Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 10 kasım 2016 hulusi akar selamı

    adam selam durmuyor, ata'nın huzurunda utancından yüzünü saklıyor gibi.

  • 2. her 10 kasım'da put gibi dikilmek

    orospu çocuklarını çıldırtan eylem. eh, göt kıllarından saygı duruşunda bulunmaları beklenemez zaten

  • 3. kurtuluş savaşı ile 15 temmuz aynı önemdedir

  • 4. cv'ye 29 kez bakıp aramayan firma

    bakıp bakıp gülüyorlardır

  • 5. kadir mısıroğlu'nun saygı duruşu hakkındaki tweeti

    ilgili tweet

    insanların yılda 1 dakikalığına saygı duruşunda durmasını insan haklarına aykırı olarak görmüştür, ''biz aynı fabrikadan çıkmış tuğla mıyız? ben farklı düşünüyor olamaz mıyım?'' diye de sitem etmiştir.

    aynı mantıkla düşünürsek ben de her gün 5 vakit ezan sesini duymak zorunda değilim. bahsettiği olay yılda bir kez 1 dakikalığına oluyor fakat benim bahsettiğim olay her gün oluyor.

    ucu sizin fikirlerinize dokunmadıkça insan hakları umurunuzda değil tabii. farklı düşünceler de umurunuzda değil. iki yüzlü pisliklersiniz.

    edit: bir arkadaşımız , verdiğim ezan örneğine karşılık; kadir mısıroğlu'nun siren sesini duymak istemiyorum demediğini beklemek istemiyorum dediğini söylemiş, mesele bu iki örneğin farklı olması değil, kişinin inanmadığı bir şeye yapılan çağrıyı duymak, dinlemek zorunda olmamasıdır. bu kişinin şeriatçı olup ( ilgili ) insan haklarından bahsetmesi, farklı düşünceden yani düşünce özgürlüğünden bahsetmesindeki ironi , iki yüzlülüktür.

  • 6. 10 kasım 2016 anıtkabir çağrısının iptal edilmesi

    köprü açılışı olsa iptal etmezlerdi.

    güvenlikmiş de provakasyonmuş bu güvenlik güçleri anıtkabiri koruyamıyorsa silahlarını bize versinler biz koruyalım. böyle acizlik mi olur?

  • 7. annesinden azar işiten ak cengaver

    şu adamla verdiği oyun aynı olmadığını savunan yüce insan aysun kayacı'yı bir kez daha saygıyla anasım geldi.

  • 8. atatürk'ü sevmeme hakkı

    atatürk'ü sevmemek haktır. ancak bunu her 10 kasımda sevenlerini tahrik etmek amacıyla dile getirmek orospu çocukluğudur.

  • 9. atatürk'ün haddinden fazla abartılması

  • 10. laikçilerin tahrik etmeden kutlama yapamaması

    kutlama yerine anma kelimesini kullanamayacak kadar kıt kelime kapasitesine sahip troll sıçmığı.

  • 11. erdoğan'ın mezarına işeyeceğim diyen yazar

    yazar fişleyen şerefsizleri merak içerisinde bırakan yazardır kendisi. sana ne lan sikik nasıl bir yaptırım olacağından? kraldan çok kralcı takılmaktan yorulmadınız bir türlü ibneler sizi.

  • 12. 10 kasımları kuru kuruya kutlamayacağız

    siz 10 kasım'ı kutluyorsunuz demek.
    ben anma diye biliyordum.

  • 13. 10 kasım 2016 anıtkabir'de yaşanan esrarengiz olay

    10 kasım 2016
    cumhurbaşkanlığı sarayı, beştepe.
    saat 07:15

    reis hazretleri usulca göz kapaklarını araladı. alarmı üç defa ertelemesine rağmen yataktan çıkmak istemiyordu. zira yüreğini darlayan bir sıkıntısı vardı. huysuz ve huzursuzdu. rüyasında tam başkan olacağı sırada, esrarengiz bir kişinin ensesine şaplak vurduğunu görmüştü. "hayırlara tebdil et ya rabbi" diyerek derin bir iç çekti ve yatağından doğruldu.

    aslında hastalanmayı umuyordu lakin beklediği gibi olmadı. bir gece önceden yuttuğu tebeşir tozları hiçbir işe yaramamıştı. "mantı yüzünden heralde" diyerek hayıflandı, ki bu öngörüsünde haksız sayılmazdı. akşam yemeğinde yoğurdu fazla kaçırdığı için tebeşir tozu nötralize olmuş ve metabolizmasını daha da güçlendirmişti. trump turp gibiydi maşallah! yazık ki bugün de ata'yı yüceltmek zorunda kalacaktı.

    * * *

    anıtkabir, çankaya.
    08:50

    devlet ricali, ağır ve isteksiz adımlarla anıttepe sırtlarından giriş yaptı. birazdan 24 oğuz boyunu temsil eden aslanlı yoldan geçerek ata'nın huzuruna çıkacaklardı. en önde 3 asker, arkada reis hazretleri ve onu takiben devlet erkanı, protokol sırası ile yerlerini aldı.

    aralarında mustafa kemal'i gerçekten seven, onun fikirlerine ve aziz hatırasına sahip çıkan isimler de vardı elbet. lakin oturduğu koltuğun hakkını veremeyen, temsil ettiği değerlerin farkında olmayan kavaslar da az değildi!

    sol ayak serçe parmağını yere basışından tanıyacağınız bu zatların ayakları da, tıpkı düşünceleri gibi geri gidiyordu. yıllar yılı anıttepe'ye gele gide michael jackson'ı aratmayacak derecede "moonwalk" üstadı olmuşlardı.

    saat 09:05

    iki asker türk bayrağı çelengini mozoleye bıraktı. reis hazretleri, saygı ve sükunetle diz çökerek üzerindeki çiçekleri düzeltti. aynı anda duyulan siren sesine müteakip kuvvet komutanları ile birlikte tüm askerler selam durdu.

    işte tam o an, tek bir millet olma bilincinin, büyük bir medeniyet kurma hayalinin ve devlet geleneklerinin zirve yaptığı, o'nu sevmeyenlerin dahi tüylerini diken diken eden inanılmaz bir andı.

    minik zeynep oyuncağını bırakıp yaramazlığa ara verdi, semih bey arabasını yeşil yanmasına rağmen durdurdu, sibel hanım telefonunu meşgule aldı, boyacı çocuk ekmek teknesini yere bıraktı, yaşlı amca bastonunu kullanmadan ayağa kalktı, berkecan 2 saat uğraştığı saçlarıyla yağmur altında çakılı kaldı.

    zaman durdu!

    ebediyete intikalin ifadesi ancak bu kadar anlamlı olabilirdi. bugün sadece bir insanın öldüğü gün değil, aynı zamanda büyük bir idealin de hatırlandığı gündü.

    * * *

    15 saat sonra..
    cumhurbaşkanlığı sarayı, beştepe.
    saat 22:30

    cumhurbaşkanı başdanışmanlarından mustafa yarank kaz tüyü yatağından sıçrayarak uyandı. altın varaklı şifonyerin üzerinde duran samsung note 7'si patlamaya hazır bir bomba gibi inliyordu. kâtip meleklerin not etmekten imtina edecekleri bir küfür sallayarak yatağından doğruldu. uykuya dalmadan önce bıyıklarına sürdüğü badem yağı esansı yastığının üzerinde komik bir iz bırakmıştı. baygın gözlerle acı acı çalan telefonuna uzandı. arayan yakın dönüş uzmanı ismet berkan'dı.

    - efendim ismet.

    + mustafa hiçbirinize ulaşamıyoruz.

    - valla uyumuş kalmışım be ismet.

    + yeni bir kalkışma falan mı var?

    - bilmiyorum ki gece gece.

