Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 5 aralık 2016 arkadaşımı kaybetmem

    bu sabah maalesef askerlik arkadaşım ilkerin vefat haberini aldım. az önce onu toprağa verdik.

    ölümün olduğu bir dünya da hiçbir şeyin önemli olmadığını unutarak yaşıyoruz.maalesef insanoğlunun yapısı böyle.

    bunu sözlüğe yazma nedenim ise arkadaşımın bu süreçte yaşadığı nankörlük.

    askerden 2008 yılında döndük. doğuda kısa dönem olarak birbirimizle kardeş gibi olmuştuk. ilker çok temiz bir çocuktu. onunla aynı bölükte olmak benim için şanstı. kardeşim gibi güvenirdim.

    bir sevgilisi vardı.aklı fikri smm stajını yapıp kızla evlenip mutlu bir yuva kurmaktı.

    döndükten sonra ben mesleğe başladım. oda smm stajına. bir sene sonra evlilik haberi geldi. düğün davetiyesi yolladı bana aslan kardeşim.

    düğünlerine gittim. tabi o zamanlar benimde gözüm açılmamıştı. kızla anasının düğün günü benim aslan arkadaşım ilker ve ailesinden istekleri bitmek bilmiyor kaprisin bini bir paraydı. ama kardeşimin yüzü hep gülüyordu. mutluydu. ben de mutluydum. ilker muhafazakardı. sırf o hoşlanmıyor diye ağzıma alkol bile sürmedim ilk defa bir düğünde.

    bir sene sonra kızları oldu. allah bağışlasın dünya tatlısı birşeydi.

    ben yine evlerine altınımı takmak için uğramıştım. canım kardeşim ne kadar mutluydu.

    yalnız eşi sürekli ilkeri azarlıyor şu eksik bunu yapmadın öff püff edio duruyordu.

    ilker çok kazanmıyordu kabul ama çok çalışırdı. işinde de başarılıydı. stajı bitti belgesini aldı. artık muhasebeci olmuştu benim aslan kardeşim.

    ancak 2013 yılında kansere yakalandı. bu iğrenç hastalık onun gibi saf, temiz aslan yürekli kardeşimi bulmuştu.

    sık sık görüşüyorduk morali bozuktu ama çalışmak zorundaydı. ailesine bakmalıydı. bana yorgunum abi sesim ondan böyle derdi.

    neyse derken yanına gittim moral vermek için. hem de dedim küçük prenses kızını biraz severim. beklemiyordu beni. havaalanındayım diye tel açtım. şaşırdı.

    neyse gittim ofisine. kardeşim benim. dal gibi kalmıştı. bir deri bir kemik.

    ama gözleriydi esas sorun. çok mutsuz bakıyordu.

    çıktık ofisten oturduk her zamanki çaycımızda. meğer derdi başkaymış benim aslanımın. karısı kanser olduğunu öğrendikten bir kaç ay sonra kızıyla birlikte evi terk etmiş. kayınbabası aramış anlaşmalı ayrılın uzatmayın demiş.

    bana da utancından ( neden uyandıysan sanki canım kardeşim) bunları anlatmamış. elimde kızına aldığım oyuncakla kalakaldım.

    ilker o kadar üzgündü ki gözyaşları sicim gibi akıyordu. meğer boşanmışlar 3 hafta önce.

    kızını da babasına göstermiyormuş kadın. sebep ise çocuğun psikolojisi bozulmasın diye.

    bir sene sonra işi bırakmak zorunda kaldı. hastane de tedavi olmak zorunda kaldı. ölene kadar hep kızımı bir kez görsem der başka bir şey demezdi.

    dün akşam gözlerini kapadı.

    eski karısı şimdi başka bir adamla evliymiş duyduğuma göre. cenazesinde yoktu.

    ilkerim, mekanın cennet olsun aslan parçası.

  • 2. 5 aralık 2016 yemeksepeti rezaleti

    ağzı bozuk, terbiyesiz bir aç varlığın yemeksepeti destek ekibine ettiği hakaretlere konu olan çakma rezalet.

    beter ol. bir de ekran görüntüsü almış matah birşey yapmış gibi.

    (bkz: tatlıyı götünüze sokun pelinsu hanım)

    ne kadar da mükemmel bir müşteri. zıkkım yiyesice.

    edit: kaçar falan şuraya koyalım http://i.hizliresim.com/pnbayb.png

  • 3. gaziantep neden bir paris olmasın

    gaziantep büyükşehir belediye başkanı fatma şahin'in beyanı.

    gaziantep'in yarısı suriyeli olmuş, işid mahalleri oluşmuş, bu saatten sonra bence olsa olsa bir rakka ya da musul olur.

    [haber http://www.turizmdebusabah.com/…-olmasin-82226.html]

  • 4. tatlıyı götünüze sokun pelinsu hanım

    buna gulenlerle ayni ortamda olduguma utaniyorum.

  • 5. millet de zannediyor izmir'i bilmem kim kurtardı

    cübbeli ''millet zannediyor ki izmir'i bilmem kim kurtardı ne bilmem kim kurtardı tefriciyyeyle kurtuldu'' diyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=n9crmy4omta

    ah atam, şunların kökünü kazıyamadan göçüp gittin...

  • 6. berat albayrak'ın maillerinin sızdırılması

    yanimizda calisan ak-it'e "damadin mailerini hacklemisler, yazilanlari oku istersen" dedim. "hacleyenler kendileri yazip oraya yerlestirmislerdir" dedi.

    bunlarin beyninin nasil calistigina dair bir örnek.

  • 7. akit'in hedef gösterdiği doktorun işten atılması

    okulda oğluna dayatılan namaz eğitimine itiraz eden doktor işten atıldı!
    yalova'da özel bir sağlık kuruluşunda çalışan dr. abuzer meral, ortaokula giden oğluna zorunlu din dersi kapsamında uygulamalı namaz eğitimi dayatmasına itiraz etti. okul yöneticileri dr. meral'i, tetikçi ve yandaş "gazete" akit'e şikayet etti. akit tarafından "bu nasıl doktor" başlıklı bir haberle hedef gösterilen doktoru, çalıştığı özel sağlık kuruluşu işten çıkardı.

    yalova'da özel bir sağlık kuruluşunda çalışan dr. abuzer meral, ortaokula devam eden oğluna, zorunlu din dersi kapsamında sınıfta uygulamalı namaz eğitimi dayatmasına itiraz etti. okuldan bazı öğretmenler, bir süre sonra dr. abuzer meral'i zorunlu din dersine karşı çıkması ve bu konuda sosyal medya hesabında paylaşımlarda bulunması nedeniyle yandaş, gerici ve tetikçi "gazete" akit'e ihbar etti.

    tetikçi akit hedef gösterdi!

    akit adlı "gazete" geçtiğimiz gün "bu nasıl doktor" başlığıyla dr. abuzer meral'i hedef gösteren bir "haber" yayınladı. aynı gün içinde, çalıştığı özel sağlık kuruluşu dr. abuzer meral'in işine son verdi.

    dr. abuzer meral: siyasal islam ile derdim var

    konuyla ilgili kişisel sosyal medya hesabında bir açıklama yapan dr. abuzer meral şunları söyledi:

    tetikçi yeni akit beni hedef göstermiş. nedeni ortaokulda oğlumun din dersinde uygulamalı namaz kıldırılmasına ve çocukların beyinlerinin yıkanmasına karşı çıkmam. okuldan tehdit edildim. yazımı kaldırmam istendi aksi takdirde kötü şeyler olacağını söylediler. tehditlerine pabuç bırakmadım. ve tetikçi akit'te ısmarlama linç yazısı yazdırdılar. çalıştığım hastaneye ankaradan işten atılmam için tehdit gelmiş. sosyal hesaplarıma şu ana kadar yüzlerce hakaret ve tehdit mesajları yağıyor. yazdığım hiç bir şeyde suç unsuru yok. kamuoyunda paylaşılan yazılan şeyler. siyasi yorumlar. temiz inançlı müslümanlar ile hiç bir sorunum yok, olmadı, olmaz da. 18 yıldır yalovada'yım, herkes beni tanır. inançlara saygılı, özgürlükçü, çoğulcu, laik demokratik bir hukuk devleti mücadelesi veren biri olarak sadece siyasal islam ile derdim var. bu saatten sonra bana, aileme gelebilecek herhangi bir şiddet, hak mağduriyetinin sorumlusu okul yönetimi, din bilgisi öğretmeni ve kocası ile birlikte tetikçi yeni akit ve sosyal medyada hedef gösteren herkestir."

    ve işten atıldı!

    dr. abuzer meral, bu açıklamasından kısa bir süre sonra çalıştığı özel sağlık kuruluşunun yönetimi tarafından işten çıkarıldı. işten atıldığı nı yine facebook hesabından duyuran dr. abuzer meral, şunları söyledi:

    bu akşam itibari ile çalıştığım hastane işime son verdi. kesinlikle onları suçlamıyorum. yukarıdan aranmışlar. sonuçta bir ticarethane. yüzlerce insan ekmek yiyor. korku imparatorluğu herkesi teslim almış durumda. ekmeğimle oynayanlar, tehdit edenler hesap verecek. tüm hukuki yollara başvuracağım."

    http://haber.sol.org.tr/…016/12/05/tetikci_akit.jpg

    taze bir islamofaşizm vakası.

    öyle değil mi lan angut liberal?

  • 8. her şeye zam gelirken enflasyonun %7 çıkması

    kaynak : hurriyet içerir

    yüzdelere göre enflasyon sepeti

    şimdi bakıyoruz

    bu gece zam geliyor, yarın için pompa fiyatları geçen seneye göre şu şekilde.

    31.12.2015 ankarada benzin 4,31 motorin 3.52 gaza 2.52

    6.12.2016 ankarada benzin 5.13 motorin 4.45 gaz 2.82
    --------------------------------%19----------------- %26 ----- %11

    e dolara bakalım. bundan 1 yıl önce 2.91 bugun 3.54-3.60 arasında. tam yazamıyorum çünkü sürekli artıyor. %20 yakınlarında bir artış söz konusu.

    euro 3.17 den olmuş 3.76 %18.5

    mesela bira fiyatlarına bakalım. sigara fiyatlarına bakalım. yine zamlar göreceğiz. yazmaya gerek yok.

    bu bölge biraz öznel olacak çünkü geçmiş fiyat listesi elimde yok. fiyatını hatırladıklarımı yazacağım.

    restoranlara baktığımızda zam göreceğiz.

    mesela aspavada 1 porsiyon geçen sene 18tl idi. şu an 20-21 civarı.

    bir restoranda yediğim beyti 11.5 idi şu an 13.5
    yine aynı restoranda yediğim krep 12.5 idi şu an 14.5

    hamburgerini çok beğendiğim bir mekanda da 17.5 ödediğim hamburger 20.5 olmuş.

    fastfood bir pidecide geçen sene 8.95 olan pide bugun 9.95. aynı yerde salata 3.75 idi bugun 4.5

    subwayde 11.9 olan her şey 12.9 oldu.

    geçen sene decathlondan bisiklet askılığı almıştım 200 tl idi şu an 240

    gıda sepetine baktığımızda yine zamlar göreceğiz. aklımda kalanları yazayım.

    geçen sene 24.5 tl ye aldığım kahve aynı yerde şu an 32.5tl

    light süt 1lt 2.8tl altına satın alıyordum. şu an 3.2 tl nin altına bulamıyorum.

    tchiboda kahve 5.25 idi , şimdi 6,75

    biraz daha nesnel olmak gerekirse araç fiyatlarına bakabiliriz.
    araç fiyatlarına baktığımızda şunu görüyoruz.
    ötv den etkilenmeyen bir araç alalım dersek.

    en boş
    seat ibiza 1.2tsi reference 39.400 tl @ aralık 2015
    seat ibiza 1.2tsi reference 48.400 tl @ aralık 2016
    aradaki fark %21

    en boş audı a3 hb dizel otomatik 86000 tl. @ aralık 2015
    aynı ara 135000tl @ aralık 2016
    fark = %57

    asıl bundan sonra yıl başına kadar ve 2017 ocak ve şubatındaki zamları düşünün. şimdi beklettiler. enflasyon açıklandı.

    ve bu yıl enflasyon değeri %7.

    maaşımıza %7 lik düzeltme alacağız ama fiyatlar kendi görüşüme göre %15 civarı arttı. yani maaşlarımızda indirime gidildi.
    ben şükrediyorum eksi enflasyon çıkmadı. bu azimle verilerle oynaya oynaya onu da çıkaracaklar.

    bilimsel hata varsa uyarın düzelteyim.

    editler:
    : tarih hatası.
    : şunu da ekle çarpıcı bir veri derseniz onu da eklerim. tabi 4gb'lik bellek' i eklemem. aklımız yerinde en azından. *
    : imla hatası.
    : daha öncelerde şöyle bir entry'm vardı (bkz: #64346440) paramızın nasıl değer kaybettiğini, paramız değer kaybederken nasıl kandırıldığımızın bir örneğidir.

  • 9. mülteci gönüllüsü alman kıza tecavüz eden afgan

    sunu diyen var:

    "bu sadece bir sonuç. henüz 17 yaşında bir çocuk. ötekileştirilmiş, ülkesinden sürülmüş hangi şartlarda yaşadığı belli değil, muhtemelen kimsenin umursamadığı, yok sayıp yüzüne bakmadığı bir çocuk. annesi babası var mı öldü mü, psikolojisi bozuk mu böyle şeyler haberde geçmez."

    vay aminum ya. uf olmus afgan cocuk, burayi iyi okuyun, siki kalktigi icin gencecik bir kizin irzina geciyor ustune onun yasam hakkini elinden aliyor, kizin son dakikalarini, hayata nasil gozlerini yumdugunu dusundunuz mu? kaninin yavas yavas bedeninden cekildigini hissettigini, artik uzuvlarini kontrol edemedigini fark ettigini, bundan dakikalar once de, uzerinde, bir adamin tepindigini, ondan dakikalar once de, hissetigi "ihanet" duygusunu, hayal kirikligini, korkuyu, sag kalma gudusi ile son refleks haraketlerini dusundunuz mu?

    kodumun mallari sizi.

    humanist sevgi kelebekleri.

    afgan cocuk itilmismis, otekilestirilmismis.

    de siktirin gidin o zaman afganistan'a da otekilestirilen afgan cocuklarina sahip cikin. ilik gotleriniz izin verirse...

    why nations fail kitabini okuyun duyar kasmadan once..

    neymis, bir kisi uzerinden butun bilmem ne yargilanmamaliymis, neymis, kompleksmis de bilmemneymis de gercek islam bu degil imis.

    abicim bu 1000 yilin birikimi. neden bu toplumlar bu halde?

    toplumlar uretim bandi gibi, birey uretir. toplumlarin bir kulturu vardir. bu kultur, cesitli etmenlerle, hikayelerle, mitlerle, gelenek ve goreneklerle olusur. nesilden nesile aktarilir.

    bir yerde, bir toplum var, urettigi her 10,000 bireyden , 100'u sorunlu. oran korkunc. fabrikada uretim bandi olsa, "bu ne skim bantmis lan ayari bozuk herhalde, suna bi usta cagirin, kontrol kumesinin .mina koydu fabrika batacak dersiniz.... simdi ben burada nasil duygusal kelebelik kasayim? ayiptir be. once o toplum kendi icine donecek, benim uretim bandim, neden bunu uretiyor diye soracak, neden , afganistan'i isgal ettirecek alt yapi olustu? neden musluman toplumlar, geri kaldi?

    size gore hepsi batinin oyunu tabii. guzel bir karikatur vardi bu konuda, karikaturler guzeldir, bir kitabi bir kareye sigdirir, iki tane adam, ustu basi perisan,

    "batili guc sen geldin bizi birbirimize dusurdun, sen olmasan ne guzeldi..."
    batili guc: "ulan siz de dusmeseydiniz mina koyyim, iki cumle soyledim hemen birbirinizi sattiniz, sizde de biraz sikkoluk yok mu? "

    ozelestiri, ozelestiri, ozelestiri.

    humanist kelebelik kasmadan once cuvaldizi kendinize batirdiniz mi gencler? nasil ? itilmis afgan cocuk hikayesi simdi size biraz zorlama gelmiyor mu ? cocugun o noktaya gelmesinde bireysel olarak hatasi yok, fakat 1000 yilin hikayesi var orada.

    vay aminakoyyim ya afgan cocuk ona kucak ucani olduruyor, suclu yine avrupa oluyor.

    ne guzel is, sen ne guzelsin dusunsel tembellik.

    yoksa bunlar da mi afganistani cekemeyen dis guclerin oyunu, birer komplo?

