eski iktidarların bunu yap(a)madığı da bilal’e anlatılır gibi anlatılmalı. mesela 2002 yılındaki toplam vergi gelirleri 41 milyar dolarken şimdi arabadan benzine ötv’sinden mtv’sine şusuna buyuna her şeye vergi koydukları için 150 milyon dolar(?)’a çıktığı, bunun üzerine bir de oradan buradan borç aldıkları, bir de elde avuçtaki her şeyi sattıkları falan anlatılmalı. fakat bu söylemler net rakamlar verilip güven aşılandıktan sonra halkın anlayabileceği, kendine yakın bulacağı örneklere de indirgenmeli. asgari ücretle geçinen birisi için mesela milyon dolarlar milyar dolarlar büyüklük olarak dikkat çekse de çok anlaşılabilen, kafalarında canlandırılabilecekleri rakamlar değildir. o yüzden mesela net rakamlar verdikten sonra “eskiden 1500 tl gelirin varken şimdi 6000 tl gelirin olmuş. doğal olarak eskiden ayda bir kere restorana giderken şimdi her gün gider olmuşsun. zamanında diğer hükümetlerin de o kadar parası olsaymış onlar da o kadar yatırım yaparmış, (yani o kadar restorana gidermiş). ama sana yetmemiş, sen her gün restoranda yemek yerken ağam paşam diyen garsonlara da 100’er 200’er bahşişi bol keseden dağıtmışsın, o da yetmemiş tarlayı satıp üzerine de komşudan borç alıp evine altın klozet yaptırmışsın. ne gerek var altın klozete? tarla gitti tarla!bir de üzerine dünya kadar borcun var vs.”. gibi insanların bağlantı kurabilecekleri örnekler vermek daha etkili olacaktır.
bu tür açıklamalar hem kişilerin yapılanların değerini sorgulamasına yardımcı olur hem de seçimlerde muharrem ince için kahvedeki arkadaşından oy isteyecek mehmet abi’ye, işyerindeki arkadaşından oy isteyecek mustafa’ya, anasından babasından oy isteyecek emel’e karşısındakini ikna etmede yardımcı olacak argüman verir. öbür türlü, ikna edilmek istenen “ama eski hükümetler hiç bir şey yapmadı bunlar yol yaptı” dediği zaman tartışma tıkanır. unutmayın mitingler, televizyon vs. size 1 seçmen kazandıracaksa, size inanan kişilerin çevrelerindeki insanları ikna etmesi daha kolay olacağından belki de 3 oy kazandırır. yeter ki - ister twitterdan, ister mitinglerinizdeki, isterse de televizyonlardaki konuşmalarınızda- onlara ellerini güçlendirecek, karşılarındakinin argümanlarını çökertip ikna edecek basit, anlaşılır, net materyalleri verin.
erdoğan’ın ikinci turda stratejisi tahminim kendi oylarını konsolide ettikten sonra iyi partiye (akşener’e) ve ince’ye kaymış milliyetçi ve bir miktar muhafazakar oylardan bir kaç puan kendine çekmek. bunu da muhtemelen hdp üzerinden yapacak. şu anda hdp’nin millet ittifakında olmamasından dolayı bu stratejiyi izleyemiyor ama hdp’lilerin ikinci turda ince’yi desteklemesinden ve ince’nin 3 başkan yardımcısından birisinin muhtemelen hdp kökenli olma olasılığından dolayı böyle bir strateji izlemesi çok olası. çünkü hdp, hem erdoğan’ın muhafazakar seçmeninde, hem milliyetçi hem de aşırı ulusalcı seçmende tepki çeken bir parti. muharrem ince’yi hdp ile yan yana göstermek, hdp ile ilişkilendirmek erdoğan için bu seçmenlerin bir kısmını kendi yanına çekmek için bulunmaz fırsat olacaktır., bir kısmının da sandığa gitmemesine sebep olacağı olasılığı düşünerek bence hem alternatif stratejiler (ve bahsettiğim olasılıkları bertaraf etme yöntemleri/argümanları) oluşturulmalı/konuşulmalı hem de hdp kökenli bir başkan yardımcısı olduğu ve olmadığı durumlardaki oy oranlarına yönelik anketler şimdiden yapılmalı. mesela eğer başkan yardımcısı hdp’li olursa milliyetçi-muhafazakar oyların ne kadarı kaçar, hdp’li olmazsa kürt oylarının ne kadarı kaybedilir gibi…
gecenin bu saatinde yazdım, mümkün olduğunca öz ve kısa yazmaya çalıştım ama yazılacak o kadar çok şey var ki gene de biraz uzun o yüzden biraz dağınık olmuş olabilir. kusura bakılmasın.