    + patlama sesleri duyulmuş. deprem falan deniyor.

    (mustafa telefonun ışığını odanın tavanına tuttu)

    - aaa evet lamba sallanıyor yaa. hemen baktıyorum ismet. sağolasın dönerim ben sana.

    + tamam görüşürüz.

    * * *

    5 dakika önce..
    anıtkabir, çankaya.
    saat 22:25

    eskişehirli sedat ve istanbullu başak. iki asker saygı nöbeti için mozole binasının girişindeki yerlerini alalı henüz yarım saat bile olmamıştı. pek tabii türkiye cumhuriyeti'nin her metrekaresinde askerlik yapmak büyük bir onurdu. fakat ata'nın huzurunda, o'nu bekleme görevinin size verilmiş olması, duygu yoğunluğu ve motivasyon açısından diğer tüm vazifelerden ayrılıyordu. yaklaşık 4 aydır birbirine can yoldaşı olan bu iki arkadaş, birazdan hayat çizgilerinin değişeceğinden habersizdi.

    birkaç saniye sonra.

    kulakları sağır edercesine yankılanan büyük bir gürültü ile sarsıldı ankara semaları. mevsimin sonbahar olduğu düşünüldüğünde bu gayet olağan karşılanabilirdi. lakin gökyüzünde bu olasılığı doğrulayacak bir bulut yoğunluğu yoktu. neden sonra ilkinden daha kuvvetli olan ikinci bir patlama sesiyle irkildi başkent sakinleri. bu ikinci kıyamet, ertesi sabah okula gitmek üzere yataklarında olan çocukları dahi uyandırmıştı.

    elektrikler kesildi.

    tüm şehir göz açıp kapayıncaya kadar karanlığa gömüldü. haftalardır güney batı istikametinden esen rüzgar saniyeler içinde hızını kesti ve tamamen durdu. koca şehirde yaprak dahi kımıldamıyordu artık. öyle ki çankaya'dan, yüksek katlı bir binanın tepesinden ankara'ya bakan bir çift göz, orada bir şehir olmadığına yemin edebilirdi!

    yeryüzü sallanmaya başladı.

    başta kandilli rasathanesi olmak üzere, dünya üzerinde bulunan 200‘den fazla jeomanyetik gözlemevi, bu tarihi sarsıntıyı kayıt altına alıyordu. köpek uğultuları ve insan çığlıkları eşliğinde yaklaşık 45 saniye sürecek hengame başlamıştı. ankara bir kamyona çarpmışçasına savruluyordu.

    o gece anıtkabir'de 6 noktada birden saygı nöbeti tutuluyordu. askerlerden ikisi aslanlı yol'un başında, ikisi bayrak direğinin bulunduğu alanda, kalan son ikisi ise mozole binasının girişinde bulunuyordu.

    sedat ve başak, yaşanmakta olan olağanüstü halin vehametiyle nöbet sathının dışına, merdivenlerin şeref holüne kavuştuğu noktaya doğru koşturdurdular. aynı anda duyulan o korkunç uğultu ve beraberinde her biri ceviz tanesi büyüklüğünde olan dolu sağanağı başlamıştı bile. 27 kirişten oluşan 17 metrelik şeref holünün kurşun çatısı adeta taş yağmuruna tutuluyordu.

    başak gözlerini sımsıkı yumarak elleriyle kulaklarını kapattı ve ana sütunun önünde istemsizce yere çöktü. herhalde hiç kimse bu davranışı için onu ayıplayamazdı. sedat ise metanetini koruyarak, ne olup bittiğini yakından görmek için zemini yokladı. ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. yağmakta olan bu cisimler dolu tanesi falan değildi. hatta soğuk bile sayılmazlardı. sedat hiçbir şey söylemeden bir müddet öylece durdu. gözleri dolu dolu olmuştu. türkiye cumhuriyeti tarihinin en uzun gecesi henüz yeni başlıyordu.

    * * *

    cumhurbaşkanlığı sarayı, beştepe.
    saat 22:35

    devasa büyüklükteki caterpillar c18 jeneratör seti büyük bir gürültüyle çalışarak 1200 odalı cumhurbaşkanlığı külliyesine yeniden hayat verdi. mustafa yarank tüm cesaretini toplayarak yerinden doğruldu. bir an için ismet'in saçmaladığını düşünsede pencereden dışarı baktığında gördüğü manzara karşısında şoke olmuştu.

    ikinci katta bulunan 1071 numaralı odasının kurşun geçirmez fiberglass yüzeyi bir takım yaratıklar ile doluydu. şaşkınlıktan dili tutulmuştu. korku ve dehşet içinde geriye doğru adım atarken sendeleyip yere düştü. kalbi çok hızlı ve düzensiz bir şekilde atıyordu. nefes darlığı ile birlikte soğuk bir terleme tüm vücudunu ele geçirdi. son bir gayret ile külliye içindeki rutin konuşmalar için kullanılan mavi hatta uzandı.

    - güvenlik ben mustafa yarank güvenlik.

    + yarrank bey siz misiniz?

    - duymuyorum seni bağır.

    + mustafa bey kurbağa yağıyor.

    - güvenlik ambulans çağır kurbağının amına koyueşşedihenlaaa ilahe...

    bunlar mustafa yarank'ın fani hayatındaki son sözleri oldu. gözleri ve ağzı açık bir vaziyette odanın ortasında acılar içinde can vermişti. (dostlar sağolsun)

    hattın diğer ucundaki cumhurbaşkanlığı özel güvenlik polisi ali ferhat özdemir sessizce telefonu kapattı. akademik hayatında süryanca ve hristiyan teolojisi üzerine eğitim alan genç adam, eski ahit'de geçen bir pasajı anımsadı o an.

    "eğer halkımı salıvermeyi reddedersen, bütün ülkeni kurbağalarla cezalandıracağım. kurbağalar sarayına, yatak odana, yatağına ve bütün görevlilerinin üstüne sıçrayacaklar." (exodus 8:2)

    tanrı, zalim firavuna musa'nın kavmini özgür bırakmasını, eğer zulümden vazgeçmezse topraklarını kurbağa yağmuruyla cezalandıracağını vaat ediyordu. nitekim dediğini yaptı da! o gece beştepe civarında olup saray istikametine bakan kimseler, tüm yapının yarı beline kadar tuhaf yaratıklar ile kaplandığını görebilirlerdi.

    * * *

    anıtkabir, çankaya.
    saat 22:40

    güç sistemlerinin devreye girmesiyle birlikte ortalık biraz olsun aydınlandı. dolu fırtınası yüzünden tören alanı beyaz bir örtü ile kaplanmıştı. merdiven bloğun üzerinde yatan birkaç kurbağa haricinde olağandışı bir şey gözükmüyordu.

    - bunlar nerden geldi ya?

    + ne bileyim, rüzgar savurdu heralde.

    sedat ve başak, 2 metre yakınlarından geçen gölgenin farkında bile değildi.

    - bir ses duydun mu?

    + evet duydum sedat. vırak vırak vırak!

    - dalga geçmeyi bırak. bir şey hareket ediyor. duymuyor musun?

    + meydanın sonundan geliyor. gidip bakalım mı?

    iki asker, temkinli adımlarla geniş avluda ilerleyedursun, barış kulesinde bulunan 1934 model lincoln cabriolet'in kapısı usulca kapandı. en son 2014 yılında restore edilen aracın şase ve yürüyen aksamı son derece bakımlıydı. 150 hp gücündeki 12 silindirli motoru saniyeler içinde gümbürdeyerek çalıştı.

    - başak kuleye koş, kuleye kuleye!

