s7e7v7e7n15
profili

  • cb yardımcısı için kuru otları yeşile boyamak

    allahım 70 yıllık insan ömrünün, 4.5 milyar yıllık dünya tarihinde denk geldiği zamana, geri zekalılığa bak ya.

    harbiden şansımızı sikeyim.

  • bir evlilikte asla olmaması gereken şey

    evlilikte olmaması gereken yüzlerce şey vardır ama bunların başında gelen şey bence ailelere yakın oturmaktır.

    istisnasız olarak ailesine yakın olan tüm evliliklerde saçma sapan problemler baş gösteriyor. sadece 3. şahıslardan dolayı olan problemler değil bunlar.

    mesela çocuk yapılır hemen birisinin annesine kitlenir o çocuk. ana baba tatile çocuksuz gider. çocuğun sorumluluğu büyük ölçüde dede/anneanne/babaanneye yüklenir. ebeveynler çocuk büyütmenin zorluğunu hiç yaşamadığı için işler zorlaştığında anında isyan bayrağını çekerler.

    sonra bir problem olduğunda mutlaka birisinin ailesi bu problemden haberdar olur. içlerinde kötü niyet olmasa bile olayı düzeltmek için büyükler olaya bir el atar. bunda kötü niyet olmasa bile, hatta durumuna göre işe yarasa bile zaman ilerledikçe evli çiftler zorluklarla mücadele edemez. dışarıdan desteğe o kadar alışmışlardır ki iki elleriyle bir ..ki doğrultamazlar. bu bambaşka problemler doğurur.

    iyi olsun kötü olsun farketmez. büyükler çoğu zaman yapıcı olmaya çalışır. çalışır ama bunu yaparken istisnasız her zaman bir tarafı kötülerken diğer tarafı yüceltir. çoğu zaman taraf tutarlar. tuttukları tarafa destek verirler, diğer tarafa zamanla şiddeti artarak psiklojik baskı yaparlar. eh haliyle ev birbirine girer.

    mesela benim evliliğimde de olmaması gereken bin tane şey vardır. ama evlendiğimde tek dikkat ettiğim şey, ne onun ne benim aileme yakın olmaktı. çünkü yakın tanıdığım bir çok kişinin evliliğini bitiren malesef bu yakınlık. direk olarak olaylarla ilgisi olmasa da dolaylı olarak evliliği çok fazla etkiliyor.

    bu güne kadar bir gün çocuğumu anneanne/babaanneye bırakmadım. evde milyon tane tartışma yaşarız bir tanesinden kimsenin haberi yok. e hal böyle olunca karışan da yok. binaenaleyh desteğe ihtiyacım da yok.

    velhasıl kelam zorunlu şartlar olmadıkça ailelerden mümkün olduğu kadar uzakta olunmalı. eğer çocuk varsa bu çocuğun tüm sorumluluğu ebeveynlerde olmalı. evlilik kolaylaştıkça bitirmek de bir o kadar kolaylaşıyor.

  • 4 ayda yazılımcı olunabilmesi

    tespittir. ama bazı ufak detaylar var...

    20 senedir bilişim sektöründe olan, belki yüzlerce yazılımcı ile çalışmış hatta iddiasına girerim bir yazılımcıyla 5 dk konuşarak tüm seceresini çıkaracak kadar tecrübesi olan birisi olarak olayı biraz farklı şekilde yorumlayayım.

    bundan 20 sene önce sadece html dilini bilen -ki bu en temel yazılım dillerinden birisidir- kişiler bugünün yapay zeka algoritmasıyla uğraşanlar kadar değerliydi.

    çünkü o zamanlarda html'i öğrenmek bile çok zordu. kaynak azdı, bilgiye erişim kısıtlıydı...

    peki geçen süreçte ne değişti de bu işler ele ayağa düştü?

    open source, yani açık kaynak kültürü gelişti.

    insanlar yazdığı kodları harmanlayıp, bir güzel paketleyip herkesin kullanımına açtı. örneğin bir web sitesi mi istiyorsun? 20 yıl öncesine kıyasla bunu yapabilmek için artık bir kod yazman bile gerekmiyor. internette yazılmış ve insanların kullanımına sunulmuş yüzlerce open source proje bulman mümkün.

    google gelişti.

    yazılım mı öğrenmek istiyorsun. tek yapman gereken google'ye "x kodlama dersi" yazman yeterli oluyor. milyonlarca içeriğe anında ulaşabiliyorsun.

    youtube icat edildi

    aradığın bilgiye ulaşım artık hiç olmadığı kadar hızlı oluyor. hızı bir kenara koyun artık ders alıyor gibi birileri çıkıp size yazılımı anlatıyor. ulan 20 sene önce insanlar bu bilgilerin yüzde biri için servet döküyordu...

    kurumsal firmalar fabrikasyon işler için kendi paketlerini yazdılar.

    işin içinde ticaret var. maaşlı çalışan milyonlarca insanlar var. büyük firmalar ne yaptı. daha az insanla daha çok iş yapabilmek için kendi kütüphanelerini yazdılar. react gibi go lang gibi, nodejs gibi. 20 sene önce bir yazılımcının aylarca uğraşıp yapacağı işi, birkaç saate kadar düşürdüler...

    sonuç olarak yazılım dilinin yazması, okuması ve öğrenmesi inanılmaz şekilde kolaylaştı ve süreç müthiş şekilde hızlandı...

    daha kolay anlaşılabilir olduğu için yazılım öğrenen insanların yaş ortalamasını da haliyle düşürdü. artık ergenliğe gelmemiş çocukların bile oturup bir şeyler yazabildiğini hepimiz biliyoruz ki bu çok da güzel bir şey.

    fakat bunun getirdiği bir dezavantaj var. şöyle düşünün;

    mahalle bakkalları neden artık eskisi kadar çok kazanamıyor?

    çünkü artık zincir marketler var.

    peki zincir marketler artık neden çok kazanamıyor?

    çünkü artık online market satışları var.

    olay teknolojiye ayak uydurmakla ilgili. dönemine ayak uyduranlar başarılı olurken, bunu görmezden gelenler ise zamanla yok olmaya mahküm oluyor.

    doğada uzun vadede nasıl en güçlüler hayatta kalabiliyorsa, aynı çarklar yazılım sektörü içinde de geçerlidir.

    şimdi konuyla ne alakası var demeyin,

    yazılıma ulaşım bu kadar kolaylaştığı için yazılımın ticari değeri de hızla düşmektedir. örneğin eskiden 50 bin liraya yazılan bir web sitesi bugün 1000 liraya yapılabiliyor. çünkü artık bunu yapabilecek çok fazla insan var.

    evet artık yazılım öğrenmek 4 ayda mümkün. hatta sıkı bir şekilde 4 ay boyunca çalışırsanız iş bulabilecek kadar kendinizi geliştirmeniz de mümkün. ama "ehhe artık yazılım biliyorum yıllık 150 bin dolar kazanırım" hayalleriniz için biraz daha düşünmeniz gerekiyor. dananın kuyruğu da zaten burada kopuyor.