tanım: geleceğin cumhurbaşkanı -
15 mayıs 2018 devlette para kalmaması
önedit: bazı suserler ısrarla "sistemdeki değişiklikten dolayı gecikme" olduğunu belirtiyor ama entrynin tamamını okursanız sadece öğretmenlerde değil çok farklı kurumlarda aylardır, hatta yıllara varan ödemelerde sorun olduğunu göreceksiniz. yani en azından çoğu kurum için sorun sistemdeki değişiklik değil! kaldı ki, çoğu kurum 3 ay önce geçmiş sisteme, bunun bir de öncesinde sistemi öğretmek için ilgili memurlara hizmet öncesi eğitimi var yani aylarca bu sistemi öğrenememiş memurlar, sorun bu yüzdenmiş... hadi öyle olsun, bu 4-5 ayda bir sistemi öğrenemeyecek kadar kifayetsiz memurları da devlete babam doldurdu değil mi...
ayrıca yıl sonunda kadar kişi başı 3 bin dolar, 4 kişilik aile başına 12 bin dolar yani bugünkü kurla bile aile başına 54 bin tl'lik bir vadesi gelmiş bir dış borç ödememiz ellerinizden öper (bkz: 241 milyar usd nasıl bulunacak sorunsalı) bu da mı "sistem kaynaklı" sorun?
---
dm editleri:dm'den gelen mesaja göre bazı eğitim araştırma hastanelerinde bu ay döner sermayeden alacakları para da yatmamış. bunun yanı sıra gelen bir diğer mesajda sadece döner sermaye değil doktor, hemşire, ebelerin vs. nöbet ücretleri de yatmıyormuş. ameliyat sterilizasyon malzemelerine bile ödenen para sıkıntılıymış. (başka var mı bilmiyorum ama) muğla, kars, kastamonu tıp fakültelerinde stajyerlerin maaşları yatmamış. ayrıca aile hekimlerinin maaşları da yapılan "gider ödeneği güncellemesi" ile 25-50 tl düşürülmüş!
bir çok mesajda çeşitli birimlerdeki memurların görev yollukları,eğitim harcırahları, yemek harcırahları, ek ödemeler falan ödenmediği belirtilmiş. kasım ayından beridir, 6 aydır, görev yolluklarını alamayanlar dahi varmış.
döner sermaye ödemeleri konusu sadece devlet hastanelerinde değil, üniversitelerin döner sermaye getiren çeşitli fakültelerinde de sorunluymuş. öğretim üyelerine 2-3 aydır döner sermaye ödemeyen fakülteler varmış.hatta döner sermayesi olan birimlerin döner sermayelerinden belli bir oranda maliye bakanlığına aktarım yapması talimatı verildiği söyleniyormuş. bazı tıp fakülteleri'nin durumu çok iç açıcı değil galiba bir başka mesajda akdeniz üniversitesinin eğitim fakültesinin döner sermayesinin (ki formasyon alan öğrencilerin yatırdığı para) direk tıp fakültesine aktarılıyormuş.
dm'den gelen mesajlarda taşerondan devlet memurluğuna geçenlerin mesai ücretlerini alamadıkları belirtilmiş. ayrıca maaşlarında hem azalma olmuş, hatta maaşlarını daha alamayanlar da varmış.