    + lan lan lan? vallahide gidiyor!

    ihtiyar lincoln, ani bir manevra ile sağa kıvrıldı, geniş tamponunun darbesiyle önce hapsolduğu kuvözü, ardından 4 metrelik cam bölmeyi patlatarak bir kez daha gecenin sessizliğini bozdu. şaşkın tertipler, farlarını yakmış üzerlerine gelen tehlike karşısında öylece kalakaldılar. 82 yaşındaki cabriolet'in bu denli çevik olabileceğini kimse tahmin edemezdi. araç, anıt mezar cephesinden geniş bir u çizerek bayrak direğine doğru yöneldi ve kırk basamaklı merdivenden inerek gözden kayboldu.

    * * *

    saat: 22:45

    anıtkabir yönetim kurulu başkanı profesör seçkin aral, çığlıklar içinde kendini yere bıraktı. mezar odasının tam ortasında, kıble yönünde bulunan kırmızı mermer lahit yerinde yoktu. sandukanın altında olması gereken ahşap tabutun kapağı açıktı ve pirinç vazoların yanında duruyordu. kurşun gavanizli ikinci tabuta gerilen türk bayrağının ütüsü aradan geçen 78 yıla rağmen hiç bozulmamıştı. her şey ilk günkü gibi öylece duruyordu. odanın içinde insana hoşluk veren naif bir misk kokusu vardı. lakin olması gereken yegane şey yerinde yoktu.

    mustafa kemal gitmişti!

    nöbetçi askerlerden biri ciğerleri patlayana dek koşturdu. yüksek adrenalin ve kan basıncı yüzünden gözlerine kan oturmuştu. öyle ki cesaret edip mezar odasından içeri bakamadı bile. ilk birkaç dakika hiçbir şey söyleyemeden oracıkta ölmeyi bekledi sadece. duygu yoğunluğu ve psikoz yüzünden konuşamaz hale gelmişti.

    - o yok.

    + biliyorum mehmetim, biliyorum.

    - eşyaları, kıyafetleri, hepsi gitmiş.

    + onlarda mı? nasıl olur?

    - bilmiyorum efendim.

    profesör korku ve dehşet içinde gözyaşlarına boğuldu. iki eliyle suratını ovuşturarak gözlerini açıp kapatıyordu. bu hareketi defalarca, defalarca tekrarladı. gördüğü şeylerin rüya olup olmadığını kontrol ettiği belliydi. bir an önce bu kâbustan uyanmayı diliyordu.

    telefonuna sarıldı. kimi arayacağını, ne söyleyeceğini, hiçbir şeyi bilmiyordu. aklına gelen ilk numarayı çevirdi.

    * * *

    saat 22:55

    15 temmuz cengâveri binbaşı barış bebeyağı ve beraberindeki 150 özel harekat polisi 262 metre uzunluğundaki aslanlı yoldan koşar adım geçerek tören alanına giriş yaptı. genç binbaşı çıldırmış bir vaziyette avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

    "olağanüstü bir durum var, olağanüstü kararlar alınacak. başkomutan cumhurbaşkanı'dır. genelkurmay başkanı fuzuli bakar'dır. şu saatten sonra canını düşünen soysuz köpektir. ya devlet başa, ya kuzgun leşeeehhh."

    sedat ve başak üç saniyeliğine birbirlerine bakıp tekrar binbaşı'ya döndüler.

    barış bebeyağı konuşmasına devam etti.

    "atatürk'ün naaşını kaçırmak şüphesiyle, sizi zapturapt altına alıyorum."

    sedat, tatlı-sert bir üslupla binbaşıya yanıt verdi.

    - ne diyorsun komutan? lafını bil de konuş.

    binbaşı bebeyağı askerin tepkisi karşısında şaşırmıştı.

    + bunların rütbelerini sökün.

    - rütbemiz yok bizim. en kıdemli asker benim.

    barış bebeyağı silah tutan elini havaya kaldırdı.

    + bu daaaaaaa, sözdeeeeee, orgeneraaaaaaaaal.

    kabzasıyla sedat'ın kafasına sert bir şekilde vurdu.

    bu gereksiz çıkış, bardağı taşıran son damla olmuştu.

    başak, meydandaki herkesi maymuna çeviren hamlesini yaptı.

    - beyler, aleyna geçiyor!

    teşkilatın en seçkin harekatçıları, gecenin bir yarısı anıtkabir avlusunda aleyna'ya bakadursun, başak hızla yere çöküp postalının burnuyla binbaşı'nın sol ayak tendonuna ölümcül darbesini indirdi ve glock marka silahını elinden kaparak sahibine geri doğrulttu.

    - bant kaydı mısın lan sen?

    + fethullah gülen cennete girecekseee, yarabbim beni cehenneme aaaaal.

    - bak hala devam ediyor yaa.

    * * *

    cumhurbaşkanlığı sarayı, beştepe.
    saat 23:00

    reis hazretleri, çalışma ofisinde bulunan kırmızı hatta gözünü dikmiş, sır küpüm dediği eniştesinden gelecek telefonu bekliyordu. zira milli istihbarat teşkilatı olup biten gelişmeler karşısında yetersiz kalmıştı.

    havuz medyası'nın deprem dediğine, ihlas haber ajansı yeni bir kalkışma, doğan grubu'nun terör dediğine, trt haber gök gürültüsü diyordu. olağan şüpheliler bilgi kirliliği üretmeye devam ededursun, twitter ve facebook üzerinden paylaşılan beştepe manzaraları dünyaya farklı şeyler söylüyordu. reis hazretleri ise bu durumdan fena halde rahatsızdı.

    - tüm sosyal medya sitelerini kapatın.

    + hemen efendim. peki ya ekşi sözlük?

    - o kalsın. troll'lere boşuna mı maaş veriyoruz?

    + haklısınız efendim.

    - bağlantı hızını da düşürsünler.

    + hemen efendim, 156k olsun mu?

    - olsun.

    olası her ihtimal düşünülerek kaçış için tüm hazırlıklar tamamlandı. çalışma ofisinin merkezinde bulunan şömine sadece görüntüden ibaret değildi. reis hazretleri, kimi ıslak imzalı belgeleri bizzat kendisi imha ediyordu. (bazen de patlıcan közlüyordu)

    şöminenin hemen arkasında bulunan ikinci hava boşluğu, inşaat planlarında dahi yer almayan -3 numaralı kata iniyordu. 2014 yılında sezgin tanrıkulu'nun soru önergesiyle meclis gündemine taşıdığı 2.6 kilometrelik bu gizli tünel, dönemin başbakanı tarafından yalanlanmıştı.

    "zııırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr."

    telefon acı acı çaldı.

    reis hazretleri derin bir nefes alıp ahizeyi kaldırdı.

    arayan eniştesi olmalıydı.

    - alo enişte? enişteciğim?
    -
    -
    -
    -
    + ben kemal__________geliyorum!

    ~ s o n ~

  • 14. ateistler ile herhangi bir şey konuşmak

    ateist bilmediği şeye "bilmiyorum" diyebildiği ve hayali arkadaşları olmadığı için tartışma kısa sürecektir...

  • 15. ali koç

    ne olurdu böyle modern, kibar, aydın bir insan tarafından yönetilseydi ülkemiz. çok mu zor birşey bu?

  • 16. kedi için kan aranıyor duyuruları

    acil düzeltme 1: henüz gelişme yok. kriterlere uyan kedi varsa lütfen arayın. zaman kaybedecek vakit yok. kedimiz ölüyor.

    acil düzeltme 2: arkadaşlar malesef durum ağırlaştı. sabaha kadar beklenip daha sonra başka kediler denenecek. yardımlarınız için teşekkür ederim. dualarınızı bekliyorum.

    sabahtan beri her taraftan kan arıyoruz. bulamıyoruz. elimiz ayağımıza dolandı. kedim için kan lazım. lütfen yardım edin.

    acil kan verebilecek kedi aranıyor! pıtırcık'ım çok hasta. acil kan nakli gerekli. ankara petcode hayvan hastanesinde yatıyor ve durumu kritik. iran kedisi olduğu için genellikle uygun donörler iran kedileri arasından bulunuyormuş. 4,5 kg üzerinde sağlıklı iran kedisi veya uzun tüylü kediye ihtiyacımız var. lütfen yardımcı olun. telefon numaram 05334137013

    https://m.facebook.com/…54908481887150&id=608162149

    düzeltme: arkadaşlar sokaktan aldığımız kedilerimiz de var. zaten parayla almadık kediyi parayla satın alan birinin sokağa atmasından sonra biz aldık. lütfen daha yapıcı olalım. saygılarımla.

