(bkz: mado)
iki kere ben gittiğimde hesaba yemediğim şeyleri geçirmeye çalıştılar, bir kere de bir yakınım bir kg tatlı aldığında 600g vermişler, dönüp söyleyince de yanlış tartmışız falan demişler. bunun üzerine anladım ki bunlarda şerefsizlik şirket politikası.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. yazarların bireysel olarak boykot ettiği firmalar
-
2. kim içiyor lan bu 7up'ı
ben içiyorum be ben!
bebek yokuşunda eski, müstakil bi evde yaşıyorum. paşa dedemden kalan bütün varlıkları 7up'ın ayakta durması için harcıyorum. şu dünyada bi kedilerim, bi akrep nalan kasetlerim bi de 7up zevkim var. birilerine batmış anlaşılan. rahat bırakın lan beni! -
3. kırıkkale halkının başkanlık sistemi yorumu
ak parti neden bunca zamandır iktidar sorusunun da yanıtını içinde barındıran çalışma:
spiker sorar:
- türkiye'yi nereye götürür başkanlık sistemi?
teyzem cevap verir:
- valla kızım onu başkan bilir yani, nereye götürürse biz de oraya işallah gideceğiz işte... -
4. cumartesi günü evde oturan tutumlu ve güzel insan
tepkilerin en güzelini sıcacık evinde film izleyerek, kitap okuyarak, mandalina yiyerek veren akıllı insan.
sağlıklı, bilgili, eğitimli ve iyi insan. -
5. ev almanın mantıksız olması
ulan nasıl bir durumdur ki ev al diyeni okuyorsun mantıklı geliyor, alma diyeni okuyorsun o da mantıklı geliyor. insanın parası olmayınca böyle oluyor sanırım.
-
6. internet kesintilerinde vpn tehlikesi
ahaha, ülkede yaşayan bütün vatandaşların yedi sülalesinin bilgilerini hackerlara çaldıran hükümetin borazanı bir ajansın yaptığı haber.
-
7. 21 milyon akp'li yastık altını çıkarırsa olacaklar
çıkarın olm elinizi tutan mı var?
ayrıca 21 milyona gerek yok. 15 yılda devlet bütçesini hortumlayanların, ihaleleri emizleyen yandaş müteahhitlerin, sıfırlanamayan paraların ortaya çıkarılması halinde zaten ülke belini doğrultur. -
8. 12 milyon chp'li paralarını çekerse olabilecekler
12 milyon chp seçmeni bankalardan paralarını çekerse olabilecekler diye uzun bir başlık yazılabilirdi ama maalesef yeterli yer yok.
insanlar kazançlarıyla ne yapacaklarını kendileri belirlerler. kimsenin bu noktada bir yaptırımı olamaz.
hali hazırda geleneksel olarak yastık altında para, altın, döviz tutan insanlarımız mevcuttur.
hatta recep tayyip erdoğan, geçenlerde yaptığı bir açıklamada, yastık altında para saklamak gaflettir, demişti.
peki bir gün chp seçmeni hatta diğer muhalif seçmenler bu ülkede artık yaşayamaz bir hale geldiklerinde, kendilerine şiddet olarak dönen bu sistemin işleyişine protesto olarak paralarını sistemden çekerlerse ne olur?
bu paraları dövize çevirip elde tutmaya karar verirlerse ne olur?
ekonomistlerin bu noktadaki yorumlarını merak ediyorum.
mesela şöyle bir motto olabilir mi? çekin, gitsinler.
ayrıca,
(bkz: ekonomik boykot)
(bkz: 31 ekim 2016 ekonomik boykot direnişi)
bir de şu var. akp eşittir türkiye cumhuriyeti devleti söylemi bir algı yönetimidir. akp 2000 sonrası kurulmuş bir siyasi partidir. bu bağlamda akp'ye yönelen her eylemi, 1923'de kurulmuş devletimizin varlığına yöneliyormuş gibi göstermek manipülasyondur. her grup kendi çıkarlarını, yasalar içinde kalarak gözetmekte hürdür. türkiye cumhuriyeti vatandaşları akp'ye mecbur değildir.
iki ihtimal var. ya bu ülkede herkes eşit bir şekilde yaşayacak, bu faşizm son bulacak, ya kaçınılmaz olarak büyük gruplar kendi çıkarlarını gözetmeye başlayacak.
insanların alınterleriyle, kendi emekleriyle, ömürlerini tüketerek kazandıkları paralarını nasıl kullanacaklarına dair bir tartışmayı dahi kriminalize etmeye çalışmanıza ne demeli? mecbur muyuz akp'nin değirmenine su taşıyan bu sistemi beslemeye? gelin ne harcayacağımıza, paramızla ne yapacağımıza da siz karar verin. iyi alıştınız. -
9. 5 kasım 2016 beşiktaş trabzonspor maçı
yine gelmiş ilk 11'ler açıklanmış ayağına kendi sitesinin reklamını kasan splat isimli şahıs. sakın onun siktiriboktan sitesini tıklamayın reklama boğulursunuz. iki tık alıcam diye şu rezilliği insan niye yapar anlamıyorum. her maç aynı şey. bari yalan söyleme arkadaş.. ilk 11'ler maça 1 saat kala civarında açıklanır.
napoli maçında da ilk 11'ler açıklanmıştı bu arkadaşın reklam dolu sitesinde ve sağ kanatta kerim frei vardı. ayrıca tosiç süprizi demiş, sakatlığını geçtim tosiç'in gençlerbirliği maçında cezalı duruma düştüğünü, istese de oynayamayacağını bile bilmiyor kendi sitesinin reklamını yapan tip. adamın futbolla alakası bile yok yani. bu örnekler yeterli sanırım.
aman dikkat. -
10. decathlon
türkiye'deki mağazaları tıklım tıklım dolu. yürüyemiyorum öyle bir kalabalık. avrupada ise bomboş, elini kolunu sallayarak geziyorsun.
sokakta ise durum tam tersi. avrupada heryerde koşan atlayan zıplayan bisiklet süren adam görüyorsun. bizde çok az.
bizim sporumuz alışveriş. park yerine avm yapmak çok da yanlış bir fikir değil. -
11. suçlusun kim jong-un
suçlusun enişteni köpeklere yedirdiğin için. belki bir gün darbeyi haber verirdi sana.
-
12. recep tayyip erdoğan
bir gün sol frame'de 1nci sirada görmek istediğim şahıs. (bkz: anladınız siz onu)
-
13. instagram'da paylaşılan klişe fotoğraflar
burda hepsinin derlemesi var https://www.instagram.com/omgliterallydead
-
14. 6 kasım 2016 atatürk havalimanında silah sesleri
şu an giriş kapısındayım 20 dakikadır bavulumla yaya olarak bekliyorum. polisler içeriye hiç kimseyi almıyor. çatışma olduğuna dair iddaa var. herhangi bir ses duymadım ben.
edit 1:
bir polisin yaptığı açıklamaya göre ufak bir olay çıkmış, yeteri güvenlik sağlanınca içeri alacaklarmış. bekleyişim yarim saati gecti. taksicilerin iddaasina gore motorsikletli birisi ic hatlar onunde catisma cikartmis.
bu arada ucaklar normal kalkiyor. yani insanlar buyuk ihtimalle ucaklarini kaciracak.
edit 2:
fotograf koyabilirim ancak şükela readerla yaziyorum. beceremedim telefondan nasil foto&video koymayi
edit 3:
su an kontrollu bir patlama gerceklestirdi polis ekipleri.
edit 4: saat 01:40 itibariyle polis ana kapidan gecislere izin verdi. havalimaninin icinde herhangi tehlikeli bir durum gozukmuyor. -
15. 5 kasım 2016 hamza yerlikaya'nın muazzam tespiti
e hiç kullanma o zaman, bunu söylemek için bile vpn falan kullanıp twittera giriyosun.
-
16. akp büyük boykot listesi
bu başlıktaki 150 entry'yi inceledim, bütün söylenen markaları excel'de tek bir listede birleştirdim, üzerinde kendi bildiğim/bulduğum bazı markaları da ekledim ve ortaya 220 maddelik bir liste çıktı. (alternatif 1 , alternatif 2)
henüz taslak halindeki bu listeyi elbirliğiyle hem genişletmemiz, hem açıklama kısmını doldurmamız, hem de varsa yanlışlarını düzeltmemiz lazım. katkılarınızı esirgemeyiniz. -
17. yılmaz özdil'in 5 kasım 2016 tarihli yazısı
"sizin seçtikleriniz “türk yoktur” diyor, “türk demeyelim” diyor, “anayasadan türk'ü çıkaralım” diyor, andımızı yasaklıyor, tc'yi kaldırıyor… “kürt demesek de olur” diyen hdp milletvekili var mı?"
http://www.sozcu.com.tr/…/yilmaz-ozdil/hdp-1489785/
yazının tamamı aşağıdadır:
neymiş efendim, hdp milletvekilleri terörle arasına mesafe koymamış filan… geçiniz efendim!
hdp milletvekilleri, akp nezaretinde imralı'yla kandil arasında kuryelik yaparken, terörle arasına mesafe mi koymuştu?
