Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. cicişlerin iki hamburgere 1100 tl vermesi

    muhtemelen kendileri değil tokmakcıları vermiştir o parayı yani 1100 tl den cicislere giren çıkan yok. yani var da o şekilde değil .

  • 2. ısrarla imgur'dan link veren tip

    hee bi siz akıllısınız amk. biz bilmiyoruz dns kullanmayı, vpn de neyin nesi, hosts ne lanhoşt...

    kardeşim ırgatız biz, ameleyiz, marabayız. çalışıyoruz lan, şirketin bilgisayarının ayarlarıyla oynayamıyoruz.

  • 3. 21 haziran 2016 türkiye çek cumhuriyeti maçı

    http://i.hizliresim.com/djd1m1.jpg

    "emre'nin sevincinde mutluluk, masumiyet, umut var; burak'ın suratından türkiye akıyor.
    sosyolojik tez yazılır şuna."

    muazzam tespit.

  • 4. yıldız teknik üniversitesi servis şoförü skandalı

    "vitesle karıştırmışım" deyip, türk yargısını ikna edecektir!

  • 5. odasına izinsiz giren yaşlı hastaya bağıran doktor

    bunlar fazla okumaktan, okumak dediysek de ezberlemekten böyle oluyorlar. 6 sene tıp eğitimi 3-4 sene de uzmanlık. nereden baksan 10 yıl latince içindesin. mezun olunca da psikoloji bozuk. bozuk olur tabi. yaşlı amca ayakta durmakta zorlanıyor bi de utanmadan adamı hırsızlıkla suçluyor. şu döner sermaye işleriniz olmasa vatandaşın yüzüne bile bakmazsınız. ee o kadar okuduk falan diye gelmeyin kırarım kalbinizi. bana mı okudun pezevenk. böyle hayvanlaşacağınıza hiç okumayın daha iyi. bu ülkede doktor olanların çoğu böyle arkadaş. ha gidersin özel hastaneye seni paşalar gibi karşılarlar. para için her şeyi yapar bu doktorlar.

    edit: gelen mesajları ve yorumları okuyorum. yok tıp fakültesini kazanamayan, yok öss'de en iyi puanı biz yaptık kafasındaki doktorlar için yazıyorum. okuduğunuz ya da izlediğiniz görüntüleri yorumlayamıyorsunuz. bakın en geri zekalıya göre anlatacağım. mesele kadının adama bağırması da değil. mesele yaşlı başlı adamı hırsızlıkla suçlaması. anladın mı? var mı ortada delilin ? yok. buradan bir şey eksilirse seni bulurum diye de tehdit ediyor adamcağızı. siz hakikaten bu kadar fazla latince'nin içinde kalınca türkçe anlamayı ve yorumlamayı da unutuyorsunuz.

    edit 2: özelden hala hakaret eden doktor arkadaşlar var. olayın kahramanı kadınla sınıf arkadaşı sanırım hepsi. asdasdsadgfdfd.

  • 6. esra ceyda kardeşlerin geçimi

    (bkz: elit beyler)

  • 7. 22 haziran 2016 arda turan'ın basın açıklaması

    muhabirin bugün en çok koşan oyunculardandın söylevi üzerine felsefi bir eda ile "allah büyük" cevabıyla başlamıştır.

    bi de benim takıldığım nokta "herkesten tek tek hesap soracağım" kısmı oldu.

    kimsin la sen. valla bak açık açık diyorum. gel benden de sor. kimsiniz siz arkadaş. neyin hesabını soracaksınız.

    lan bizim ömrümüzde göremeyeceğimiz paraları alıyorsunuz gözüm varsa gözüm çıksın daha fazlasını al.

    medyasından kamuoyuna yıllardır yalanmadık yeriniz kalmıyor yalasınlar umrumda değil.

    ama profesyonel olarak yaptığınızı deklare ettiğiniz işinizde performans düşüklüğü yaşadığınızda hele hele bu iş tüm türkiye halkını ilgilendirdiğinde (çünki bizim verdiğimiz paralarla dönen çarktan kazanıyorsunuz hiç kıvırmayın) yapılan eleştiride hemen dokunulmaz oluyorsunuz.

    çıkmayın olum. sikerim la bize mi oynuyorsunuz sadece.

    "annemi ağlatmasalardı" demiş. bu işlerde aile eş dost karıştırılmasına ben de karşıyım amenna amma ardacım unutma ki futbol dışı medyatikliğe soyunarak aileni geçmişini özel hayatını bu işe katan en başta sen oldun. daha halen din katıyorsun alakasız bir futbol müsabakasına normal mi bu.

    hesap soracakmış. ezel bana sanki mk. valla çıkmayın lan gruptan falan isveç
    çıksın mk sizin egonuzdan bıktık çeyrek final yarı final görseniz ekmek yedirtmezsiniz siz bize.

    ha unutmadan hesap sormaya madem maçanız yetiyor madem o kadar güçlüsünüz marca'dan başlayacaksın o zaman o hesabı sormaya. hadi bakalım seni yılın bidonu seçen biz değil ispanyol medyasıydı uyandırayım.

    edit : videosunu bulamadım şimdi ama bu link dursun en azından

    http://cs.milliyet.com.tr/…iye-2266470-skorerhaber/

  • 8. tartıştığı trafik polisini ön kaputta götüren adam

    olayın mizahi bir yanı olsa da önce insanlık. o kaput polis için tabut olabilirdi trafik magandası yüzünden. yani adam ölse zevkten dört köşe olacaklar var. yazık... o trafik teröristi bir gün senin karşına da çıkar ve bu yüksek bir ihtimal. çünkü onlar her yerdeler maalesef.

  • 9. akp olmasa nokia 5110'da yılan oynuyordunuz

    akp olmasa siz de hala sikinizle oynuyordunuz. şimdi akp sayesinde 10-12 yaşında çocuklara geçtiniz diye karşılık verilebilecek yorum.

  • 10. fatih terim'in andrea pirlo'ya verdiği efsane ayar

    --- spoiler ---

    ac milan'a henüz yeni gelmiştim. ilk antremana belirlenen saatten önce çıkıp herkesi etkilemek istiyordum. tesislere vardığımda pirlo oradaydı. ve pek etkilenmişe benzemiyordu.

    andrea, oldukça ilginç biriydi. soğuk görüntüsüne rağmen işine önem veren ciddi bir profesyoneldi. sanırım onun en büyük sorunu netameli tavırlarıydı. konuşurken şaka mı yapıyor, yoksa ciddi mi asla anlayamazdınız. sıranın kendisine gelmesini bekleyen sakin ve güçlü bir lider gibiydi. sanırım bu çocuk bana kendi gençlik yıllarımı anımsatıyordu.

    fevri bir karar vermeden önce kontörlü telsim hattım ile ömer üründül'ü aradım. ona pirlo hakkındaki düşüncelerini sordum. "aa ben onu çok beğeniyorum. futbolu çok iyi bilen biri" dedi. bu cevap beni rahatlatmıştı. hislerimde yanılmadığım için ayrıca mutlu oldum. zira yakın gelecekte onu stratejimin merkezine koyacaktım.

    5 ay sonra >>

    gün batımı milanello'yu son kez aydınlatırken, lezzetli italyan lazanyası masalara servis ediliyordu. yemeğin ardından galliani'nin kırmızı şarap teklifini geri çeviremedim. bir süre sohbet ettikten sonra haftasonu oynanacak torino maçı hazırlıklarını tamamlamak için ofisime geçtim ve biri bizi gözetliyor'u açtım. fakat bir türlü odaklanamıyordum. yarım kalan işlerimi bitirmek üzere sekreterim simonetta'yı aradım; "pirlo denen vitaminsizi odama gönder."