  • 17. modern tıbbın koskoca bir yalan olması

    insulin ignesiyle hayatta kalabilen hayriye teyzenin gotuyle guldugu onerme.

  • 18. 10 kasım 2016 ak itlerin yine coşması

    yine götlerindeki yara kaşınmaya başladığından sanırım. ne kadar troll başlığı varsa entry yazıp silip kaçıyorlar.

    düşün kaç sene geçmiş. iktidarsın, desteklediğin her unsur memleketi yönetiyor ama her 10 kasımda bir kaşıntı tutuyor seni. kuduruyorsun, sabahın köründe kalkıp ağzından akan köpüklerle entry kasıyorsun.

    ay çok bozuldu moralimiz. 09:05'te saygı duruşunda dururken nanik de yap. dingil.

  • 19. bim'in iphone 7 satması

    buraya le' bilmemne esprisi gelec... aha gelmiş bile.

  • 20. cesur ve güzel

    kendi ipini kendi çeken dizi. ilk bölümünü vatanım sensin ile karşı karşıya koyan, üstelik bunu 10 kasım'a denk getiren deha'yı tebrik ediyorum.

  • 21. vatanım sensin

    uzun izliyorsa eğer tablonun arkasındaki dosyayı yunan komutana ispitler!

  • 22. atatürk yaptıklarının hesabını verecek

  • 23. engellediğim yazarın başlığı görünmesin kampanyası

    bugün gerekliliğini bir kez daha anladığım kampanya. resmen sözlüğe giresim gelmiyor aq.

  • 24. başlık açabilmek için karma sahibi olma şartı

    sürekli entry'leri kötü oy alan ve haliyle karması olmayan troll'lerin başlıklarının direkt önüne geçecektir.

    ---
    savunma 1: toplumun geneline hakim kanının aksi yönde entry girmeniz sizi karmasız bırakmayacaktır. zira sizin gibi düşünen yazarlar elbet olacaktır. trollük yapanlar gibi insanların %99'unu karşınıza almayacaksınız bu durumda.

    savunma 2: normal kullanıcılar icin art niyetli bir sekilde karma operasyonları yapılıp karma düşürme ekstrem bir durum. trolluk yapamayınca öyle ya da böyle karmanız olacaktır zaten. bu tür artniyetli eylemler uzun süre etki edebilecek değil. olası durumda da normale dönecektir karmanız kısa zamanda en kötü ihtimalde.

    savunma 3: yazarın karması 400-500 ise trol değildir denebilir pekala, bize zıt giden herkes trol değil. herkese hep zıt gidenler troldür denebilir.
    ---

    örnek: bu başlığın altına küfürlü entry girip eleştiren bir yazar kişisinin entryleri: http://i.hizliresim.com/dxqjvn.png

    --
    sonsöz: troll başlıklarında 'don't feed the troll' düşüncesinin işe yaramasını beklemek naiflik olacaktır. zira bu tür başlıklara hakikaten sinirlenenler ve popülariteyi görüp de ayar vererek db kasanlar onlarca entry girmektedir. olay 'beğenmiyorsan bakma' deyip işin içinden çıkılacak gibi değildir, sol framedeki başlıkların önemli bir miktarının trol başlık olduğunu düşünürsek. ve hayır, başlık açamamak ifade özgürlüğünüze kısıt değildir, uygun başlıklara entry girip kendinizi ifade edebilirsiniz.

    farklı çözüm alternatifleri mevcuttur, hangisinin daha iyi olacağı tartışmaya açıktır. tartışmaya gerek duyulmayan şey ise trol başlıklara bir çözüm bulunmasının gerekliliğidir.

  • 25. atatürk'ün eleştirilemez ve sorgulanamaz olması

    olmayan olgudur...

    eleştirmek başkadır, eleştiriyorum ayağına yatıp demediğini bırakmamak başkadır...

    götün yiyorsa şimdikilere bir laf et de görelim senin 66 okkayı!

    bırakın lan bu fikir özgürlüğü ayaklarını! götünüz yiyorsa içinizden geçenleri direkt söyleyin de içinizi dışarı çıkarıverelim çakma demokrat şerefsizler sizi!!!

    ekleme: "eleştirilmez olmasını" eleştirmek filan denmiş. aslanım, sen bana misal "atatürk toprak reformunu gerçekleştirememiştir" dedin de ben sana "siktir şerefsiz" mi dedim? sen bana "türkçe ezan gereksizdi" dedin de ben sana "ya ondaki amaç başkaydı, gel otur anlatiim de konuşalım" demedim mi? ya da sen bana "suikast davası rayından çıktı, kazım karabekirle suikastın ne alakası var" dedin de ben sana "atatürk bile istiklal mahkemelerine müdahale etmedi v.b." mi demedim?

    ezcümle bana atatürk'le ilgili ima kokmayan, alttan alta geçirmasyon yapmayan sağlam argümanlarla geldin de ben sana lolo mu yaptım zibidi!

  • 26. 10 kasım anmasına katılmayan polisler

    gezici öldürmeye gelince talimatname sorgulamayan orospu çocuklarını kızdırmıştır

  • 27. mustafa kemal atatürk

    mustafa kemal atatürk'ü kendimi bilmeye başladığım yaşlarımdan beri çok seviyorum, onu sevmek için daima bir sebep buluyorum, kah kadınlık onurum, kah insanlık onurum, kah zekası, kah kültürü ve vizyonu, kah çocuklara yaklaşımı, kah giyimi kuşamı, kah bir ağacın altında sadece oturması. hep bir sebep var, fakat en önemli sebebini yaşım büyüdükçe anlıyorum, o sebep türk insanına haysiyetini geri vermesi.

    nasıl ileri görüşlü bir adamsa, her zaman yüzyüze olduğumuz ve bugünlerde yakamıza en hırslı haliyle yapışan en büyük tehlikenin farkındaydı: ortadoğululaşmak, daha spesifik haliyle suudlaşmak. bir ulusun sonunun başlangıcı, dini inancın gereği zannederek kendine yapabileceği en büyük kötülük, acizliğin, bitmişliğin, şamar oğlanı bir zavallı devlet olmanın kısa yolu.

    oysa biz onlar değiliz, onlardan hiç kimse değiliz. ne kadınımızın var oluş amacı sadece giyinip süslenip erkeğin gönlünü hoş etmek, ne erkeğimizin amacı sürekli kadınları nasıl cinsel olarak kullanabileceğini ve nasıl hırpalayabileceğini düşünmek, ne çocuğumuzun amacı daha küçücük yaşta cinsiyet rolünü sırtına almak, kadınlığından utanıp erkekliğinden gurur duymak. bizim insanımızın amacı bütün gün birbirlerinin cinsel organları ve ten parçaları hakkında kafa yorup hiçbir şey üretmeden, şu dünyada bir işin ucundan tutmadan, hiçbir halta yaramadan geberip gitmek değil, hayır değil.