*
zor yazıdır bu.
*
zoruma giden yazıdır.
ama, doğru anlaşılması için, zor zamanda yazılmalıdır.
*
hdp'ye oy verip, “mitingte başka şeyler söyledin, seçildikten sonra gittin başka şeyler yaptın, bana yalan söyledin” diyen seçmen var mı kardeşim?
*
sizin seçtikleriniz “türk yoktur” diyor, “türk demeyelim” diyor, “anayasadan türk'ü çıkaralım” diyor, andımızı yasaklıyor, tc'yi kaldırıyor… “kürt demesek de olur” diyen hdp milletvekili var mı?
*
“apo namazında niyazında çocuktu, oruç tutardı, sahura kalkardı, derslerinden çıkar camiye koşardı” diyen… bebek katiline adeta “melek” muamelesi yapan… tescilli teröristbaşını ahaliye “dindar çocuk” diye kakalamaya çalışan hdp milletvekili gördünüz mü hiç?
*
feto'ya muhterem hocaefendi diyen… cemaat'le aynı menzile yürüyen… pensilvanya'ya gidip, el etek öpen, orası sanki kutsal mekanmış gibi başını örten… türkçe olimpiyatında eline mikrofon alıp, gesi bağlarında dolanıyorum'u söyleyen… sonra da “hay allah, kandırılmışız, pardon” diyen hdp'liye rastladınız mı?
*
bunlarla alakalı suç duyuruları çuvalla, dolaplara sığmıyor. haklarında bir tane yolsuzluk dosyası var mı? rüşvet alırken enselenen, kol saati takılan, zimmetine para geçirmekle suçlanan, ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen, meclis komisyonlarında iş takipçiliği yaparken görülen hdp milletvekili var mı?
*
senin seçtiğin milletvekili, mustafa kemal atatürk'ün tbmm duvarındaki tablosuna bile tahammül edemiyor birader… ne yapsın hdp milletvekili, seninkilerin depoya attığı tabloya mı sahip çıksın?
*
senin seçtiğin milletvekili, türk silahlı kuvvetleri'nin madalyalı kahramanları iftirayla hapse atıldı diye neredeyse göbek attı, yetmedi, hakaret etti, aşağıladı. kendi silahlı güçlerine toz konduruyor mu hdp milletvekilleri?
*
senin partilerinde kadın-erkek eşitliği zaten yok da… senin seçtiklerin arasında kadınla aynı masaya bile oturmayan, kadın eli sıkmayan, bıyığından utanmayıp kadın kontenjanından seçilen milletvekili bile var. kadını her mevkide eşbaşkan yapıyor, kötü örnek oluyor diye mi öfkeleniyorsun?
*
kıvırmadan cevap verelim.
kıvıran hdp milletvekili var mı?
*
dönek mi hdp'liler?
solcuyken badem, milliyetçiyken liboş oluyorlar mı?
*
hdp'yi yere göğe sığdıramayan, övgüler düzen akil'ler, senin verdiğin oylarla senin partinden milletvekili olmadı mı? pkk'nın kandil'deki basın toplantısına koştura koştura gidenler, senin yandaş gazetecilerin değil mi? devletin resmi haber ajansı, anadolu ajansı bile kandil'de pkk bayrağının önünden canlı yayın yapmadı mı? analar ağlamasın ayağıyla türk milletini kandırmaya çalışanlar, 50 bin insanımızın katledilmesinden sorumlu terör örgütünü “sivil toplum örgütü” gibi göstermeye çalışanlar, hdp milletvekilleri miydi?
*
bunlarla dolmabahçe'de yan yana poz verenler kimlerdi? memleketin hayrına şahane şeyler yapılıyormuş gibi, devletin resmi televizyonu trt tarafından canlı yayınlanmadı mı?
*
senin türk milletini temsilen seçtiklerin, türk milletinin evlatlarına zorla arapça'yı dayatırken… 40 senedir dağda yaşayan murat karayılan'ın cemil bayık'ın, senin seçtiğin milletvekillerinden bile daha güzel türkçe konuşması tuhaf değil mi?
*
(anlama-kavrama güçlüğü çekenler için, altını çizerek yazayım. bu satırların sahibi, iş işten geçmeden önce, testi kırılmadan önce “kalaşnikofa şarjör olmayın” diye uyarandır.)
*
hdp dün de pkk bayisiydi.
bugün de öyle.
inkar etmiyor.
yarın da öyle olacak.
*
sorunu çözmek istiyorsan…
hdplileri boşver.
önce kendi seçtiğin milletvekilini düzelt! -
18. türkiye'de bilimin gelişmeme nedenleri
bilim zordur ve pahalıdır.biz kolay ve ucuz şeyleri severiz.
-
19. 4 kasım 2016 vpn erişim yasağı
"burayı okuyorlar, yazmayın" dediniz heyecanlandım. madem burayı okuyorlar: annzmmngrsnbvpnyzlmlardlğnzsktmnpçlr"
-
20. 5 kasım 2016 ekonomik boykot direnişi ilk ayağı
çomar türkiye'de böyle bir kültürün yerleşmesini ister mi?
çomar senin bilinçli bir şekilde tüketmeni ister mi?
çomar senin edilgen bir varoluştan etkin bir varoluşa geçmeni ister mi?
sabaha kadar da boklasanız. bu iş olacak. eninde sonunda kazanacağız! -
21. türkiye'nin bu günleri de atlatacağı gerçeği
türkiye'den siktir olup gitmek eylemini gerçekleştirdikten sonra ne olursa olsun umrumda olmayacağından, atlatsa dahi dönmem. ki atlatamayacak, bunun farkında olanlar zaten o siktir olup gidenler. kerkenkele beyinliler topluluğu ortadoğu ülkesinin burnu boktan kurtulmayacaktır. ingiliz bir komedyenin de dediği gibi, türkiye diet-suriyedir. en fazla 10 yıl veriyorum, suriye'nin, libya'nın şu an ki halinden hiç bir farkı olmayacak. dinin ne mal olduğunu bilen herkes bunun farkında olur.
kaddafi dönemi libyada eğitim ve sağlık ücretsizdi, doğum yapan kadınlara 5 bin dolar yardım yapılıyordu, ranttan parayı kırmak için değil tarım gelişsin çöllere su ulaşsın diye kanallar yapılması planlanıyordu, elektrik ücretsizdi, petrolün litresi 0.15 dolardı, devlet bütün vatandaşlarına faizsiz krediler veriyor, eğer bir tarım işi kurmak istiyorsanız bütün masraflarınızı devlet karşılıyordu.
sonra ne oldu?
"din elden gidiyor"
bugün libya'da ne adam akıllı bir devlet var, ne de bir düzen var. kanun yok, hukuk yok, silahı olan kafasına göre takılıyor.
edit: yazım yanlışı -
22. türkiye'deki ağaçlarda sincap gezmemesi
dostum bırak sincabı insanlar zor geziyor türkiye'de..
-
23. 5 kasım 2016 cumhuriyet yazarlarının tutuklanması
tüm muhafazakar, milliyetçi, perinçekçi ulusalcıların gözü aydın dedirten haber.
artık ülkemiz daha az terörörö ve daha huzurlu. -
24. selahattin demirtaş'ın işlediği suçlar
en önemli suçu tayyip erdoğanın başkan yaptırmamaktır.
bunu, güneydoğuda akp nin seçim sisteminden kaynaklanan hırsızlıkla her seçimde sahip olduğu milletvekilliklerini ondan geri alması izler.
bunu da, barajı geçen bir hdp'nin akp yi tek başına iktidar olmasını tehdit ediyor olması takip eder.
bunu da, anayasanın bir partinin keyfine göre değiştirilmesini milletvekili sayısıyla engellemesi izler.
suçu büyük tabi.haliyle kılıfıda büyük olacaktır da artık mızrak çuvala sığmıyor maalesef.
ayrıca işlediği değil kendisine isnat edilen suçlar diyeceksin çünkü hukuk bunu gerektirir.
çünkü suçu ispat edilene değin her sanık masumdur.