    5 dakika sonra >>

    - pirlocum inanır mısın şunu izlemeden uyuyamıyorum.
    + non guardo la tv.
    - hele şu 02 melih'e acayip uyuzum.
    + non lo so.
    - ortamlarda soran olursa "fatih hoca eraycı" dersin.
    + così bene.
    - ne diyorsun ulan? türkçe konuş anlamıyorum.
    + non capisco signore.
    - bu arada haberin olsun; torino maçında kulübedesin.

    andrea, tek kelime dahi etmeden sessizce odayı terketti. ne ertesi günkü antremanda, ne de maç günü hiç konuşmadık. problemin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. 9. haftasına girdiğimiz serie a boyunca hepi topu 13 dakika görev almıştı. ergen tripleri bu yüzdendi. hey gidi hey. koskoca rui costa dururken sen kim köpek?

    pirlo'nun bazı oyuncularla birlik olup cephe kazdığını ufaktan anlamıştım. takım elbisemden kravatıma, mimiklerimden kusursuz italyancama kadar her şeyimi dedikodu malzemesi yapmıştı. soyunma odasında maç öncesi yaptığım konuşmalarda; "göreyim benim takımımı. tanrı yardımıcınız olsun" diye gazladığım anlarda dahi sinsi bakışları sırtımı delip geçiyordu.

    adriano galliani ise kendisini işlerime karıştırmadığım için benden nefret ediyordu. öğle saatlerinde yediğim ezogelin çorbasından bile rahatsızdı. (lokmalarımı sayıyor keltoş) medya önünde tercümansız italyanca konuşmamı ayrıca kıskanıyordu.

    torino maçı öncesi yerli oyuncularla gizli bir görüşme yaptığını öğrenmiştim. (ümit sağolsun) taklaya gelmemek için yabancı oyuncuların ağırlıkta olduğu bir kadro kurmaya karar verdim. lakin bu olacakları engelleyemedi.

    3 kasım 2001 sabahı milano'dan torino'ya gitmek üzere takım otobüsüyle yola çıktık. 4 galibiyet 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet ile üçüncü sıradaydık. geçtiğimiz hafta 0-0 biten bologna maçında maldini'nin sakatlığının üstüne bir de shevchenko'nun burnu kırılmıştı. 4-5-1'e dönüp inzaghi'yi ileride tek forvet bıraktım.

    inzaghi.. pirlo'nun kankası, biricik oda arkadaşı filippo inzaghi!

    4 kasım 2001, maç saati gelip çattı. takım çok kötü oynuyordu. iki hafta önce inter'i yağlayan takım sanki bu değil başkasıydı. shevchenko'nun yokluğu takımı psikolojik olarak geriye yasladı. bize hiç yakışmayan bir gol yedik. defansif düşünceyi kırma adına albertini'nin yerine simone'yi oyuna soktum. tekrar çift forvete dönmüştük. oyunun geri kalan kısmında neredeyse tek kale oynadık. inzaghi çok gayretli görünmesine karşın saçma sapan goller kaçırıyordu. derken o kritik dakika geldi.

    inzaghi, torino'lu bir şaban tarafından düşürüldü. hakem penaltı noktasını gösterdi. penaltıcımız costacurta olmasına rağmen topun başına inzaghi geçti. topa doğru geldi. kaleciyi ters köşeye yatırdı. lakin topu alakasız bir şekilde sağ taraftan tribünlere, simitçinin kelleye nişanladı. o an pirlo ile göz göze geldik. her zamanki alaycı bakışları ile beni süzüyordu.

    inzaghi bana ihanet etmişti.

    içten içe olacakları sezdiğim için son düdüğün ardından kendimi kaybettim. çıkış tünelinde rui costa'nın üzerine yürüyüp "beni sabote mi ediyorsunuz?" diye haykırdım. soyunma odasında yaşanan gerginlik derhal asbaşkan galliani’nin kulağına gitmişti. aylardır yedek bekleyen oyuncuların tavırları zaten belliydi. maldini ve inzaghi kulübede ancelotti’yi görmek istiyordu.

    eve kapandım.

    pirlo'nun alaycı bakışları gözümün önünden gitmiyordu. maç gecesi berlusconi ile telefon görüşmesi yapan galliani; "yollayın" talimatını almıştı bile.

    uzun lafın kısası tetikçi italyan medyası bir kez daha görevini başarıyla yerine getirmiş, başta pirlo ve inzaghi çetesi olmak üzere tüm milanolu futbolcular adanalı bir türk ile çalışmanın dayanılmaz hafifliğinden kurtulmuşlardı!

    sen büyük kaptan! sen karizmatik top cambazı! kupalar, şampiyonluklar, madalyalar sahibi andrea pirlo! sen mi büyüksün?

    hayır!

    ben büyüğüm, ben!

    fatih hoca!

    sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun? bir hiç!

    gözümde pul kadar değerin yok!

    ama şunu iyi bil; ne arda'ma, ne ozan'ıma, ne de burak'ıma hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın bizleri. çünkü biz birbirimize avro ile bağlıyız. bizler avroyu seviyoruz. biz bir şirketiz. biz büyük bir şirketiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?

    dokunma şirketime. dokunma arda'ma, dokunma ozan'ıma, dokunma burak'ıma, dokunma ersin'ime, dokunma düzen'ime. eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, fatih hoca, hiç düşünmeden çeker vururum seni.

    anlıyor musun? vururum.

    ve dönüp arkama bakmam bile.
    --- spoiler ---

    -haziran 2016 tarihli kitabından alıntılanmıştır-
    -sayfa no: 200-204, tüpçü comics and press-

  • 11. aydınlardan erdoğan'a ihtar

    baskın oran'dan sonrasını okumaya gerek olmayan ihtar. başınıza gelenler yetmez ama evet baskıncığım. orantısız bir şekilde üstünüze gelsinler.

    ilgili görseli şöyle koyalım: http://i.hizliresim.com/jn6qgn.jpg / http://imgur.com/4xdy6ov

    kendisinin sözlerini de koyalım: "burada akp ve chp'yi oylamıyoruz. akp'yi referandumla değil seçim zamanında oylayacağız. biz de biliyoruz akp'nin paketi makyaj yaparak sunduğunu, yetersiz olduğunu. ama bir daha böyle bir fırsat ele geçmeyecek. 'hayır' ya da 'boykot' diyenler, akp üzerinde baskı yapmanın tek yolunu kaçıracaklar."

    o kadar büyük aydınlık var ki güneş gibi maşallah, gözlerim kamaştığı için ihtarı bile okuyamadım. suretleri metinlerine yansımış. bu arada eline geçen şeyi bir zahmet gösterirse sevinirim. yani hala elindeyse en azından.

  • 12. mabel matiz'in burnuna otrivine sıkmak

    herhangi bir ortamda mabel matiz'in şarkılarından birine rast geldiğimde yapmayı şiddetle arzuladığım eylemdir.

    zaten alerjik rinit ve kronik sinüzit hastasıyım, bu adamın sesini duyunca gözlerim kızarıyor, burnum tıkanıyor, huylanıyorum bildiğin.

    belli ki bu arkadaş da aynı dertten muzdarip ama otrivine denen sihirli formülden haberi yok, yazık kimse söylememiş çocuğa... gel kardeşim şöyle uzat burnunu, pısst. bi de öbür deliğe, pısst. çek içine çek çek çek! hah şöyle adam gibi bir nefes al yahu, oksijen gitsin beynine.

    oh be dünya varmış, o da rahatladı ben de...

    edit: viral reklam falan diye yazanlar olmuş. dinlemem, sevmem, kendisiyle herhangi bir ilgi ve alakam da yoktur.

  • 13. arda turan

    ''milli takım için doksan küsur maç oynadım, beş tane kötü oynadığım maçı söyleyene tüm servetimi veririm.''

    beyler üç tanesi bu turnuvada oynadıkları. iki tanesine de siz yardım edin, zengin oluyorum amk.

