bir veda hikayesi de benden gelsin...
yıl 2006. askeri lise sınavını kazandım. daha 14 yaşımdayım. içimde garip, tarifi olmayan bir gurur. testlere, mülakatlara gidiyorum. gözlerimde vatan aşkı, aklımda beyaz üniforma giymenin hayali. dışarıda testlerden çıkmamı bekleyen ailem. gururlular. evin en büyük çocuğu, evin ağabeyi asker olmak istiyor. mülakattan çıktığımda, gururla boynuma sarılan babam nasıl geçtiğini soruyor. geçtim diyorum. annemse gözleri dolu, "gitme oğlum bırakmam ben seni." diyor. ama kararım kesin. asker olacağım diyorum, hem bu bir ayrılık değil ki anne.
sağlık aşamasını da geçtiğimi öğreniyoruz, kayıt için deniz lisesi'ne gidiyoruz. kayıtta gördüğüm subayları hayranlıkla izliyorum. gözlerim heyecanla o kadar parlıyor ki, bıraksalar oracıkta komutan demeden boyunlarına sarılacağım. o his, bütün hislerden farklı.
akrabalarım haberi hemen duyuyor. sülaleden bir kişi asker olacak. herkes telefonla beni arıyor, kutluyorlar. daha okula başlamadan insanlar benimle gurur duyuyor. ve nihayetinde okulun başlangıç günü geliyor. intibak eğitimine çağırılıyorum. annem ve yengem bana eşlik ediyor. hayatımda ailemden hiç ayrı kalmamış olan ben, orada onlarla vedalaşıyorum. 1 ay intibak eğitimi olacak, aileyle görüşmek yok. annem kapıda ağlıyor, ben okula giriyorum. yanımdaki çocuklar dönüp ailelerine el sallıyorlar. ben sallamıyorum. biliyorum ki dönüp annemi görürsem ağlamaya başlayacağım. hem asker adam ağlar mı hiç? ağlamaz.
1 aylık intibak eğitimini tamamlıyoruz. eğitimin sonunda ailelerle görüşme günü var. ailelerle görüşebilirsiniz haberi geliyor. 120 kişi akın eder gibi koşuyoruz. kapıda herkesin ailesi. içlerinden kendi ailemi arıyorum. artık gerçek asker olduk, ağlamak yok diyorum içten içe. sonunda buluyorum bizimkileri. kucaklaşıyoruz. babam bana oks'de kabataş erkek lisesi'ni kazandığımın haberini veriyor. hiç duymuyorum. o sırada heyecanla 1 ay neler yaptığımı anlatıyorum. üzerimdeki üniformamı ilk alışımı, giyişimi anlatıyorum. omzumu gösterip, "anne bak buraya biz de rütbe takacakmışız, biliyor musun?" diyorum.
kabataş'ı kazandığım için beni almaya gelmiş olan ailem, asker olma isteği gözlerinden fışkıran bir çocuk görünce hiç seslerini çıkarmıyorlar.
9. sınıfa başlıyorum. her zamanki gibi, idealistim. dersler mi, en iyi şekilde yapmalıyım. disiplin mi, en iyi şekilde yapmalıyım. öğretmenlerimiz her fırsatta belirtiyor: "geleceğin deniz kuvvetleri komutanı, sizlerin içinden çıkacak!"
her şeyi yeni öğreniyoruz. dostluk, silah arkadaşlığı, astlık üstlük. üst bir şey derse "emredersiniz!"
4 yıllık lise yaşantım çabuk bitiyor. okulun bandosunda trampet takımına giriyorum. törenlerde okulun en önünde yürüyoruz. her sene onur belgesi alıyorum. matematik alanında bir sene tübitak proje yarışmasına davet alıyorum ve katılıyorum. son sınıfta onur kurulu başkanı seçiliyorum. komutan onur belgelerinin yanında disiplin takdir belgeleri alıyorum. son sınıfa kadar 100 tam disiplin puanımı koruyorum. sınıf subayım olan komutan, ufuk'a tüm suçlar serbest diyerek şaka yapıyor. 4 yılın sonunda okul ikincisi olarak mezun oluyorum ve donanma komutanı'nın elinden diplomamı alıyorum.
mezuniyet töreninde adım ayrı okunuyor: "okul ikincisi ufuk, 1992 yılında istanbul'da, yılmaz ve türkan’ın çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.” annem ve babamın oturdukları koltuklarda gözleri doluyor, babamın omuzları kabarıyor. görüyorum. bense sahnede dimdik selam durup komutanı bekliyorum. diplomamı veriyor, tebrik ediyor. "sağ ol!" diye bağırıyorum ve çok büyük bir alkış kopuyor. heyecandan küçücük kalbim öyle çarpıyor ki, kalbim çarptıkça göğsümün hareket ettiğini hissedebiliyorum. bacaklarım titriyor, durduramıyorum, durdurmak için birbirine dokunduruyorum.
mezuniyet törenini cd olarak evlere yolluyorlar. 66 yaşındaki dedem cd’nin kopyasını alıyor. dedem şeker hastası, durumu her geçen gün ağırlaşıyor. gelen bütün misafirlere cd’yi takıp beni izletiyormuş. 68 yaşında vefat edene kadar, evine her misafir gelene benim videomu izletip gururlanıyormuş. okuldan ayrılmak zorunda kalışımı, yaşadıklarımı görmeden vefat ettiği için bir nebze huzurluyum.
2010 yılında deniz harp okulu'na başlıyorum. yeni bir ortam, askeri lise okumadan sivilden gelen yeni silah arkadaşları. ama ben, aynı benim. yeni kişiler, yeni ortam fark etmez. ben, elimden gelenin en iyisini yapacağım! ilk seneyi okul ikincisi olarak bitiriyorum. 2 adet dekan onur belgesi, 1 adet üstün başarı belgesi, 1 adet yabancı dil başarı belgesi alıyorum. 120 tam disiplin puanıyla başladığım 1. sınıfın ardından 120 tam disiplin puanıyla 2. sınıfa başlıyorum. 2. sınıfı da ikincilikle bitiriyor, 2 adet dekan onur belgesi, 1 adet üstün başarı belgesi alıyorum. mp5 makinalı tüfek kategorisinde atış başarısı göstererek, denetleme atıcısı seçiliyorum. o seneyi de cezasız sadece uyarıyla kapatıyor, 119 disiplin puanıyla deniz harp okulu 3. sınıfa başlıyorum.
ilk 2 sene süresince okul birincisi arkadaşımı ödül olarak italya'ya seyre, derecede olmayan başka iki arkadaşımı da birini tunus'a diğerini portekiz gemisine türkiye'yi temsilen gönderiyorlar. ses çıkarmıyorum, resmi olarak belirlenmiş, illa ki bir kriter vardır. bölük komutanı taburun önünde açıklama yapıyor. yaz tatili süresince muhittin arkadaşınız portekiz okul gemisinde, buğrahan arkadaşınız tunus okul gemisinde seyir yapacaktır. seçilme kriterleri ders başarısı, yabancı dil ve disiplindir! tabur dağılıyor, bölük komutanımın yanına gidiyorum. neden seçilemediğimi merak ediyorum. son karar tabur komutanınındı cevabı geliyor.
böyle şeyler benim motivasyonumu düşürebilir mi? tabi ki hayır. ilk günkü heyecanımla devam ediyorum hayatıma. içimdeki vatan aşkını, üniformaya saygımı hiçbir güç bitiremez biliyorum. hem ben zaten bir ödül karşılığı başarı istemiyorum ki. ben başarıyı kendim için kendimi motive etmek için istiyorum.
yeni bir paragraf açıyorum, çünkü olaylar burada başlıyor. ikinci sınıfın sonunda bölük komutanı, tabur komutanı kısaca bizden sorumlu sıralı bütün amirlerimiz değişiyor. yeni tayin komutanlar geliyor. 119 disiplin puanıyla 3. sınıfa başlıyorum. hedefim aynı. 4 yılın sonunda okul birincisi olmak ve diplomamı cumhurbaşkanının elinden almak.
daha okulun üçüncü günü. savunma alıyorum: "üst sınıfa selam vermemek." hayatım boyunca aldığım savunmalar bir elin parmaklarını geçmez. şoktayım. yemek çıkışı olan toplu çıkışlarda selam verilmez kuralına rağmen savunma alıyorum. savunmamı yazıp yeni tayin bölük komutanıma iletiyorum.
sonuç: 2 hafta sonu izinsizlik - 4 disiplin puanı.
bölük komutanım konuşma yapıyor: "bir şey olmaz ufuk, ceza almak çok normal bir şey."
iki hafta geçmeden yeni savunma geliyor: "yatak takımı olmamak." battaniye kullanmıyorum diye 4. sınıflar tarafından bölük komutanıma rapor ediliyorum. biz dersteyken yatakhane odaları üst sınıflar tarafından dolaşılıyor. 110 kişilik devrede, 30 kişi yatağı düzgün diye mükafat alırken, battaniyesi olmamak suçu ile tek savunma alan benim. yatağımı kontrol eden kişinin ise açıklaması daha ilginç: "ufuk, yatağın çok düzgündü. biz de yatak bu kadar düzgünse kesin altında battaniye yoktur dedik ve kontrol ettik." bu bahaneyle yatağımın pikesi açılıp kontrol yapılıyor. ancak yataktan mükafat alan 30 kişinin pikesine dokunulmuyor. hepsini bir kenara bırakalım, battaniye takmamak zaten suç değil. henüz ekim ayındayız ve havalar battaniye kullanacak kadar soğumamış. nitekim yatakhaneyi dolaştığımda 110 kişiden 104 kişinin zaten battaniye kullanmadığını görüyorum.