kurum avukatlarına ödemeler de sıkıntılıymış. mesajlarda vekalet ücretini 3'er ay gecikmeyle aldığını söyleyen de var, 6 aydır alamayan da var. sanırım bağlı bulunduğu kuruma göre değişiyor ödeme sıkıntısı.
adliyelerde bu ay keşif ücretleri ödenmemiş.
her emekliye bayramlarda 1000 tl vaadi de yalan çıkmış: "her emekliye dini bayramlarımızda 1000 tl verilecek vaadi de doğru çıkmadı. çünkü 1000 tl maaş alanlara 300 tl, 1000-1500 alanlara 500, 1500-2000 tl alanlara 700, 2000 üzeri emekli maaşı alanlara 1000 tl verilecekmiş." (bu bilgi hala haber sitelerine düşmediği için ne kadarı gerçek bilemiyoruz tabi. basın "özgürlüğümüze" takılmış olabilir veya yanlış bir bilgi olabilir. günahı sevabı aytun çıray'ın boynuna :))
gene dm'den gelen bir mesajda tübitak'tan 1512 desteği kazanıp sözleşme imzalayan bazı girişimcilerin hibe paraları şubat'ta yatması gerekirken hala yatmayanlar varmış. gene bir başka mesajda benzer şekilde kosgeb'de de hibe ödemelerin yapılmadığı belirtilmiş.
gene dm'den gelen bir mesajda bir ilçe gıda tarım hayvancılık müdürlüğünde görev yapan hiçbir personelin maaşı bu ay yatmadığı belirtilmiş. bu sorun genel midir bilmiyorum tabi. ek olarak bir başka mesajda tarım ve hayvancılıkta çiftçilere ve yatırımcılara söz verilen hibeler ödenmediğinden bahsedilmiş. çaylaklardan bir suser #77005163 entrysinde (bazı) çiftçilere desteğin de yatmadığını söylüyor.
kılıçdar ssk'yı gene batırmış belli ki. hem de rekor kırarak 34 milyar tl! bu durumun bir yansıması olarak herhalde dm'den gelen mesajda sgk kurumlara olan ödemelerini yapmadığı belirtilmiş. üstüne üstlük geçmişe dönük "cezalar" kesilmeye başlanmış. n'oldu o deli dumrul vergisi diye çıkartıp çalışmayan adama bile binlerce lira kitlediğiniz gss primleri diye sormak lazım tabi!
dsi'de de para bitmiş. ihalesi yapılan işler ödeneksizlikten başlamıyormuş, hatta devam eden işler de aciliyet sırasına koyulup eldeki para bu "acil" işlere veriliyormuş, diğerleri durdurulmuş. çalışanların maaş dışındaki ödenekleri kısıtlanmış (bkz: dsi'nin parasının bitmesi)
aynı dsi'de olduğu gibi ibb'de de hakediş alan firmalara ödemede sıkıntı varmış. ibb ile ilgili firmalar hakediş ödemelerini geç alıyorlarmış aynen dsi deki gibi sıraya sokup ödeme yapılıyor geçen aya kadar da ödemelerin hepsi durmuş, şu anda ancak ocak ya da şubat ayının ödemelerini alıyorlarmış.
iller bankası da firmalara ödeme yap(a)mıyormuş.
gümrüklerde de sıkıntı varmış, maaşların sadece bir kısmı yatmış. mesai ve yolluklar ödenmemiş.
çalışma bakanlığı, maliye bakanlığı ve pek çok bakanlıkta müfettiş yardımcıları yeterlilik sınavlarını geçmelerine rağmen senelerdir müfettişlik kadrosuna atanmıyormuş. şu an 1000 tl’den fazla. olan maaş farklarını bu yüzden senelerdir alamıyorlarmış. buna bir ekleme de ben üniversite kadrolarından yapayım. doçentlik sınavını verip doçent olmaya hak kazanan bir çok kişiye üniversitelerde doçentlik kadrosu açılmıyor, ünvanları doçent olduğu halde hala araştırma görevlisi, doktor öğretim görevlisi gibi kadrolardan maaş alıyorlar. yıllarca bu durumda sürünen tanıdıklarım var.
bilişim ihalelerinde vade 6 aya çıkmış. işi şimdi yapıyorsun 6 ay sonra alıyorsun. o da görünen tabloda belki...
bazı belediyeler, yapı denetim firmalarının hak edişlerini ödemiyormuş. tabi bu (özel sektörde de) olsa onların çalışanlarının maaşlarının ödenmemesine yol açıyormuş.