  • 14. emre mor

    çek maçında burak'ın ayağına çarptırarak akıl dolu bir gol attı.

  • 15. çilem doğan'ın amansız bir katil olduğu gerçeği

    gerizekalı ve hukuki terimlerden uzak bir troll'ün açtığı sıçmık başlık.

    çilem beraat etmedi sayın troll, kefaletle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. dolayısı ile cezasız kalıp kalmayacağı yapılacak yargılama sonucunda hakim kararına göre değerlendirilecek.

    troll olmak bir yere kadar ama troll de olsa insanın bir izzeti nefsi olmalı...

  • 16. 2016 turizm krizi

    burada "kriz var diye fiyatları ucuzlatmak yerine, zararın gelecek olan yerli turistlerden çıkarılacağı" bas bas bağırılıyor ancak buna rağmen insanlar fiyat aynı diye dert yanıyor. gerçekten çok değişik insan yapısına sahibiz.

    milyon kere yazılmış aynı fiyata ege denizinin karşısında daha konforlu, daha insani tatil yapabilirsiniz diye ama hala "yok ben illa güneye gideyim, esnafın yerli turist için özel olarak hazırladığı yağlı kazığı ve "işine gelirse..." muamelesini tadayım" diyenler var. iyi tatiller hepinize.

    bu arada şu kupon koduyla rezervasyon yaparsanız %50 indirim uygulanıyormuş: svihs

  • 17. reza zarrab'a diplomatik dokunulmazlık verilmesi

    yemez hoca. amerika ora.

    hintli tutturdu çünkü, ille de sikecem diye. tutturdu mu skmeden bırakmıyor. istersen zarrabı cumhurbaşkanı seçtir. kan yürümüş hintlininkine. söz dinlemiyor. aksdj

  • 18. ümit karan'ın ibretlik türkçesi

    (bkz: sabah'dan akşam'a)
    (bkz: arda turanı)
    (bkz: eleştirim)
    (bkz: vurum)
    (bkz: milli maçda)
    (bkz: rençide)*
    (bkz: ağar)
    (bkz: belkide)
    (bkz: herzaman)
    (bkz: başaralı)
    (bkz: abilik yaptım için)
    (bkz: duyorum)

    bütün bu hataları yazıdan sildiğimizde geriye sadece ümit karan'ın kullanıcı adı kalıyor.

  • 19. 21 haziran 2016 türkiye'nin gruptan çıkması

    gerçekleşmesi takdirde, bir üst turdaki maçlarda daha beter sonuçlar alıp türkiye'nin dünyaya daha çok rezil olmasına neden olacağı için, istemediğimdir. utancın neresinden dönülürse kardır. fransa'daki takım milli takım değil, tam bir akp milli takımıdır. para, menfaat, enrtrika, iş bilmeyen adamlar, kayırma, disiplinsizlik, ucuz milliyetçilik... ne rezalet ararsan var.

  • 20. fatih terim

    fatih terim'in geçmişi ve nasıl olduğuna dair twitter'da çok güzel bir şey gördüm onu paylaşalım. fatih terim'in nasıl bir insan olduğuna dair gazete haberleri ile birlikte güzel bir derleme yapmış arkadaş. burada da kalsın bu yazı.

    -8 nisan 1984. fatih terim karaliç'i tokatladığı için 2 maç ceza alıyor. https://pbs.twimg.com/media/cfcl_d8xeaiuatj.jpg

    -17 ocak 1980. fatih terim antremanı terk ediyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcms7zw8aapemd.jpg

    - yine aynı tarih 17 ocak 1980. habere göre hocası konuşurken antremanı ve florya'yı terk eden fatih terim "bir daha asla galatasaray ile antremana çıkmam" diyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcmsfqw8aatzrx.jpg

    - daha sonra şık bir şekilde kıvıran fatih terim, basını suçluyor. (aaa çok tanıdık geldi değil mi?)
    https://pbs.twimg.com/media/cfcm-plwaaanf5y.jpg

    - bu sefer de kimseye söylemede, sormadan izinsiz bir şekilde adana'ya gidiyor fatih terim.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcnzxpwqaemlzm.jpg

    -30 mayıs 1983. şampiyonluğunu kaybettiğini anlayan fatih terim, erol'a saha içinde kafa atıyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcnvsnwaaakzqr.jpg

    - galatasaray penaltı kaçırmış, herkes sahasına dönerken fatih terim erol'u bekliyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcof6gweaq-rjg.jpg

    -önce ağır küfürler daha sonra burnuna kafa atıyor erol'un.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcoosiw8ae61cr.jpg

    -çizgiden 2 top çıkaran eski dostu erol'a ağır küfürler edip kafa atmıştır centilmen terim.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcoh5dwwaah6hr.jpg

    -fenerbahçe maçının devre arasında rakiplerine yumruklarla saldıran terim, mahkemeye çıkıyor ve tutuklanıyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfco64fxiaaqrds.jpg

    -geceyi emniyette geçiren terim, (her ne hikmetse) birilerinin araya girmesiyle serbest kalıyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcphr0w4aax4uh.jpg

    -futbolcu terim, gs kongre üyesi g. aktuğ'u dövüyor ve kayıplara karışıyor. aktuğ'un cebindeki para ve yüzük de kayıp.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcp5-tw8aahsg8.jpg

    -terim'den davacı olan aktuğu ikna etmek için bütün gs yönetimi seferber oluyor. baskıya dayanamayan aktuğ vazgeçiyor.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcqpstweaan3xm.jpg

    -milli takıma seçilmeyen terim, medya önünde hocasına sitem ediyor. "seçilmiş kişi"nin seçilmemesi anlaşılır değil!
    https://pbs.twimg.com/media/cfcqr58waaafw8q.jpg

    -terim, 1977 yılında müjde ar için gazino basıp karakolluk olmuştur. araya giren gs yönetimi ve emniyetin çabalarıyla kurtulmuştur.

    -1985'te erdal keser’e kırmızı kart gösteren hakemin üzerine yürümüş, ağır küfürler edip, yüzüne tükürmüştür.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcruwnwwaa5uqv.jpg

    -kırmızı kart gören terim, sahayı terketmeyi reddetmiş, tribünler galeyana gelmiş sahadan polis zoruyla çıkarılmıştır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcsvkzwiaabg9v.jpg

    -maçtan sonra hakemin ve gözlemcinin raporuyla hareketlerinin karşılığı olarak alacağı ceza, “futboldan men” olacaktır.

    -bu durumda ileride teknik direktörlük yapma hakkı da yok olacaktır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcsxyww8aemwau.jpg

    -ama çeşitli oyunlar ve “gizli el” yardımıyla raporlar ve cezalar değiştirilmiş, sadece 5 maç cezayla kurtarılmıştır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfctbfrw4aavipe.jpg

    -terim, hayatı boyunca "gizli eller" tarafından kurtarılmaktadır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfctzu2xeaas91b.jpg

    -ya raporlar değiştirilir, ya dosyaya konmaz, ya araya hatırlı kişiler girer...
    https://pbs.twimg.com/media/cfctrxjwwaa1ve8.jpg

    -bu konulara terim'in yaklaşımı ise bellidir:
    https://pbs.twimg.com/media/cfct0dqwqaagfdc.jpg

    -hakeme tükürdüğü maçtan sonra "gizli el"lerin kurtardığı terim jübile yapar ve futbolu bırakır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcuyzdw4aa1wci.jpg

    -bu maçtan sonra futbolu bırakan (kendi kendini men eden) fatih terim jübile yapar, kursları bitirir ve antrenör olur. oysa ayynı sezonda hakeme tüküren adanasporlu bakir, talimat ve yasalar gereği hakeme tükürmekten tutuklanarak cezaevine konmuştur.