zaman geçtikçe yeni cezalar gelmeye devam ediyor, sınıf arkadaşlarım bile benim yaşadıklarımı hayretler içerisinde izliyor. 4 haftada bir, tek tük izne çıkabiliyorum. ama ders konusunda hiçbir sıkıntı yok. hedefim olan okul birinciliği için bu cezalar bile motivasyonumu kıramaz!
zamanla çeşitli haberler alıyorum. üst sınıfımdan ayrılanlar, alt sınıfımdan ayrılmak zorunda kalanlar. önceki sene iki üst sınıfımdan okul birincisi kişinin sınıfta bırakılması sonucu ayrılması. bunları düşünüyorum ve aldığım sayısız savunmalara bakıyorum. kendi kendime neler oluyor diyorum, benim de mi sonum aynı olacak diyorum. ama içimden geçiriyorum, "derslerim iyi, disiplinim de iyi. ben üzerime düşeni yapıyorum. kim ne yapabilir ki!" çaatt! yeni savunma: "izinsiz ilaç bulundurmak." savunmamda belirtiyorum: "komutanım daha yeni revirin verdiği ilaç." 2 tane aferin hap bulmuşlar. kaldı ki ben onları evden getirmedim, okul verdi. zaten yönergeye göre fazla sayıda bulundurmak yasak. ilaç bölük komutanına teslim edilir. her gün gidip ikişer ya da üçer tane alınarak kullanılır. bende zaten 2 tane aferin hap var. onları da bu akşam yemekten sonra alacağım. güzelce açıklayıp savunmamı dolduruyorum.
sonuç: 2 gün oda hapsi - 8 disiplin puanı
hafta sonu izinsizlik cezası, hafta sonu oda hapsine dönüşüyor. demir parmaklıklı pencereleri olan odalara kapatılıp sadece yemek zamanı çıkarılıyoruz. yemeğe gidiyoruz, komutan peşimizden koşup durduruyor. "çıkarın şapkalarınızı, kontrol edeceğim!" çıkarıyoruz, buyurun komutanım. tertemiz! bu sırada diğer cezalılara kontrol yapılmıyor.
aradan haftalar geçiyor. içimde buruk bir sevinç. sonunda galiba izne çıkacağım. bana neler oluyor? okulda neler dönüyor? arkadaşlarım gayet normal bir hayat sürerken neden benim başıma garip olaylar geliyor?
arada ankesörlü telefonla annemi arıyorum. neden izne çıkmadığımı soruyorlar. "çok ödev var eve gidersem yetişmez anne." söyleyemiyorum, ben istanbul'da onlar çanakkale'de. biliyorum olanları anlatsam, annem gece uyuyamaz. düzeleceğini, sadece şanssızlık, kötü bir tesadüf diye düşünüyorum. evdekilere bir şey çaktırmıyorum.
ilk dönem bu şekilde cezalarla bitiyor. dönem boyunca toplam 3-4 hafta sonu izne çıkabiliyorum. üzerimde öyle büyük bir psikolojik baskı oluşmuş ki. sömestr tatilindeyim, her gece rüyamda üst sınıftan benimle uğraşan kişileri, her gelen raporu anında savunma olarak elime tutuşturan bölük komutanımı görüyorum. aileme tüm her şeyi söylemiyorum. "ufuk, sen bizi alıştırdın. zaten şüphemiz yok, aynı başarıyı bekliyoruz." diyorlar. annem benimle konuşurken, stresten her tarafı siğil olmuş ayağımı elimle saklamaya çalışıyorum. içimden düşünüyorum, belki de ikinci dönem çok farklı olacak.
ikinci dönem başlıyor. daha ilk zamanlarımda bile tek başıma taburun önüne çağırılıp üst baş kontrolüm yapılıyor. üst başıma her zaman özen gösteririm, bunlardan çekincem yok. derken bir şey bulamadıklarında soru sormaya başlıyorlar. biliyorum, bilemediğim bir şey bulurlarsa bilgi eksikliğinden savunma gelecek! ama biliyorum, çünkü bu senaryolara da hazırlıklıyım. hiçbir zaman bilgi eksikliğinden savunma almadım.
derken kendi sınıfımızdan 2 kişi çıkıyor: "komutanım, biz yeni bir bilgisayar programı yaptık. program nöbet yazma programı." komutan onaylıyor, artık nöbet listeleri mert ve murat arkadaşlarınız tarafından yazılacak.
bir hafta sonra savunma geliyor: "gece nöbetine geç kalmak." gece 2.00-4.00 nöbetimin olduğu gün, benden önceki nöbetçi(yeni kişilerin nöbet listesini yazması sonucu benden önceye koyulan kişi) beni 1.57 de nöbet için uyandırıyor. kalktığımda saate bakıyorum 1.57. nöbete 3 dakika kalmış. daha kalkıp hazırlanma, üniforma giyme vs. işler var. kaldı ki tabur komutanının açık emri mevcut: " bütün gece nöbetçileri, bir sonraki nöbetçiyi 15 dk. önceden kaldırmakla mükelleftir.” hiçbir şey demiyorum, kalkıyorum. tüm hızımla giyinip 2.03 te nöbet mahalline gidiyorum. nöbet mahalline gittiğimde sanki her şey hazır gibi bir harp 4 öğrencisi beni bekliyor. 3 dk. geç kaldın diyor ve numaramı alarak ertesi gün rapor edeceğini söylüyor. hiçbir şey demeden nöbetime devam ediyorum. gece saat 3 olduğunda nöbetimin ortasında başka bir harp 4 kata geliyor. ayağa kalkıyorum. elleri cebinde bir şekilde yanıma kadar geliyor, yatakhaneyi bana rapor et diye bağırıyor. gece saat 3! bağırıyorum. "düzgün hazır ola geçmedin seni rapor edeceğim." diyor ve numaramı istiyor. düzgün geçtiğimi söylüyorum, buna karşılık "ne yani, ben yalan mı söylüyorum" diyor. ertesi sabah kahvaltı taburuna ilk numaramı alan harp 4 geliyor. beni taburun önüne çıkarıyor ve bağırmaya başlıyor. ben de kendimden önceki kişinin tabur komutanı emrine uymayarak geç kaldırıldığımı söylüyorum. bana "şu an sen arkadaşını satıyorsun, farkında mısın" diye bağırıyor. herkesin içinde çocuğu taburun önüne çıkarıyor, çocuk "ben zamanında kaldırdım" diyor. bir kez daha şoka uğruyorum. kahvaltı sonrası bölük komutanına hemen rapor ediliyorum ve savunma elime geliyor. komutana durumu izah ediyorum, suratıma dahi bakmıyor. "komutanım, yatakhanede kameralar var, saat kaçta kaldırıldığıma bakılabilir." diyorum. bu sefer işin peşini bırakmamaya kararlıyım. komutan, "kamera kayıtlarına ulaşmak çok çetrefilli, uğraştırıcı bir iş." yanıtını veriyor. pes etmiyorum yönergeyi araştırıyorum, tabur komutanının emrini bulup savunmamda yönergeye atıfta bulunarak belirtiyorum.
sonuç: 3 gün oda hapsi - 12 disiplin puanı
kabul etmiyorum, itiraz ediyorum. sonucunda çocuğa 5 gün oda hapsi cezası veriliyor. çocuk suçlu bulunduysa ben neden ceza aldığımı soruyorum. bölük komutanının cevabı ilginç: "evet, seni zamanında kaldırmamış. bu onun suçu ve cezasını aldı. ama nöbete geç kalmak senin suçun. sen de cezanı alacaksın."
bu açıklamaya kargalar bile güler!
artık yaşadıklarım iyice psikolojik bir savaşa dönüşüyor, her gece rüyalarıma giriyor, ama sabrediyordum. psikolojik mobbing öyle kötü bir hal almıştı ki, artık benden beklenen esas şey olan derslerime bile konsantre olamamaya başlıyordum. hafta sonu izne çıkamamayı geçtim, disiplin puanım her geçen gün düşüyordu. artık ders sırasında bile dalıp gidiyor, bu akşam ne olacak acaba diye kara kara düşünüyordum. 9. sınıfa parlayan gözlerle başlayan o çocuk, artık gözlerinde yaşama sevinci bile olmayan bir kişiye dönüşmüştü. artık ailem de bazı şeyleri fark etmeye başlıyor, ben de daha fazla olayları gizleyemiyordum. en kötüsü de bir şeyler döndüğünü hissedip elimden hiçbir şey gelemiyor oluşuydu.
kalan günlerimde de senaryo pek değişmedi, hatta artarak devam etti. her perşembe bölük komutanları tarafından sorguya alınmaya başladık. endüstri mühendisliği bölümü olarak her hafta sorguya giriyor ve buna bir anlam veremiyordum. sonradan öğrendim ki benim haricimdeki herkese sorguda sorulan soru aynıymış: "ufuk herhangi bir yerde bölük komutanlarıyla ilgili yorum yaptı mı?" herkes bu sorularla sıkıştırılıyor, bir koz aranıyormuş derken...
yeni savunma: "üstler hakkında yorum yapmak"
ne demiş olduğumdan bile haberim yok. daha o savunmayı doldurmaya çalışıyorum, teslim bile etmemişim.
hooop yeni savunma: "arkadaşının ders çalışmasına mani olmak." oda arkadaşım ders çalışmasına mani olduğumu söylemiş. sebebi ise benim çok yardımsever olmam ve her sınavdan önce bize ders anlatır mısın diye yanıma gelenlere ders anlatmam. evet, ben her sınavdan önce onlarca kişiye ders anlatıp onların sınavdan yüksek almasına vesile olurken, oda arkadaşım tarafından "ses yapıyorlar, ders çalışamıyorum. ortalamam düştü." suçuna layık görülüyordum.
veee...
tüm bu gözlerim dolarak, ellerim titreye titreye yazdığım olaylar sonucunda -2 disiplin puanına düştüğüm an 31.05.2013 tarihinde ayrılma dilekçemi verdim. çünkü kendim ayrılmazsam, okuldan atılacaktım.