    her kesimden türk kadını tanıdım, her kılıktan, her inançtan ve yaştan. en bağnazlar içinde bile ne "erkeğin çok kadınla evlenmesinde sakınca yok" diyecek kadar haysiyetsiz, ne yabancı bir ülkede kocasına doğumgünü diye bir gecelik başka bir kadın ayarlamaya çalışan hem sapık hem haysiyetsiz türk kadını görmedim, kocasının ona bakmakla, kendisininse dansöz kostümü gibi şeyler giyerek onun gönlünü hoş etmekle ve çocuk doğurmakla görevli olduğunu düşünen türk kadın görmedim, ama bizi dönüştürmek istedikleri şeyde bunun örneğini gördüm. biz kesinlikle onlar değiliz.

    bizim çocuğumuz kız erkek diye ayrılmadan evlat diye sevilen, cinsel ilişkinin ihtimali bile düşünülmeden çocuk, kadınımız ezerek üzerek üstünlük kurulacak bir zevk nesnesi ve damızlık değil önce birey olarak, sonra dost, eş, iş arkadaşı, yoldaş olarak kadın, erkeğimiz bütün gün cinsel organıyla oynayarak dünyanın nasıl da o organın etrafında döndüğünü düşünerek kadın demeden, çocuk demeden saldıracak, öldükten sonra cinsellikle ödüllendirilme vaadine hayatını ve onurunu kaptıracak kadar aşağılık bir oksijen israfı değil, abi, baba, öğretmen, öğrenci, dost, yoldaş.
    bizim insanımız daha küçücük yaşında keskin cinsiyet ayrımlarıyla birbirinden uzaklaştırılmış, birbirini delik ve uzantıdan ibaret görüp konuşmaktan, paylaşmaktan, birlikte üretmekten ölümüne kaçan, birinin vajinası diğerinin penisi var diye oturacakları odaları bile ayıran, şu tek ve kıymetli ömrü cinsel kimliğe ve vücudun hangi parçasının görünebileceğine indirgeyip bayağılaştıran, böyle yapa yapa 5 yaşındaki çocuktan tahrik olacak kadar manyaklaşıp iğrençleşen, seküler bir ülkede yayınlanan yerli dizilerin oyuncuları üzerinden cinsel tatmin yaşamaya çalışan zavallılar değil, kadından erkekten önce insan. dedim ya, biz kesinlikle onlar değiliz.

    hiçbir zaman onlar olmadık ki, osmanlı zamanında bile değildik, kadınımızla erkeğimiz hiçbir zaman birbirinden bıçakla ayrılmış gibi ayrılmadı, her devletten önce bunca yıllık milletiz, hakkımızda bir kez bile "kız çocuklarını toprağa gömüyorlardı" söylentisi çıkmadı. osmanlı'ya hiçbir zaman hayranlık veya düşmanlık beslemedim, yaptırdıkları okullarda okuduğum için ama en çok da şu milleti imparatorluk, halifelik zamanlarında bile ortadoğululuk, suudluk karanlığına sürüklemedikleri için hep iyi andım. ama öyle bir padişah ve hilafet algısı yaratıldı, cahil kesime öyle bir yedirildi ki adam padişahı ilçede 3 mobilya mağazası olan ilkokul mezunu tüccar hacı, kadir mısıroğlu ve kral selman karışımı bir şey sanıyor, meziyetsiz, mizojin, bağnaz, bütün gün elinde kılıçla gezip müslüman olmayan gebersin diye tükürükler saçan, kavgacı ve cehaletiyle övünen bir meczup zannediyor. herhangi bir padişahın hobilerini, zanaatlerini, davetlere icabet ettiğinde yiyip içtiklerini, gayrimüslimler ve kadınlarla olan sohbetlerini bilse aklı çıkar.
    atatürk halifeliği kaldırdı diye ağlayanlar daha beter, aklındaki halife gençlik kolları ilçe başkanıyla said nursi arası korkunç bir canlı, halife sabah akşam allah muhammed cihad diye bağırıyor, tüm ümmet peşinde, yahudiler, hıristiyanlar, budistler halife karşısında tir tir titriyor ama atatürk gelip bu halifeyi puf diye ortadan kaldırıyor. inanılmaz bir mantık, ahah, bak bunlar da son halifenin kızı torunları, halifenin kızının düğünü.

    hilafet mi kalmıştı ortada, halifenin lafını dert eden mi kalmıştı. biz iyi ama cahil bir milletiz, öyle 1 gecede değil, 600 küsür yılda cahil bırakıldık. belirttiğim gibi düşmanlığım hiç yok ama bugün osmanlı torunuyum diye gezinen kamilin gözlerini yerinden uğratacak kültürü, hobileri, hatta kadınları yine o kamilin dedelerini nesilden nesile sömürerek elde eden bir hanedanın sonu zaten gelmişti, dünya değişmiş, tebaalık kulluk yerle bir olurken bireylik, kendi değerinin farkındalık yükselişe geçmiş, sadece osmanlı'nın değil bir iki istisna hariç tüm monarkların yavaş yavaş solarak kaybolma zamanı gelmişti.
    mustafa kemal ne zannedildiği ve lanse edildiği gibi ümmeti parçaladı, ne dininize düşman oldu, ne de örfünüzü adetinizi yok etmeye çalıştı. o, kul olmanın hiç yakışmadığı bir ulusa kendi özünü, kendi gücünü, bunlardan gelen haysiyetini geri verdi. demiştim ya biz iyi hoş lakin cahil bir milletiz, çoğu ailesinin son nesli üniversite yüzü görmüş bir milletiz. o yüzden manipulasyona, oraya buraya çekilmeye, kafasının karışmasına da çok müsait, kulluktan çıkıp öz türk kimliğini kabullenmede hala bocalama yaşadığımız için farklı ve çok yanlış kimlikleri benimsemeye de meyilli bir milletiz.

    yapmayalım. çünkü biz onlar değiliz.
    çok şükür ki şu vatanın her metrekaresinde her kız çocuğu, zengininki de fakirinki de uygulamada problem yaşansa da aynı haklara sahip, bir yanımız suudi arabistan prensesi deena abdulaziz moda haftasını salladı gibi haberlere konu olup hayatın kaymağını sıyırırken bir yanımız o prensesin kıyafetlerinden birini giyip sokağa çıksak kırbaçlanarak öldürülmüyoruz, farkhunda gibi bir mollanın lafıyla kafamıza taşlar atıla atıla canımız alınmıyor, okulumuz yansa gelen itfaiye erleri din polisi tarafından "içerideki kızların giyimi islama uygun değil" denerek engellendiği için diri diri yanarak ölmüyoruz, savaş pilotundan balerine istediğimiz her mesleğe okulunu okuyup sahip olabiliyoruz çünkü kadınlar şu bölümlerde okuyamaz diye ayrılmıyoruz, seyahat özgürlüğümüz, araba kullanma hakkımız engellenmiyor, kaderimiz erkin iki dudağı arası ve pis zihninde belirlenmiyor. kadınız diye taşlanmıyor, erkeğiz diye hayatın normallerinden ve karşı cinsimizden uzaklaştırılmıyor yalnızlaştırılmıyor, gayiz diye binaların çatısından aşağı atılmıyoruz.
    cebinde 2 lira varsa bir lirasına simit, bir lirasına çay alıp denize nazır bir bankta, cinsiyetin, inancın, inançsızlığın, kılığın fark etmeksizin oturabilme özgürlüğünü, biraz insan gibi hissetmek için haftasonları bahreyn'e kaçıp harcanacak tomar tomar paraya değişmem.

    burada zaman zaman esip gürlesem de ben çok kıyımsız bir insanımdır, kimse yanıma sokulmaktan, konuşmaktan, derdini fikrini paylaşmaktan çekinmez, kimseyi birbirinden ayırmam, şartlarından bağımsız yargılamam, ben bunu hem ailemden, hem atam'dan öğrendim. o kadar şanslıyız ki, kim olursanız olun, ister müslüman, ister ateist, ister hıristiyan; ister türbanlı, ister kadın, ister erkek, ister transseksüel; kürt, türk, çerkes, balkan, laz, azınlık, atatürk'ün bizi nasıl acı bir kaderden, nasıl bir karanlıktan, haysiyetsizlikten, şamar oğlanlığından kurtardığını hiç unutmayın, kim olduğunuzu, hangi vatanın evladı olduğunuzu, o'na borçlu olduklarınızı hiç unutmayın. hayatınızı aptal snapler izleyip hiç üretmeyip hep tüketmekle geçirip her 10 kasım'da "affet bizi atam :(" diye ağlamayın. layık olun.
    daima dik duruşlu kalın, umudunuzu hiç söndürmeyin.
    bazen bunalıyorum, öfkeleniyorum, neden dünyaya bir alman, bir ingiliz, bir x olarak gelmedim ki diyorum, sonra bakıyorum, sadece atatürk'ü tanımak için bile burada doğmaya değerdi. bugün yine kendisini tanımış olduğum için çok mutluyum.

