bir çok sebepten oluştan nedenler bütünüdür. aklıma gelen bir kaçını sıralayayim;
1) rusya'yı yenmek için boğazları ele geçirmeye ihtiyaç duymadılar
2) anadolu gerçekten çok ama çok büyük bir yer. ve üstelik dağlık bir coğrafya. ve anadoluyu ele geçirmenin hitlere hiç bir faydası olmayacağı gibi fazlasıyla zararı olacaktı. istanbul-hakkari arasındaki mesafeyle istanbul-viyana arasındaki mesafe hemen hemen aynı. anadoluda bir çok maden kaynağı var, ama hitlerin bu kaynaklara ihtiyacı yoktu. ve üstelik anadolu zorlu bir coğrafyadır.
3) boğazları elinde tutmak için bütün anadoluyu alması gerekirdi, bu da ciddi miktarda ekipman israfı olurdu, pek bir kazanç sağlamadan yığınla ekipman ayırması gerekecekti. şöyle ki, anadolu'ya sahip olmadan marmara'ya sahip olamazdı. marmara'ya sahip olmadan boğazları elinde tutamazdı.
4) türkiye zayıf bir ülke olduğundan savaşı kazandıktan sonra türkiye'yi ana yemeğin üzerine yenilen tatlı gibi ele geçirebilirdi. ama yugoslavya ve yunanistan'a kıyasla askeri olarak nispeten güçlü bir ülke olduğundan savaşın ortasında türkiye'yi işgal etmek hitlerin başını ağrıtırdı.
5) doğu anadolunun bir çok kapısı var, anadolu'yu ele geçirseydi hem kafkasya, hem iran, hem de güneyden olası tehditlere karşı açık olacaktı ve elinde tutması zor olurdu.
6) polonya ve ukrayna ovaları üzerinden dere tepe dümdüz gidip kafkasya'ya ve azeri/hazar havzasının doğal kaynaklarına ulaşmak çok daha kolay olacaktı. anadolu'da petrol yok, ve aşması zor hunharca dağlık bir bölge.
7) boğazları aşıp anadolu'ya girebilmek için o kadar tankı aracı ve askeri ekipmanı taşıyacak filolara ihtiyaç duyacaktı, ki bu da yine kritik bir savaşın ortasında gereksiz bir lojistik problemiydi. 3. maddede de dediğim gibi, sadece trakya ve boğazları alıp yeter diyemezdi, anadolu'yu sindirmedikçe trakya'ya hakim olamazlardı.
8) türkiye'nin işgal edilmeye uygun bir altyapısı bile yoktu. olağan altyapı büyük bir işgal için uygun değildi. türkiye'yi fethetmek hitler için çok büyük zaman kaybı olurdu. demiryolu altyapısı sınırlıydı, yollar kötüydü. döneminin alman ordusu motorize ve mekanize ekipmanlar kullanıyordu, bizim eşeklerle katırlarla açtığımız yollarda düzgün yol katedemeyecekken bizim atlı birlikler umursamadan yol alabilirdi.
yunanistan'ın bile çok küçük bir kısmına nazi almanyası hakimiyet kurabilmiştir, trakya'yı bulgarlar, makedonya'yı almanlar ve yunanistan'ın geri kalanını italyanlar ele geçirmiştir. ki o dönemler 12 ada zaten italyan himayesindeydi. bu üç ülkenin kıç kadar yunanistan'ı işgal etmesi bile 10 ay civarı sürdü, ki 12 ada, iyonya denizinden italya'ya kıyı komşuluğu ve avrupa'dan kara bağlantısına sahip olmalarına rağmen.
koskoca anadolu'yu almaları ne kadar sürerdi dersiniz?
hitler türkiye'ye saldırsaydı bile istanbul-avrupa ve trakya'dan fazlasını elde edemezdi. ve üstelik o bölgeleri de geri almaya çalışan türkiye'ye karşı savunması gerekecekti, ve tabi amerikan-ingiliz koalisyonu da türkiye'ye hunharca destek sağlayacaktı. türkiye'ye saldırmak demek hitler için amaçsız bir hareket olurdu ve boşu boşuna bir cephe açılması demekti.
oysa ki tarafsız bir türkiye en temiziydi, doğudan gelebilecek hiç bir tehlike yok, türkiye'nin tek başına saldırıya geçme ihtimali yok. tarafsız türkiye hitler için güney-doğu avrupa'da rahat bir cephe demekti.