  • 10. 5 aralık 2016 göktürk 1'in uzaya fırlatılması

    uydu fırlatmak için güvenli bölgeler ve insan nufusunun az/hiç olmadığı lokasyonlar gerekir. çünkü riskli bir iştir. çünkü fırlattığın rokette bir şeyler ters gittiğinde roket veya roketten ayrılacak parçalar bir binaya, yerleşim bölgesine düşmesindiye bu bölgelerde fırlatılır. yani sen kayseri'den istanbul bağcılar'dan uydu fırlatamazsın.

    uydumuz fransız guyanası'dan fırlatılacak. fransız guyanası, fransa'da olan bir yer değildir. güney amerika'da bulunan geçmişte fransız sömürgesinde kalmış halen de fransa tarafından hükmedilen dünyanın en küçük ve en az nufuslu bölgelerinden birisidir. daha önce türksat 3a uydusu da buradan fırlatılmıştı.

    göktürk-1'in yapımında telespazio ile tusas-aselsan yer almaktadır. yazılımları tamamiyle türk mühendisler tarafından 7 yıllık bir çalışma sonucu tamamlanmıştır. malzeme tedarikçisi israil'li bir firma bu uydunun israil'den görüntü almayacağına dair taahhütle ancak malzeme tedariği sağlayabileceğini belirtmesi üzerine türkiye vega'dan dünyanın tüm bölgelerinde görüntü alabilme şartı koşmuş aksi halde tek kuruş para vermeyeceğini söylemiş hatta göktürk 2 uydusunu çin'li bir firma ile anlaşarak çin'den uzaya fırlatmıştır. bunun üzerine telespazio da göktürk 1 için türkiye'nin tüm şartlarını kabul etmek zorunda kalmıştır.

    götünden sallamakla olmuyor bu işler.

  • 11. erkek ilgisiz kalınca ne yapması

    ben bilmemesi.

    nasıl başlıklar açılması?

  • 12. bir daha da gitmem denilen şehirler

    benim konyaydi
    selçuk universitesini kazandım neyse dedim 4 sene dayanayim
    derken memleketimde iş bulamadım yine konyaya döndüm.
    bide üstüne evlendim tamamen yerleşmek zorunda kaldım.
    konya karadelik gibi içine girdin mi çıkamiyorsun

  • 13. boşanmak

    olabildiğince kısa anlatacağım. ama ana hatları kaçırmamaya çalışacağım. altın değerinde olduğunu düşündüğüm şeyler anlatacağım ve kendi düşüncelerimi ekleyeceğim.

    ayrıca evlilik ile ilgili esasen 6 yıl önce yazdığım ama eksiye 9 ay once ilistirdigim şu yazıya da bir bkz vereyim 162 fav almış. okuyup güzeldi diyen çoktu bu yazıyı. (reklam değil bu. yazıyı ciddiye al diye ön uyarı)

    sen ne bilirsin, ne anlarsın bu işlerden diyen olursa, iki kere evlendim, boşandım ben. yalnız ilişkiler konusunda akıl verdiğim bir arkadaşım, "sen bi bok bilsen iki kere boşanmazdın" demişti. o da farklı bir bakış açısı tabii ki. yalnız şunu bilmeniz de yarar var. ikisi de doğru evlilikti. ama şartlar başka gelişti. bu yazı da onun hikayesi zaten. yazıyı popüler olacak şekilde yazmayacağım. gerçekten birilerine ışık olsun istiyorum. özellikle bekarlar okusun. aynı hataları yapmazlar belki. bir musibet bin nasihatten yeğdir. yani eşittir :) ekstra özet isteyenler ise sona bakabilirler. orada özet nasihat bölümü yaptım. ama sebeplerini bilmeden o nasihatlerimi uygular mısınız bilemem. zira ben bir şeyin nasıl geliştiğini bilmez isem sonunu anlayamıyorum. kafam öyle çalışıyor. o yüzden sürekli uzun yazıyorum sanırım.

    koltuklarınızı dik konuma getirin, yumuşak bir playlist açın başlıyoruz.

    5 yıllık üniversite ilişkimiz vardı. 24 yaşımda idim. askerlik bitmiş, işin başına geçmiş, evi hazır bir erkektim.kız arkadaşımın ailesi başka bir anadolu şehrinde yaşıyor idi. istanbul'da çalışmaya başlamıştı. ben ise denizli'de idim. ya ayrılacaktık. ya evlenecektik.

    kıza baktım, aile şartlarımıza uygun. biz zengin sosyete ailesi değiliz. yokluk ne biliyoruz. onlar da öyle. aile yapılarımız uygun. dünürler geçinebilir diye öngördüm. ki hiç sıkıntı yaşanmadı da. iki tarafta ılımlıydı hep. kız hem tatlı dilli. güler yüzlü. ayrılırsak, yerine yeni birini bulurum ama 5 yılda tanıdığım kız gibi olur mu? onun herşeyini biliyorum. üstelik ben tek eşliliğe inanan bir insanım. 5 yılımı onunla geçirmişim. eğer ayrılırsak o 5 yıl çöp olmuş olacak.

    bakın ilk büyük hata geldi. ilişkimiz boyu 3 yıl çöpe gitmesin diye 4. yıla girdik. 5 yıl çöpe gitmesin diye de evlendik. o benim ilk uzun ilişkimdi. büyük bir hatası yoktu. niye ayrılayım? diye düşündüm. hem günün birinde toplum gelenekleri gereği mutlaka evleneceğim. o yüzden uzatmanın alemi yok dedik, 24 yaşımızda evlendik. itiraf etmek gerekirse, hatun uygulaması gereken taktiksel davranışları güzel sergilemişti. bir kadının ağına düşerseniz, sizi ikna etmesi zor olmaz. kadınlar zaten ne demek istediğimi anladı. ama anlamayan erkekler varsa, neden bir şey istediğinizde babanıza değil de annenize gidersiniz? çünkü anneniz, babanızı nasıl ikna edeceğini bilir. kadınlar bu konuda gayet uzman. erkekler de ikna olur. biz de ikna olmada ustayız.

    erkendi. evlendik. ama neye göre kime göre erken. bence tam zamanıydı. lisedeki arkadaşlarım içinde ilk evlenen bir kızdı. ikinci ben evlendim. 3. den sanırım 30. ya kadar evlenen hep kızdır. erkekler arasında benim kadar erken evlenen yok. ama ben doğruyu yaptım. çünkü evlenmem yanlıştı. sen de bir karar ver doğru mu yanlış mı? 24 yaşımda evlenmem yanlıştı ama ben de yanlış bir insandım. eğer ki 24 ümde evlenmeseydim, o yanlış evliliği 30umda yapsaydım bu tecrubelerim olmayacak ve hayata yeniden baslayamayacaktım. 24te evlenip hata yaptığımı görüp, doğru adımı atabilmem için bu tecrübeyi yaşamam gerekliydi. bu da onun hikayesi.

    ben düğüne karşı bir insanım ama benim haricimde herkes düğün istedi. katlandım. ama bunu öyle güzel gizledim ki, kendi düğünümü trolledim. masalara çıkıp göbek attım. ben düğünlerden nefret ederim. ama o gün o'nun en güzel günü olması için uğraştım. çünkü eşim olacaktı. en kıymetlim olacaktı.

    kız tarafı beni çok sevmiş. ve düğün günü için hep iyi bahsetti bizim hatun. düğün cdsini 30 kere filan her gelen misafirle izledi. ben 1 kere zor izleyebildim. yalnız bana bir zararı oldu bunun. insanlar rol yaptığımı anlamadığı için, kendi akrabalarım bile 30 kere lafını etti. pek sevinçliydin yahu filan dediler. halbuki ben düğünün ertesi sabahının hayalini kuruyordum. dünya umrumda değildi. düğün bir an evel bitsin istiyordum.

    ama kızı seviyordum. onun için yapmalıydım. yaptım da. anlamadı bile düğünde acı çektiğimi.

    sonra 3 yıllık evlilik içinde hep destek oldum.

    amcam ile yengemin aşkı dünyadaki en büyük aşk benim canlı şahidi olduğum. benim ismim ölen amcam ile aynı. onun anısını bende yaşatıyorlar. ben doğmadan önce trafik kazasında ölüyor. aptal bir kaza. kimseye bir şey olmuyor. amcam boynunu kırıyor. ayrılıyor dünyadan. yengemi, kuzenimle başbaşa bırakıyor. yengem de ona olan aşkından dolayı hiç evlenmiyor. kızına bakmak için çalışıyor çabalıyor. ama eğitimi yok haliyle. görece olarak düşük maaşlı işlerde çalışıyor. ben bunları kücükken gördüğüm ve o kadının azmine hayran kaldığım için eşimin çalışmasını hep destekleyeceğim diye yemin etmiştim. bana günün birinde bir şey olursa ayakları yere sağlam bassın istedim. ve şunu da ilerde hatırlayacağız. günün birinde beni gercekten sevmez ise çekip gidebilsin, benim parama muhtaç olduğu için yanımda kalmasın istedim.

    iş kuralım dedi. hanıma bir danışmanlık franchise aldık. ikimiz de işletme okuduğumuz için anlıyoruz az buçuk. ofis kurma işleriyle uzun süre uğraştım. ofisi tam açtık. masaya kurulup ilk yaptığı şey kariyer nete girip ilan bakmak oldu. dedi ben bu işi yapamayacağım. dedim canın sağolsun. dügünde takılan ortak altınları kullanmıştık.onlar gitti. ilerde boşanırken kayınpeder lafını etti. geri istedi. erkek olsaydın da sen açaydın büroyu, ofisi filan dedi. önemsemedim dediklerini. çünkü bilmemesi gereken şeyler vardı. neyse.

    denizli'nin en iyi ilk 5 şirketi içinde yer aldığını düşündüğüm bir şirkete insan kaynaklarına, benim arkadaşımın referansı ile soktuk. denizli'nin ihracatı bayağı iyidir. tüm dünyaya havlu bornoz satar. hani çalıştığı şirket global iş yapan bir firmaydı demeye getiriyorum. bizim hatun çok sevindi. hayalini öğrenciyken kurduğu büyük bir firmada işe başlamıştı. onun çok sevinmesi de benim icin yeterliydi. ben ise çok sevinme, belki bu iş ayrılmamıza vesile olur diye geçirdim içimden.

    2 sene çalıştı o şirkette. yükseldi. şirket zaten baya zengin bir ailenin. herşey iyi işliyor. ama bizim hatun iş stresini eve getiriyordu. bunu öğrenemedi. anlatmaya çalışıyorum. koca şirketi sen kurtaramazsın. zaten iyi durumdasınız filan diyorum. dinlemiyor. üniversitede de böyleydi. sınavlarda karnına ağrılar kramplar girerdi stresten. benim telkinlerim ile aşmıştı çoğunu. notları da hep bu sayede yükselmişti. yine onu çabaladım ama beceremedim. koca şirket omuzlarında yükselmiş gibi davranıyordu. halbuki yapması gereken sorumluluklarını yapsa yeter. şirketin genel müdürü var. sahipleri var. yok yere kendini strese sokmanın alemi yok. sen işini yapmassan şirket batmaz. anca seni kovarlar. kovulursan da başka iş bakarsın. ki zaten işini yapıyorsun. ne diye kovulasın. kovuldu gerçi ama onun nedeni başka. neyse o kovulma kısmı bayağı güzel hatta onu da anlatacağım :)

    3 yıl evli kaldık ilk eşimle. takribi 1000 gün evlilik diyelim. 1000 günün 50 günü bana yemek yapıp önüme koymadı. hadi 50 yapmıştır belki ama 150 yapmamıştır. gık demedim. arardı, jzff bugün işim var. yemeğini ye de gel. tamam. dışarda yerdik bazen. eve söylerdik. eve temizliğe gelen kadın yapardı onu yerdik bazen. kadınımın çalışması benim için desteklenmesi gereken bir şeydi. gerekirse hizmetçi tutalım derdim. arada tutardı işte. bir şeyler yapardı. ben de parasını verirdim kadının. ama yemekten ziyade burda benim istediğim ve alamadığım şey tatlı dildi. bir erkeğin en çok istediği şey, eve gelince karısının güleryüzle kapıyı açmasıdır. çok şükür ki ikinci karım da bunu bulmuştum. dünyanın en güzel şeylerinden biri. ilk eşim ise eve geldiğimde götünü devirmiş, ben çok yorgunum ayaklarında, dizi izliyor olurdu. izlediği dizi de alirıza bey tadımız kaçmasın. belgesel izlese yine dersin ki vay ameka. ama alirıza bey lan. neyse. kızlara tavsiye, kocanızı tatlı dille, güler yüzle karşılayın. herşey daha başka olur. görün. (aşağılarda bir başka yazar haklı olarak serzenişte bulunmuş. eşleriniz diyeceksiniz diye. haklı. ben de aynı onun gibi düşünüyorum. cinsiyetçi bir yaklaşım algılanmış özür dilerim. güler yüz çok önemli. bu hatayı yapma nedenim burda kendi hikayemi anlatıyor oluşumdan. yoksa karşılıklı hep güler yüz iyi bir şey. erkekler güler yüz göstermesin diye bir algı çıktıysa hemen vazgeçin. erkekler siz de güler yüzlü olun. öküz olmayın.)

    aldığı maaşa hiç dokunmadım. üstelik üniversite kredi borcunu da biraz biraz ben ödüyordum.

    bu arada ben iyi miyim? elimden geldiğince iyiyim. hani hatalarım var mı? var tabi ki. ama beni tanıyan bilir. ben geçimli insanım. bana güzelce izah edersen, her şeye ikna olurum. sözlükte vardı bir yazı bulamadım ama bulunca buraya iliştiricem. kadınların erkeği kızdırıp haksızken haklı konuma geçmelerini anlatan bir şeydi. kavga çıkarıp damarıma basıp suçlu konuma getirildim çok kere.

    büyük bir kavgamız hiç olmadı. ufak ufak arada kavga ederdik. ama sorun neydi biliyor musunuz? o kadını ben seçmemiştim. o da beni seçmemişti. biz toplum normlarına uygun olan bir insanı seçmiş gibi davranmıştık. seviyordum onu ama aşık değildim. ona çok bağlıydım ama ölesiye bir aşk yoktu aramızda. on üzerinden 5'lik bir ilişkiydi. sıradan. mantık evliliği idi bir yerde. ama mantıksızdı. çünkü bir birimiz için pek uygun değildik. onu sırtıma çıkardıkça daha çok şey istiyordu. memnun etmem çok zordu. ve işin daha önemli kısmı, onu memnun etmek istemiyordum. ikinci karıma aşıktım gerçekten. gerçek aşkı onunla gördüm. zaten onunla anladım ki, ilk karıma yapmayı sevmediğim şeyleri ikinciye o istemeden fazla fazla yapıyordum. başkası nasıl yaşar bilmem. ama aşk önemliymiş. ben onu gördüm.