6 yılda disiplin zafiyeti göstermeyen kişi, 1 sene içerisinde 121 puan harcamıştı. peki bu kimsenin dikkatini çekmiyor muydu? tüm bu kişilerin hepsi aynı teşkilattansa, elbette dikkat çekecek bir husus olmazdı.
ayrıldım. psikolojik yükünün yanında daha o yaşta omuzlarıma 53 bin liralık tazminat yükü de binmişti. evet iyi değildim, uzun bir süre de kendime tam gelemedim. artık sivil hayata geçmiştim ama hala kabuslar görüyor gece yarılarında sıçrayarak uyanıyordum. eve getirdiğim tazminat yükünden sonra babamla göz göze gelmeye utanıyordum. o kadar kötü durumdaydım ki, insanların "demek ki yapamamış, dayanamamış, ayrılmış!" yorumlarına kulak dahi asmıyordum. ama içten içe hırs yapmıştım, yılmayacaktım, çok daha başarılı olacaktım, ve bir gün kesinlikle yaşadıklarımın hesabını soracaktım...
ayrıldığım gün bölük komutanı "şimdi ne yapacaksın?" diye sordu. verdiğim cevap netti: "boğaziçi üniversitesi'ne gireceğim." bana verdiği tek tepki gülmek oldu.
anlayamayacakları bir husustu çünkü. biz o mevkilere kendi azmimizle, kendi bileğimizin hakkıyla gelen kişilerdik, kendileri gibi örgüt yerleştirmesi sonucu değil!
2013 haziran ayında boğaziçi üniversitesi endüstri mühendisliğine yatay geçiş başvurusu yaptım. birçok test aşamasına girdim ve hepsini geçerek boğaziçi macerama başladım. boğaziçi'nde her sene onur listesine girdim. iki dönem ders asistanlığına seçildim ve bir dönem de exchange kapsamında amerika'da okudum. sonuç olarak kendi yolumu çizdim ve geçtiğimiz ay mezun oldum.
tüm bu yaşadıklarımın ergenekon, balyoz kumpaslarıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum. nitekim 2007 yılında çıkan iddianamede fişlenen kişilerde daha 15 yaşında lisede olan benim bile ismim vardı ve tabi birçok arkadaşımın. ne tesadüftür ki orada fişlenenlerden ismi geçen hiçbir öğrenci bugün tsk'de değil. ya atılmışlar, ya da ayrılmak zorunda bırakılmışlar. davanın düşmesiyle adı geçen herkesin evine birkaç ay önce takipsizlik kararı geldi, bizim de bu sayede haberimiz oldu.
evet, peki dışarıda sivil yaşamda kendimi nasıl mı motive ettim? ne zaman büyük bir zorlukla karşılaşsam, ne zaman çalışırken bir isteksizlik gelse geçmişte yaşadıklarımı hayal ettim. mezuniyet videomu her misafire izleten rahmetli dedemi, beni askeriyeye gözleri yaşlı teslim eden annemi, ve tazminatımı ödeyip üzülmeyeyim diye benden gizli kardeşime "evde bundan sonra askeriyeyle ilgili bir şey konuşma." diye tembih eden babamı hatırladım.
sonuç olarak belirtmek isterim ki, ben ve benim gibi mobbingle, psikolojik baskıyla, yıldırma politikalarıyla ayrılan birçok arkadaşım, ve en önemlisi hepimizin bilincinde olduğu bir gerçek var:
"vatan savunması yapmak için üniformaya ihtiyacımız yok. yeter ki kalbimizde ve zihnimizde olsun..."
----
çok yakın bir arkadaşımın başına gelen olaylardır. yazar olmadığı için yazdığı yazıyı ben buraya koydum. attığınız mesajları direk olarak ileteceğim.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. fetö zoruyla harbiyeden atılıp boğaziçini kazanmam
-
2. fetöcüleri ihbar edenlere ödül verilmesi
(bkz: fetöman go)
-
3. deniz seki'yi fetö hapse attı
doğru olabilir. zira fetö'nün türkiye'de yapılanmasının en önemli engellerinden biriydi deniz seki.
-
4. 24 temmuz 2016 ahmet hakan köşe yazısı
laga luga yapıyorum ve diyorum ki
"biz orada falan değildik bay ahmet"
bu tiplerin her görüldüğü yerde geçmişlerinin hatırlatılması lazım -
5. darbe şüphelisi bazı askerlerin tecavüze uğraması
bu tecavüz iddialarının tek birisi dahi kanıtlanırsa yazıklar olsun böyle memlekete dediğim rapor. tecavüz nedir lan, insanmısınız siz. bakın işkence bile olmaması gerekirken bir de tecavüz iddiası doğru çıkarsa vah halimize.
-
6. eurosport'un ntv spor'u satın alması
ntv spor'un spor kanalına dönüşmesi yolunda güzel bir haber.
-
7. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
1* totem mi dersiniz yoksa ertesi günün tatil olması sebebiyle mi yahut cuma gününün mübarek olmasından mı kaynakandı dersiniz bilinmez. ama 27 mayıs 1960, 12 mart 1971, 12 eylül 1980, 28 şubat 1997, 27 nisan 2007 ve 15 temmuz 2016 girişimleri daima cuma gerçekleşmiştir.
2* darbelerin daima kötü şeyler olduğu söylenir. lakin çoğu zaman gerçekleşen darbeler destek görür. 1960'ta gerçekleşen darbeyi trt radyosunda okuyan kişi alparslan türkeş'ti. 1971 muhtırası gerçekleştiken sonra demirel istifa ederek başbakanlık görevinden ayrılıyor. o tarihlerde bir genç muhtıra veren darbecilere teşekkür mektubu yazıyor. o kişi cemil çiçek'ti.
3* başarıya ulaşan darbeler destek bulur dedik. 1980'de de yaşandı. zerrin özer "bekliyordum çok sevindim." diyecekti. bülent ersoy "çok memnunum, enver paşa'ya teşekkürüm sonsuzdur" diyecekti. sezen aksu "zamanında ve yerinde bir karar" diyecekti. sadece onlar değil, daha bir çok ünlü evren paşa önünde saygıyla eğiliyordu.
4* sadece ünlüler değil, bir siyasetçi de sonuna kadar destekliyordu. hatta kenan evren o siyasetçiyi özel olarak yanına çağırıp darbe hükümetiyle çalışmasını istemişti. kabul etmişti o siyasetçi ve 22 ay boyunca türlü işkencelerin yaşandığı o dönemde darbe hükümetine bakanlık yaparak hizmet vermişti. o kişi kim mi? turgut özal
5* başka destek verenler de vardı: fethullah gülen. sızıntı dergisinde ekim 1980 tarihli "son karakol" başlıklı yazıyla darbecilere teşekkür ediyordu gülen.
6* gülen herkesle iyi geçinmeye çalışıyordu. türkeş, çiller, demirel, hatta ecevit, ve tabiki özal. hepsinin çevresindeydi. peki bu güç nereden geilyordu?
7* geçmişte birgün edirne'de camiiye giden gülen bir hocanın vaizini dinler, hoşuna gider. çıkışta tanışırlar. o kişi yaşar tunagür'dür. daha sonra gülen'in yanına tayini için çaba gösterip başarır. samimi arkadaş olurlar. kimdir tunagür?
8* içişleri bakanlığı'nın 12.8. 1965 tarihli raporuyla atatürk düşmanlığı yaptığı iddia edilir. buna rağmen demirel'in partisi ap tunagür'ü, 15.12. 1965'te diyanet işleri başkan yardımcılığı'na atar. daha sonra dış işleri tarafından tunagür'ün, suudilerin petrol şirketi aramco ve rabıta örgütüyle ilişkileri belgelenir. sık sık londra'ya gittiği söylenir.
9* turgut özal da 22 ay darbe hükümetine çalıştıktan sonra istifa edip amerika'ya gider. döndüğünde parti kurar. kenan evren'den siyaset yapmak içni izin ister, çoğu kişiyi reddeden evren özal'a izni verir.