üstelik hitlerin en başından beri amacı lebensraum, yani alman ırkı için yaşam alanı yaratmaktı. avrupa'nın düzlükleri ovaları varken anadolu'nun dağlarına kadar yayılamayacağını kendisi de biliyordu muhakkak.
özetle dünyaya karşı savaş verirken anadolu girmek isteyeceği bir deplasman değildi. türkiye'yi işgal ederek hiç bir şey eline geçmeyeceği gibi kaynak israf edecekti.
edit: imla, düzeltme ve düzenleme. 6. maddeyi kaldırdım, saçmaydı biraz.
zorunlu not: kaynağın üzerinde oturuyorum.
roneil13 profili
-
hitler'in türkiye'ye saldırmamasının nedenleri
-
15 aralık 2020 alaattin çakıcı'nın chp'ye mektubu
kamuoyuna saygılarımla'dan sonra okumadım.
kamuoyunu yiyim senin, cücük kadar beyniyle mektup yazıyor hala aktroll.
(bkz: stop making stupid people famous) -
sevda noyan
(bkz: terörist)
terörizm tanımı;
1.topluma korku salma, insanları korkutma, yıldırma eylemlerinin tümü
2.siyasal bir amaca ulaşmak için terörü bir yöntem olarak kullanma.
bu tanımlardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, sevda noyan adlı bu şahıs bir teröristtir. -
lozan'ın gizli maddeleri olduğuna inanmak
ben gerizekalı bir cahilim demenin alternatif yolu. bir de bazıları bu antlaşmanın son kullanma tarihi olduğunu zannediyorlar, 2023'te bitecekmiş falan. saçma komplo teorisi zırvalar işte. lozan türkiye'nin tapusudur. süresi dolunca ne olacak, dünya devletleri türkiye'yi tanımıyoruz mu diyecekler? böyle saçma bir şey olabilir mi?
bu tarz uluslarası antlaşmaların gizli maddeleri olmaz, antlaşma metninde açıkca belirtilmedikçe geçerlilik süreleri de olmaz ki lozan'ın da yoktur. devletler kendi aralarında gizli antlaşmalar imzalayabilirler bu apayrı bir konu, ama hukuk bu kadar basit bir şey değil. gel de anlat bu cahillere. -
arabanızın size söyleyeceği ilk söz
iç dış 30 lira lan pislik herif, ne demek kışı geçirene kadar temizletmeye gerek yok, vay efendim yıkatıyorum 2 gün sonra yağmur yağıyor yine pislik çamur. yıkatacaksın lan tabi, 3 gün duş almadan durmazsın bana sıra gelince "imi kişin yikitmik siçmi". bir de şu sktiğiminin ağacının altına park etme artık ya, kuşların umumi helasına döndüm amk.
-
şu anda çalan şarkı
king crimson - epitaph
orijinal albüm versiyonu tabi, internette mevcut olmadığından link veremiyorum. -
guta'da çocuklar katledilirken susan ekşici
benim bu. bu başlığa denk gelmeseydim guta'da yaşananlarla ilgili birşey yazmazdım. ama madem yazar arkadaş illa ki bir çift söz söylemizi istiyor, buyur bakalım. hoşuna gitmeyebilir ama.
adını sıfatını unuttuğum allah var ya hani bahsetmişsin, guta'da çocuklar ölüyorsa allah yüzünden ölüyor bunun farkında mısın ilk olarak? suriye iç savaşı niçin ortaya çıktı? arkaplanından bahsetmiyorum, genel olarak baktığında olay ne? "benim tapınma biçimim doğru seninki yanlış, bu yüzden seni öldürmekte haklıyım". işin özeti bu az çok. benim tanrım seninkinden daha feyizli, senin benim tanrımın dünyasında yaşamaya hakkın yok...
katliamlara bakıp imana gelebilen kişiye saygı duyarım, ben bu olanlara baktıkça bu metafizik olguların gerçek olmadığına hiç olmadığım kadar emin olabiliyorum. neyse konumuz bu değil.