üsküdar belediyesi ayın 1'inde yatırması gereken maaşları hala yatırmamış. ne zaman yatıracağı belli değil.
bu da ama yol yabdı, metro yabdıcılara gelsin: dm'den gelen mesajlara göre o yollar yapılırken köylülerin istimlak edilen tarlalarının paraları (en azından kırıkkale-tokat otoyolundakiler) 3 yıldır verilmiyormuş, metro inşaatı projelerinde müşavirlik hizmeti veren firmalara 5 aydır ödeme yapılmıyormuş, milletin bilmemnerelerine koyacağına dair meşhur sözüyle ünlü cengiz holding'in yaptığı zigana tüneli şantiyesi ödeneksizlikten geçen ay kapanmış. silinen milyarlarca liralık vergi borcuna, ücretsiz hibe edilen oymapınar barajına vs. rağmen reisine ufak bir kıyak geçmemiş cengiz holding, çok ayıp etmiş.
her şeyi geçtim askerin (er, erat) üç kuruşluk maaşlarında bile sıkıntı var. doğu'da görev yapıp gelen bir askerin tezkeresini alalı 2 ay olmasına rağmen 4 aylık maaşı hala ödenmemiş. diğer er, erbaş,uzmanların vs'de da doğu tazminatları yatmıyormuş uzun süredir
bir öğrenci arkadaşımız da geçen sene kyk bursunun erkenden kesildiğini söyledi. kendisi yanlış mı hesapladı yoksa hükümet artık öğrencinin cebine girecek 3 kuruşa da mı göz dikecek kadar vicdanını yitirdi bilemem. (arkadaşımız sonradan netleştirdi 3-4 aylık bir erken kesilme varmış. yani bence hesap hatası değil. sadece burslar değil, kyk kredilerinde de böyle erken kesilme olmuş. yani devletten kredi alıyorsun, sana eksik verdiği paranın üzerine bir de faiz koyarak geri ödeyeceksin. hayırlı olsun)
gene çoğu öğrenci olan, basketbol federasyonu bünyesinde oyhanan yerel ligler bölge basketbol maçlarına çıkan hakem ve masa görevlilerinin parası da 5 aydır ödenmemiş.. 2018 yılına ait tek maç parası dahi alamamışlar.
sanırım hakemlerde genel bir sıkıntı var, gelen mesajı noktasına virgülüne dokunmadan ekliyorum: "hakem ücretleri aylardır yatmıyor. karaman gibi küçücük bir ilde bile 3 milyar ödeme borcu vardı devletin (sadece spor faaliyetlerine) antrenörlerin de paraları yatmıyor. geçtiğimiz yıl 100 tl alacağımız bir müsabaka ücreti bile 1 yıl sonra yattı"
bunlara ek olarak #77000038 nolu entrysiyle çaylak bir arkadaş kurum satınalmalarındaki durumu kısaca anektodal bir şekilde aktarmış
bir de bir "söylenti olarak" ekleyeyim trafik polislerine amirleri tarafından sabahları 1 koçan ceza makbuzu verildiği, bu koçanı bitirmeden gelmemesi gerektiği söyleniyormuş.