10* bu tip din adamlarının şirketlerle ve yurt dışı seyahatleriyle bağlantısı varsa, işler hep başka olur. bir fotoğraf vardı, tayyip erdoğan bir sakallının dizinin dibinde oturduğu: gülbeddin hikmetyar.
11* sovyetler afganistan'ı işgal etmeye başladığında amerikalılar afgan mücahitlere yardım etmiştir bu "dinsiz" komünizm belasını engellemek için. silah, para ve sınırsız destek vermiştir. bu destek verilen kişilerden biri usame bin ladin'di. gülbeddin hikmetyar da o mücahitlerden biridir.
12* hikmetyar 1992'de afgan direnişçilerin oluşturduğu yönetim konseyi tarafından başbakan seçilir. daha sonra ise, abd'nin sovyetler'e karşı desteklediği afgan mücahitlerinin liderliğini üstlenir. abd ile ilişkisi olmayan cihatçı islam lideri yok gibi.
13* çok daha önce 1973'te cezaevinde tutukluyken pakistan istihbarat örgütü hikmetyar'ı kaçırır. pakistan istihbarat örgütü, suudi arabistan haberalma teşkilatı ve cia o dönem sovyet tehlikesine karşı kardeş gibi çalışır.
14* daha da öncesinde kabil üniversitesi'nde hiktmeyar, resul sayyaf ve burhaneddin rahbani'nin içinde bulunduğu asya vakfı bu bahsettiğim cia , suudi ve pakistanlılar tarafından finanse edilir.
15* gel zaman git zaman erdoğan'ın dizinin dibinde oturduğu hikmetyar ile abd'nin arası açılır. sonra iran'a sığınır. abd tarafından terörist ilan edilir. ve tabi 2003'te iktidar olan akp de dostu abd'nin isteği doğrultusunda hikmetyar'ı terörist ilan eder. gülen ilk değil yani.
16* burhaneddin rabbani'den bahsetmiştik yukarıda. onun da böyle bir pozu vardı. dizinin dibinde iki kişi oturuyordu. fotoğraf 1985 ekim ayında girişim dergisinde basıldı. rabbani'nin önünde oturanlardan biri muhammet emin saraç'tı. öteki de fatih saraç. tanıdık geldi mi? alo fatih desem? fotoğrafın basıldığı dergiyi çıkartan da akp'li mehmet metiner. ne ilişkiler ne ilişkiler...
17* o dönemler abd rakidal islamcı iran'a karşı ılımlıları destekliyordu. ılımlı islam teriminin sahibi, daniel pipes...pipes 2007'de abd'nin türkiye'de akp'yi artık desteklememesi gerektiğini açıklamıştı. aynı zamanda kürtlerin de mesut barzani etrafında toplanması gerektiğini söylemişti. kürtler önemliydi.
18* metiner kitabında erdoğan'ı ilk nerede gördüğünü anlatıyor. 1989'da erbakan önemli bir ismi türkiye'ye ağırlamış. ev sahipliğini istanbul refah teşkilatı yapmış. yani erdoğan. ağırlanan isim de raşid el gannuşi.
19* raşid gannuşi tunus'taki islami bir hareketin lideri. 1980'e londra'ya sürgün ediliyor. kendisini müslüman demokrat olark görüyor. yani radikal değil. humeyni gibi olmadığı için batı'nın desteğini görüyor. el kaide'ye karşı ama ab'ye karşı değil. tam bir ılımlı yani.
20* gel zaman git zaman, batı destekli arap baharı ilk olarak tunus'ta yaşanınca hemen ülkesine dönüyor. 24 ekim 2011'de %40 oyla iktidar oluyor. ingiliz kraliyet uluslararası ilişkiler enstitüsü olan chatham house'tan ödül alıyor.
21* chatham house ödülü demişken. bu ödülü abdullah gül de aldı. hem de kraliçe elizabeth'in elinden.
22* chatham house'ın tarihi önemi ne? sevr anlaşmasının mimarı. yani osmanlı'yı paramparça edip sadece konya ve çevresini türklere bırakan haritayı çizen kuruluş.
23* sevr'in mimarı chatham house kurulu gül'e madalya takmıştı. geçen yıl başka bir isim de önemli bir madalya alacaktı: hulusi akar.
24* 27 ocak 2015 günü abd kara kuvvetleri komutanı org. raymond odierno, org. akar’a pentagonda “liyakat lejyonu” taktı.
25* general odierno kim? 4 temmuz 2003 günü türk askerinin kafasına çuval geçirilmesini emreden general.
26* batılılar bu tip hadiselerde isimleri çok ince seçer. seneler önce erdoğan ve gül ab anayasası taslağına roma'da imza atmıştı. arkada bir papa heykeli vardı: papa x. ınnocenzo. türk düşmanı, bir papa. tarih? 29 ekim 2004. cumhuriyetin kuruluşu...
27* 2011'de türkiye kuzey afrika ülkesi libya'ya harekat düzenleyen nato donanmasına iki gemi gönderdi. nato donanması libya'ya saldırdı, kaddafi'yi devirdi. harekata komuta eden amiral geminin adı neydi: andrea doria...
28* 1538'de birleşen haçlı donanması barbaros hayreddin paşa'nın komuta ettiği osmanlı donaması ile preveze'de karşılaştı. savaşı barbaros kazandı. peki haçlı donanmasının amirali kimdi: andrea doria... peki barbaros kimdi: kuzey afrika'da toprakları fetheden bir osmanlı paşası. yüreğinizde ince bir sızı oluştu değil mi?
29* 1974'te ecevit-erbakan hükümeti kıbrıs'a asker çıkarttığında abd ile türkiye ilişkileri bozuldu. türkiye'ye ambargo uygulandı. dünya türkiye'ye ambargo uygularken bir lider türkiye'ye destek çıkmıştı: muammer kaddafi.
alıntıdır -
8. fethullah gülen üç harflileri kullanıyor
cia
abd
tsk
pkk
tu kaka (yok bu olmadı)
bnd
stv
rte
anam nasıl da unutmuşum i.m.g
siz melih başganı annamıyorsunuz. -
9. 6 üniversite bitirdim işsizim
sadece bir işsiz 6 üniversite bitirebilirdi zaten,tebrikler.
-
10. ailesinde fetöcü sayısı 0 olan insan
alevilerin tamamıdır...
-
11. 24 temmuz 2016 halep'in kuşatılması
sokağa çıkan halk halep'e girerse bence tankları durdurabilirler. önemli olan milli irade çünkü.
-
12. darbeye tiyatro diyenlerin gözaltına alınması
bekir bozdağ kardeşim ortada büyük tuhaflıklar var, 200 insan niye öldü bilmek bu ülke vatandaşının hakkıdır. hele ki senin gibi düne kadar cemaat'e toz kondurmayan bugün başka havalar çalıyorsa iyice kıllanırım.
42 yaşımdan sonra allah'ı bulmuşum senin korku imparatorluğun vız gelir tırıs gider. büyük mahkeme günü geldiğinde sana hakkımı helal etmeyeceğim o zaman anlatırsın derdini.
yap faşizmini günahına günah ekle. alabileceğin en büyük şey canımdır o da zaten sana ait değil.
anladın değil mi, sana hakkımı helal etmiyorum. altındaki makam arabasından, oturduğun koltuğa kadar her şeyde hakkım var.
edit: ne düşündüğümüzü yazalım da yalandan trollenmeyelim.
ilk akşam bildiğin tiyatro olduğunu düşündüm. köprüde üç beş asker filan.
sonra meclisin bombalanması gibi manyakça işler oldu.. sonra mete yarar'ı bi dinledik birileri baya baya işgale gelmiş bizi.. yani tiyatromsu bir şeyler var ama bizim hükümetin işi de değil gibi, bizi de aşan bir durumlar var..
her halükarda 200 küsur insanın niye öldüğünü bilmek hakkımız. yanlış doğru herkes fikrini söyler, somut verilere bakar neyse buluruz işin doğrusunu.
edit 2: yeni nesil mehmet baransu'lara yazalım.
hatırladın mı mehmet baransu'yu hani şu "ergenekon'a üye olduğunu bilmeden üye olan insan" saçmalığının yaratıcısı...