guta'da ki çocuklar pis bir oyuna alet edildiler. bazıları bütün dünyaya "bakın esad kimyasal silah kullanıyor" diye duyurabilmek için o çocukların canına kıydı. amaçları belli, suriye'yi dünyanın gözünde müdahale edilmesi gereken bir yer haline getirmek. böylece tıpkı kaddafi-libya gibi esad-suriye'yi de batırabilecekler. mesela libya çok güzel bir örnek. libya da çocuklar üzerinde kimyasal silah kullandıydı dediler, fransız jetleri pek güzel başka libyalı çocukların üzerine füzeleri yağdırdılar. kaddafi dönemi halka yatırım için kullanılan petrol kuyuları şu an fransız total'in akaryakıtı olarak dünyaya servis ediliyor. libyalılar da baktılar ki iç savaş çok tuttu, ilki kesmeyince ikincisine başladılar, daha fazla çocuğu öldürüyorlar. ironiktir ki öldürenin de ölenin de ağzından aynı kelimeler dökülüyor ama, "tanrı büyüktür".
günümüzde devam eden 4 büyük savaş/silahlı çatışma vardır. bunlardan biri afganistan'da, biri ırak'ta, biri suriye'de ve sonuncusu şaşırtıcı bir şekilde ortadoğu-batı asya'da değil meksika'da, uyuşturucu kartellerinin vahşetleri var. peki sayın guta'da ki çocuklar için sesini çıkaran ekşici, meksika'da kaç tane çocuk ölüyor her yıl? bir kez olsun onlar için sesini çıkardın mı? hayır mı, neden? onlar müslüman değil diye umursamıyor musun yoksa? e peki bu ikiyüzlülük değil mi?
keza hemen yanıbaşımızda afrika denilen devasa bir kıta var. onlarca savaşın sürdüğü, her yıl onbinlerce guta'nın yaşandığı bir afrika.. kimisi din kardeşin, kimisi değil.. afrika için duyar kastın mı peki? neymiş, çeşitli vakıflar varmış, onlara bağış yapılsınmış. ne gibi, bunun gibi mi? afrika'da her yıl binlerce çocuk sırf açlıktan, onbinlercesi savaştan ölürken afrika'ya kitap göndermek gibi mi mesela? bağış ne işe yarayacak, en fazla daha çok mermi olarak devam eden savaşa dahil olur.
hele bir de afganistan savaşı var ki... taliban ve el-kaide kaç tane guta'ya vesile oldu afganistan'da. yine ölen de öldüren de aynı deitenin büyüklüğünü ağızlarından düşürmezler tabi, dinlerinden güç alıp katliamlara devam ederler.
guta'ya sesimi çıkarmıyorum ben, bu başlığı görmeseydim de böyle bir entryi hiç yazmazdım. filistin'i de umursamıyorum. arakan'ı da umursamıyorum. çünkü dünyada o kadar çatışma, vahşet ve katliam oluyor ki, hangi birini umursayacaksın? hangi birini engelleyeceksin? oturduğun yerden bağış yaparak, iki satır yazı yazarak ne elde etmiş olacaksın? bir etkin olabilecek mi? bir etkin olmasını istiyorsan, birşeyler yapmak istiyorsan git oraya, savaşmak istediğini söyle zaten bütün teçhizatı sana sağlarlar. git militan ol çatışmaya katıl o zaman.
ama buradan sanki kendin dünyadaki bütün vahşetleri umursuyor ve engellemeye çalışıyormuş gibi, bir tanesine kafayı taktığın için insanları ikiyüzlülükle suçlama. çünkü en azından benim gibiler kendimizi kandırmıyoruz, olanların farkındayız, elimizden birşey gelmiyor. yapabileceğim birşey yok, ve açıkcası benim sorunum değil. sen bu kadar umursuyorsan yapabileceklerin belli, git ve savaşa katıl. ama kıçının üstünde oturduğun yerden iki satır yazı yazdın diye "hepiniz ikiyüzlüsünüz, umursamıyorsunuz çünkü müslümanlar onlar :((" diye ağlama. hangi dinden olduklarının benim için bir önemi yok, senin için var. sırf kimisiyle din kardeşisin diye bazı katliamlara diğerlerinden daha çok dikkat gösteren sensin, ortada bir ikiyüzlülük varsa bu da senin ikiyüzlülüğündür. ben dinlerinden bağımsız olarak bütün katliamları ve vahşetleri umursamamayı tercih ediyorum. -
avukatların maddi davalardan komisyon alması
avukatlık da bir meslek neticede ve bütün meslekler gibi bir karşılığı olmalı. ancak bu karşılık yapılan iş ve sarf edilen emekle orantılı olmalı, işin neticesinde elde edilecek pahaya göre değil.