    4 ayda öğrenebildiğiniz yazılım yukarıdaki verdiğim mahalle bakkalı kıvamında olacaktır. çünkü artık öyle yazılım teknolojileri var ki, 20 senedir bu işin içinde olan beni bile bunları görünce koca bir oha çekiyorum.

    dünya genelinde yazılım işi gerçekten çok ilerlemiş durumda. bizim değil 4 ay, 40 yıl uğraşsan bile anlayamayacağın teknolojiler ile uğraşıyorlar.

    bugün 4 ayda öğrenebildiğin yazılımı belki bundan 10 sene sonra 4 günde öğrenebileceksiniz. ya da 4 ayda yapabildiğiniz bir projeyi ileride 4 saatte yapabileceksiniz.

    yani evet 4 ayda yazılım öğrenmek mümkün ama bu herkesin öğrenebileceği bir konumda olduğu için diğerlerinden hiçbir farkınız olmayacaktır. kendinizi sürekli geliştirmediğiniz sürece kısa sürede öğrendiklerinizin hiçbir işe yaramayacağını kendiniz de tecrübe edebilirsiniz.

    şuanda yazılım teknolojileri bizim öğrenme hızımızdan çok daha hızlı ilerliyor.

    yani evet 4 ayda bir yazılım öğrenmeniz pek de mümkün. ama öğrendiğiniz şey koca bir kumsalda tek bir kum tanesi gibi olacaktır.

  • uyku felci sırasında uyanma yöntemleri

    çok basit anlatımıyla bundan o anda kurtulmak için yukarı bakın... uzun uzun yukarı bakın. çünkü bu olurken sadece göz kaslarınız çalışıyor ve yukarı baktığınızda göz kapağınız otomatik olarak açılıyor ve uyanıyorsunuz. (şuanda gözünüzü kapatıp yukarı bakıp deneyin. göz kapaklarınızın otomatik olarak açıldığını göreceksiniz.)

    okumaya üşenmeyenler için detaylıca anlatayım.

    yıllardır bunu yaşıyorum. teknik olarak nedir ne değildir işin uzmanları çok daha iyi anlatabilirler. doktorların söyledikleri kısaca şöyle;

    - beden uyuyor, beyin uyanık.

    ama doktorların bahsettiği şeyde detaylar eksik... detaylar önemlidir...

    bu zıkkım olduğu sırada aslında ağır bir rüya içinde oluyorsunuz. bir keresinde bu olduğu sırada, bunun olduğunu farketmeniz bile ciddi bir tecrübe istiyor. çünkü genelde o sırada paniklemek ve korkmakla meşgul oluyorsunuz. tam olarak uyanınca anlıyorsunuz neyin ne olduğunu. tabi iş işten geçmiş oluyor.

    2006-2010 yılları arasında aralıksız her akşam bunu yaşıyordum. şimdilerde yılda 1-2 defa. bu zıkkım ilk olduğu sıralarda ciddi ciddi korkuyordum ne oluyor diye. o zamanlar bunun psikolojik olduğunu bile bilmiyordum. zaten bilmemek beni korkutuyordu.

    gel zaman git zaman bu iş artık bende geceleri bir oyuna dönmeye başladı. kimi zaman kurtulmak için hiçbir şey yapmıyorum ve kendi kendine geçene kadar hissettiklerimi gözlemliyorum, kimi zaman uyanmak için saçma sapan denemeler yapıyorum. hatta nasıl başarıyorum hiçbir fikrim yok ama bazıları olurken direk bir rüya moduna geçip, kontrollü bir rüya yaratabiliyorum. hoş bu biraz nadir oluyor...

    şimdi gelelim bunun olduğunu nasıl farkedeceğiz kısmına.

    inanın bunu tecrübe eden herkes aynı şeyleri yaşıyor mu bilmiyorum. fakat bende olduğu sırada ilk farkettiğim şey yüksek bir ses. boğuk bir şelale sesi gibi. ben olayın olduğunu sesten anlıyorum. çünkü diğer tüm belirtileri birebir gerçekçi bir rüya deneyimi ile aynı. bunda tek fark yoğun bir ses olması. tabi bunu çözebilmek, hemen tepki verebilmek benim yıllarımı aldı. inanın anlamanın kolay yolu nedir bilmiyorum.

    bu kişiden kişiye göre de değişebilir ama bu olduğunda ben sadece gözlerimi kontrol edebiliyorum. ilk satırda da bahsettim bundan.

    hızlıca kurtulmak istiyorsanız bunu anladığınız an yukarı bakın. evet evet bildiğimiz şekilde rüyanızda yukarı bakın. çünkü gözleriniz o sırada gerçekten de yukarı baktığı için göz kapaklarınız aralanıyor ve 5-10 saniye sonra otomatik olarak görmeye başlıyorsunuz ve bu kabustan kopmaya başlıyorsunuz. gerçekten uyanana kadar yukarı bakın... (hatta dikkat ederseniz rüya gören insanların gözleri kıpır kıpır oynar. aslında bu oynamalar rüyada sağa sola baktığı için oluyor. yani göz kaslarınıza kesinlikle komut gönderebiliyorsunuz.)

    ve işte 2. detay;

    yukarı baktınız ve uyandınız. iyi hissediyorsunuz. sorun çözüldü... heh işte bu kadar emin olmayın. çünkü sorun çözüldüğünü sandığınız sırada gene bir rüyanın içinde olmanız pek muhtamel. zaten insanların gördüğü saçma sapan şeyler bu anda olan şeyler. onlar uyandıklarını zannediyorlar ama aslında uyku felcinden kurtulup rüya görmeye devam ediyorlar. ve o sırada gördüğünüz rüyalar gerçekten baya hd kalitesinde oluyor. tüm hisler tüm duyular da açık oluyor. yani tecrübe ettiğiniz şeyleri gerçekten ayırmak bir hayli zor.

    hatta daha derin bir detay vereyim.

    bilinç uyandığını zannettiği için bu tip rüyalar genelde yatakta başlıyor. yani gerçekten uyanma deneyimini yaşıyorsunuz. fakat hala uyumaya devam ediyorsunuz.

    böyle anlatınca inception filmi gibi gözüktüğünün farkındayım. ama neredeyse teknik olarak ta kendisi. uyku felcinden sonraki rüyada, rüya içinde olduğunuzu anlaması ilkinden çok daha zor. kimi zamanlarda ben bile anlamıyorum bunu.