    -terim'in jübilesi de kendisine yakıştığı gibi, görgüsüzce olmuştur.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcu8orwsaagsbz.jpg

    -terim gs'de oynadığı sürede hep ilk 11'dedir. hep milli takıma çağrılır. hemen her yıl "yılın sporcusu" seçilir; ama hiç şampiyonluk göremez.

    -1988’de ankaragücü t. direktörü iken taraftar dayağından korktuğu için uzun süre evinden çıkamadığı söylenir “kabadayı” terim'in.

    -eylül 2000’de fiorentina’nın başındayken uefa maçında hakem o. erdemir’e ağır küfürler etmiş, erdemir tarafından tribüne gönderilmiştir. erdemir'in sözleri:
    https://pbs.twimg.com/media/cfcwfrgw8aakypd.jpg

    -2003’te trabzon deplasmanında allah’a ve dine küfür ettiği için trabzon valiliği özel kalem müdürü tarafından mahkemeye verilmiştir.

    -2003 – 2004 sezonunda, inönü’de beşiktaş tribünlerine ahlaksızca bir hareket yapar.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcwkaywsaay2uk.jpg

    -her ne hikmetse, medyanın büyük çoğunluğu bu hareketi ayıplamak yerine terim’i tahrik eden beşiktaş tribünlerini ayıplar.

    -2003. elazığspor maçında hakeme herkesin şahit olduğu şekilde aleni ağır küfür eder. ilginçtir, küfür hakem ali aydın’ın raporunda yer almaz.

    -aynı ali aydın, bir gs-bjk maçından sonra gs başkanının isteği(!) ve fed. başk. “olur”u ile ile düdüğünü asmıştır.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcxyowwiaajz8l.jpg

    -istifa kararını açıkladığı basın toplantısında federasyon başkanı haluk ulusoy ve mhk başkanı bülent yavuz da vardır.

    -2005’te m. takım hocasıyken futbolcuları isviçreli oyunculara saldırtır. 6 numaralı oyuncuyu işaret ederek bileğine basmalarını ister.

    -milli takım ağır cezalarla karşılaşır, federasyon başkanı ulusoy’un “özel girişimleri” ile cezalar minimuma düşürülür. mevcut türkiye futbol direktörü fatih terim’in başrolünde olduğu olay, türk futbolunun en kara lekesi olarak tarihte yerini alır.

    -2007’de, malta maçında 2 puan kaybedilince sorulan bir soru üzerine medyayı azarlar ve “ben ders almam, ders veririm” der. medya buna (her zamanki gibi) tepki vermez.

    -gerçi o medya, kendisine edep yerini gösterip "onu çekme bunu çek" dediğinde de koyun gibi susmuştur.
    https://pbs.twimg.com/media/cfcy0gtxiaadogl.jpg

    -zamanında "ders alan" terim, nasıl olmuşsa, "ders almam, ders veririm" moduna geçmiştir.
    https://pbs.twimg.com/media/cfczl6qw8aaj7j4.jpg

    -bir milli maçtan sonra tartıştığı osman tanburacı’ya telefonda “ananı, avradını, sülaleni, senin bıyığını ….keyim” der. hakkında dava açılır, dava sonunda ceza paraya çevrilir ve 5 yıl gözlem altında tutulmasına karar verilir.

    -barış, dostluk, kardeşlik mesajları verip, topluma "nereye gidiyoruz diyen terim, aslında son derce insancıl ve demokrattır!

    -istanbulspor’un t.d. saffet susiç için “benim ülkemde, hele de bir sırp bana böyle şeyler söyleyemez” diyerek açıkça ırkçılık yapar. medya yine suskundur. (not: susiç sırp değil boşnak’tır bu arada)

    -24 kasım 2012. elazığspor maçında gol kaçıran oyuncusu emre çolak’a kameralar önünde ağır küfürler etmiş, maçı izleyen herkes duyup gördü.

    -30 eylül 2003. r. sociedada 2-1 yenildiği maç sonunda, gabriel tamas’ı soran star tv muhabirini canlı yayında azarlamış, yayını terketmiştir.

    -terim için tuğrul yenidoğan'ın yazdığı yazı: utanç dolu geçmişle yüzleşme. çok şey anlatıyor.
    http://www.tribundergi.com/…wtopic.php?f=18&t=20668

    bu tivitleri atan hesap budur: https://twitter.com/_deniz_1

    güzel bir flood olmuş, buraya aktarmak istedim.

  • 21. çapa'da gördüğüm esmer damat adayı

    '1.60'im, uzun boylu olmama ragmen omuzuna bile gelmiyorum.'

    senin o boyla doktoru görebilmen bile mucize.

  • 22. ismail köybaşı

    bugün yüreğiyle oynamış futbolcudur. işte istediğimiz, aradığımız ruh budur.

    helal olsun sana çılgın çoçuk iso

  • 23. ne trt'ye giderim ne de sorularını cevaplarım

    avrupa futbol şampiyonasına mı gittik trip atma turnuvasına mı katıldık belli değil anasını satayım.

    kaptanından tut teknik direktörüne, yenilirler ayrı trip yenerler ayrı trip...turnuva burnumuzdan geldi yeminlen.

    not: zaytung'a da selam ederim ayrıca buradan.

  • 24. çek maçında oyuna sonradan giren beşiktaşlılar

    fatih terim'in üçüncülüğü garantilemek için oyuna aldığı oyuncular.

  • 25. imanlı kadınlarla evlenin

  • 26. trafikte aynı anda 2 ihlalden çift ceza yemek

    kırmızı ışıktan bir de gazı köklemiş şekilde geçene hak olan cezadır.

    aynısını yaparsam tıpış tıpış öderim.

  • 27. gültekin gencer'in gs'ye yaptığı eto'o şakası

    antalyasporlu başganın "eto'o için galatasaray ile anlaştık sözüm şakaydı. biraz sevinsinler diye yaptım zor günlerden geçiyorlar sonuçta'' şeklinde bulunduğu beyandır.

    vallahi memlekette herkes yaktı balataları.

    https://twitter.com/…status/745220007047598080?s=09

  • 28. ekşi sözlük iş ağı

    yeni mezun tıp öğrencisi aradığım ilan,

    yapılacak iş:

    çay kahve getirecek
    yöneticisinin halini hatrını soracak.
    telefonumu şarja takacak.

    bu yeni mezunlar ananızı mı sikti bilmiyorum ki.

  • 29. survivor 2016

    atakan'ın bu aralar kendini gülücüğe boğduğu şeys.
    ense köküne kadar her dakika gülümsemek ne lan? insan kıllanıyör.
    tahminimce yunus'un adadaki zulasını bulup patlattı. başka bir açıklama getiremiyorum.

  • 30. demet akalın'ın çalışanlara 25000 tl maaş vermesi

    çalışanlara sosyal hak olarak mescid hizmeti sunan, mühendise 1400 tl veren anadolu kaplanlarından da, devletten çok daha adaletli kadın olduğunu gösterir. helal olsun. ülke kursun iltica edelim.

  • 31. gregory van der wiel

    gökhan töre ve quaresma nın karşısında maymun olacakmış. ulan siz daha gökhan gönülü maymun edemediniz. o kadar hayran kaldınız ki adamın 5 aydır kapısında yatıyorsunuz. sezon açılmadı ama tinerler çoktan açılmış heralde.

  • 32. game of thrones

    --- `s06e09 'battle of the bastards' bölümü hakkında 15 bilgi` ---

    1-) jon snow'un tek başına saldırıya geçtiği sahnede ona kit harrington'a doğru koşan atlar aslında bilgisayar efekti değil, gerçek atlarmış. bu sahnenin çekimi için 40 at kullanılmış ve atlar son saniyeye kadar aktöre doğru koşmuş. harrington herkesin bu sahnenin bilgisayar efekti olduğunu düşünmelerine bozulduğunu söylemiş.