    --- spoiler ---

    bu kısım cinsi münasebetli kısım artı 18

    seks hayatımız bok gibiydi.

    toplum doğrularına göre herkes bakire kızla evlenmek istiyor. her yerde duyuyorum. ben de kıskanç bir insandım o zaman. dedim ben bakire bir kızla evlenmek istiyorum. benim hakkım değil mi? hakkım. ama düşünüyorum bir yandan. hatun da bakir bir erkek istemez mi? ister. o zaman dedim jzff. sana karı yok oğlum. evlenene kadar bakirsin. bu kararı 14 yaşımda aldım. 24 yaşıma kadar uyguladım. salak mıyım? bi yerde düşününce hakkaten salağım. ama sonuçta 14 yaşındaki bir çocuğun kararı da anca böyle olabilir. geçmişe gidip değiştiremeyeceğime göre yargılamak saçma. ayrıca imdb'de 1. olduğu şaibeli bulunan esaretin bedeli filminde morgan freeman'in bir sahnesi var. 10 yılda bir ıslah olup olmadığına bakarak salıverilmesi tartışılıyor. buna 50. yılında soruyorlar. ıslah oldun mu? diye. oda diyor ki işte o cinayeti ben işlemedim. gençlik halim işledi. ama cezasını ben çektim. artık o kişi ben değilim. benimle alakası yok, gibi laflar ediyor ya, işte benimki de o hesap. ilk sevgilimle evlenme hayalini de 7 yaşımdaki halim hayal etmişti. kalkıp, 7 yaşımdaki halimi mi cezalandırayım şimdi? ilkokul ciddi sevgilinle evlenmek istemek ütopik derecede romantik. çok güzel bir şey. ama evlilik zaten başlı başına kumar. kumar çünkü güzel olup olmayacağı hiç belli değil.

    evlenmeden önce 5 yıl çıktık biz hatunla. ama araba garaja hiç girmedi ağa. seviştik filan ama o ingiliz doktorların intercourse dediği şeyi yapmadık. cinsel birleşme olmadı yani. o da nasıl bir kafa. lafı uzatmak istemiyorum. ben bakir, o bakire kaldık. ama ikimizde rahip ve rahibe değildik. günahkardık ama suçu tam işlememiştik. beni yargılamayın. o zaman için çok doğru bir şey yaptım. adildi. ama aması var.

    ben seks nasıl yapılır bilmiyorum. o da bilmiyor. videolarda görüyoruz. ama icraatte imza sonrasını bekliyoruz. kafalara gel. neyse evlilik sonrası, daha doğrusu imza sonrası, düğünden davetlilerin bizi evlerimize kadar uğurlaması sonrası seviştik. o kısım daha bir vahim. balayına gittik. balayında olaya girişiriz diye umuyorum ama bizim hatun niye olduğunu hiç anlamadığım şekilde korktu ve istemedi. üstüne de gidemiyorum. ama istiyorum da. iki ucu boklu değnek. rezillik resmen benim içsel durumum. napacağım bilemiyorum. hatırlamak istemiyorum o günleri.

    neyse sonra nasıl başladığını bilmediğim şekilde cinsel ilişkiye başladık. ikimiz de üniversite mezunuyuz. ama ben erkenden boşalıyorum. onda da bir gerilme oluyor. itiyor beni bazen. doktora gidelim diyoruz. çekiniyoruz. erteliyoruz.

    lan bizim hatunda, vajinismus varmış. benim anladığım mı var? kızcağız ile 3 sene evli kaldık. adam gibi bir kere sevişememişizdir. o beni itiyor, ben stresten erkenden boşalıyorum. artık elle, dille bir şeyler yapıp boşaltıyoruz birbirimizi. bu kısıma daha sonra yine geleceğiz.

    ayrıca başka bir kaç arkadaşla da konuştum. hem erkek hem kadın. onların da böyle sorunları olmuş. yani sadece biz değiliz böyle sorunlar yaşayan. çevremizdeki bir çok insan konuşmadığı için sorunlarının olup olmadığını bilmiyoruz sadece. bu yazıyı okuyup aha lan biz de bilmiyoruz gercekten diyecek bir sürü insan var. itiraf etmek zor. ben ediyorum çünkü benim başka bir hayatım var şimdi. benim yaşadığım sıkıntıları başkaları yaşamasın istiyorum.
    --- spoiler ---

    daha anlatabileceğim irili ufaklı saçma şeyler sonrası iyice soğudum hatundan. kendimi o dizi izlerken bilgisayar oyunlarına verdim bende. oldum olası çocukluktan beri bilgisayar oyunlarını çok sevmemin nedeni bu sanırım. orası benim kaçtığım bir sığınak. beni sürekli mutlu eden bir dünya. oyun severler bilirler. oyuna kaptırdın mı da çıkması zor oluyor. 1-2 saat diye başladığım oyunlarda 4-5 saati buluyordum. onun dizileri 2-3 saatte bitiyordu. kalan zamanda onla ilgilenmediğim için suçlu oluyordum. hatta alirıza beyin tadının kaçmasını izlemediğim için, onunla ortak vakit geçirmediğim için de suçlu oluyordum. artık bitmeye yüz tutmuştu ilişki.

    ama o noktada çok sıkıştım. napacağımı bilemedim. erteledim bir süre hiç bir şey düşünmedim ama düşünmedikçe, daha çok üstüme geldi bunlar. bir icraate girişmeliydim. ama ben hiç b planı yapmamıştım ki. evlilikte sorun olursa naparım diye düşünmemiştim bile. boşanmayı kesinlikle istemiyordum. benim mahkeme salonu görmemek gibi bir hayalim vardı. ömrümün sonuna kadar bir mahkemeye çıkmayım diye umut ediyordum.

    bu kararı almam lazımdı ama götümde yemiyordu.

    o sırada ilginç bir şey oldu. hayatı sorgularken sorularım olduğunu farkettim. birisi bana danışırsa bugün bile herkese bunu öneriyorum. mümkün olabildiğince çok soru sorun kendinize. elbette hepsine cevap vermeniz mümkün değil ama içlerinden bazı sorulara daha çok cevap arıyorsunuz. ve o size gerçekten ne istediğinizi bulmanızda yardımcı oluyor. en azından bende öyle oldu.

    işimi ve eşimi sevmediğimi düşündüm. 27 yaşımda idim. başkasını bulup mutlu olabilirdim. işimi de değiştirebilirdim. tam o sırada bizim hatun bana göre büyük bir hata yaptı.

    daha öncelerde müdürü bir gün, bana , benim kadar eşine destek olan başka bir adam görmediğini söylemişti. ben hakikaten destek olurdum. mesaiye kaldı bir gün. ben 10 11 gibi gidip işyerinden alacaktım onu. uyumuş kalmışım. saat 12bucuk gibi uyandım. hatun evde yok. dedim eyvah ben ne bok yedim. ama telefonum çalmamış bile. aradım sert bir sesle. nerdesin sen diye azarladım. hanımefendi iş arkadaşlarıyla kokoreç yemeye gitmiş. geliyormuş. o beni azarladı.

    bu arada o işyerindeki arkadaşlarından birinden şüpheleniyorum. eleman garip bir tonda yazıyor mesajları benim hatuna. anladım ki aralarında bir şey var. aldatılıyorum. napıcam? tabi ki gidip hem adamı hem kadını vurucam :) sonra nolacak. hayatım kayacak. bombok bir hapishane yaşantım olacak. size bu satırları çemişgezek ğ kapalı tipi cezaevinden yazıyorum. ikinci eşimde gardiyanlardan biriydi zaten.

    neyse, ben sallamadım pek. çünkü hakettiğim bir şey değildi bu. kendime baktım. durumumu inceledim. önüme bakmam gerektiğini anladım. eşime bildiğimi bile söylemedim.

    hatun eve gelince yem attım. dedim o işten ayrılacaksın. başka iş bulucaz sana.

    "senden ayrılırım. işten ayrılmam" dedi. anladım ki yeni elemanı seviyor.

    bunun üstüne düşünüyorum. ertesi gün iş yerindeyim. bana o filmlerdeki gibi yukardan bir ses gelmedi. kendi kendime konuştum. napıyorum ne ediyorum filan. 3 5 gün hatunla konuşmadık. hatta ilk 2 gece eve gitmedim. karım başkasını seviyordu. ve işin garibi neydi biliyor musunuz? ben hayvan gibi kıskançtım o zamanlar. zerre gücüme gitmedi bu durum. hani friends'te monica ve chandler ilişkileri için işin garibi hiç tuhaf değil demişlerdi ya, benim de aldatılmam zerre garip gelmedi. o zaman anladım işte hatunu zaten içimde çoktan bitirmişim. hanım ablalar beni mazur görsün bu benzetmem için ama kadınları maymuna benzetirler. bir dalı tutmadan öbür dalı bırakmaz diye. en azından çoğunluğu tenzih ederim ilk evliliğimde böyle oldu. (ikinci hatunda öyle olmadı bu arada)fakat o yeni eleman benim için bir çıkış noktası oldu. kurtuluş oldu. konuşup tek celsede işi bitirme kararı aldık.

    ailelere durumu izah etmek lazım. anne ben boynuzlanıyorum dersem olmaz. kayınbaba bey, kızınız beni boynuzluyor desem adam kalpten gider. hatta eşime desem yok öyle bir şey diye inkar edecek. hatta boşanmaktan vazgeçse eminim ki benim yüzüm yumuşak beni ikna edecek. barışırız belki diye korkuyorum. çünkü o zamanlar hakikaten iradesizdim. masaya yumruğumu vuramazdım şimdi ki gibi. sümsüktüm biraz. akışa bırakırdım kendimi. zaten o yüzden de harika bir eştim bence. ama klasik türk normlarından bahsediyorum. doğru ilişkide bir erkek öyle olmamalı. (bu arada biz boşandıktan sonra evlendiler. çocukları filan var. 2 ortak arkadaşımızı düğüne çağırdılar. hatta eşim tanıştırmıştı ikisiyle de beni. birisi can ciğer arkadaşım şimdi. ondan bana miras bir o eleman kaldı. öl desin ölürüm. her neyse 2 arkadaşım da yeni elemana çok kızgın. ben diyorum o eleman benim hayatımı kurtardı. bana ikinci bir hayat verdi. ömür boyu unutmayacağım bu iyiliğini. çünkü eğer o olmasaydı benim götüm ayrılmaya yemezdi belki. katlanırdım. kendimi tanıyorum çünkü. hayat boyu susardım. siz öyle yapmayın. ne istediğinizi bilin. ben sonra keşfettim)

    aileler geliyor üstümüze. ben diyorum ona sorun. ben değil o boşanmak istiyor. ona soruyorlar. her seferinde farklı saçma bir bahane buluyor. ama kendi de biliyor tutarlı değil. başkasını seviyorum da diyemiyor. zaten o da pek emin değil belki o sıra. ama istese benden 1 2 özür dilese belki ben yelkenleri indirir inanırdım. yok filan derdi. o zamanlar harbi maldım. allahtan öyle bir şey yapmadı. yapmasın diye de işi biraz hızlandırdım. naptın derseniz, aileler bizi birleştirmeye çalışıyor. toplandık. herkes jzff haklı diyor. yapma kızım. etme kızım filan. baktım durum karışıyor. boktan bir sorun çıkarıp kızın üstüne yürüdüm. kayınpedere kayınvalideye bağırdım çağırdım. ellerine koz verdim. ertesi gün kız beni arıyor. anam babam naptı sana niye kırdın onları? diyor. dedim ki, onlar bir şey yapmadı. ama baban seni desteklemiyordu.

    şu an ne diyor?
    kızım boşan, arkanda ben varım diyor.

    al işte bu yüzden yaptım dedim.

    hayatımda ilk kez ve umarım son kez mahkemeye çıktım. (ikinci boşanmayı avukat vekaletiyle yaptım. aynı ülkede bile değildim)mezbahane gibi içersi, bizden önce bir çift vardı. 20 yaşlarında yokturlar. kucakta bir çocuk. hakime hanım oğlana nasihat veriyor. çocuğun velayeti annede diye sen sorumluluktan yırtmıyorsun filan anlatıyor. bizim davayı 3 dk da bitirdiler. biz çıkmaya çalışırken bizden sonrakilerde hemen bitiverdi sanırım. bir ara korktum o karışıklıkta bir önceki davadaki hatunu benim nikahıma almış bile olabilirdim. içerisi çok karışıktı çünkü.

    mahkemeye gitmeden önce evdeki durum çok komikti. ben yeniden doğmaya gidiyorum. annem illa çok şık olacaksın derdinde. onu da hiç anlamam. yalnız başıma gittim mahkemeye ben. kot pantolon, gömlek. bizim hatun 2 arkadaşını da sürüklemiş. şıkır şıkır giyinmişler. mahkeme kapısında gülerek bir selam verip içeri girdim. hakime hanım hiç bir şey sormadı. emin misiniz? dedi sadece. bitti. çıktık. 2009'un son resmi günü işte böyle boşandım. 2010'a bekar girdim. dul sayılmıyorum. eşi ölene dul deniyormuş. ama ben dulum diyorum. çünkü boşandığını saklamak gibi oluyor bekarım demek. kimisi için sorun boşanmış olmam. ben sorun edenleri de anlıyorum. hiç kimseye bişey demem. herkesin tercihi var. ama boşanmış insanda bence daha büyük tecrübe var. hani birisi boşanmış diye onu iteklemeyin hayatınızdan. çünkü daha fazla mutlu edebilir sizi bir ihtimal. yani şunu demeye çalışıyorum. birisi çok iyi ama daha önceden boşanmış diye, sırf bu yüzden çıkarmayın hayatınızdan. gerçekten size uygun değilse çıkarın.

    biraz psikolojisini anlatayım. garip bir şey. 27 yaşındaydım boşandığımda. büyük bir gerçekle karşılaşıyorsun. hayatındaki en büyük hatayı yapmışsın. onbinlerce tl para harcamıssın. zaman harcamıssın. en önemlisi hayal harcamıssın. yok olmuş. ömrümün sonuna kadar kalırım diye umduğum insan, en yakın arkadaşım olması gereken insan yok. ama şunu sordum hep kendime. oğlum jzff, boşanmakla hiç hata yaptığını düşünüyor musun? milyar kez sordum ise bu soruyu kendime, bir kere bile acaba demedim. 8 yılım bitmiş. ama üzülmenin, geriye bakmanın alemi ne? hataydı evet. ama artık önüne bak. çok iyi bir gelecek seni bekliyor. ayrıca karımın bana mecbur olmayıp beni istemediğini söylemesi de gizliden hoşuma gitmişti. onu özgür yetiştirmiştim. ve özgürce beni istemediğini söyleyebilmişti. bu benim için övünülecek bir şey. ben sevgiden yanayım. sevmiyorsan bırakacaksın. zorunluluktan seviyormuş gibi yapmayacaksın. bu yapanın değil, yaptıranın ayıbı bence. görüyorum gerçek hayatta. bir çok kadın kocasını işi gücü olamadığı için, ayrılsam naparım diye korktuğu için adamın bir çok hatasına göz yumuyor. benim kadınım benim hatamı görüp beni siktir edebildi kendince ve bu gücü kendinde buldu. bu güzel bir şey.

    annem için çok zor oldu. analar tahtını yapar ama bahtını yapamaz derler ya, o da o hesap kabullenemedi bunu. yavrumun yuvası yıkıldı diye çok üzüldü. ben ise hayatımda yaptığım en iyi şey boşanmak diyorum. anlamıyor. şunu izah etmekte zorlanıyorum. diyenler oluyor ki, erken evlendin. ya da evlendiğin kişi hataydı. hayır abi değil. ben o evliliği yapmasa idim doğru ne bilemeyecektim. yaptığım en doğru işin boşanmak olması, evliliğimin yanlış olduğunu göstermez. çünkü evlenmese idim bu doğruyu yapamayacaktım. al capone'un bisiklet günahı gibi biraz.

    tabi ki hemen yeni birini bulma çabalarım oldu. ama mağara kaçkını gibiyim. 8 yıldır yeni biriyle flörtleşmemişim ki, unutmuşum herşeyi. kızlara nasıl, ne denir, bilmiyorum. korkutup kaçırıyorum. hanzoyum resmen.

    sonra bir kız arkadaşım oldu. 1 ay sürdü. cinselliği keşfettim. meğer ben erken boşalmıyormuşum. dakika skor vermeyeceğim ufak at ziya demeyin diye ama hatun duralım diyordu. ben ise 27 yaşımda ilk defa gerçek seks yapıyordum. uzun uzun. tatlı tatlı. böyle bir güzel zevk olamazdı. daha sonra yine başka ilişkilerim oldu. evliliğe karşı değildim ama özgür bir dönemdeydim. kimsenin bir baskısı yoktu bana.