çünkü hukuk herkese lazım.
ha artık ülkede hukuk birilerinin keyfi anlamına geldiği ve bu keyife gönüllü olarak poposunu koyduğu için sanık, suçlu, tutuklu, hükümlü falan bunların hepsi birbirine karışıyor, o da normal. -
25. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
herkes duymuştur faşizm lafını. lakin çoğu araştırmamıştır. sadece bildiğini sanıyordur. peki faşizm ile yönetilen bi ülkeyi nasıl anlıyabiliriz? dr. lawrence britt bunu araştırmış hitler, musollini, franco gibi diktatörleri incelemiş ve ortaya 14 madde çıkartmış bu maddelerden biri bile varsa ülke kötü yolda demekmiş. bakalım bu 14 maddeye ve bazı ülkelerle(!) karşılaştıralım.
1 - güçlü ve sürekli milliyetçilik: faşist yönetimler sürekli patriotic mottolar, sloganlar, semboller, marşlar vs kullanırlar. bayraklar her yerden görünür(sadece ülke bayragından bahsetmiyoruz). t-shirtler, günlük kullanılan eşyalar çoğu şeyde bayrakları görürüz.
2 - evrensel insan haklarının küçümsenmesi, göz ardı edilmesi: faşist rejimlerde en basit insan hakları bile göz ardı edilebilir çünkü vatanın buna "ihtiyacı" vardır. insanlar işkence, suikast gibi olayları hoş görmeye başlıyor.
3 - halkı birleştiren tek olayın ortak düşman yaratma olması: eğer bi ülkede insanlar toplanıp bir gruba kin kusuyorsa. ortak düşman grupları varsa yine bu faşizm'in göstergesidir. tüm almanyanın yahudi nefretiyle birleşmesi gibi.
4 - silahlı kuvvetlerin inanılmaz üstünlüğü: ortada bir tehdit olmasa bile polis, asker gibi kesimlerin büyük oranlarda hazine payından yararlanması. tv'lerde afişlerde vs polis ve askerin sürekli yüceltilmesi.
5 - artan seksizm: faşist ülkelerde erkek dominantlaşmaya başlar, kadınlar ikinci plana atılır. kürtaj, gaylik, boşanma gibi şeyler tabii ki hiç hoş karşılanmaz.
6 - medyanın tarafsız olmaması: faşist ülkelerde medya tamamıyla devlet kontrolundedir. ya da devlet medyayı direkt degil de dolaylı yoldan kontrol eder. sürekli onlara biat eden adamlar konuşur. savaş zamanlarında sansür en üst kademelere çıkar.
7- ülkenin güvenliğinin her şeyden önemli olması: ülkenin güvenliği insan yaşamından, temel hak ve özgürlüklerden vs daha bi öndedir. her şey ve herkes ülke içindir.
8 - dinin ve devletin iç içe geçmesi diğer anlamda anti laiklik. din ülkeyi manipüle edicek ilk araç haline gelir. devlet direkt kabul etmesede getirdikleri kanunlar vs din temelli olur.
9 - yandaşların korunması : bir güruhu başa getiren iş adamları, zengin kesimler vs'dir. o güruh başa gelince onlar daha da zenginleşir. devlet de o kişileri ve kurumları her olayda destekler.
10 - işçilerin tasfiyesi : organize olmuş bir işci grubu en buyuk tehlikelerden biridir. bu yuzden işci sendikaları ya onlara tamamıyla baglanır ya da tasfiye edilir.
11 - zekanın ve sanatın küçümsenmesi : faşist ülkelerde sanatçıya ve okumuş kesime karşı açık düşmanlık desteklenir. çok yaygın olmasa da(sanırım bu çok ileri oluyor) bazen profesörler ve araştırma görevlileri sansüre uğrar hatta hapise bile gönderilebilir(!)
12 - suça ve cezalandırmaya karşı bi istek : faşist ülkelerde polise limitsiz güç verilir. polis hakimin, savcının hatta cellatın bile görevlerini yapabilir. polisin bu gücüne aldanan halkta milliyetçilik için polisle birlikte hareket edip hem onları desteklerler hem de işlerini yaparlar. (beraber bi yerlere saldırmak gibi)
13 - yaygın kayırma ve yolsuzluk : buna açıklama yapmaya bile gerek yok. devletin 1. kademesinden en alt kademesine faşist rejimlerde yolsuzluk vardır. herkes elinden geldiğince kendisi için çalıyor.
14 - hileli seçimler : faşist bi rejimi seçimle gönderebileceğinizi düşünüyorsanız o biraz zor. bu gürühlar kolay kolay bırakmazlar..
bazı ülkeler 14'de 14 çekiyormuş diyorlar benim aklıma pek gelmedi. allah kolaylık versin o ülkenin vatandaşlarına.
kaynak : http://www.rense.com/general37/char.htm -
26. antalya
karadeniz'in şırnak'ı.
-
27. şenol güneş
yahu beyler kafayı mı yeğiniz yoksa hayal dünyasında mı yaşıyorsunuz. bu sezon 15 maç oynamış ve şampiyonlar ligi ve ligde mamalüp takımın teknik direktörüne formsuz demek ayıptır, günahtır, kul hakkıdır.
-
28. başakşehir ve osmanlıspor'un başarısının sırrı
istanbul büyükşehir ve ankara büyükşehir belediyelerinin paraları. bu şehirlerde yaşayan vatandaşların vergileri. yollarda gördüğümüz ve kapatılmayan çukurlar. 1 saat yoğun yağmur yağışı sonucunda venedik'e dönen ülkenin en büyük 2 şehiri. metrobüsteki karınca yuvası kalabalığı. köprüden geçerken ödediğimiz paralar. babacığının biricik evladının kamyonlarla dahi dağıta dağıta bitiremediği paralar.
ya da yok lan. abdullah ve reşit çoh eyü dırakdorler. -
29. parayı bulunca eşinden boşanan insan
bırak boşanmayı daha da sarılırım eşime. biz bu fakirlikle, sevdiceğimle birbirimize sırtımızı dayamış yaşam mücadelesi verirken parayı bulunca sultan yaparım onu sultan.
-
30. cumhurbaşkanlığı'nda 1804 personelin çalışması
1984'e az kalmış. ha gayret.
-
31. uydunet
müşteri hizmetlerini arayıp kaydınızı 4 kasım 2016'dan itibaren açtırarak, düşük hız aldığınız zamanın ücret iadesi talep edin. biz daha önceleri de yapıyorduk, şimdi de ücret iadesi alacağız.
-
32. yazarların ölmek istedikleri yaş
benim fikrim artık önemli değil sanırım. altı yaşındaki oğlum geçen gün "anne sen ölürsen ben kimin yanında kalacağım?" diye sordu. bugün de bana organlarını bağışlamak istediğini söyledi. hastalanırsam kötü bir şey olmadan bana hangi organ lazımsa onu verecekmiş.
bir şey takılmış kafasına belli ama gel de ölmeyi iste şimdi. -
33. türkiye'den siktir olup gitmek
"mıdim sivmiyırsın ı zımın siktir git hümümü vıtın hıyini" diyen güruha yanıt vermek için, aylardır yazmadığım hesabıma girdim.
gittim ulan. iki ay önce gittim. hayatımda hiç bu kadar rahatlamış hissetmedim, kuşlar gibi hafifim, neredeyse kanatlanıp uçacam. bütün ailem, arkadaşlarım türkiye'de, buraya ilk geldiğimde yapayalnızdım ama yine de mutluydum lan. mutluyum. insanlar bana "ay evini özleyeceksin ilk zamanlar, ağlayacaksın" falan dedi. bir kere, sadece bir kere ağlayacak gibi oldum, o da canım mantı çektiği içindi. sonra ermeni marketine gidip dondurulmuş mantı buldum, kendi kendime "ermeni diasporası da olmasaydı ne halt yiyecektim ben?" dedim, marketin sahibi tonton amcaya teşekkür ettim. amca da "biz kardeşiz, aynı toprağın insanıyız." diye gülümsedi. türkiye'de er***ni dölü diye hakaret olarak kullandığınız bu kimliği, bu amca burada mutluluk, huzur içinde, fişlenme korkusu olmadan yaşıyor.
bak şimdi, tipik bir günümü anlatıyorum. sabah kalkıyorum, tamam mı? hava mis, gürültü mürültü yok. bisikletime biniyorum, okula gidiyorum. bisikletimi kilitledikten sonra yolda beni gören tanımadığım insanlara selam veriyorum. sonra derse gidiyorum, hocam "mr. bilmemne" diye hitap edenlere gülümsüyor, "bana tom diyebilirsiniz" diyor. tom diye hitap ettiğim adam dünyaca ünlü bir hidroloji profesörü bu arada. ama adamda ego sıfır. derste, başka bir profesör olan arkadaşının göbeğiyle dalga geçiyor mesela, arkadaşı da ön sırada gülüyor. aklıma, sırf not ortalamam kızınınkinden yüksek diye bana dersinden kırık not vermeye çalışan devlet okulundaki öğretmenim geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.