şimdi senin mantığınla düşünelim...
madem cemaatçiler kılıktan kılığa giriyor bu ara, neden akp'li kılığına girmesinler? yaparlar mı? yaparlar tabi.. feysbukuna bak görürsün.
diyelim ki bir cemaatçi var, darbe yapmaya çalışmış eline yüzüne bulaştırmış. ne yapar bu adam? bence şöyle yapar.. hemen akp'li kılığına girip kemalist, muhafazakar, türkçü demeden önüne gelen herkesi içeri attırmaya, göz altına aldırtmaya çalışır, ki hükümete karşı olabildiğince geniş bir kesim tepki duysun.. yani madem askerle deviremedik bari toplumsal muhalefet oluşturalım der.. hele ki de bu adam vakti zamanında "hocaefendimiz" filan gibi laflarla safını açıkça belli etmişse..
bak gördün mü? senin mantığınla düşününce bizzat sen darbeci oldun...
o yüzden, mehmet baransuculuk oynamayı bırak da şu meseleyi anlamaya çalışalım. -
13. 24 temmuz 2016 chp istanbul demokrasi mitingi
chp'nin iktidar olamamasının sebepleri yorumlarda saklıdır çünkü chp seçmeni eleştirir. akp'nin dikta rejimine çaksa şimdi zamanı mı kemal konumuz darbe denir, darbeye çaksa kemal'e bak hemen akp ile bir oldu yazıklar olsun denir.
akp niye kazanır ? seçmeni düşünmez. fetoyla beraberken oyunu verir. fetoyla savaşırken oyunu verir. pkk ile açılım yapar oyunu verir. pkk ile tekrar savaş başlar oyunu verir.
akp seçmeni her koşulda mutludur, eleştirmez. chp seçmeni her koşulda mutsuzdur, eleştirir.
ben konuşmayı beğendim. değinmesi gereken her konuya değindiğini düşünüyorum. -
14. taksim meydanı şeriatçılardan geri alındı
birtakim solcularin kardeslik, kenetlenme, birlik ve beraberlikten anladigi bu yazik ki.
hemen ayristir, hemen ötekilestir...
yazik. -
15. rte'nin hdp'yi darbe zirvesine davet etmemesi
şaşırtmamıştır.
zira akp'linin, chp'linin, mhp'linin hatta cemaatin olan bu devlet kürtlerin değildir. sağolsun devlet her fırsat bulduğunda bunu anımsatmaktadır. -
16. adriano correia claro
bu beşiktaş'ta var bir olay ama çözemiyorum. lan burda hepimizin bir şekilde sempatisini kazandılar da çay parasına gomez ev parasına adriano almak için kimin sempatisini kazandılar?
bravo fiko the president. -
17. dizi tarihinin en sevilen kötü karakterleri
üstüne tanımam
(bkz: t-bag) -
18. koç burssuz + mba + aile şirketi
mba yok, düşünmüyorum da. aile şirketi yok, peder düşünmüyor da. zaten boğa burcuyum.
-
19. 24 temmuz 2016 rte'nin lozan mesajı
ülke korkutucu derecede iyiye gitmeye başladı. oğlum, vermeyecekseniz umutlandırmayın, vallahi bak. ortadoğu'da değiliz gibi hissediyorum bugün, ne oluyor lan?
-
20. kılıçdaroğlunun fetö diyememesi
fetönün adını ağzına almadıysa bilmediğindendir, siz öğretiverin. ağza almayı en iyi siz bilirsiniz.zamanında ağzınızdan çıkarmıyordunuz.
edit: fetö adının ağza alınmamasına üzülen başlık sahibine ithafen yazılmıştır. -
21. ahmet zeki üçok
şu anda tarafsız bölge programında konuşmakta olan emekli savcı.
akp kurmaylarının, önünde diz çöküp af dilemesi gereken kişi.
cemaat ile ilgili hazırladığı iddianamede 'fetocudur' dediği kişilerin yanılmıyorsam tamamı bugün darbeci diye içeridedir.
edit: bombalamaya devam ediyor. tsk içindeki yapılanmanın düşünülenden çok daha ciddi olduğunu söylüyor.
genelkurmay başkanı da dahil üst kademeyi topa tuttu.
edit 2: bombaya devam, 2010 referandumundan sonra askeri savcıların anayasal suçlara ilişkin soruşturma yürütülmesini yasakladığını hatırlattı.
bu adamın 2009 yılında yaptığı soruşturmanın doğrudan sonucudur bence bu anayasa değişikliği maddesi.
tekrar orduda görev alması şart olan kişidir.
küfür etkisi yapan ama küfür olmayan cümleler ansiklopedisi yazıyor resmen bu akşam.
yakalananların beş on katı kadar daha cemaatçi subayın olduğunu söyleyince ahmet hakan sordu: bunlarla mücadele, bunların tespiti mümkün mü? mümkündür, dedi. cemaat hakkında son derece deneyimli savcılarımız var, onlar bu işi halleder dedi.
ne kadar naif bir adamdır yahu. ellerinden öperim. -
22. selvi kılıçdaroğlu
ingiliz kraliyet ailesi edasıyla takılan diğer milletvekili eşleri davranışları sergilemediğinden dolayı halkı şaşırtmıştır. el sallayıp, gülümsemek bunu anımsatıyor arkadaş. gömlek, tshirt giymesi eleştirilmiş. show yapmaya gelmemiş demek ki değil mi? taftalar, ipekler içinde görmeye alışmışız bu "eşleri" hep. eşlik etmekten başka vasıfları olmadığı o kadar belli ki, anca süslenip el sallasınlar.
editle gelen not: arkadaş onca insan şehit olmuş kadın niye gülümsesin allah aşkına? halen daha "yaptığı ayıp" diyen var niye gülsün be gülmesi ayıp! gülmüyor işte yürü be olması gereken bu. erler linç edilmiş, direnmeye çalışanlar ölmüş, toplum korku içinde, dolar olmuş 3. gülmek hata böyle bir ortamda. -
23. kandırıldık deyip işin içinden çıkmak
çomaristan anayasasının değiştirilemez ilk maddesi.
"bir kişi ya da kurum kandırıldığını söylerse, tüm suçları affedilir." direkt böyle geçiyor anladığım kadarıyla. -
24. 24 temmuz 2016 camilerden sela verilmesi
üstteki ateist arkadaşın yazdıklarından sonra namazın 25 vakte, selanın 56 kez okunmasına razı olabilirim. öyle bir ikna edici. çılgınca.
-
25. darbenin başarısız olacağının anlaşıldığı an
havaalanından çekildikleri an.
-
26. pokemon go
babamı da kaybettiğimiz oyun. koskoca beyin cerrahı adam. arabaya biniyoruz "pokestop varsa söyle sağa çekicem" diyo. geçen gün yazlığa gittiler, gece on bir gibi "napıyosunuz?" diye aradım "iyi altı kişi çıktık sahilde pokemon topluyoruz" diyo. bak altı kişi. yaş ortalaması 50 falan bu arada. sözde biz oynuyoruz diye ne olduğunu anlamak için indirdi benim levelı falan geçmiş şu an. dışarı bi çıkıyo bi daha görebilene aşkolsun. akşam yiyecek bi şeyler almaya diye çıktı bir saatten fazla bekledik. pokemon iyi pokemon güzel de evde çocuklar aç.
-
27. ayakların yanması
(bkz: ayak kanseri)
herkes bir şey yazmış. internetin olmazsa olmazı olan her belirtiyi kansere çevirmek konusuna bi katkımız olsun.
(bkz: internette araştırılan hastalığın kanser çıkması) -
28. tc kimlik numarasını 3+3+3+2 şeklinde ezberlemek
ya bi bitmediniz amk allah belanızı versin.
-
29. türk lirasındaki koza ipek sembolünün kaldırılması
yerinde ve hemen uygulanması gereken öneri. hatta mevcut banknotlara ek 400 tl'lik banknot da çıkmalı.
tasarımı şimdiden hazır: http://galeri8.uludagsozluk.com/…banknot_830640.jpg -
30. beşiktaş
sağ ve sol bek transferleri ile devrim yaşayan takım.
ismail ----> adriano
beck ------> gökhan gönül
fransız devriminden sonraki en büyük devrim. -
31. can dündar'ın the guardian makalesi
"makalesini okudum, darbeci fetocu olduğu ortada ama ingilizceydi, anlamadım" diyen kardeşlerime amme hizmeti olarak çevirdim, buyursunlar:
bu türkiye tarihindeki en büyük cadı avı
darbe girişimi cuma akşamı meydana geldi. pazar akşamında ise hükümet yanlısı sosyal medya hesaplarından başında benim ismimin bulunduğu tututlanacak 73 gazeticinin listesi dolanıyordu
üç gün içerisinde yirmi tane haber portalı ulaşılmaz hale geldi, 24 radyo ve haber istasyonunun lisansları iptal edildi. meydan gazetesi basıldı ve iki editörü göz altına aldındı. (24saat sonra serbest bırakıldılar). dün adı listede olan gazeteci orhan kemal cengiz hava alanında eşi ile beraber tutuklandı. halihazırda büyük ölçüde hükümet tarafından kontrol edilen medyada muhalif bir ses duymak şuan neredeyse imkansız. avrupa insan hakları evrensel sözleşmesi ikinci bir emre kadar askıya alındı. ülkenin üzerinde bir korku bulutu var.
cumhurbaşkanı tayyip erdoğan üç aylık olağan üstü hal ilan ettiğinde düşündüğüm şu oldu: “hiç bir şey değişmemiş”. geçmişteki darbelerin hepsi hakkında belgeseller çekmiş, son üçünü de yaşayıp görmüş bir gazeteci olarak; darbenin getireceklerinin ne kadar kötü olduğunu çok iyi şekilde biliyordum, başarısızlığın ise erdoğan'nı nasıl hızlı bir şekilde bir zalime çevirdiğini de gördüm. türkiye siyaseti tekrar tekrar kışla ve cami arasında sallanan bir sarkaç misali işlemiştir. sarkaç ne zaman camiye yaklaşsa asker devreye girip kendine çekmeye uğraşır ve ne zaman ordu sekularizm için yaptığı baskıyı arttırsa caminin gücü büyümeye başlar; iki aşırı ucun arasında kalan eğitimli demokratlar ise bu çatışmanın hep ezileni olur.