    2-) at eğitimcisi olan camilla, toplamda 80 atla bunun set çekimlerinde aldığı en büyük sorumluluk olduğunu söylemiş. camilla bu durumdan çok memnumuş, daha önceki sahnelerde at sahneleri genelde atı yürütmekten ya da hafifçe koşturmaktan oluşuyormuş.

    3-) jon snow tek çekimlerinde olan çarpışmalarda gerçek insanlar ve atlar kullanılmış. süvari sahnelerinde prodüksiyon yaklaşık bir düzine at kullanıp atları çarpmalarına yakın bir mesafeye kadar birbirlerinin üzerine sürdürmüşler. ancak geri kalan kısmı tamamlamak için efekte başvurmuşlar.

    4-) jon snow'un rickon'u kurtarmak için atıyla gittiği sahneyi çekmek için russian arm (uzaktan kumandayla kontrol edilen, hareket eden bir arabaya uzun bir donanımla bağlı olan kamera) kullanılmış. araba olarak da land rover tercih edilmiş.

    5-) tasarım ekibi ceset yığını sahnesinde kullanılan sahte insan ve hayvan cesetlerinin her birini uygun armalarla ve zırhlarla giydirmek durumunda kalmış. her birinin ait oldukları evin armasına göre giydirilmesine özen gösterilmiş ve bu da ekip için cesetleri çok gerçekçi hale getirmiş.

    6-) ceset yığını fikri orta çağ savaşlarından ve hatta a.b.d. iç savaşlarından esinlenilmiş.

    7-) battle of the bastards'ı en çok etkileyen savaş agincourt savaşı olmuş, taktikler ve yerleştirmeler bu savaştan esinlenilmiş.

    8-) ramsay bolton'ı oynayan iwan rheon her zaman jon snow'la bir sahnesi olmasını istediğini, çünkü aslında ilk başta bu rolün seçmelerine katıldığını söylemiş. (aktörümüz aynı zamanda viserys targaryen rolü için de başvurmuş.)

    9-) jon snow'un ramsay bolton'ı yumrukladığı sahneyi çekmeleri tam on saat sürmüş. direktör bu sahneyi mümkün olan her açıdan yakalamak istemiş.

    10-) sansa stark'ın intikamını aldığı son sahne onu canlandıran sophie turner'ın şimdiye kadarki favori sahnesiymiş.

    11-) sansa'nın ramsay'i tazılara yem edip zafer edasıyla yürüdüğü sahne 12-13 kez çekilmiş çünkü sansa'nın hafifçe sırıtışı birçok kişinin favori sansa sahnesi olmuş ve bunu olabildiğince en güzel şekilde yapmak istemişler.

    12-) benioff ve weiss (senaristler) iwan rheon'a karakterinin öleceği haberini vermeden önce ramsay'nin en sonunda demir tahta oturacağı şakasını yapmışlar. rheon da bunu duyar duymaz karakterinin öleceğini anlamış.

    13-) normalde kalkanlar orijinal senaryoda yer almıyormuş ama zamandan ve paradan tasarruf etmek adına sonradan eklenilmesine karar verilmiş. senaryo orijinalinde ramsay'nin adamları atlarıyla birlikte hilal taktiği yapacaklarmış. ama bununla birlikte arkada savaş alanından çok manzara gözükeceğini ve bunun da birçok ekstra ve sahne/kostüm süslemesi gerektireceğini fark etmişler. bu yüzden kalkanla birlikte manzara problemine çözüm bulmuşlar.

    14-) jon snow'un kendi adamları arasında neredeyse ezildiği sahne aslında senaryoda yokmuş. normalde savaş için çok daha farklı bir son düşünülmüş ama çekim yaptıkları arazi koşulları (uzun günler boyunca yağmur yağıp toprağın çamura dönüşmesi) onları böyle bir çekim yapmaya zorlamış. böylece daha küçük bir sahneyle düşündüklerinden tamamen farklı bir şey çekmişler.

    15-) total olarak bu bölümün çekimleri 25 gün sürmüş. 500 ekstra, 80 at, 65 dublör ve 4 farklı kamera ekibi kullanılmış.

    tüm bu bilgilerin anlatıldığı video.

    kaynak: buzzfeed

    --- `s06e09 'battle of the bastards' bölümü hakkında 15 bilgi` ---

  • 33. ozan tufan

    amk nerenizle izliyorsunuz maçı. gayet iyi oynuyor bugün. hayır ne bekliyorsunuz adamdan bilsem..
    edit. şimdi de eksileyin ibneler

  • 34. erdoğan için hazırlanan başkanlık cd'si

    seda sayan zaten ulan bu. ne bekliyorsunuz dedirten cd'dir.

    hala daha sanatçı şöyle olmalı falan diyen var. dellenmeyin.

  • 35. ersin düzen

    stadda olsak tüylerimiz diken diken olurmuş.her yer kırmızı beyaz formaymış. tahmin edin çek cumhuriyeti'nin forma rengi nedir?

  • 36. akp muhalifi çaresizliği

    katıldığım önerme. sizin gibi çomarlara laf anlatamamak konusunda çaresiziz.

    he kardeş doğru diyorsun. tüm dünya birleşti bizi sikmek istiyor. çünkü biz her geçen gün ileriye giden büyük bir ülkeyiz. almanya 3. havaalanımızı, rusya tezek yakışımızı, amerika bedava baklava alırken gösterdiğimiz azmimizi, israil ticari ilişkilerimizi bitirmeyip gösterdiğimiz merhametimizi, fransa gol gelirken bile saçını tarayacak kadar huzurlu vatandaşımızı kıskanıyor. hassiktir dostum ben bunları yazarken sırtımda kocaman bir ahaber izi oluştu. ne ki bu?

    çaresiziz amına koyim, çünkü kösele gibi suratınız var. yolsuzluk, soma, reyhanlı, kilis, şehitler, patlamalar, tarım ve turizm krizleri, hukuksuzluk hiç birisinde siz suçlu değilsiniz. çok çaresiziz gerçekten!

  • 37. yıllar içinde ucuzlayan ürünler

    (bkz: magnum)
    (bkz: bademli magnum)

  • 38. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    son günlerde "sosyal psikoloji" kitaplarına merak sardım. bu konudaki kitaplarda istisnasız bahsi geçen genovese sendromu ile ilgili olarak bu başlığa yazmanın; ufkunuzu iki katına çıkarmasa da, belki bir gün hayatınızı kurtararak işe yarayabileceğini düşündüm.

    catherine genovese yirmili yaşlarının sonlarında genç bir kadındır. 1964 yılının mart ayında new york kentinin queens bölgesinde, gece geç vakit işinden evine dönerken tecavüzcü bir sapık tarafından bıçaklı saldırıya uğrayarak öldürülür. ölümü normalde 3. sayfa haberi olarak kalacakken, bir yanlışlık sonucu geniş kitlelerce duyulur ve konu üzerine onlarca sosyal deney yapılmasına vesile olur.

    times'ın büyük şehir editörü a.m. rosenthal olaydan bir hafta sonra new york emniyet müdürü ile öğlen yemeği yemektedir. rosenthal, yine queens'te olmuş başka bir cinayet hakkında bilgi almaya çalışırken emniyet müdürü genovese olayını sorduğunu sanarak " inanabiliyor musun? kızı bir anda öldürmemiş! tam 35 dakika boyunca gidip gelip 3 kez saldırmış ve çevredeki evlerde olayı gören 38 kişiden biri bile bizi aramamış!" der.

    konu bir muhabir tarafından araştırılıp times'ın birinci sayfasında bir makale olarak yayınlanır. bütün ülke "ne kadar duyarsız bir toplum olduk böyle!" yorumlarıyla çalkalanır. kimse genovese öldürülürken gıkını çıkartmayan 38 kişinin davranışını açıklayamaz. tanıkların kendileri bile net bir sebep söyleyememektedir.

    olayın ayrıntısını şuradan öğrenebilirsiniz.

    bunun üzerine iki psikoloji profesörü ( bib latane ve john darley) ; acil yardıma ihtiyacı olan kişilere çevredekilerin nasıl tepki vereceği konusunda değişik senaryolar üretip umuma açık alanlarda sosyal deneyler yaparlar.

    sonuçlar dikkat çekicidir:

    - epilepsi nöbeti geçiriyor rolü yapan bir üniversite öğrencisine; çevrede tek bir tanık varken yardım edilme oranı %85 iken, 5 tanık olduğunda bu oran %31 olmuştur.