    bir kıza aşık oldum. sapsarı saçları vardı. kızla olmadı. 4 ay peşinden koştum. olmadı. 4 ay daha geçti artık onu da tamamen unutmuştum.

    tam bu sırada ilk eşimin kovulma hikayesini anlatayım. boşandıktan hemen sonra tüm arkadaşlara ilan ettim. dedim ki, bana onunla ilgili hiç bir şekilde haber taşımayın. merak etmiyorum onu. yan sokakta kaza geçirse, kan lazımsa da çağırmayın. nefret etmiyorum. nefrette bir duygu çünkü. sadece hayatımdan çıkartıyorum onu. onun hayatımda yer almasının bir yararı yok çünkü. herkese dedim. bir kişiyi unutmuşum. hatırlar mısınız? "senden ayrılırım işten ayrılmam" demişti. boşanma sonrası o elemanla yakınlaşma başlayınca müdür rahatsız oluyor durumdan. bir iş yemeğinde genel müdür, dert yanıyor diger müdürlere. tesadüfi şirkete iş yapan çok çok yakın bir arkadaşım da o yemekte. ismim filan geçiyor. genel müdür hatunun ismini söylüyor. jzff'a çok yanlış yaptı halbuki çok iyi çocuktu filan diyor. benim ismimi duyan arkadaşım konuya kulak kesiliyor. öğreniyor ki kovacaklar. geliyor bana söylüyor. güldüm bayağı. sevinmedim ama komik geldi. senden ayrılırım işten ayrılmam demişti. benden ayrılması yüzünden işinden kovuldu. ve bunu ondan önce ben öğrendim. hatta kovulunca ben kovdurttum filan sandı galiba. öyle bir şeyler geldi kulağıma. bu beni sevindirdi. insanlar o kadar güçlü olabileceğimi düşünüyor demek ki. evet güçlüyüm ama böyle sikko şeylere harcamam gücümü.

    bana dokunan şu, ben 27 sene resmen mal gibi yaşamışım. bu onun suçu değil. tamamen benim suçum. biraz da onun hayatını bok eden benim belki. bilemiyorum. ama ben hayatımı güzelleştirmeye çok çabaladım. halen de çalışıyorum. üzülmenin faydası yok. enerjimi geleceğe taşımam lazım.

    derken 2. eşimle tamamen büyük zincir tesadüfler sonucu tanıştım. o kadar büyük tesadüflerin bir araya getirmesine hala şaşırıyorum. benim bütün zincirlerimi kıran, duvarlarımı yıkan kişi oldu. bana büyük öğretmen oldu her konuda. özellikle seks konusunda kendimi buldum diyebilirim. ama seksin dışında ortak noktamız pek yok gibiydi. buna rağmen yanında 30 saat hiç bir şey yapmadan oturayım, hiç şikayet etmezdim. onun yanında olmak bana büyük bir huzur veriyordu. gözlerine bakmak yeterdi. ağzı sabahları bile mis gibi kokuyordu. bildiğin aşık olmuştum. ve itiraf ediyorum hiç o duyguları daha önce yaşamamıştım ve üstelik bunlar karşılıklı idi bu sefer. fakat kız bildiğin kezban ve apaçiydi aslında. hani eski eşin hakkında neler diyorsun derseniz, doğruyu söylüyorum. arkadaşlarımdan yakın olanları ara ara beni uyarıyorlardı. bu kız sana göre değil diyorlardı. türlü şeyler diyorlardı. ama tüm bunlara rağmen onu çok sevdim. nasıl bir apaçiydi derseniz, bakın paylaştığı bir hashtagi buraya koyuyorum. sanırım bu laf soktuğu ben olabilirim.

    #kıskanırlar #azizim #bekleyişini #gidişini #sabrını #tavrını #ve #hatta #acıların #sana #kattığı #gücü #bile #kıskanırlar #dünyada #en #soğuk #yer #sevmekten #vazgeçmiş #bir #kadının #kalbidir

    bunların benim için bir önemi yok. evet bu apaçilik. kezbanlık ama ben daha başka şeyleri önemsiyorum. çünkü ben bir insanı benden daha üst seviyede ya da daha alt seviyede diye sevmek istemedim. yani bana yakışıp yakışmadığına bakmadım. ne hissettiğime baktım. çünkü insanlar bazı konularda evet aynı seviyede değildir. ama bir konuda altta olan, başka konuda sizden üstte olabilir. denge önemli. onun altta olduğu seviyelerde onu yukarı çekmek istedim ben. çünkü o beni altta olduğum seviyelerde yukarı taşıdı. çok katkısı oldu bana.

    (bkz: #63169894)
    (bkz: #59593440)
    şu iki entryi onun için yazmıştım. dünyanın en güzel kızıydı. benden 8 yaş küçüktü. ilk tanıştığımızda ailesinin onu öss'ye dahi sokmadığını anlatıyordu. anlamadım önce. yahu bir aile böyle güzel ötesi bir kızı neden okutmaz anlam veremedim. sordum. soruma soruyla karşılık verdi.

    bunu sonra konuşsak olur mu? deyince her şeyi apaçık anladım.

    üstüne gitmedim. sonra anlatsın diye, ama ben şak diye anlamıştım. benim 6.hissim kuvvetlidir. bir çok şeyi anlarım anlamamazlıktan gelirim. ama ben olayı anladığımı ona söylemedim. çünkü sanki onun geçmişini soruşturmuşum gibi olacaktı. ona bıraktım açıklamayı. zamanı gelince açıkladı. o da evlenmişti. boşanmıştı.

    kız çok çok güzeldi. lisede okurken, kızın yüzünden kavgalar çıkarmış. eve bir sürü görücü gelirmiş kızı istemeye. aile de kendince düşünüp, lan başımıza iş gelmesin diyerek kızı, kızdan 10 yaş büyük işi iyi olan bir akrabaya vermişler. kız da evde anne babası sürekli kavga ediyor diye evden kurtulmak istemiş. 18 yaşında kafası anca bunu çözüm olarak görmüş. neden görmesin ki?

    sonra tabi işler iyi gitmemiş. kıskanç bir koca ve saçma bir kayınvalide baskısı. taşıyamamış bunu. zor da olsa ayrılmış. bir süre küsmüş dünyaya. sonra büyük tesadüfler sonucu tanıştık işte. kızın komple hayatını ay yapım dizi yapsa çüş amk bu kadar da olmaz dersiniz. ama benim de dahil olduğum hayatı biraz acıklı.

    evlenip boşananlarda böyle garip bir zaman oluyor. daha önce evlenip boşandığını ne zaman söyleyeceksin? , karşıdaki önemser mi? gibi bir garip an oluyor. o da bana söylediği an ben de söyledim. çok şaşırdı benim de boşanmış olmam.

    bir fıkra var çok severim. adamın birisi damdan düşmüş, etrafına toplanmışlar, acilen doktor yok mu diye bağırmışlar. düşen adam doğrulup, "doktor değil, bana damdan düşen birini bulup getirin" demiş. o hesap biz de birbirimizin halinden anladık belki de.

    bir plan yapmadan ilişkiye başladık. her şey çok güzel gidiyordu. ama sonra gelecek planları girdi devreye. onun bir talebi yoktu ama ben yine toplum normlarına yenilip düşünmeye başladım. başka dünyalarda büyümüştük. herşeyimiz farklıydı. evlensek aileler anlaşamazdı. arkadaş çevremiz çok başkaydı. ben biraz onu değiştirmeye çalıştım olmadı. o biraz beni değiştirmeye çalıştı olmadı.

    27 ile 30 yaş arası hayatımdaki en buhranlı dönem. o buhranlı dönemde (bkz: #48446402) şöyle şeylerde yaşadım. çokça başka yazıya bkz verdim ama istemezseniz gitmessiniz o bkz lara. (bkz: #59671216) yine o dönemleri anlatan bir başka yazım.

    beni şu hayatta anlayan insan sayısı az. anlayanlardan birisi oydu.

    718 paragraf daha anlatabilirim onunla ilgili ama denedik ikimiz de defalarca kavga edip ayrıldık. her seferinde daha sıkı birleştik. en son ailelerin karşı çıkacağını bile bile gizlice evlendik. çünkü bir tek o kalmıştı ilişkimizi sürdürebilmek için. onu da denemesek içimiz rahat etmeyecekti. evlendik. 3 yıllık ilişkinin sonunda gizlice yıldırım nikahıyla evlendik. ve yurt dışına gittik. sonrası biraz garip oldu. aileler durumu kabul etmedi. ortalık karıştı. 2 ay kadar evli kaldık. aileleri görmüyoruz bu sırada çünkü yurt dışındayız. bizim kayınvalide çok hastaydı son 2 senedir. daha önce çokça kere hastaneye onu ziyarete gitmiştik. birbirimizi severdik. hatta evliliğimizi bir tek o desteklemişti. neyse. durumu iyice kötü oldu. ben yeni iş bulmuşum, çalışıyorum filan derken, izin alamayacağım ama belli yani kayınvalide ölüm döşeğinde artık. ben bizim hatunu türkiye'ye yolladım. çünkü son anlarında annesinin yanında olmaz ise ömrü boyu pişmanlık yaşayabilirdi. o sırada arada mesafe çok tabi. telefon ile iletişim kuruyoruz. ben destek olmaya çalışıyorum ama ne yapsam yanlış anlaşılıyor. bir türlü destek olamıyorum. benim başıma kötü bir şey gelse, en yakınıma sarılıp ağlarım. bizim hatun ben ne desem tersini yapıyor. herşeyi kendisi çözmeye çalışıyor. halbuki bana göre evlilik işteş bir şeydir. bir derdin varsa, tek kişi olarak hareket etmen lazım. yanlış olsa da, doğru olsa da hareket tek olmalı. ben onun o kabuğundan içeri bir türlü giremediğimi ve hiç giremeyeceğimi farkettim. herşeyi bırakıp geri dönsem bile bunun olmayacağını farkettim. olay doğruyu ya da yanlışı yapmak değildi. olay bu evliliğin zaten yanlış olduğu idi. yanlıştı evet. bunu kabul ediyorum ama hiç pişman olmadım. yine olsa yine onunla evlenirdim. çünkü onunla geçirdiğim her saniye çok değerliydi benim için. onun ile geçirdiğim 1 saniyeyi bile, ilk eşimle geçirdiğim 8 toplam yıldan daha değerli görüyorum.

    boşanma kararı aldık. ikimiz de seviyorduk birbirimizi ama severken ayrılmak kadar boktan bişey yok. ama olmuyordu. bizim hatunda şöyle bir hava vardı. çok güçlüydü. onu kaybetmekten hep korktum. şimdi kaybetmesem 40 yaşımda, 50 yaşımda 2-3 çocuk varken, seni istemiyorum jzff diyip beni bırakabilirdi diye korktum. esasen kadınımın bana mecbur olmadığı için beni terkedebilmesi gerekliliğinden bahsetmiştim. ama burda bahsettiğim öyle bir şey değil. bizim hatunda çok başka bisiy vardı. inatçıydı. pire için yorgan yakıp, gururuna yedirmeyip geri dönmezdi. saçma bir kavga sonrası beni siktir edip, özür dilemez, bizi uçuruma sürükler acı cekerdi. bana bir kere demişti ki, bu ilişki benim sayemde yürüyordu. ben mücadele ettiğim sürece bu ilişki yürüyecekti.

    ben ise bunu yorucu buldum. işteş bir şey olmalıydı ilişki. defalarca kavga ve barışma sonrası artık vazgeçme zamanı geldiğini anladığımızda boşanma kararı aldık. hatun beni suçladı. haklıdır. daha fazla destek olabilirdim. olmama rağmen bunu hissettirememek koymuştu bana bu sefer. hatasını daha sonra itiraf etti gerçi. gel yuvana, kadınına sahip çık demişti ama yeniden başlasak yine bitecekti. gidemedim. çünkü yeni başlangıçların iyi olduğu bir durumdaydık. onu bırakmayı hiç istemedim. ama mecburdum.

    bana göre o bataklıkta bir gül idi. onu o bataklıktan çıkarmaya çalıştım ama beceremedim. sebeplerini bilmiyorum. onun hayatına hep güzel şekilde etki etmeye çalıştım. ama edemeyince kendime kızdım belki de. düşündüm çokça kere, onu çok sevdiğimi biliyorum. geriye dönüp baktığımda hep çok güzel hatırlıyorum. herşeyi en ince detayına kadar da net hatırlıyorum. çok kötü anlarımız da oldu. hatta bak şimdi hatırladım. burda anlattığım da o. (bkz: #59023560)

    o burda anlattığım gibi intihar etmeyi denemişti. ben ise denemedim hiç. deneyemem de. ama öyle kötü anlarım olduğu zamanlar da o hep benim yanımda idi.

    ilk eşim beni terkettiği için mutlu oldum. ama onu ben terkettim esasen. süreci çok iyi yönettim sanırım. ikinci de ise mecburduk. daha mutlu olacağız diye bir süre mutlu olamadık.

    ikincinin benim için neden önemli olduğunu son bir olayla anlatıp bırakıp evlilik ve boşanmak ile ilgili öneri bölümüne geçeyim.

    anladığınız üzere ben hayata geç başlamış ve kendini arayan birisi idim. tesadüfen de olsa 'o' yanımdaydı o süreçte. bana isteyerek ya da istemeyerek destek oldu. isteyerek destek olduğu anları çok net hatırlıyorum. sen yaparsın diyordu. öyle bir buhranlı dönemde, herşeyi sorgularken, bir gün sabah onun yanında huzurla uyandım. aklıma geldi. ben dedim şunu şunu yapıcam. hatta bunu yapmak için yurt dışına gitmem lazım. şu şu şu şekilde olucak diye 5 dk içinde herşeyi sıralayıverdim.

    "sen şimdi böyle anlatınca bana da çok mantıklı geldi" demişti. sen yaparsın demişti. o yola o gün çıktım. onun desteği olması çok önemli değildi. ama iyi hissettirirdi hep. bazen sadece onaylayan insan gerekir yanınızda. ben biliyorum doğru yolda olduğumu. hala da o yoldayım. 4 yıldır çabalıyorum. ve iyi yoldayım. hoş o birinci yılın sonunda "senden bir bok olmaz" deyip desteğini çekti. ama ben başaracağım biliyorum.

    -------------------- durumu olmayıp okuyamayan burdan sonrasını okuyabilir-----------------

    hayatıma derin iz bırakan iki uzun ilişkim oldu. ikisine de hükümet nikahını bastım ben. o yüzden içim rahat. yine olsa yine evlenirim. yengeç burcuyum. bunun etkisi var mı bilmiyorum ama ben evlilik adamıyım. aile adamıyım. çocuk istiyorum. ama doğru zamanda istiyorum. destek olabileceğim ve bana destek olan bir kadın istiyorum hayatımda.

    tavsiyelerim şu:

    bunu bir madde içine almadan şart olarak koyuyorum önce. sevmek lazım. mantıklı olmalı ama aşkta olmalı. eskiler yapabilmiş ama biz yapamayız abi. sevmeden, aşksız ittirmeyle gitmez bizim neslin ilişkisi. sevmek lazım. çooook sevmek lazım. ve merak etmeyin evlenecek kişi bulamam diye. gerekmezse evlenmeyin. çokta şart değil. ama sevin. sevmek çok güzel bir şey. fakat kendinizi bulduğunuzdan emin olmanız lazım. önce kendinizi bulun. evliliği sonra düşünürsünüz. illa sevdiniz diye o kişinin de hayatının içine etmeyin. benimkiler belki de biraz böyle oldu. belki de tüm bu hikayelerdeki hatalı bendim. o yüzden kendinizden emin olana kadar bekleyin. ben şu an eminim. bunu biliyorum. ama önceden bu kadar emin değilmişim. şimdi şimdi görüyorum.