peki bu ikilemden neden kaçamıyoruz? bu açıklanması kolay ama çözmesi zor bir durum. türk ordusu maalesef ki sivil toplumun olgunlaşamadığı, muhalefet partilerinin güçsüz kaldığı, basının sansürlendiği, sendika, üniversite ve yerel otoritelerin etkisizleştirildiği bir ülkede sekülarizmin tek güçlü koruyucusu pozisyonundaydı. silahlı kuvvetler her zaman ülkenin modernliğinin tek koruyucusu olduğu iddiasında idi. bu durumun çelişkisi ise ordunun yaptığı her darbe hem demokrasiyi zedelemesi hem de radikal islamın daha da güçlenmesine sebep olmasıydı. darbe protestolarında ölen bir kişinin cenazesindeki şu sahne durumu mükemmel bir şekilde gösteriyor, cumhurbaşkanının da katıldığı cenaze namazında imamın duası şu şekilde idi; “allah bizi özellikle de okumuşların şerrinden korusun” ve cemaat arkasından hep bir ağızdan bağırdı “amin”.
geçen hafta yaşanan darbe girişimi yüzyıllar öncesinden gelen dalganın en son ve aynı zamanda en kötü örneği. 15 temmuz darbe girişimi esnasında halk camilerden saatlerce süren çağrılara cevap verdi. askerleri linç ederken “allahu ekber” diye bağırıyorlardı. türk ve yeşil islam bayrağını sallarlarken idam isteriz diye haykırıyorlardı. sadece gazetecilerin değil her türlü muhalifin isimlerinin olduğu listeler birden bire dolaşıma çıktı. aralarında 10 bin polis, 3 bin hakim savcı ve 15 binden falza akademisyenin ve ülkedeki bütün üniversite dekanları bulunduğu yaklaşık 60 bin kişi ya göz altına alındı yada kovuldular. bu sayı giderek büyüyor. 1980 askeriye darbesinden sonra yasaklanan işkence yeniden sahnede, 2002 yılında kaldırılan idam cezasının yürürlüğe konulöası için kampanya yürütülüyor. cumhuriyet tarihinin en büyük cadı avı.
peki bu ne anlama geliyor? olağan üstü hal ile birlikte yasama yetkisi büyük ölçüde etkisizleştirilerek yetkileri yürütme'ye aktarılacak; adil yargılanma engellenecek, medya üzerinde büyük bir kısıtlama olacak. erdoğan, eğer meclis idam cezasını önüne getirirse onaylayacağını belirtti. şayet blöf yapmıyorsa bu türkiye ile avrupa arasında şuan hala hissedilmekte olan kopuşun tamamen geçekleşeceğine işarettir.
anlayamadığımız bir sebeten dolayı köprüyü kontrol etmeye çalışan askerler sadece asya'dan avrupa'ya, aynı zamanda rusya'ya da olan yönü kapattılar. suudi arabistan, karar ve iran'a olan yön engellenmemişti. bence sembolik bir anlamı var: türkiye asya'da sıkışıp kalmış ve avrupa'nın kapısı kapalı.
askeri bir darbeden kurtulduk, güzel, peki polis devletinden bizi kim koruyacak? okumuşların şerrine (her ne demekse) karşı güvendeyiz, peki kendimize cahelete karşı nasıl savunacağız? askeri barakalarına geri gönderdik, peki camileri mesken tutmuş politikacılardan nasıl kurtulacağız? başbaşa kaldığımız, çözmek zorunda kaldığımız sorunlar bunlar.
son sorum da şuan kendi dertleriyle cebelleşen avrupa'ya:
olanları görmezden gelip mülteci kartını hala elinde tuttuğundan dolayı eroğan ile iş birliği mi yapacaksınız ya da göstereceğiniz desteğin muhtemel sonuçlarından utanıp modern türkiye'nin yanından mı duracaksınız?
hatalıysam mesaj at -
32. meral akşener
şöyle montaj bir video üzerinden karalama yapılıyor hakkında. mustafa kemal atatürk'ün yurtta sulh cihanda sulh ilkesini ülkesinin her yerinde bombalar patlarken, şehrine toplar yağarken söylediği için darbeci ilan ediliyor, fetöcü ilan ediliyor.
konuşmanın yapıldığı sırada ülkenin durumu: kilis'e leblebi gibi top yağıyor, rus uçağını düşürmüşüz, sürekli şehit geliyor, millet neresi patlayacak diye paranoyak olmuş.
en çok vurgu yaptıkları cümle de sonra. 15'inden sonra inşallah işler değişecek cümlesi. darbenin tarihini vermiş, biliyormuş, oymuş buymuş. ulan burada millet bu insanları aşağılarken kızardım ama yemin ediyorum hak ediyorsunuz bazen yahu.
ya bak balıkesir yazıyor ekranın üstünde. aç bi bak bu kadın ne zaman gitmiş balıkesir'e, ne demiş orada, bi dinle de mi? yooook. biz sıçtık ülkenin ortasına, sıvadık bir de ama temizliyemiyoruz, herkese de bok atıyoruz.
kadın 27 nisan 2016 tarihinde balıkesir'e gidiyor ve orada miting yapıyor. yapılması planlanan 15 mayıs 2016 mhp olağanüstü kongresine de atıfta bulunarak 15'inden sonra işler değişecek diyor. ama işte kansızlık bunu gerektiriyor ya, o videodan kesi bundan kırp, şundan düzelt ortaya bunu çıkartıp aha fetöcü diyorlar.
bokunuzu temizleyin kardeşim.
15'inden sonra işler değişecek cümlesi aha burada geçiyor 22:40
edit: imla. -
33. 25 yaşında olup liseli kıyafeti giyen kadın
-
34. fethullah gülen
üniversite döneminden bir arkadaşım var, cemaat evlerinde kalıyordu. yaptığı ibadet ona kalmış, bir şey diyemem. rahat ediyordur orada, eyvallah. ama militan bir tipti bu arkadaş, cemaatin de akp'nin de aleyhinde konuşturmazdı. okul biter bitmez de bankasya'ya girdi zaten(!) sonra bir süre sonra nasıl olduysa kovdular bunu.
orası da ona kamış ama okul zamanında, feto'yu peygamber gibi anan, adını salavat getirerek zikreden bu arkadaş, bugün facebook'ta "sen nasıl bir orospu çocuğusun!" diye yazmış.
güldüm. -
35. o kadar eğitime rağmen hala cemaatçi olmak
darbe girişimi gecesinden sonra kafamı daha da kurcalayan mesele.
hani "eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır" sözüyle geçiştirilebilecek bir mevzu da değil sanki.
tamam bir şekilde malum sınavların sorularını ele geçirmiş olabilirsin ama sonrası?
lan sen o kadar eğitim al, dünyayla, bilimle, teknolojiyle o kadar iç içe ol ama hala allahla konuştuğunu iddia eden sümüklü bir şizofrenin lafıyla olur olmadık maceralara giriş. çok enteresan cidden. yani gram bir şey mi kapmadın bilimden, hiç mi sorgulamadın ya? en azından "tamam allah var da bu ne diyor amk" bile demedin mi?
ulan wikipedia'dan bilmediğim bir kelime görünce o kelimeyi derinlemesine araştıran bir insan olarak havsalam almıyor benim. koca profesör, hakim, savcı, pilot, general, amiral olmuşsun. hala tüm bunları allahın inayeti ve feto'nun rehberliğiyle yaptığını düşünüyorsun.
bu nasıl bir akıl tutulması, bu nasıl bir beyin yıkanması? feto'cu arkadaşlar buyurun söhpete. -
36. kemal kılıçdaroğlu'nun saraya çıkacak olması
"o yoksul insanların vergileri ile kendine 1000 odalı saray yapıyorsun. o sarayı chp iktidarında odtü’ye tahsis edeceğiz. bu iktidar bitmiştir. lüks içinde yaşıyorlar. gırtlaklarına kadar dolara boğulmuş durumdalar. benim derdim onlar değil. bu ülkedeki işsiz insan. her evde tencere kaynayacak. "
şu açıklamayı yaptıktan sonra kemal kılıçdaroğlu kesinlikle saraya çıkmamalıdır. saraya çıktığı anda ak troll'ler adama tükürdüğünü böyle yalatırlar diye ötmeye başlayacaklar. -
37. doğu perinçek
80 öncesi türkiyede üniversite merkezlie de olsa sol hareketlerin görece güçlü olduğu, sokakta var olabildiği zamandı. perinçek de sosyalistti, devrimciydi. bir askeri darbe sonrası sol rüzgar bir camdan girip diğerinden çıktı gitti.
90'ların ortası pkk'nın en güçlü olduğu zamandı.
perinçek bu harekete yaklaştı ve de bir daha pkk o zamanki askeri gücüne erişemedi.
2000'lerin ortası akp karşıtı bir ulusalcı cephenin oluştuğu zamandı. hop perinçeği ulusalcı tarafta gördük. sonrasında cemaat + akp işbirliği dümdüz etti o oluşumları.
ya adam bir şekilde kaybeden ata oynamak konusunda bir usta ya da devreden çıkması gereken siyasi hareketleri yok etmekle mükellef. şu anda bulunduğu nokta itibariyle de ilgiyle takip ediliyor kendileri. -
38. kerime kumaş
yav biri de yazmamış arkadaş yok sabiha gökçen'den sonraki ilk kadın savaş pilotuymuş da bilmem neymiş de.