    ***çevrede yardım edebilecek ne kadar çok kişi varsa kişisel sorumluluk duymaları o kadar azalır. ( çoğunluk duyarsızlığı)***

    - bir odada tek başına iken kapının altından duman sızdığına tanık olan kişinin ilgililere haber verme oranı %75 iken, 3 kişi birden bu olaya tanık olduğunda oran % 38'e düşmüştür. bu üç kişiden ikisi daha önceden olayı görmezlikten gelmeleri konusunda uyarıldıklarında durumdan habersiz 3. kişinin müdahale etme oranı ise sadece %10 olmuştur.

    *** olayı gözlemleyen herkes toplumsal kanıt arar. verecekleri tepkiyi diğerlerinin tepkilerine göre belirler.***

    tüm bunlara rağmen; olayın gerçekten acil olduğuna inandıktan sonra yardım etmek risk almayı gerektirse dahi, tanıkların yüksek oranda yardıma koştukları farklı deneyler de vardır.

    tüm bu deneyler ışığında; çevreden yardım talep edeceğiniz bir duruma maruz kaldığınızda (saldırıya uğramak, kalp krizi geçirmek, trafik kazasında yaralanmak vs.) ne yapmak daha doğrudur dersek:

    1) tanıkların durumunuzu "bu bir acil durum değil!" şeklinde tanımlamalarına izin vermeyin. eğer çevredekiler sizi kolayca duyabilecek mesafede ise avazınız çıktığı kadar bağırmaktansa yalnızca bir kişi belirleyerek ve mümkünse gözlerinin içine bakarak direkt ondan yardım isteyin.

    2) yardım isteyerek küçük düşme korkusu hissetmeniz, istemeyip ölmenizden daha kötü değildir.

    3) eğer mümkünse belirlediğiniz kişiden ne tür bir yardım istediğinizi söyleyin. (polis, ambulans, yakınlarınıza ulaşılması vs.) tanıkları yardımın çeşidi konusunda tereddütte bırakmayın.

    4) " kuru kalabalık", " sürü psikolojisi", " nerde çokluk orda bokluk" gibi deyimlerin hepsi sosyal psikologların deneylerinden çok önceleri bulunmuştur. atalarınıza güvenin!

  • 39. 1 milyon lira verseler rte iftarına katılır mısın

    katilmayi birak oruç bile tutarim.

  • 40. arda turan'ın fotoğraf çektirmek istememesi

    reklam yıldızı ya, para istiyordur fotoğraf çekimi için..o at ağzını bedava göstermez yoksa şımarık amele..

  • 41. aşık olunan insan olmak

    muktedir olmaktır. gül olmaktır. size aşık olan zavallı bülbüle dilediğiniz gibi şımarıklık, kapris yapabilmek, size aşık olanın dilediğiniz gibi ağzına sıçma hakkına sahip olmaktır.

    bir arkadaş anlatmıştı: birlikte olduğu adamlara hep çok kapris yaparmış, bir kere arabadan atlamış falan. tam toparlıyamıcam hikayeyi, sinirden dinleyemiştim zaten. sadece 'sen hep çok sevilmişsin o zaman' diyebildim. götü sıkıyorsa bunu sevgisinden emin olmadığı bir adama yapsaydı bakalım, o adam basıp gaza gitmiyor muydu? aşık olunan insan olmak böyle bir şey işte.

    biz maşuklar sümüğümüzü çekip duralım amk. "omo bon ono çok sovmoştom".

  • 42. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: sıçmadan önce 74 kiloydum.

    sıçtım tartıldım yine 74 kiloyum. acayip mantık hatası.

    @2- adam tartıya sıçmış beyler.

    not: aramaya inandım aradım bulamadım. gören olurda uyarırsa silerim.

  • 43. thy'de pilotların 24 bin tl maaş alması

    sevgilisini bir pilota kaptırmış olmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde bir yazar hezeyanı...

  • 44. penisiyle oynadı diye linç edilen şoför

  • 45. rasim ozan kütahyalı

    istanbul'un en bilinen iki semt (taksim ve maçka) ve parkını (gezi ve inönü parkı) birbirine karıştıran istanbul cahili...

    sabah gazetesinde istanbul'un taksim meydanını bilen tek editörün bulunmadığını kanıtlayan köşeci.

    bakalım bugün neler yumurtlamış (cumhurbaşkanı'nı desteklemek için). şöyle başlıyor yazısına:

    "

    ***

    .

    1. "bugün gezi parkı dediğimiz mekân esasen ismet inönü'nün villasının bahçesinin bir kısmıydı."

    yanlış. hiçbir ilgisi yok. ismet inönü'nün evi maçka'daydı ve önü küçük bir parktır.

    2. "oraya inönü gezisi denirdi. sonra taksim gezisi denmeye başlandı."

    yanlış.

    a) oraya(maçka'ya) inönü gezisi denmezdi. oraya inönü gezisi dendiğini hatırlamıyorum ama dense bile maçka'daki bu küçük parka değil taksim'deki dev parka önce inönü sonra taksim gezisi denirdi.

    b) taksim'dekine inönü gezisi denmesinin nedeni meydana bakan ve uzun süre kaidesi duran yere inönü'nün heykelinin konma projesi idi. (heykel maçka'ya kondu yıllar sonra.)

    3. "çağdaş kamusal park ve bahçe özelliklerinin hiçbiri yok gezi'de..."

    yanlış. topçu kışlasının yerine yapılan bu devasa park, istanbul planlarını yapanların planladığı bir parktır. içi devasa ağaçlarla, gezi yollarıyla ve üstelik bir köprüyle (tarihi köprüyü de bu belediye yıktı ve öbür tarafla ilgisini kesti) geçilen divan oteli ve yanındaki blokların arkasındaki gene büyük bir parkla (ki önüne iğrenç bir otel dikmiştir birileri) denize ve taşkışla'ya oradan bile bakardı.

    hiç gitmemiş gezi'ye korkusundan.

    4. "inönü villasının deniz manzarasını emniyete almak için de o dönem geniş bir alan belediyece istimlak edilmiş, bir istinat duvarı ve üzerine sedad hakkı eldem tarafından meşhur şark kahvesi yapılmıştı."

    kastedilen maçka'daki (evet anladınız elbette taksim'deki değil) küçük parkın boğaza bakan köşesine sedad hakkı bey o (yerli filmlerde bazen karşıma çıkan) şark kahvesi'ni yapmıştı.

    doğru mu? doğru gibi ama, orası taksim değil, maçka! rasim efendi'nin konusu ise taksim.

    (laf aramızda sedad hakkı bey'in şirin şark kahvesi'ni de tescilli tarihi eser olmasına rağmen, manzarayı kapayacak ve istanbulluların boğazla ilgisini kesecek biçimde yapılan swissotel 'aynını yapıyorum' diyerek yıkmış ve iğrenç bir eklentiyle içine almıştı.)

    5. " kaidesi hazırlanan ve güzel sanatlar akademisi'ne ısmarlanan inönü heykeli o villa bahçesine dikilemedi; çünkü 1950'de dp iktidara gelmişti."

    yanlış. heykel (hâlâ villayı taksim'de sanıyor) taksim'e dikilecekti... ama dediğinin aksine, o heykel o villa'nın önündeki minik parka dikildi. (gerçi yıllar sonra sonra )

    6. "bu sebeple inönü adı değiştirilen ve taksim gezisi diye anılmaya başlanan bu mekân, ""

    maçka'daki evin önüne heykel dikilmediği için inönü adı değiştirilip gezi yapılamazdı...