sonra ders bitiyor, "hadi bir şehre gideyim" diyorum. otobüse biniyorum, öğrenci olduğum için bedava. otobüs şoförü kadın gülümseyip "bugün nasılsın?" diyor, "iyiyim teşekkürler siz?" diye sorunca gülümseyip "ben de iyiyim, teşekkürler" diyor. aklıma, küçük bavulum bir yolcuyu daha konserve gibi arabasına sıkıştırmasına engel olacak diye beni yaka paça minibüsünden atan minibüs şoförü geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.
sonra 15 dakikada 15 kilometre uzaktaki şehir merkezine ulaşıyorum. bazen bisikletimi de yanımda götürüyorum. sonra bir bakıyorum şehir meydanında bir grup canlı müzik yapıyor. kenarda da 60 yaşındaki bir çift çılgınlar gibi salsa yapıyor. aklıma, yürümeye dermanı kalmamış ama bedava otobüsü ve yemeği duyunca akp mitingine gelip "erdoğan'ın bir yerlerinin gılıyım" diye bağıran teyze geliyor. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.
ha miting demişken, bir grup yerli amerikalının kuzey dakota'daki petrol boru hattını protesto etmek için caddeyi kapatıp yürüdüğünü görüyorum. o an çok sinirleniyorum, "kuzey dakota'da bile polis protestocuyu dövüyor" diyorum. sonra gözümün önündeki manzaraya tekrar bakıyorum, yolu kapamışlar. yürüyorlar lan megafonlarla falan! kimse de müdahale etmiyor. gözümün önüne, 1 haziran 2013 günü gezi parkı'nda üstüme doğru koşan polis, arkasındaki toma geliyor. yine sinirlerim bozuluyor ama derin bir nefes alıp "neyse neyse, iyi ki buradayım" diyorum.
dönüşte markete gideyim diyorum. 4 blok uzağımda organik ürün satan küçük bir kooperatif marketi var, mahallede yaşıyorsanız hisse alıp üye oluyorsunuz, indirimli alışveriş yapıyorsunuz. gidiyorum, 3 dolara bir ekmek, 1.5 dolara makarna, toplamda da 10 dolar türlü türlü sebzeye harcayıp, 7 dolara da 500 gram bifteğimi alıp, toplamda 15-20 dolar harcamış olarak evime dönüyorum, 3 günlük yemeğimi pişiriyorum. sonra aklıma, türkiye'de aynı alışverişe çıkınca 60-70 tl ödediğim geliyor. burada kazandığım paraya oranlıyorum, zengin hissediyorum. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.
bazen gece 11 gibi mahallede koşuya çıkıyorum. arada mola veriyorum, başımı yukarı kaldırdığımda yüzlerce yıldız görüyorum. "bunlar istanbul'da görünmüyor, ne kadar da güzellermiş" diye düşünüp koşuma devam ediyorum. gökyüzünü görmemi engelleyecek ne çirkin bir gökdelen ne de beton yığını alışveriş merkezleri var. "oh, iyi ki buradayım" diyorum.
ha bu arada, önümüzdeki hafta da 12 saatlik bir tecavüze karşı savunma dersi alacağım. o da ücretsiz, okulun polis ekibi düzenliyor. aklıma özgecan aslan, hande kader ve daha nice adını unuttuğumuz kadın geliyor. "onların da bu dersleri alma şansı olsaydı acaba şu anda hayatta olurlar mıydı?" diyorum. sonra yine "oh, iyi ki buradayım" diye şükrediyorum.
anlayacağınız, ben burada günde 10 vakit "oh, iyi ki buradayım da türkiye'de değilim" diye şükrediyorum. mikrop gibi üremiş ekşi trolleri istediği mesajı yollasın, isterlerse beni savcılığa, akp teşkilatına, istedikleri abidik gubidik kuruma şikayet etsinler. gelmiyorum lan, gelmiyorum. burada güzel bir iş bulup, bir ev kiralayıp, bir-iki sene sonra da 5-10 bin dolara güzel bir araba alıp burada güzel bir hayat kuracağım. sizin de belki o zamana jeton düşer de bu ırmağının akışına öldüğünüz ülkenizde insan yerine konmadığınızı anlarsınız. onu anladığınız gün zaten geri dönerim, "hadi şu ülkenin bir ucundan tutalım" derim.
uf, vatan haini olmak ne kadar müthiş, ne kadar harika, ne kadar hafif bir duygu!
edit: siftahımı da yaptım, muhteşem! aşağıda cinsiyet sorunlarının tüm dünyada bir hastalık gibi var olduğundan haberi dahi olmayan bir tip "dömök kü töcovöz çok vor da kors vöröyorlar" demiş. tecavüz az mıdır çok mudur bilemem ama en azından polise gittiğimde "etek mi giymiştin? kuyruk mu sallamıştın? belki sen de istemişsindir" demeyeceğini biliyorum. adamlar kurs düzenliyor lan kurs. benim türkiye'de alacağım tecavüz savunma kursunu bırak, otobüste şort giyen kadına tekme atan adamı salıyorlar. bu da hala aşağıda atıp tutuyor. işte bunlar gibiler yüzünden dönmüyorum. -
34. mete kalkavan
bu adamın verdiği penaltılar sonrasındaki yüz ifadesine bakın. ama her verdiği penaltıdan sonra bakın.
gözlerini nasıl kaçırdığını, havalara nasıl baktığını da görün. resmen suçluluk ifadesi, "allahim lütfen şu an bitsin" der gibi.
beşiktaş holiganı emek hırsızı hakem. -
35. kadri gürsel
tutuklamışlar.
siz hepiniz ben tekim diyerek iktidar yalakası nagehan-nazlı-abdulkadir uclusüne karsı hukuku savunan şu duzgün insanı...
ulkede ne kadar demokrasiyi ve hukukun üstünlügünü savunan insan varsa iceri atarak terörle mucadele ediyorlar; yerseniz.
öfkem geçmiyor eki: pespaye ve kendisine "gazeteci" diyen aşağılık erectuslar göre göre şu gibi düzgün, doğru adamlara "muhalif" demeye başladık ya genelgeçer kelimesi kendisinden utanmalıdır bu coğrafyada. -
36. selahattin demirtaş
belki hatırlarsınız demirtaş'ın 'seni başkan yaptırmayacağız' çıkışından sonra pkk'nın üst düzey yetkililerinden açıklama gelmişti böyle sert çıkışlar siyasette olmaz, konuşulup anlaşılabilecek konular bunlar, hdp'nin pazarlık yapması gerekir tarzında. pkk'ya da bu ülkede vatansever diye geçinen insanlara da pek yaranamadı çoğu zaman aslında bu adam.
partisini bölgesel bir parti olarak düşünüp kürt halkı eksenli karar verseydi yapacağı şey sadece seni başkan yapacağız sen de şu dolmabahçe'de söylenenleri hayata geçirmek için adım atmaya başla olacaktı.
konuyu şuraya bağlayacağım bu adam ve beraberindeki parti arkadaşları pkk'ya destek olmaktan, pkk propagandası yapmaktan dolayı içeride olduklarını düşünmüyorum. 1-2 hafta sonra başkanlık oylaması meclise gelecek ve mhp'nin desteği gerekli, şu an o desteği sağlamış durumdalar. ayrıca çok büyük sonuçları göze alarak onu başkan yaptırmayan demirtaş'ı ve arkadaşlarını da bu süreçte susturmuş olacaklar.
ama bakıyorum ki buradakiler hala pkk'lıların sonu geldi, işte siyasi kanatları çöktü hainlerin muhabbetindeler. artık o şemsiye açılmayacak kıvama gelene kadar da düşüneceklerini sanmıyorum. tabi o raddeden sonra düşünsen de boş, eylem yapsan miting yapsan da boş.
kürt hareketi ya da bazen onla paralel hareket eden sosyalist hareket bir çok parti kurdu, bir çok partileri kapandı. cezaevleri o insanlar için bu ülkede bir gelenek oldu. bazılarını astılar, bazılarını lime lime ederek öldürdüler ama bu insanlar geri adım atmadılar. sorunu çözdü mü devletin sistematik bir şekilde bu yaptıkları, hayır direnişi büyüttü sorun yerinde duruyor. bu kişileri içeri attıranlar da biliyorlar aslında bunlar içeride iken durumun daha da kötü olacağını fakat umurlarında olan şey ülkenin daha kötüye gitmesi değil başkanlık için gerekli çoğunluk. -
37. shkodran mustafi
2016/17 sezonu başında 41m € gibi ciddi bir rakama valencia fc'dan arsenal'e transfer olan 1992 (24) doğumlu arnavut asıllı alman stoper. geçmişte ihtiyaç duyulduğunda sağ bek olarak forma giymişliği de vardır.