şunlara şu payeleri vermeyin.
bundan önce berna şen var.
burcu şahinkaya var.
züleyha dombay var.
ve bir de kadın pilot şehidimiz var. ayfer gök, mekanı cennet olsun.
kendi vatandaşına bomba atmak veya korku salmak için uçakları, helikopterleri kullanip bir de uzerine "aa ben darbe yapcaaamizi bilmiyodum, sadece emirleri uyguladim.xoxo" diyenleri yüceltmeyin artık!
tanım: gözaltına alınan pilot.
edit: typo -
39. kılıçdar'ın tek sözüyle sokağa dökülecek kitle
-
40. 1.55 boyunda aptal çirkin anlayışsız kültürsüz kız
kendileri dün bizim dükkana gelen bir tiptir.
1 gün önce:
yakışıklı, efendi, hali vakti yerinde bir abimiz dükkana gelir, nişanlısının yarın doğum günü olduğunu kendisine bileklik almak istediğini söyler, bileklikler gösterilir, arkadaş birini zor da olsa beğenir, beğendiği bileklik ince bir bilekliktir, alır ve gider.
ertesi gün:
bu abi yanında başlıkta anlatıldığı gibi bir kızla gelir. kız bilekliğin yere düşüp kırıldığını söyler. bilekliğe baktığımızda çekilmek suretiyle koparıldığı belli olmaktadır. buna rağmen başka bir ürün almalarını yoksa parasını iade edebileceğimizi söyledik.
demez olaydık amk. karıda bir tripler, o olmaz, bu çok pahalı, bak bunu ben takarım ama nişanlımın bütçesi uygun değil. aaaa pırlanta, fiyatı ne kadar, 25.000 mi? ahahahaha ben bunu takarım işte, aşkım bana bunu evlendiğimizde alır, bu ne, bunun neden burası böyle? bu bilekliği alırsam ve satmak istersem kaça alırsınız? bunlar satınca para etmiyor ama. sanki adamla evlenip takıları alacak ve sonrasında boşanacak haspam. illallah dedirtti. yanındaki delikanlı eziliyor büzülüyor, hadi canım beğen de alalım gidelim diyor. kadın umursamaz bir şımarıklık içerisinde küstahlık yapmaya devam ediyor.
sinirden kendimi sikmemek için dışarı çıkıp bir sigara içtim, sigara içerken gireyim içeri şunların parasını vereyim, dükkandan siktir edeyim, gık derse de karının boynunu kırayım dedim. harbiden niyeti bozmuş bir şekilde içeri girdim. haspam bir bileklik beğenmiş, delikanlının aldığı bilekliğin tam iki katı fiyata. adama öyle de böyle de istediği değerde bir hediye aldırdı.
eminim ilk hediye kendisine ucuz geldiği için çekti kopardı kezban. sonrasında da adamı sürükleyip istediği hediyeyi aldırdı.
böylelerine değer veren tüm erkeklerin anasını sikeyim. dua ediyorum boynunu kırmadan siktir oldu gitti dükkandan.
ulan benim sevgilim olacak kadın böyle bir şey yapacak eşeği suya gönderir, eşek sudan gelene kadar tokat manyağı yaparım kendisini. -
41. chrome'daki çevrimdışısınız uyarısının oyun olması
-
42. malatya'da ortaokul öğrencisinin evlendirilmesi
ruhen ve bedenen eğitim adına beni mücadeleden soğutamayacak olaydır.
olayın seyrine gelinecek olursa nisan 2016'da malumatımın olduğunu belirtmem gerekir. okulda 8. sınıf öğrencileri arasında bir kız öğrencimin "evlendiği" üzerine dedikodular başlamış, ben de derste bir an için "olur mu hiç öyle şey?!" diyerek derse devam etmiştim.
bir gün sonra söz konusu öğrencinin ablası olduğunu söyleyen kişi yanıma gelerek müdür yardımcısı olmam nedeniyle benimle bir konu üzerine konuşmak istediğini söyler. bu aşamada hala tahminlerim arkadaşlarının şaka yaptığı ve öğrencinin ablasına bu durumu şikayet ettiği üzerineydi.
öğrencinin ablası kendini tanıtarak kısa bir öz geçmişinden bahsetti. kendi ablasının da kendisinin de kaçarak evlendiğinden, bu yüzden çok acılar çektiğinden bahsetti. 8. sınıfta eğitim gören kardeşinin de "kaçma tehlikesi" olduğundan ve rızası da olduğu için evlendirileceğini söyledi. ancak arkadaşlarının sözde dalga geçmesinin hoş olmadığını, bunun engellenmesi gerektiğini dile getirdi.
şahsım şaşkınlık ve ciddiyet içinde diğer arkadaşlarının hatta okulda ki diğer öğrencilerin bunu olağan gibi karşılamasına, bu yaşta, çocuk yaşta evlendirilmenin onların gözünde kanıksanmasının önüne geçmekten başka bir görevim olamayacağını söyledim. bir süre daha hayatımda pek nadir bir şekilde cahillik ve ilkelliğin sınırlarında yaşayan bu ablayla konuşmam sürdü.
evime geldiğimde ilk iş olarak malatya aile ve sosyal politikalar il müdürlüğü'nü aramak oldu. onlara 21 yaşında askerden yeni gelmiş ya da gelecek olan bir kişiyle 8. sınıf öğrencimin evlendirileceğini, dolayısıyla bir çocuk istismarından şüphelendiğimi ifade ettim. verilen cevabı bozmadan aktarıyorum:
"biz bu konuyla ilgilenmiyoruz. sizin malatya il emniyet müdürlüğü çocuk şube'yi aramanız lazım."
bu aklımın almadığı cevaptan sonra hemen çocuk şube'yi aradım. gerekli bilgileri vererek ihbarımı gerçekleştirdim. sabah okula geldiğimde ise bu durumu okul müdürüne açtım. bir diğer şoku da burada yaşadım:
"hocam zaten kafası çalışmıyor evlensin gitsin."
!!!
aradan günler geçti. 7. sınıftaki bir grup öğrencimle teneffüste sohbet ederken birisinin "72 araba saydım öğretmenim." dediğini duydum. bunların ne arabası olduğunu sorduğumda da o öğrencinin nişanına gelen ve konvoy yapan araba sayısı olduğunu öğrendim.
okul bahçesindeki bayrağa başımı kaldırıp dalıp gittim bir an için. ne polis gelmişti, ne diğer öğretmenler bir tepki oluşturmuştu ne de okul müdürü sesinin çıkarmıştı.
geçenlerde okulda tek idareciyim, malumunuz teog tercihleri sürüyor. velilerle toplantı yapıyorum. bu öğrencimin bir ton makyajla ve parmağında yüzükle başını kaldıramadan konuşması, daha doğrusu konuşamaması, sözü annesinin alması gibi göz ve kulak tırmalayıcı bir sahne yaşanıyor:
"hocam biz kızı açık öğretime kaydettirmek istiyoruz."
bu karar sonrası ne yapmaları gerektiğini söyledim. özel olarak benimle konuşmak istediklerini söylediler. anne olacak şahıs benden kızın yaşını zamanında nüfusa yanlış yazdırdıklarını, bu yüzden okula ne zaman başladığına dair belge istediğini söyledi. ben de bunun ancak hastaneden heyet raporuyla alınabileceğini söyledim. yok, illa benden alacakmış, beyi öyle söylemiş.
"beyin benim yanıma hele bir gelsin, bu bilgiyi ona kim vermiş, yüzüme söylesin." diyerek gönderdim.
sevgili sözlük böyle bir olayı bizzat hiç yaşamamıştım. o günlerde derste başımı çevirip çevirip atatürk'e bakıyordum.
hala gözümün önüne geliyor o yüzük.
olmamalıydı. 2016 uygarlığında yaşanmamalıydı. -
43. köpeği zehirlemekle tehdit etmek
şikayet etmek için zehirlenmesinin beklenmemesi gerekmektedir.
hayvanhaklari@ormansu.gov.tr - bu email hayvanları korumakla yükümlü orman ve su işleri bakanlığına ait.
şikayetinizi detaylı şekilde, gerekçelendirerek bu emaile atın, köpeğin fotoları ile birlikte. kısırlaştırılmış bir köpekse belediye tarafından kulağındaki küpenin numarasını da yazın.
tehdit eden aşağılıkların açık adresleri ve kişisel bilgilerini de ekleyin.
mutlaka ilgilenilecektir. ayrıca ilinizdeki doğa koruma ve milli parklar müdürlüğünü de arayıp şikayetinizi ek olarak oraya da bildirin.
ek bilgi: yapabiliyorsanız, ki yapmanızı öneririm yerel hayvan koruma görevlisi olarak, köpeği belediyeye sahipli hayvan olarak kaydettirin, karne çıkarttırın, birkaç aşısını yaptırın, kısırlaştırılmamışsa kısırlaştırın, bu durumda sahipli hayvan statüsünde olur ve köpeğe yönelik herhangi bir tehdit veya suç sahipli hayvan olması sebebiyle tck hükümleri kapsamında değerlendirilir, bu durumda ilgili tehdit/yaralama/öldürme vs. türü suçlar hapis cezası gerektirir.
sahipsiz hayvanlarda ise idari para cezası sözkonusu olur yalnızca. -
44. fethullah gülen cemaati
bunların evlerinde kalmış, okuluna gitmiş yakın bir arkadaşım bundan 3-4 yıl önce cemmat ile ilgili düşüncelerimi paylaştığımda bana din düşmanlığı yaptığımı, dediklerimde haklı bile olsam hocaefendileri gibi mübarek bir insan hakkında böyle konuşmanın dinden dahi çıkarabileceğini ayetlerle, hadislerle kanıtlamaya çalışıyordu. hükümet ile aralarında anlaşmazlıkların çıktığı ilk dönemlerde zırlayıp duruyordu.