  • 28. 10 kasım anıtkabir'i ziyaret ibadeti

    taşlamak yerine, çiçek bırakılan ziyarettir.

  • 29. atatürk bugün yaşasa barmen olurdu

    sen bu gün yaşıyorsun ve senin hangi meslekle uğraştığını tahmin etmek zor değil!

  • 30. kuru dalgalanmaya bıraktık

  • 31. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    büyük önder, canımız atatürk'ümüz hakkında bazı bilgiler, bilenlerin ufkunu tazeleyecek ve bilmeyenlerinkini 2 değil binlerce kez katlayacaktır.

    bu vesileyle, ruhu ş'ad olsun. sonsuza kadar yaşamaya devam edeceksin paşam....

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------
    * hiç yurtdışına cıkmadığını, bütün liderlerin onu türkiye de ziyarete geldiklerini,
    * atatürk'ün dünyada başöğretmen sıfatlı tek lider olduğunu,
    * bir geometri kitabı yazdığını. üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat mustafa kemal olduğunu,
    * bir röportajda "milletler cemiyeti'ne üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, atatürk: "şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. biz müracaat etmeyiz üye olmak için. davet gelirse düşünürüz". bm yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz
    * yıl 1938, general mcarthur´un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der:
    "şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile mustafa kemal´i görmek için neler vermezdim"
    * yıl 2000, abd başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı :
    "bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı mustafa kemal atatürk´ tür. çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir"
    * yıl 1938, ata`nın ölümünde tahran gazetesinde yayınlanan bir şiir`den alıntı :
    "allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına mustafa kemal gibi lider getirir"
    * norveççe'de atatürk gibi olmak diye bir deyim olduğunu,
    * kurtuluş savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var. ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat atatürk tarafından atanmış üsteğmen kara fatma
    * atatürk çiçeğinin adını, çiçeği bulan wanderbit üniversitesi profesörlerinden doktor kirk landin`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını,
    * yunan başkomutanı trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her cumhuriyet bayramında atina´daki türk büyükelçiliğine giderek, atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
    * "minber" adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini
    * yıl 1996, haiti cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. diyor ki: "bütün ömrüm boyunca türkiye´nin lideri mustafa kemal atatürk´ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm" ,
    * yıl 2005, amerika´nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan mr. johns`un önerisi "türkiye ekonomiyle savaşta bir tek atatürk´ ü örnek alsın yeter" dediğini

    ve atatürk :
    "milletimi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle aldatmamış olmakla gurur duyuyorum."

  • 32. aşk + tuzlu kahve + düğün + tayin + kredi + çocuk

    korku filmi senaryosunun chapter'ları gibi.
    gözlüklü şişman damat önce ölür.

  • 33. 8 kasım 2016 abd başkanlık seçimleri

    trump'ın zaferi bahanesiyle: küresel ısınma, bilimsel düşünce ve elitizm

    bence en fazla insana, en uzun süre boyunca etki edecek husus küresel ısınma. ve şansına, iki adayın vaatlerinin farkı büyüktü. ama bu etki uzun vadeye yayılarak gerçekleştiğinden, hiçbirimizin listesinde bir numara olmuyor. (insanlığın bug'ı bunlar işte, o yüzden gezegeni kurtarmak için yapay zeka devrimi lazım, bizi de hayvanat bahçelerine atmalılar)

    bu konunun 3 katmanı var aslında: uluslararası ticaret, ar-ge, bilimin kültürdeki yeri.

    a) uluslararası ticaretin serbest olduğu bir dünyada, uluslararası çevrecilik duzenlemeleri getirmek çok zor. bir ülkede karbon vergisi koysan, oradaki üreticinin masrafı artacak, bunu gören diğer ülkeler ağırdan alıp kendi üreticilerinin ucuz kalmasını sağlayacaklar. herkesin korkusu bu. bu yüzden paris antlaşması gibi dönemeçler, zar zor ulaşılan başarılar.

    trump bu kazanımları yok edeceğini açıkladı. teknik olarak antlasmadan çıkamaz ama alınan kararları uygulamayacak. ve bunun için kongreden izin almak zorunda değil. demokratların yapabileceği hiçbir şey yok.

    tabii çin de "ben keriz miyim o zaman" diyecek ve karbon hedeflerini tutturmaya uğraşmayacak. hindistan gibi ülkelerdeki momentum da kesilir. bir tek iskandinavlar idealist takılırlar artık. gelip ceza kesen bir "uluslararası çevre polisi" de yok sonuçta (zaten en büyük sorun bu. "dişsiz" kanun bunlar).

    yani sırf abd'nin karbon salınımını kısıtlamaması yeterince kötü ama yarattıkları zincirleme reaksiyon daha kötü.

    ***

    b) iç pazarda demokratlar, vergilerin bir kısmını yenilenebilir enerji ar-gesine harcıyorlardı. trump ise buna karşı. "özel sektör uğraşsın, devletin işi olmaz" diyor. fakat devlet bir yandan petrol endüstrisine yardım yapıyor (vergi sübvansiyonu). niye? petrol lobisinin gücü bir yana, bu adamların uluslararası piyasada rekabet ettikleri şirketler, diğer devletlerin şirketleri. amerikan özel şirketi amerikaya vergi verirken, rus devletinin %50'sine sahip olduğu veya çin devletinin %100'ünü kontrol ettiği bir şirketle rekabet edemez.

    zaten ucuz olan petrol ve fracking devlet desteğinden faydalanırken, ucuzlamaları için büyük yatırımlara ihtiyacı olan yenilenebilir enerji endüstrisi ise kendi yağında kavrulacak (yahut california gibi eyaletlerin bütçelerinden az biraz nemalanacak ama federal bütçeden değil).

    bunun dünya için kötü tarafı şu: yenilebilir enerji her halükarda lazım. yani küresel ısınma olmasa da gerekli. hem temiz, hem petrol zengini dikta rejimlerine bağımlılığı azaltıyor, hem de geleneksel enerji lobisinin gücünü kırıyor. ve zaten petrol bitecek, bugün yapmasan 30 sene sonra yapacaksın. yani ucuz finansmanla (abd hükümeti ucuza para buluyor) bu sorunu şimdi çözmek yerine, ertelemenin ve pahalılaştırmanın manası yok.

    hani, at gözlüğüyle bakıp, sırf abd'nin kısa dönem ekonomik çıkarı açısından değerlendirsen de bu böyle. zira rakip ülkeler bu konuya yatırım yapıyorlar. 5 sene sonra, afrikada bir çöle dev bir güneş paneli array'i yapılacaksa, bu ihaleyi çinli şirket alacak.

    daha idealist bakarsak, abd'de bu araştırmalara giden fonlar, dünya standardına göre büyük oldukları için, onlar kuruduklarında tüm insanlığın gelişimi yavaşlıyor, bu bir. ikincisi, federal yardım olmadan alınan patentlerin insanlığın yararına sunulmaları daha zor.