2009/10 yaz döneminde altyapısından çıktığı hamburg'da tek maça çıkmadan, bonservissiz everton altyapısına kaçırıldı. everton'da kaldığı 2 yıl boyunca tek bir premier lig maçında bile forma giyemeyip, kimsenin gözüne giremedi. sonunda zamanının everton teknik direktörü david moyes'in 'senden bir nane olmaz, iyisi mi s.ktir git gözüme gözükme bir daha' serzenişleri eşliğinde karda kışta (2011/12 ocak) kapı önüne kondu. zamanının italya serie b takımı sampdoria ise bir battaniye ve her gün bir tas sıcak çorba karşılığında oyuncuyu kadrosuna kattı. italya'daki ilk senesinde de kimseden suratına tükürülecek kadar bile saygı göremeyip, tek maçta forma giyemedi. 6 ay boyunca diğer topçulara çay demlemek dışında hiç bir katkı yapamazken, o sene takımı onsuz da serie a'ya çıkmasını bildi.
takıma katıldıktan 1 sene sonra ise (ocak 2013) derbeder mıstık, rüyasında sampdoria'nın efsane oyuncusu juan sebastian veron'u top sakallı dede formatında gördü. uyanır uyanmaz kaderine bıçak çekip, bu böyle gitmez dedi ve şanlı sampdoria formasını üzerine geçirmeyi başardı. 20-21 yaşında eşek kadar adamken ilk defa profesyonel maçlarda forma giymeye başlamanın gazıyla coştu eleman. 1,5 sene boyunca başarıyla serie a'da mücadele edip, 2014 dünya kupası öncesi 'göt kokusu eksperi' almanya teknik direktörü joachim löw'ün dikkatını çekmeyi başardı.
takım arkadaşlarının sakatlıkları nedeniyle süpriz bir şekilde dünyanın en üst düzey turnuvasında 3 maçta forma giymeyi başardı. başardı başarmasına ama henüz yeterince tecrübeye sahip olmadığı için top class oyuncularla dolu üstün almanya milli takımında 'at sichine konmuch das kelebech' gibi sırıtan bir performans gösterdi. öyle ya da böyle; henüz sadece '1,5 yıllık düzenli futbol oynama tecrübesi'ne sahip toy bir oyuncuyken, turnuva sonunda 2014 dünya kupasını havaya kaldırmasını bildi.
sampdoria'daki takım arkadaşları 'vay amk' tepkileriyle televizyonda olan biteni takip ederken, mıstık'ın anası ispanya'ya gidecek oğlunun bavullarını hazırlamıştı bile. oğlu dünya kupasına sahip genç bir oyuncu olmasına rağmen, 2014/15 sezonu başında 8m € gibi ossuruk parasına valencia fc'ye transfer oldu. valencia fc'de kaldığı 2 sene boyunca ise, mustafi kardeşimiz kendini daha da geliştirme imkanı buldu. 2016/17 sezon başına gelindiğinde ise, bambaşka bir ülkenin bambaşka bir takımında beklenmedik gelişmeler yaşanmaktaydı.
ingiltere'nin arsenal takımında geçen sene (2016/17) kağıt üstünde takım kaptanı olmasına rağmen, sakatlıkları yüzünden tek bir maça çıkamayan mikel arteta futbola veda etme kararı almıştı. arda kalan kaptanlık pazu bandını ise sene başında (2016/17) alman panzeri per mertesacker devraldı. tecrübeli stoper, bandı koluna takar takmaz gerçek arsenal'li olduğunu kanıtlamak içinde hemencecik oracıkta dizini sakatladı. halbuki kaptan per mertesacker defansın göbeğinde son 5 senedir laurent koscielny'ye başarıyla partnerlik yapıyordu. 2016/17 sezonunun ilk yarısını komple kaçıracağı ve (sakatlığı kolay atlatmak için) yaşının (32) geçkin olması göz önünde bulundurulduğunda, tecrübeli stoperin top class oyuncu olduğu zamanlar büyük ihtimalle geride kalmış gibi gözüküyordu.
shkodran mustafi kardeşimizde işte tam burada devreye sokulup, per mertesacker'in yerini doldurmak için bi kasa dolusu paraya (41m €) takıma transfer edildi.
kendisi takıma katılır katılmaz, premier ligde şu ana kadar (2016/17 10. hafta) laurent koscielny'yle gayet iyi bir uyum yakalayıp, geçerli bir performans ortaya koyuyor. öyle ki yedekleri gabriel paulista, bu sezon daha tek bir lig maçında bile forma yüzü göremedi. bu performansını koruyabilirse 1000 yıl kadar daha arsenal defansında yer bulabilir gibime geliyor çünkü kendisi henüz 25 yaşında a dostlar.
'25 yaşında yüzbinlik araba, nerden geldi bu para? en iyisi sorma!'
25 yaşında yüzbinlik arabaya binmesini de, iyi para kazanmasını da geçtim; kendisi şu genç yaşında 'almanya - ingiltere - italya - ispanya ve son olarak tekrar ingiltere'de yaşama şerefine nail olmuş, bütün gençliğini erasmus öğrencisi tadında geçirmiş şanslı bir piçtir. kariyerine gıpta ile baktığım, cv'sine 2014 dünya kupası şampiyonluğu yazdırmış bu gence arsenal kariyerinde başarılar diliyor; entry'sinden 'gelecek ayın kira parası'nı nasıl çıkartacağımı düşünerek ayrılıyorum. -
38. beşiktaş
bir galatasaraylı olarak maçlarını izlemekten zevk aldığım takım. başında türkiye`nin en adam akıllı insanlarından biri var. iyi bir taktisyen ve iyi bir insan.
gittiği her takımda fark yaratıp , sorunlu olarak gözüken oyuncuları rehabilite ediyor.
yeni bir stad, şampiyonlar liginde iyi işler, yönetimin mali ve idari başarısı, tebrikler. son yıllarda kendi sahalarında maça çıkamamalarını öylesine bir avantaja dönüştürdüler ki, deplasmanda hiç geri vites yok. deplasman puan ortalamasından belli zaten.
geriye doğru gidip düşmelerini istemem, nedeni, ülkede genel sorun başarılıyı yakalamak yerine aşağı çekme kültürünün hakim olması. düşmesinler, fener ve galatasaray neyi yanlış yaptığını görüp hatalarını anlasın, anlasın ki adam gibi futbol izleyelim. -
39. şahin marka aracın üç'e bölünmesi
3'e bölünebilir ama üç'e bölünemez. üçe bölünür.
http://www.tdk.gov.tr/…w=article&id=182:sayilarin-s -
40. 4 kasım 2016 sosyal medyaya erişim yasağı
bırak sosyal medyayı bir çok insanın ekmeğine-emeğine dokunuyor bu olay. bu kişilerden biri de benim.
bir süredir üzerinde çalıştığım bir eğitim sitesi kurdum. önce ilk darbeyi paypal'ı kapatarak vurdular.. bir şekilde zor da olsa hallettik.
her şey güzel güzel başlayacak derken google drive'ı engellediler. neredeyse tüm kaynak kodlarını biriktirdiğim dosyalara günlerce erişemedim. dökümanlara ulaşamadım. tüm işlerim aksadı.