    aslında bunu da çözmenin bir yolu var ama nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. gerçekten uyanma olduğu sırada hisler daha sancılı. çünkü o sırada çok uykun ve uykulu bir halin var. yani sabahın körü uykun var işte. hal böyle olunca ben gerçekten uyandığımı sadece çok uykum varsa emin olabiliyorum. yani uyanıyorum ama gözlerim kendiliğinden kapanıyor ve hemen tekrar uyumak istiyorsam "aha harbi uyandım" diyorum. ama uyku felcinden kurtulup yataktan zımba gibi kalkıyorsam "bir şeylerin" ters gittiğini farkediyorum.

    fakat bu uyku felcinden sonraki rüyanın güzel olan kısmı "uyanması", normal rüya ile aynı şekilde oluyor. yani uyku felcindeki gibi kurtulmak için çabalamanıza gerek kalmıyor...

    yapmamanızı önereceğim de birkaç şey var.

    boşuna kolunuzu bacağınızı oynatmaya çalışmayın. uğraşmayın yani. bakın ben çok uğraştım. işe yarasaydı bunu yazardım. ayrıca siz hareket etmeye çalıştıkça sizi daha çok sıkan birşeyden bahsediyoruz. namussuz çivi çiviyi söker felsefesine and içmiş gibi. siz uğraştıkça o sizi daha da baskılıyor. ve sonuç olarak siz hareket edemedikçe daha çok korkuyorsunuz... zincirleme gidiyor. bu konuya dikkat edin.

    bağırmaya da çalışmayın. saçma ama ses çıkmıyor. hiçbir yolu yok.

    bir de korkmayın. olan şey doğaüstü cinler periler filan değil. tamamen doğal ve psikolojik bir sorun. sizi hiçbir zaman öldürmeyecek. fakat ölmeyeceksiniz diye de doktora gitmeyi ihmal etmeyin. ben evhamlı birisi olmadığım için bir tedavi almadım ama bildiğim kadarıyla bunun bir çok tedavi yöntemi var.

    ben bu işi aşmanın sadece iki kolay yolunu buldum.

    1- yukarı bakmak
    2- hiçbir şey yapmadan durmak.

    zaten hiçbir şey yapmadığınızda belli bir süre sonra ya uyanıyorsunuz ya da bir rüyaya geçiş yapıyorsunuz. ama uyarayım geçmesi uzun sürüyor. yani kısa yoldan bu işi çözmek istiyorsanız yukarı bakmak en hızlı çözüm bence.

    en önemlisi bu işi kökten çözmek istiyorsanız ya profesyonel bir tıbbi destek alın ya da psikolojinizi bozan şeyleri bir şekide çözüme ulaştırmaya çalışın.

    ben bu konularda gerektiğinden fazla cesur birisiyim. olayın ne olduğunu anlayana kadar beni de zorlamıştı ama sonra problemin psikolojik olduğunu anlayınca pek sallamamaya başladım. zaten uzun da olsa bir süre sonra azaldı azaldı ve neredeyse artık hiç yaşamıyorum. hoş yaşadığımda da oyuncak gibi ben onunla oynuyorum. ama işte herkes benim gibi tepki verecek ya da vermesi gerekiyor gibi saçma birşey de söylemiyorum. hassas olan kişiler için bu çok ciddi bir rahatsızlık haline dönüşebilir ve hayat standartlarını aşağı çekebilir. o yüzden aşamıyorsanız buralarda yazılanlara hiç bakmadan doğru bir doktora gözükün.

  • çocuk yapmanın bir tane faydasının olmaması

    çocuğu olmayan anlayamaz muhabbetlerini geçeceğim. olmayandan da zaten anlamasını beklemek de mümkün değil. aslında olmayan bir şeyi anlaması doğru da değil.

    belirli bir yaşa kadar kaka temizleme, işediği yerleri temizleme, hastalandığında uykusuz kalma zorluklarında da haklılar... yani zor ve gerçekten kaka temizlemenin hiçbir güzel yanı da yok.

    çocuğun okul problemleri, hayatta kalabilmesi için gerekli eğitimi alacak mı endişesi, yola fırlarsa araba çarpar mı korkusu gibi türlü türlü zorluklarında hayatta olduğu sürece ebeveynler tarafından kabus hale dönüşmesi konusunda da çok haklılar.

    özgür değilsin, kısıtlanıyorsun diyenlerde gayet haklı. en basitinden eğer bırakacak kimsen yoksa akşam eşinle beraber bir bara gidip eğlenemiyorsun mesela. haklılar abi...

    ve daha bir sürü örnek... biliyorsunuz işte... haklılar...

    ama benim de kendime göre haklı olduğum şeyler var.

    mesela eve gelince bana kimsenin sarılmadığı gibi sarılıyor. güveniyor lan bana. o güven ile sarılıp hemen uyuyor mesela. kimsenin güvenmediği kadar güveniyor bana. biliyor ki ben varken ona hiçbir zarar gelmeyecek, onun canını hiçbir şey acıtamayacak. bu müthiş hissettiriyor insana.

    mesela seviyor beni. kimsenin sevmediği gibi seviyor. daha konuşamadığı zamanlarda "seni seviyorum" demeden biliyorsun ne kadar sevdiğini. ilginç bir şekilde hissediyorsun o sevgiyi buram buram. bu yaşadığını hissettiriyor insana.

    aynı benim çocukluğumda oynadığım gibi oynuyor sıpa. ona bakınca kendi çocukluğumu hatırlıyorum, babamın da beni ne kadar çok sevdiğini hatırlatıyor çoğu zaman. bu bana geçmiş anılarımı hatırlatıyor ve onunla zaman geçirmekten oldukça fazla keyif alıyorum...

    kimisine külfet gibi gelir belki ama çok çalışmamın bir sebebi de çocuğum mesela. öncesinde amaaan para olmasa da olur dan, artık çalışmazsam benden çok etkilenecek olan birisinin sorumluluğu olması bile daha çok çalışmak için yeterli motivasyonu sağlıyor. daha çok çalışıyorsun, daha çok kazanıyorsun...

    mesela eskiden hızlı araba kullanırdım. o olduktan sonra artık hız yapmıyorum, tehlikeli durumlara hiç sokmuyorum kendimi. alışkanlık oldu bu. çocuğum arabada yokken bile artık tüm kurallara artık uyuyorum. düşünsene lan emniyet kemerimi arabaya biner binmez takıyorum. sayesinde belki daha uzun yaşıyorum.