    çünkü ev maçka'da idi ama gezi taksim'deydi. .

    .

    burası nasıl bir ülke ve bunlar nasıl köşe yazarları.

  • 46. çocuk tacizi

    avukatlık stajımı yaptığım zaman, sınıfın yaş ortalamasının bir 4-5 yaş üstündeydim. geç mezun olmuştum onlara kıyasla. ne dersiydi hatırlamıyorum, idam üzerine konuşuluyordu. islam hukuku, suç ile cezanın orantılı olması gerekliliği, insani değerler, diğer bıdı bıdılar..

    kızımı anneme bırakıp gidiyorum staja. ev, barodan 40 km. ötede, dersler akşam saati ve trafikte eve dönmem iki saat sürüyor, kızım anne diye ortalığı yıkıyor. sinmişim sınıfın en arka köşesine, kitap okuyorum, dersi dinlediğim ettiğim yok. dakika sayıyorum bitse de imzamı atıp gitsem eve diye.

    kopuk kopuk cümleler geliyor kulağıma sonra.. çocuk istismarı örneğinden hareket ediyorlar, idam, recm, bu minvalde tartışıyorlar bir şeyler. sınıf elli kişi kadar. hepsi birer sevgi kelebeği.. tamamına yakını bir pedofilin dahi, karşı şiddete uğramasına, idama karşı. elini kaldıran söz istiyor, fikrini söylüyor, karşı fikri olan dahil oluyor, öyle bir tartışma ortamı. kapadım kitabı dinlemeye başladım.

    kızın biri "neticede idam çok insanlık dışı bir şey. ne gibi bir ıslah mekanizması var ki, hukuk bu olmamalı, sonuçta adam ölse de çocuğun yaşadığı taciz yok sayılmıyor ki" gibi bir şey dedi. beynimin içinde sinirden bir şeylerin klik diye attığını hissediyorum bazen. o an da öyle bir ipin kayışı koptu beynimde.

    elimi kaldırdım, söz istedim.
    hoca bilmem kaç gündür domuz gibi ifademle sağ arka köşede sinip kitap okuyor oluşuma alışmış olacak ki el kaldırınca şaşırdı, "oo bitti mi kitap" ifadesiyle, "buyrun?" dedi..

    çok sinirlenince titremek gibi iğrenç bir huyum var. konuşucam ama elim kolum ayrı oynuyor, sesim desen sabit tonda devam edemiyorum..

    anne olduğumu, konuştuğumuz şeylerle kızımın yan yana gelme ihtimalini bir salise bile düşünecek olsam, idamın feriştahını, farklı usullerle, çıplak ellerimi kullanarak söz konusu insan(!) üzerinde gerçekleştirmekten çekinmeyeceğimi, kızın bu hümanist, laylay bakış açısının belki büyüyünce, belki de anne olunca değişeceğini, o koltukta şu an kendisi değil annesi oturuyor olsa, söylediklerine "hadi leyn" diyeceğini, onun saçının teline zarar verecek adamın kafasını kopartmakta tereddüt etmeyeceğini, titreyen iğrenç ses tonumla anlatıp duruyorum.

    utanmasam kalkıp çakıcam kıza iki tane, öyle sinirlenmişim, "hukuk bu olmamalı yeaa" sını yediresim var. çocuk tacizi, tecavüzü konuşuyorsun. ne adaleti, ne suçlunun hayata geri kazandırılması? bunlara ölçülü ceza falan da gerekmiyor hatta. neden seviniyoruz hapishaneye düşen seri katillerin/tecavüzcülerin/çocuk istismarcılarının şişlenmesine? çünkü bazen yetmiyor türk hukuk sistemi bize. aldıkları ceza, üç vakte kadar çıkma ihtimalleri, döngünün tekrarlama ihtimali hepimizin gözünü korkutuyor. damat koğuşuna almalar, şişeye oturtmalar o yüzden içimizin yağlarını eritiyor.

    çocuk tacizi de böyle bir mevzu. ne hukuku, ne adaleti, ne mekanizması ya?

    sınıfta üç dört saniyelik bir sessizlik oluyor. "abla doğru söylüyor yaa" diye giriyor bir oğlan lafa. bir süre de benim söylediklerim üzerinden konuşuyorlar.

    uzun zamandır gelmemişti aklıma o gün.

    düne dek. dün çarşıya çıktık, ayakkabı almaya götürdüm kızımı.

    6.5 yaşındaki kızımı..
    süt dişleri yeni sallanan, saçları iki yandan örgülü, 112 cm. boyundaki kızımı..

    bir ayakkabı beğendi, deneyelim dedik.
    eğildi çıkarttı ayakkabısını, yenisini denemeye koyuldu..

    anne olmak, sürekli tetikte olmayı gerektiriyor bu ülkede. yavrusunu koruyan aslan gibi, çocuğun çevresini tarıyorsun sürekli. menzilime 30larının sonunda, muhtemelen önümüzdeki üç beş ay, nefes aldığım sıklıkta benden küfür yiyecek bir puşt takıldı.

    kızıma bakıyor. ama hani... değişik..
    eğilmiş, ayakkabı deneyen, süt dişleri sallanan, 6.5 yaşındaki kızıma bakıyor.

    tetikte olmak fesat olmakla yan yana yürüyor çoğu zaman. gene götümden mi anladım acaba diyorum, yer değiştirip kızımın arkasını kapatacak şekilde yer değiştiriyorum.. ve o puşt, o şerefsiz oğlu şerefsiz, o oksijen israfı yer değiştirip çocuğumu görebileceği farklı bir açıya(!) geçiyor.

    zaman duruyor o an. hani aksiyon filmlerinin dövüş sahnelerini yavaşlatıyorlar, böylece biz adamın her yaptığı şeyi salise kaçırmadan izleyebiliyoruz ya, öyle bir moda giriyorum ayakkabıcıda.

    yanlış anlıyor olmalıyım, bakmıyordur, bizim yanımızdaki bir şeye bakıyordur diye düşünmeye zorluyorum kendimi. ama bakıyor allah'ın belası!! kızımın bacaklarına, kalçalarına bakıyor, süzüyor ve benim beynim birazdan adamı öldürüp hapise gireceğim zaman, kızımın velayeti kime geçecek acaba diye düşünmeye başlıyor.

    3-4 dakika, şuradaki boruyu söküp üstüne mi yürüsem, direkt polis mi çağırsam, gelişine üstüne mi atlasam diye düşünüyorum.. bir yanım da döner gider diye umuyor ama gitmiyor pislik. gitmiyor.

    çocuğuna ayakkabı deneten bir kadının yanına gidiyorum, temiz yüzlü birine benziyor, kızımı oturtuyorum yanına. beş dakika sizinle kalsın, buradayım, lütfen diyorum. yüzümde nasıl bir ifade varsa, korkuyor olmalı kadın. peki diyor.