    1. evlilik planlı bir şey değil. benim gibi planlı yapıp çuvallayabilirsiniz. plansız olanı da yapıp onda da çuvalladım. dolayısıyla başarılı ya da başarısız evlilik plana bağlı değil. o yüzden kendinizi suçlamayın. düşünerek bunu bulamazsınız.

    2. evlilik işteş bir şey. ortak hedefleriniz olmalı. çocuk doğunca kavgalar çocuk tabanlı oluyor sanırım. cocuk ortak hedef olabilir. ama borç ödemekte ortak hedef olabilir. ev alırsanız belki ortak hedefe giden çiftler boşanmaz. ama ortak hedefimiz olacak diye pat diye çocuk yapmayın. çocuğum olsaydı boşanmazdım ben. çocuk iyi planlı düşünülmesi gereken bir şey.

    3. evlilik bakınızı verdiğim yazımda da bahsetmiştim. evlilik sorunlu bir şeydir. ortada bir musluk vardır. ordan sürekli su akar. bardak durur. suyla dolmaya başlar. ara ara birinin o suyu içmesi lazım. karşılıklı içilmesi lazım. o suyu taşırmamak lazım. her seferinde tek kişinin içmemesi lazım.

    kavga ettiniz, bazen sen bazen o alttan almalı. ve hesap kitap yapmamalısınız.

    4. sanki hiç boşanma talep hakkın yokmuş gibi önce karşındakini düşünmen lazım. sürekli ona da vermen lazım. ama onun da sana vermesi lazım. çünkü bunu tek taraflı yaparsan, enayi oluyorsun.

    5. kişisel hobileriniz ve kişisel alanlarınız olmalı. bu birbirinizi uzun yıllar besleyebilmeniz için de gerekli. sevdiğiniz insanda yıllar sonra hiç keşfetmediğiniz bir şey bulmak heyecanlı olabilir.

    6. para şart tabi ama mümkün olduğunca ilişki içerisinde mevzusunu yapmamak lazım. nasıl çözülür bilmiyorum. bu başlı başına bir olay.

    7. seks önemli. sekssiz bir evlilik zor. ten uyumu önemli. bir çok sorun orda çözülüyor.

    8. ailelerin anlaşması önemli tabi ama önce sizin anlaşmanız önemli. siz birbiriniz için karşı aileleri idare etmek durumundasınız. büyükler sizi anlamayabilir. anlamalarını beklemeyin. bunun suçlusunu eşiniz olarak görmeyin. ona yok yere yüklenmeyin. anasını babasını yok saymasını beklemeyin. burada yazacak kadar basit bir iş değil ama gerekirse rol yapın. onların yanında başka insan olun. bu belki de ödemeniz gereken bir bedel. bilemiyorum. karşındaki yaşıtın olmayan ebeveyn seni anlamıyorsa nasıl durumu idame ettirebilirsin ki? annenle babanla anlaşamıyorsun. cocugunu seninle evlendirmiş yeni ebeveyni alttan almak zorunda olan sensin. güç mücadelesi bu bir yerde. iki yol var. eğer gercekten anlayacağını düşünüyorsanız, alıp karsınıza konusun. dürüst olun anlamıyorsa ikinci yol, rol yapın başka yolu yok. idare edin.

    9. mümkünse düğün yapıp saçma paralar harcamayın, bakın ben boşandım. düğünde pasta keserken bıçağı kesmeyen adama verdiğim bahşişle kaldım :)

    10. güleryüzlü olun. nolursa olsun. boşansanız bile bunu güleryüzle halledebilirsiniz. kimse kimseye mecbur değil.

    11. boşanacaksanız da bunun bir ölüm kalım meselesi olmadığını bilin. hayatınızın ne ilk ne de son günü. yeni başlangıçlar yapmak zor değil. ekvartorun çevresi 40076 km. kuzey yarım kürede, güney yarım kürede milyarlarca insan var. onun gibi gelmez diye bir şey yok.

    12. birbirinizi sıçarken işerken görmeyin. ciddiyim. birbirinize saygınız olsun. sulu laçka şeyler yaşamayın. saygı ve sevgi eşit olmalı. karşındaki en kutsalın olmalı.

    tüm bu maddeleri açıp uzun uzun yazarım yine ama kısa kısa bu kadar oluyor amk.

    edit: bir sürü imla hatası yapmışım klasik onları elimden geldiğince düzelttim. varsa söyleyin yine düzeltirim. özür dilerim.

    edit 2: abi valla ben bu konuda uzman değilim. hikayemi buraya koydum. daha yazamadığım tonlarca paragrafım var. bir ara yine yazarım. ama kişiselini açmak güzellikler getirip insanlara yardımcı olduğu gibi başkalarının senin hayatın hakkında yorum yapma hakkını da veriyor gibi. salladığımdan değil ama milletin oturup benim hayatımı eleştirmelerini komik buluyorum. adam bir kezban ile 3 yıl ilişki yaşadım diye beni eleştiriyor. evet lan. kezbandı. ama çok sevdim. hiçte pişman olmadım. yine olsa yine evlenir kendime o şansı verirdim. kimse desteklemedi beni o kezban ile birlikteyim diye ama hayatımın 3 güzel yılını onun yanında geçirdim. bitmesi gerekti bitti. abartmayın yani.

    şu an çok mutluyum. uzun vadeli sevgilim yok şu an. bir kaç kısa ilişkim oldu. bağlanamadım. çünkü belki yaralı olduğumdan, belki o insanlar doğru olmadığından uzak tuttum kendimi. belki de hakikatten daha oturmadı kişiliğim. bilemiyorum. zaten şu an işlerimi ve hayatımı yoluna koyma modundayım. yabancı bir ülkede, 34 yaşımda eğitim görüyorum. bu yaşta oturup ders çalışmak, kafa patlatmak, gelecek planları yapmak haliyle zor. ingiltere'de yaşıyorum ama ingiliz bir hatun istemiyorum. bana uymuyor. denedim olmuyor. türk'te istemiyorum. ha seni kim napsın derseniz şaşırtıcı derecede çok isteyenim var lan. hani yine aşağılarda birinde okudum kadınlar mıy mıy erkek sevmiyor diye yazmış biri sağolsun. biliyorum abi. hakikatten biliyorum. nerden biliyorum cunku bu entrynin yazarı da benim.

    boşanmak konusu ciddi konu. gidip milletle taşak geçmeyin. siz orda klavye başından bu konuda ahkam keserken, kaç yüreği yanık kişi, abi teşekkür ederiz deyip bir umut bana danıştı biliyor musunuz? dedim ya uzman değilim ama elimden geldiğince konuşup cevap yazıyorum herkese. bitmedi henüz tüm mesajlar. herkese tek tek yazacağım. ve imkanım olduğunca uzun yazacağım cevapları. o yüzden bizi yalnız bırakıp siktirin gidin başka başlıkta ağlayın. ne demiştik? damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. yazı uzunmuş, herif yaralıymış, ıkmış mıkmış yapıp gölge etmeyin. benim umrumda zaten değilsiniz. umrumda olsanız hiç yazmazdım bu tarz yazıları. ama şurda hakikaten şuraları güzel güzel okuyup nemalanan var arkadaş. bir ışık olabildiysem bir kişiye bile. ne mutlu bana. sağlıcakla kalın

    edit 3: ayrıca biliyorum bokunu çıkardım bakınız olayının ama aşk acısı çekenlere tavsiyelerim de burada mevcut.

    edit4: çaylakları hor gördüğümüzü farkettim. mail adresi şurada dursun o yüzden jzf.f@aol.com twitter: @jzf_f

  • 14. 500 bin dolar bozdur adın amfiye verilsin

    ulan param olsa taşağına gider parayı veririm, derim amfinin adı da "fenasi kerim" amfisi olsun.

    parasıyla değil mi amk?

  • 15. hükümeti eleştiren yolcusunu şikayet eden taksici

    dünya üzerindeki;
    en saygısız, en kurnaz, en hırsız, en yalancı ,en yancı, en dolandırıcı, en terbiyesiz;

    taksicilerin neden türkiye'de olduğunun cevabı ortaya çıkmış oldu.

    ahlaksız herif, ekmek yediği müşterisine komplo kuran muhbir sıçmığı.

  • 16. 6 aralık 2016 akaryakıt zammı

    (bkz: mazot 1 ytl olacak)

    duygulandım lan.

  • 17. beşiktaş

    bazı spastikler için açıklama

    bu açıklamayı tekrarlamak zorundayım. kusura bakmayın ama bu malların anlayacağı yok.

    3 aralık 2016 - fb-beşiktaş oynadı
    4 aralık 2016 - beşiktaş dinlenecek. belki ufak bir ter idmanı.
    5 aralık 2016 - beşiktaş kiev'e uçacak. havalimanı gidiş. uçuş. otele gidiş. yerleşme. belki ufak bir ter idmanı
    6 aralık 2016 - beşiktaş kiev ile oynayacak.

    29 mart 2008 - beşiktaş - fb oynadı
    30 mart 2008 - fb dinlendi
    31 mart 2008 - fb günde 2 idman
    1 nisan 2008 - fb günde 1 idman
    2 nisan 2008 - fb chelsea ile oynayacak

    yazdığın iki şey arasındaki farkı göremeyecek kadar spastiksin anladık. lan senin teknik adamın geçen sezon "biz deplasmana uçakla gidiyoruz. beşiktaş bursa'ya feribotla gidiyor, uçak yolculuğu yok. bizden 2 saat avantajı var, uefa'da aynı gün maçımız var. bize haksızlık yapılıyor" diye zırladı. amatör küme takımı mı oldun o mantıkla? nasıl bir zeka yapınız var yemin olsun anlamadım.

    kardeşim neden kendinizi nimetten saydırmak için bu kadar kasıyorsunuz? bazılarımız heyecan yaptı ama camianın büyük kısmı - teknik direktörü de dahil sizi skine takmadı. frei bu sezon ilk defa oynadı. hem de ilk 11. olcay'ı necip'i oynattı lan adam. hala chelsea'ya biz şöyle yaptık. bık bık bık...

  • 18. 2016 ekonomik krizi

    kriz yoktur diyen sözlüğün malum göt yalayıcısı ak-iti de geldiğine göre bugün de kriz yoktur ben tatmin oldum.

  • 19. 2017 seçimlerinde akp'ye oy veriyoruz kampanyası

    yarın gel flash tv'de gerçek kesitte işe başla...

  • 20. halk ağır vergiler altında eziliyordu

    eğer bir köşeye oturup gelirinizi, harcamalarınızı, doğrudan, dolaylı , kdv, ötv, konut, trafik sigorta, kasko, benzin , elektrik, su, telefon vb. cebinizden çıkan vergilerinizi hesaplarsanız kazancınızın yaklaşık yüzde 62’nin devlete vergi olarak geri verdiğinizi görürsünüz.
    vergi nedir ? niçin alınır ? vergiyi kısaca devletin gerçek ve tüzel kişilere yüklediği ekonomik yükümlülük olarak açıklanabilir. devletin bizlere yani vatandaşlara yüklediği bu ekonomik yükümlülüğün asıl işlevi, devlet harcamalarını karşılayarak yol, su, elektrik, sağlık gibi altyapı hizmetlerini sağlayabilmektir. vergi ödemenin en temel ilkelerinden biri, toplumsal sınıf farkı tanımadan tüm vatandaşların bu görevi yerine getirmeleridir.

    ortalama maaş kesintisi :
    2000 tl maaş ile çalışan bir işçinin yıllık ortalama kesintisi % 27, ele geçen maaş 1460 tl.
    2013 brüt asgari ücret: 2000 tl
    sgp : 280
    işsizlik sigortası : 20
    damga vergisi : 15
    agi :73
    vergi : 300 (yıllık ortalama)
    toplam ele geçen : 1460 (yıllık ortalama)
    kesinti : 540 tl. % 27

    türkiye’deki diğer vergi kalemleri :
    - yüzde 25 özel iletişim vergisi (öiv)
    - yüzde 18 kdv
    - yüzde 5 öiv (mobil internet erişim hizmeti için alınıyor)
    - yüzde 20 ötv (cep telefonu cihaz alımlarında)
    - telekomünikasyon kurumu ruhsat ücreti : 13.2 tl
    - ilk aboneliklerde : 34 tl’lik öiv
    - ımeı kayıt ücreti : 0.37 tl.

    cep telefonlarında ötv yüzde 20’den yüzde 25’e, maktu vergi 40 liradan 100 liraya çıkarıldı. 1000 tl’lik telefonun içinde daha önce 142 tl olan ötv, yeni dönemle birlikte 180 tl oldu.
    istatistiklere göre telefonda, elektrikte, suda, akaryakıtta, lpg’de, doğal gazda, ekmekte, ulaşımda, konutta kısacası mal ve hizmet alımında en yüksek vergiler bizde…
    örneğin, minik ülke kktc’de 10 kg’lık mutfak tüpü 35 tl, bizde 12 kg’lık tüp 60-70 tl. kktc’de 1 litre benzin 3 tl, bizde 5 tl. taşıt alım vergilerinde dünya rekoru bizde. cep telefonu vergileri derseniz rakibimiz yok. benzinde yine dünya rekoru bizde. 100 liralık benzinin 65 lirası vergi olarak alınıyor.
    araç alıyorsunuz. değeri 15 bin tl. buna özel tüketim vergisi (ötv) ekleniyor. ötv bir vergi. sonra aracın değeri ve ötv’nin bir de kdv’si alınıyor. kdv otomobilin fabrika çıkış fiyatı üzerinden değil ötv’li fiyatı üzerinden ekleniyor. yani verginin vergisi ödeniyor. ayrıca son olarakta sigorta ve plaka masrafları eklenince araç 45.000-50.000 tl. ye yükseliyor. çıplak fiyatın üzerinden alınan yüzde 64’lük vergi türkiye’de otomobilin neden pahalı olduğunu açıklamaktadır.
    silindir hacmi 1600 cm³ altı araç için % 62, silindir hacmi 1601-2000 cm³ arası araçlar için % 112, silindir hacmi 2000 cm³ üzerinde araçlar için alınan vergi % 171 ayrıca vergi üzerine sigorta ve plaka da eklenince otomobil fiyatı aşırı artıyor. yabancı ülkelerde ötv vergisi bulunmuyor, sadece kdv alınıyor.

    türkiyede otomobil ötv uygulamaları :
    • silindir hacmi 1600 cm³ altı : %37
    • silindir hacmi 1601 – 2000 cm³ arası : %80
    • silindir hacmi 2001 cm³ üstü : %130
    otomobil alınırken ötv, kdv ve mtv ödeniyor. 49 bin liraya alınan ve motor hacmi 1.6 olan bir araba için 11 bin 127 lira ötv, 7 bin 416 lira kdv, 384 lira da mtv ödeniyor. vergisiz olarak bu arabanın fiyatı 30 bin liraya denk geliyor. bir aracın ortalama 5 yılda el değiştirildiği, yılda ortalama 20 bin kilometre yol katettiği, kasko ve trafik sigorta bedelinin yılda ortalama 1.100 lira, bakım ve diğer masraflar için de yıllık 750 lira masraf yapıldığı varsayımından yola çıkılarak yapılan hesaplamaya göre ödenen vergiler neredeyse arabanın fiyatına yaklaşıyor.

    burda bi edit yapacağım: yazar kardeşimiz "cok bilmis olmayan avukat" güncel bir bilgilendirme verdi otomobil ötv uygulamalarıyla ilgi. sağolsun.