    ***

    c) daha soyut ama bence daha bile önemlisi, bilimsel düşüncenin kültürel prestijinin azalması.

    trump, küresel ısınmanın varlığını reddeden, hatta onu bir çin komplosu olarak gören biri. china china china! bunu insan arkadaş arasında söylemekten utanır.

    söylediklerine gerçekten inanıp inanmaması mühim değil. hatta vaatlerini gerçekleştirmesi bile ikinci dereceden önemli. sonuçta bu seçim platformunun bir parçasıydı ve her lafı açıldığında, utandırılmak yerine ödüllendirildi.

    binlerce kişinin önünde "havalar soğudu, iste iklim değişimi yalan" demesini düşünün. "evrim varsa neden maymunlar insan olmuyor"dan bile daha aptalca aslında. ve bu aptallık için bir bedel odemiyor. onu orada alkışlayan aptallardan bahsetmiyorum, ertesi gün tv programlarında ve baskanlik münazaralarında bunun üzerine gidilmemesinden bahsediyorum. geri adım atana kadar haftalarca baskı yapılması lazımken, iki saat icinde unutuluyor, çok daha onemsiz magazinsel gürültünün altında.

    şimdi bundan ne ders çıkarır insanlar? bunu diyen başkan olabiliyorsa, ben niye kanıt bazlı düşünmenin zorluklarına gogus gereyim? niye önemli konularda dahi anlık hayvani tepkilerle karar vermeye utanayım?

    aşılar olsun, ekonomik veriler olsun, evrim olsun, göçmenlik ve suç arasındaki ilişki olsun, diğer çevre sorunları olsun...her türlü konuda reaksiyoner, komplocu, ve moda deyimle post-fact (gerçek-sonrası) duruş kazanıyor. zaten insan yapı itibariyle buna meyilli, internet ve özel medya bunu daha da kötüleştirdi.

    biz, yavaş da olsa, mütemadiyen ilerlemeyi garanti sanıyoruz, doğduğumuzdan beri bu trende alıştığımız için. ama böyle bir doğa kanunu yok. insanlık geriye de gidebilir. burada kritik olan değişim cehaletin artması değil, cehaletle övünmenin kabul görmesi.

    trump'ın zaferindeki trajikomedi, babadan zengin olan bir dolar milyarderini elitist bulmayanların, çok mütevazi bir akılcılığı dahi elitizm ile özdeşleştirmeleri.

  • 34. 10 kasım 2016 koç holding atatürk'ü anma videosu

    20 - 30 yıl sonra erdoğan için benzeri yayınlanmayacaktır. bunu kötü bir niyetle veya ben öyle olmasını istiyorum diye söylemiyorum, vefatından 3 sene sonra kendisini minnet ya da başka bir duyguyla anan kalmayacaktır. geçmiş gitmiş olacaktır. anıt istemiyorum deme sebebi de bu, adam neyse ki kendisini, kitlesini biliyor. (bkz: #61914378)

  • 35. 10 kasım 2016 dolar kuru

    "bence merkez bankası da ümidi kesti dolar satın alıyor!"

    forex forumlarından...

  • 36. 10 kasım 2016 yazarların atatürk'ü anma mesajları

    atam

    bir kürt çocuğuyum. annem babam ailem hiçbiri sana düşman değildi. ama hiç biri de senin değerini çok iyi bilmezdi. kendim okudum kendim araştırdım. seni ne annemin ne babamın ne de arkadaşlarım yüzünden sevdim.

    seni yaptıkların, vizyonun ve yapmak isteyip de yapamadıkların yüzünden sevdim. seni okudum sevdim. seni izledim sevdim. seni araştırdım sevdim. atatürkçü olmayan bir ailenin atatürkçü çocuğu oldum.

    dilerim bir gün herkes seni anlamaya çalışır.

    huzur içinde uyu...

  • 37. kanunla kıyafet değiştiren lidere tapan halk

    kanunlarla diktatörlük getirmeye çalışanların götünün kılı olmaktan daha iyi bir şey yapan halktır.

  • 38. iran kedisi için isim önerileri

    (bkz: humeyni)

  • 39. volkswagen golf

    muhtemelen farların kenarını 2,5 cm uzatarak ya da kısaltarak "yeni kasa" diye keriz tokmaklamaya devam edecek uzay mekiği.

  • 40. güntekin onay

    oğlum şöyle bir ortamda hala beşiktaşlı, konu beşiktaş olunca, ıvır, zıvır...

    lan azıcık akıllı olun ya.

    adam 'tutuklu gazeteciler var' dedi diye orospu çocukları tarafından 'terörist' ilan ediliyor.

    güntekin'in nasıl bir motivasyonla konuştuğunu bırakın da olayın geldiği noktaya bakın biraz ya.

    sokakta bomba patlayınca ölene bile şehit, en ufak bir ters söz söyleyene terörist denmeye başlandı.

    azcık sığır olmayın ne var ki?

  • 41. fethullah gülen'in yerini bildirene 4 milyon tl

    pensilvanya diyerek en büyük ip ucunu veriyor, 2 mtl paramı istiyorum.

  • 42. saygı duruşu mu yapalım fatiha mı okuyalım

    saygı duruşu seküler bir eylem olduğu kaçınanlar 15 temmuz şehitleri için koşacaklarmış.

    peki "şehitler" için koşarken fatiha mı okuyacaksınız? fatiha okurken mi koşacaksınız?

  • 43. sonsuza kadar bakma isteği uyandıran gif'ler

  • 44. donald trump

    1 kasım 2015 gecesi seçim sonuçları açıklanırken trabzon'da arkadaşın dükkanında tuzlu fıstık, badem [kilosu 55 tl sadece onun yanında atıştırabiliyodum] ve beyaz leblebi yiyordum. henüz atmosfer belli değildi. 7 haziran'ın haklı gururu ve özgüveni vardı. akp'lilerden çıt çıkmıyordu, sokaklar sergio leone'nin western filmlerindeki gibi mimiksizdi. sadece rüzgarda yerde uçan çalı yerine siyah bira poşetleri vardı. daha sonra kanallar yayınlara başladı, seçim sonuçları açıklandı, açıklandı ve kesin sonuç 22.30 gibi belli oldu. akp yine tek başına iktidar.

    tek hatırladığım şey şuydu; ikimizde de uzun bar taburelerinden vardı. o sandalyelere çakılı kaldık. sadece bu. ki çok tezcanlı biridir, sevgilisinin kendisini aldattığını öğrendiği an bile bu kadar tepkisiz kalmamış birisi. kaç dakika konuşmadık, yerimizden kalkmadık hatırlamıyorum. öfke, bıkkınlık, umutsuzluk, gri, herşey. dükkana gelen müşteri de olmadı o süre içinde. çıt bile çıkarmadık. böyle anlarda floransandan bir ses gelir, bir sinek sesi duyarsın, televizyonun tüpünden cızırtı gelir, birisi öksürür burnuu çeker ya da dolaptan titreme sesi gelir. hiçbiri yok. daha sonra ben dışarı çıktım bi sigara yakıp, sesler, kornalar ve havai fişekleri duymaya başladık. sabrın ne zor bir şey olduğunu o an iliklerime kadar yaşadım. yaşadık. ufak ufak konuşmaya birbirimizi kendimizin de inanmadığı şekilde motive etmeye çalıştık, olmadı. özellikle böyle bir taşrada, muhafazakar seçmenler ve algının yoğun ağının olduğu yerde bu çok çok zor bir şey. sabrettik, dişimizi sıktık. o gece kimseyle kavga etmedik, tartışmadık. yutkunduk.