    çok sigara içerdim. bırakamadım ama evde içemiyorum mesela artık. böylelikle çok daha az sigara içiyorum artık. çok alkol kullanırdım, artık ayda yılda bir... içkiyi sevmediğimden değil. çocuğumla beraber görüştüğüm kişiler de ufak ufak değişti, takıldığım ortamlar değişti, herşey değişti... sigara ve alkol oldukça azaldı. sonucunda bu sağlığıma da yaradı...

    onunla yeni şeyler öğreniyorum. mesela basit robotlar yapıyoruz, tamir tadilat işlerini yapıyoruz. bol bol oyuncak tamir ediyoruz. birlikte benim sevdiğim hobileri yapıyoruz. mümkün mertebe hobilerime artık daha çok vakit ayırıyorum onunla birlikte. daha eğlenceli ne olabilir ki?

    öfkelenmemeyi, sabretmeyi de öğreniyorum sayesinde. hepsi bir tecrübe. hepsi hem onu hem beni geliştiriyor. eşimle kavga etsek bile gene işin sonunda ondan sebep barışmamız çok daha kolay oluyor. yapıcılığı var eve, bana, evliliğime...

    şimdi gelip bana sakın ola çocuğun bir faydası yok demeyin. evet zor mu zor. ama ondan gelen faydayı göremiyorsanız yapmayın zaten çocuk. bildiğiniz şekilde yaşamaya devam edin. bu da bir seçenek...

    çoğalma filan hikaye. senin bir parçan dünyaya gelmiş. bundan daha müthiş bir şey olabilir mi pek emin değilim...

    ki bahsettiğim çocuk daha 6 yaşında. bunun 20 yaşı var 30 yaşı var 40 yaşı var... her yaşında bana olan etkisi daha fazla oluyor. her yaşında, her yılında...

    siz bir çocuktan, senin bir parçandan nasıl bir fayda bekliyorsunuz ki tatmin olmuyorsunuz?

    valla ne yalan söyliyeyim tüm dünya bir tarafa, evladım bir tarafa...

  • avast vs kaspersky vs eset vs norton

    derin konudur efenim. güvenliğiniz için uzunca yazdım. güvenlik konusunda bilgili olmayan kişilerin şiddetle okumasını öneririm.

    bakmayın virüs bulaşmadı diyenlere. virüs denilen yazılımların bir çoğu öyle bulaşınca pek haberinizin olacağı birşey değildir. kimi kripto virüsü vardır yıllarca bilgisayarınızın içinde aktif edilmeyi bekler. kimi keylogger tarzı virüsler vardır, muhtamalen ömrünüzün sonuna kadar haberiniz bile olmaz. keza sizin bilgisayarınızı kullanarak bitcoin filan kasanlara zaten hiç girmiyorum...

    binbir türlüsü vardır virüslerin. artık virüsler bizim 2000 lerde yaşadıklarımız gibi, bilgisayarınız hacklendi şeklinde uyarı göstermez. en azından çoğu göstermez. çünkü virüsü yazan adamlar da salak değil, olaydan daha fazla faydalanabilmek için olayı hiç bulandırmaz.

    konu farklı bir yere kayacak ama çoğunuzun kullandığı crack ve benzeri korsan yazılımlarda virüs vardır. şunu unutmayın kimse hayrına bedavadan iş yapmaz.

    büyük yazılım korsanları o kurduğunuz küçük crack dosyalarının içerisine botnet benzeri küçük virüsler enjekte ederler. sonra bu kişiler para karşılığında devlet kurumlarına filan milyonlarca bilgisayardan saldırı düzenlerler.

    milyonlarca? evet senin gibi milyonlarca insan benzer crack dosyalarını kullanır ve bunları kurarken bilgisayarlarında yönetici izni verirler.

    şöyle düşünün. bir crack exe dosyasına tıkladığınızda genelde windows bu dosyayı çalıştırmanız için yönetici izni ister. sen zaten o yönetim iznini verirsen kralı gelse o programı virüs olarak görmez. hepimizin seri şekilde evet dediği izin olayına kimsenin dikkat etmediğine eminim. bu biraz google'ye ya da facebook'a üye olduğunda sana eşşek gibi bir sözleşme kabul ettirirler. içeriği hakkında en ufak bir fikrin olmayan şeyi sende direk kabul edersin.

    sonra "ay bu google beni dinliyor" bık bık söylenirsin...

    mümkün mertebe hiç bir şeyin crack'ını kurmayın. özellikle iş yaptığınız ve özel bilgilerinizin bulunduğu bilgisayarlarda bunu kesinlikle yapmayın. artık çoğu yazılım ve oyun çok uygun fiyatlarla satılmaktadır. alın arkadaşlar. eğer alamıyorsanız da fiyatının düşmesini bekleyin*.

    ben yaklaşık 15 yıldır nod32 kullanıyorum. çok da memnunum. norton ve kaspersky eski kötü tecrübelerimden olsa gerek beni kendilerinden oldukça uzaklaştırmışlardı. sistemi oldukça sömüren antivirüs yazılımlarıydı bunlar. son durum nedir bilmiyorum ama nod32 tarafında oldukça memnun olduğumu söyleyebilirim.

    fakat nod32 kullanmak bile virüsü engellemez. afedersiniz ama yönetim izni verip bir mallık yaptığınız taktirde nod32 bile virüs'ü virüs olarak görmez.

    bu tür yazılımlar genelde izin verilmeden sisteme müdahale etmeye çalışan dosyaları tespit edip daha bu oluşmadan bunu engelleyebilirler. fakat siz izni verdikten sonra onların da bunu engellemesi için bir sebep kalmaz. bundan sonra da tebrik ederiz nur topu gibi bir virüsü kucağınıza almışsınızdır...

    windows 10'un geçtiğimiz ay kullanıma sunduğu 1903 sürümü ile artık sandbox denilen bir sanal windows oluşturabilirsiniz. illa ki bir key-crack çalıştıracaksanız bu sandbox şimdilik güvende gözüküyor. mutlaka göz atmanızı öneririm. herhangi bir mühendislik gerekmiyor kullanmanız için. oldukça basit. zaten google'ye windwos sandbox kurulumu yazarsanız zibilyon tane anlatım olduğunu göreceksiniz.

    nat geo da bir belgeselde kaspersky ofisini gezdiriyorlardı. kaspersky ve diğer firmalar oldukça büyük ve profesyonel firmalardır. windows'un işi antin kuntin virüslere odaklanmak değil temel güvenliği sağlamaktır. antivirüs kullanmayın diyenlere kulak asmayın. ironik şekilde antivirüs kullandığınız halde güvende olduğunuzu da düşünmeyin. bugün kişisel veya kurumsal can acıtacak saldırıların çoğu online ortamlardan gerçekleşiyor.

    daha düne kadar evimizdeki kameralı tv'den, tv kapalı olsa bile kamerayı kontrol edebildiklerini ispatlayan haberler gördük. siz sanıyor musunuz ki sizin bilgisayar kameranız güvenli.

    sadece bilgisayarınız değil. online olan tüm hesaplarınız için güvenlik önlemi almalısınız. bunun en kolay yolu da google authenticator veya 2 adımlı telefon sms doğrulaması yapmanızdır. artık kullandığınız çoğu web applikasyonu bu tarz güvenlik önlemlerini standart hale getirmiştir.