---
jandarma ve polisin 4 aydır operasyon tazminatlarının ödenememesi, öğretmenlerin ise bu ay ek ders ücretlerinin ödenememesi sebebi ile gerçekleşmesi muhtemel durum. bunun bir tık ötesi zaten maaşların ödenememesi.
ne kadarmış bu operasyon tazminatları? iline göre 190 tl ile 858 tl arasında değişiyormuş. yani devletin jandarmasına, polisine hakkı olan aylık 190 lirayı ek olarak verecek parası çıkışmıyor,
öğretmenlerin ek ders ücretlerinde aldığı paralar ise 25-250 tl aralığında, bu aydan itibaren o da çıkışmıyor demek ki. (edit: @ alkolluzemzem'in uyarısıyla bir düzeltme yapma ihtiyacı doğdu, öğretmenlerin aldıkları reel ek ders ücretleri 1000-3000 tl arasında değişiyormuş. öğretmen olmadığım için internetten bulduğum kaynağı koymuştum ama demekki ek göstergeleri vs falan hesaplaması reelde oradaki rakamlardan bayağı farklı oluyormuş. bir çok öğretmen bu rakama da karşı çıktı. genellikle ek ders ödemeleri 0-1500 tl aralığındaymış. 300 tl alanlar çok özel şartlarda, çok kısıtlı bir kitleymiş.)
ha bu arada bugün dolar 4.38 oldu ve hala yükselişte...
ama ekonomi çoh iyi. yol yabdı.
edit2: #76997472 nolu entryde terör tazminatlarının bu ay yattığı söylendi. muhtemelen meral akşener meydanlarda bu durumu diline doladıktan sonra,hükümetin 5 ay sonra onaylamak aklına gelmiş ona (şimdilik!) para buluşturmuşlar bir şekilde. (sonradan gelen bir mesajda doğu illerinde polise verilen tazminatın %20 civarında eksik verildiği belirtilmiş. yani yatmış ama eksik ödenmiş.- personelde huzursuzluk olunca bu akşam başbakanlık talimatı ile eksik kalan %20'lik kısım da yatmış,- ) gene sonradan gelen bir mesajda nisan ayında kesinleşen ve askeri personele ödenmesi gereken “2018 yılı askeri personel yan ödeme kararnamesi” uyarınca belirlenen aylık 400 lira, ilk 4 aylık dönemde toplam 1600 lira olan paraların da yatmadığı belirtilmiş.
#76997286 nolu entryde de sıkıntının her okulda değil bazı okullarda olduğu belirtilmiş. #76998336 nolu entryde ise bazı okullarda sadece ek ders değil, öğretmen maaş ödemelerinin de bu ay sıkıntılı olduğuna dair bilgi paylaşılmış. mesela çaylaklardan bir öğretmen arkadaş 17:40 itibariyle maaşının ve ek dersinin yatmadığını teyit etmiş #77007471 yurtdışında görevli bir başka öğretmen suser de dm'den kendi bulunduğu bölgedeki öğretmen maaşlarının da bu ay başında yatması gerekirken hala yatmadığını belirtti.
bir de entrymi çok editliyorum diye laf sokulmuş... istersem sabaha kadar editlerim,entry benim sana ne! ben basına yansıyan bilgiler ışığında dikkat çekici bir başlık açtım, tabii ki her mesleğin maaş/ödeme durumunu bilmem mümkün değil. doğrusu geldikçe düzeltiyorum,basına yansımayan diğer alanlardaki sorunlar hakkında dm'den bilgi paylaşıldıkça da ekliyorum. en azından insanlar devletin farklı meslek gruplarına yapması gereken ödemeler konusunda basına yansısın/yansımasın bilgi sahibi oluyor. aktroller kendi ödemelerinde bir sorun varsa onu yazsın onu da eklerim.
ayrıca einsteinler için bir ekleme yapayım, bu başlığı açarken "devlette para kalmaması" yazmam ne cahilliğimden, ne de provokasyon amacı taşıyor. devlette paranın "bir şekilde" bitmeyeceğini ben de biliyorum sadece var olan bir sorunu en dikkat çekici şekilde yansıttığı için bu başlığı seçtim.