o zaman doktorlar da yapsın bunu. oo açık kalp ameliyatı mı, cerrah hemen yapışsın "bu ameliyattan sonra kazanacağın bütün paraların %10'u benimdir hacı, ben olmasam değil parayı kazanmak yaşayamayacaksın bile"*. bence daha iyi bir argüman bu. öbür tarafta avukatın hiçbir hakkı olmayan bir tazminatın kafadan yüzde bilmemkaçına göz dikmesi var.
veya bir mühendis tıpta çığır açacak bir cihaz geliştirdi diyelim, bu cihazla yapılan tüm tıbbi işlemlerden komisyon istesin o zaman? hepimiz komisyonlarla çalışalım.
bir avukat 1 milyon liralık bir tazminat davasının %20 'sini komisyon olarak alıyor. avukatın aldığı 200 bin liralık komisyonun %30'unu avukatı ameliyat eden doktor alıyor. doktorun aldığı 60 bin liralık komisyonun da %25'ini, doktorun ameliyatının başarılı geçmesinde önemli bir payı olan cihazı yapan mühendis alıyor. hop mühendisin eline de 15 bin lira geçti. hatta mühendisin cihazı yapabilmesinde payı olan teknolojiyi geliştiren bilim insanı da %50 komisyon koparsın, 7.500 lira da bilim adamına gitti.
nede olsa bilim insanı olmasaydı o teknoloji olmayacaktı, o teknoloji olmasaydı o cihaz olmayacaktı, o cihaz olmasaydı o ameliyat başarıyla gerçekleşemeyecekti, o ameliyat başarılı olamasaydı 1 milyon liralık dava kazanılamayacaktı.
bu dediğim ne kadar mantıklıysa, avukatın davada kazanılabilinecek paradan yüzde ile komisyon kesmesi de aynı derecede mantıklı bir sav. avukat dava karşılığında para kazanmasın demiyorum, ama bunu ortadaki paradan pay kopararak yapması fikri bence de yanlış.
mesela güzide ülkemizde otomobil satın alırken otomobilin üreticisinden daha çok para kazanabilen bir devlet yapısına sahibiniz. %100'ün üzerinde vergi veriyoruz yeri geldiğinde. neden çünkü legal mafya devletlerin vergi almaya hakları var. o otomobilin ar-gesini, üretimini, tasarımını, testini yapan kurum devletimiz değil. ama basit bir "kural böyle işine gelirse" savı ile emeği geçen insanlardan daha çok pay almayı kendine hak görebiliyor sistem. işte bu sistem ne kadar doğruysa, insanların yıllarını verdikleri emeklerinin karşılığı olan tazminatı alamadıkları durumda, dava açtığında avukatın, senin emeğinin karşılığı olan tazminat üzerinden yüzde ile pay iddia edebilmesi aynı derecede doğru. -
dünyayı amerika mı ingiltere mi yönetiyor
hiçbir zaman, hiçbir anlam ifade etmeyecek bir soru. dünyayı yöneten kimse yoktur, dünya zaten herhangi birinin yönetebileceği bir yer değil. dünyanın bütünü için konuşuyorum. yasalar, kanunlar, ülkeler ve sınırlar, bunların hepsi sadece kağıt üzerinde var olan ve somut olmayan şeyler. zamanım yok daha yazarım aslında ama şu kadarını söylemekle yetineceğim;
dünya en azından bu yazıyı okuyabilen kişilerin ömürleri boyunca, hiçbir ülke, kurum veya şahıs tarafından yönetilemeyecektir. zengin insanlar, bilgisayarlardaki sayılar ve üzerine değer yüklenmiş değersiz kağıtlar sayesinde avantajlı konumdalar. insanların açgözlülüğü, yolsuzluk belirli yerlerde kanunlarda değişikliklere sebep olabilir, bu durum yolsuzluğu gerçekleştiren ve gerçekleştirten kişilerin dünyayı yönettiği anlamına gelmiyor.
yani çindir, israildir, rockefellermış, rothschildmiş falan hikaye. boşlukta yuvarlanan devasa bir topu kimse sahiplenemez, böyle birşey için insanlar olarak hem fiziki hem mental olarak yeterli olabileceğimizi de sanmıyorum. -
çaylak entry'lerini okumak
sıkılınca arada bakıyorum, bir de favlayanların nicki hoşuma giderse göz gezdiriyorum şöyle.