    özellikle android ve sık olarak google kullananlar, google hesabınıza girip izin verilen uygulamalara göz atmalı. hiç haberiniz olmadan sizin fotoğraf albümüne rahat rahat erişim sağlıyor olabilirler.

    keza yüklediğiniz uygulamalarda verdiğiniz izinler de pek önemlidir. güvenli gözüken uygulamaları kullanarak aslında dinlendiğinizin, izlendiğinizin, fotoğraflarınıza ulaşıldığının iznini yüklerken siz veriyorsunuz. bunların hepsi sizin için çok önemli bilgilerdir...

    aynı zamanda oturum açtığınız sitelerde, facebook ile oturum aç, google ile oturum aç gibi seçenekler görürsünüz. mümkün mertebe bunları kullanmayın. kullanacaksanız da o butona bastıktan sonra, talep eden site sizin hangi bilgilerinize ulaşabiliyor bunları iyi inceleyin.

    çoluğunuz, misafiriniz siz başında yokken bilgisayar kullanmak istiyorlarsa onlar için kısıtlı bir kullanıcı oluşturup bu kullanıcı üzerinden bilgisayarı kullanmayı sağlayın.

    wifi şifrenizi kimseyle paylaşmayın. sizin wifi şifrenizi kullanarak birisi dolandırıcılık yaparsa, sizin ip adresinizden sizi bulurlar ve suçlu siz olursunuz.

    şifrelerinizi 1234 gibi salak şifreler yapmayın. zor şifreler yapın. 3 tane şifreniz olsun ve dandik sitelere zor olan şifrenizi yazmayın. mesela benim şu şekildedir şifrelerim
    r-rakam
    h-harf
    i- işaret

    1-zor şifre ve sadece bilindik kurumlarda kullanılır. sizin için önemli sitelerde kullanınız.
    rrrrrrrrhhhhiihh

    2-nispeten zor şifre ve sizin için çok önemli olmayan sitelerde kullanılır
    rrrrrrhhii

    3-en kolay şifre. bilmediğiniz ve güvenmediğiniz sitelerde kullanın. hacklense bile umursamayacağınız sitelerde kullanırsınz.
    rrrrrrhh

    sadece üç şifre ezberleyerek güvenliği sağlayabilirsiniz. buradaki kilit nokta bu şifreleri kullanırken önem derecelerini doğru yapmanızdır.

    çoğunuzun bilmediği bir teknoloji vardır. ismi brute force olarak geçer. saldırgan kişiler bu teknolojiyi kullanarak wifi şifreniz olsun, web şifreleriniz olsun kolayca bunları bulabilirler.

    temelinde teknoloji 0 dan başlayarak çok hızlı şekilde şifre denemesi yapar otomatik olarak. 9999 yaptım abi o rakama gelene kadar 80 yaşında olurum demeyin. güçlü makinalarla 4 haneli şifreler saniyeler içinde çözülebiliyor.

    evdeki modeminizin güvenliği çok önemlidir. ip adresiniz / admin yazıp modeme ulaşılıyorsa ayvayı yediniz. servis sağlayıcınızdan bunu nasıl engelleyebileceğinizi öğrenin. dışarıdan modeminize erişimi kapatın. wi-fi şifrenizi bildiğiniz en karmaşık ve komplike şifre haline getirin. birisinin sizin modeminizi hacklemesi demek, yaptığı tüm yasadışı işlerden sizin sorumlu olmanız demektir. aman dikkat. ayrıca modeminiz admin şifresini zor ve komplike bir hale getirin. ara ara modeminize admin olarak bağlanıp bağlı olan cihazları kontrol edin. eğer kullandığınızdan fazla cihaz görüyorsanız hemen servis sağlayıcınız ile iletişime geçin.

    ücretli - ücretsiz vpn servisleri sizin yaptığınız her hareketi takip edebilir. girdiğiniz, gördüğünüz tüm verileri kayıt altında tutabilir. vpn kullanıyorum diye kendinizi güvende zannetmeyin ve vpn kullanırken takip edildiğinizin bilincinde olun.

    ayrıca evinizde ip kamera filan varsa bunların güvenli ile ilgili ekstra önlemler almalısınız ki, bana soracak olursanız bu işlerden anlamıyorsanız sakın kullanmayın öyle cihazlar... çünkü onların güvenliğini sağlamak ayrı bir iş dalı...

    bilgisayarı kullanırken, özel fotolarınızı internet üzerinden gönderirken, kamerada sexting yaparken, yazışırken, okurken, izlerken yani kısaca ne yaparsanız yapın yakından izleniyorsunuz. paylaşımlarınızı buna göre yapın. internet hattına çıkan hiçbir bilgi iki kişi arasında özel kalmaz. çok dikkatli olmanız gerekiyor. çünkü herzaman iletişim bir ara sunucu tarafından sağlanır. üçgen olarak düşünün. siz bir kişiyle iletişime geçmek isterseniz önce aracıya sonra o kişiye ulaşırsınız. aracının, yani sunucunun kontrolünü her kim yapıyorsa kabak gibi istediği her şeyi görebilir bunu unutmayın.

    örneğin ekşiden bana mesaj gönderiyorsunuz. mesajınız önce ekşi sunucularına ve ordan onların database'sine, sonra da bana ulaşıyor. yani kanzuk ve ssg ellerine cipslerini alıp bana attığınız mesajları pek güzel okuyabilir.

    whatsappdan çıplak foto mu atıyorsunuz. eyvallah kutsalsın. ama senin o memeler önce whatsapp sunucularına, sonra da o yakışıklı adama ulaşıyor. whatsapp istese senin o resimlerini görebilir.

    "-ama ben mesajlarımı ve gönderdiğim resimleri anında siliyorum"
    evet ama sadece kendi telefonundan siliyorsun. arada aracılık yapan sunuculardan onlar silinmiyor. örneğin bildiğim kadarıyla facebook kanuni sebeplerden dolayı 10 yıl önceki konuşmaları bile size çıkartıp cart diye verebiliyor.