(ayrıca dolar da bu üç saat içinde 4.45 oldu) -
twitter'da ali türkşen'e verilen cevap
"iki şey sonsuzdur aktrollerin aptallığı ve evren. ikincisinden o kadar emin değilim." kindaashoole einstein
-
2 nisan 2018 atatürk havalimanı laikatak nöbeti
türkiye cumhuriyeti'nde yaşayan her vatandaş türkiye cumhuriyeti'nin yasalarına uymakla mükelleftir. kolluk kuvvetlerinin görevi ise uymayan vatandaşlar hakkında gerekli işlemleri yapmaktır. polis kendi görevini yapmayınca iş vatandaşa düşmüş. olan bu.
eğer ülkede gerçekten tarafsız bir yargı olsa idi önce o sarıklı polis tarafından uyarılır, uyarıya rağmen sarığını çıkarmıyorsa gözaltına alınıp hakkında gerekli işlemler başlatılırdı, eğer polis bunu yapmıyorsa orada görevli tüm polislerin her biri için de görevi ihmalden hakkında soruşturma açılırdı. eğer bu videoda türkiye cumhuriyeti kanunlarına göre suçlu aranıyorsa öncelikle o sarığıyla etrafta dolaşan zat, sonra da onun hakkında gerekli işlemleri yapmayan polislerdir!
edit: bazı arkadaşlar bu yasaya metruk demiş. hayır bu yasa metruk falan değildir. sizi hukuk fakültesinden mezun eden hocalarınıza tek tek selam söyleyin! devletin resmi personelinin ayırt edici bir kıyafeti vardır. polisin üniforması ayrı, subayın üniforması ayrı, (diyanete bağlı) din adamlarının (yasada sözü geç ruhanilerin) üniformaları ayrıdır. devletin resmi polisi olmayan birisinin nasıl polis üniforması giymesi yasak, devletin subayı olmayan birisinin nasıl subay üniforması giymesi yasak ise devletin resmi din adamı olmayan kişinin de din adamlarının kıyafeti olan sarık ve cübbeyi giymesi yasaktır! her yasada olduğu gibi bu yasanın da sebebleri vardır. bunlardan bir tanesi de vatandaşların kötü niyetli insanlarca mağdur edilmemesidir. bu sarıklı ve cübbeli ama ne idüğü belirsiz adam (veya bunun gibi giyinenler) dükkan dükkan gezse "ben bilmem ne camiinin imamıyım bilmem nereye bağış topluyorum" dese bu gibi adamlara para kaptıracak milyonlar var. ama bu sarıklı ve cübbeli adam(lar) tamamen alakasız, ateistin teki topladıkları tüm parayı cukkalayacan tipler de olabilir! bilemezsin! o yüzden bahsi geçen kanunda devlet demiş ki, ruhban kısmına ait üniformaları (=sarık cübbe) sadece benim onayladığım kişiler giyebilir, o da sadece mesaileri başında, dolayısıyla eğer öyle birisini görürsen güvenebilirsin. teminatı benim. benim verdiğim teminatı çarşıda pazarda satılan cübbe sarıkla gezip suistimal eden olursa da cezasını çeker demiş. aynı şeyi sonraki maddelerde asker üniformaları için de demiş. sonra kasaba üniversitesinden mezun olmuş sözde hukukçu gelmiş buraya "o kanun metruk bi kere diye" bilmişlik taslıyor. ülkenin geldiği duruma bak!