    • silindir hacmi 1600 cm³ altı : %60
    • silindir hacmi 1601 – 2000 cm³ arası : %110
    • silindir hacmi 2001 cm³ üstü : %160

    reel ötv oranları şöyledir:
    • silindir hacmi 1600 cm³ altı : %70,8
    • silindir hacmi 1601 – 2000 cm³ arası : %129,8
    • silindir hacmi 2001 cm³ üstü : %188,8

    bu vergiye ek olarak aracın fiyatına da ayrıca %18 kdv ekleniyor.
    toplam vergi oranları (kdv+ötv):
    • silindir hacmi 1600 cm³ altı : %88,8
    • silindir hacmi 1601 – 2000 cm³ arası : %147,8
    • silindir hacmi 2001 cm³ üstü : %206,8

    benzin fiyatında dünyada ilk sıradayız :
    1 litre benzinin ortalama fiyatı 2.64 dolar (5.05 tl) ve
    1 litre benzin için günlük ücretten ayrılan pay % 8.56.
    rafine çıkışı akaryakıt fiyatının yüzde 65'ini vergi, yüzde 2'ye yakınını rafineri işleme karı ve yüzde 7'sini bayi dağıtıcı karı oluşturuyor.
    türkiye'de dolaylı vergilerin en büyük düzenleme alanlarından birisinin benzin ve mazottaki uygulamalar olduğunu belirtilirken, geçen yıl içinde sadece benzin ve mazot sektöründen 46 milyar tl civarında vergi toplandı.

    dünya gsm birliği’nin raporuna göre türkiye’de cep telefonu abonelerinin harcadığı 100 liranın 48 lirası vergiye gidiyor.

    konuşma ücreti : 60 tl ise,
    kdv (%18) : 11.3 tl
    öiv (%15) : 13.2 tl
    öiv (%5) : 0.5 tl
    harçlar, fonlar : 2.5 tl
    diğer ücretler : 2.5 tl
    toplam fatura : 90 tl
    iletişim sektöründe dünyada bazı örneklere bakarsak;

    ülke vergi yükü (yüzde) :
    çin : 3.3
    nijerya : 5.4
    yemen 6.0
    iran : 6.2
    norveç : 25.0
    isveç : 25.0
    danimarka : 25.0
    macaristan : 25.0
    türkiye : 48

    elektrik faturası :
    bir elektrik faturasından 9 kalem vergi alınmaktadır.
    bunlar; kayıp kaçak bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende satış hizmet bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, enerji fonu, trt payı, elektrik tüketim vergisi ve kdv’dir.
    ayrıca, elektrik bedeli üzerinden hesaplanan tüm vergiler toplanıp, bu matrah üzerinden kdv alınmaktadır. bu durumda verginin vergisi alınarak çifte vergilendirme yapılmaktadır.
    örneğin; 104,80 tl toplamındaki bir elektrik faturasında elektrik tüketim tutarı sadece 57,68 tl’dir.
    yukarıda sayılan adlar altında 47,12 tl toplam (% 45 ) vergi alınmaktadır.

    su faturası :
    sudan alınan atık su ve çevre temizlik bedeli” ile su faturaları git gide kabarıyor. vatandaşlardan
    “evsel katı atık bedeli de nedir? belediyeler çöplerin geri dönüşümü için evlerden aylık, işyerlerinden yıllık çevre temizlik vergisi zaten alıyor. meskenler bunu da kullandığı su faturalarında ödüyor. ayrıca şube yolu ve kdv eklenince toplam % 46 vergi alınıyor. kullanılan su miktarı 20 m³ ü geçince bu oran katlanarak artıyor.
    bunların da haricinde evinize gelen atık su bedeli, çevre ve temizlik , asfalt ,özel iletişim (öiv), özel tüketim vergileri (ötv), trt, enerji kaçağı, tekel, damga vb. gibi yapılan farklı hizmet ve kaçak bedelleri de faturalara eklenince faturalar haksız bir şekilde aşırı yükseliyor.
    türkiye'de dolaylı vergi dediğimiz akaryakıtından, telefondan, enerjiden ve sudan alınan vergi oranı yüzde 65 civarındadır. yani devlet her yüz liralık vergi gelirinin 65 lirasını bu benzin pompalarından gsm şirketlerinden tahsis etmektedir. oysaki avrupa birliği'nde bu oran yüzde 30 ile 35 seviyesindedir. dolaylı vergi vermenin en klasik sonucu toplumdaki gelir dağılım adaletinin bozulmasıdır.
    gelir vergisi oranlarında da % 48 iletürkiye başı çekiyor. türkiye'de en fazla vergi mal ve hizmet için ödeniyor. mal ve hizmet üzerinden alınan vergilerin payı yüzde 47.7 düzeyinde iken abd'deki oran sadece yüzde 4.7.
    kdv: %18 (katma deger vergisi – deger üzerinden alınıyor)
    otv: %25 (ozel tuketim vergisi – ızmit depreminde eklendi ve kaldırılmadı)
    otv’nin kdv’si: %25'in %18'i: yaklasik %5.
    toplam: % 48.
    ülkemizde son 15 yılda vergi yükü iki kattan fazla artmıştır. türkiye, oecd'nin en yoksul ülkesidir. buna karşılık, vergi yükü abd ve japonya gibi en zengin ülkelerin çok üzerindedir.
    diğer bir örnek emlak alım satım vergisi: abd’de %2; türkiye’de %4.
    şimdi basit bir hesap yapalım : 2000 tl. maaşın % 27 kesintisi : 540 tl. geriye 1460 tl kaldı. bunu da mutfak harcamaları, alış-veriş ile % 48 i olan 700 tl vergiye gidince geriye 760 tl ana paranız kalıyor. böylece kazandığınız maaşınızın % 62 ‘ si vergilere gitmiş oluyor. bir de kira ödüyorsanız durum oldukça vahim.
    işte türkiye bu nedenle çok pahalı bir ülke. çünkü yaptıgınız her alış verişte devletin eli cebinizde. türkiye’de uzun yıllardır “dolaylı vergi” sorunu yaşanıyor. vergi gelirlerinin yaklaşık % 70 dolaylı vergilerden elde ediliyor. ancak, bu dolaylı verginin gücünün nereden geldiğiyle ilgili tüm kamuoyuna sunulan bir açıklama yapılmıyor. genel bir yakınma konusu olan dolaylı verginin toplam vergi gelirlerine oranının neden bu kadar yüksek olduğuyla ilgili tatminkar bir değerlendirme yapılmadı. bu da toplumda vergi adaletsizliği sorunu yaratıyor.
    sonuç : her 4 vatandaştan 3’ü vergilerin ağır olduğunu savunuyor ve türkiye’de vergi adaleti olmadığına inanıyor

  • 21. 5 aralık 2016 fikret orman basın açıklaması

    fikret orman'in aziz yildirim'in basliklarini engelledigini gosteren beyanat.

    bir diger deyisle:

    (bkz: siklemiyoruz beyler)

  • 22. yunanistan'ın darbecileri iade etmemesi

    lan bari uçagı iade edin.

    edit: uçak iade edilmiş ya la.

  • 23. deniz baykal

    kendisinden hiç haz etmesem de siyasal islamcı bir imam hatip mezunu tarafından yönetilmektense ölene kadar kendisi tarafından yönetilmeyi tercih ederdim.

  • 24. asgari ücrete yüzde 0 zam talebi

    sonuna kadar desteklediğim talep. yüzde 0 zam yetmez bence asgari ücret düşürülsün.

  • 25. deliksiz basket atınca potadan çıkan ses

    çıkmayan sestir.
    deliksiz atınca potadan ses çıkıyorsa deliksiz değildir.

    file varsa fileden ses çıkabilir ama potadan çıkmaz.

  • 26. neboktanhayatimvar'in mizojen algı yönetimi

    neboktanhayatimvar adlı post travmatik stres bozukluğu 'dan muzdarip yazarın kadınlara karşı negatif bir algı oluşturmak için açtığı

    5 aralık 2016 arkadaşımı kaybetmem

    başlığının 850 favori almasından sonra ahaliyi bilgilendirmek için açtığım başlıktır.

    ilk okuduğumda bile gerek "aslanım, kardeşim, canımıniçi" şeklinde abartılı hitap biçimlerinden [yazar kurduğu karakteri kendi ile özdeşleştiriyor] gerek hikayenin her saniyesinin acıklı türk filmlerini aratmayan "şirret kadın, gururlu erkek" kurgusundan kopmama eğiliminden uydurma olduğunu hemen anladım.

    yazarın diğer entrilerine bir göz atalım:

    çok ilginçtir yazarın "arkadaşları" sürekli konuyla ilgili badireler atlatıyor.
    bol favorili bir başka masal:
    (bkz: boşandıktan sonra erkeğin nafaka ödemesi saçmalığı/@neboktanhayatimvar)

    katkı sunduğu başlıklar: [not: entrileri okuyup zaman kaybetmenizi önermem. başlıklara göz atın yeter.]
    (bkz: parayla her kadının elde edilebilmesi/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: kızların canım sıkılıyor eğlendir beni tavrı/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: evliliğin daha iyi olduğunu düşünen erkek/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: erkeklerin kadınlarda aradıkları/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: kuafördeki apaçiye kocasını şikayet eden kadın/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: eli kolu tutan kadının onursuzca nafaka istemesi/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: çoğu erkeğin aldatıldığının farkında olmaması/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: türk kadınının en büyük hayali/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: ekşi sözlük'teki evlilik düşmanlığı/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: evlilik/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: düğün masrafları yüzünden evlilikten soğumak/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: evlilik kadının erkeği tapulaması ve bağlamasıdır/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: eşini döven burak yılmaz'ın milli takımdan ihracı/@neboktanhayatimvar)
    (bkz: evli mutlu çocuklu/@neboktanhayatimvar)

    çok açık bir şekilde görülüyor ki arkadaşın obsesyon haline getirdiği bazı konular var.hesabı incelerseniz her 10 entiden 11' inin evlilik ve kadınlarla ilgili olduğunu görebilirsiniz.

    sebebiyse şurada ortaya çıkıyor :
    (bkz: hayatın anlamsızlığının anlaşıldığı an/@neboktanhayatimvar)

    buradan yazar'a tavsiyem: iyi bir psikolog'a görün.

    favcılara tavsiyem: her hıyarım var diyene tuzla koşmayın.

  • 27. 5 aralık 2016 özel hastane maceramız

    başımızdan geçen olayı bilgilendirme amacıyla paylaşmak istiyorum. amacım herkesin bu konuda bilinçlenmesi ve dikkatli olması. umarım konu dikkat çeker ve bir çok insan bilgilenir.

    yazı biraz uzun olduğundan kısa bir özet geçiyorum:
    gece düşüp kafasında yumurta kadar şişlik oluşan kızımızın hastane serüveni. 1750 tl para istenilen özel hastaneden 1 kuruş ödeme yapmadan çıkış yapma konusudur.

    öncelikle yazının tamamında özel hastane ismi vermeyecek ve bununla ilgili emarelerden sakınmaya dikkat etmeye çalışacağım. nihayetinde bu sorun tüm özel hastaneleri kapsadığı için yazının tamamı bilgilendirme amacı taşıyor olup, dikkat edilmesi gereken noktaları vurgulamak istiyorum.

    dün akşam 28 aylık kızımız annesi yatak çarşafanı değiştirip, ben de televizyon izlerken aniden lavobaya gidiyor ve dengesini kaybedip kafasını ya kapının köşesine veya duvara vuruyor. burada çocuk sahibi olmayan linç tayfası yazarlara belirtmek isterim ki her saniye çocuğu takip etmeniz mümkün değil, bu gibi kazalarda genelde anlık oluşur. ebeveyn olan yazarlar bu konuda beni daha iyi anlayacaktır.

    travma durumu oluşuyor, kafada şişlik meydana geliyor. haliyle apar topar alıyor hastaneye götürüyoruz. kusma, bayılma, kasılma ve benzer türden komplikasyon gelişecek bir durum gözlemlemiyoruz. poliklinik muayneside olumlu gidiyor. fakat kızımı daha öncesinde 3 defe kalp operasyonu geçirdiği için hayatı boyunca coraspin 100mg kullanıyor. işin içerisine kan sulandırıcı bir ilacın daimi kullanımı girdiği için risk düzeyimiz biraz daha fazla. kan sulandırıcı ilaçlar kafa travması vakalarında beyin kanaması risk düzeyini arttırıyormuş, bunu da öğrenmiş olduk.

    ilk gittiğimiz hastane acil doktoru oldukça detaylı şekilde inceliyor, işi şansa bırakmamak adına tomografi bile çekiyor. tomografiyi inceliyor ve temkinli şekilde konuşarak kanama görüntülediğini, fakat tam tanı ve tespit için ilgili branş doktorundan da inceleme istediğini söylüyor. gece yarısı doktorları sağolsun konuyla ilgilendiriyor ve tüm doktorlar yakından ilgileniyor. bizim ilk muaynemizi yapan doktora buradan da teşekkür etmek istiyorum, işimizi şansa bırakmadı ve bizi doğru şekilde bilgilendirdi.

    daha sağlıklı gözlemleme ve tanı için aynı özel hastanenin bir başka şubesine sevk ediliyoruz. orada nörolog ve beyin cerrahı mevcut.
    ilk şubesinden çıktığımız hastane hiç bir ödeme talep etmiyor ve bize iyi geceler diliyor. burada özellikle belirtmek istiyorum ki "özel sigorta karşılar mı" şeklinde bir soru bile sormuyoruz, banko görevlisi yardımcı olmak adına hızlıca süreci tamamlıyor ve ödeme almadan bizi gönderiyor.

    sevk edildiğimiz ikinci şubede de işi garanti altına almak adına akciğer röntgeni ve batın ultrason yapılıyor (iç kanama riskine karşı). bunlarda da durum temiz ve bir sorun gözlemlenmiyor. hatta radyolog beni odasına çağırıp bire bir bilgi veriyor. hala tek riskimiz her gün düzenli aldığımız coraspin olduğundan nörolog hanımefendi "bu gece durun, gözlemleyelim tatsız bir sürpriz yaşanmasın" teklifinde bulunuyor. ben eve gitme taraftarıyım, zira elif'in hastane ortamı ve doktorlara karşı ciddi bir fobisi var. psikolojisini ihmale etmek istemiyorum. tabi ki son sözü eşime bırakıyorum, eşim kalalım dedi ve yatış işlemleri başladı.

    olay ve ilk raund bu aşamada başlıyor.
    muhasebe yetkilisi gibi birisi geldi ve bilgilendirmek amacıyla gecelik 1750tl ödeme yapmamız gerektiğini söyledi. bu rakamın çok olduğunu dile getirdim, yetkilisiyle görüşüp bilgi vereceğini belirtti. 1-2 dakika sonra yanımıza gelip 1000tl yapabileceğini belirtti. sonrasında da bazı yatış evraklarını imzalamam gerektiğini belirtti.
    konuya iyi kötü hakimim ama tam değilim. eşim daha hakim ve eşim bana "bekle, ötele ve ödeme yapma. bu vakalardan ödeme alamazlar, araştırmam için bana zaman kazandır" dedi. ben de gelen görevliye imza atmak istemediğimi söyledim. sonra bir miktar avans istedi ve evden apar topar çıktığım için cüzdanı yanıma almadığımı, sabah bankalar açıldığı zaman halledebileceğimi belirttim.

    sabah oldu, doktorumuz sağolsun yakından ilgilendi. aynı şekilde diğer sağlık görevlileride oldukça ilgili ve nazikti. son kontroller ardından muhasebe aradı ve yanlarına geçtim.

    -sallamakahve bey ödeme yapmanız lazım. (tam bu cümle değil, daha nazik bir ifadeyle ve oldukça güleryüzle)
    + ne ödemesi?
    - yatış ve takip yapıldı efendim.
    + iki durum var bu konuda. travma hastaları kaç yaşında olursa olsun acilden giriş yaptıysa veya sevk edildiyse -ki biz de her ikiside mevcut- ödeme talep edemezsiniz. bu yasada açık şekilde belirtilmiştir, siz de konuya benden daha vakıf olduğunuz için biliyorsunuzdur. ayrıca 520.021 kodlaması yaptığınızı düşünüyorum -ki bilmiyorum bunun karşılığını. sadece eşimin attığı kaynak sitede okumuşluğum var-
    - biz bunu yönetimle bir görüşelim.
    + yönetim yasa mı değiştiriyor? (bunu sırf baskı kurma amaçlı telaffuz ettim)
    karşılıklı hafif gülüştük ve odaya geri döndüm.