    -ki çok güvendiğimiz facebook bile bizim bilgilerimizi yabancı ülkelere satarken yakalandı. ve işin dehşete düşürücü kısmı sattığı bilgiler big data teknolojileri ile harmanlanıp öyle satılıyor. yani bilgileri satın alan adamlar seni senden daha iyi tanıyor. neleri sevip sevmediklerini çok iyi biliyorlar. bu adamlar sonra marketing yaparak sana ürün satıp duruyor, ya da bu bilgileri daha karanlık işlerde kullanıyorlar...

    efenim 13.4 milyar yıllık evren tarihinde bu teknoloji dönemine gelmek elbette büyük şans. ama çoğu insan bunun gerçekte ne denli tehlikeli olduğu konusunda en ufak bir fikri bile yok.

    gerek pc'niz, gerek telefonunuz. evinizdeki internet bağlantılı cihazlar, websiteleri ve aklınıza gelebilecek tüm dijital platformlar güvenlik olarak tehlikelidir. düzgün ve bilinçli kullanırsanız bu tür tehlikeler bir nebze olsun giderilebilir ama hiçbir zaman sıfırlanmaz. o yüzden teknoloji tüketiminizi bunun bilincinde olarak yapın. bu işlerin hiç şakaya gelir bir yolu yoktur.

    kırılmaz denilen koca apple'nin bile hacklendiği, onlarca sanatçının özel bilgilerinin internete yayıldığı dönemde hiçbir platform güvenli değildir.

    karalara bağlamayın. zaten sistematik şekilde bu şartların kölesi oluyoruz. iyidir kötüdür tartışılır. sadece bilinçli olun. güvenliğinizi önemseyin ve mutlaka bir virüs programı kullanın...

  • mars'taki robotların fotoğraflarını kim çekiyor

    beyle

    izlemek istemeyenler için not: kendisi robot koluyla selfie çekiyor. bu selfie resmi videoda göreceğiniz üzere sadece bir fotoğrafla yapmıyor. değişik açılardan bir çok fotoğraf çekiyor ve sonra bu fotoğraflar birleştiriliyor. ortaya da o görsel çıkıyor.

    insight'ın ise havada paraşütlü görüntüleri animasyonla oluşturulmuş görüntüler... gerçek değildir. ki keza kimse gerçek olduğunu söylemiyor. bu görüntüleri daha insight marsa inmeden önce medya ile paylaşmışlardır ve inişin nasıl olacağı konusunda medyayı bilgilendirmişlerdir...

  • porno filmlerdeki kadınlara üzülmek

    bundan yüzyıllarca sene evvel, ergenliğimin en ateşli yılları... evime nispeten hızlı internet yeni gelmiş, e haliyle porno kültürüyle yeni yeni tanışıyoruz. çıplak hatun resmi göreceğim diye çılgınca bir arama yaparak hunlarca her gördüğüm linke filan tıklıyorum. o reklam senin bu reklam benim derken pat diye önüme canlı şov yapan hatunlar geldi...

    neyse birden monitörüm meme dolmaya başladı. tıkladım en büyük olanına... canlı video odasında gördüğüm abla böyle etine butuna dolgun kilolu, 40 üzeri yaşlarda nispeten yaşlı birisi. bildiğin "(bkz: milf)" işte... sohbet ekranın sağ tarafında millet yazılar yazıyor. işte seni öyle mikerim şöyle mikerimler havada uçuşuyor... (bkz: terbiyesizler)

    lan o yazıları okudukça beni tuttu bir üzüntü. yazık ulan diyorum kendi kendime kaç yaşındaki kadınla nasıl konuşuyorlar. benim libido tamamen iç güdüsel bir koruma kalkanına dönüştü... sanki kadın orada savunmasız ve ona hayvan muamelesi yapar gibi konuşuyor millet... takıldım abi, kaldıramam bu durumu...

    dayanamadım ben de katıldım chat olayına. orada salya sümük abazalıktan ablaya yavşayanlara "biraz saygılı olun lütfen ayıptır" filan yazıyorum, bunu yazdığımı gören millet bana ana avrat sövüyor filan... benim öyle korumacı şeyler yazdığımı gören abla özellikle benim nickimi yazarak "s7e7v7e7n çok teşekkür ederim çok naziksin" filan bir iki cümle birşey yazdı. ben daha da gaza geldim. sonrasında şöyle yazdım;

    "ya abla nasıl düştün sen bu yollara. para için yapılır mı bu hiç. bak ben çok üzüldüm senin haline... yazık üç kuruş kazanacağım diye bu kadar şeye katlanmamalısın bence... bence seni çok daha güzel bir hayat bekliyor..."

    o sırada ekranda kadının sadece memeleri gözüküyordu. kadın benim yazdığımı okuyunca az geri çekildi ve yüzü gözükecek şekilde sert bir ses tonuyla ;

    "-sana ne am.n oğlu, hee? sanane benim ne yaptığımdan, ne kazandığımdan!!! " diye suratıma haykırdı...

    bunu işittikten sonra tabi sağ taraftaki chat ekranı yıkıldı. beklemediğim şekilde bir tepki alınca da benim yüzümde sadece gerizekalı bir tebessüm kaldı. ekrandaki çarpıya basıp hemen tarayıcıyı kapatıp ardından nedenini bilmediğim şekilde panik yapıp bilgisayarı kapattım.

    heh işte o gün porno sektöründeki kadınlar için üzüldüğüm son gündü... abla haklıydı. alan memnun, satan memnun... birisi bu işi para için yapıyorsa, onun için üzülmek biraz anlamsız oluyor...

  • orgazmdan daha zevkli anlar

    bizim çocukluk zamanlarında akülü arabalar tarla parası... alamıyorlar. bizimkiler çocuk dergilerinden akülü araba için kupon toplayıp mektupla çekilişe katılırdı. ben de o dergilerde çekilişle tanıtılan akülü arabalara bakıp hayal kurardım. üç çeşidi vardı. vosvos, jeep ve bir de yarış arabası... yarış arabasını severdim. önünde koca bir motoru vardı. hemde iki kişilikti. arkadaşlarımı da gezdirebilirdim... daha akülü araba alınmadan ona evin bir köşesinde gizli gizli park yeri hayal eder, orasının mümkün mertebe boş durmasını sağlardım... daha araba alınmadan hayalimde yollarda gezer akşam olunca da onu yıkar temizlerdim. akülü arabam olunca onu yıkamak için annemden araklayıp sakladığım bezlerim bile vardı. bir gün bana lazım olacaklardı. saklardım o bezleri... uyumadan önce dergilerdeki resimlere bakar, en çok sevdiğim modelin resimlerine bakıp tekrar tekrar hayal ederdim. onu hayal etmek müthiş zevkliydi. ama diğerleri de çok güzeldi. eğer yarış arabası değil de vosvos çıkarsa gene çok sevinirdim... çekilişin ne zaman nasıl yapılacağını bilmez, her gün çekilişi kazanacağım hevesiyle sıkılmadan beklerdim...