    amerikalıları anlayabiliyorum. burada dalga geçenlere bakmayın. muhtemelen yaşadıklarına halen inanamıyorlar ve bunu sindirmek istemeyeceklerdir. ama öyle ya da böyle hayat bazen inanamadığın şeylerle de yüzleşmeyi gerektiriyor. bu sadece kendilerinin de ilk kez tatttığı ve izole bir şekilde yaşamak yerine dünya vatandaşlığına adım attıkları, çoğunun ilk kez politize olduğu bir süreç olacak. kendilerini zor günler bekliyor. böyle yıkımlardan sonra iyi şeyler gelebilir. bu 4 yılı belki çok iyi bir ihtimalle doğum sancısı gibi düşünülebilir. sanders olmasa da liberteryan-sosyalist bir aday bu sükseyi yakalayabilir trump'ın yapacağı yıkımla. bizdeki gibi algıları, eğitimleri yok. o yüzden 4 yıl sonraki süreç çok farklı olacak. tam bir tepki seçimi oldu kendileri için. tarihte bu kadar yoğun öfkenin kendi sandıklarına yansıdığı bir seçim pek yok. kendileri 4 yıl sabrederek bu kara bulutun geçmesini bekleyebilirler.

    peki ya sen, ya biz ne yapabiliriz. işte bunu bilmiyorum. 14 yıldır o kadar çok şey yaşadık, şahit olduk, denedik ki, psikolojimiz çöpten ekmek çıkarmaya çalışır gibi oldu. en ufak bir şeyden anlam çıkarmaya, mutlu olmaya, umutlanmaya çalıştık. ben şunu anladım, bu coğrafyada mucizeler her zaman önemli. çünkü hayatın olağan akışında herşey o kadar siktiri boktan ki, sadece çok çok kısıtlı anlarda iyi parlamalar olabiliyor. o yüzden ortadoğu'da bu kadar dinler, myth'ler, masallar, "lider"ler çıkıyor. ne batıda, ne çağdaş ve hayat standartlarının yüksek olduğu yerde böyle bir ihtiyaç yok çünkü hayat bu arzı anlamsız kılıyor.

    amerikalıların trump'ı 4 yıl sonraki seçimde alaşağı etme potansiyeli var. kendileri için umut verici.

    bizim yok.
    biz freni patlamış bir kamyon gibi herkesin gözü önünde yokuş aşağı gidiyoruz.

  • 45. bedelli askerlik

    bazı orospu çocuklarının zor durumda olan insanlarla dalga geçme fırsatı bulmasına sebep olan askerlik türü

  • 46. 10 kasım 2016 siren sesi duyulmaması

    isterse hiç siren sesi duyulmasın.
    isterse akp destekli fettullahçı cemaat dersanelerinde senelerce yapıldığı gibi, beynimizi yıkasınlar.
    isterse hiç bayraklar yarıya inmesin.
    isterse tüm askeri okullar kapansın, tüm liseler imam hatibe çevrilsin.

    farketmez.

    29 ekim 1938'de kuleli askeri lisesi öğrencileri kutlama dönüşü dolmabahçe sarayı önünden geçerken istiklal marşı ve 10. yıl marşı'nı okumuşlardı ata'yı ağlatan.

    yine bir vapur kalkar, yine inletir sesler tüm sarayları.

    o sesler ki; öyle derinden öyle sevgi dolu... gerekirse yıkar bütün kaçak sarayları.

    isterse hiç siren sesi duyulmasın.
    isterse beyinler yıkansın, kapansın.
    o gençlik ateşinin çığlıkları yeter bize.

  • 47. akp sayesinde son model araç kullanan kemalist

    akp sayesinde son model araca iki katı para bayılmıştır.

  • 48. abd'de başkan trump karşıtı gösteriler

    amerikan seçim sisteminin sonucudur. sabaha kadar gösteri yapsan ne yazar? aynı durum 2000 yılındaki abd başkanlık seçimlerinde yine demokratlar aleyhine yaşanmıştı. demokrat parti adayı al gore, cumhuriyetçi parti adayı george w. bush'a göre 500.000'den fazla oy almasına rağmen, george w. bush fazladan kazandığı seçiciler kurulu üye sayısıyla seçimi kazanmıştı. nedeni ise seçiciler kurulunun 266'ya karşı 271 ile george w. bush lehine olmasıydı.

    bu seçim sisteminde başkanı verilen oylar belirlemez. adına seçiciler kurulu denilen dünyada bir başka benzeri olmayan bir kurum belirler. bu kurul ise 100 üyeli senato ile (435+3) 438 üyeli temsilciler meclisinin toplamı olan 538 üyeden oluşur. başkan seçilebilmek için seçiciler kurulunun salt çoğunluğu olan 270 rakamına ulaşmak gerekmektedir.
    her eyaletin seçici sayısı, o eyaletin kongredeki temsilci sayısına göre belirlenir. örneğin en az seçici sayısına sahip eyalet 3 seçici ile wyoming iken en fazla seçici sayısına sahip eyalet 54 seçici ile kaliforniya'dır. hal böyle olunca seçiciler kurulunda çoğunluğu sağlayamayan başkanın totalde aldığı oyların fazla olması kendisine başkan olma hakkı vermez. yani bu sistem nedeniyle, ülke genelinde diğer adaya göre daha az oy alan adayın başkanlığı kazanabilmesi bu örnekte olduğu gibi mümkün olmaktadır.

    madem öyle adamlar bu tuhaf seçim sistemini neden değiştirmiyorlar? birincisi, seçim sistemi abd'de anayasada düzenlenmiştir ve sistemi değiştirmek için anayasayı değiştirmek gerekmektedir. anayasa değişikliği için ise kongre’nin her iki meclisi olan senato ve temsilciler meclisinde üçte iki oy çoğunluğu ve sonra da her eyalet meclisinde dörtte üç oy çoğunluğu gerekiyor. yani bu yol imkansıza yakın bir yoldur. başkan seçmek için salt çoğunluğu anca bulabilen partiler anayasayı değiştirecek nitelikli çoğunluğu afedersiniz yarak bulurlar. ikincisi zaten kendileri de bu yola tevessül etmiyorlar zira sistem değişirse ne olacağı ile ilgili kimsenin bir fikri yok, dolayısıyla bir belirsizlik olacağından korkuluyor. üçüncüsü adamların anayasası yazıldığı ilk günden bugüne kadar hiç değiştirilmemiş ellenmemiş, bakir. değiştirilmemiş derken maddeleri değiştirilmemiştir. yoksa amendment denilen düzeltmeler eklemeler ile 27 kere değiştirilmiştir. bunun adı da değişiklik değildir. en nihayetinde dünyanın ilk yazılı anayasasıdır, öyle kafana göre bizde ki gibi canın sıkıldıkça anayasayı değiştiriyorum diyemezsin. sonuçta kaç ülkenin anayasası bizimkisi gibi yamalı bohçaya dönmüş amk?

  • 49. bazı borçlar vardır ödeyemezsin

    özgürlüğünün borcu, vatan borcu, yediğin ekmeğin borcu, annene doya doya
    sarılabilmenin; boğazda bir bardak çay içebilmenin borcu..
    memleketin doğusunda gece ürperten soğukta sıcacık çay içebilme 3 gün sonra deniz kenarında serinleyebilme borcu..
    istediğinde milletini temsil edebilme, istediğinde seçilme hakkını kullanabilme borcu..

    bunlar ödenmez, dünya da hiç bir lider yoktur ki, senin gibi kalbe kazınsın.

    izin silinmez.

  • 50. yobazlar ile bilim konuşmak

    gereksiz, bırakın köşede kendi cehaletiyle gebersin pezevenk. sağlık hizmeti bile almasın reddettiği bilimden...