    10 dakika sonra odamızdan çıktık, son kez muhasebemsi odaya uğradım ve
    + biz gidiyoruz, çocuk gördüğünüz gibi durmuyor.
    - elbette siz gidebilirsiniz.
    + yapmam gereken bir ödeme var mı?
    - hayır yok.
    + peki. ilginiz için çok teşekkürler.

    peki 1750tl fatura çıkartılmaya çalışan hastaneden nasıl bedelsiz şekilde ayrıldık? arkadaşlar yasa açık ve net. ben de bilmiyordum ama öğrenmiş oldum.
    başımızdan travma geçtiği için travma örneğini veriyorum. tüm ortopedik ve kafa travmaları dahildir. eğer bu gruba dahil başka bir şey varsa bilenler yeşillendirsin yazıya ekleme yapalım.

    hangi haller acil kapsamındadır?
    sağlık bakanlığı’nın “acil sağlık hizmetlerinde yeşil alan uygulaması” konulu genelgesine göre;

    1) her ne boyutta olursa olsun travma vakaları,
    2) acil servis başvuruları sonrası hastaneye yatışı yapılan vakalar,
    3) tıbbi müdahale uygulanan vakalar,
    4) müşahede altına alınan vakalar,
    5) başka bir sağlık hizmet sunucusuna sevk edilen ya da başka bir sağlık hizmet sunucusundan sevkli gelen vakalar, acildir

    yeşil alan nedir?
    acile başvuran ve yukarıda sayılan haller dışında kalan olaylar acil değildir ve “yeşil alan” hastası sayılır. acil servislere başvuran tüm hastaların ilk müracaatta acil hasta olarak değerlendirilerek acil servislere kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması esastır. ancak yapılan muayenesi sonucunda hekim değerlendirmesine göre yeşil alan muayenesi kapsamına girdiği belirlenen hastalar için 520.021 kodu ile tanımlanan “yeşil alan muayenesi” kodlama işleminin yapılması gerekmektedir. bu kodlama işlemi, hastanın acil servisteki işlemleri tamamlandıktan sonra yapılmalıdır şikayet etmeden önce paranızı geri isteyin oğlunuza müdahale edilip serum ve iğne yapıldığından durumunuz yeşil alana değil acil olaya giriyor. normalde sizden tek bir kuruş bile para almaması gereken hastane, sizden para alabilmek ve fatura vermemek adına sizi kandırmış. bu durumda

    1- belgesiz (faturasız) para alıp vergi kaçırdığı için maliye’ye alo 178’e şikayet edebilirsiniz. 2- alo sgk’ya 170’e telefonla ve sgk’ya dilekçe verebilirsiniz.

    3- il sağlık müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. ancak önce bu durumu anlatıp hastaneden paranızı geri talep edin, göreceksiniz geri vereceklerdir.

    https://m.t24.com.tr/…ek-kurus-para-alinamaz,335420

  • 28. 5 aralık 2016 dolar kuru

    16.45 te göktürk uydusu faaliyete alma töreni var. cumhurbaşkanı orada konuşma yapacak. yatırım tavsiyesi değildir.
    stanley

  • 29. hiç kaslı uzaylı olmaması

    uzaylıların görünümü genelde tasvir edildiği üzere zayıf/çelimsizdir ve bu tamamen kurgu olarak kabul ettiğinizde bile gayet mantıklıdır. herif uçan daireyle yıldızlararası seyahat edebilecek teknolojiye sahip birader, kas gücüyle ne işi olur? uzay gemisine halley kolisiyle malzeme mi yükleyecek yani nedir?

    öte yandan elemanlar belki yerçekim ivmesi dünyadan daha küçük bir memleketten geliyor, olamaz mı?

    ha bir de, biz karbon temelli canlılar olarak ancak çizgili kasların ürettiği gücü ve limitlerini tasavvur edebiliyoruz. uzaylılar farklı bir yaşam temeline sahipse ve kas yapısı farklıysa; senin 10 kg kas kütlesiyle yapabildiğini 1 kg kas kütlesiyle yapabiliyorsa kendi evrimsel sürecinde neden bizim algımıza göre "çok kaslı" olmaya ihtiyaç duysun ki?

    işte bunlar hep bilimsel düşünce.

  • 30. eşinin spermlerini enjektörle içine boşaltan kadın

    her kadın ve erkeğin, her insanın çocuk istememe hakkı vardır.

    debe'ye soktuğunuz saçmalıklara bir de bu açıdan bakın:

    "kocan senden çocuk istemiyor bundan daha aşağılayıcı bir şey olabilir mi?"

    yahu bu neden kadını aşağılamak olsun? sizin ne saçma kafalarınız var? adam çocuk istemiyorsa istemiyordur. tam da sizin kafanızdaki insanlar yüzünden "ühüühüh çocuk istemiyo demek ki beni sevmiyor" diye ağlayanlar var, çünkü "beni sevse evlenir, beni sevse çocuk ister" diye saçma denklemler kuruyor, kurulmuş denklemleri kendiniz iki gram sorgulamadan devam ettiriyor, yetmiyor bir de yeni nesillere aktarıyor, sonra "ya nerden çıkıyor bu kadar evlenme ve çocuk meraklısı kadın?" diye bir de utanmadan soruyorsunuz. kadınlı erkekli yapıyorsunuz bu saçmalığı. eee, "benim sevgi kriterim bileklerini kesmek mesela arkadaşlar" desem ne yapacaksınız? "beni sevsen bileklerini keserdin. kesmiyor musun? demek ki beni sevmiyorsun" mu diyeceğiz? "yeaa bileklerini kesmekle çocuk istemek aynı şey mi?" diye saçmalamayın hiç, çünkü bazılarımız için şu an çocuk sahibi olmak bilek kesmekten daha istenmeyen bir şey olabilir. insanların tercihlerine önce bir saygı duymayı öğrenin ve kendi isteklerinizi dayatmayın. bir erkeğin çocuk sahibi olmayı istememesi bir "tercih"tir. ama aynı şekilde bir kadın da çocuk sahibi olmamayı tercih edebilir. çocuk sahibi olmama isteği kişinin kendisiyle ilgilidir, bunu "aayyy kocişin senden çocuk istemiyoo, bundan daha aşağılayıcı bişii olabilir mi ahahah baaaak benimki nasıl da benden istiyooo" şeklinde yansıtan ve aklınca başka bir kadına nispet yapmaya çalışan bir kadının, karşısındakinin tercihlerine saygı duymamak açısından spermleri çalıp içine enjekte eden kadından hiçbir farkı yok! ikisi de tercihlere, kararlara saygısız. iyi yani o zaman kocam benden çocuk sahibi olmayı çok istiyor diye prezervatifi delsin, benden habersiz beni hamile bırakmaya çalışsın, ben de "ihihiih yaaa beni ne kadar çok seviyooo demek ki ondan yaptı" mı diyeyim? bu kafada olan biri onu döven erkeğe de "ihihih yaa beni çok seviyo, ondan kıskanıyo dövüyo" der herhalde. e peki benim birlikte olduğum erkek de çocuk sahibi olmak istemiyorum diye onu aşağıladığımı mı düşünsün? yahu ben başkasıyla da çocuk yapmak istemiyorum, onla da istemiyorum belki? acaba bu karar karşımdakiyle değil benimle ilgili olabilir mi sevgili düşünmekten aciz suser? manyak mısınız ya siz?

    "bir çocuğu önce baba isteyecek ya. annelik zaten testte ikinci çizgiyi gördüğü an yükleniyor kadına."

    böyle sallamasyon iddialardan bıktım usandım. arkadaşlar kanıtınız nedir? "bende öyle olduuu hihiihih" bir kanıt değil, sori. örnekleminiz, test grubunuz, kontrol grubunuz, ölçüm metodunuz nedir de bu lafı götünüzden uydurma cüretini buluyorsunuz? çünkü "bende böyle oldu" demiyorsun sen, bilmiş bilmiş "bu böyledir" diye fetva veriyorsun, ondan soruyorum. koskoca evren, milyarlarca insan senin kişiliğinden ve senin biricik tecrübenden ibaret mi sanıyorsun? insanlar için "annelik içgüdüsü" denen şey bir mit. kafanıza kafanıza bunları sokuyorlar, siz de kek gibi yiyorsunuz. annelik iddia edildiği gibi çizgi görüldüğü an falan yüklenmiyor; annelik öğrenilen bir süreçtir. kültürden kültüre anneliğin içeriği bile değişir. iddia ettiğiniz gibi "içgüdüsel" olsaydı, bütün kültürlerde ve bütün kuşaklarda aynı şeyi ifade etmesi gerekirdi, çünkü bir "içgüdü" kültürden kültüre ya da kuşaktan kuşağa hop diye değişmez. sizin bugünkü annelik algınızla sizce 1000 sene önceki annelik algısı aynı mı? bırakın bini, ben size söyleyeyim, 100 sene önce bile annelikten beklentiler bugünkünden kat kat azdı. eee, madem annelik dediğiniz kadar evrensel, madem doğurur doğurmaz yükleniyor, o zaman neden mesela bebeğini terk eden anneler var? ya da sokakta yalınayak çocukları dilendiren anneleri görünce neden küfrediyorsunuz? eee, onlar da anne? e annelik içgüdüseldi hani? o zaman onların anneliğini neden beğenmiyorsunuz? hmm, demek ki annelik evrensel, genelgeçer doğruları olan bir şey değilmiş. geçin bu annelik içgüdüsel ayaklarını, emzirmek bile basbayağı öğrenilen ve öğrenmesi zaman alan bir şeydir. o çok laf ettiğiniz annelik blogları var ya, açın bir okuyun onları bence azıcık, bakın bakalım bebeği emzirmeyi, gazını çıkartmayı, altını değiştirebilmeyi nasıl öğreniyor insanlar? hiçbiri genetik olarak yüklenmiş falan değil xx kromozomlu olunca. (zaten "erkekler de bir bebeğe gayet iyi bakabilir" dememizin sebebi bu, bu öğrenilen bir şey ve herkes bir çocuğa bakmayı öğrenebilir.) eğer annelik "içgüdüsel" olsaydı, annelerin bu bilgilere otomatik olarak sahip olması gerekirdi, ama süreç öyle işlemiyor. (aksini iddia edene veya öğrenek isteyen olursa mesaj atsın, bu konuda yapılmış araştırmaları, kitapları mesaj olarak atayım.) dönün biraz annelerin yazdıklarına bakın, anneliğin ne kadar da "öğrenilen" bir şey olduğunu anlarsınız. düşündüğünüz gibi sevgi bile "otomatik" yüklenmiyor, bebekle bağ kurdukça gelişiyor. annenin babadan daha önce bebeğe bağlanmasının sebebi bile bebekle fiziksel/biyolojik olarak bebekle daha önceden temas edebilmesi yahu. götünüzden element uydurmayın yani, yok öyle "çizgi görünce yüklenen annelik" falan. var diyen bir zahmet bana bunun araştırmasını mesaj atsın, göreyim ben de. kafanızdan genelleme uydurmayın! (ekleme: "hiç de öyle çizgi görünce falan yüklenmedi bana o his" diye mesaj atan anneler oldu, "hislerime tercüman olmuşsun" diyen anneler oldu. sırf annelikten abartıldığı kadar da keyif almadığını söyledi diye ekşi sözlük'te "canavar" olmakla itham ettiğiniz kadını hatırladım mesela yine. bunları söyleyen kadınların "istisna" olduğunu mu sanıyorsunuz? ah bir de gizlice söyleyenlerin sayısını, sizin lincinizden korkmasa bunu ulu orta söyleyebilecek olanların sayısını bir bilseniz! insanları yargılamadan dinleseydiniz haberiniz olacaktı... böyle söylemleri bloglarda filan okuyunca şaşıran, ama kendisi anne olunca bire bir bunu söyleyenleri bile gördü bu gözler. bence yatın kalkın dua edin de bugün kınadığınız yarın başınıza gelmesin...)

    "bunu yapan da kadın yani dünyanın ve kainatın en hassas, en kaprisli, en incelikli, en nadide varlığı. sorsan çiçektir. ne tür bir çiçek ağzından şırıngayla sperm çeker yaa."

    kadınlar çiçek falan değildir. kadınlar sadece insandır. insanlar da malumunuz türlü türlüdür. ha sen kaprislinin teki olabilirsin, ama kendinden yola çıkıp beni, sırf kadın olduğum için "kaprisli" diye niteleme hadsizliğinde bulunacak insana da haddini bildirmekten çekinmem. sen kendini sırf kadınsın diye çok nadide de sanıyor olabilirsin, benim hiç öyle bir iddiam yok. ben normal bir insanım, çiçek, nadide falan değilim, her insan gibi iyi yanlarım da var, kötü yanlarım da. benim adıma, kadınlar adına genellemeler saçma hakkında sahip değilsin, sen sadece kendi adına konuş. her türlü kusuru da, erdemi de taşıyan insan bulunur. kadınlar da erkekler de lgbti'ler de çıkarcı, cömert, salak, kaprisli, odun, hassas, müşfik, gaddar vs. olabilirler. milyarları bulan sayıda insan gubunu pipisine kukusuna ya da cinsel yönelimine bakarak genellemek sadece ve sadece aptallıktır.

    gerçekten yazdıkça sinirleniyorum! feminist olduğum için her gün küfür yiyen benim, ama erkeklerin çocuk sahibi olmama hakkını bile savunan, "bunun karşındakini sevmekle sevmemekle alakası ne ulan?" diye soran benim şurada. yemin ederim çok değişik ülke. kadının teki kalkacak, partneri çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlara o küçük geri kalmış aklıyla "ıııhhh baaak seninki senden çocuk istemiyoor, hahayttt benimki istiyorr" diye nispet yapacak, belki o entry'yi okuyup bazı kadınların ağlayabileceğini bile düşünmeyecek kadar odun, kütük, tomruk olacak ve sonra sırf kadın olduğu için "hassas, çiçek" falan olacak öyle mi? ya gerçekten ağzımı bozduracaksınız!

    bana kalsa, ben de böyle örümcek kafalı, cinsiyetçi, düşüncesiz, nispet meraklısı tiplerin anne-baba olmasını engellemek isterdim. yetişkin olmuş kişilerin, böyle kalıplarla yetiştirilmiş olsalar bile, azıcık sorgulamalarını, azıcık "benim bu düşüncelerim biraz geri kalmış olabilir mi acaba?" diye aklından geçirebilmelerini isterdim. en azından yeni nesillere bu iğrenç fikirler aktarılamasın isterdim. herkesin tercihlerine saygı duyabilen insanlar yetişsin isterdim. insanlar çocuk sahibi olmayı başkalarına karşı hava atılacak bir unsur olarak göremesinler isterdim. bu tarz " hıyarım var" çıkışına elinde tuzlukla koşanlar olmasın isterdim.

    benim bir kadın olarak, yanlış yapan birini (sperm çalan kadınlar) yereyim derken kendisi de en az o kadar yanlış bir noktada duran bir başka kadını, sırf kadın diye destekleyecek halim yok. ama böyle kadınlara ve erkeklere rağmen de her zaman, sonuna kadar feministim. tam da işte kadınlar da "insan" oldukları için, insan olduklarından dolayı "kötü, düşüncesiz, nispetçi" vs. olabilecekleri için böyleyim.

  • 31. debriyaja basmadan vites değiştirmek

    kulaktan dolma bilgiyle hava atmaya çalışan bu insanları hayatımın hiçbir evresinde anlayamadım.

    fakat ekşi sözlük bana bu konuda inceleme fırsatı verdi. bu tip insanları denk geldikçe inceliyorum. henüz net bir bilgi edinemedim ama.

    oğlum mal mısınız ya siz? neden böyle bir şey yapıyorsunuz? zaten yapmadığınızı gayet iyi biliyoruz. neden yapıyormuş gibi davranıyorsunuz? debriyaja basmadan vites değiştirmenin "arızadan dolayı mecbur kalmak" harici bana bir mantığını anlatın ya? uygun devir de uygun devir. bir bellemiş uygun devir.

    pomçikim ehliyet sınavına girecek, bu dingilleri okumasın diye dua ediyorum ya hu.

    burayı okuyan insanlara diyorum ki;

    böyle şeylerle artizlik yapmayın. zararlı bu.