    gel gelelim bizimkiler bana hiç akülü araba alamadı. şans işte, çekilişle de tutmadı... yıllar geçti büyüdüm, çalışmaya başladım, evlendim ve çocuğum oldu. belki 5-6 yaşlarıma ait anılarımdan neredeyse her şeyi unutmama rağmen 30 yaşıma geldiğimde o kurduğum hayalleri hala unutamadım...

    bir sabah erkenden kalktım. sabahın köründe gidip güzel bir akülü spor araba aldım. benim resmine bakıp iç geçirdiğim arabaya çok benziyordu. eve getirip koca kutuyu salonun ortasına koydum. 4 yaşındaki oğlumun yatağına gidip onu öperek uyandırdım ve ona bir süprizimin olduğunu söyledim...

    uyandı oğlum. uyku sersemliği ile yalpalayarak salona gittik beraber. salondaki kutuyu görünce önce anlamadı ne olduğunu. içindekini gördüğünde de 4 yaşındaki oğlumun sevinçten eli ayağı titriyordu, uyumaktan şişmiş gözleri ışık saçıyordu.

    bende nasip olmamıştı o duyguları yaşamak. ama oğlumu izlerken sanki kendi çocukluğumu izliyor gibiydim. aynı benim gibi seviniyordu...

    rahmetli babamla arabayı kurmayı hayal ederdim. aynı benim hayalimdeki gibi oğlumla beraber arabasını kurduk.

    hayalimde evin istediğim bir köşesini garaj yapardım dedim ya, izin verdim istediği yerde durabilirdi akülü arabası. salonun ortasında televizyonun yanını seçti... ben de öyle hayalini kurardım...

    olmayan arabamı yıkamak için ayırdığım bezler gibi oğlumun da bezleri var. arada sırada arabasını siler temizler aynı benim hayalimde yaptığım gibi...

    şimdi düşünüyorum da. oğlumun hayalini gerçekleştirmenin bende bıraktığı mutluluk, yaşamım boyunca hissettiğim sayılı mutluluklardan birisi. ve evet oğlumun mutlu olduğunu görüp onu seyretmesi, seyrettikçe kendi çocukluğumu görmem ve bunu izlemek müthiş keyif verici...

  • motor üretemememizin nedeni

    sadece motor bloğu üretemediğimizden dolayı motor üretemiyoruz demek doğru olmaz. motor bloğu dediğiniz şey bundan 100 yıl önce de üretiyordu... yani bir motor bloğu üretmek türkiye için atla deve değil. en azından türkiyede bunu yapabilecek çok iyi firmalar olduğunu biliyorum. motor bloğu maliyetleri elbette yüksektir ona lafım yok, bu şimdilik cepte dursun...

    asıl problem ülkede henüz adam akıllı teknoloji üretimi olmaması. global pazarda olan teknolojiler çok ileride ve patentli teknolojiler. yani öyle ferrari motorunu alayım, kopyalayıp üreteyim yapamıyorsunuz.

    şimdi bu noktada arge devreye giriyor. senin global pazara bir ürün çıkartabilmen için global pazarda bir rekabet gücün olması gerekiyor. bunun için de arge/teknoloji yatırımı yapman gerekiyor. fakat gel gelelim hesap kitap yaptığında astarı yüzünden pahalıya geliyor.

    milyarlarca dolarlık yatırımdan bahsediyorum. siz bu motoru ürettiğinizde belirli bir rekabet ortamına girecek ve bu ortamda satış yapmak zorunda kalacaksınız. yani eğer piyasadan kötü motor üretirseniz satamazsınız. iyi motor üretmek için de sizin çok ama çok ciddi teknoloji yatırımlarınızın olması gerekiyor. satışlarda kar yapmak için de sadece türkiye pazarına güvenemezsiniz. keza yapacağınız yatarımların maliyetlerini sadece türkiye pazarından çıkartmanız da mümkün değildir.

    mesela vw gurubu çift kavrama olarak bildiğimiz dsg şanzımanının argesini ve üretimini yapabilmek için fabrikalar yapıyor. sadece şanzımanı daha da geliştirebilmek için yüzlerce mühendis binlerce eleman çalıştırıyor.

    diğer yandan dünyanın en iyi otomobil markası olan mercedes bazı modelleri için motoru renodan alıyor... şimdi mercedes motor bloğu mu üretemiyor? mercedes arge mi yapamıyor? hayır olay tamamen arge ve üretim maliyetleri ile ilgili.

    global pazar diye birşey vardır. bu pazarda amerikayı baştan keşfetmenin pek bir anlamı yoktur. mercedes biliyor ki reno motoru sağlam, ucuz ve uzun ömürlüdür. mercedes markası için gerekli özelliklerde ve marka için yeterlilik testlerinden geçmiştir. ihtiyaçları olan motorları direk olarak renodan almak bu firmanın milyonlarca (belki milyarlarca) dolar kar yapmasını sağlıyor. adamlar bu paranın büyük bölümünü de gene argeye yatırmaktadır.

    bu durumda ne oluyor?

    1- mercedes kar yapıp, argesine yatırım yaparak gelecekte daha iyi motor üretecek ve bunu satıp kar edecek
    2- reno argesine milyarlarca dolar yatırdığı motorunu satıp para kazanacak, kazandığı parayla iyi bir motor yapmak için mercedes gibi arge yapacak.

    sen türkiye'de motor üretecek, sadece türkiye'deki belirli bir kesime bu motoru satacak olduğundan dolayı motor üretemiyorsun. çünkü bu işe girişecek iş adamları piyasayı benden senden daha iyi biliyor.

    yukarıda verdiğim örneklere bakarsanız reno da mercedes de win-to-win durumdadır. ikisi de her şekilde kazanıyor. peki biz? teknoloji üretemediğimiz ve belki on yıllar boyunca karşılıksız yatırım yapmaya bütçe ayıramadığımızdan dolayı yıllar boyunca sadece kaybeden taraf olduk.

    ayrıca motor üretmek için arge yapmak demek, eş zamanlı olarak yüzlerce parçanın ayrı ayrı geliştirmesini sağlamak demektir. vidasından somununa yüzlerce belki binlerce parçadan bahsediyorum. parası bir kenara böyle bir yapıyı oluşturmak ve geliştirmek bile yıllar süren mühendislik çalışmalarına ihtiyaç duyar.

    mesela yerli otomobil geliyor diyorlar... evet üretimi yerli olacak doğrudur. fakat bizim ürettiğimiz teknolojilerle değil. mesela bakın 2005 model saab markasının patenti için 40 milyon euro verildi. link

    buradaki husus yanlış anlaşılmasın. teknoloji patenti satınalmak kötü birşey değil. fakat 2005 yılında dünya genelinde az satılan bir aracı ülkenin sermayesi ile üretmek ne kadar karlı olur, kaç adet satabilirsin? artık neredeyse radar sistemlerinin bile standart olduğu bir global pazarda içinde eski teknoloji bulunan bir aracı kim almak ister...

    motor üretiminde problemi çıkartan şey motor bloğu filan değil. problem ülkenin gelen ve giden siyasi iktidarları da değil. problem ülke olarak global pazara sunacak bir teknoloji üretemiyor oluşumuz. ülke olarak teknoloji üretiminde çok geride kaldık. bunun da tek çaresi gökdelenlere yatırılan, koca şehirleri taş yığını haline getirmek için harcanan paraların bir kısmının teknoloji üretimine harcanması gerekliliğidir.