    "dila" diyorum, "kımıldama, şu tarafa bak, gelicem.."

    göz ucuyla hala kızıma bakıyor şerefsiz, bana baksa, beynime fışkıran kanın etkisini görecek yüzümde, başka yöne bakacak. görmüyor. otuz yaşımı geçmişim, çekmiyor benim yaş grubum ilgisini demek. bakmıyor.

    reyonların arasından geçip yanına gidiyorum, iki düğmesi açık iğrenç çizgili sarı gömleğinin üstünden göğsünü itiyorum, "neye bakıyorsun ulan sen?" diyorum.

    soğukkanlı biriyim ve yaşadıklarımı saniye saniye geri sarabilirim birine anlatırken genelde. ama o beş dakika yok. kopuk. sesim tek tük geliyor kulağıma. sapık diyorum, öldürürüm seni diyorum, bildiğim tüm küfürleri ediyorum. ayağa kalkıyor mağaza.

    yakın zamanda ameliyat olmuş, orası burası sargılı şekilde dolaşan altmış kiloluk bir kadınım ve o an dört yetişkin erkek zor zaptediyor beni, zor alıyor o adamı benim elimden. mağaza müdürü geliyor, alışveriş merkezinin güvenliği geliyor, kızımı emanet ettiğim kadın polis çağırıyor.

    avaz avaz ağlıyor kızım. "anne ne oldu, anne ne oluyor, anne bir şey söyle, anne bana bak" diyor. benden korkuyor çocuğum o an. onu korumaya çalışırken bir de korkmasına sebep oluyorum.

    o mağazada, bir allah'ın kulu destek olmuyor bana. bir allah'ın kulu bir şey demiyor adama. delirmemin sebebi gün gibi ortadayken, çalışanlardan biri "abi ne oldu sen anlat ya" diyor.. abisi "ben bir şey yapmadım, üstüme saldırdı" deyince, "mübarek günde oluyor mu abla böyle yeaa" diyor oğlan.

    adam sakallı. "oruçluyum, kötü oldum, oturtun beni" diyor, beni zaptedenlerin arkadaşları onun ellerine kolonya dökmeye gidiyorlar.

    benimse kısa eteğim, dövmelerim ve şort giymiş 6.5 yaşında bir kız çocuğum var.. benim oruçlu olma ihtimalim, onun sapık olma ihtimalinden düşük görünüyor belli ki.

    o hengamede kaçıyor adam.
    hızlı adımlarla sıyrılıyor kapıdan ve ne güvenlik, ne yoldaki polis, ne orda çalışan güçlü kuvvetli onca genç çalışan ne de üç beş müşteri engel oluyor..

    "durduk yere diğer müşteriye saldırıp huzur bozan cazgır müşteri" muamelesi görerek çıkıyorum oradan.

    hukuk yok bu memlekette.
    hak aranacak merci, güven duyulacak makam yok.
    olsa, bir avukat olarak ben, "bu işin peşi bırakılmaz" diyebilirdim.
    diyemiyorum.

    çünkü adalet yok. yok işte yok.

    20 sene sistematik olarak bir okul dolusu çocuğa tecavüz eden müdürlerin, amcasından hamile kalan 12 yaşındaki masumların, vakıflarda tacizlere gark olan öğrencilerin, kuran kursunda odaya çocuk kitleyip ilim öğreten imamların ülkesi burası artık..

    ayakkabı denerken bir çocuğun bacağına, kalçasına baktı diye birini şikayet etmek, temmuz sıcağında kar yağmasını beklemek gibi artık. öyle beyhude.

    seneler öncesinin o stajyer avukatını karşıma oturtup şunları okutmak isterdim bu sabah. "bu adamın önce çükünü kesmeli, sonra da asmalı diyorum, sen ne dersin?" diye sormak isterdim. yine "suç-ceza orantısı"ndan bahsederse de, onu kızımla tanıştırmak isterdim.

    6.5 yaşında, süt dişleri sallanan, saçları örgülü kızımla..

    ölende mi, öldürende mi diyorlar ya bazen; suçun göbeğinde çocuk varsa, bu laf cuk oturuyor. bir çocuktan haz duymak, bunu bakışla ya da sözle ya da fiilen harekete dökmek korkunç bir şey.. dürtüsünü, arzusunu, şehvetini anlamak normal bir insan zihninin yapabileceği bir şey değil. o yüzden anlamaya çalışmak, analiz etmek, masaya yatırıp yargılamaya çalışmak falan müthiş manasız geliyor bana. en ilkel dürtülerimle, çocuğun anasına babasına bırakmalı bu adamları diyorum. bırakmalı ve dönüp gitmeli.

    o puştun lehine işleyeceğinden adım kadar emin olduğum sistemin ucunun bana da dokunacağını, beni de pışpışlayacağını bilebilsem, yemin ederim katil olurdum o mağazada ben dün.

    ama öyle olmuyor.
    çocuğunu korumaya çalışan anneler, oruç tutup çocukların kıçına başına bakan şerefsizler kadar önem arz etmiyor.

    bu ülkeden, bu adamlardan, görüp müdahale etmeyen, "aman öte tarafa bakalım, bize bulaşmasın" diyenlerden, milleti bu hale getiren tüm hukuksuzlukları meşrulaştıran her bir pislikten topyekün nefret ediyorum.

  • 47. ramazan'ın tam bir israf ayı olması

    ramazanla beraber alisveris baslar. maksat ticaret de gelisiyor durumlari. bakarsiniz ramazan'a ozel kampanyalar, harcamalar artmis.

    ramazan'da iftar menuleri vardir, belki de bir garibanin bir haftalik yiyecegi birkac saat icinde iki kasik alinarak geri birakilir ve cope gider.

    ramazan'da her nedense iftarlar kola ve icetea ile acilmak zorundadir. hepsi de iki bucuk litre olmalidir.

    ramazan'da yirmi kisilik gruplar iftar yapmak zorundadir. bazi sirketler iftar yemegi duzenler. baksaniz yuzde doksanin oruc bile tutmadigi ortamda gereksiz bir masrafa tabi tutulursunuz.

    ramazanda insanlar harcamaya, dolayisiyla gereksiz tuketime yonlendirilir.

  • 48. mario gomez

    turnuvada almanları desteklediğim için beşiktaşlıların sevgisini şimdi anladım.

    bana butonu getirin!

  • 49. meral akşener

    benim eniste galu bela zamanindam beri ulkücu. zamanın ügd baskanı, doktriner diye tanımlana heriflerden biri. dhkpc'nin olüm listesinde gormüşlugüm var adını.

    kizı yegenim ögrenciyken fetoculara takılmıs, evlatlıktan reddediyordu, zor ikna ettik genctir menctir diye. fetoya nefreti o kadar yani.

    benim kuaför mhp'li. 45 50 yaşlarınfa. dukkana ortadogu filan aliyor, bengü türk izletiyor filan bize... ağır bahceli taraftarı.

    kuaförümle muhabbet ediyoruz gecen. dedim niye istemiyorsunuz muhalifleri. her birine bir kulp buldu:

    koray aydın kendisi önce kendi memleketinde vekil olabilsin.
    sinan ogan kayinbabasi sayesinde mhp'li oldu; adamdan bile saymayız.
    umit özdag icin dedigini tam anımsamiyorum ama gene anlaşilabilir buldugum seyler...

    meral hanım?
    o da paralelci! kisa kesti, digerlerini anlattigi gibi uzatmadi.
    kaynak? dedim. geveledi.

    eniste aradi bir iki gun sonra. abimi filan sordu. sonrasinda ben ona sordum: "kimi destekliyorsunuz enişte?"

    aksener'i dedi. paralelciymis? dedim.

    dedigi cümleyi yaziyorum aynen, zekaya dair bir cikarsama yok:

    "senin gibi zeki bir insan buna nasıl inanabilir? manipülasyon o laflar."

  • 50. gelin evi

    komple derdini sikmek istedigim bir takim gelinlerin evi.
    allahima sukrediyorum su zamanlarda gelin olmamisim diye. evler zaten mobilya magazalarinin showroom'una benziyor. icinde bir yasanmislik, bir orselenmislik, bir obursulesmislik yok.
    belli ki her gece seks yaptiktan sonra, kalkip mobilyalarin tozunu aliyorlar.
    her sey cok simetrik. cok temiz, cok pembe amk !
    hepsi cok mutlu !*
    lan kizim 20 sene sonra hepinizi gormek isterdim.
    tamam sakinim ve piremses.*