  • 32. clint eastwood'un soyadının doğu tahta olması

  • 33. 14 yıl önce türkiye'nin şimdiki yerinde ne olması

    gerçek hayatta soru cümlesi kuramıyorsanız sözlükte de yeltenmemeniz gerektiğini anlatan deyim.

  • 34. vatan computer'ın fiyatlarını dolara bağlaması

    tüm teknolojik ürünlerde olduğu gibi pc, notebook gibi ürünler de yurt dışından ithal edilir. eh haliyle bi firma dolar üzerinden aldığı ürünü tabii ki dolar üzerinden satacaktır. ben bunu 2,80'den almıştım diyip 3,50'deyken vatandaşa 2,80'den satacak hali yok. bunu yaparsa tekrar ürün ithal ederken aradaki 0,70'i cebinden vermek zorunda kalır.

    burada suçlu vatan computer değil suçluyu yanlış yerde arayan halk ve ülkenin ebesini siken hükumettir.

  • 35. ayak tabanlarını çarptırınca seks sesi çıkması

    (bkz: abi geç oldu yat istersen artık)

    gerçi pek de geç değil ama ,kafayı toplamaya yardımı olur.

  • 36. eskişehirspor

    tarık çamdal'ı 5 milyona satan takım nasıl batar aq?

  • 37. sözlükçülerin favori çay markası

    çaykur 42 numaralı tirebolu çayı.

    *

  • 38. para biriktirmek için yapılan tuhaf hareketler

    kullan at tras bicaklarini kullanip atmiyorum.

  • 39. ünal aysal

    terim'e "eleman" çekmesi bile efsane olmasına yetecek başgan.

  • 40. sinem kobal evli arda turan bekar

  • 41. federasyon'daki bütün beşiktaşlılar gidecek

    bu adamın bu zamana kadar "tff'deki galatasaraylılar gidecek" tarzında bir söylemini duydunuz mu? ben duymadım. halbuki bunu daha çok galatasaray için söylemesi gerekmez miydi?

    yıllardır beşiktaşı rakipten bile saymayan bu adamlar neden bir anda tüm imkanları ile beşiktaşa saldırıyor? bunu hiç düşündünüz mü? bir yıl şampiyon olan ve diğer yıl yeniden şampiyonluğa oynayan takım neden bu kadar korkutuyor bu adamı?

    gören de beşiktaş her yıl hakemlerle şampiyon olan, 3,4 yıl üst üste şaibeli bir şekilde şampiyon olmuş sanacak. kaldı ki gs-fb rekabetini en büyük rekabet sayan, beşiktaşı rakipten sanmayan herifler tüm imkanları ile kendi lehlerine yapılan hataları hiç görmeden beşiktaş lehine yapılmış en ufak hatalarda kıyameti koparıyorlar. bunun en büyük sebebi ise işte şu adamın da içinde bulunduğu psikoloji. çünkü kendisi için beşiktaş küçük lokma. çünkü kendilerini bir yıl ben, bir yıl onlar şampiyon olsun, bize başkası karışmasın düşüncesine o kadar alıştırmışlar ki bu düzen bozulsun istemiyorlar. yıllardır aptalca yönetildikten sonra artık düzgün bir şekilde yönetilip düzlüğe çıkan bu takımın daha büyük olmasını, yıllardır süregelen bu çarkın bozulmasını istemiyorlar. ışte bunun için aziz çıkıp " tff'deki tüm beşiktaşlılar gidecek" diyebiliyor. ama ne kadar yırtınırsa yırtınsın. şu bir gerçek ki beşiktaş uyanıyor!

  • 42. araba'mın güç geçtikçe bozulması

  • 43. mehmet demirkol

    fenerbahce - besiktas macini bile riekerink uzerinden elestiren saplantili biri demirkol. ama galiba kendisinin ikide bir riekerink'e neden "teknik direktor degil", "galatasaray'in hocasi olsa sampiyonluga oynar" dedigini cozdum:

    (bkz: #58447160)

    bunu gecen sene denizli hakkinda yazmisim. denizli galatasray'da 3 ayini doldurmadan "psikoljim bozuldu :(" diye agalamaya baslayinca "galatasaray'a geldigine pismandir. galatasaray kadrosu cok kotu durumda." falan diye denizli'yi aklayip galatasaray'i itin bir tarafina monte etmeye calisiyordu.

    simdi o berbat dedigi galatasaray'da gecen sezondan cok farkli bir kadro yapilanmasi yok. orta sahada selcuk'un partneri, defansin gobegi nde balta'nin partneri ve forvet degisti. forvet de tam degismedi, podolski ve eren degismeli oynuyor. podolski gecen sezon da bu takimdaydi.

    riekerink, denizli'nin psikolojisini bozan takimla iki kupa kaldirdi. eger devre arasina da liderle 5 veya daha az puan farkla girerse denizli'nin beceriksizligi cok daha ayan beyan ortaya cikacak. riekerink... alt yapi hocasi... hayatinda bu seviyede hic takim calistirmamis riekerink...

    sirf "ben demistim" diyebilmek icin sabah aksam riekerink uzerinde asagilayici yorumlar yapiyor kendisi. hakli ciktigini gostermek icin galatasaray taraftarini teknik direktorunun uzerine kiskirtiyor. bunu da galatasaray taraftarinin duymayi en cok sevdigi sozlerle "siz cok buyuksunuz, size yakismaz boyle capsiz adam" diyerek yapiyor. ilk puan kaybinda da bizim salaklar atladi tabii bu lafa.

    takim guclu degil artik, kabul. 5 sezon onceki iskeletin kalintilari hala sahada olan. ama ffp belasi yuzunden dogru duzgun bir yenileme yapmamiz cok da olasi degil yakin gelecekte. eldeki takim bu... bununla basari yakalayacagiz ki, degisiklik yapmak icin butcemiz olsun. takim guclu olmadigi icin taraftar destegi cok onemli. 2 sene once sezon basinda onune gelenden 4 yiyen takimi sampiyon yapti taraftar birlesince. yine yapar... ama kendisi gibi art niyetlilerin sozune bakarak olmaz bu is.

    son olarak sunu da birakalim donk'un galatasaray'a transferi hakkinda...
    https://www.youtube.com/watch?v=7bkwtgz79dk

    bu adamin ben galatasaray'in iyiligi icin tek bir cumle kurdugunu hatirlamiyorum yakin gecmiste.

  • 44. westworld

    hayranlığın yol açtığı şaşkınlık yahut şaşkınlığın uyandırdığı hayranlık. tahayyür.

    --- spoiler ---

    görkemli ed harris, birinci sezonu tek bir anla özetliyor. söylenecek çok şey var mı? var. ama şu sahne sanırım beni bundan alıkoyuyor biraz. bu denli ufak ve yalın bir mimik, bir bakış, geride kalan 10 bölümü ve tonla dakikayı nasıl bu derece iyi anlatır, inanın bir fikrim yok. ama oluyor işte. tarifsiz.

    --- spoiler ---

    yapmayın böyle diziler. zira yarattığı boşluğu doldurmak çok zor oluyor.

  • 45. thy'nin tunisair'den a340 alması

    onca ucagi ucus yapamiyoruz diye hangara cekerken, ey halk dolarinizi bozdurun diye nidalar patlatirken cok yersiz komik bir durum olmus:) yeni osmanlinin yeni lale devrine hosgeldik ey ahali:)

  • 46. içerde

    işeme ters köşesi ve çoşkun piçinin yüz ifadesi yarmıştır.

  • 47. 6 aralık 2016 dinamo kiev beşiktaş maçı

    ilk deplasman maçımdır. biletimi 3 ay önceden aldım, allah izin verirse de bugün öğlen 3:30 da lvivde olacağım, oradan da kiev.

    allah utandırmasın.

  • 48. kedi

    muhabirkedi nickli yazarin (#64492459) nolu entrysine cevaben kendisine su mesaji yazdim. ama sinirimi alamadim. bilmeden uzman olanlardan o kadar nefret ediyorum ki hizimi alamadim ve ayni mesaji buraya da geciyorum. "bu kedi de aslında böyle hareketli olurdu da görmüyor ki. sizin kediniz hiç böyle oyunlar, hareketler yapmayacak." yarak yapamayacak, amk salagi seni
    ***
    mesajim:

    merhabalar oncelikle cok guzel bir is yapmissiniz tebrik ediyorum. goruyorum ki hemen mal mal tavsiyeler ve gorusler verenler olmus , turkiyede cok normal bunlar.
    ben size bizim hikayemizi anlatayim, biraz bilgim var kor kedilerle ilgili

    hikayeyi cok uzatmayacagim belli bir andan baslayarak anlatacagim . bizim evde kedi hic eksik olmadi. bir ile basladik ama cok sert gecen bir kista (2011) inatla kapimizda yatan bir kediyi daha eve almamiz, o kedinin hamile cikmasi, sonra yavrularinin bir kismini sahiplendirmemiz bir kismini ise tutmamiz sonucu sayimiz 1-2-7-ve en son 4 olarak sabitlendi. ama gel zaman git zaman gecen kasimda en basta bizde olan demirbas kedimiz arthur felix'in olmesi sonucu, 3'e dustuk. aralik 25 gibi esimden bana bir mesaj geldi, iki gozu de kor, bir veterinerde kafes icinde bakilmaya calisan bir kedi hakkinda. aslinda bana "ilgilenen olur mu sahiplendirsek vs" gibi bir amacla gelmisti ama ben nedense tereddutsuz alalim dedim. o ara cok yogun kar yagiyordu ve bende her zaman kullandigim araba degil ikame, arkadan itisli ve kar lastiksiz bir araba vardi. buna ragmen kar-tipi suadiyeye gittik. veterinerdekiler de bizi gorduklerine sasirmislardi, o kadar cok gelicem diyip gelmeyen oluyormus ki, gelmek artik sasirilacak olay olmus.

    neyse kafeste yavruyu getirdiler. sadece on -onbes dakika disari saliverilen onun disinda kafeste hapis bir can. cok cok kucuk yasta sizinkine benzer sekilde hastalik sebebi ile gozlerini kaybettigi tahmin ediliyor. 1,5 aylik falanken bir copun kenarinda boyundan buyuk bir balik artigini kemirmeye calisirken bulunmus o zaman da kormus. tam bir survivor. ama zayif, ve gariban gorunumlu.

    neyse biz bunu aldik ve eve donduk. kisirlastirmasi yapilmisti ve gozleri dikilmemisti (hala da dikili degil) diger kediler (yani anne ve iki kizi) basta cok tepkililerdi. hem gormedigi icin yaptigi tuhaf hareketler (diger kedileri gormedigi icin iclerinden gecmeye calismak gibi) hem de bizce veteriner kokusu tasidigi icin (hic sevmezler)

    yaklasik bir iki hafta evin icini deneme yanilma yontemiyle gezdi ve haritasini cikardi. hala ara ara diger kedilerin saldirisina ugruyordu o zaman kuculup savunma pozisyonuna geciyordu. kulaklarini yatirip tisliyordu. iki haftanin sonunda butun evi ezberledi. kosup oynamaya basladi. evdeki tum oyuncak farelerin yerlerini biliyor koltuk altina vs kacarsa sanki goruyormus gibi altina dalip cikariyor. fiziksel olarak inanilmaz guzellesti, tuyleri uzadi, pofuduk tombik bi hayvan oldu. evde gormesi bilmesi mumkun olmayan yerleri (mesela masanin uzerinde duran, diger kedilerin icinde uyumayi sevdigi canak vs) kesfetti (kutuphaneyi kullanarak masaya cikiyor). diger kediler tisladigi zaman falan o da karsi koyabiliyor. oyununu oynuyor koridorda kosuyor, size tuzak bile kuruyor. en onemlisi de sevildigini cok iyi biliyor. gozler dikilmedigi icin hala bir hirilti problemi var (bir kanaldan goz akintisi soluk borusuna karisiyor sanirim) baska da hic ama hic sorunu yok. bizde oyle cins kedi meraki yok (kedilerimizin hicbiri cins degil) ancak ilgiyle baya bildiginiz anatolian cat oldu size rag doll.
    dikkat ederseniz, tuvaleti buluyor oraya yapiyor falan onlara girmedim bile.

    sizinkinde anladigim kadari ile kedi aidsi olarak bilinen hastalik (fip) var. ( aslinda bunu anlamasi icin veterinerin test yapmasi gerekirdi bakarak nasil anladi o bir muamma) baska kedilere gecebilir ama sizde baska kedi yoksa ve ev cok iyi bir bakim ortami saglayacagindan omru uzun olacaktir. disarda ayni hastaliga yakalanan hayvanlar bagisikliklari dustugu icin yan sebeplerden oluyorlar. sizinkinin omru iyi bakimla uzayacaktir goreceksiniz.

    o yuzden ikinci ucuncu gorus almadan herkesin dedigine inanmayin. turkiyede egitim boktan, insanlar da ekseri derinlikten uzak. kendi arastirmanizi yapin ve gercekten bilenlerden bilgi alin.
    tekrar tesekkurler

  • 49. pizzagate

    turkiye'den verilen ornekler, gazetelere haber olmus, yargiya yansimis olaylar. bu olaylar gundeme geldiginde yeterince tepki verildi. su an yargi surecinin tamamlanmasini beklemekten baska yapacak ne var acaba? bu konularda yapmamiz gerekirken yapmadigimiz ne var acaba sevgili suser? ne yapmamizi dilerdin? her basliga "bu var ama bir de ensar vakfi vardi" mi yazalim? ya da turkiye'de pedofil vakalari aman normallesmesin, aman insanlar "bakin batida da varmis" demesin diye dunyayi orumcek agi gibi sarmis pedofil agini gormezden mi gelelim? ne yapalim, ne yapsak memnun olursunuz?

    amerika'da ust duzey insanlar bu pedofil agina karismis olunca turkiye'deki vakalar aklanmis mi oluyor? cunku amerika yaptiysa bir sey direkt iyi midir? "oo amerika bile yapiyor abi, biz kimiz ki kendimizi pedofilden alikoyacagiz ya da ne haddimize ki pedofiliyi kinayacagiz?" "iyi ki pizzagate cikti da ensar vakfini akladik, cok sukur."

    yahu ne kadar sabit fikirli, onyargili ve anlayissiz insanlarsiniz. insanlar uzun uzun emekler verip olayin gelisimini anlatiyor ama at gozlugunuzun altindan "hillary yapmaz, ensari aklamaya calisiyor comarlar" diyorsunuz.

    hayir birine comar derken insan doner bir kendi yazdigina bakar. kuduz ork gibi kufur ede ede etrafa saldirirken kendinizi aydinlanmis, zarif elf'ler ama saldirdiklarinizi comar surusu gormek nasil bir sizofreninin eseridir bilmiyorum. bugun insanlar ozfarkindaligi olan robotlar uretebiliyorken sizdeki bu kendini bilmezligi benim aklim almiyor acikcasi.

    hayir gercekten pizzagate'i konusan insanlari suclarken sen ensar vakfi icin ya da turkiye'de sistematik tecavuze ugrayan cocuklar icin ne yaptin? muge anli misali cikip delil mi aradin? kac gizli kalmis pedofili aciga cikardin?

    --------
    sonuc olarak pizzagate'den ve turkiye'deki pedofil vakalarindan cikarilacak ortak sonuc sudur:

    pedofil her yerde, en guvendiginiz, hic beklemeyeceginiz insanlar bile pedofil olabilir. o yuzden anne babalarin cocuklarina cok iyi sahip cikmasi, cok iyi takip etmesi lazim. cocuklariyla her seyi rahatca anlatabilecekleri guvenli bir iliski kurmalari lazim. cocuklarina kucuk yaslardan itibaren vucut butunlugu algisini asilamalari lazim. cocuklari soz konusu oldugunda kimseye, hic kimseye yuzde yuz guvenmemeleri lazim.

  • 50. ver bedelliyi al başkanlığı

    vatanını çok sevenlerin yaptığı teklif...