şimdi bu sosyal medya engellemesi geldi. artık nereyi de engellediler bilmiyorum ancak panelime ulaşamıyorum. öğrencilerime mesaj atamıyorum. onlarla iletişim kuramıyorum. onlar da bana hiç bir şekilde ulaşamıyor. üstelik bu iş için beraber çalıştığım şirket, türkiye'nin yaptığı bu durumu resmen şaşkınlıkla izliyor. adamların bünyesinde binlerce eğitim sektöründen insan var. sırf benim ülkemin sorunları yüzünden adamlar bana "senin için alternatif bir yol çıkartmaya çalışıyoruz ama türkiye'nin bu tutumu çok iç karartıcı." diyerek bana yardımcı olmaya çalışıyorlar.
hani şu sallayıp tuttuğunuz amerika var ya, onlar işte. onlar bana yardım etmeye çalışıyor. peki benim bu topraklarda yaşadığım ülkem napıyor? hiç bir açıklama yapmadan kafasına göre benim özgürlüğümü kısıtlıyor. bana yardımcı olmuyor. kendimi geçtim bünyemdeki öğrencileri de etkiliyor.
ve ben bu ülkedeki gençleri yarına taşımak için ileride iyi bir meslek hayatlarına atılmaları için gereken şeyi onlara veremiyorum.
eğitim verme hakkım ve onların eğitim alma hakkı engelleniyor.
teşekkürler ileri demokrasi. -
41. 5 kasım 2016 ankara özel halk otobüsü rezaleti
bu akşam saat 19-20 sularında, kızılay’dan eryaman’a doğru giden 541 numaralı, 06 br 7536 plakalı özel halk otobüsünde yaşanmış rezalettir. 1.5 saatlik bir otobüs yolculuğu ne kadar saçmalığa sahne olabilecekse o kadarı olmuştur.
bilenler bilir, bu allahın belası beyaz otobüslerde tartışma-kavga olmadan yolculuk yapmak zaten çok zordur. muavin içerideki yolcuların sabrını sınarken şoför de kural ihlalleri ve türlü dangalaklıklarla trafikteki diğer araçların sabrını sınar.
otobüs eskişehir yolu üzerinde seyretmekteyken birkaç yolcu içeride yanık kokusu olduğunu söylemeye başladı ancak muavin ve şoför cevap bile vermeden umarsızca yola devam etti. hatta muavin bir ara kokunun otobüsten gelmediğini, yolculardan birinin çantasında yemek varsa onun kokmuş olabileceğini bile iddia etti. yolcularla muavin arasındaki sürtüşmelerin en sonunda şoför ümitköy metro istasyonu civarında nihayet otobüsü sağa çekti ve inip durumu kontrol etti. bir beş dakika sonra da geri binip sol arka tekerin patladığını söyledi. kendisinin bu soruna bulduğu dâhiyane çözüm de aynen şuydu: otobüsün solundakiler oradan kalksın, herkes otobüsün sağına yığılsın ve böylece denge sağlansın.
şoför hiç boş otobüs olmadığını, o yüzden yeni bir otobüs gelmesinin mümkün olmadığını, mecburen yolcuların otobüsün dengesini sağlaması ile yavaş yavaş yolumuza devam edeceğimizi söyledi ve yaklaşık 15-20 km/s hızla ilerlemeye başladı. doğal olarak bütün yolcuların sesi yükseldi ve herkes paralarını geri alıp otobüsten inmeyi talep etti, zira ümitköy metrosunun oradaki ego otobüsleriyle yolculuğumuzu devam ettirebilirdik, fakat laf anlatmaya çalıştığımız o iki çomar bir otobüs dolusu insanın bağırışına kulak asmadan, durmayı ve birilerini indirmeyi reddederek yavaş yavaş yola devam etti ve böylece yolculuğa başka otobüsle devam edebilme ihtimalini ortadan kaldırdı. işin açıkçası, sırf para iadesi yapmamak için şoför yolcuları can güvenlikleri tehlikede olan otobüse mecbur etti bile isteye.
otobüs bağırışlar ve kavgalarla savaş alanına dönmüşken dört bir koldan telefona sarıldık ve durumu şikayet edebileceğimiz neresi varsa etmeye başladık. takdir edersiniz ki patlak bir tekerlekle ve yolcuların dengelemesiyle hareket etmeye devam eden bir otobüsten bahsediyoruz. gerginlik ve açıkçası can güvenliğinden duyulan korku had safhadaydı. ben de önce özel halk otobüslerinin kendi şikayet hattını aradım. aracın plakasını söylemeden hiçbir işlem yapamayacaklarını söyleyip 153 mavi masa hattını aramamı önerdiler. bu esnada tabii ki şoför ve muavin ısrarla sormamıza rağmen plakayı vermeyi reddetti. 153 mavi masa hattını aradığımda sadece genel şikayetlerle ilgili kayıt oluşturabileceklerini, bu tür acil durumlar için zabıtayı aramamız gerektiğini söylediler. zabıtayı aradığımda da konunun kendileriyle alakası olmadığını, polisi aramamızın daha iyi olacağını söylediler. 155’i arayıp polise durumu anlattığımda karşımdaki polis bir an için umut veren bir tonla hemen belirttiğimiz bölgeye doğru bir ekibin yollandığını söyledi. ancak ne gelen vardı ne de giden. otobüste bu aramaları yapan tek kişi ben değildim tabii ki. benden sonra birkaç dakika arayla 2 yolcu daha polise aynı bilgileri verip bir an önce gelmelerini talep etti ancak onların çağrısı da yanıtsız kaldı. sonuç olarak bağırış çağırış derken, o yol o yamuk üç tekerlekli otobüsle 15-20 km/s hızla devam etti ve ne muavin ne de şoför kaba tavırlarından bir an olsun ödün verdi.
bu zincirleme rezaletler silsilesi bir takım ilginçlikleri de beraberinde getirdi. örneğin ne hikmetse iki adet yolcu otobüsün “gerekirse tek tekerle bile yola devam edebileceğini” ve hiçbir şey olmayacağını söyleyerek şoförü savunmaya, diğer yolculara bağırmaya başladılar. şoförün hısım akrabası mıydı neydi dertleri bilemiyorum. sonra muavinle sert bir şekilde tartışmakta olan bir adam, karısı tarafından devamlı “sen askersin! sakin olmak zorundasın askersin sen!” diye uyarıldı. en sonunda da asker bey “ben burada konuşurken sana laf düşmez, ben buradayken sen susacaksın” diye karısına bağırmaya başlayınca işler iyice ilginçleşti.
böyle tuhaf bir kaos ortamının içinde adi şoför nihayet içinde boşluklar olan bir başka 541 gördü de onu durdurup “isteyenlerin” oraya geçebileceğini söyledi. ancak bunu söylediğinde zaten otobüsün son durağa gelip turunu tamamlamasına 6-7 durak falan kalmıştı. neticede ne polis geldi, ne şoförle muavin bu rezaletin bedelini ödedi, ne de yolculara para iadesi yapıldı. yarım saatlik yol bir buçuk saatte gidildi.
ne bekliyordum? polis amcalar gelip sorunu çözecek miydi? hayır belki de ama hiç siklememeleri de koydu açıkçası ne bileyim.
böyle durumlarda “burası türkiye abi olur böyle şeyler” diyenlerin sayısı her geçen gün daha da artıyor. ama bu adamların bu yüzsüzlükleri yapacak cesareti bulmalarının tek sebebi doğru düzgün tepki görmemeleri. benzer durumlarla karşılaşıldığında lütfen tepkisiz kalmayalım, burası türkiye işte yæ deyip bırakmayalım. var olan tüm şikayet hatlarında şikayet kaydını oluşturup gerekirse polisi arayalım ve vatandaş olarak üstümüze düşeni yapmış olalım. tepki vermekten vazgeçmeyelim. umarsız, yüzsüz, kaba saba çomarların ülkesi olmasın burası. memleket yanıyor aq bu da rezalet mi diyenler olacaktır, haklılar. hatta belki bu entry'nin altına derdini sikeyim butonu bile ekleyen olur, varsın olsun. ama bugün o otobüste yaşananlar çok ciddi bir güvenlik sorunu ve kriz yönetimi açısından tam bir rezaletti. özellikle ankara’da özel halk otobüslerini sıklıkla kullananlara anlattıklarım muhtemelen tanıdık da gelecektir, lütfen tepkinizi göstermekten vazgeçmeyin. bu başlığı açmamdaki tek sebep de bu konudaki farkındalığın artmasına bir nebze olsun katkıda bulunmaktır.
unutmayın;
alo 153 mavi masa
0312-342-09-99 özel halk otobüsleri şikayet hattı -
42. privacy
privacy, yani gizlilik hakkı, internet çağında anlamı değişmiş, kamufle olmuş bir kavram. internet'in hayatımıza kattığı güzellikler bir yana, kişisel ve toplumsal özgürlüklerimize verdiği zararlardan bahsetmek gerek.