  • engel olunamayan refleks sözleri

    sinirlenince ;

    hay amınakoyayım ya hay amına koyayım.

    bir arkadaş piçlik yapınca;

    (gülerek) lan amına koyayım senin.

    şaşırınca;

    oha.. oğlum amına koyiim gördün mü sende!

    büyülenince;

    vay amına koyayım

    bir kıza çok aşık olunca;

    lan kız benim amıma koydu...

    inandırmaya çalışınca;

    lan oğlum amınakoyim ben yapmadım yaa...

    kavgada;

    senin amına korum...

    öküzleştiğinde;

    ağumına goyiim.

    iltifat;

    amına koyim yaaa çok güzelmişşş...

    daha bilgili olduğunu göstermek için;

    he amına koyim çok biliyorsun... herkes yanlış bi sen amına koyim çok biliyorsun!

    öğüt verirken;

    oğlum adam ol amına korum senin.

    sıkıldığında;

    ne var amınakoyim ya ne var?

    başarısız olunca;

    hay mınakoyim...

    msn'de;

    amk

    ekşide;

    mk

    cool yazışmalarda;

    aq

  • cv'ye 29 kez bakıp aramayan firma

    bakıp bakıp gülüyorlardır

  • 175 cm'den kısa erkeklerin yaşama nedeni

    bir insanın boyuna takık olması biraz ego ile ilgili bir durumdur...

    mesela önceki kız arkadaşlarımın bazıları benden biraz uzundu. ya da aynı boylardaydık işte... yaş olarak da genelde büyük yaşlardaki kızlar beni seçerdi... kendimden küçük de kız arkadaşım oldu tabi.. ve tabi ki bazı kızlar boyum kısa olduğu için muhtemel bir ilişkiye direk olarak duvar örmüştü.. ama zaten ilişki konusunda çok şanssız birisi olmadığım için, beni boyumdan dolayı eleyen hatunları hiçbir zaman sorun etmedim...

    ben hiç bir zaman 165 cm boyumu kompleks haline getirmedim. daha doğrusu hayatım boyunca birşeylere uzanamamak dışında pek de problem olmadı boyum...(eskiden otobüslerin durma düğmeleri tavandaydı. kim akıl ettiyse mk)

    neyse işlevi filan gibi saçma birşeyler söylemeyeceğim tabi ki.

    bilişim sektöründeyim. işimde iyi kazanıyorum. daha doğrusu kendi işimi yapıyorum. maddi olarak herhangi bir şeye ihtiyacım yok. yani normal bir insanın erişebileceği her şeye rahatça maddi olarak erişebiliyorum. evet evet 165 cm boyumla tek başıma başardım bunu...

    evliyim çocuğum var ve gayet mutlu bir evliliğim var. çok detaya girmek istemem ama her yönüyle güzel bir evlilik bendeki...

    belki benden daha uzun boylu erkeklerin geçmişte sayıca çok daha fazla ilişkisi vardır bilemiyorum... ama benim geçmişimde her anımda bir kız arkadaşım olmuştur. beni ben olduğum için seven birilerinden bahsediyorum... yani kendim istemediğim sürece çok da yalnız kaldığım söylenemez. yok yok öyle çok da yakışıklı bir adam değilimdir... milyon tane ilişkim oldu diyip kıçımdan atmayacağım. ama her anımda seven birisi oldu işte...

    bir çok arkadaşım da var. ve evet genel olarak hemen hemen hepsi benden uzun. ama iyi çocuklardır... şimdilerde değil de 20 li yaşlarımda sık sık basketbol da oynardık. amacımız skor yapmak değil eğlenmekti sadece... zaten çok da iyi oynadığım söylenemez... hiçbir zaman kısa olduğum için olumsuz bir düşünceleri olmadı. neticesinde onlara arkadaşlığımı veriyorum...

    mesela ben kavga etmeyi seven birisi de değilimdir. ama hayatımda 4-5 kere ciddi denilebilecek şekilde kavga ettim. kavga ettiğim kişilerin hepsi benden uzundu. belki boyum kısa olmasından gerek bu kavgalarda hiç yumruk bile yemedim. fakat dövemeyeceğim adamla da kavga etmedim hiç...

    askerdeyken ilginç şekilde gardiyanlık yaptım. şans işte... gardiyanların boy ortalaması 1.80 ken ben biraz ufak kalıyordum... ama yaptık bitti işte...

    gördüğünüz üzere tavandan düğmeli otobüsler hariç boy ile ilgili problem olabilecek çok birşey çıkmadı hayatım boyunca.

    165 cm boyum var. evet bildiğin kısa işte... yani bu boyda gurur duyulacak çok birşey yok... ama ne kadar umrumda dersen s.kimde bile değil...

    keyifli bir hayatım var. benden uzun bir çok kişiden, çok daha güzel bir hayat yaşıyorum. sokmuşum boyuma diyip geçiyorum...

  • işsizlik maaşının çok mantıksız olması

    devlet de eksi editoru tutmus. ön hazirlik icin entry actiriyor.

    lan olm ne ayaksiniz, issizlik maaslarini da mi kaldiracaksiniz?

  • ışid'e katılan odtü'lü gencin suriyede öldürülmesi

    geberip gitmiş salağın tekidir.

    ama gerçekten çok merak ediyorum...

    düşünsene adam odtülü. psikopat bir eğitim görmüş. deli gibi yıllarca çalışmış didinmiş. belirli bir kültür düzeyine erişmiş.

    lan sana ne söylediler de sen bunlara kandın. hani dünya üzerinde hiçbir düşünce yapısı beni suriyede savaşmaya götüremez. nasıl yıkadılar beynini. çok ilginç lan...

    ölmüş olmasaydın beynini sikeyim diyecektim. ama muhtamalen o beynin dağılmıştır şimdi... yazık...

    çoğu insan öldüğünün farkına varmazmış. çünkü ölümden hemen önce bilinç kapanır ve sonsuz karanlığın içinde olur herşey.

    ben buna çok üzülürüm. adam hurilere kavuşmayı beklerken karanlığın içinde sonsuza kadar yok oluyor ve bunun asla farkında bile olmuyor...

    düşünsene adam yanıldığının bile farkına varamıyor. hmnskm...