şimdi bu arkadaş, exhocaefendisinin idam talebi için 1 haftadır sokaklara çıkıyor. biliyorum ki hepinizin çevresinde bu arkadaştan var. bunlara bakarak varılacak en temel sonuç: çomardan mürit olmaz. darısı çomarlara güvenip güç gösterisi yapmaya devam edenlere.
tanım: bir zamanlar ülkenin en yetkin gücüyken bu hallere düşmesini hayretle ve popcornla izlediğim oluşum. -
45. recep tayyip erdoğan
ülkenin %60'ını birleştirmişmiş. kendisinin bağımlısı çomarlar dışında ülkenin en az % 35'i zâten fetö'ye karşıydı. hizâya gelen kendisi ve kendi zekâsındaki kitlesidir.
-
46. ilber ortaylı'nın darbecileri silkip atması
taze silkmiştir.
yer: genç tarih okur ve yazarları buluşması, 23 temmuz 2016, istanbul.
--- spoiler ---
(...)
- sende sor çocuğum sonra gitçez. (gülüşmeler)
+ darbe girişimi hakkında sessiz kalmanız özellikle sosyal medyada çok konuşuldu. sormaya çekiniyorum açıkçası lütfen kızmayın. nedir bu meselenin aslı? türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- fevkalade iyi görüyorum. iyi olmasında da büyük faide vardır. çünkü ben biraz coğrafya bilirim. bizim etrafımızda işe yarar hiçbir ülke yoktur. öyle olduğu için de zaten impartorluk kurduk, fazla bir matah olduğumuzdan değil. (gülüşmeler)
bir kere ihtilal meselesi öyle günlük tartışmalara meze edilecek konu değil. bu işi tezgahlayanların içeriden olduğuna inanmıyorum. öyle bir şey yok. bunun için amerika ve bir takım avrupa devletlerine bakılması icab eder. bir kışkırtma, cesaretlendirme olduğu açık. hep söylüyoruz anlatamıyoruz. özellikle askeri vasıflarını kaybetmiş avrupa sınıfı, bizde bulunan bu meziyetlerin yok olmasını istiyor.
etrafımızda doğru düzgün bir ülke yok. bu size bir şey getirir. burası ordusuz yapılamaz. türkiye demilitarist, askerlikten arınmış, bu işi inceltmiş bir ülke ve toplum olamaz. bundan dolayı sıkıntı çekenler varsa bilemem. herkesin kendine göre bir hesabı olabilir birey olarak. fakat yerimiz, coğrafyamız buna müsait değil. bizde resim, heykel sanatı yok. musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur. fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir.
şu aşamada iktidara, muhalefete, askere, bilhassa cumhurbaşkanına moral ve güven verilmesi fevkalade önem arz ediyor. bir dönem için memlekette özellikle asker üzerinden milliyetinden utandırma duygusu körükleyen tipler hasıl olmuştu. bunlar belirli makam mevkilere getirildiler. el üstünde tutuldular. bunların hepsi talimatla iş yapan komitacılardır. vatan hainleridir. bunların devlet kadrolarıdan derhal el çektirilmeleri gerekiyor.
yaşanan tüm felaketlerin sebebi işi ehline vermeme kaynaklı. adam kayırıyorsun yani. maharetli insanların hakkına giriyorsun sonra sonuç bu oluyor. bir de böyle kırılmalarda o kayrılan gruplara karşı toplumda bir ön yargı oluşur. adam dindar geçiniyorsa bu sefer toplumda dindarlığa yönelik bir tavır oluşur falan. böylesi köklü bir millet için acı bir tablo tabi.
--- spoiler --- -
47. 25 yaşından sonra üniversiteye başlamak
26 yaşında başlayan biri olarak sıkıntısını görmediğim durumdur. 30 yaşındayım. üniversiteye başlamasam da şu anda 30 yaşında olacaktım. kaybedilen bir şey yok, kattıkları kardır.
-
48. kıdemli aktrol
islamcı utanmazlığına level atlatmış ünvan. lan adamlar açık açık şerefsizliklerine rütbe vermişler, gözümüze seriyorlar.
-
49. fethullah gülen cemaatinin artık bittiği gerçeği
bitti diyip rehavete kapılmamalı, devasa bir yaratık imgesiyle korku ve panik havası da yaratılmamalıdır. iki algıya da hizmet etmek bu sürüngenlerin ekmeğine yağ sürecektir.
-
50. akın öztürk
basit bir matematikle 64-36=28.
73 yılında teğmen olarak göreve başlamış olan akın öztürk 80 darbesinde subaydı, tahminimce yüzbaşı rütbesiyle.
o darbeyi gördü, yaşadı. yani darbe nasıl yapılır senden benden daha iyi biliyor bu adam.
46 senedir orduda. belki binlerce eğitime katılmış, bir o kadar eğitim vermiş, yüzlerce göreve katılmış, bir o kadar da görevin stratejilerini tasarlamış, şimdi yaptığı iddia edilen darbeye bak sen...
ayrıca;
bu adam yaş üyesi. yaş üyesi demek ne demek biliyor musun? genelkurmay başkanını seçen adamlardan birisi demek. yaş ordunun komuta kademesini şekillendirir. generalliğe terfileri, emeklilikleri veya ihraçları kararlaştırır. yani ilerinin genel kurmay başkanının kim olacağını belirleme sürecinde söz sahibi olan bu adam şimdi kalkıp darbe yapacak?
üstelik az önce bahsettiğim kadar donanımlı bir insan böyle saçma sapan bir darbe planlayacak? hatta öyle bir durumda ki darbe dedikleri şey, planlayamayacak...
aklım almıyor. birileri oynanan bu oyunu kendisinin üzerine yıkmaya çalışıyor gibi.
ya teasdüfen oradaydı o gün ya da oraya bilerek çekildi ama kendisi tesadüf olduğunu düşünüyor. (bunları destekleyen bir çok ifade var.)
ve o anda orada olan en kıdemli asker olduğu için de üzerine yıkılmaya çalışıyor.
bir taraftan da sahip çıkılmaya, suçsuz olduğu söyleniyor.
üzerine yıkmaya çalışan daha darbenin ilk zamanlarından beri satılmış medya.
sahip çıkmaya çalışan cemaatçilerden temizlenen tsk. (ki hatta bazı cemaatçilerin ifadelerinde bile kendisinin darbeyle alakası olmadığı var.)
yalnız benim de aklımı kurcalayan en büyük soru şu;
darbeler gibi olağan üstü hallerde, orduda rütbeler değişir. hele ki bu cemaatse, orada ki bir astsubay eğer cemaat içinde daha yetkinse bir subaya emir bile verebilir. hadi diyelim akın öztürk bunu planladı. tek başına mı yaptı bunu? bu işin ikinci adamı, üçüncü adamı nerde?
akın öztürk ben yapmadım diyor ve diğer suçunu itiraf edenlerin bazıları da akın öztür suçsuzdur diyor. o zaman bu darbenin başı kim?
darbelerde zaten eğer bir baş varsa, bkz: 80 darbesi, çıkar bildiriyi tv'den okur. kendi yüzünü gösterir, kendilerine karşı çıkanlara meydan okur, güç gösterisi yapar. öyle pantolon tişörtle torun sevmeye gitmez.
öyle biz yapalım da genel kurmay başkanını da ikna ederiz demekle darbe mi yapılır lan? bunu sen ben görüyoruz da hayatını askeriyeye vermiş bu adam bunu düşünemiyor mu? iki adım sonrasını düşünemiyor mu? bi b planı, c planı yok mu? genel kurmay başkanı kabul etmedi, napıcaz diye sormadılar mı kendi kendilerine?
öyle görünüyor ki, cemaatçi oldukları bilinenlere darbe yapıyoruz diye bir yem atılıyor. diğerleri de ortaya çıkıyor zaten ama görünürde bir baş yok ve şu anda kendilerine bir günah keçisi arıyorlar. çünkü herkes biliyor ki başsız darbe marbe yapılmaz. ve o anda orada ki en kıdemli olana iş yıkılmaya çalışılıyor. ve hatta belki genel kurmay başkanı'nı darbeye sahip çık diye ikna etmeye çalışanlar da bizzat bu darbenin kurgulayıcıları. onu beceremeyince iş akın öztürk'ün üzerine yıkılıyor...
akp'nin her zaman yaptığı gibi kurunun yanında yaşı da çatır çatır yakmaya çalışıyorlar.
suçsuzsa umarım bir an önce salınır ancak bir yanımda diyor ki umarım suçludur. çünkü yapılan o kadar işkencenin suçsuz bir insana yapılıyor olduğu düşüncesi cidden kanımı donduruyor. sen bunları okurken mesela, o kim bilir neler yaşıyor?