öncelikle, zarar görece bir kavram. hangi özgürlüğünden kolaylık adına feragat ettiğinin bilincinde olmayan, ya da önemsemeyen biri olaya bambaşka açıdan bakabilir ve zarar olarak yorumlamayabilir. ben elimden geldiğince açıklamaya çalışayım. yorum okuyanın.
dün akşam kapı çaldı. açtım, bir tane adam dikiliyor. dedim hello, hayırdır? bizim semte taşınmış yeni, ev ev dolaşıp ne iş yaptığını anlatıyormuş. müşteri arıyormuş yani. ne iş yaptığını sordum. ne merak ediyorsan, ne istiyorsan, neyi arıyorsan bana gel, dükkanım şu köşede. kişisel asistan gibi bir şey mi dedim, evet dedi. ben adama söyleyeceğim ne istediğimi, o da yapıp bana haber verecek. iyiymiş. kaç para diye sordum. para istemez dedi. nasıl olur? bedava mı bunca iş? meğer bunun gibi 3-5 adam daha varmış şehirde, kim ne istiyor, ne yapıyor, hepsini bir yerde toplayıp bu bilgileri satıyorlarmış. tanımadığım ve güvenmediğim bir kimsenin aklımdan geçen, istediğim, merak ettiğim her şeyi biliyor olması bana tehlikeli geldi. diğer yandan büyük kolaylık. vakit harcayıp kendim uğraşmaktansa başkası uğraşıyor, karşılığında para da almıyor. sadece özel hayatımı adama biraz açmam gerekiyor.
hayli dramatikleştirdiğim bu senaryo gerçek olsa işkilleniriz, adam dilediğinde evimize gelebilir, adres var nasıl olsa diye düşünürüz. ama google, yahoo, bing gibi arama servisleri ve pek çok şirket bu işi yapıyor. adresini, telefonunu, ne zaman ne aradığını, nelere ihtiyacın olduğunu ve arzuladığını, kısaca sen ne söylersen senin hakkında onu biliyor. ona verdiğin bilgilerden senin nasıl bir insan olduğunu çıkartıyor. internet öncesi var olmayan bir kolaylığı, bir miktar özgürlüğün karşısında sana sunuyorlar. tek farkları, kapında belirmemeleri. ama kapına başka birileri gelmek istediğinde, örneğin emniyet güçleri, onlara yardımcı oluyorlar. buyur amirim, kaydı kuydu hepsi burda, as kes.
geçen hafta şehrin en büyük süper marketine gittim bir kaç bir şey almak için. çok büyük bir yer, ne ararsan var. neyse, alacaklarımı arıyorum, bir yandan da o reyon senin bu reyon benim dolaşıyorum, ki vaktim var. çok acayip ürünlere rastladım, saymakla bitmez. bir tane reyonda seks oyuncakları satıyorlardı, dildo filan, kırmızı siyahlı kocaman bir şey. başka bir tanesinde cam kabin içerisinde silahlar, tabanca, yarı otomatik vs. durdum cam kabininin dibinde bir kaç saniye, şöyle bir göz gezdirdim, "iyi ki askere gitmemişim" diye içimden geçirdim, sevmem çünkü silahları. oradan başka bir bölümüne geçtim ki her türlü kitap, dergi var. biraz da orada dolaştıktan sonra alacaklarımı alıp kasaya gittim. kasadaki adam dildo'yu almaktan vaz mı geçtiniz dedi? dildo mu? oysa reyondan geçerken gayri ihtiyari bakmış idim, kutusuna dokunmadım bile. yok dedim zaten almayacaktım. okey dedi, ve ekledi. aradığınız silahı bulamadıysanız sipariş verebiliriz. ne silahı manyak mısın? hadi abicim işimize bakalım diyip parayı uzattım. bernie sanders'ın kitabı daha gelmedi eğer ona baktıysanız dedi. lan dedim nereden biliyorsun? düşündüm. bu adam hangi reyonda dolaştım, neye göz gezdirdim, hangi ürün ilgimi çekti, hepsini biliyordu. satın almamış, hatta satın almayı aklımdan geçirmemiş olmama rağmen.
amazon dijital çağın öncesinde iş yapan bir şirket olsaydı, yani amazon kullanıcılarına bugün sunduğu kolaylıkları o zaman sunabiliyor olsaydı, bir amazon çalışanı sen reyonları gezerken sana eşlik eder, hangi yöne baktığını, hangi ürünle göz göze geldiğini not eder, arada kulağına fısıldar şunu dene, bir de buna bak derdi. internet çağında, bu konsepte alıştık, kaydı tutan dibimizde olmadığı için. gözlerimizin gördüğünü şirket ve devletlere paylaşmaktan sakınca görmüyoruz çünkü teknoloji hayatlarımızı kolaylaştırıyor.
durduk yere paranoyak olmaya gerek yok. çoğu insanın ne aradığı, ne satın aldığı ile ve özel hayatları ile kimse ilgilenmiyor. sözlüğe girdin, feyste kedi fotosu paylaştın, hepsiburada'dan amazon'dan alışveriş yaptın, kime ne. üstelik, bunlar şahane kolaylıklar. günümüz dünyasının bir parçası olmak istiyorsan google, olmadı bing, ya da yahoo, duckduckgo, bir yerde arama yapman, dükkana gidip satın almak yerine online alışveriş kolaylığından faydalanman, arkadaşlarınla ailenle temasta kalman için facebook'ta olman gerekiyor. istesen de istemesen de.
diğer yandan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadan dijital çağa kurban ettiğimiz özgürlükleri görmezden gelip, herhangi biri terörist/suçlu/vs olabilir diye herkesi dinleyen devletlerin paranoyasını olağan karşılamak da mümkün. çoğunluk "yaw banane bilen bilsin, benim saklayacak bir şeyim yok" şeklinde bir mantıkla kolaylığı özgürlüğe tercih eder. haklılar da zira saklayacak bir şeyleri artık pek kalmadı. internet öğreniyor hepsini.
bu söylediklerimin hepsi büyük bir paranoya mı? benimle ilgili kayıtlara bakmalarını gerektirecek kadar özel biri değilim refleksindeki alçakgönüllük ve saflık mı? çoğumuzun hayatı "dur şu kişi nerelere giriyor bir bakalım, belki içeri alırız ya da şantaj yaparız ya da belli mi olur ya bulunsun" dedirten cinsten değil ama sevdiklerimizin, inandığımız değerleri savunan insanların hayatı tam olarak böyle. daha nasıl açık anlatabilirim bilmiyorum. ananın bacının kaydı da var desem? nsa'in yaptığını biliyoruz, snowden açıkladı hani; kanunun kuralın iyi kötü işlediği pek çok medeni ülkenin vatandaşlarını dinlediği ortaya çıktı. türkiye gibi kanunun hiç işlemediği bir ülkede durum nedir tahmin etmek zor değil.
neyse okuyucu, uzatmayayım. internet öğreniyor her şeyini, peki bunun sana zararı ne? özel hayatın sırlarla dolu da olsa, için dışın bir de olsa, buna sen karar vereceksin. sonuçta bu entry internet kullanma alışkanlıklarımız hakkında. alışkanlıklarını gözden geçirmek isteyebilirsin haklı olarak, ama evvela önceliklerini belirlemen gerek.
senin için ne özel? internet'le kendin paylaştıklarını, gönüllü olduğun durumları demiyorum.
örnek vereyim. bazen bir wikipedia makalesine denk gelirsin, onu okurken linke tıklar başka makaleye geçersin, öyle öyle derken 2 saat geçmiş. başladığın makale ile son okuduğun alakasız. wikipedia okuyucularını takip ediyor, izliyor vs demiyorum. ama internet'te geçirilen vaktin örnekteki gibi çok rahat düşünsel haritasının çıkartılabildiğini söylüyorum, incognito'da olun olmayın.
benim naçizane tavsiyem şudur: (banane yaw diyenler devamını okumayabilir)
bir numaralı yatırım tavsiyesi nedir? çeşitlilik. tüm paranı hisse senetlerine yatırırsan borsa göçtüğünde yatırımını kaybedersin. birazı hisse senedi, birazı devlet tahvili, mevduat sertifikası, birazı enerji sektörü, birazı gelişmekte olan endüstriler vs şeklinde çeşitlendirilmiş bir portfolyo seni ve yatırımını daha iyi korur; herhangi bir ekonomik krizde zararın asgari olur. (bkz: bu bir yatırım tavsiyesi değildir)
internet kullanımında da benzer bir çeşitlilik anlayışı benimsenmeli. örnek:
sadece işle ilgili kullanmak için, google'a bağlanmış, arama tarihçesi tutulan chrome tarayıcı (firefox da olur, opera da olur, safari de). başka kimselerin (şirketler, hükümetler, devletler, güvenlik güçleri vs) elde etmesinde sakınca görmediğiniz, risk seviyesi düşük internet kullanımı. benim için bu, işle ilgili şeyler. python'da şu nasıl yapılır, haproxy'nin bilmennesi nasıl olur aramalarının üçüncü kişilerce biliniyor olmasını kendi açımdan sakıncalı bulmuyorum. başka biri için iş değil başka bir şey olabilir, kendiniz karar verin.