dua edin sistem onaylıyor artık başvuruları, kondüktör onayından geçemeyeceği bariz belli o kadar çok entry var ki çaylaklar kısmında. biz yazarlar olarak formatın yeterince içine sıçmıyormuşuz gibi çaylaklar kısmı bildiğin üzerine tüy dikiyor. en azından benim izlenimim bu. güzel yazan çaylaklar da var tabi, onların hakkını yemeyelim, yakın zamanda yazar olabilirler umarım. -
honda dururken volkswagen alan tip
honda ürettiği motorları daha verimli yapmak için elektrikli motor teknolojisine ve valf zamanlamalarına arge kasıyor. volkswagen'in ise umrunda değil, basıyor turboyu geçiyor. benzinsiz modeli olarak da dizel piyasaya sürüyor. honda ise vebalıymış gibi uzak durur dizelden. şimdi bu fark arabadan anlayan adam için önemlidir. honda'yı kullanmış olan zaten bilir ne kadar sağlam bir marka olduğunu, servisinden parça kalitesine, sürüş keyfinden aracın performansına, muadil modelinde her konuda tokatlar vw'yi.
hani enver paşanın torunları almancılık yapmayı seviyor araba konusunda biliyoruz da, bari bmw'yle, mercedes'le gelin arkadaşım, volkswagen nedir ya? bana gel de ki, e39 mu, legend mı? eyvallah baba e39 farklı bir şey. ama passat vs. accord, ya bi gidin arkadaşım kafa mı buluyorsunuz.*
he ayrıca honda çevreci bilince sahip bir firma, volkswagen ise emisyon testlerinde hile yapacak yazılım koymuş araçlarına. karar sizin, arabanızı ben kullanmayacağım, siz kullanacaksınız. tercihinize saygı duyarım da şimdi volkswagen honda'dan iyi falan, ayıp en başından, saçmalamayın lütfen.
not: 99 civic ies babası, 200 binde, far ampülleri bile fabrikadan çıktığı halinde. osram taksan o kadar dayanmaz, japon ne yapmış be mübarek! -
istanbul'u itici yapan detaylar
-kalabalık: 15 milyonu aşkın insan yaşıyor. kişisel alan veya yalnız kalınabilecek çok yer yok.
-ahlak bekçişi şakirtler: çünkü sahilde kız arkadaşımla bira içiyor olmam, kanunen yasak olmasa bile "aile var" diyen dayının fazlasıyla zoruna gidiyor.
-suç oranlarının yüksek oluşu: hırsızlık, gasp, taciz.
-pislik yuvası mahalle/semt/ilçeleri: teker teker saymaya çalışsam entry olur size entari. herkesin her tiple girip çıkamayacağı bolca yer mevcut istanbul'da.
-trafik: nişantaşı, beşiktaş, köprü, feribot, içmeler, kaynarca, ataşehir, kozyatağı, bostancı, sultanbeyli trafikleri en bilinenlerinden bazıları. bir de kennedy caddesi trafiği var.
-ota boka atarlanan apaçiler ve büyümüş halleri: her türlü trafik, ne bakıyon lan ve türevi kavgaları çıkartan amele kitle.
şimdilik aklıma bunlar geliyor. -
türkiye'nin bu günleri de atlatacağı gerçeği
türkiye'den siktir olup gitmek eylemini gerçekleştirdikten sonra ne olursa olsun umrumda olmayacağından, atlatsa dahi dönmem. ki atlatamayacak, bunun farkında olanlar zaten o siktir olup gidenler. kerkenkele beyinliler topluluğu ortadoğu ülkesinin burnu boktan kurtulmayacaktır. ingiliz bir komedyenin de dediği gibi, türkiye diet-suriyedir. en fazla 10 yıl veriyorum, suriye'nin, libya'nın şu an ki halinden hiç bir farkı olmayacak. dinin ne mal olduğunu bilen herkes bunun farkında olur.
kaddafi dönemi libyada eğitim ve sağlık ücretsizdi, doğum yapan kadınlara 5 bin dolar yardım yapılıyordu, ranttan parayı kırmak için değil tarım gelişsin çöllere su ulaşsın diye kanallar yapılması planlanıyordu, elektrik ücretsizdi, petrolün litresi 0.15 dolardı, devlet bütün vatandaşlarına faizsiz krediler veriyor, eğer bir tarım işi kurmak istiyorsanız bütün masraflarınızı devlet karşılıyordu.
sonra ne oldu?
"din elden gidiyor"
bugün libya'da ne adam akıllı bir devlet var, ne de bir düzen var. kanun yok, hukuk yok, silahı olan kafasına göre takılıyor.
edit: yazım yanlışı