edit2: türkiye cumhuriyeti'nde yasa yapıcı mercii, yasama organı tbmm'dir. ortada bir kanun var ve memnun değilseniz bunu değiştirecek mercii meclis. yazarsınız bimer'e cimer'e 15 senede ihale kanununu onlarca kez değiştiren, milletvekili maaş artışlarında tek yürek olan hükümetin milletvekilleri meclis çoğunluğuyla kanunu çat diye değiştirir. hatta neredeyse 2 senedir tbmm'ye , milletin vekillerinin iradesine bile gerek duyulmuyor, khk ile bir gecede ne kanunlar çıkıyor değişiyor. istiyorsanız sizi bir nebze koruyan bu kanunu değiştirin ama bu ülkede sözde dini bütün diye fetö'ye hocaefendi diye kanan milyonlar varken, gene dinibütün laflar ediyor diye güvenip çiftlikbank'a milyonlarını kaptıran onbinler varken (ki ikisi de sarıksız, cübbesizdi) ıı. mahmud döneminden beridir devletçe sadece ruhban sınıfına ait bir simge olarak imtiyazlı verilen sarık ve cübbeyi çarşıdan pazardan alıp insanları dinibütün diye dolandıranların sonunu alamazsınız. sonra "kandırıldık. devlet bize yardım etsin" diye ağlamayın ama. -
rte'nin atatürk'ten daha uzun süre görevde kalması
atatürk'ün o koltukta otururken kurduğu fabrikaları, rte aynı koltukta aynı sürede otururken sata sata hala bitirememiştir.
-
boğaziçi politika'dan öğrencilerin bildirisi
içerisinde güzel sözler olsa da yaşanan olay baz alındığında katılmadığım bildiri.
orada lokum dağıtan adamların en az senin kadar ifade özgürlüğü var. peki o ifade özgürlüğü olan adamlara ne yapıyorsun? fiziksel saldırı yapıyorsun. masalarına saldırıp darmadağın ediyorsun, lokumları yerlere atıyorsun, adamları kovalamaya/susturmaya çalışıyorsun. çünkü senin elinden gelen bu. imkanların bu. elinde silah olsa silahla saldıracaksın, polis gücü olsa orada lokum dağıtanları tutuklatacaksın. yani senin oradaki eyleminin "ifade özgürlüğü" ile uzaktan yakından alakası yok, aksine yaptığın faşizmin dik alası!
sonrasında ne olmuş? sana senin yaptığın (veya elinde imkanlar olsa yapacağın) şekilde cevap verilmiş. senin dilinden konuşulmuş yani. sonra da oturup ağlıyorsun. ama bu ülkede çok meşhur bir laf vardır "lahanayı yerken katır kutur sapına gelince meeee" hiç meleme kardeşim. önce başkalarının ifade özgürlüğüne saygın olacak, kendin faşist olmayacaksın ondan sonra böyle bildiriler yayımlarsan "aaa bak haklılar" deriz. öyle olana kadar şimdilik (bkz: bsg) -
canan kaftancıoğlu
gezi direnişinde -kıt beyinleri nedeniyle- direnişin ruhunu bir türlü kavrayamamış, o yüzden ellerinde taşlarla, molotoflarla, flamalarla ortaya çıkıp, oraya temiz yürekleriyle gelmiş insanları bezdirip kendilerine lanet ettirirek evlerine geri dönmelerine yol açan ufak kitlenin bir nevi lideri.
sinek gibi ufaklar ama maalesef mide bulandırıyorlar. gezi'yi bitirdiler oradaki insanları tiksindirerek parçalayıp küçültme misyonlarının devamını da ana muhalefette yerine getirmeye devam ediyorlar bu sefer
bir de eleştirenleri mahkemeye vermekle tehdit etmiş haspam. rica ediyorum kanzuk benim ip'mi bu kadına özellikle versin, bugüne kadar hakkında söylediklerimi ve daha fazlasını mahkemede bir de gözlerinin içine bakarak, suratına tükürerek söylemeyen adam değildir. sizden korkan sizin gibi olsun lan, ahlak, onur yoksunu omurgasız sülükler! -
lozan antlaşması güncellenmeli
aktrollere göre rte lozan güncellemesi ile ilgili yunanistan'la musul-kerkük konusunda bir açılım konuşacakmış.
hatta hazır hızımızı almışken yunanistanla şu kudüs işini de konuşup alsak da 82 musul 83 kerkük 84 kudüs olsa ne güzel olur. reis bu yapar.
çok imreniyorum aktrollere yahu. süper adamlar. kafalar öyle pırıl pırıl falan.ohhhh. bomboş içerisi. rahat, ferah.