iş harici her kullanım için (özel hayat dahil) firefox ya da firefox developer edition ve şu eklentiler:
- ublock origin: reklamları engellemek için. https://addons.mozilla.org/…ox/addon/ublock-origin/
- privacy badger: internet'te ne yaptığınızı gizlice izleyip rapor eden cookie'leri engeller, eff ürünü: https://www.eff.org/privacybadger
- https everywhere: yine eff ürünü https://addons.mozilla.org/…addon/https-everywhere/
- self destructing cookies: kapanan tab'lara ait cookie'leri ve bilgisayarınıza kaydettiği datayı siler, yok bu siteninkilere elleşme dediklerinize dokunmaz: https://addons.mozilla.org/…lf-destructing-cookies/
- random agent spoofer: tarayıcınızın, sizin milyonlar arasından kolaylıkla tespit edilmenize neden olacak pek çok ayarını değiştirir, user-agent, canvas, plugins vs. https://addons.mozilla.org/…n/random-agent-spoofer/
- decentraleyes: tarayıcınızın cdn'lere, yani internet kullanıcılarına içerik ulaştıran şirketlere erişiminizi azaltır.
eff'in pantopticlick testini yapın: https://panopticlick.eff.org/, şöyle bir sonuç çıkacak: http://i.hizliresim.com/g3lmxz.png
"show full results for fingerprinting" linkine tıkladığınızda da şuna benzer bir tabloyla karşılaşacaksınız: http://i.hizliresim.com/zygxpg.png
"one in x browsers have this value" kolonundaki sayılar ne kadar küçükse sizin internet kalabalığı arasından tespit edilmeniz o kadar zorlaşır.
internet'e güvenli bir vpn servisi üzerinden bağlanmaya ve vpn sunucusu şirketin abd merkezli olmamasına dikkat edin (bkz: warrant canary) her ne kadar log tutmuyoruz deseler de bir kaç ayda bir vpn servisinizi değiştirin. ayrıca vpn uygulamasının kill switch denen özelliği sunmasına dikkat edin. yani vpn bağlantısı kısa bir süreliğine koptuğunda vpn uygulaması internet bağlantılarını bloklasın ki vpn bağlantısı tekrar kurulana kadar gerçek ip ortaya çıkmasın. dns'inizin de bel vermediğine emin olun: https://www.dnsleaktest.com/
tarayıcınızın güvenliği hakkında açıklayıcı pek çok bilgiyi https://www.privacytools.io/ adresinde bulabilirsiniz.
bilinçli internet kullanıcısı olmaya çalışın ve gizlilik hakkınıza önem verin. kim olursanız olun sizin en özeliniz kafanızın içindekiler. onları farkında olmadan paylaşmamaya özen gösterin. -
43. ekşi sözlük'ün yarısından fazlasının pkk'lı olması
-
44. 4 kasım 2016 galatasaray başakşehir maçı
fanatik galatasaraylıyım, bu maçtan sonra eminim ki şampiyon beşiktaş olacak. biz olamayız, bu oyunla maalesef zor. şu başakşehir'i de tez vakitte bi beşlerler umarım. beşiktaş yapsa bari.
edit: adam gibi olan rakip takım taraftarını tenzih ederim lakin bazıları da cidden tineri fazla kaçırıyor. -
45. diyarbakır valiliği'nin ışid'i yalanlaması
ciddiyetsizliğin daniskası. ışid açıklama yapıyor, diyarbakır'daki saldırıyı üstleniyor. diyarbakır valiliği bir terör örgütü'yle laf yarıştırırcasına, 'hayır sen yapmadın, pkk yaptı' diyor.
buyrun
kim yaptıysa canı cehenneme; bizim için pkk, ışid fark etmez. terör terördür de. bu ışid'i aklama çabası nedir? -
46. evlenmek için geçerli ve güzel nedenler
evlenmeyi düşünmüyorum ama yaşamın yüklerini paylaşabileceğin, güvenebileceğin ve en önemlisi sevebileceğin birisinin olması, onun yanında huzurlu hissetmek ve hiç sıkılmamak.
-
47. fatih terim
o kadar çok küskünü çağırmış ki, ibrahim toraman, mehmet topuz, ümit karan falan'ı da çağırdı sandım bir an.
-
48. ehonomi çoğ eyinin ingilizcesi
(bkz: egonomy so good)
-
49. 31 ekim 2016 ekonomik boykot direnişi
ekonomik boykot en basit ama en etkili boykot biçimi. para sizin, yetki sizin, güç sizin.
"kaç kişisiniz lan" diyenleri dikkate almaya zaten gerek duymuyorum da karşı çıkanların argümanları "aynı geminin içindeyiz" den öteye gitmiyor gördüğüm kadarıyla. çürütelim hemen.
boykot(diğer anlamıyla direniş) bir amaç uğruna bir davranışı yapmama, ilişiği kesme anlamı taşıyor.
etimolojik olarak şuradan geliyor:
"boykot kelimesi ingilizceye irlanda toprak savaşı sırasında gayrimenkul kira vekili olan captain charles boycott'un soy adından girmiştir.
1880'de hasatların düşük olması yüzünden lord erne, topraklarında çalışan halka %10 indirim yapmayı teklif eder. eylül ayında kiracılar yani çalışanlar %25 indirim olması için protesto ederler ve erne bunu geri çevirir. bu sırada boycott 11 kiracının işine son verir. charles stewart parnell, ennisdek bir konuşmasında, açgözlü kiravekilleri ve toprak ağalarıyla olan mütabakatlar sırasında halka bu insanlarla iletişimlerini kesmelerini ve onları bir bakıma aforoz edercesine yok saymalarını önerdi. bunu üzerine boycott kendini tamamen izole bir halde buldu. işçileri çalışmaz, yerel işadamları onunla ticaret yapmaz hatta postacı bile postalarını getirmez olmuştu.
the times'ın boycott kelimesini kullanmasıyla birlikte bu durumun adı dünya çapında meşhur olmuş ve fiil olarak yerini almıştır."
şimdi bunun üzerinden gidersek daha iyi anlaşılır.
diyelim ki:
toprak=türkiye
toprak lordu=tayyip
boycott=tayyip'i destekleyen ekonomik düzen
charles stewart parnell=boykot'u başlatan kişiler
halk,işçiler= biz lan işte üreten ve tüketen halk:)
-aynı topraklarda(aynı gemide) yaşayan direniş yapan işçiler parasız kaldılar, evsiz kaldılar. toprak fakirleşti. üretim olmadı.
-boycott para kazanamadı, gücünü yitirdi. toprak lorduna hizmet edemedi.
-toprak lord'unun en önemli para kaynakları kesildi, direnişi yapan kişilere zaten halihazırda bir hizmeti olmamasına onların isteklerini yerine getirmemesine rağmen, üretmeyen destekçilerine de hizmet verememeye başladı. gücünü ve saygınlığını yitirdi.
sonra ne oldu tahmin edin ?
lord ya işçileri dinlemeye başladı ya da toprağından oldu.(hiç olmadı rahatı bozuldu. bu bile bazılarına yeter lan :)
bir süre evsiz, parasız kalan işçiler ne yaptı? daha çok çalışıp toprağı işler hale getirdiler. belki daha çok çalışmak zorunda kaldılar yine bir süre ama üreten ve tüketen yine onlar olduğu için eski haline getirebildiler ve en en önemlisi istediklerine kavuştular.
kısacası bu boykota çağırılan kesim zaten okumuş, en çok para kazanan ve de harcayan kesim. kötü bir ekonomiden belki yüzde olarak en çok etkilenecek olan onlar ama uyguladıkları tutum ile, ellerinde tuttukları para ile en kolay geçiş yapabilecek olan yine onlar.
ve bu kesimin paradan çok daha büyük dertleri var. güven gibi, özgürlük gibi, gelecek gibi, huzur gibi, sağlık gibi. say say bitmez. amaçlarına ulaştıklarında ise yine kazanan onlar olacak. ecnebi deyimiyle win win.
aynı geminin içindeyiz, evet. amaç da bu gemiyi kurtarmak. ister katıl, ister izle ama gelip köstek olmaya çalışma. cevabını veririz. -
50. ekşicep
v3.4
- favori sorunu için düzeltme
- tam ekran 59 saniye video oynatımı sonrasındaki scroll sorunu için düzeltme
- http://i.hizliresim.com/e3vwdn.jpg görseldeki gibi çizgi sorununuz varsa, ince ayarlar içerisine eklediğim seçeneği aktif edersiniz.
ayrıca google play'deki oylama / yorum fasilitesini tehdit olarak kullanarak niye beni üzüyorsunuz onu da çözemedim.